Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

Almanya'da yaşayan Türkler, 1960'larda başlayan işçi göçüyle birlikte bu ülkeye yerleşmiş, zamanla kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda önemli bir varlık göstermişlerdir. Günümüzde Almanya Türkleri, üçüncü ve dördüncü nesil bireylerle toplumun ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ancak, gelecekte karşılaşacakları fırsatlar ve zorluklar, Almanya'daki entegrasyon politikaları, eğitim fırsatları ve toplumsal kabul gibi faktörlere bağlı olarak şekillenecektir.

 

Eğitim ve İşgücü Piyasası

 

Almanya Türklerinin gelecekte ki en büyük fırsatlarından biri eğitim alanında kendini göstermektedir. Eğitim sistemine erişim, genç nesillerin iş gücü piyasasında daha rekabetçi olmalarını sağlamaktadır. Ancak, eğitimde karşılaşılan eşitsizlikler ve ayrımcılık, bazı Türk gençlerinin potansiyellerini tam olarak gerçekleştirememelerine yol açabilmektedir. Bu noktada, Türk sivil toplum örgütleri ve ailelerin eğitime verdiği önem, gençlerin akademik başarılarını artırmada kilit rol oynamaktadır.

 

Gelecekte dijitalleşme ve teknoloji alanındaki girişimlerin artması beklenmektedir. Genç nesillerin bu alanlarda kendilerini geliştirmeleri, Türk toplumunun ekonomik gücünü artıracak tır.

 

Sosyal Entegrasyon ve Kimlik

 

Sosyal entegrasyon, Almanya Türklerinin gelecekteki yaşam kalitesini belirleyen önemli bir faktördür. Almanya'da yaşayan Türkler, iki kültür arasında köprü kurarak kendilerine özgü bir kimlik geliştirmişlerdir. Ancak, bu kimlik ikilemi, genç nesillerin aidiyet duygusunda karmaşaya neden olabilmektedir. Alman toplumu tarafından kabul görme ve kültürel kimliği koruma çabası, bu dengenin sağlanmasında önemlidir.

 

Almanya'nın çokkültürlülük politikaları, Türklerin topluma tam anlamıyla katılımını desteklemelidir. Aynı zamanda, Türk toplumunun da kendi içinde ayrımcılıkla mücadele etmesi ve farklı etnik ve dini gruplarla dayanışma göster mesi gerekmektedir.

 

Siyasi Katılım ve Temsil

 

Almanya'daki Türklerin siyasi katılımı, gelecekte toplumsal etkilerini artırmada önemli bir rol oynayacaktır. Şu anda, Almanya'da Türk kökenli pek çok politikacı, yerel ve federal düzeyde görev yapmaktadır. Bu temsiliyet, Türk toplumunun sesini duyurması ve ihtiyaçlarının karşılanması açısından büyük bir fırsattır. Gelecekte daha fazla Türk kökenli bireyin siyasete katılması, toplumun karar alma süreçlerinde daha etkin rol oynamasını sağlayacaktır.

 

Kültürel Miras ve Dil

 

Almanya Türkleri, zengin kültürel miraslarını koruma ve gelecek nesillere aktarma konusun da önemli bir sorumluluğa sahiptir. Dil, bu mirasın önemli bir parçasıdır. Türkçe'nin korunması ve yeni nesillere öğretilmesi, kültürel kimliğin devamlılığı açısından hayati öneme sahiptir. Aynı zamanda, Almanca dil becerilerinin geliştirilmesi, toplumsal entegrasyon ve kariyer fırsatları açısından gereklidir.

 

Kültürel etkinlikler, Türk toplumunun Almanya'daki varlığını görünür kılmakta ve kültürel çeşitliliğe katkıda bulunmaktadır.

 

Almanya Türklerinin gele-ceği, eğitim, iş gücü piyasası, sosyal entegrasyon, siyasi katılım ve kültürel miras gibi birçok alanda karşılaşacakları fırsatlar ve zorluklarla şekillenecektir. Almanya'nın entegrasyon politikalarının başarısı, Türklerin topluma tam anlamıyla katılımını destekleyecek ve onların gelecekteki refahını belirleyecektir. Almanya Türkleri, kültürel zenginliklerini koruyarak ve yeni nesillere aktararak, hem kendi kimliklerini muhafaza edecek hem de Alman toplumuna değerli katkılarda bulunmaya devam edeceklerdir.

 

 

Almanya, Avrupa’nın en büyük ekonomisi ve dünyanın dördüncü büyük ekonomik gücü olarak, uluslararası gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmektedir. Küresel ekonomik dalgalanmalar, ticaret savaşları, enerji fiyatlarındaki değişiklikler ve jeopolitik gerilimler, Almanya’nın ekono mik performansını doğrudan etkilemektedir.

 

Almanya, ihracata dayalı bir ekonomiye sahip olup, otomotiv, makine ve kimya sektörlerinde dünya lideridir. Küresel ticaret savaşları ve korumacılık politikaları, Almanya’nın ihracatını olumsuz etkileyebilir. Özellikle ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, Almanya’nın ihracat talebini azaltmıştır. AB içindeki ekonomik dalgalanmalar ve Brexit süreci de Almanya için önemli belirsizlik kaynaklarıdır.

 

Enerji fiyatlarındaki dalga-lanmalar, Almanya ekonomisini derinden etkileyen bir diğer önemli faktördür. Almanya, enerji ihtiyacının büyük bir kısmını ithalat yoluyla karşılamaktadır. Özellikle petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artışlar, üretim maliyetlerini artırarak Alman sanayisinin rekabet gücünü olumsuz etkileyebilir. Rusya-Ukrayna savaşı gibi jeopolitik olaylar, enerji tedarikinde aksamalara ve fiyat artışlarına yol açarak Almanya’nın enerji güvenliğini tehdit edebilir.

 

Tedarik zincirlerindeki küresel aksamalar da Almanya ekonomisi için önemli bir risktir. COVID-19 pandemisi sırasında yaşanan tedarik zinciri sorunları, Alman sanayisinin üretim kapasitesini sınırlamış ve ekonomik büyümeyi yavaşlatmıştır.

 

Jeopolitik gerilimler ve uluslararası ilişkilerdeki değişiklikler, Almanya ekonomisini doğrudan etkileyen diğer faktörlerdir. Almanya, siyasi ve ekonomik istikrarını büyük ölçüde Avrupa Birliği ve NATO gibi uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerine dayandırmaktadır. AB’nin geleceği konusundaki belirsizlikler ve NATO’nun rolündeki değişiklikler, Almanya’nın uluslararası pozisyonunu ve ekonomik güvenliğini etkileyebilir.

 

Çin’in yükselişi ve ABD-Çin rekabeti de Almanya için önemli bir faktördür. Çin, Almanya’nın önemli bir ticaret ortağıdır ve Çin ekonomisindeki yavaşlama veya ticaret politikalarındaki değişiklikler, Almanya’nın ihracat performansını olumsuz etkileyebilir.

 

Almanya ekonomisi, uluslararası gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmeye devam edecektir. Bu nedenle, Almanya’nın ekonomik politikalarını küresel dinamiklere uyum sağlayacak şekilde esnek ve dayanıklı hale getirmesi önemlidir. Yenilenebilir enerji yatırımları, dijital dönüşüm ve inovasyon, Almanya’nın uluslararası rekabet gücünü artırmak için önemli alanlardır. Uluslararası işbirlikleri ve diplomasi, Almanya’nın jeopolitik risklerini azaltmasına ve ekonomik güvenliğini sağlamasına yardımcı olabilir.

 

Sonuç olarak, Almanya ekonomisinin uluslararası gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmazdır. Ancak, doğru stratejiler ve politikalarla, bu etkileri minimize etmek ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak mümkündür.

 

Türkiye, coğrafi konumu sayesinde Asya ve Avrupa arasında bir köprü olma özelliği taşımak tadır. Bu stratejik konum, Türkiye’nin ekonomik politikalarında da belirleyici bir rol oynamakta ve Avrupa ekonomisiyle entegrasyon sürecini önemli kılmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkileri ve ekonomik entegrasyon çabaları, birçok fırsat ve zorluk içermektedir.

 

Fırsatlar

Türkiye ve AB arasında 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması, iki taraf arasındaki ekonomik ilişkilerin temel taşını oluşturmaktadır. Bu anlaşma, Türkiye’nin sanayi ürünlerinin Avrupa pazarlarına gümrüksüz girişini sağlamış, ticaret hacmini önemli ölçüde artırmıştır. AB, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olup, toplam ihracatının yaklaşık %50’si bu bölgeye yapılmaktadır. Bu ticaret ilişkisi, Türkiye’nin ekonomik büyümesine ve sanayileşme sürecine önemli katkılar sağlamıştır.

 

Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, Avrupa’ya entegrasyonda önemli bir avantajdır. Avrupa’nın yaşlanan nüfusuna karşılık, Türkiye’nin genç iş gücü, özellikle otomotiv, tekstil ve elektronik sektörlerinde Türkiye’yi önemli bir üretim merkezi haline getirmiştir. Düşük iş gücü maliyetleri, yabancı yatırımcılar için Türkiye’yi cazip kılmaktadır. Yabancı doğrudan yatırım lar (FDI), Türkiye’nin ekonomik büyümesine ve istihdamına önemli katkılar sağlamaktadır.

 

Zorluklar

Ancak, Türkiye’nin Avrupa ekonomisine entegrasyon süreci birçok zorlukla karşı karşıyadır. En büyük zorluklardan biri, AB üyeliği konusundaki belirsizliktir. Türkiye’nin tam üyelik müzakereleri, siyasi, hukuki ve insan hakları konularındaki anlaşmazlıklar nedeniyle yavaş ilerlemektedir. Bu durum, Türkiye’nin AB ile tam entegrasyonunu engellemektedir.

 

Ekonomik zorluklar da önemlidir. Türkiye’nin AB standartlarına uyum sağlama çabaları, özellikle altyapı, enerji ve çevre alanlarında büyük maliyetler getirmektedir. AB’nin yüksek çevre standartları, Türkiye’nin sanayi ve tarım sektörlerinde önemli dönü şümler gerektirmektedir. Dönüşümler, yatırımlar ve reformlar gerektirmektedir. Türkiye’nin makro- ekonomik istikrarı ve enflasyon kontrolü konularında yaşadığı zorluklar, AB ile entegrasyon sürecini olumsuz etkilemektedir.

 

Gelecek Perspektifi

Türkiye’nin Avrupa ekonomisine entegrasyonu, karşılaşılan tüm zorluklara rağmen büyük fırsatlar sunmaya devam etmektedir. Türkiye, AB ile uyum sürecinde önemli reformlar yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokratikleşme alanlarında atılacak adımlar, Türkiye’nin AB üyeliği sürecini hızlandırabilir ve ekonomik entegrasyonunu derinleştirebilir.

 

Türkiye’ ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınma açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Bu entegrasyon süreci, karşı lıklı iş birliği ve anlayış ile daha da derinleştirilebilir. Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde yapıcı bir yaklaşım benimsemesi, bölgesel ve küresel ekonomik dinamiklerde daha güçlü bir konuma gelmesine katkı sağlayacaktır. Türki ye’de, ekonomik potansiyel ve stratejik konum iyi  değerlendirilirse, Avrupa ile olan entegrasyonunu başarıyla sürdürebilir.

Zafer Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Almanya gezisi kapsamında Nürnberg’deki yerel Radio Baba’nın canlı yayın konuğu oldu. Gazeteci İlhan Baba’nın sorularını yanıtlayan Özdağ, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğinden Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin ana dil eğitimine önemli değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Özdağ, özetle şunları söyledi: Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız burayı kendi vatanı gibi görse de Türkiye’ye karşı ilgileri fazla olduğundan Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ediyor. Bu da Avrupa Türklüğünün muazzam vatanseverliğinin güzel bir göstergesi. AB, Türkiye’yi aralarına almak istemese de hem Birliğin Türkiye’ye hem de Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı var. Türkiyesiz Avrupa düşünülemez. Almanya’daki Türk gençleri, Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili çözümler üretecek nitelikte. Almanya’da farklı üniversitelerde doktora eğitimi alan biyolog, matematikçi, fizikçi gibi birçok bilim insanının katılacağı çalıştay düzenleyip birlikte çalışma yöntemi bulup Türkiye’de nasıl bir üniversite sistemi olması gerektiği konusunda reform paketi ortaya koyacağız.”


‘ANA DİLİMİZE SAHİP ÇIKALIM’
“Burada yaşayan çocuklarımızın Almancayı, İngilizceyi ve diğer yabancı dilleri biliyor olması çok iyi. Ancak çocuklarınızla sürekli Türkçe konuşun, vakit geçirebileceğiniz her zamanı Türkiye’ye ayırın. Çocuklarınız, anneleriyle, babalarıyla, dedeleriyle, nineleriyle veya yakınlarıyla görüştüklerinde Türkçe konuşsunlar. Ana dilini iyi bilen çocukların başarıları daha iyi olur. Ana dilimize sahip çıksınlar.”


‘KÖPEKLERİN YAŞAM ALANI DOĞADIR’

Son zamanlarda tartışma konusu olan sokak köpekleriyle ilgili de konuşan Prof. Dr. Özdağ, “Bir taraftan sokak köpeklerini uyutalım diğer taraftan yaşatalım gibi yapılan açıklamalar, konuya çözüm aramadan gündemi değiştirmek için yapılan açıklamalardır. Benim de iki köpeğim var. Hiç masum canlıya kıyılır mı? Yaklaşık 4 milyon köpeği kimse uyutamaz. Biz, hayvanseverler, belediyeler, veteriner fakülteleri ve mama firmaları tarafından ortak yönetilecek doğal alanlar oluşturup, özel hazırlanmış köpek barınaklarının yer alacağı doğada yeni yaşam alanları sağlayacağız” dedi.

 

İlhan BABA - NÜRNBERG

 

 

 

 

 

 

BERLİN (AA) - Almanya'nın yaklaşık 3 milyar avro değerinde 105 yeni Leopard 2A8 ana muharebe tankı sipariş edeceği öne sürüldü.

Spiegel dergisinin internet sitesinde yer alan haberde, Alman Savunma Bakanlığının silah üreticisi Krauss-Maffei Wegmann ve Nexter (KNDS) ortak girişimine yaklaşık 3 milyar avroluk 105 Leopard 2A8 ana muharebe tankı siparişi vereceği iddia edildi.

 

Federal Meclis Bütçe Komisyonuna sunulan gizli raporu kaynak gösteren Spiegel'in haberinde bu siparişe Komisyonun onay vermesi gerektiği belirtildi.

Komisyona sunulan belgede oluşturulacak yeni tank tugayının "NATO ittifakında ileri savunmanın ilk unsurlarından biri" olacağının vurgulandığı ifade edildi. Sipariş edilecek tankların 2030 yılına kadar orduya tesliminin beklendiği bildirildi.

 

Alman Silahlı Kuvvetlerinin envanterinde şu anda çeşitli tiplerde yaklaşık 310 Leopard tankı bulunuyor. Yeni alımlarla bu sayı üçte bir oranında artmış olacak.

 

BERLİN (AA) - ABD merkezli sanayi şirketi Honeywell'in, havacılık ve savunma teknolojileri şirketi CAES Systems'i 1,9 milyar dolara satın almak üzere anlaşmaya vardığı bildirildi.

Honeywell'den yapılan açıklamaya göre, özel sermaye şirketi Advent International, ABD'li havacılık şirketi Caes Systems için Honeywell'in nakit 1,9 milyar dolarlık satın alma teklifini kabul etti.

 

Satın alma işleminin 2024'ün ikinci yarısında tamamlanması bekleniyor.

Uzay-havacılıktan enerjiye kadar çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren Honeywell, söz konusu satın almayla havacılık ve uzay bölümünü güçlendirmeyi hedefliyor.

Honeywell, otomasyon, havacılık ve enerji dönüşümü gibi mega trendlere odaklanarak büyümek için son yıllarda giderek daha fazla birleşme ve satın alma yoluna gidiyor. Şirket, yüksek performans gösteren alanları güçlendirirken, büyüme stratejisiyle uyumlu olmayan birimlerini de elden çıkarıyor.

 

Honeywell'in son satın alma anlaşması, Rusya-Ukrayna Savaşı gibi uzun süren çatışmalar nedeniyle savunma şirketlerinin siparişlerinin arttığı bir dönemde gerçekleşmesiyle dikkati çekti.

DÜSSELDORF (AA) - İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye ve Almanya'nın kalkınmasına ekonomik bağların katkı sunduğunu belirtti.
 

İmamoğlu, Avrupa Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneğinin (ATİAD) Almanya'nın Düsseldorf kentinde düzenlediği etkinliğe katıldı.

Türkiye ile Almanya'nın özel bir ilişkiye sahip olduğunu belirten İmamoğlu, "Uzun yıllara dayanan, uzun ve dostane ilişkilerimiz var. Almanya ile Türkiye arasındaki ticari ilişkiler çok enteresan bir boyuta ulaşmış durumda. Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hem güvene, hem saygıya hem de kazan-kazan prensiplerine dayanmış olması, ilişkilerin bugün çok sağlıklı bir seviyeye evrilmesine de katkı sunuyor." dedi.

 

İmamoğlu, şunları kaydetti:

"Ekonomik bağlar Türkiye ve Almanya'nın kalkınmasına katkı sunuyor. Almanya ve Türkiye'nin uluslararası alanda en büyük ekonomik ortak olma özelliği de bizim için özel bir durum. Zira 2023 yılında Almanya'ya 21 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirmek çok güçlü bir rakam. Bu ülkemizin toplam ihracatının yüzde 8,3'ü. Aynı zamanda Almanya'dan da Türkiye'ye 29 milyar dolarlık bir ihracat söz konusu. Toplam ticaret hacminin 50 milyar dolara ulaşması, Almanya'yı en ön sıradaki ülkelerden biri konumuna ulaştırıyor. İthalat ve ihracat seviyesinde dengeli bir ticaretin olması da önemli bir pozisyon."

 

 

Türklerin 62 yıl önce Almanya'ya işçi olarak gelip günümüzde büyük başarılar elde ettiklerini belirten İmamoğlu, "Türk kökenli yatırımcı Almanya'da oldukça yüksek. On binlerce şirket, 500 bin kişinin istihdamıyla Türk kökenlilerin Alman ekonomisinin gelişimine faydasının büyüklüğü bizler için geleceğe dair de umut veriyor." değerlendirmesinde bulundu.

Ekonomi Araştırma Enstitüsü, bu yıl için gayrisafi yurt içi hasıla büyüme tahminini yüzde 0,2'den yüzde 0,4’e yükseltti
 

BERLİN (AA) - Almanya'nın önde gelen ekonomik düşünce kuruluşlarından Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), ülkenin bu yıla ilişkin büyüme tahminini, enflasyonun düşmesine bağlı olarak tüketici harcamalarının normalleşmesi nedeniyle yukarı yönlü revize etti.

Merkezi Münih'te bulunan Ifo, Almanya ekonomisine ilişkin ilkbaharda paylaştığı 2024-2025'i kapsayan büyüme tahminlerinde güncelleme yaptı.

Buna göre, bu yıl için gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) büyüme tahmini yüzde 0,2'den yüzde 0,4’e yükseltilirken, 2025 büyüme beklentisi ise yüzde 1,5 olarak korundu.

 

Ülkede geçen yıl yüzde 5,9 ve mayısta yüzde 2,4 olan enflasyonun bu yıl ortalama yüzde 2,2 olması, 2025'te de yüzde 1,7’ye kadar düşmesi bekleniyor.

Ayrıca, faiz oranı ve enflasyonun kademeli olarak gevşemesiyle özel tüketimin bu yıl yüzde 0,3 ve 2025'te yüzde 1,8 artacağı öngörülüyor.

Ülkede işsiz sayısının bu yıl geçen yıla göre hafif artarak 2,6 milyondan 2,74 milyona yükseleceği ve gelecek yıl 2,61 milyona düşeceği tahmin ediliyor.

İşsizlik oranının 2024'te yüzde 5,9 ve 2025'te 5,6 olması öngörülüyor.

 

İstihdam edilen kişi sayısının bu yıl 45,93 milyondan 46,07 milyona ve 2025’te 46,23 milyona yükselmesi bekleniyor.

Ifo, Alman kamu sektörünün geçen yıl 87,4 milyar avro olan bütçe açığının, bu yıl 72,8 milyar avroya ve gelecek yıl 54,4 milyar avroya gerileyeceğini öngörüyor.

Geçen yıl 280,3 milyar avro olan ülkenin cari işlemler fazlasının bu yıl 312,4 milyar avroya yükseleceğini tahmin eden Enstitü, söz konusu fazlanın 2025'te 305,7 milyar avroya inmesini bekliyor.

 

Ifo İş Döngüsü Araştırma ve Ekonomik Tahmin Müdürü Timo Wollmershaeuser, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Alman ekonomisinde şu anda yeni bir umut doğuyor. Alman ekonomisi yavaş yavaş krizden çıkmaya çalışıyor. 2024'ün ikinci yarısının, ilk yarısından önemli ölçüde daha iyi olması bekleniyor.” ifadelerini kullandı.

Wollmershaeuser, bu yılın geri kalanında, hane halkının satın alma gücünün muhtemelen daha da artacağını ve tüketici harcamaları normalleştikçe makroekonomik toparlanmanın hız kazanacağını belirterek, küresel mal ticareti ve küresel sanayi üretiminin, özellikle yılın ikinci yarısından itibaren toparlanmaya devam edeceğini kaydetti.

Bu durumun sanayileşmiş ülkelerde para politikasının gevşetilmesiyle desteklenen yatırımlardaki kademeli artıştan da kaynaklanacağını vurgulayan Wollmershaeuser, Ifo’nun Avrupa Merkez Bankasının (ECB) bu yıl iki faiz indirimi daha yapmasını beklediğini aktardı.

 

- Alman ekonomisi büyüme de zorlanıyor

Alman ekonomisi, 2 yıllık durgunluk döneminin ardından yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,2 büyüme kaydederek, teknik resesyona girmekten kıl payı kurtulmuştu.

Ülke ekonomisi, özellikle bölgedeki diğer ülkelere oranla daha büyük bir rol oynayan imalat sektöründeki kalıcı zayıflık nedeniyle kırılganlığını koruyor.

Alman hükümeti, 2024 için daha önce yüzde 0,2 olarak açıklanan resmi büyüme beklentisini, 24 Nisan'da "hafif konjonktürel iyileşme işaretleriyle" revize ederek yüzde 0,3'e yükseltmişti.

 

Mit der Camerata Salzburg um Konzertmeister Giovanni Guzzo - verstärkt durch die Pianistin und Komponistin Ragna Schirmer - erlebten die Gäste beim Empfang der Bayerischen Staatsregierung einen besonderen Abend mit zwei Zugaben am Flügel im Kaisersaal und einem sommerlichen Ausklang im Gartensaal der Würzburger Residenz.

 

Judith Gerlach, Staatsministerin für Gesundheit, Pflege und Prävention, überbrachte sehr gerne die Grüße des Ministerpräsidenten mit einem vergnügten „Des einen Leid, der anderen Freud!“. Sie würdigte das Mozartfest als einen der „hellsten Sterne am Firmament der Kulturereignisse in Bayern“ - ein Konzertreigen mit internationalem Renommée. Besonders angetan haben es ihr die vielen Formate an Orten, an denen man eher zufällig vorbeikommt. Das Konzept stehe für Offenheit und Nähe.

 

Für internationale Klasse und Harmonie stand auch das künstlerische Programm an diesem Abend. Die Ouvertüre steuerte der Namensgeber des Festivals Wolfgang Amadé Mozart bei (aus „La clemenza di Tito), Robert Schumanns Konzert für Klavier und Orchester in a-Moll war dann maßgeschneidert für das Zusammenspiel des Salzburger Ensembles mit Musikerinnen und Musikern aus über 20 Ländern und der „Schumann-Expertin“ Ragna Schirmer. Sie beschert dem Mozartfest am Abschlusstag noch zwei weitere ausverkaufte Vorstellungen beim „Triadischen Ballett“ im Mutterhaus der Schwestern des Erlösers. Auch dieses Puppenspiel mit Klavierbegleitung dürfte die große Experimentierfreude der Festivalmacher beispielhaft belegen. Das Festivalmotto „Schuld & Vergebung Seelenforscher Mozart“ beleuchtete einmal mehr neue Facetten des Genies, seiner Epoche und seine Einflüsse bis in die Gegenwart. Gerlach würdigte den roten Faden der Saison 2024, der eben nicht nur auf Harmonie setzte. „Erst die Dissonanzen machen den Menschen aus“, gratulierte sie Intendantin Evelyn Meining, Geschäftsführerin Katharina Strein und dem gesamten Team.

 

 

 

Dünyanın kaynakları sınırlı olduğu için, hem kişisel hem kurumsal alanda, herkes ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelir. Eldeki kaynakların değerlendirilmesinin ve ihtiyaçların karşılanmasının, bilimi olan ekonominin tarihi, ilk insanla başlar. İnsanların yaşadığı her yerde, üretim ve tüketim vardır. Ekonomi üretimle tüketim, arasındaki ilişkileri düzenlemenin, gelir dağılımındaki dengesizliklerini gidermenin bilimidir.

 

Sağlıklı bir toplumda, ekonomik hayatın odak noktasında, seküler kültürün ekonomik insanı değil, kutsal kültürün erdemli insanı vardır. Bütün ülkelerin ekonomik dengelerini, altüst eden finansal krizler, gösteriş tüketiminde yarışan, doyma nedir bilmeyen, sürekli kendi ellerine geçenlere bakan, açgözlü insanlarından kaynaklanır. Onların gözlerini dünyada, yalnızca toprak doyurur. Yeni yüzyılda dünyanın, ilkesiz ekonomiye değil, ilkeli ekonomiye ihtiyacı vardır.

 

Sınırların ve duvarların ortadan kalktığı dünyada, ülkelerin gücü ekonomik bağımsızlıktan değil, ekonomik bağımlılıktan gelmektedir. Bu yüzden bir ülkede, ortaya çıkan bir ekonomik kriz, kısa zamanda bütün ülkelerde etkisini gösterir. Krizlerden arınmış bir dünya için, Mevlana’nın hayatıyla ve düşüncesiyle, en güzel örneğini verdiği, açıklık ve yalınlık, bütün ülkeler için can alıcı bir önem taşımaktadır. Yeni dünyada herkes olduğu gibi görünmelidir, göründüğü gibi olmalıdır.

 

“Dünya beni haramından men etti, ben onun helalinden de geçtim” diyen, bilgi ve bilgeliğin kapısı Halife Ali’nin, düşünce ve eylem dünyasını, hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, işleri ve yaşları ne olursa olsun, bütün kuşaklar kendilerine yol haritası yapmalıdırlar. Anadolu’nun güzel insanlarının hayat ilkesi, çok sevdikleri Dördüncü Halife’nin, eşsiz yalınlık ilkesi olmuştur. Onlar dünyanın yalnızca haramlarından değil, helallerinden vazgeçerek, bütün zenginlikleriyle, dünyayı peşlerinden sürüklemişlerdir.

 

Hicret kültürüyle yoğurulan Türkler için, doğdukları şehirler kadar, doydukları şehirler de önemlidir. Türkler geçmişte Mevlana sözlü Konya’yı, Doğu Avrupa’ya taşımışlardır. Onların torunları Yunus yüzlü Konya’yı, Batı Avrupa’ya taşımaktadırlar. “Köln ile Konya kardeştir” diyenler, yardımlaşmasını ve dayanışmasını bilirler. Onlar iyi günlerin sevinçlerini, kötü günlerin acılarını paylaşırlar. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, ekonomik krizler, kültürel fırsatlara dönüşür.

 

Anadolu insanının kültür ve ekonomi dünyasında, açgözlülük yoksulluk getirirken, tokgözlülük zenginlik getirir. Dünyadaki bütün krizler, açgözlülükten kaynaklanır. Dünyanın kaynakları tokgözlülerin karınlarını doyurmaya yeter, açgözlülerin gözlerini doyurmaya yetmez. Yeni Köln’ün mimarları açgözlülükte yarışan Kölnlüler değil, Tokgözlülükte yarışan Konyalılar olacaktır. Onların dünyaya sundukları hayat ilkeleri, derin düşünceleri ve yalın eylemleridir.

 

Şehirlerin kültürel derinlikleri ekonomik zenginliklerinin güvencesidir.

Derin düşünmesini bilen toplumlar, yalın yaşamasını bilirler.

Kültürleri derin olan şehirlerin, ekonomileri zengin olur.