”Avrupa Ülkelerinde İyiki Camilerimiz Derneklerimiz Var”

Foto: Dogan Tufan Foto: Dogan Tufan

 

Avrupa Türklüğüne hizmet edenlerden olan kardeşim gönüldaşım Almanyanın Osnabrück şehri Melle Türk İslam Kültür Ocağının uzun yıllar başkanılığını yaptı. Kanal Avrupa TV ‘in proğram sunucusu, yapımcısı Öztürk gazetesi yazarlarından gazeteci yayıncı arkadaşım, Mehmet Baş geçtiğimiz yıl kalp krizi sonucu hakkın rahmetine kavuşmuş bizleri sevenlerini çok üzmüştü. Kıymetli kardeşimin bizlere emanet ettiği, yetiştirdiği evladı ilim ve bilim insanı olarak Almanyada göğüsümüzü kabartıyor. Yasin Baş’ın her başarı dolu hizmetlerinde Mehmet Baş kardeşim hatırlanıyor kendisine dualar gönderiliyor. Avrupalı gençler adına bize gurur veriyor, ümit var oluyoruz. Mehmet Baş kardeşime rahmetler diliyorum. Mekanın cennet makamın ali olsun kardeşim.
 
Avrupa Türklüğüne hizmet eden değerlerimizden olan Yasin Baş' la  röportajımıza kaldığımız yerden  devam ediyoruz. Düşünen araştıran içinde yaşadığımız ülkenin hükümet yetkililerine danışmanlık yapan bizim  kıymetlimiz Yasin Baş, “gençlerimiz resmi Yetkili ve sivil kitle kuruluşumuzun yöneticileri kulak vermelerini istiyorum.
Gençler, ne yaparsanız yapın ama en iyiler arasında en iyisini, en kalitelisini yapmaya bakın."
Bir Doktor reçetesi misali bu röportajımızı gençler okumalılar.
 
 
Okuyucularımıza kendinizi tanıtırmısınız

 

1982 yılında Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti’ne bağlı Osnabrück şehrinde doğan Yasin Başyüksek lisans eğitimini Osnabrück Üniversitesinde Siyaset Bilimleri ve Tarih alanında tamamladıBir sivil toplum kuruluşunda araştırmacı olarak görevli olan Yasin Başaynı zamanda gazetecilik ve siyasi danışmanlık mesleğini de ifa ediyor. Yasin Baş çeşitliAlmanca ve Türkçe gazetedergiinternet haber sitelerinde yorum ve köşe yazıları kaleme alıyorsiyasi ve toplumsal gelişmeleri değerlendiriyorBaş’ın çeşitli AlmanAvusturyave İsviçre gazetelerinde yayınlanan yüzden fazla okuyucumektubu ve makaleleri bulunuyorMedya takibi ile de meşgulolan Başmütercimlik hizmetleri de sunuyorBaş, 2003 senesinde T.C. Hannover Din Hizmetleri Ataşeliğincedüzenlenen kompozisyon yarışmasında Aşağı Saksonya veBremen birincisi2005 yılı T.C. Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavriliğince düzenlenen Almanya „5. ÖdüllüKompozisyon Yarışması“ Almanya birincisi oldu. 2002 ile2007 yıllarındaki üniversite tahsili esnasında Türkiye BüyükMillet Meclisi, Federal Alman MeclisiAşağı Saksonyaİçişleri Bakanlığı, IMAP Siyaset ve Şirket Danışmanlığı Merkezi gibi önemli devlet ve sivil kurumlarında stajlar yaptı. Hannoversche Allgemeine Zeitung (HAZ) ve Neue Westfälische Zeitung (NWZ) gibi Almanya’nın tanınmış gazetelerinde de stajyerlik yaparak iş deneyimi kazanmış olan Baş, siyasetçi, milletvekilleri gazeteci ve yöneticilere danışmanlık yapıyor. Yasin Baş’ın ağırlık verdiği diğer çalışma alanları Türkiye-Almanya ilişkileri, Alman medyası, ayrımcılık, ırkçılık ve İslamofobya’nın yanı sıra göç, uyum, katılım ve Almanya’daki TürklerYasin Baş’ın yurtiçinde ve yurtdışında yayınlanan birçok kitap, makale ve araştırmaları bulunuyor.

 

 

Avrupadaki Türk kuruluşlarının sosyal ve kültürel hizmetlerini yeterli buluyor musunuz?

 

Avrupa’daki Türk kuruluşlarının birçoğunun gönüllülük esasında faaliyet gösterdiklerini göz önünde bulundurursak sosyal ve kültürel hizmetleri gayet iyi olarak değerlendiriyorum. Kendi kendimize şu soruyu yöneltmemiz gerekiyor: Elimizde mevcut olan neyimiz bulunuyor, ne veriyoruz, daha doğrusu ne gibi bir yatırım yapıyoruz ve buna karşılık ne bekliyoruz? Çoğunluğunu birinci ve ikinci nesil Türk göçmenlerinin hayata geçirmiş olduğu Türk kuruluşlarımız 1970’lerin sonlarında, 1980’lerde kurulan teşkilatlardan oluşuyor. Yani demir perdenin, iki kutuplu bir dünyanın bulunduğu bir döneme tekabül ediyor bu kuruluşların inşası. Maalesef bugün tek tük de olsa, hala o zamanda ve o dünyada takılı kalıp, kendini geliştirememiş teşkilatların varlığına da şahit olabiliyoruz zaman zaman. Bunu asla küçümseme amaçlı söylemiyorum. O dernekleri kuranlara minnet borçluyuz. Ve bugün biz üçüncü ve dördüncü nesil Türkiye kökenliler olarak o babalarımızın, annelerimizin, dedelerimiz ve nenelerimizin göstermiş olduğu başarıyı, o özveriyi, o fedakarlığı ve feragatı göstermede çok daha zorlanıyoruz. O günün şartlarında o hayata geçirilen yapıları kurmak vizyonerlik ve idealizm gerektiriyorduHerkesin bir ideali, bir hedefi, bir ülküsü mevcuttu. Onbinlerin sığdığı statlar, arenalar, salonlar kolaylıkla doldurulabiliyordu. İnsanlar arasındaki bağlar, muhabbet, güven, sevgi sanki bugünkünden daha sıkı idi. O günlerde sosyal ve kültürel hizmetleri verebilecek pek çok kişi, yapı, platform da yoktu. Bugün ise çok şey değişti. Aradan neredeyse 50/60 yıl geçti. Bu süre zarfında ilk olarak teknik,medya araçları, yani televizyon, video gibi aletler yaygınlaştı. Sonra çanak antenler, Türk TV kanalları, her an ulaşılabilirliği sağlayan cep telefonları, internet, akıllı telefonlar ortaya çıktı. Bu aletlerin hepsi bir şekilde sosyal ve kültürel hizmetleri yaygınlaştırarak, medya üzerinden sunulabilir hale getirdi. Yani mevcut kuruluşların bazı sosyal ve kültürel hizmetleri teknik aletler ve o aletler üzerinden kullanılabilen bilgi taşıyıcıları tarafından sunulmaya başlandı. Dördüncü sanayi devrimi gerçekleştikten sonra, dijital dünyaya geçiş sürecinde ise bazılarına göre birçok kuruluşa artık gerek bile kalmadı. Dijital devrim ve bununla birlikte kovid-19 salgını uzaktan eğitim, uzaktan alışveriş, uzaktan sağlık, uzaktan iletişim, uzaktan turizm, uzaktan ibadet, uzaktan çalışma ve uzaktanhizmet gibi yenilikler ile günlük hayatımızın değişmesine vesile oldu. Kültürel ve sosyal hizmetler de buna dahil

 

Ayrıca üçüncü ve dördüncü neslin bu ülkede doğup, sosyalleşmesi, eğitim ve öğrenimini burada alması da sosyal ve kültürel alanda bir değişimi bir arada getirdi. Başka türlü söylemek gerekirse: Burada büyüyen insanların sosyal ve kültürel talepleri ile yurtdışından göç etmiş olan kişilerin sosyal ve kültürel talepleri arasında fark görülmeye başlandı. İlk başta bu belki fazla göze çarpmadı. Ancak ilerleyen yıllarda kültürel çatışmalara varabilen, aile arası sarsıntılar ile sonuçlanabilen sorunların çıkması ile bu daha dikkat çekici hale geldi. Benim gözlemlediğim kadarıyla üçüncü, dördüncü ve beşinci neslin mevcut Türk kuruluşları ile bir gönül bağı bulunsa bile çok sıkı kişisel bir bağı bulunmuyor. Organize edilen sosyal ve kültürel faaliyetlere katılan gençlerin sayıları malum. Dışarıya açılabilme konusunda da pek başarı elde edilmediğini gözlemliyorum. Kendimiz çalıp, kendimiz oynuyoruz” tabirini kullanırsam herhalde ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir. Yani derneklerimizde faaliyet, gayret, özveri var, kısacası hareket var ama bereket sınırlıBazı derneklerde görev almak isteyen gençlerin küstürülüp veya küsüp ayrıldığını gözlemliyoruz. Maalesef gençlere iyi örnek olmaları beklenen yetişkinler bile bu gibi sorunlar ile hem kendilerine hem mensup oldukları teşkilatlara büyük yaralar açabiliyorlar. Bazı dernekler özellikle gençlere sorumluluk vermek isterken, başka derneklerin de gelecek vaat etmeyen yaşlılar kulüplerine dönüştüğünü görebiliyoruz. Ama sonuç itibariyle derneklerimiz kendi kısıtlı imkanları ile güzel ve faydalı hizmetler sunma gayreti içerisindeler. Bu da o kısıtlı imkanlar göz önünde bulundurulduğunda takdire şayan aslında. 

 

Gençlik için ne tür hizmetler istersiniz?

 

Bunun cevabı en iyi gençler ile sohbet ederek, onları ciddiye alarak yani onlar ile aynı göz hizasında bulunarak öğrenebiliriz. Sorumluluk almak isteyen ve bilinçli gençlerin birçoğu kendilerine yukarıdan bakılmasından, onlara parmak sallayarak, akıl verircesine iletişime geçilmesinden hoşlanmıyor. Onlarla dost, arkadaş gibi geçinirsek daha çabuk yol alabileceğimizin farkına varmalıyız. Mevcut Türk kökenli teşkilatların birçoğunda gençlik kolları yapılanmaları bulunuyor. Onlar buralarda güzel faaliyetler yapıyorlar. Gezi ve aksiyon günleri düzenliyorlar, sanatsal eserler çıkarıyorlar, sportif veya kültürel organizasyonlara imza atıyorlar. Zaman zaman çevre temizliği ile ilgili güzel örneklere şahit olabiliyoruz. Yani gördüğümüz kadarıyla gençlere görevler verildiği takdirde, onların ciddiye alındığı takdirde yapıcı ve kalıcı çalışmalar ortaya koyabiliyorlar. Birçok Türk kökenli derneğin içinde bulunduğu maddi sıkıntılar da göz önünde bulundurulduğunda belki bazı hizmetler hayata geçirilemiyor. Bu sebeple bir çatı kuruluşu derneği her gence ulaşamayabilir. Hepsine ulaşması da gerekmiyor zaten. Gençlerin ilgi alanıfarklı olabilir tabi. Bazı gençler müziği beğenir ve mevcut Türk derneğinde bu alanda faaliyet olmadığı için başka bir derneğe veya arkadaş grubuna gidebilir. Hizmetler gençlerin talepleri doğrultusunda sunulursa ona göre daha fazla gence ulaşılabilir. Ancak bunun ön şartı gençler ile iletişime geçmektir. Derneklerdeki iletişim veya iletişimsizlik de şuan büyük bir sorun. Sonuç itibariyle ben hizmetler bakımında bir anket oluşturulması ve bunun gençlere dağıtılmasını, sonrasında ise bu anket sonuçlarına göre de çeşitli hizmetlerinsunulmasını önerebilirim. İletişime önem verilmeli: İletişim. İletişim. İletişim.

 

Gençlerimizin başlıca sorunları sizce nelerdir? 

 

Gençler sorunları ile de, başarıları ile de bizim gençlerimiz. Sorunları ile dertlenmek ve onlara çözüm bulmalarında yardımcı olabilmek, en azından yönlendirebilmek de bizim görevimiz olmalı. Gençlerin sorunları yaşa göre, cinsiyete göre, sosyal statüye göre, eğitim düzeyine göre, maddi durumuna göre, psikolojik ve tıbbi durumlarına göre, anne babadan aldığı örf, adet, dini ahlak veya kültüre göre değişebilir. Bu yüzden gençlerin çokça sorunu olabilir. Konuştuğum ve irtibatta olduğum gençler arasında sıkça okul, meslek eğitimi, konut yani ev bulmada ayrımcılık ve ırkçılık sorunları ile karşılaştıklarını duyuyorum. Kulağıma gelen başka sorunlar arasında ailevi sorunların olduğu, eğitimde yaşanan sorunların olduğunu duyuyorum. Bazı gençler zamanlarını nerede ve ne şekilde değerlendirebileceklerini bilmiyorlar. Bazıları mevcut teşkilatlarda kontrol altında tutulduklarını, bunu hissettiklerini ve bu sebeple artık o kuruluşlardan uzaklaştıklarını aktarıyor. Bu gençlere önce güven, sonra bir görev veya meşguliyet verilmeli. Aksi takdirde bu arayış içindeki veya ciddiye alınmayı arzu edengençler radikal grupların veya başka kötü niyetli şahıs ve organizasyonların da ellerine düşebilir. Örneğin bağlantıları yayın bir kişi gelebilir, bu gençlere bir yerlerden kaynak bulur, onlara bir dernek kurma gibi bir tavsiyede bulunur ve diğer gençler de artık o şekilde kurulan yapılara yönlendirilebilir. Bu gibi gençler devşirilmeye gayet müsait olabilirler. Diğer yandan içki, kumar ve bahis gibi sorunların da yaygınlaştığını, hatta psikolojik ve psikiyatrik problemlerin de çoğaldığını duyunca üzülüyorum açıkçası.

 

Uzun yıllar kültür hizmeti içerisindesiniz destek ve ilgi görüyor mu?

 

Bizim içinde bulunduğumuz kuruluşlar dediğim gibi fahri hizmetler sunan kuruluşlar. Profesyonel değiliz. Bunun için finansal gücümüz kısıtlı. Ancak finansal güç başarı için olmazsa olmazdır. Beyin gücü ile finansal gücü birleştirdiğiniz anda, zaten başarılı bir kuruluş olursunuz. Bizim kuruluşlardaki beyin gücü sınırlı, maddi güç ise bundan daha da sınırlı. Bu sebepten dolayı mevcut yerli kuruluşlarla kıyaslandığında fazla ilgi ve başarı beklemek de hayalcilik olur. Örneğin bazen istişare ettiğim veya görüştüğüm kişilerlobicilikten veya vakıf kurmaktan, araştırma enstitüleri kurmaktan bahsediyor. Söze gelince kolay tabi bunları kurmak. Ama örneğin Alman siyasi vakıflarının toplam yıllık bütçelerinin 600 milyon Avro olduğunu, başka bir örnek vermek gerekirse Alman televizyon vergisi üzerinden 8,1 milyar(!) Avro gelir elde edildiğini biliyor musunuz? Alman gazetelerinin sahiplerinin milyarder olduklarını belki duymuşunuzdur. Birçok Alman vakfının, ister siyasi olsun, ister özel veya şirket vakıfları, milyonlar ile desteklendiğini biliyor musunuz? Bunlar ile kıyasla Türk kuruluşları ve dernekler nasıl rekabet edebilir? Birileri şampiyonlar liginde oynuyor, diğerleri ise en alt mahalle takımında. Bu sebepten birileri diasporalobivakıf kavramını kullandığında önce bunun için nelerin gerektiğine, yani altyapılarının olup olmadığına bakmalı. Ona göre hareket etmeli. Türk işverenleri, iş adamları biraz da kazançlarını buralara yatırabilirse Almanya’daki Türklerin geleceği için hayırlı bir adım atmış olacaklar. Afiş sponsorluğunu yatırım olarak gören iş adamlarını kast etmiyorum.    

 

Cemiyet ve cami derneklerimizde vatandaşlarımızınsorunları buralarda konuşulup çözümler bulunuyor mu?

 

Cami derneklerimiz iyi ki varlar.Ancak bu dernekler insanlarımızın her sorununu çözmek için kurulmuş dernekler değil. Tüzüğünde kuruluş gayeleri ve faaliyet göstermek istedikleri alanlar yer alıyor. O işleri de çok iyi, hatta bulundukları ülkelerde en iyi yaptıklarını düşünüyorum. Son zamanlarda bunları taklit etmeye çalışan ve başka formatlara uyarlamayan çalışan suni yani yapıcık dernekler (t)üretildi. Buna da hep beraber şahidiz. Ama bu derneklerdeki gaye ve ruhun ve içindeki şahısların mevcut derneklerdeki gaye ve ruh ile farklılığı görüldüğünde her şey gün yüzüne çıkıyor zaten. Kendi sorumluluk alanındaki hizmetler açısından mevcut Türk kökenli cami dernekleri kalite bakımından üst seviyedeler. Ancak onlardan her soruna çözüm bekleme gibi bir lüks de olmamalı. Her organizasyonun, buna dini dernekler de dahil, bir sınırı var. Bu da çok normal. Herkes kendi alanında başarılı hizmet verebilse yeter. Her yere dahil olmanın veya her alanda yer almanın bir avantajı yok. Bu güç kaybına neden olur. Kuruluşlarımız kendi alanındaki işi ve hizmeti en iyi derecede sunmanın hesabında olurlarsa başarılı olurlar.  

 

Bir anınız varmı?

 

Büyük teşkilatların kurultaylarındaki eski heyecanın kalmadığını izliyorumGenel Başkanların salona yanlarındaki heyet ile girdiği eski kurultaylarda insanların ayağa kalkarak başkanların beraberlerindeki yakın çalışma arkadaşları ile birlikte yerlerini alana kadar salondaki sloganların ve tezahüratların heyecanını hiç unutamıyorum. 

 

Eklemek istediğini konu varsa yazarsan memmun olurum başkanım?

 

Birçok kişinin ‘başkan’ olabilme yarışına girdiğine şahit oluyorum. Bizim toplumumuzdaki kadar bir başkasına ‘başkanım’ diye hitap eden bir toplum bilmiyorum gerçekten. İnsan bu kadar mı ‘başkan’ olma sevdalısı olur? Bu bir hastalık haline dönüşmüş. Herkesin başkan olmak istediği için asıl hizmetler pek hedeflendiği gibi yürümeyebilir mi?Aşağılık kompleksli insanlar sürekli başkan olmak ister. Ve neredeyse herkes başkan olmak istediği için de bazı teşkilatlarda kıskançlık ve dedikodu hat safhalara çıkıyor. Bu entrikaları gören insanlar teşkilatlardan soğuyabiliyor. Bu yöneticileri biraz kendilerine çeki düzen vermeleri yönünde uyarmak istiyorum. Yöneticiler bugün varlar, yarın yoklar. Bunun bilincinde olmaları gerekir. Asıl var olan hizmet sundukları tabandır. Yöneticiler tabana efendilik yapmak için değil, onlara hizmet sunmak için, onların hizmetkarı olmak için oraya seçilirler. Taban onları o göreve layık görürse seçer. Bir yönetici bunu asla unutmamalı.

 

Yetişen gençlerimizi nasıl görüyorsunuz, onlara mesajinineler?

 

Gençlerimize tavsiyem şu yönde: Önce eğitim! İlla üniversite eğitimi de şart değil. Eskiden gençlere sürekli ‘oku da adam ol’ denilirdi. Tamam da. Okuyan gençler de maalesef işsizlik sorunları ile mücadele ediyor. Bu yüzden okumaya yatkın gençler tabi ki okutulmalı. Ancak el sanatlarına, meslek eğitimlerine ve değişik sanatlara yatkın gençler de bu alanlara yönlendirilmeli. Gençler ilgi duydukları alanların en iyisi olsunlar. Bunu başarabilirlerse zaten gerisi gelir. O takdirde, onların iş bulmak için koşturmalarına gerek kalmaz. İş yani işverenler onları kazanmak için, en iyilerini bünyelerine katmak için onların arkasından koşturur. Kısaca: Gençler, ne yaparsanız yapın ama en iyiler arasında en iyisini, en kalitelisini yapmaya bakın. 

 

Avrupa Türkleri için, dünümüzü bu günümüzü ve geleceğimizin  bir degerlendirmesini yaparmısınız?

 

Avrupa Türkleri’nin üçüncü, dördüncü ve bundan sonraki gelecek nesilleri çift dilli, çift kültürlü insanlar olarak Türkiye ve Avrupa arasında köprü görevi üstlenebilecek değerdeler. Tabi buna izin verildiği takdirde bunu yapabilirler. Şu an buna izin verilmediğini gözlemliyoruz. Şu an ‘ya sev ya terk et’ misali yani ya bizdensin ya onlardan diye bir dayatma olduğunu gözlemleyebiliyoruz Avrupa’daki Türklerin durumunu. Türkiye’yi severseniz, Türk hükümetini severseniz sorunlarınız artabiliyor ve size güven azalabiliyor. Tam tersi,Türk hükümetine düşmanca kin beslemeyi göze alırsanız sihirli kapılar açılabiliyor ve fırsatlarınız çoğalabiliyor birçok Avrupa ülkesinde. Bu doğrultuda siyaset izleyen Avrupa’nın bazı ülkelerinin bu şizofren anlayıştan vazgeçmeleri gerektiğini düşünüyorum. İnsanları kimlik ve aidiyet kavgasına sevk etmenin bir getirisi olmaz. Böylelikle o ülkeler ancak kendi ayaklarına sıkarlar ve beyin ve insan gücü kaybederler. Farklılıklarla yaşamayı ve farklılıkları değerlendirmeyi daha iyi öğrenmeleri gerekiyor bazı ülkelerin. Bu onların da çıkarına olacaktır kuşkusuz. İnsanları dini, etnik, bölgesel, mezhepsel gibi ayrıştıran yapılara bölmenin ve birbirine karşı kışkırtmanın er veya geç kendilerine zarar vereceğini de hesap etmeli bu stratejiyi siyaset haline getirenler. Farklılıkları zenginlik olarak değerlendiren ve onların potansiyellerini ülke refahı, çıkarı ve barışı için kullanan ülkeler ekonomik ve siyasal rekabetin arttığı ve daha da artacağı gelecek dönemlerde başarılı olabilirler. Rekabet yerine işbirliği iki taraf için de kazanç demektir, yani kazan-kazan (win-win) dedikleri stratejinin dikkate alınmasını öneriyor ve önemsiyorum.

Yasin efendi bize vakit ayırdınız  kıymetli bilgiler verdin çok sağ olasın teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

 

Doğan amcam asıl ben size teşekkür ediyorum. İyiki varsın.

 

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de