
Fach-Übersetzer & Konferenz-Dolmetscher
Simultan-Dolmetscher und Übersetzer für die Sprachkombinationen Arabisch, Deutsch, Englisch
www.arabisch-übersetzer-deutschland.dewww.arabisch-übersetzer-münchen.de
www.arabisch-übersetzer-köln.de
www.arabisch-übersetzer-frankfurt.de
www.arabisch-übersetzer-hannover.de
www.arabisch-übersetzung-berlin.de
Eintrittskarten Burj Khalifa, Tickets Burj al-Arab Dinner und Lunch
Burj Khalifa, Burj al-Arab, Besuch, Besichtigung, Reservierung
Familien-Angebote: Mit Kindern in Dubai Urlaub machen
Tickets River Spree boat tour, Spree River cruise
Ali Kılıçarslan yazdı; Geleceğimizi nasıl inşa edeceğiz?
- Details
- Erstellt am Donnerstag, 29. Juni 2017 09:04
- Zugriffe: 1696
Almanya’da 56. yılımızı geride bırakıyoruz. 56 yıllık göç(menlik) tarihimiz, aynı zamanda göçmenlikten yerleşik hayata geçiş sürecidir.
Bu süreç nasıl devam ediyor? Bu sürecin geleceğimiz açısından sağlıklı bir şekilde devam ettiğini söyleyebilir miyiz?
Özellikle son yıllarda yaşadığımız gelişmelerin ışığında 56 yıllık göç(menlik) tarihimizin kısa bir analinizi yaptığımızda, aklımıza ilk şu sorular geliyor:
Yerleşik hayata geçebildik mi? Bir başka deyişle artık buralı, Almanyalı olabildik mi?
Roller üstlendiğimiz toplumun bütün katmanlarında sorumluluğumuz kadar söz hakkımız da var mı?
İçinde yaşadığımız çok kültürlü toplumda ne kadar etkili olabiliyoruz?
Etkinliklerimiz, ömür tükettiğimiz topluma artı değer katıyor ve etkili olmamızı sağlıyor mu?
Almanya’da her alanda toplumsal bir dönüşüm süreci yaşıyoruz. Ancak göç(menlik)le dönüşen toplumu yönlendirerek ortak geleceğimizin inşasına yeterince katkıda bulunabiliyor muyuz?
“Çok kültürlü toplum öldü” ve “İslam, Almanya’ya ait değil” tezlerini savunanlara karşı kendi inanç, medeniyet ve insan tasavvurumuzun ve farklılıklarla binlerce yıllık birlikte yaşama kültür ve ahlakımızın ışığında, içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerini dikkate alarak yeni bir reçete sunabiliyor muyuz?
Her göçten sonra yeni bir medeniyet doğar. Öyleyse; Almanya’da yeniden doğan ve bu ülkenin hayat şartlarında yeşererek şekillenen bu medeniyete rengimizi verebiliyor muyuz?
Bu ve benzeri soruların hepsine, ne yazık ki, “evet” cevabı verebilmemiz mümkün değil. Çünkü; henüz tam anlamıyla yerleşik hayata geçtiğimiz ve yerlileşmenin gereklerini yerine getirdiğimiz, toplumumuzun temel yapısını oluşturan dini, kültürel ve sosyal, kısaca bütün alanlarda kurumsallaştığımız söylenemez!
Çünkü; hâlâ büyük bir kısmımızın sadece bedeni Almanya’da, fakat aklı fikri hep Türkiye’de...
İşte bu yüzden, yaşadığımız ülkenin toplumsal gerçekliklerine göre yeni stratejiler belirleyemiyoruz. Çok kültürlü, çok dinli ve çok dilli toplum yapısının kurumsallaşması, birlikte yaşama kültürünün geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, hızla dijitalleşen bir dünyada/ülkede ortak geleceğimizin inşası için çağdaş ve uygulanabilir yeni fikirler üretemiyoruz. Kısaca; yeni bir gelecek kurarken öncelikle nelere önem vereceğimizi henüz tam olarak bilmiyoruz! Karşılaştığımız engellerin üstesinden gelebilmek için yeni yöntemler geliştiremiyoruz.
Çünkü; bu ülkede yüksek öğrenim görmüş, hatta doktorasını yapmış akademisyenlerimizin, düşünürlerimizin, bilim insanlarımızın, sanatçılarımızın, sporcularımızın, girişimcilerimizin, şair, yazar ve çizerlerimizin bilgi ve deneyimlerinden yararlanamıyor, ortak gayeler için ortak hareket edemiyoruz!
Mevcut örgütlenmeler de ihtiyaçların karşılanmasında başarısız kalıyor ve artık günümüz ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar. Hâlâ kitle kuruluşları tam anlamıyla sivilleşememiş ve çatı kuruluşları da dahil, kısmen Almanya’da devlet mekanizmasını, çok kültürlü toplum yapısını ve psikolojisini, yani Almanya’yı tanımayan, diline ve mantalitesine hakim olmayanlar tarafından yönetiliyor. Başta genç kızlar ve kadınlar olmak üzere yüksek öğrenim gençliği ve özellikle akademisyenler, kısaca toplumumuzun geleceğine yön verecek potansiyele sahip eğitimli nesiller, çoğu cami ve derneklerde kendilerine yer bulamıyorlar. Bu şartlarda, elbette yarınlara yönelik misyon ve vizyon belirlemek, geleceği inşa etmek mümkün olamaz.
Geleceğimiz açısından hayati derecede önem taşıyan bu acı gerçek bilindiği ve farklı ortamlarda sürekli dile getirildiği halde, bu konuda hâlâ bir değişim sinyali dahi verilmiyorsa, başımıza gelecekleri öngörebilmek için kâhin olmaya gerek yok: Yıllar sonra yine aynı sorunları konuşuruz. Dulles, tam bu soruna işaret ediyor: “Başarılı bir kuruluşun göstergesi, problemlerin olup olmadığı değil, problemlerin geçen senekilerin aynısı olup olmadığıdır.”
Bunca yaşanan acı tecrübelerden sonra gerçekten buralı olmak istiyorsak, her şeyden önce, hem bedenen hem de aklen ve zihnen burada olmalıyız. Aklen ve zihnen burada olmadığımız sürece, yani yerlileşmeden bu ülkede ortak geleceğimizi inşa edemeyiz. En önemlisi, varolma mücadelesini sürdüremeyiz.
Anavatanımız Türkiye ile gönül ve kültür bağlarımızı koparmadan, kültürel ve dini değerlerimizi yaşayarak yerlileşebilir ve ortak geleceğimizi kurabiliriz.
İnanınız; bunu başarabiliriz. Yeter ki gönülden isteyelim ve gayret edelim!
Ses Gazetesi, Haziran-Temmuz 2017, Sayı: 2, Yıl 1 (26.06.2017
Bu yıl Avrupa yerine, Türkiyeli KKTC’ye, KKTC’li Türkiye’ye
- Details
- Erstellt am Freitag, 03. Februar 2017 08:38
- Zugriffe: 3103
Yurdagül ATUN yazdı…
Türkiye Cumhuriyeti Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt dışındaki vatandaşlara turizm çağrısı çok önemli.
"Yurt dışındaki vatandaşlarımızdan sadece kendileri gelmekle kalmayıp, yaşadıkları ülkelerdeki komşularını, dostlarını, arkadaşlarını da ülkemize davet etmelerini istiyorum" diyor Erdoğan. Hatta adını da koymuş: "Komşunu Al Gel Kampanyası."
Dış güçlerin Türkiye’yi “güvensiz” ülke konumuna getirip, dışarıdakilere, -terör olaylarının medyada yansıtılış şekliyle- Türkiye deyince Suriye, Irak, Mısır gibi ülkeler tahayyül edilmesini hedefleyen hıyanet planlarına ayak direyen Türk milletine yol haritalarını da sunuyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Aklın yolu bir, yapılması gereken de tam da bu…
Erdoğan’ın sözleri evimizde eşimle konuştuklarımızın geniş kesimlere ulaşmışı. Türkiye’nin 2016 turizm istatistiklerine bakınca eşimle aynı şeyleri konuşmuş, aynı kararı almış olmamız tesadüf değil. Dövizin yükselmesiyle paramızın değerinin düşmesi ve turizmde yaşanan duraklama bizim de mecbur olmadıkça yurtdışına gitmeme kararı almamızın nedeni…
Kararlıyız; Seminer, konferans gibi mecburiyetler olmazsa Avrupa ülkelerine gitmeyeceğiz. Bunun yerine Türkiye’de görmediğimiz yerleri görmeyi planlıyoruz. Türkiye vatandaşlarının da tatil planlarını kendi ülkeleri ve aynı para birimini kullandıkları, aynı dili konuştukları KKTC’den yana kullanmalarını tavsiye ediyoruz.
KKTC’ye gelin… Yerimiz çok, komşunuzu da getirin. Molehiyamız, magarina bullimiz, bullezimiz, humusumuz, fırın kebabımız, hellimimiz, Kıbrıs köftemiz sizi bekliyor. Biz de buradan komşularımızı alıp Türkiye’ye geliyoruz. Gaziantepli baklavamızı hazırlasın, Ispartalı gül reçellerimizi, su böreğimizi hazırlasın, Karadenizli kara lahana dolmamızı hazırlasın, Konyalı etli ekmeğimizi hazırlasın, Adanalı kebabımızı hazırlasın, Eğirdirli kızarttığı balıkları göl kenarındaki masamıza getirsin, Egeli çiçek dolmamızla birlikte balığımızı sunsun binbir mezeyle. Karslı kaşarımızı, Vanlı kahvaltımızı hazır etsin bize… Aynı anda dört mevsimi yaşayan Anavatanın her bir insanı, Türk misafirperverliğini göstersin cümle aleme.
***
“Övünmek gibi olmasın ama Türküm”
Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Belki de tarihinin en zor dönemlerinden biri… Düşmanda plan çok. Binbir entrika ve enstrümanla karşımıza dikiliyor, bir ülkeyi zora sokacak ne kadar hamle varsa hepsini yapıyorlar.
Terörü tırmandırıyor, ekonomik yaptırımla uyguluyor hainler.Tüm bu hamleler, Türkiye’ye diz çöktürmek, bir korku atmosferi oluşturup, halkı canından bezdirecek noktaya getirmek, Türkiye’yi, Arap Baharı adı altında karıştırdıkları Ortadoğu ülkelerine benzetmek ve bölme planlarına meşruiyet temin etmek için…
Hesap edemedikleri; Türk milletinin her şarta uyum sağlama, kenetlenme kabiliyeti.
O yüzden bu milletin belini ekonomik kriz bükemiyor.
Etkileniyor, sendeliyor elbet ancak ayağını yorganına göre uzatmayı biliyor Türk halkı.
Son dönem o kadar çok kullanılıyor ki klişe oldu ama ben yine de kullanacağım: Şimdi siyasi farklılıkları bir yana bırakarak kenetlenme zamanı.
Aynı gemide gittiğimiz Hükümete kızıp, geminin altını delmek pek akıl işi olmadığından, genlerimizde bulunan her sıkıntıdan güçlenerek kalkma kabiliyetinden ötürü bunu da atlatacağız Allahın izniyle. Hem ben size daha İngiltere’deki bakımevlerinde hergün iki bakıma muhtaç yaşlının bakımsızlıktan öldüğünü, bir Afrika ülkesinde tedavi gören 97 akıl hastasının hayatını kaybettiğini anlatmadım. (İngiliz The Sun gazetesi, 2015 yılında hastanelerdeki 297 kişinin açlıktan ve 429'unun da susuzluktan öldüğünü öne sürerken, bakımevlerinde açlıktan ölenlerin sayısının 54, susuzluktan ölenlerin sayısının da 76 olduğunu kaydetmişti.) Bir dahaki sefere ben bunları yazacağım, siz de eminim “övünmek gibi olmasın ama Türküm” diyeceksiniz.
Yurdagül ATUN
ABD’nin yeni silahları
- Details
- Erstellt am Sonntag, 21. August 2016 18:52
- Zugriffe: 3765
Amerika Birleşik Devletlerinde İleri Savunma Araştırma Projeleri Dairesi (The Defense Advanced Research Projects Agency), kısa adı DARPA olan bir kuruluş var.
Anastasiadis’in dahiyane planı
- Details
- Erstellt am Sonntag, 25. September 2016 20:37
- Zugriffe: 3643
KKTC’nin III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde Kıbrıs konusunu müzakere yapmamak, masadan kaçmak için elden geleni yapan Anastasiadis, Mustafa Akıncı seçilir seçilmez masadan kaçmaz oldu.
Rumların hükmü ne kadar
- Details
- Erstellt am Donnerstag, 18. August 2016 12:01
- Zugriffe: 3766
İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz'in Türk-İsrail ilişkilerini normalleştirme anlaşması kapsamında İsrail MEB'indeki yataklardan başlayıp Rum MEB'i içerisinden geçerek Türkiye'nin Güney sahillerine ulaşacak 500 km uzunluğundaki boru hattı yapılacağını ve İsrail gazının en güvenli bir şekilde Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacağını açıklayınca Rumlar’da şafak attı.
Weitere Beiträge...
Arabisch Übersetzer & Konferenz-Dolmetscher für Deutsch Arabisch
