“Müslüman bir kadının, sadece başörtüsü nedeniyle, tarafsız olamayacağı ön kabulünün temelsiz bir genelleme“ olduğuna dikkat çeken Macit Karaahmetoğlu’nun mahkeme kararıyla ilgili değerlendirmeler yapti.
Darmstadt İdare Mahkemesi, başörtüsü takan bir kadının, hakim veya savcılık mesleğini icra edemeyeceği yönünde karar verdi. Mahkemenin vermiş olduğu bu karar, inanç özgürlüğü, bireysel haklar ve kanun önünde eşitlik ilkelerini garanti altına alan anayasal değerlerimiz ışığında dikkatle ve derin bir analizle değerlendirilmelidir.
Bu mesele, kamuoyundaki güncel göç ve mülteci tartışmalarından bağımsız olarak, hukuk devletimizin temeli olan evrensel ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır.
Mahkemenin haklı olarak vurguladığı ‚yargı tarafsızlığı‘ ilkesi tartışılmazdır. Ancak, salt inancının bir gereğini yerine getirdiği gerekçesiyle başörtüsü takan bir Müslüman kadının, sadece başörtüsü nedeniyle, tarafsız olamayacağı ön kabulü, temelsiz bir genellemedir ve ayrımcılık riski taşımaktadır. Tarafsızlık, kişinin dini inancından veya kıyafetinden değil, adalet anlayışından, mesleki becerisinden ve hukuka bağlılığından gelir.
Son yıllarda dünyada yaşanan çatışmalar ve siyasi gerilimler maalesef toplumumuzda, özellikle Müslümanlara yönelik belirli önyargıların derinleşmesine neden olmuştur. Anayasa değerlerimize bağlı yüzbinlerce Müslüman kadın, toplumun eşit ve saygın bir bireyi olarak ülkemizde barış ve huzur içinde yaşamaktadır. Bunlardan kimi inancı gereği başörtüsünü takarken, kimi ise daha seküler bir yaşamı tercih etmiştir.
Onların mesleki yeteneklerini ve topluma katkılarını, giyim tercihleri üzerinden kısıtlamak, çeşitliliğimizi kısıtlamak anlamına gelir. Demokratik hukuk devleti, düzenlemeleri sadece yasaklamalardan yola çıkarak gerçekleştirmemelidir. Eşitlikçi ve adil denge gözetmek zorundadır.
Örneğin Birleşik Krallık’ta, inançları gereği sarık takan Sih polis memurları görevlerini bu kıyafetle yerine getirebilmektedir. Devlet, dini inancı gereğini yapan polis memurunu, devletin tarafsızlığına gölge düşüren bir unsur olarak görmemektedir. Buna benzer örnekler, farklı inançların kamusal alanda da uyumlu ve barış içinde var olabileceğinin göstergesidir.
Elbette yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı en değerli hazinemizdir. Darmstadt İdare Mahkemesi’nin bu kararının, daha kapsayıcı, eşitlikçi ve önyargılardan arınmış bir toplum için önemli bir tartışma başlatmasını umuyorum. Bireylerin, inançları, kökenleri veya görünüşleri ne olursa olsun, demokrasi ve anayasaya bağlılık temelinde olmak şartıyla, liyakatin belirleyici olduğu bir anlayış, hedefimiz olmalıdır.
