Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

KÖLN (AA) - Almanya Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Münih'teki 1972 Olimpiyatları saldırısını araştırmak için uluslararası bir komisyon kurdu.

Bakan Faeser, yaptığı açıklamada, "1972 Münih Olimpiyat saldırısı kurbanlarının yakınlarının çektiği ölçülemez acıyı hiçbir zaman telafi edemeyeceğiz. Saldırı, derin yaralar bırakmıştır. Acı verici soruların çok uzun süre cevapsız kalması utanç verici." ifadelerini kullandı.

 

Çok uzun süre boyunca olayın açıklığa kavuşturulması, yeniden değerlendirilmesi, şeffaflık ve sorumluluğun kabul edilmesi konusunda eksiklikler yaşandığını vurgulayan Faeser, şunları kaydetti:

"Mevcut Federal Hükümet olarak bunun bilincindeyiz ve bu nedenle özellikle kurbanların ailelerine destek olmak ve nihayetinde yaşananları kapsamlı şekilde ele almak üzere harekete geçtik. Bu amaçla bugün 8 seçkin ve uluslararası üne sahip araştırmacıdan oluşan bir komisyon görevlendirdim.

Komisyon, suikastın öncesi ve sonrasını da kapsamlı şekilde araştıracaktır. Suikast sonrasında yakınlarına yapılan muamelenin ve anma kültürüne ilişkin soruların da kapsamlı şekilde incelenmesi benim için özellikle önemlidir. Çünkü bundan bir şeyler öğrenmek istiyoruz ve öğrenmeliyiz. Saldırılar nedeniyle hayatları dramatik bir şekilde değişen insanlara daha fazla empati ve destekle yaklaşmalıyız."

 

- Olay

5 Eylül 1972'de Filistinli Kara Eylül örgütü, Münih Yaz Olimpiyatları'na katılan İsrailli sporcu ve antrenörleri 16 saat boyunca rehin almış ve örgüt üyeleri, milli takım kafilesinden 11 kişiyi, bir de Alman polisi öldürmüştü.

 

BERLİN (AA) - Almanya'da Birleşmiş Hizmet Sektörü Sendikası (Ver.di), Berlin-Brandenburg Havalimanı'nda (BER) çalışan güvenlik personeline 24 Nisan Pazartesi günü iş bırakma çağrısında bulundu.

Ver.di'den yapılan açıklamada, BER'de hava ve yolcu güvenliği ile personel ve eşya kontrol noktalarında çalışanlara bir günlük grev yapma çağrısı yapıldığı belirtilerek, grevin 24 Nisan Pazartesi günü yerel saatle 03.00'te başlayacağı ve gece yarısı sona ereceği kaydedildi.

 

Federal Hava Güvenliği Şirketler Birliği (BDLS) ile gece, hafta sonu ve resmi tatil günlerinde çalışanlara verilen ek ücretlerin artırılmasının yanı sıra güvenlik ve hizmet personeli için fazla mesai ücretlerine ilişkin daha iyi bir toplu sözleme yapılması için müzakereler yürütüldüğü aktarılan açıklamada, daha önce yapılan grevlere rağmen işverenler ile anlaşma sağlanamadığı ifade edildi.

BER'den yapılan açıklamada, grevden ötürü 24 Nisan'da havalimanından yolcu uçaklarının kalkmayacağı, havalimanına gelen uçuşlarda da aksaklıkların yaşanabileceği bildirildi. Açıklamada, bu konuda uçak şirketlerinin bilgilendirildiği aktarılarak, yolculardan uçak veya seyahat şirketleriyle temasa geçmeleri istendi.

 

Ver.di ile işverenler arasında bir sonraki görüşmeler, 27-28 Nisan'da yapılacak.

Sendikanın çağrısıyla en son 20-21 Nisan'da Düsseldorf, Hamburg ve Köln/Bonn havalimanlarında, 21 Nisan'da Stuttgart Havalimanı'nda güvenlik personeli grev yapmış, yüzlerce uçuş iptal edilmişti.

BERLİN (AA) – Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı kapsamında hazırlanan “Türkiye Yüzyılı” gazetesi, Almanya’nın başkenti Berlin’de vatandaşlara dağıtıldı.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlar, Berlin’in çeşitli noktalarında kendilerine ulaştırılan “Türkiye Yüzyılı” gazetesine yoğun ilgi gösterdi.

 

Türkiye dışında en kalabalık Türk nüfusunun bulunduğu şehir olan Berlin’de dağıtılan gazetede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "Türkiye Yüzyılı" vizyonu anlatılıyor.

İlk sayfada yerli ve milli otomobili TOGG hakkında bilgi verilen gazetede, Türkiye’nin savunma sanayinde yeni projelerle yerlilik oranını yüzde 80’lere çıkardığına dikkat çekiliyor.

Türkiye’nin ulaştırma projelerine dair haberlerin de yer aldığı gazetede Türkiye’nin ulusal çıkar odaklı aktif dış politika izlediği vurgulanıyor.

 

32 sayfadan oluşan gazetede Anadolu Ajansının (AA) “Anadolu” ismiyle markalaştığı ve dünya haber liginde en üst sıralara yükselerek Yeşilhat, Ayırımcılık Hattı ve Teyit Hattı gibi prestij projeleriyle adından söz ettiği de aktarılıyor.

Türkiye’nin turizmde rekorlar kırarak büyüdüğüne işaret edilen gazetede, Türkiye’nin çevre sorunlarına küresel çözümler geliştirdiği, ecdat miraslarının da TİKA ile restore edilip korunduğu belirtiliyor, Türkiye’nin dijital atılımları anlatılıyor.

 

 

 

"Bizden terörist, teröristin yanında duran çıkmaz. Bizden Kandil'le ahbaplık eden hiç çıkmaz. İktidara geldiğimizde Kandil'in başına ne gelecek hep beraber göreceğiz"
 

ANKARA (AA) - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Bizden terörist, teröristin yanında duran çıkmaz. Bizden Kandil'le ahbaplık eden hiç çıkmaz. İktidara geldiğimizde Kandil'in başına ne gelecek hep beraber göreceğiz." dedi.

İYİ Parti Genel Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Meral Akşener, Elmadağ'da konuştu.

 

CHP ve İYİ Parti'nin yan yana gelerek Millet İttifakı'nı 31 Mart'ta yerel seçimlere taşıdığını ve 11 büyükşehir belediyesini, Millet İttifakı'nın kazanmasının sağlandığını söyleyen Akşener, "Meral Akşener'in kişisel olarak buradan 1 kuruşluk ister maddi ister manevi şahsi faydası olduysa Allah buradan gitmeyi nasip etmesin ama Türkiye'ye çok büyük fayda oldu." değerlendirmesini yaptı.

Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Muhalefet Diyanet İşleri Başkanlığını kaldıracakmış." sözlerine ilişkin, "Diyanet'i kuran Atatürk'ümüz, oraya uzanan eli kırarım ben. Senelerdir Diyanet'le uğraşan sizsiniz. Tarikatlara ve cemaatlere vermek için gayret eden sizsiniz. İçine atadığınız adamlar yanlış olabilir, kurum bizim, Atatürk'ümüzün." ifadelerini kullandı.

 

Birleşe birleşe kazanacaklarını, fitneye kulaklarının kapalı olacağını, birbirlerine inanacaklarını anlatan Meral Akşener, "Bizden terörist, teröristin yanında duran çıkmaz. Bizden Kandil'le ahbaplık eden hiç çıkmaz. İktidara geldiğimizde Kandil'in başına ne gelecek hep beraber göreceğiz." diye konuştu.

 
Kosova'nın güneyindeki Prizren şehrinde, 23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı dolayısıyla resepsiyon düzenlendi. Resepsiyonda, Kosova Bölgesel Kalkınma Bakanı ve Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Genel Başkanı Fikrim Damka bir konuşma gerçekleştirdi.
Hırvatistan'da 12. kez Avrupa şampiyonu olan Rıza Kayaalp, duygularını anlattı:
 
- "12 Avrupa şampiyonluğu bulunan Rus Aleksandr Karelin gibi büyük bir şampiyonun rekorunu egale etmek de bize nasip oldu"
 
 

ANKARA (AA) - Hırvatistan'da düzenlenen Avrupa Güreş Şampiyonası'nda, grekoromen stil 130 kiloda altın madalya kazanan Rıza Kayaalp, 12 Avrupa şampiyonluğu bulunan Rus Aleksandr Karelin gibi büyük bir şampiyonun rekorunu egale etmenin kendisine nasip olduğunu belirtti.

Kayaalp, müsabakanın ardından basın mensuplarına yaptığı açıklamada, altın madalya kazandığı için çok mutlu olduğunu söyledi.

 

12 Avrupa şampiyonluğu bulunan Rus Aleksandr Karelin'in rekorunu egale etmenin kolay olmadığını dile getiren Kayaalp, şu ifadeleri kullandı:

"Buraya bu rekoru kırmak ve halkımıza hediye etmek için gelmiştim. Ayrı bir hedef için buradaydık. 12 Avrupa şampiyonluğu bulunan Rus Aleksandr Karelin gibi büyük bir şampiyonun rekorunu egale etmek de bize nasip oldu. İnşallah seneye de kırarız. Dile kolay grekoromen gibi zorlu bir branşta 13 tane final yapmak. Söylemesi çok kolay geliyor ama onu bir de bana sorun."

İlk devre rakibiyle yerde mücadele ederken bacağından sakatlandığını vurgulayan Kayaalp, "İkinci derece yırtık olabilir. Şu an ayağımın üzerinde zor duruyorum. Ama çaktırmadım ve o acıyla ortada kalmaya çalıştım. Normalde daha üstün güreşebilirdim. Onun tedavisini oluruz. Önümüze bakacağız. Dünya şampiyonası var ve olimpiyat vizesi alınacak." diye konuştu.

 

Kendisine her zaman destek veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve ASKİ Spor Kulübü Başkanı Yüksel Arslan'a teşekkür eden Rıza Kayaalp ayrıca Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara şifa diledi.

 

LONDRA (AA) - İngiltere Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanı Dominic Raab, devlet memurlarına karşı zorbalık yaptığı iddiasıyla hakkında Başbakan Rishi Sunak'a sunulan raporun ardından istifa ettiğini açıkladı.

 

Raab, Sunak'a ithafen Twitter hesabından paylaştığı istifa mektubunda, "Adam Tolley'in yürüttüğü soruşturmanın sonucunda ortaya çıkan raporu almanızın ardından hükümetinizden istifa etmek için yazıyorum. Soruşturma sonucunda herhangi bir zorbalık bulgusu çıkarsa istifa edeceğimi taahhüt etmiştim. Sözümü tutmanın önemli olduğunu düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

Kendisine karşı ileri sürülen iddialardan ikisi hariç hepsini reddeden Raab, bulguların kusurlu olduğunu öne sürdü.

Brexit'ten Sorumlu Bakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yaptığı 2018-2021 döneminde yürütülen Brexit görüşmeleri esnasında bir diplomatın özellikle Cebelitarık konusunda hükümetçe alınan kararları ihlal ettiğini belirten Raab, üst düzey bürokratların yürüttüğü görüşmelerde bakanların gözetim uygulamasının doğru olduğunu savundu.

 

Bakanların, belirlenen standartları ve reformları uygulamak adına üst düzey yetkililere "makul sınırlar içinde" uyarı ve eleştiri yapabilmesi gerektiğini kaydeden Raab, "Tolley, 4,5 yılda kimseye kasıtlı olarak küfür etmediğim, bağırmadığım, bir şey fırlatmadığım, fiziksel olarak saldırmadığım ve aşağılamaya çalışmadığım sonucuna vardı. Adalet Bakanlığına getirdiğim hız, standartlar ve sınamalar karşısında çalışanların kastım olmadan stres ve gücenme hissetmesi nedeniyle üzgünüm ancak halk kendisi adına çalışan bakanlardan bunu bekler." değerlendirmesinde bulundu.

Raab, istifa mektubunda raporun zorbalık çıtasını düşürdüğünü belirterek, "Zorbalık eşiğini bu kadar düşük belirleyen bu rapor, tehlikeli bir emsal oluşturuyor. Bakanlara karşı düzmece şikayetleri teşvik edecek, hükümet adına değişimi yönlendirenler ve halk üzerinde caydırıcı bir etki yaratacaktır." ifadelerine yer verdi.

 

Sunak'a 5 ay süren soruşturma sonunda sunulan raporda 24 memurun, zorbalık yaptığı için Raab'dan şikayetçi olduğu belirtiliyor.

Sunak'a dün teslim edilen raporla ilgili Başbakanlık, "dikkatli inceleme" yapılacağını duyurmuştu.

 

 

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Millet İttifakının bileşenlerinin yapısı, bileşenlerin halkın bir kısmına karşı kitlesel kanlı hesaplaşma tehditleri savurması, 100 yıllık sistemi değiştireceklerine dair söylemleri, terör suçundan tutukluların 15 Mayıs sabahı salınacaklarına inandırılmaları, seçmenleri ciddi biçimde endişe ve korkuya sevk etmektedir.  

Eli kanlı terör örgütleri PKK, FETÖ, DHKP/C’den tutun Marksist, mezhepçi ne kadar silahlı grup varsa ittifakın içine dahil olmuş durumda. İttifakın siyasi liderlerinin daha demokratik bir toplum kurmak için toplumun her kesimini bir çatı altında topladıkları iddiası, bileşenlerin kimliğine bakınca, hiç de bu iddiayı doğrulamıyor. Halkın endişesi yabana atılacak bir endişe değil.

Millet İttifakının içerisine bunca eli silahlı kanlı örgütün boca edilmesi, bunları kimin ne maksatla bir araya getirdiği sorusunu sorduruyor, ister istemez başka senaryoların varlığını da düşündürüyor.

Bu seçimde ABD ve AB’nin bütün imkanlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı tekrar cumhurbaşkanı seçtirmemek üzere seferber ettiği, bunun için de mümkün olduğunca bütün muhalif unsurları Millet İttifakı’nda toplamak için önemli rol oynadıkları biliniyor.

Nitekim, 16 Aralık 2019'da Amerika televizyon kanalı FX'te konuşan ABD Başkanı John Biden, Erdoğan’ın ABD hava sahasına erişimi engelleyen politikalarından endişe duyduğunu, müttefikleri ile bir araya gelerek bölgedeki faaliyetlerini tecrit etmek için çaba göstereceklerini, Doğu Akdeniz'deki petrol faaliyetlerinin canlarını sıktığını, yaptıklarının bedelinin Erdoğan’a ödetilmesi gerektiğini ifade etmişti.

Biden bedel ödetme planını şöyle açıklıyordu “Yani çok endişeliyim. Ama geçmişte yaptığım gibi, onlarla (muhalefet) doğrudan temasa geçip, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan'ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, seçim süreci ile. Peki biz ne yapıyoruz? Burada oturup boyun eğiyoruz.”

"Bence yapmamız gereken ona (Erdoğan'a) karşı farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Açıkça pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz.”

PKK/HDP’nin sıklıkla dile getirdiği, destekleri karşılığında Millet İttifakının cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendilerine genel af, özerklik sözü verdiği açıklamaları, Biden’ın talebi doğrultusunda muhalefete dikte edilen taahhütler olduğu anlaşılıyor.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, “Şunu söylemeliyim, şüphesiz birçok kişi, birçok devlet, uluslararası güçler, bazen doğrudan ve açık bir şekilde, bazen farklı şekillerde yönetimimize haber gönderdiler, selamlar gönderdiler; ‘eğer bir gün eylemsizlik, ateşkes kararı alırsanız biz üzerimize düşen rolü oynayacağız’ dediler” açıklaması seçim sath-ı mailinde ABD ve müttefiklerinin devrede olduğunu, Kandil ve HDP’ye özerklik sözü verildiğini gösteriyor.

ABD Seçimde Kazanmakla Yetinir Mi?

Biden’ın Erdoğan'ı “Darbe ile değil, seçim süreci ile” mağlup edeceğiz açıklaması oldukça manidar. Akıllarında hem darbe hem de seçim olmak üzere iki seçeneğin bulunduğu gayet açık. Bu sefer, Erdoğan yönetimini devirmek için seçim sürecini tercih edeceklerini ifade ediyorlar. Nitekim, darbe seçeneğini FETÖ eliyle 15 Temmuz 2016’da denemiş, ancak başarısız olmuşlardı. ABD’nin İktidarı değiştirmek için 14 Mayıs’ta seçim sürecini tercih etmesi darbe seçeneğinden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir.

ABD ve Batı için diğer ülkelerdeki askeri ya da siyasi darbeler çıkarlarına hizmet ettiği sürece meşrudur, diktatörlüğü problem etmezler. “Kurallara dayalı küresel düzenin korunması” olarak ifade ettikleri çıkarlarını korumak için herkesle çalışırlar. Bu düzen, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ABD küresel hakimiyetinin devam ettirilmesi ve ittifaka mensup diğer batılı ülkelerin ABD gölgesinde varlıklarını devam ettirmesine dayalı düzenidir.

Siyasi partiler ile terör gruplarının Millet İttifakı çatısı altında bir araya toplatılmasının amacı normal bir iktidar değişimi olamaz. O halde bu birliktelikten amaçlananlar farklı olmalıdır.

Bir şekilde Millet İttifakı’nın 14 Mayıs’ta seçim ile iktidara gelmesi, Batılıların ifadesiyle iktidarın “Demokratik Halk İhtilali ”ne evrilmeyeceği anlamına gelmez. İttifakın bileşenleri arasında yer alan komünist TİP başkanının seçim sonuçları belli olur olmaz taraftarlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resimlerini indirmek bahanesiyle kamu binalarını basmaya davet edeceğini ilan etmesi, henüz devir teslim, yasal düzenleme yapılmadan yüzbinlerce tutuklunun özgürleştirileceğine dair örgütlerin yaptıkları açıklamalar bunun işaretleridir. 14 Mayıs gecesi, Millet İttifakı’na dahil edilen terörist gruplar eliyle, Fransa’da 1789'da devrimcilerin Bastille Hapishanesin basarak mahkumları serbest bırakmalarına benzer bir projenin planlandığını akla getirmektedir.

İntikam hissi ile doldurulmuş, sokağa salınacak binlerce PKK, FETÖ ve komünist militanla ne yapacaklarına dair, sokağa salanların bir planları mutlaka vardır.

Tahmin ettiğimiz bu tür bir senaryo elbette Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer parti liderlerinin aklının ucundan geçmeyebilir. Ancak bunun önemi yoktur. Türkiye’yi bir daha ABD hegemonyasını tehdit edemeyecek hale getirmek için milli güçlerin kolunu kanadını kırmak isteyen ABD, bu ittifakı nasıl oluşturduysa, seçim sonrasını da kanlı bir hesaplaşma yaşatmak üzere sevk ve idare edecektir. Kuşkunuz olmasın. Siyasi partiler böyle bir şiddet girdabında sadece yaprak gibi sürüklenirler.

Millet İttifakı İktidarı Türkiye’yi Savaşa Sokar Mı?

Millet İttifakı’na dahil partilerden en çok seçmen desteğine sahip olan iki parti, CHP ve İP’nin genel başkanlarının açıklamalarından dış politikada tartışmasız şekilde Batı yanlısı oldukları, NATO ittifakına sadık oldukları, Avrasya ile iş birliği ve yakınlaşmayı “küresel dünyada yalnızlaşmak” olarak algıladıkları bilinmektedir. Bu ittifakın yönü tartışmasız Batı olup Asya’ya ve yeni küresel düzen arayışlarına sırtları dönüktür.

İttifak’ın masada oturmayan ortağı PKK terör örgütünün siyasi uzantısı HDP ise ABD’nin dış politikaya dair isteklerini kendi şartı olarak ileri sürmektedir. Türk askerinin Suriye ve Irak’ın kuzeyinden çekilmesi ve askeri operasyonların durdurulması taahhüdü karşılığında seçimde Millet İttifakı’na destek vereceği açıklamasını sıklıkla yapıyorlar. Bölgede kendi kontrolünde bir Kürt devleti kurarak Türkiye, Irak, İran ve Suriye’yi, Doğu Akdeniz’i kontrol altında tutmak için çabalayan ABD için oyun bozan Türk askerinin Suriye’den çıkması çok önemli. HDP’lilerin yaptığı açıklamalarda arka kapılar arkasında yapılan görüşmelerde CHP ile bu konuda anlaşıldığı iddia ediliyor.

Özellikle CHP, NATO’ya kayıtsız şartsız bir teslimiyeti temsil ediyor. Teröre destek veren İsveç’in hasmane politikasını değiştirmediği sürece NATO üyeliğini veto edecek olan Türkiye’nin tavrını yanlış buluyor, bunun NATO’yu zayıflattığını düşünüyor. Batı dünyasına bağlılık ve güven vermeye çalışıyor.

Millet İttifakı, Ukrayna-Rusya Savaşı’nda taraf olmamızdan yana. 2022 Ekim ayında Washington’da John Hopkins Üniversitesi’nde konuşma yapan Kılıçdaroğlu, “Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’nın yanında yer almamız gerektiğini düşünüyoruz. Nükleer silaha sahip olan bir ülkenin, nükleer silaha sahip olmayan bir ülkenin topraklarını işgal etmesi, savaş başlatması doğru değil” açıklamasını yapmış, benzer şekilde, İP genel başkanı Meral Akşener de Türkiye’nin çekimser oy kullanmasını kınayarak Rusya karşıtı yaptırımlara dahil olmasını ve Ukrayna’dan yana taraf tutulmasını istemişti.

NATO, uzun süreceği anlaşılan Ukrayna-Rusya savaşına fiilen müdahale etmek için muhtemelen Türkiye seçimlerini beklemektedir. 14 Mayıs seçimleri sonrası olası bir Millet İttifakı iktidarının Rusya’ya karşı Türkiye’yi NATO çatısı altında savaşa sokması çok büyük ihtimaldir. Geçmişte, NATO’ya girme beklentisi ile Türk askerini Kore Savaşı’na sokan anlayışın bu sefer Ali Babacan’ın ifadesi ile Atlantik ötesinden “Aferin” almak, “medeni milletler topluluğunun bir üyesi” olduğunu ispatlamak için savaşa dahil olması muhtemeldir. Kurallara dayalı küresel düzenin istikrarına katkı sağlama söylemiyle böyle bir iktidar kolaylıkla savaşta taraf olacaktır.

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1677’den başlayıp 1918 yılına kadar devam eden tarihi dönemin tam 57 yılı fiilen savaş ile geçmiştir. Yapılan 12 savaşın 7’sinde Osmanlı Devleti yenilmiş, savaşlar sonunda büyük toprak kayıplarına ve ağır insani, maddi kayıplara uğramıştır. Türklerin ve Rusların savaşarak birbirlerini tükettikleri sırada İngiliz Krallığı zorlanmadan “güneş batmayan imparatorluk” haline gelmeyi başarmıştır. Benzer hataya düşme ihtimali maalesef yine söz konusu olacak görünmektedir.

Şu ana kadar savaşın dışında kalmayı başaran ve iyi bir denge tutturan Türkiye’yi NATO yanlıların iktidarında ciddi bir savaş tehlikesi beklemektedir.

 

(SDE- Stratejik Düşünce Enstitüsü sayfasından alınmıştır)

 
 

 

İran ve BAE dışişleri bakanları "ikili ilişkiler ile bölgesel meseleleri" görüştü
 
 

TAHRAN (AA) - İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid Al Nahyan, "ikili ilişkiler ile bölgesel ve uluslararası konuları" ele aldı.

İran Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre Abdullahiyan ile Al Nahyan telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Görüşmede, mevcut ilişkilerin ilerlediğini belirten Abdullahiyan, "İki ülke yetkilileri arasında aktif görüşme ve istişareler sürüyor." dedi.

İranlı Bakan, iki ülke ilişkilerinin çok yönlü olarak gelişmesinin bir sınırı olmadığını ifade etti.

BAE Dışişleri Bakanı Al Nahyan da özel sektör başta olmak üzere çeşitli alanlarda karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesinde işbirliğinin önemini vurguladı.

Al Nahyan, son haftalarda Tahran ile Riyad arasındaki iyi ilişkiler ve Suriye'deki yeni gelişmeler dahil olmak üzere bölgedeki işbirliğinin güçlendiğine şahit olduklarını kaydetti.

İki Bakan, Ramazan Bayramı dolayısıyla birbirlerini tebrik etti.

14 Mayıs 2023 günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri  ile ilgili açıklamalarda bulunan KONAD- Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi Başkanı Sait Özcan, “50+1 sistemi Yurtdışı oyları eskisinden çok daha önemli hale getirmiştir. Siyasi partiler bunu dikkate almalı” dedi.

 

Seçimler yaklaştıkça heyecan da artıyor.  Bayram sonrası Türkiye ve medyanın tek gündeminin  seçimler olacağını belirtirken partiler de pozisyon alarak durdukları yeri daha net olarak farkettirmeye başladılar. İktidar projeleri gündeme getirirken muhalefet ekonomik sıkıntıları ortaya koymaya çalışmaktadır. Yurt dışı oylar ile ilgili yaklaşık bir yıldan beri araştırma ve analiz çalışmalarında bulunan KONAD Başkanı Sait Özcan, “Yurtdışı oyları küçümseyip ciddiye almayan partiler yanlış yaparlar. Seçilebilecek yerlerden liyakatlı ve toplumda karşılığı olan aday göstermeyen partiler seçmenlere cazibe sunamazlar. Oysa seçimlerin sisteminde 1 oy bile önemli iken Türkiye seçimlerini yakından takip eden yurtdışındaki Türk Toplumu içinden seçilebilecek yerlerden en az en az 15-20 aday gösterilmeliydi” şeklinde konuştu.

Öte yandan partiler arası ittifak pazarlıklarını da yorumlayan KONAD Başkanı Özcan, “Birçok siyasi partinin ittifaklara girmesi normaldır ama, seçmenin hemen hemen hiç tanımadığı bazı parti veya isimlerin devasa tavizler kopararak bir büyük partinin listelerinin üst sıralarında yer almasını da seçmenler sandığa gittiklerinde sanırım değerlendireceklerdir” şeklinde konuştu.

 

KONAD Başkanı Said Özcan, “Türkiye mevcut sistemi ikinci defa deneyecek. Ancak sistemin eksiklileri var. İktidarın sistemii göklere çiıkaran, muhalafetin ise tamamen değiştireceğim diye direttiği bir tartışma ortamında yapılan seşimlerin ne kadar sağlıklı olduğu konusu da gözardı edilmemesi gereken bir gerçektir” şeklinde konuştu.