Yüksek Enerji Mühendisi Burak Selçuk Alp Çelik yazdı: “Türkiye’nin enerji tedarik gücü, Avrupa için stratejik nefes borusudur”

Yüksek Enerji Mühendisi Burak Selçuk Alp Çelik yazdı: “Türkiye’nin enerji tedarik gücü, Avrupa için stratejik nefes borusudur” Yüksek Enerji Mühendisi Burak Selçuk Alp Çelik yazdı: “Türkiye’nin enerji tedarik gücü, Avrupa için stratejik nefes borusudur”

Tarihin ilk çağlarından beri milletler enerjinin en önemlisine / en fazlasına sahip olmak için yarışmışlardır.

İnsanlığın gelişmesinde enerjinin rolü genel kabul görürken bu alanda ortaya çıkan rekabet savaş ve çatışmaların da ana sebeplerinden biri olmuştur. Ülkelerin enerji kaynaklarına yakın olma, sahip olma ve rakiplerinin bu alanda önlerini kesmek için sivil inisiyatifler üzerinden zaman zaman çeşitli eylemler geliştirerek enerji havzalarının kontrolünü hedefleyen stratejileri hayata geçirmeye çalışmışlardır. Çünkü enerji, gelişmenin temeli olarak özellikle güçlü ülkeler için en temel ihtiyaç konumundadır.

Tarihin ilk çağlarından beri milletlerarası rekabet vardır ve devam etmektedir. Siyasetin anlaşmazlıkları ve devletlerin savaşa kadar giden  çatışmalarının arkasında hep bir ekonomik sebeb veya çözülemeyen bir iktisadi hesaplaşma vardır. İnsanlık tarihinin ilk çağlarından beri bazen kervan yollarına hakim olma, bazen ticari faliyetlerden bac[2] alma veya zenginliğe zenginlik katmaktır savaşların ana nedeni.  Bahanesi kendi milletini koruma, müttefiklerine destek olma veya benzer bir sebeb olsa da savaşlar menfaat elde etmek için yapılır.

Günümüzde devletlerarası anlaşmazlıklarda enerji kaynakları konusundaki temel rekabet devletler arasındaki uzlaşmazlıkların biri konumuna geldi. Yayılma tehlikesi olan savaşlardan üst düzey savunma stratejilerine kadar her devlet enerji ihtiyacını kendi geleceği açısından hesaplayarak silahlanmasından savunma bütçelerine kadar bütün benzer öngörülerini enerjinin kullanılabilirliği üzerinden masaya yatırmaktadırlar. Özellikle büyük devletler enerji havzalarının kontrolü adına zengin tabii kaynakların bulunduğu bölge veya yakın coğrafyalarda çatışmalar çıkarmak, iktidarları yerinden edip kendilerine bağımlı kontrol edilebilir müttefikleri destekleyerek enerji akışında etkili olmak dış politikalarının ana eksenini oluşturmuştur.[3]  Müttefik siyasetleri destekleyerek paralel iktidarları kontrol eden büyük devletler, enerji güvenliğini sağlamak adına kanlı savaşlara bile kolayca bahane üretebilmektedirler. Sadece politik çekişmelerin değil çok sayıda devletin içerisindeki yer aldığı büyük dünya savaşlarını bile göze alacak rekabetlerinin kanlı finalini oynamayı göze alacak kadar gözleri dönebilmektedir.[4]

Devletler içeride kendi halkına, dışarıda yakın müttefiklerine ve en sonunda düşmanlarına açıkladıkları son mesajları hep enerji üzerinden tarif edip, politikalarına destek arayan söylemlerini hep enerji üzerinden geliştirmişlerdir.[5]  Dış politikalarında sürekli olarak masaya enerji hesapları yaparak gelenler, dost veya düşman tariflerini enerji politikaları çerçevesinde görmeye başlamışlardır. Askeri, ticaret, siyaset ve yatırım politikalarının eksenine hep genel enerji ihtiyaçları koyularak dost ve düşman tariflerine de enerji siyaseti etkili olmuştur. Öyleki artan enerji ihtiyaçları  ülkelerin bütçelerinin önemli bir bölümünü götürürken enerjiyi rakiplerine kaptırmamak adına yeni rekabet sahalarını da enerji ihtiyaç ve maliyetleri üzerinden hesaplanmaktadır. Günümüze kadar böyle gelen enerji ihtiyacı hesapları gelecekte de devlet yönetimleri için  devasa bir maliyet olarak gözardı edilemeyecektir. 

Gelecekteki enerji ihtiyacını bugünden garantileyemeyen ülkeler borç - enflasyon sarmalı içerisinde gelişmeye mecburdurlar. Sanayi ülkeleri arasındaki silahlı rekabetlerde ise, enerjide dışa bağımlı olan ülkeler hiç hesaba katılmayan basit güçler konumundadır. Çünkü enerji, artık bir zenginlik paylaşımının çok ötesinde, günümüzde sahip olduğumuz standartları kaybetmeden yaşayabilmenin veya rakiplerin gerisine düşmemenin de olmazsa olmazı konumundadır. Enerjinin tarihi zenginlikten çok öteye azami yaşam standartlarının gereği haline gelmiştir. En önemli silahlar enerjiye sahip olmak için kullanılırken, geleceğin tarifinin enerji üzerinden yapılması devletlerin bu alandaki potansiyeli üzerinden yapılmaya  başlamıştır. Enerjide dışa bağımlı ülkeler, gelecekte artacak ihtiyaçlarını, ancak mantıklı enerji politikaları ile karşılayabileceklerdir. Enerji siyaseti olmayan ülkelerin yarını bugünden kaybeden ülke konumuna geleceği siyaset merkezlerinin kesin öngörüleridir. 

Mevcut askeri hareketliliğin enerji hatlarının geçtiği bölgelerde görülmesi Avrupa ülkelerinin enerji kartlarını tekrar masaya koymaya mecbur bırakıyor. Rusya - Ukrayna krizi gösteriyor ki Batı Avrupa’nın enerji tedariki hiçte güvenli değildir. Almanya - Fransa öncülüğündeki başat ülkelerin Moskova ile artan görüşmeleri de gösteriyor ki, krizin olumsuz etkileri görülmeden olası riskler için tedbir alınmaktadır. Kuzey Akım Enerji Hattı yakın gelecekte kapandığında Avrupa’nın enerji tedariki korkunç derecede pahalı olacaktır. Ukrayna krizi derinleşip Rusya ile Batı Avrupa arasındaki ipler gerildikçe bu makaledeki iddialar daha bir anlam kazanacaktır. Çünkü ülkeler enerji maliyeti ve piyasasını tahmin edemedikleri dönemlerde ne kalkınma hamlelerini, ne de yapacakları yatırımları hesaplayabilirler. Rusya Avrupa’yı böyle bir bilinmeze doğru iteklemektedir. 

Türkiye ve Almanya’nın enerji alanındaki ihtiyaçları birbilerinin imkanları ile de yakından ilgilidir.  Türkiye’nin yılda 10 aydan fazla parlayan güneşi ve sıradağların eteklerindeki rüzgar Almanya yatırımcıların dikkatini çekmelidir. Üstelik Türkiye dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarının yakın kumşusu, hatta enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması için adeta bir stratejik köprüdür.  100 yıl önceki Kaiser - Sultan işbirliği de enerjiyi Bağdat’tan Berlin’e ulaştırmayı amaçlıyordu. İki tarihi liderin 4B projesindeki hedef  enerjiyi Türkiye üzerinden Avrupa pazarına taşımaktı.[6] Askeri gücünü kaybeden Osmanlı Devleti ile, Anglo-Sakson kıskacındaki Almanya’nın hayalini engelleyen İngiltere bugün de bölgedeki zenginliklerin önemini bilen bir ülkedir. Ancak bu defa oyun biraz değişik oynanmaktadır. İngiltere ne kadar Almanya’nın Türkiye’ye yaklaşmasını hazmedebilir bilemiyorum ama, Rusların askeri gücü karşısında Avrupa ülkeleri birliğini korumak zorundadır.  

Avrupa yeni enerji köprüsünü Türkiye ile, hatta Türkiye üzerinden  kurmak zorundadır. Başka alternatifleri yoktur. İsrail’in hayır demeyeceği, İngiltere’nin oyun bozanlık yapmayacağı Türkiye üzerinden geçen enerji EEK-Euro Enerji Köprüsü[7] hattı, Avrupa’nın gelecek 50 yıllık enerji tüketimini garantiye alacaktır. Tarihi coğrafyasına geri dönmek isteyen Rus yayılmacılığına karşı batı ancak Türkiye’yi yanına alarak karşı koyabilir. Batının aradığı pazar, enerji ve insan gücü Türkiye’nin öncülüğünü yaptığı Ortadoğu da bulunmaktadır. Yeter ki batı bu bölgeyi kirli oyunlarına alet etmeden Türkiye ile işbirliği içerisinde hareket etsin.

Türkiye’nin enerji tedarik gücü dünyanın hiç bir ülkesinde yoktur. Enerjinin en çok var olduğu bölgeler ile en çok kullanan Avrupa ülkeleri arasında stratejik bir köprü olan Türkiye’nin önemi sadece kriz dönemlerinde biraz hatırlanması özellikle Avrupa Birliği‘nin vizyonsuzluğunu bir türlü kıramaması anlamına gelir. Türkiye’nin önemini ABD ve Rusya anladığı için bir çok konuda sürekli engel oluyorlar. Anlamayan AB ülkeleri ise kendi iç politikalarına alet etmeyi marifet haline getirmişlerdir.  Oysa “Türkiye’nin bölgesindeki enerji tedarik gücü, Avrupa için stratejik nefes borusudur”

Burak Selçuk Alp Çelik[1] 

 

[1] Burak Selçuk Alp Çelik, Yüksek Enerji Mühendisi, TH Bingen

[2] Günümüz Türkçesi ile vergi almak olarak anlaşılmalıdır.

[3] Günümüzde ülkelerin müttefikliğinin ana ekseni enerji politikası olmuş, komünizm, faşizm, kapitalizm ve istisnasız birçok ideoloji kendi başarı veya hayallerini tarif ederken sürekli olarak “enerjiye sahip olma” çözümlerini dile getirmişlerdir.

[4] Her silahlı çatışma bir ekonomik nedene dayansa da, özellikle Birinci Dünya Savaşı Ortadoğu coğrafyasındaki zengin yeraltı kaynaklarının paylaşımındaki rekabetten ortaya çıkmıştır. Osmanlı Sultanı ile Alman Kaiser’i tarafından kontrol edilen bölgelere sahip olmak isteyen İngiliz siyaseti arasındaki rekabet, enerji paylaşımlarının tarifi açısından oldukça önemlidir. Çok sayıda siyasal bilimci Büyük Britanya İmparatorluğu’nun son yüzyılındaki gelişmesinin Ortadoğu zenginlikleri üzerine kurduğu sömürü düzeni üzerine bina edildiği konusunda hemfikirdirler.

[5] Günümüzün Rusya - Ukrayna krizi iki ülke arasındaki basit bir toprak kavgasından ziyade Avrupa’nın enerji ihtiyacını kendi siyaseti için kullanan Moskova yönetimi ile gelecekteki enerji akışının güvenli şekilde devam etmesini isteyen Batı Avrupa siyasetinin arasındaki gerginliğinin geldiği noktadır.

[6] Latif Çelik, “Kaiser ve Sultan’ın Bağdat Demiryolu Hayali”, Almanya’da Türk İzleri, s. 45, Logophon Verlag,  Mainz 2008.

[7] EEK kısaltması ile  anılacak olan Euro Enerji Köprüsünde  en önemli pay ve prestij Almanya ve Türkiye’nin olacaktır. Çünkü bu iki ülkeden Türkiye enerjiyi toplayan ve güvenli bir şekilde Avrupa‘ya aktaran, Almanya ise Avrua içeridindeki dağıtımdan paylarını alacaktır. Çok uluslu bu konsorsiyuma NATO ve AB destek vereceği için gelecekteki tartışma ve  oyun bozanlıklar da ortadan kalkmış olacaktır. Orta Doğu Enerji zenginliğini Batı Avrupa’ya taşıyacak hattın güvenliğini NATO sağlayabilir. Rusları ciddi anlamda kıskançlığa zorlayacak olan EEK projesi, onlara da sus payı verilip kuzey akım çok düşük bir kapasite ile çalışırsa EEKbu asrın en büyük barış projesi konumuna gelecektir.

 

 

 

 

 

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de