Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya’da Evde Acil Çağrı Sistemleri (Hausnotrufsysteme): Yakınlarınızı Nasıl Daha İyi Koruyabiliriz?
Günümüzde yaşlılar, hastalar veya özel bakıma muhtaç kişiler için güvenli bir yaşam alanı sağlamak, aileler ve sevdikleri için büyük bir endişe kaynağıdır. Almanya’da “Hausnotrufsysteme” (evde acil çağrı sistemleri), bu endişeleri hafifletmek ve özellikle yaşlı bireylerin daha bağımsız bir yaşam sürmelerini sağlamak amacıyla geliştirilmiş modern teknolojik çözümler arasında yer almaktadır. Bu sistemler, kullanıcıların evlerinde tek başlarına oldukları durumlarda acil bir durumla karşılaştıklarında hızla yardım almalarını sağlar.
Evde Acil Çağrı Sistemi Nedir ve Nasıl Çalışır?
Acil durumlarda kullanıcıların yardıma hızla ulaşmasını sağlayan bu sistemin temel amacı, kişinin kendi evinde güvenli bir şekilde yaşamını sürdürebilmesi ve ihtiyaç duyduğunda hızlı bir şekilde yardım alabilmesidir. Sistemin işleyişi oldukça basittir:
Acil Çağrı Düğmesi: Kullanıcılar, genellikle bir kolye ya da bileklik şeklinde taşınabilen acil durum düğmesine bastığında, doğrudan bir çağrı merkezine bağlanır. Bu merkez, kullanıcının bilgilerine erişebilir ve gerekli durumlarda acil tıbbi yardım gönderebilir.
İki Yönlü İletişim: Çağrı merkezine bağlandıktan sonra, kullanıcıyla iki yönlü bir sesli iletişim kurulur. Böylece, durumun ciddiyeti hızlıca değerlendirilir ve gerekirse ambulans, doktor veya yakın akrabalar haberdar edilir.
24 Saat Hizmet: Bu sistemler, genellikle 24 saat boyunca kesintisiz hizmet verir, bu da kullanıcının her an yardıma ulaşabileceği anlamına gelir.
Yakınlarınız İçin Neden Evde Acil Çağrı Sistemi Kullanmalısınız?
Bu sistemler, özellikle yaşlı ya da yalnız yaşayan sevdiklerinizin güvenliği açısından büyük avantajlar sunar. İşte bu sistemlerin sağladığı başlıca faydalar:
Bağımsızlık ve Güvenlik: Birçok yaşlı birey, evde yalnız yaşarken bile bağımsızlıklarını korumak ister. Hausnotruf sistemleri, acil bir durumda yardıma hızla ulaşabilmelerini sağlayarak onlara bu bağımsızlığı verirken, aynı zamanda güvende olduklarını hissettirir.
Acil Durumlarda Hızlı Müdahale: Kalp krizi, düşme, bayılma gibi ani sağlık sorunları yaşayan bireyler için, ilk birkaç dakika hayati önem taşır. Bu sistemler, hızlı müdahaleyi mümkün kılar ve ambulans gibi acil yardımların daha çabuk ulaşmasını sağlar.
Yakınlarınız İçin Huzur: Sevdiklerinizin evde yalnız olmaları, onlara ulaşamama kaygısı yaşatabilir. Hausnotruf sayesinde, yakınlarınızın güvende olduğunu bilmek, size büyük bir rahatlık sağlar. Acil bir durumda, yakınlarınıza hızla ulaşılabilir ve siz de bilgilendirilebilirsiniz.
Kaza Riskini Azaltma: Evde meydana gelebilecek düşme, yanma, ya da başka bir tehlikeli durumu fark etme süresi kısaldıkça, bu tür kazaların ciddiyeti de azalır. Bu da sevdiklerinizin uzun vadeli sağlığını korumanıza yardımcı olur.
Evde Acil Çağrı Sistemlerinin Türleri ve Seçenekleri
Almanya’da bu tür sistemler bireylerin ihtiyaçlarına göre farklı çözümler sunabilir. Temel olarak üç ana türü vardır:
Temel Evde Acil Çağrı Sistemi: Bu sistem, acil durum düğmesi ve doğrudan çağrı merkezine bağlanma özelliği sunar. Kullanıcının evinde sabit bir iletişim cihazı ve acil çağrı düğmesi ile çalışır.
Mobil Evde Acil Çağrı Sistemi: Kullanıcıların ev dışında da kullanabilecekleri mobil acil durum sistemidir. GPS destekli bu cihazlar, kişinin nerede olduğunu tespit ederek, gerektiğinde yardım gönderilmesini sağlar. Özellikle aktif bir yaşam sürdüren yaşlılar için idealdir.
Akıllı Evde Acil Çağrı Sistemleri: Bu sistemler, hareket sensörleri, düşme tespiti ve diğer ileri teknoloji özelliklerini içerir. Kullanıcı düğmeye basamasa bile, sistem potansiyel bir acil durumu otomatik olarak algılar ve çağrı merkezine sinyal gönderir.
Yakınlarınızı Daha İyi Korumak İçin Ekstra Adımlar
Evde Acil Çağrı sistemleri önemli bir güvenlik çözümü sunmakla birlikte, yakınlarınızın güvenliğini artırmak için başka adımlar da atabilirsiniz:
Evin Güvenlik İncelemesi: Yakınlarınızın yaşadığı evin güvenli olup olmadığını düzenli olarak kontrol edin. Merdivenler, halılar, banyo gibi kaygan zeminler için ek güvenlik önlemleri alın.
İlaç Takip Sistemi: Yakınlarınızın düzenli olarak ilaçlarını alıp almadığını takip eden dijital çözümler de kullanılabilir. Bazı Hausnotruf sistemleri, ilaç alarmları ve hatırlatma özellikleri sunmaktadır.
Düzenli Ziyaretler: Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, sevdiklerinizin yalnız olmadığını hissetmeleri önemlidir. Düzenli ziyaretler ve telefon görüşmeleri ile onlara sosyal destek sağlayın.
Almanya’da Evde Acil Çağrı Sistemlerinin Kullanımı ve Sağlık Sigortası
Almanya’da Evde Acil Çağrı Sistemleri, genellikle sağlık sigortası veya bakım sigortası (Pflegeversicherung) kapsamında finanse edilebilir. Eğer bir kişi bakıma muhtaç olarak sınıflandırılmışsa, bakım sigortası bu sistemin maliyetini kısmen ya da tamamen karşılayabilir. Ayrıca, bazı yaşlı bakım organizasyonları ve yerel yönetimler, bu sistemlerin kurulumu ve işletilmesi konusunda destek sunmaktadır.
Sonuç olarak Evde Acil Çağrı Sistemleri, Almanya’da yaşlılar, hastalar ve özel bakıma muhtaç bireyler için hem güvenliği hem de bağımsızlığı artıran önemli bir teknolojik gelişmedir. Yakınlarınızı daha iyi koruyabilmek ve onlara huzurlu bir yaşam sunabilmek için bu sistemlerin sağladığı faydalardan yararlanabilirsiniz. Özellikle acil durumlarda hızlı müdahale imkânı sunarak, hem sevdiklerinizi koruma altına alabilir hem de onların yaşam kalitesini artırabilirsiniz. Bu tür teknolojik çözümler, hem sevdikleriniz hem de sizin için büyük bir rahatlık sağlayacaktır.
Günümüzde yaşlılar, hastalar veya özel bakıma muhtaç kişiler için güvenli bir yaşam alanı sağlamak, aileler ve sevdikleri için büyük bir endişe kaynağıdır. Almanya’da “Hausnotrufsysteme” (evde acil çağrı sistemleri), bu endişeleri hafifletmek ve özellikle yaşlı bireylerin daha bağımsız bir yaşam sürmelerini sağlamak amacıyla geliştirilmiş modern teknolojik çözümler arasında yer almaktadır. Bu sistemler, kullanıcıların evlerinde tek başlarına oldukları durumlarda acil bir durumla karşılaştıklarında hızla yardım almalarını sağlar.
Evde Acil Çağrı Sistemi Nedir ve Nasıl Çalışır?
Acil durumlarda kullanıcıların yardıma hızla ulaşmasını sağlayan bu sistemin temel amacı, kişinin kendi evinde güvenli bir şekilde yaşamını sürdürebilmesi ve ihtiyaç duyduğunda hızlı bir şekilde yardım alabilmesidir. Sistemin işleyişi oldukça basittir:
Acil Çağrı Düğmesi: Kullanıcılar, genellikle bir kolye ya da bileklik şeklinde taşınabilen acil durum düğmesine bastığında, doğrudan bir çağrı merkezine bağlanır. Bu merkez, kullanıcının bilgilerine erişebilir ve gerekli durumlarda acil tıbbi yardım gönderebilir.
İki Yönlü İletişim: Çağrı merkezine bağlandıktan sonra, kullanıcıyla iki yönlü bir sesli iletişim kurulur. Böylece, durumun ciddiyeti hızlıca değerlendirilir ve gerekirse ambulans, doktor veya yakın akrabalar haberdar edilir.
24 Saat Hizmet: Bu sistemler, genellikle 24 saat boyunca kesintisiz hizmet verir, bu da kullanıcının her an yardıma ulaşabileceği anlamına gelir.
Yakınlarınız İçin Neden Evde Acil Çağrı Sistemi Kullanmalısınız?
Bu sistemler, özellikle yaşlı ya da yalnız yaşayan sevdiklerinizin güvenliği açısından büyük avantajlar sunar. İşte bu sistemlerin sağladığı başlıca faydalar:
Bağımsızlık ve Güvenlik: Birçok yaşlı birey, evde yalnız yaşarken bile bağımsızlıklarını korumak ister. Hausnotruf sistemleri, acil bir durumda yardıma hızla ulaşabilmelerini sağlayarak onlara bu bağımsızlığı verirken, aynı zamanda güvende olduklarını hissettirir.
Acil Durumlarda Hızlı Müdahale: Kalp krizi, düşme, bayılma gibi ani sağlık sorunları yaşayan bireyler için, ilk birkaç dakika hayati önem taşır. Bu sistemler, hızlı müdahaleyi mümkün kılar ve ambulans gibi acil yardımların daha çabuk ulaşmasını sağlar.
Yakınlarınız İçin Huzur: Sevdiklerinizin evde yalnız olmaları, onlara ulaşamama kaygısı yaşatabilir. Hausnotruf sayesinde, yakınlarınızın güvende olduğunu bilmek, size büyük bir rahatlık sağlar. Acil bir durumda, yakınlarınıza hızla ulaşılabilir ve siz de bilgilendirilebilirsiniz.
Kaza Riskini Azaltma: Evde meydana gelebilecek düşme, yanma, ya da başka bir tehlikeli durumu fark etme süresi kısaldıkça, bu tür kazaların ciddiyeti de azalır. Bu da sevdiklerinizin uzun vadeli sağlığını korumanıza yardımcı olur.
Evde Acil Çağrı Sistemlerinin Türleri ve Seçenekleri
Almanya’da bu tür sistemler bireylerin ihtiyaçlarına göre farklı çözümler sunabilir. Temel olarak üç ana türü vardır:
Temel Evde Acil Çağrı Sistemi: Bu sistem, acil durum düğmesi ve doğrudan çağrı merkezine bağlanma özelliği sunar. Kullanıcının evinde sabit bir iletişim cihazı ve acil çağrı düğmesi ile çalışır.
Mobil Evde Acil Çağrı Sistemi: Kullanıcıların ev dışında da kullanabilecekleri mobil acil durum sistemidir. GPS destekli bu cihazlar, kişinin nerede olduğunu tespit ederek, gerektiğinde yardım gönderilmesini sağlar. Özellikle aktif bir yaşam sürdüren yaşlılar için idealdir.
Akıllı Evde Acil Çağrı Sistemleri: Bu sistemler, hareket sensörleri, düşme tespiti ve diğer ileri teknoloji özelliklerini içerir. Kullanıcı düğmeye basamasa bile, sistem potansiyel bir acil durumu otomatik olarak algılar ve çağrı merkezine sinyal gönderir.
Yakınlarınızı Daha İyi Korumak İçin Ekstra Adımlar
Evde Acil Çağrı sistemleri önemli bir güvenlik çözümü sunmakla birlikte, yakınlarınızın güvenliğini artırmak için başka adımlar da atabilirsiniz:
Evin Güvenlik İncelemesi: Yakınlarınızın yaşadığı evin güvenli olup olmadığını düzenli olarak kontrol edin. Merdivenler, halılar, banyo gibi kaygan zeminler için ek güvenlik önlemleri alın.
İlaç Takip Sistemi: Yakınlarınızın düzenli olarak ilaçlarını alıp almadığını takip eden dijital çözümler de kullanılabilir. Bazı Hausnotruf sistemleri, ilaç alarmları ve hatırlatma özellikleri sunmaktadır.
Düzenli Ziyaretler: Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, sevdiklerinizin yalnız olmadığını hissetmeleri önemlidir. Düzenli ziyaretler ve telefon görüşmeleri ile onlara sosyal destek sağlayın.
Almanya’da Evde Acil Çağrı Sistemlerinin Kullanımı ve Sağlık Sigortası
Almanya’da Evde Acil Çağrı Sistemleri, genellikle sağlık sigortası veya bakım sigortası (Pflegeversicherung) kapsamında finanse edilebilir. Eğer bir kişi bakıma muhtaç olarak sınıflandırılmışsa, bakım sigortası bu sistemin maliyetini kısmen ya da tamamen karşılayabilir. Ayrıca, bazı yaşlı bakım organizasyonları ve yerel yönetimler, bu sistemlerin kurulumu ve işletilmesi konusunda destek sunmaktadır.
Sonuç olarak Evde Acil Çağrı Sistemleri, Almanya’da yaşlılar, hastalar ve özel bakıma muhtaç bireyler için hem güvenliği hem de bağımsızlığı artıran önemli bir teknolojik gelişmedir. Yakınlarınızı daha iyi koruyabilmek ve onlara huzurlu bir yaşam sunabilmek için bu sistemlerin sağladığı faydalardan yararlanabilirsiniz. Özellikle acil durumlarda hızlı müdahale imkânı sunarak, hem sevdiklerinizi koruma altına alabilir hem de onların yaşam kalitesini artırabilirsiniz. Bu tür teknolojik çözümler, hem sevdikleriniz hem de sizin için büyük bir rahatlık sağlayacaktır.
Rügland kasabasına ziyarette bulunan Türkiye Cumhuriyeti Nürnberg Başkonsolosu Fatma Taşan Cebeci ile birlikte gelen Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, belediye başkanına Türk-Alman ilişkilerini inceleyen "Türkiye’de Alman İzleri" adlı eserini hediye etti.
Ziyaretten memnun kaldığını belirten Rügland Belediye Başkanı Wolfgang Schicktanz, "Türk-Alman ilişkilerinin özellikle kültürel alanda bu kadar derin olduğunu gerçekten bilmiyordum, zevkle okuyacağım," şeklinde konuştu.
Başkonsolos ile birlikte geldikleri Rügland köyünde, Türk-Alman tarihinde ismini bugüne kadar muhafaza eden Carl Osman, bu köyün mezarlığında yatmaktadır. İlginç hikayesi olan Carl Osman, Belgrad’ın savunmasında esir düşen bir Osmanlı sipahisidir. İsmini nasıl muhafaza ettiği çeşitli kaynaklarda farklı şekillerde anlatılsa da Rügland köylülerinin onun mezarını korumaları çok önemlidir. "Sayın başkana hediye ettiğim kitapta, Türkiye’deki Alman mezarları ile ilgili önemli bilgiler mevcuttur," şeklinde konuştu.
Kasabanın eski ve yeni belediye başkanları daha sonra Başkonsolos Fatma Taşan Cebeci ve Dr. Latif Çelik’e Carl Osman ile ilgili bilgiler verdiler.
Yaklaşık 40 yıldır kültür tarihi üzerine araştırmalar yapan ve bu alanda kaynak eser niteliğinde 12 ayrı kitap yazan Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, DITIB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği’nin yeni genel merkez binasının açılışında konuştu.
DITIB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği Başkanı Uğur Cankurt’un takdiminden sonra mikrofona gelen Dr. Latif Çelik, Türk-Alman ilişkileri bağlamında kültür tarihi üzerine yaptığı bilimsel çalışmalarından kısa özetler verdi. Özellikle Almanya genelinde kimlik sorunları yaşayan yüz binlerce gencimizin tarihi nasıl anlaması gerektiğini vurguladığı konuşmasında, “İlk nesil elbette bu ülkede binbir zorluk yaşadı. Onların Almanca bilmediğini biliyoruz. Ancak ikinci ve üçüncü nesil Türkler Almanya’da Almanca’yı Türkçe’den daha iyi konuşur hale geldi. Burada Türkçe’nin unutulma sürecine girdiğini görüyoruz. Her iki dili de iyi konuşmak ve yazmak bizim için gerçek zenginliktir” şeklinde konuştu.
Genç nesil için önemli bir eksikliğin kültürel tarih bilgisi olduğunu belirterek, “Derneklerin ve camilerin önemli bir görevi, Almanya ile Türkiye arasındaki kültürel tarih anekdotlarına daha çok zaman ayırmak olmalıdır. Almanya’yı vatan bilelim ki gençlerimiz başarılı olsun. O zaman Almanya’nın tarihi öne çıkıyor. Ancak bu ülkenin anavatanımız ile olan tarihsel ilişkilerini hiçbir zaman göz ardı edemeyiz. Bunlar önemli konulardır. Cami derneklerinde Türk-Alman kültür tarihi ilişkilerini öğrenme adına gençlerimize fırsat verildiğinde, onlar çok daha başarılı, kişilik ve kimlik sahibi olacaklardır” şeklinde konuşmasını tamamladı.
Türkiye’de en çok tüketilen içecek olan siyah çay, kahvaltılarda, yemeklerden sonra pek çok kişinin favori içeceği. Hatta tiryakileri bile var. Doğru miktar tüketildiğinde siyah çayın faydası çok.
Tadı acı çayı içmeyin
Türkiye’de günde 2.45 milyon bardak siyah çay tüketiliyor. Kişi başına yıllık çay tüketimi ise 3 kg’ı buluyor. Bu miktar da kişi başına bin 240 bardağa eşdeğer. Üstelik doğru demlenen ve kararında içilen çayın sağlığa önemli katkıları var.
Bağışıklığı destekler
Yapılan araştırmalara göre siyah çay kalp sağlığına olumlu katkı sağlar. Siyah çayın içerisinde bulunan flanovidler sayesinde kardiyovasküler riskler yüzde 68 daha düşük çıkar. Ayrıca çay içerisindeki kateşinler ve theaflavinler normal hücre büyümesini engellemeden kanser hücrelerinin çoğalmasını engeller. Çay ve çay polifenolleri bakteri öldürücü ve bakterinin büyümesini engelleyici özellikleri sayesinde güçlü bir bağışıklık sistemini destekler.
Kafeinin vücuda etkileri
Çay, kafein içeriği sayesinde kan akımına yardımcı olduğu kadar, beyin fonksiyonlarının güçlenmesine de destek verir. Son yapılan çalışmalara göre kateşinlerin ve kafeinin vücut ağırlığına ve enerji harcaması üzerine etkileri bulunur. Kafein bireylerde termogenezi uyarır ve yağ oksidayonunu destekler. Siyah çayda bulunan fitokimyasallar, kemiklerin güçlenmesini desteklediği gibi kemik yoğunluğuna katkı sağlar. Bir çay bardağı çayda 50-70 mg potasyum ve 0.10-0.12 mg flor bulunur. Ayrıca manganez açısından da zengindir. Bir bardakta ortalama 0.1-0.3 mg manganez bulunur.
Bir bardak çay ne kadar kafein içerir?
İnce belli bir bardak çay 50-70 mg kafein içerir. Günlük kafein alım miktarının 300 mg’ı aşmaması gerekir. Günde 2-4 fincan açık ve limonlu tüketilebilir.
Beyin çaya da alışır
Kafeinden dolayı fazla tüketilince sinir sistemi ve dolaşım sistemini hızlandırarak kalbin daha çok atmasıyla birlikte, hızlanmasına neden olur. Çay tüketimi bireyleri zinde ve enerjik hissettirse de bir süre sonra beyin hücreleri buna alışır ve kişiyi uyuşuk bir hale getirebilir.
Kansızlığınız varsa dikkat!
Ayrıca çaydaki okzalat miktarı fazla olduğu için böbreğinde kum veya taş olanların dikkatli tüketmesi gerekir. Fazla tüketimi yüksek tansiyona neden olabilir. Tansiyon sorunu olanların günde 1-2 bardaktan fazla tüketmemeleri gerekir. Yemek sırasında veya yemek sonrasında hemen çay tüketilmemeli. Anemisi olan bireyler, kahvaltılarında çay yerine 1 çay bardağı portakal suyu içebilirler. Bu kişilerin yemekten bir saat sonra açık, limonlu bir çay tercih etmeleri faydalı olur.
Çayı uzun süre kaynatmayın
Uzun süre kaynatılan çayın içerisindeki tein ve tanenler zarar görebilir. Bu duruma maruz kalmış çayın kanserojen etkisi olabilir. Özellikle dışarda tüketilen çaylarda acı bir tat varsa bu durum çayın taze olmadığını, uzun süre beklediğini gösterir. Çayınıza aroma katmak isterseniz, çayı demlerken içine karanfil, tarçın veya vanilya özütü ekleyebilirsiniz.
Kaynak: https://www.acibadem.com.tr/hayat/siyah-cayin-faydalari/
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir araya gelmesiyle Türk-Alman ilişkilerine dair önemli konuların yeniden ele alınması bekleniyor.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfından (SETA) M. Erkut Ayvaz tarafından kaleme alınan "Şansölye Scholz'un Türkiye ziyaretinin anlamı ve Türk Alman ilişkilerinin geleceği" başlıklı makalede Türk Alman ilişkilerinin son durumu ele alındı.
Makaleye göre, Scholz ve Erdoğan'ın bir araya gelmesiyle Türk-Alman ilişkilerine dair önemli hususlar yeniden ele alınacak.
19 Ekim'de İstanbul'a gidecek olan Scholz'un Cumhurbaşkanı Erdoğan ile başta Türk-Alman ilişkilerini, ekonomi politikalarını, Ukrayna’daki savaşı, Orta Doğu'daki mevcut durumu, göç meselesini, ekonomi odaklı hususları ve Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının satışını ele alması bekleniyor.
İki ülkenin özellikle ekonomi, ticaret ve enerji alanlarındaki potansiyeli ve iş birliği imkanlarını daha da geliştirmekten yana oldukları biliniyor.
Her ne kadar bu alanlardaki hedefler öne çıksa da uzun bir süredir güncellenmesi gündemde olan Gümrük Birliği ve vize serbestisi konularının da Türkiye açısından öncelikli hususlar arasında olduğu tahmin edilebilir.
Türkiye’nin Almanya’dan bilhassa savunma alanındaki iş birliği ve somut beklentilerinin de olduğu unutulmamalıdır.
Son günlerde örneğin Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının Türkiye’ye satışının Almanya tarafından engellenmesinin sonlandırılacağına dair sinyaller de söz konusu olmakla birlikte sürecin ilerleyen aşamasının belirleyici olması beklenebilir.
Türkiye ve Almanya arasında farklı politika alanlarında görüş ayrılıklarının devam ettiği de unutulmamalı.
Her ne kadar son zamanlarda diyalog yanlısı bir süreç söz konusu olsa da Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta iki devletli çözüm gibi öne çıkan hususlarda iki ülkenin pozisyon ve politika tercihleri birbirinden farklı olmaya devam ediyor.
Alman hükümetinin kriz bölgelerine yönelik sürdürmekte ısrarlı olduğu son derece tartışmalı tercihleri hem tepkilere yol açıyor hem de dış politikasını inandırıcılıktan daha da uzaklaştırıyor.
- İki ülke ticaret hacminde hedef 60 milyar dolar
İki ülke arasında 2023’te 50 milyar dolara yaklaşan ticaret hacminin 60 milyar dolara ulaştırılması hedefi söz konusu.
Ziyarette ele alınması muhtemel bir diğer husus da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği, Akkuyu Nükleer Santrali için Türkiye’ye gelmesi beklenen türbinlerin "Alman gümrüğünde bekletilmesi" meselesi.
Almanya'nın Türk fırkateynler ve torpidoların modernizasyonu için gerekli malzeme ve silah satışına onay vermesi bir yaklaşım değişikliğine dair sinyal olarak yorumlanıyor.
Özellikle Orta Doğu'daki kriz ve gerilimlerin derinleşmesinin yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşındaki son gelişmelerden dolayı NATO’nun öne çıkan bir üyesi olarak Türkiye’nin stratejik önemi daha da belirginleşti.
Almanya'da hükümet sözcüsünün Türkiye’nin Ukrayna meselesinde "önemli bir ortak" olduğunun altını çizmesi, hükümetin Ukrayna’ya yönelik silah yardımlarını sürdürme yaklaşımının özellikle son aylarda toplumda daha az karşılık bulmaya başlaması, başta Alman aşırı sağ ve popülist partilerin güçlenmesine neden oldu.
Bu yüzden Alman hükümetinin, Ukrayna’daki savaşın sonlandırılmasına ilişkin başta Türkiye gibi etkili ülkelerle daha yakın iş birliğini öncelediği tahmin ediliyor.
Ayrıca Rusya’nın Avrupa’ya yönelik artan tehdidi ile İran-İsrail geriliminin daha fazla büyümesine dair endişeler de Almanya’nın Eurofighter konusundaki engelleyici tutumunu değiştirmeye yönelmesi ihtimalini güçlendiriyor.
Alman kamuoyunda Eurofighter savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına yönelik şimdilik olumlu sinyaller gözleniyor. Buna binaen temkinli bir yaklaşımın göz ardı edilmemesi gerekiyor.
- Göç meselesi
Eylülde Almanya'nın doğusunda yer alan üç eyaletteki eyalet meclisi seçimlerinde önemli başarılar yakalayan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ülke siyasetinde öncelikli siyasi gündemin göç meselesi olmasını sağladı.
Muhalefette bulunan Hristiyan Birlik (CDU/ CSU) partilerinin aşırı sağcıların söylemlerini giderek normalleştirme eğilimi, hükümette yer alan koalisyon üyesi partilerin de özellikle seçim sürecinde popülist söylem ve adımlara yönelmesine neden oldu.
28 Eylül 2025'te düzenlenmesi planlanan Federal Meclis seçimleri öncesinde federal hükümetin bu konuda Alman kamuoyuna yönelik bazı adımlara yönelmesi muhtemel.
Göç politikalarına ilişkin konuların Şansölye Scholz'un Türkiye ziyaretinde ele alınması bekleniyor.
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Türkiye ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ortak basın toplantısında verdikleri mesajlar, Alman medyasında geniş yer aldı.
Frankfurter Allgemeine Zeitung, "Şansölye Scholz İstanbul'da Ankara'ya daha fazla savunma sanayisi ürünü sözü verdi" başlıklı bir haber yayımladı.
Haberde, Alman hükümetinin, savunma sanayisi ürünlerinin Türkiye'ye tedarik edilmesi konusuna uzak durduğu ancak Scholz'un bu ziyaretle Türkiye'nin NATO üyesi olduğuna işaret ederek savunma sanayisi ürünleri konusunda daha fazla işbirliğine gidileceğini bildirdiği aktarıldı.
Alman hükümetinin Ankara'ya savunma sanayisi ürünlerinin tedariki konusunda gösterdiği yeni tutumla Yunanistan'ı ürküttüğü, bu nedenle Scholz'un, Atina ile Ankara arasındaki ilişkilerin son dönemde gözle görülür bir şekilde yumuşamış olmasını övdüğü de ifade edilen haberde, Berlin'de bir süredir Türkiye ile ilişkilerde "yeni bir başlangıç"tan söz edildiğine dikkati çekildi.
Haberde, özellikle Donald Trump'ın ABD'de başkan seçilmesi ihtimali ve Rusya'nın Ukrayna'ya saldırılarının artması olasılığını göz önünde bulunduran Berlin'in, NATO müttefiki Türkiye'ye bakışını değiştirdiği vurgulandı.
Amacın NATO'nun güney kanadını güvence altına almak ve Ukrayna'ya desteğin azalması karşısında güçleri birleştirmek olduğu belirtilen haberde, Berlin yönetiminin gelecekte Erdoğan'ın Kremlin ile iletişim kanallarını kullanabilmeyi umduğu ifade edildi.
Haberde, Almanya'nın Türkiye'ye yakınlaştığının bir diğer işaretinin de Scholz'un en son 2016 yılında gerçekleştirilen yüksek stratejik ortak hükümet istişarelerinin yeniden başlatılacağını duyurması olduğu kaydedildi.
Deutschlandfunk'ta yer alan haberde de Scholz ve Erdoğan'ın silah ve teçhizat sevki konusunda hemfikir olduğu ancak Orta Doğu konusunda farklı düşündükleri belirtildi.
Haberde, Almanya ve Türkiye'nin yıllarca süren itidalli ilişkilerin ardından savunma sanayisi alanında yeniden daha fazla işbirliği yapmak istediği belirtildi, Şansölye Scholz'un, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İstanbul'da yaptığı görüşmenin ardından, NATO ortağı Türkiye'nin Alman silahlarını almasının doğal olduğunu söylediği aktarıldı.
- Scholz, Erdoğan ile ilişkilerini geliştirdi
Süddeutsche Zeitung'daki analizde de "Dost olmak istiyor muyuz?" başlığı kullanıldı.
Analizde, Olaf Scholz'un yıldırım bir ziyaret için İstanbul'a uçtuğu, Şansölye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birbirleriyle iyi anlaştıklarının görüldüğü ayrıca hangi konuların yeni dostluklarını bozacağını da bildikleri kaydedildi.
Şansölye'nin Türkiye Cumhurbaşkanı ile ilişkilerinin geliştiğinin söylendiği ve bunun muhtemelen kişisel sebepleri olduğu zira ikilinin birbirlerini daha iyi tanıdığına işaret edilen analizde, iki liderin uluslararası zirvelerde ve eylülde New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bir araya geldiği; bunun, Olaf Scholz'un şansölye olduktan sonra Türkiye'ye yaptığı ikinci ziyaret olduğu hatırlatıldı.
Tagesspiegel gazetesi de Şansölye Scholz'un Türkiye'ye Eurofighter vermek istediğini yazdı.
Haberde, Orta Doğu konusundaki anlaşmazlık devam etmesine karşın Türk-Alman ilişkilerinin yakınlaşacağı diğer konularda bir hareketlilik olduğunu ifade edildi.
Olaf Scholz ve Recep Tayyip Erdoğan'ın Türk-Alman ilişkilerinde son dönemde yaşanan iyimser havanın, Orta Doğu ihtilafı konusundaki derin görüş ayrılıkları nedeniyle bozulmasına izin vermeme kararlılığı da dahil olmak üzere pek çok konuda mutabık kaldığı aktarıldı.
Scholz'un, iyi ekonomik ilişkileri övdüğü ve NATO ortağına Eurofighter savaş uçaklarının teslim edilmesi olasılığını dile getirdiği kaydedildi.
"Scholz, NATO ülkesi Türkiye'ye daha fazla silah ihracatı yapılacağını açıkladı" başlığını atan Welt gazetesi, Scholz'un Türkiye'ye silah ihracatını savunduğunu ve Eurofighter savaş uçaklarının olası teslimatı konusunda da ilerleme kaydedildiğini belirtti.
Scholz'un "Türkiye bir NATO üyesi ve bu nedenle somut teslimatlara yol açacak kararlar almaya devam ediyoruz. Bu tabii ki bir mesele ve son zamanlarda bu tür kararlar da aldık. Ve daha fazlası da olacak" ifadelerine yer verilen haberde, Alman hükümetinin son dönemde Türkiye'ye eskiye oranla daha fazla askeri teçhizat ihracatına izin verdiği hatırlatıldı.
37 yıl önce bu gün ATIB'i kurmuştuk, O heyacanı hala yaşıyorum... !
Bugün 17 Ekim. Avrupa Türk İslam Birliği’ (ATİB) in 37.kuruluş yıldönümü.
Allah' tan , her dönem görev yapan
Musa Serdar Çelebi, Fikret Ekin, Selahattin Saygın, İhsan Öner, Durmuş Yıldırım, İmam Çengiz gönüldaşlarıma emeklerinin zayi olmamasını diliyor gelecek için de hayırlı çalışmalar dilerim.
Kısa adı ATIB olan Avrupa Türk Islam Kültür Dernekleri
Birliğinin Kurucularindan ve genel başkanlarîmız Musa Serdar Celebi, Dr. Ali Batman, Hollanda Türk Islam Federasyonun eski genel başkanı Cengiz Özdemir ilk Kurultayımıza girişlerindeki birlik ,beraberlik içindeki o heyacanı hala duyan ve yaşayanlardanım.
"Inanlar kol kola yürüyelim hak yola" solağanıyla salon inliyordu.
Musa Serdar Çelebi başkan kürsüde adeta ders anlatır gibi
ATİB Teşkilatının Kuruluş gayesini şiir
Okur gibi anlatıyordu.
1960`lı yıllarda başta Federal Almanya olmak üzere Avrupa ülkerine başlayan İşgücü göçü; 1973 yıllarında resmen durdurulmuş olmasına rağmen, artık Misafir İşçi kabul edilen insanlarımız gerek aile birleştirilmesi ve gerekse Avrupa’da dünyaya gelenlerle birlikte önemli bir sayıya ulaşmıştı. Sılaya Dönüş özlemleri de artık yerini yavaş yavaş kalıcılığa bırakmıştı bu yıllarda.. Giderek büyüyen ihtiyaçlar ve bunun getirdiği çözüm arayışları dernekleşme ihtiyacını doğurmaya başlamıştı. Ne var ki, göç eden insanımız Türkiye`de o yıllarda yaşanan politik gruplaşmayı da Avrupa’ya beraberinde getirmişti. Dolayısıyla dernekleşmeler hem sosyal hem de politik gerçeklere dayalı ve Türkiye eksenli olarak ortaya çıkıyordu.
1980`lı yıllara gelindiğinde hemen hemen bütün toplumsal konular Türkiye’deki gelişmelere endekslenmiş durumdaydı. Zaten başlangıçta plan ve proğramsız başlayan Göç‘ün ortaya çıkardığı sosyo-kültürel sıkıntılarından bunalan „Gurbetçilerimiz“ kendi meselelerinden kaçtığı; hatta Türkiye`den kurtarıcı bekleme hayali içinde olduğu gözleniyordu. Ve 1980`li yılların ortalarına gelindiğinde, Avrupa`da kalıcı oluşumuz, bu kalıcı oluşun ortaya çıkardığı meseleler ve bu meselelerin çözümü için yapılması gereken çalışmaların istenilen sonuçları vermesi için ise teşkilatlanmak bir zaruret idi ve bu gerçek her kesimde kendini hissettirmeye başlamıştı artık.
Bilhassa 1980 Askeri İhtilali dönemiyle birlikte yaşanan olaylar birçok konuda olduğu gibi yurtdışındaki Türk vatandaşlarının da Türkiye açısından önemini ortaya çıkarmıştı. Bu sebeple, işçi göçünün başladığından beri yurtdışındaki vatandaşını hatırlamayan resmi çevreler, bu defa Türkiye endeksli yapılanmaları tek elde toplama gayretlerine girdiler. Ne var ki birleştirme yerine Avrupa Türk`üne yönelik ayırımcı ve bölücü bir tutum sergilendi. Avrupa şartları ve bizim meselelerimiz dikkate alınmadan tepeden inmeci, dayatmacı yaklaşımlara hareket edilince, meseleler dahada katmerlendi. Böyle bir durumda yapılacak şey kendi şartlarımıza uygun, yeni bir yapılanmaya gitmekti...
Demokratik bir ülkede mücadelenin sağlıklı yolu, sivil kitle örgütlenmesi ile güçlü bir toplum oluşturmak ve bu güçlü toplum ile güçler dengesi içinde yer alarak, haklarına sahip çıkmaktır. Bu sebeple, yeni yapılanmanın istişareye dayalı, kamuoyuna açık, kendi değerlerini sahiplenirken, farklılıklara saygılı ve uzlaşmacı bir anlayışla gerçekleştirilmesi gerekliydi. 1987 yılının sonuna doğru gelindiğinde, Avrupa Türk İslam Birliği `ni kuracak olan gönül adamları açısından ortam ve şartlar hazır görünüyordu…
Avrupa Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği (ATİB) 17 Ekim 1987 tarihinde, Federal Almanya`nın Nieder-Olm/Mainz şehrinde bu ortam ve şartlarda ortaya çıktı. Uzun istişareler ve çalışmalar neticesinde, Göç ün ilk yıllarından itibaren Avrupa`da yaşayan ve kendini Avrupa Türklerine hizmete adamış teşkilatçı insanların ve derneklerin ortak kararıyla; partiler üstü, Avrupa`daki insanımızın gerçeklerine ve taşıdığı değerlere dayalı sivil bir teşkilat olarak, tamamen yola çıkılmıştı.
Maiz Nieder Olm`de yapılan kuruluş toplantısında, Avrupa`daki Türklerin artık misafir işçiler olmadığına, tarih boyunca hep Batı`ya doğru yürümüş olan insanımızın Avrupa ülkelerine yerleşmekte olduklarına ve bu sebeple artık „Göçmen Türkler“den bahsetmek gerektiğine dikkat çekerek ; ATİB‘in Türkiye`nin günlük politika konularından uzak kalacağını ve yaşadığımız ülkelerdeki siyasi partilerle işbirliğinin gerekliliğine inandığını duyurmuştu.
Böylece ATİB` i kuran irade, Avrupa`daki Türklerin, yaşadıkları ülkelerde kültürel kimliğini muhafaza ederken, yerli-çoğulcu toplumla uyum içinde yaşamayı, eşit haklara kavuşmuş, eğitimli ve belli bir ekonomik güce sahip bir toplum olmayı hedef göstermişti.
ATİB, tarihin bu dönemecinde Avrupa`daki bütün Türklere ülkümüzün; yaşadığımız ülkelerde örgütlenmiş, eğitimli, zengin ve siyasi hayata katılmış güçlü bir toplum oluşturmak olduğunu dillendirdi. Gelecek yüzyıllarda da kültürel varlığını muhafaza edebilmek; ayakta kalmak, var olmak için takip edilmesi gereken yolu göstermişti.
ATİB bu ülkü ile, hem toplumumuzun tüm fertlerine, hem de özellikle bu topluma öncülük etmek isteyenlere, Avrupa`daki geleceğimizi kurarken daima göz önünde bulundurulması gereken üç ana esası işaret etmiştir:
Birincisi; dağınık, birbirinden habersiz ve içinde yaşadığı toplumdan kopuk fertler olmak yerine, her alanda ve her yaş gurubunda örgütlenmiş, bu örgütler yoluyla birbirleriyle ve içinde yaşadığı toplumla sağlıklı ve sürekli ilişkiler kurarak entegre olmuş bir Türk Toplumu‘na ulaşmak arzusudur.
İkincisi; işsiz güçsüz, üretime katılmayan, işsizlik parasıyla adeta tufeyli bir hayat yaşayan insanlardan oluşmus bir toplum yerine; çok çalışan çok kazanan, çocuklarına iyi eğitim aldıran, israfa kaçmadan iyi evlerde oturan, iyi giyinen ve iyi arabalara binen bir toplum olmak dileğidir. ATİB, kısacası kendi varlığı ve geleceği için gereken işleri yapan ve yaptırabilen, etkili, zengin, yani iş-güç sahibi bir toplum olmak hedefini göstermiştir.
Üçüncüsü; örgütlenen ve zenginleşen insanımızın, içinde yaşadığı ülkenin siyasi hayatına katılmasıdır. Herkesce bilinen bir hakikat vardır. Siyasi haklar tamamıyla elde edilmeden ve kullanılmadan sosyal, kültürel ve ekonomik sorunların köklü çözüme kavuşturulması mümkün değildir. ATİB bu gerçekten hareket ederek, Avrupa`da yaşayan tüm Türklere, „yaşadığınız ülkelerdeki derneklerin yönetimine, belediye meclislerine, eyalet ve federal parlamentolara girin; böylece yönetime, dolayısıyla kendi geleceğinizle ilgili kararlara katılın!“ çağrısı yapmıştır.
ATİB yöneticileri, bu ülküyü bu hedefleri kurulduğu günden beri istikrarlı bir şekilde hem hendi mensuplarına anlatmış, hem de derin bir samimiyet ve mütevazilik içinde diğer kardeş kuruluşların yöneticileriyle paylaşmıştır. Bugün dönüp geriye baktığımızda, sevinçle emeklerin boşa gitmediğini görüyoruz.
Gayeler
Avrupa Türk-İslam Birliği, fikir ve inançlarını ön plana alarak yaptığı çalışmalarında milli ve islamî varlığın korunması ve yüceltilmesini ana gayelerinden birisi olarak seçmiştir.
Avrupa Türk-İslam Birliği, Müslüman-Türk kimliğinin muhafaza edilebilmesi ve değerlerimizin gelecek nesillere taşınabilmesi için bu ülkelerde kalıcı sosyal ve ekonomik yapılanmaya gidilmesini gerekli görmektedir.
Avrupa Türk-İslam Birliği, Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslüman-Türk insanının sahip olduğu değerleri Avrupa toplumuna tanıtmak, göçmenlerle ilgili politikaların oluşturulmasında önyargı ile eksik ve yanlış bilginin sebep olabileceği hataların önüne geçmek ve yaşadığımız ülkelerde eşit haklara sahip olmak için gayret eder.
Avrupa Türk-İslam Birliği, batı dünyasında özellikle komünizmin iflasından sonra yoğunlaştırılan İslam aleyhtarlığı karşısında İslamiyetin doğru tanıtılması için çalışmalar yapar. Kuruluşlar arası diyaloğun gelişmesine katkıları ile, müslümanların temsili konusunda üst organlarn oluşmasında gayret gösterir, İslam ülkeleri ile sosyal, kültürel ve dinî temaslar geliştirir.
Avrupa Türk-İslam Birliği, Batı Avrupa Türklerinin yaşadıkları ülkelerde meselelerinin çözümünde, vatandaşımız/soydaşımızla yaşadıkları ülkelerin kurumları arasında diyalog sağlamak, akılcı teklifler getirmek ve kamuoyunu harekete geçirmek için çaba sarfeder.
Avrupa Türk-İslam Birliği`nin gayelerinden birisi de Müslüman-Türk insanının anavatanımız Türkiye, diğer Türk devletleri ve İslam ülkeleri ile bağlarını güçlendirmek ve kültür bağlarını geliştirmektir.
Avrupa Türk-İslam Birliği, yukarıda kısaca temas edilen gayelere hizmet edecek faaliyetler ile yaşadığımız coğrafyada Müslüman-Türk kimliğinin muhafaza edilmesi ve her manada varlığının sürdürülmesi için tarihi, sosyal ve insani bir sorumluluk hissetmektedir.
Kaynak: Musa Serdar Çelebi’nin konuşma metni
Fotoğraf:Doğan