Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Almanya’da yaşıyoruz. Müslümanız. Hristiyan olan bir toplum içinde azınlıktayız. Kabul ettiğimiz bir fıkhımız var. 1500 yıldan beri değişik coğrafyalarda hâkim güç olan Müslümanlar tarafından üretilen bu fıkıh Almanya’da azınlıkta olan Müslümanların problemini çözmüyor. Bundan dolayı Almanya’da yaşayan Müslümanların azınlık fıkıhlarını acilen üretmeleri gerekiyor. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için de aynı sıkıntı vardır, yazdıklarım onlar için de geçerlidir.
“Fıkıh: Fıkıh, kelimesi İslam’ın ilk yıllarında bu günkü terim anlamında yaygın bir kullanıma sahip değildi. O zaman Araplar daha çok “fehm” kelimesini kullanıyorlardı. Şu var ki, ele alınan meselenin hassas ve derin bir incelemeyi gerektirdiğini görürlerse, muhtemelen o zaman bunu “fehm” yerine “”fıkıh” kelimesiyle ifade ediyorlardı.
İbn Haldun Mukaddime’sinde bu duruma şu sözleriyle işaret eder:
“Fıkıh, Allah Teâlâ’nın mükelleflerin fiillerine ilişkin vücub, yasaklama, nedb, kerâhe ve ibâha şeklinde koyduğu hükümlerin bilinmesidir. Bu hükümler Kitap, Sünnet ve Şâri’in onların bilinmesi için vazettiği diğer delillerden elde edilir. Hükümler bu delillerden çıkarıldığı zaman onlara “fıkıh” adı verilir.”
Azınlık: Azınlık (Ekalliyât) kelimesi de uluslararası terminolojide kullanılan siyasi bir terimdir. Bu kavram, herhangi bir devletin vatandaşı olup, o devletin hâkim çoğunluğundan farklı din, dil veya ırk özelliklerine sahip bir grubu veya topluluğu ifade eder.
Azınlık Fıkhı: Şer’î hükmün, cemaatin koşulları ve yaşadığı mekân ile irtibatını göz önünde bulunduran özel bir fıkıh türüdür. Bu fıkıh, özel koşulları olan ve başkaları için uygun olmayan hükmün kendisi için uygun olacağı sınırlı bir cemaatin fıkhıdır.”*
Genellikle azınlıklar, medeni ve siyasi haklarda hâkim çoğunlukla eşit haklara sahip olmayı, inanç ve değerler alanında ise farklı ve ayrıcalıklı kabul edilmeyi talep ederler. Azınlığa önderlik eden birtakım oluşumlar azınlık üyeleri adına onların ihtiyacı olan konularda fıkıh üretirler.
İlk vahyin inmesiyle birlikte, putperest bir toplum içinde Müslümanlar ‘azınlık‘ durumuna düştüler. Yıl 611. Müslümanlar o tarihten itibaren Tevhid inancının kurallarına uygun olarak yaşamak zorundaydılar. Azınlıkların nasıl yaşayacaklarına dair buyruklar vahiy aracılığıyla Peygamberimize ulaştırılıyordu. O da aldığı vahiyleri Allah’ı bir ve kendisini de Peygamber olarak kabul edenlere mevcut şartları göz önünde bulundurarak aktarıyordu, açıklıyordu.
Böylece, azınlık (Ekalliyât) Fıkhı oluşmaya başladı. 615 yılında Habeşistan’a 15 Müslüman hicret etti. 616 yılında bu sayı 100’e yükseldi. Onlar da orada kendi fıkıhlarını oluşturdular.
622 yılında ise yaklaşık 400 kişi ile birlikte Peygamberimiz tebdil-i mekân yaptı. Müslüman azınlığın putperest toplum içinde yaşama şansı kalmamıştı. Onlar da hicret ettikleri yerlerde kendi fıkıhlarını oluşturdular. Çünkü yeni yerleşim bölgelerinde de azınlık durumundaydılar.
622 yılında Medine’nin nüfusu 12.000 idi. Müslümanlar 400 kişi. Medine yönetimi ve halkı Müslüman azınlığa imkân verdi. Onların inandıkları gibi yaşamalarına müsaade etti. Eman verdi.
Müslüman azınlığın lideri Peygamberimiz (s) idi. Şartları iyi analiz ediyor, vahiyleri çok iyi okuyor ve Müslümanların zarar görmemesi için yaşam standartlarını dikkatli bir şekilde belirliyordu. Nerede olduğunu biliyor ve nereye gideceğinin planını o bilgiler ışığında yapıyordu. Çok iyi bir planlamacıydı. Peygamberimizin yaptığı bu planlamanın sonucu olarak çok kısa denebilecek sürede Müslümanlar azınlık durumundan kurtuldular ve sonraki süreçlerde hâkim güç haline geldiler. Azınlık statüsünden çıktılar. Genele şamil fıkıh oluşturmaya başladılar.
632 yılından sonraki süreçte ise Müslümanlık hızla yayılmaya başladı ve gittiği coğrafyalarda yine azınlıklar hep var olageldi. Peygamberimizin uygulamalarını esas olan o coğrafyaların Müslümanları kendi fıkıhlarını (Azınlık Fıkhı) oluşturmayı başardılar.
Emevilerin, Abbasilerin, Selçukluların ve Osmanlıların dönemlerinde hâkim güç Müslümanlardı. Fıkıh hâkim güç olan Müslümanlar tarafından oluşturuluyordu. Hristiyan, Yahudi ve diğer dinlerin mensupları Müslümanların içinde yaşayan azınlıklardı. Onlar için de zimmî fıkhı oluşturuldu.
1923 yılına kadar bu böyle devam etti. 1923 yılında Müslümanlar hâkim güç olma özelliklerini kaybettiler. İşler tersine döndü. 1961 yılından itibaren de Müslümanlar tekrar azınlık durumuna düştüler. Avrupa ülkelerinde, Hristiyan toplum içinde yaşamaya başladılar. O ülkeler Müslümanlarla ahidleşti. Eman verdi onlara. Böylece Müslümanlar Avrupa ülkelerine geldiler ve oralarda yerleştiler, çoğalmaya başladılar. Kendileri azınlık olmalarına rağmen, ihtiyaçları olan fıkıh hâkim güç oldukları dönemde üretilen fıkıhtı. Bu fıkıh Müslümanların yaşamlarını zorlaştırıyordu.
Ayrıca, Avrupa ülkelerine gelen Müslümanlar, Mekke’den hicret eden Müslümanlar gibi aynı kültürün Müslümanı da değillerdi. Değişik coğrafyalardan gelen ve değişik kültürlerden beslenen ve çeşitli dilleri konuşan Müslümanlardı. Hâkim güç olan Hristiyanlarla birlikte yaşıyorlardı. Müslümanlar hem kendilerine yabancı hem de yaşadıkları topluma yabancıydılar. Önlerinde liderleri de yoktu. Dili diline, dini dinine uymayan bir toplumun içinde Müslüman azınlık olarak varlıklarını sürdürüyorlardı. Her cemaat, kendi ülkesinden getirdiği fıkıhla yaşamanın daha doğru olduğunu savunuyordu. Bu anlayış Müslümanları parçalayan bir anlayıştı.
Azınlık Fıkhı
Yeni bir coğrafyada Hristiyan bir toplumda yaşamaya mahkûm olan Müslümanlar mutlaka kendi fıkıhlarını, (Azınlık Fıkhı) oluşturmalıydılar. Ancak kimse böyle bir yolu yürümeye cesaret edemiyordu. Yamalı bohça gibi yaşamayı tercih ediyorlardı, Müslümanlık bilinciyle hareket etmiyorlardı. Aynı coğrafyadan gelen Müslümanlar bile bir araya gelerek istenilen birliği, cemaati inşa edemiyorlardı. Cemaatler halinde yaşamayı, ayrı ayrı camilerde ibadet etmeyi çıkarlarına daha uygun görüyorlardı.
Avrupa Birliği ülkelerinde bugün(2021) itibariyle 30 Milyona yakın Müslüman yaşıyor. Son yıllarda gelen mültecilerle bu sayı daha da artacaktır. Hâlihazırda 495 milyon olan Avrupalı nüfus, 30 yıl sonra 463 milyona düşerken; 25 milyon olan Avrupa’daki Müslüman nüfus üç katına çıkarak 75 milyona yükselecektir. Bu ülkelerde ‘Azınlık Fıkhı’nın oluşturulması zaruridir. Avrupa’da yeni bir nüfus oluşmaktadır. Müslüman nüfus; 2050 yılında bu nüfusun 75 Milyona ulaşacağı varsayılmaktadır. (İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER))
Müslümanlar geleceğe yatırım yapmalıdırlar
Müslüman nüfus, asimile olmadan ve fakat marjinalleşmeden gayrimüslim toplumlarla nasıl bir arada yaşanılacağının alt yapısını oluşturmalıdırlar. Dinî duyguların, asimilasyona karşı motive ettiği entelektüel bir refleks oluşturmalıdırlar. Bunun yolu azınlık fıkhını oluşturmaktan geçer. Hedef böyle konulmalıdır.
Azınlık Fıkhı; iyi bir Müslüman olmakla, iyi bir komşu, iyi bir tüccar ya da iyi bir siyasetçi olmanın yolunu gösterecektir.
Azınlık Fıkhı; Müslüman bireyin ötekiyle sağlıklı ilişkiler kurmasına rehberlik edecek ve yanı sıra, farklılıklarının da bilincine varmasını sağlayacaktır.
Avrupa ülkelerinde Azınlık olarak yaşamlarını sürdüren Müslümanların çözüm bekleyen yığınla problemleri vardır
Gayri Müslimler ile evliliklerde sıkıntı vardır. Gayrimüslim bir erkekle Müslüman bir kızın evlenemeyeceği, din farkının evlilik engeli sayılacağı,
Gayri Müslim’in kestiği hayvanın etinin yenilemeyeceği,
Gayrimüslimlerin dinî bayramlarına iştirak edilemeyeceği,
Müslüman cenazelerinin gayrimüslim mezarlığına gömülemeyeceği,
Haram mal veya hizmet tedariki yapan işyerlerinde çalışılamayacağı,
Organ nakli yapılamayacağı,
Bugünkü Hristiyan ve Yahudi toplumunun Ehl-i Kitap olarak görülemeyeceği
gibi anlayışlar, sıkıntı yaratan anlayışlardır. Bu anlayışlar dinin buyruklarından kaynaklanan anlayışlar değildir. Örfidir veya maslahat icabı şartların oluşturduğu anlayışlardır. Bu anlayışların kendi zamanlarında makul bir açıklaması vardır elbet. Ancak bugün bu anlayışlar sorunludur, düzeltilmesi gerekir. Bunun için yapılması gereken öncelikli çalışma azınlık fıkhını oluşturmaktır.
İbadetler ve zamanları ile ilgili problemler vardır
Günlerin uzun olmasına bakılmaksızın, orucun ve namazın güneşin doğuşu ve batışıyla vakitlendirilmesi,
Cuma namazlarının rekât sayısı,
Seferilik anlayışının gidilecek yolun uzunluğu ile alakalı olarak düşünülmesi,
Kadın ve erkek arasında haklar açısından eşitsizliğin olması,
Helal gıda anlayışı, tesettür ölçüleri, yaşam tarzı ve dünya görüşü hakkındaki düşünce farklılıkları, bu ve benzeri konular Müslümanların yaşamlarını zorlaştırmaktadır. Azınlık fıkhı oluşturarak bu sıkıntıların üstesinden gelmek mümkündür.
Azınlık fıkhıyla; özellikle gençlere öteki toplumlarla ‘bütünleşme‛ iradesi göstermelerini tavsiye etmek ve aynı zamanda da onlardan ‘farklılaşma‛ lüzumuna yönelik şuur aşılamak mümkündür.
Azınlık Fıkhıyla; baskın doku(ırkçılık, kapitalizm, emperyalizm) içinde yavaş yavaş eriyen genç nesillerin İslâm ile bağlarını koparmamaları gerektiğini anlatmak mümkündür.
Azınlık Fıkhıyla (fıkhu’l-ekalliyyât); bireysel ve toplumsal düzeyde Müslüman azınlığın dinî ihtiyaçları, inançlarından taviz vermeden ancak korunabilir. Azınlık fıkhı, içinde yaşanılan toplum ile Müslümanlar arasında katalizör işlevi görür.
Azınlık Fıkhıyla Müslümanlar; aynı coğrafi mekânı paylaşan, ancak demografik bakımdan onlardan üstün olan gayrimüslimler içinde İslâmi değerleri yaymanın ideal yöntemlerini belirlerler.
Azınlık Fıkhı; Müslüman bireyin kimlik erozyonuna maruz kalmasını önler, onun çevresiyle sağlıklı ve tutarlı bir iletişim kurmasını temin edici bilgiler sunar.
Müslüman azınlığın kimlik problemini çözmenin yolu, onların Allah’a olan imanlarını ve İslâm’a olan güvenlerini sağlamlaştırmaktan geçer. Bu yolun adı azınlık fıkhıdır.
Azınlık Fıkhı; özellikle Batı ülkelerinde yaşayan göçmenlerin içinde yaşadıkları toplumlarda, Müslüman olmanın özgün dilinin üretilmesini sağlayarak, İslâm’a yönelik olumsuz imaj taşıyan basmakalıp söylemlere geçit vermez.
Azınlık Fıkhı sayesinde; İslâm doğru anlaşılacak ve doğru anlatılacaktır. Böylece getirdiği mesajların kuşatıcı karakteri, evrenselliği, tatbiki mümkün olan temel enstrümanları, kimlik problemlerinin üstesinden gelmeye yeterli olacaktır.
‘Azınlık Fıkhı’ bilinçli bir şekilde oluşturulur ise, Müslüman azınlıklar beraber yaşadıkları sosyal dokuya sağlıklı bir şekilde entegre olacaklardır. Zamanla sivil toplum kuruluşları, diğer din mensuplarıyla yapıcı ilişkiler içine girecek ve bu ilişkileri geliştireceklerdir.
Gayrimüslimlerin, İslâm’ın temel ilkelerine dair bilgi düzeyleri sağlıklı bir şekilde arttıkça İslâmofobik saldırılar ve tehditler hafifleyecektir.
Eğer yaklaşan tehlikenin farkına varılmaz da ‘Azınlık Fıkhı’ oluşturulmaz ise; herkes yapmakta olduklarını yapmaya devam edecektir ve Müslümanlar Allah rızası için birbirlerinin ayağına basmakta sakınca görmeyeceklerdir. Helal ve haram sarmalından kurtulamayacaklardır. Dolayısıyla Gayrimüslimler İslâm’ı sosyal medyadan öğrenmeye devam edeceklerdir. Müslümanları da yine aynı kanallardan tanıyacaklardır. Böylece İslâmofobi artacak ve Müslümanlar marjinal bir şekilde her zaman toplumun dışında kalmaya mahkum olacaklardır.
Unutulmaması gereken temel kural şu olmalıdır: İslâm tek bahçede yetişen bir çiçek değildir, her bahçede ayrı ayrı yetiştirilen çiçekler demetidir.
………..
*Azınlık Fıkhına Giriş (Temellendirici Bazı Mülahazalar) Tâhâ Cabir el-ALVÂNÎ, Çev. H. Mehmet GÜNAY)
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
https://www.latifcelik.de