Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Almanya'da 2019'da terör örgütü PKK'nın kaçırdığı kızın annesi Maide Aktaş yaşadığı sürece kızını kurtarmak için mücadeleden vazgeçmeyeceğini söyledi.

Aktaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, terör örgütü PKK'nın 4 yıl önce kaçırdığı kızının durumuna dikkati çekmek amacıyla Alman Yeşiller Partisinin Karlsruhe kentinde gerçekleştirilen genel kuruluna gittiğini ancak içeri alınmadığını belirterek "Kayıtlı olmadığım gerekçesiyle içeri alınmadım. Ama bu benim vazgeçeceğim anlamına gelmez. Bu can bu bedende olduğu sürece, yaşadığım sürece kızımı kurtarmak için mücadelemden asla vazgeçmeyeceğim." dedi.

 

Almanya Başbakanı Olaf Scholz'a da seslenen Aktaş, "Kızım Nilüfer nerede? Kızım yaşıyor mu öldü mü? Bunu bilmek hakkım, bunu bana devletin bildirme yükümlülüğü var." diye konuştu.

Yeşiller Partisinin terör örgütü PKK'yı bir parti olarak gördüğünü savunan Aktaş, "Yeşillere soruyorum tarihten bu yana hangi parti silahlanıp insan öldürmüş? Kendileri de bir parti, hiç silahlanıp birini öldürmüşler mi?" ifadelerini kullandı.

PKK'nın ne olduğunu ve neyi amaçladığını Almanya'da herkesin çok iyi bildiğini dile getiren Aktaş, bu durumu çifte standart olarak niteledi.

 

Almanya'da 12 Kasım 2019'da "Okula gidiyorum." diyerek evden ayrılan kızından haber alamayan Maide Aktaş, daha önce bölücü terör örgütü PKK'ya yakınlığıyla bilinen "Navende Kurdistaniyen li Berlin" derneğinin önünde, kent merkezindeki Brandenburg Kapısı'nda, Federal Meclis ve Başbakanlığın önünde eylem yaparak kızının kurtarılmasını istemişti.

 

BERLİN (AA) - Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, ülkesinin İsrail'e koşulsuz desteğini yine teyit etti.

Dayanışma mesajı vermek için İsrail'e giden Steinmeier, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile görüştü.

Steinmer burada yaptığı açıklamada, "İsrail ile dayanışma içindeyiz." dedi.

 

İsrail'in varoluş mücadelesi verdiğini savunan Steinmeier, "Dayanışmamız aynı zamanda kendini savunan, varoluşsal bir tehdide karşı mücadele eden İsrail'le de." görüşünü paylaştı.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ise Steinmeier'i gerçek bir dost olarak nitelendirerek, Steinmeier ve Alman hükümetine İsrail'in kendini savunma hakkı konusundaki "net duruşları" için teşekkür etti.

Herzog, "İsrail halkı kazanacak. Bir Anka kuşu gibi küllerimizden yeniden doğacağız." değerlendirmesinde bulundu.

 

Almanya Cumhurbaşkanı İsrail'e giderken yaptığı açıklamada, "İsrail'e dayanışmamızın devam edeceği konusunda güvence vermek üzere yarın bu ülkeye gidiyorum. Sadece terör mağduru İsrail ile değil, aynı zamanda karşılık veren İsrail ile de dayanışma içindeyiz." ifadelerini kullandı.

İsrailli bir dostunun kendisine, "İsrail Devleti fikri nedir? Bu, biz Yahudilerin bir daha asla tehdit edilmeyeceği anlamına gelmiyor. Antisemitizm her zaman var olacaktır. Hayır, bir daha asla savunmasız kalmayacağız. İsrail'in bize vadettiği budur." dediğini belirten Steinmeier, insanlık tarihinde Yahudilere karşı işlenen en büyük suçun tasarlandığı, planlandığı ve işlendiği Almanya'da bu söze sadık kalındığını vurgulayarak, ülkesinin sorumluluğuna atıfta bulundu.

 

İsrail'in mücadele etme hakkının inkar edilemeyeceğini aktaran Steinmeier, şunları kaydetti:

"Ancak bu mücadele silahsız siviller arasında büyük acılara da neden olmaktadır. Sivilleri ateş hattından uzaklaştırmak için her türlü önlemin alınması gerekmektedir. Ayrıca, yaşamın en temel gereksinimleri de karşılanmalıdır. Uluslararası insancıl hukuk bunu gerektiriyor ve biz Almanlar da bunu bekliyoruz."

Steinmeier İsrail'den sonra Umman ve Katar'ı ziyaret edecek.

 

BERLİN (AA) - Almanya Federal Meclis Başkanı Baerbel Bas, Alman halkı arasında İsrail'e verilen desteğin azlığından endişe duyduğunu söyledi.

İsrail ile dayanışma göstermek amacıyla bu ülkeye giden Bas, Welt televizyonuna Allensbach Enstitüsünce yapılan ve Alman halkının çoğunun İsrail'in yanında olmadığını ortaya koyan araştırma sonucunu yorumladı.

 

Bas, söz konusu sonucu endişe verici olarak niteleyerek, "Siyasi eğitimin bunda çok önemli bir rol oynadığına inanıyorum. Ben doğal olarak büyük bir sorumluluğa sahip olduğumuz bir şekilde büyüdüm. Kendi topraklarımızda Holokost'ta 6 milyon Yahudi'yi yok ettik ve dolayısıyla bu tarihi sorumluluk bir yandan devam ediyor, diğer yandan da genç nesle hatırlatmaya devam etmeliyiz ve elbette kurbanları anmalıyız." diye konuştu.

Federal Meclis Başkanı Bas, "Bu bizim tarihi görevimiz ve bu açıdan sayıların bu kadar azalması oldukça korkutucu ve bu hafızanın asla kaybolmamasını sağlamak için hala büyük bir görevimiz olduğuna inanıyorum." ifadelerini kullandı.

Almanya'nın İsrail'i gerektiği takdirde silah ve mühimmat tedariki konusunda desteklemeye hazır olduğunu bir kez daha teyit eden Bas, "Dünyanın her yerindeki Yahudiler için koruyucu bir devlete sahip olmaları önemlidir. Şu anda söz konusu olan da budur." değerlendirmesinde bulundu.

 

Bas, İsrail meclisi Knesset'in bir oturumuna da katılacak.

Allensbach Enstitüsünce yapılan araştırma, Almanların çoğunun İsrail'in yanında olmadığını ortaya koymuştu.

 

BERLİN (AA) - Almanya'da Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı ve Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder, Başbakan Olaf Scholz'a erken seçim çağrısında bulundu.

CSU lideri Söder, Berlin'de gazetecilere yaptığı açıklamada, yaşanan bütçe sıkıntısı ve koalisyon ortakları arasındaki sorunlara da işaret ederek "Yeni bir güvenoyuna ihtiyaç var. Ancak hükümetin parlamentoda değil, Alman halkının önünde bir güven oylamasına gitmesi gerekiyor." dedi.

 

Şansölye Olaf Scholz hükümetinin ülkenin sorunlarını çözebilecek kapasitede olduğuna inanmadığını belirten Söder, erken seçimin gelecek yıl 9 Haziran'daki Avrupa seçimleriyle eş zamanlı yapılabileceğini aktardı.

Söder, seçim sonrası Hristiyan Birlik partilerinin (CDU-CSU) Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile bir hükümet kurabileceğini ancak Yeşiller Partisi ile hükümet kurma fikrine karşı olduklarını sözlerine ekledi.

Almanya'da 26 Eylül 2021'de seçimler yapılmıştı. Gelecek seçimlerin ise 2025 yılının eylül ayının son haftası yapılması bekleniyor.

 

Mit einem bunten Familienfest im Generationen-Zentrum Matthias Ehrenfried wurde Mitte November das zehnjährige Jubiläum der Familienstützpunkte in der Stadt Würzburg begangen. Sozialreferentin Dr. Hülya Düber begrüßte alle kleinen und großen Gäste. In ihrer kurzweiligen Rede dankte sie den Trägern der Familienstützpunkte und den Fachkräften vor Ort und hob die Bedeutung der Familienbildung in den Sozialräumen hervor.

2010 hatte sich der Fachbereich Jugend und Familie mit einem Gesamtkonzept zur Familienbildung auf den Weg gemacht und wurde damals als eine von elf bayerischen Modellkommen für die Projektphase ausgewählt. So wurde am 5. Oktober 2011 mit der damaligen Sozialministerin Christine Haderthauer der erste Würzburger Familienstützpunkt in der Spatzentruhe Grombühl eröffnet und sieben weitere sind sukzessive gefolgt. Zuletzt wurde in Lengfeld mit einem Spielplatzfest der jüngste eröffnet, mit der Fertigstellung der Räumlichkeiten am Hubland wird im nächsten Jahr noch ein weiterer folgen. „Unser Ziel ist, in Würzburg in allen Stadtteilen einen Familienstützpunkt zu errichten“, so Hülya Düber, die von der wertvollen stadtteilorientierten Arbeit überzeugt ist.

 

Size bahsedeceğim yerin adı “Pembe Köşk”

Adı çok güzel, başarıları daha da güzel.

İsmin pembelerle, kırmızılarla ya da başka bir renkle uzaktan yakından bir ilgisi yok.

Yeşilliklerin içinde, etrafında kocaman, yemyeşil ağaçların bulunduğu, bahçesinin her köşesinde huzurun olduğu bir yer burası.

 

Bu güzelliklerin içinde büyükçe tek katlı yayvan bir bina var.

Pembe Köşkün kalbi bu tek katlı bina…

Tatil Köyü formatındaki mimari yuvarlak tasarlanmış. Yuvarlağı oluşturan çemberin tam ortasında kocaman bir havuz var. Havuzun etrafından genişçe, yaklaşık 6 metre eninde bir oturma, dinlenme alanı bulunmakta. Dinlenme alanını, üstü kapalı yaklaşık 2 metre eninde revaklar çevirmekte. Revaklara bitişik olarak da ofisler ve içinde ikamet edilen odalar bulunmakta.

 

Bizi görevliler ve müdür bey karşıladıktan sonra çay ve kahve eşliğinde sohbetimiz başladı.

Pembe Köşk’e girdiğimiz zaman kulağımıza neşe içinde gitar eşliğinde “Dağlar dağlar” şarkısını söyleyen bir koronun sesi gelmişti, onu sorduk. Etkinlik saatleriymiş. Müzik, resim, el sanatları ve farklı eğitimlerin olduğu etkinlikler…

 

Müdür bey tesis ile ilgili bilgiler verdikçe, verilen mücadeleyi ve çabayı anlattıkça, her aşamada, içimde takdir, hayranlık ve tebrik duyguları tavan yaptı.

 

Biraz sonra da yılmadan, korkmadan elini taşın altına koyan, inanılmaz bir inanç ve çaba ile Pembe Köşk’ü kuran kişi geldi. Yaptıklarını duydukça, yaşananları dinledikçe, verdiği mücadeleye empati yaptıkça, tek kelime ile hayran kaldım. İyi ki böyle birisi çıkmış, yılmamış, her zorluğu göğüslemiş ve bu tesisi kurmuş dedim kendi kendime. Burada, bu tesiste insanlığa nasıl büyük bir hizmet verildiğini kelimelerle, anlatmak mümkün değil.

 

Pembe Köşk’ü kuran kişi Psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Çakıcı. Mecliste bir dönem ikimiz de farklı siyasi partilerden milletvekilleri idik. Sonra siyasi parti başkanı da oldu Mehmet bey. Meslek aşkı ağır basmış olmalı ki, benim gibi siyaseti bırakıp mesleğine dönmüş.

 

Pembe Köşk neresi mi, nasıl bir tesis mi, orada neler mi üretiliyor?

Pembe Köşk Girne’nin batısında bir “Psikolojik, Madde Bağımlılığı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi”.

Benim yazdıklarım sadece bir gözlem. Siz “pembekoskhastanesi.com” sitesinden benim yazdıklarımın çok daha fazlasını öğrenebilirsiniz.

 

Alkol ve Uyuşturucu bağımlılıklarından etkilenen bireyler için iyileşme, onların aileleri ve toplum için tam bir umut ışığı. Kalitesi, standartları ve son derece ciddi hizmeti nedeni ile dünyanın dört bir yanından gelen bağımlıları tedavi ediyor, hayat kurtarıyor, kendilerini ve ailelerini, yaşamın karamsar bölgesinden alıp, adı gibi pembe bölgeye geçiriyor. Bağımlılık tedavisi uzmanları çok profesyonel çalışıyorlar. Bağımlıyı iyileştirmek ve topluma yeniden kazandırmak için kişinin kendine özel, durumu ve karakteri ile birebir uyumlu doğru tedaviyi uyguluyorlar. Bilimsel ve ciddi çalışma, büyük bir oranda başarıya ulaşmayı sağlıyor ve kapıdan bağımlı giren, tedavi sürecinin sonunda bağımlılığından kurtuluyor, tabirle “bağımsız” olarak adım atıyor dışarıya.

 

İşin güzel ve de övünülecek tarafı “Pembe Köşk”ün Balkanlar ve Ortadoğu’da benzerinin dahi olmadığını, Türkiye’de de bu kalitede ve doğa ortamında başka bir merkezin bulunmadığını öğrenmek oldu. Gerçekten büyük bir gurur.

Benden bu kadar… Eşim Yurdagül Atun, Çakıcı ve ekibiyle yaptığı detaylı röportajda, Pembe Köşkün isim hikayesini, nasıl hayata geçirildiğini, başarı oranlarını, bağımlılıktan kurtulma aşamalarını, kişi mahremiyetinin nasıl korunduğunu, bağımlılıktan kurtulmada hangi yöntemlerin uygulandığını, bu merkezin KKTC sağlık turizmine yaptığı katkıyı daha detaylı anlatacak.

Şimdilik Psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Çakıcı ve ekibini büyük başarıları nedeni ile kalben kutluyorum…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

 

Size bahsedeceğim yerin adı “Pembe Köşk”

Adı çok güzel, başarıları daha da güzel.

İsmin pembelerle, kırmızılarla ya da başka bir renkle uzaktan yakından bir ilgisi yok.

Yeşilliklerin içinde, etrafında kocaman, yemyeşil ağaçların bulunduğu, bahçesinin her köşesinde huzurun olduğu bir yer burası.

 

Bu güzelliklerin içinde büyükçe tek katlı yayvan bir bina var.

Pembe Köşkün kalbi bu tek katlı bina…

Tatil Köyü formatındaki mimari yuvarlak tasarlanmış. Yuvarlağı oluşturan çemberin tam ortasında kocaman bir havuz var. Havuzun etrafından genişçe, yaklaşık 6 metre eninde bir oturma, dinlenme alanı bulunmakta. Dinlenme alanını, üstü kapalı yaklaşık 2 metre eninde revaklar çevirmekte. Revaklara bitişik olarak da ofisler ve içinde ikamet edilen odalar bulunmakta.

 

Bizi görevliler ve müdür bey karşıladıktan sonra çay ve kahve eşliğinde sohbetimiz başladı.

Pembe Köşk’e girdiğimiz zaman kulağımıza neşe içinde gitar eşliğinde “Dağlar dağlar” şarkısını söyleyen bir koronun sesi gelmişti, onu sorduk. Etkinlik saatleriymiş. Müzik, resim, el sanatları ve farklı eğitimlerin olduğu etkinlikler…

 

Müdür bey tesis ile ilgili bilgiler verdikçe, verilen mücadeleyi ve çabayı anlattıkça, her aşamada, içimde takdir, hayranlık ve tebrik duyguları tavan yaptı.

 

Biraz sonra da yılmadan, korkmadan elini taşın altına koyan, inanılmaz bir inanç ve çaba ile Pembe Köşk’ü kuran kişi geldi. Yaptıklarını duydukça, yaşananları dinledikçe, verdiği mücadeleye empati yaptıkça, tek kelime ile hayran kaldım. İyi ki böyle birisi çıkmış, yılmamış, her zorluğu göğüslemiş ve bu tesisi kurmuş dedim kendi kendime. Burada, bu tesiste insanlığa nasıl büyük bir hizmet verildiğini kelimelerle, anlatmak mümkün değil.

 

Pembe Köşk’ü kuran kişi Psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Çakıcı. Mecliste bir dönem ikimiz de farklı siyasi partilerden milletvekilleri idik. Sonra siyasi parti başkanı da oldu Mehmet bey. Meslek aşkı ağır basmış olmalı ki, benim gibi siyaseti bırakıp mesleğine dönmüş.

 

Pembe Köşk neresi mi, nasıl bir tesis mi, orada neler mi üretiliyor?

Pembe Köşk Girne’nin batısında bir “Psikolojik, Madde Bağımlılığı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi”.

Benim yazdıklarım sadece bir gözlem. Siz “pembekoskhastanesi.com” sitesinden benim yazdıklarımın çok daha fazlasını öğrenebilirsiniz.

 

Alkol ve Uyuşturucu bağımlılıklarından etkilenen bireyler için iyileşme, onların aileleri ve toplum için tam bir umut ışığı. Kalitesi, standartları ve son derece ciddi hizmeti nedeni ile dünyanın dört bir yanından gelen bağımlıları tedavi ediyor, hayat kurtarıyor, kendilerini ve ailelerini, yaşamın karamsar bölgesinden alıp, adı gibi pembe bölgeye geçiriyor. Bağımlılık tedavisi uzmanları çok profesyonel çalışıyorlar. Bağımlıyı iyileştirmek ve topluma yeniden kazandırmak için kişinin kendine özel, durumu ve karakteri ile birebir uyumlu doğru tedaviyi uyguluyorlar. Bilimsel ve ciddi çalışma, büyük bir oranda başarıya ulaşmayı sağlıyor ve kapıdan bağımlı giren, tedavi sürecinin sonunda bağımlılığından kurtuluyor, tabirle “bağımsız” olarak adım atıyor dışarıya.

 

İşin güzel ve de övünülecek tarafı “Pembe Köşk”ün Balkanlar ve Ortadoğu’da benzerinin dahi olmadığını, Türkiye’de de bu kalitede ve doğa ortamında başka bir merkezin bulunmadığını öğrenmek oldu. Gerçekten büyük bir gurur.

Benden bu kadar… Eşim Yurdagül Atun, Çakıcı ve ekibiyle yaptığı detaylı röportajda, Pembe Köşkün isim hikayesini, nasıl hayata geçirildiğini, başarı oranlarını, bağımlılıktan kurtulma aşamalarını, kişi mahremiyetinin nasıl korunduğunu, bağımlılıktan kurtulmada hangi yöntemlerin uygulandığını, bu merkezin KKTC sağlık turizmine yaptığı katkıyı daha detaylı anlatacak.

Şimdilik Psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Çakıcı ve ekibini büyük başarıları nedeni ile kalben kutluyorum…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

Uyuşturucu kullanımı dünyanın birçok yerinde gerçek bir sorun olmayı sürdürüyor; ancak sorunun boyutu kültüre, erişime ve mevzuata bağlı olarak büyük ölçüde değişiyor.  BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından açıklanan 2023 Dünya Uyuşturucu Raporu'na göre, 2023'de uyuşturucu kullanımı bozukluklarından muzdarip insanların sayısı 10 yılda yüzde 45 artışla 39,5 milyona fırlamış durumda.

Yine aynı rapora göre uyuşturucuya bağlı bozuklukların tedavisine yönelik talep büyük ölçüde karşılanmıyor. 2021'de uyuşturucuya bağlı rahatsızlıklardan muzdarip beş kişiden yalnızca biri uyuşturucu kullanımı nedeniyle tedavi görebiliyorken, bölgeler arasında tedaviye erişimdeki eşitsizlikler giderek artıyor.

Bu korkunç tablonun ardından “şans” olarak adlandırabilir miyiz bilmiyorum ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sağlık turizminin belki de en önemli ayağına ev sahipliği yapıyor: Bağımlılık tedavisi. Alkol, uyuşturucu ve diğer bağımlılıklardan etkilenen, psikolojik tedaviye ihtiyaç duyan bireyler için 2002 yılında hayata geçirilen Pembe Köşk, markalaşma yolunda hızla ilerliyor. Tedavi yöntemleri ve başarı oranlarıyla dünyadaki sayılı merkezlerin arasına giren Pembe Köşk, dünyanın dört bir yanından gelen hastalar ve danışanlar için umut ışığı oluyor.

Doğa içinde tatil köyü formatında konuşlandırılmış Pembe Köşk Psikiyatri Hastanesi, doğanın iyileştirici gücünü mahremiyetle birleştirerek, toplumdan izole olmaktan çekinen bağımlılar için bir vaha işlevi görüyor.

Başta Başhekim Prof. Dr. Mehmet Çakıcı olmak üzere tüm ekip, bağımlıyı ve psikolojik sorunlardan muzdarip bireyleri topluma yeniden kazandırmak, kişinin kendine özel doğru bakımını sağlamak amacıyla “yatan hasta, ayaktan tedavi programlarını, bilinçli yaşam seçeneklerini ve kendini kurtarma yönetimi becerilerini” geliştirerek en güvenilir ve kapsamlı bakım sürekliliği sağlıyor.

Ruh sağlığı ve bağımlılık tedavisinde KKTC, bölge ülkeler ve dünyanın dört bir yanından gelen hastalar için umut ışığı olan Pembe Köşk’ü ziyaret ettik, Başhekim Prof. Dr. Mehmet Çakıcı’ya bu konuda sorulamayan, merak edilen ne varsa sorduk. Mehmet hoca çok şey anlattı ancak gururlandığımız, Pembe Köşkün karnesi oldu. “Ortadoğu’nun en iyisi” payesini almamız, Hollanda’dan gelen denetim ekibinin Pembe Köşk için verdiği yüzakı rapor, Mehmet hoca ve ekibinin emeklerinin boşa gitmediğini gösteriyor.

 

Soru: Pembe Köşk’ü bize anlatır mısınız?

Pembe Köşk Kliniği 2002 yılında Lefkoşa’da kuruldu. İsmiyle geldi diyebiliriz. Lefkoşa’daki ilk binamızın sahibi İngiliz, Pembe (Pink) isimli kızına pembe bir ev yaptırmış. Biz binaya taşınınca o kişilere mektup geliyordu, zarf üzerinde numara yok, sadece Pembe Köşk Lefkoşa yazıyor. Biz de o sıra isim arayışındayız. Biliyorsunuz, Türkiye’deki Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlıları Tedavi ve Araştırma Merkezi’nin kısaltması AMATEM. Biz burada Kıbrıs AMATEM desek “KAMATEM” olacak. Bu ismi beğenmedik ve kulağa daha hoş gelen Pembe Köşk’te karar kıldık. 2019’da da şimdiki yerimize taşındık. Burada 17 odamız, havuzumuz, SPA’mız, saunamız, hastalarımızın yürüyüş yapabileceği büyüklükte bahçemiz, şömineli ferah sosyal alanımız ve acil servis başta olmak üzere dünya standartlarına uygun birinci sınıf tıbbi bakım sunan bir yapımız var. En önemlisi de bu işe gönül vermiş, genç dinamik, heyecanlı, işine aşık bir ekibimiz var.

 

Soru: En çok merak edilenlerin başında bağımlılık tedavisi geliyor. Mahremiyeti olan, kolayca dile getirilemeyen bir sorun olduğu için halkımız bu konuda yeterli bilgiye sahip değil. Bağımlılık tedavisi nasıl yürütülüyor? Bağımlılık ve psikolojik sorunlardan muzdarip kişilerin topluma sağlıklı adaptasyonları noktasında neler yapılıyor?

Bağımlılık ve bağımlılığın yarattığı davranış bozuklukları sadece aileleri değil, tüm toplumu etkileyen bir sorun. Bağımlılığın yarattığı davranış bozuklukları olan kişileri rehabilite etmez, dışarıda gezdirirseniz zararı herkese dokunur. Kuzey Kıbrıs'ta uyuşturucuya bağlı suçlarda son yıllarda yaşanan ciddi artış göz önüne alındığında, uyuşturucu kullanımı ardındaki nedenlerin, risk faktörlerinin belirlenmesi, tedavisi ve rehabilitasyonu çok önemli bir meseledir. Madde kullanım bozuklukları genellikle kronik durumlar olduğundan, hastaların yatılı olarak multidisipliner, biyolojik, psikososyal yaklaşım kullanılarak uzun süreli bakıma ihtiyaçları vardır. Uyuşturucuyla mücadele, önleme, eğitim, tedavi ve rehabilitasyon alanlarındaki paydaşların eş zamanlı katılımını gerektiren bütünsel bir süreçtir. Biz Pembe Köşk’te hastalarımızı sadece tedavi etmiyoruz, onları sosyal aktivite ve eğitimlerle geliştirmeye, bağımlılığın oluşturduğu o boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Önleme programlarıyla, kazanılan yaşam becerileri ile bireyleri madde bağımlılığından tamamen uzak tutmayı hedefliyoruz. Her gün kişiye özel psikoterapilerimiz, bireysel görüşmelerimiz ve grup terapilerimiz var.  Madde bağımlıları ve bağımlılık riski taşıyanlar, klinik psikologların ve bağımlılık alanında uzman kişilerin yer aldığı rehabilitasyon süreçleriyle destekleniyor. 

 Genel bağımlılık tedavisi bağlamında öncelikle detoksifikasyon, ardından da rehabilitasyon ve nüksetmenin önlenmesi hedefleniyor. Bu hastaların çoğu aynı zamanda bazı zihinsel sağlık sorunlarına da sahiptir. Çoğu hastada, genellikle “diğer madde kullanım bozuklukları”, “duygudurum bozuklukları” veya “kişilik bozuklukları” olmak üzere eşlik eden hastalıklar vardır. Bağımlılık psikiyatristleri, klinik ve danışmanlık psikologları, uzman hemşireler, mesleki terapist ve uzman bir terapistten oluşan deneyimli multidisipliner bir ekibin bakımı altında yatılı tedavi görerek bağımlılıktan kurtulurlar.

Soru: Devlet yatılı tedavi masraflarını karşılıyor mu? Sosyal güvencesi olsun ya da olmasın her bağımlı size başvurabilir mi?

Kıbrıs'ta ve dünyada büyük tehlike oluşturan uyuşturucu sorununa karşı özellikle çocuk ve gençlerin korunması konusunda herkese görev düşüyor. Bir dönem devletle anlaşma olmamıştı, o dönem sadece parası olanlar tedavi olabiliyordu. Bizim şu an Sağlık Bakanlığı’yla bir protokolümüz var. Dolayısıyla sosyal güvencesi olsun olmasın herkesi tedavi ediyoruz. Tabi öncelikle bu kişilerin Sağlık Bakanlığı’nca oluşturulan bir kurula girmesi, kurul tarafından buraya yönlendirilmeleri gerekiyor. Az önce de söylediğim gibi uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, toplumu tümden etkileyen bir durumdur. Bu kişiler tedavi edilmediklerinde suç potansiyelleri yüksektir. Çok zor bir hastalıktan söz ediyoruz.

O yüzden bağımlılıkla mücadelede mücadelenin kazanılması için tüm kurum ve kuruluşların, hatta toplumun her bireyinin birlikte hareket etmesi zorunludur. Bu zorunluluk, ilgili kurumları, edinilen bilgi ve tecrübenin paydaş kurum ve kişilere aktarılmasını sağlayacak bilimsel süreçleri uygulamaya itmektedir. Sosyal müdahale ve politikalar, psikososyal destek programları, hem kamu hem de özel sektörde tedavi ve rehabilitasyon kapasitesinin güçlendirilmesi atılacak en önemli adımlardır. Bağımlı bireyler bu rehabilitasyonlar sayesinde temel yaşam becerilerini geliştirecek, daha sağlıklı, daha verimli bir yaşam sürdürebileceklerdir. 

Soru: Pembe Köşk’ü, diğer merkezlerden ayıran nedir?

2002’de uyuşturucu tedavisinde bir ilacı Ortadoğu’da ilk kullanan biz olmuştuk. Avustralya Devlet Protokolüne uygun olarak kullanmıştık bu ilacı. Hatta o dönem Türkiye’deki gazetelere manşet olmuştuk. 2003-2007 yılları arasında bağımlılıktan muzdarip tüm Rumları ben tedavi ettim diyebilirim. O kadar yoğunluk olmuştu ki kliniğe Rum psikolog almak durumunda kalmıştım. 

Öte yandan, bu işin hem tedavi, hem de eğitim kısmı var. Biz Pembe Köşk’te sadece hastalara hizmet vermekle kalmıyor, aynı zamanda psikoloji eğitimi alan bireylerin mesleki erişkinliğe ulaşmaları yolunda büyük destek sağlıyoruz. Örneğin NAADAC eğitimi… ABD’deki NAADAC tarafından yürütülen “Psikoaktif Madde Bağımlılığı Sertifika Programı”nın akreditasyonunu alarak Kıbrıs’ta “madde bağımlılığı danışmanlığı” eğitimlerini başlattık. Bağımlılıkla ilgili uzmanlaşmak için bu eğitim şart. Onun yanısıra Adli Psikoloji, Klinik Görüşme Teknikleri gibi eğitimlerimiz ve staj programlarımız var. Stajlar hastanede oluyor. Öğrenci en iyi okullarda lisans eğitimini almış olsa da mezun olduğunda zorlanabiliyor. Biz burada terapi nasıl yürütülür, ilk gün ne konuşulur, ikinci, üçüncü gün ne konuşulur modül modül onları öğretiyoruz.

Avrupa’da grup tedavileri haftada 2’dir. Bizde her gün grup ve teke tek terapi vardır. Bizim hastalarımızı günde 4-5 uzman görüyor. Hem tıbbi, hem psikolojik, hem de otelcilik hizmeti veriyoruz. Bağımlılarda geçici akıl hastalıkları da görülebiliyor. O nedenle donanımlı bir ekiple psikolojik destek de veriyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Hollanda’dan sağlık ekipleri gelerek bizi denetlediler, çok da başarılı buldular. Hollanda’daki merkezlerle kıyaslandığında üstün olduğumuz yönler olduğunu ortaya koydular, mutlu olduk. Onlar Avrupa sisteminde, biz ise Amerikan sisteminde tedavi uyguluyoruz. Ayrıca akademik dergimiz var.

Almanya Wiesbaden Psikoterapi Akademisi (WIAP) onaylı “Pozitif Psikoterapi” iznimiz var. Biz 2005’ten itibaren bunun eğitimini veriyoruz. Diploma da Almanya’dan... Yani bu eğitimi alan Almanya’dan diploma almış oluyor. Doktoraya eşdeğer bir eğitim… Görüşme teknikleri, adli psikoloji gibi eğitimlerimiz de olduğu için bu noktada yurtdışına muhtaçlığımız çok azaldı. Kendi dünyamızı kurduk diyebiliriz.

Biz her türlü işbirliğine açığız. Örneğin bir belediye bağımlılık veya psikolojik sorunlarla ilgili bir sempozyum yapacaksa biz gönüllü katkı koyarız. Ki Bakanlıkların kimi zaman böyle talepleri olmuştur. Pandemi döneminde de, hepimizi derinden etkileyen Şubat depreminin ardından da bu hizmetleri ücretsiz verdik. Şu anda Kıbrıs’ın yanı sıra, Türkiye’den, Almanya’dan, Hollanda’dan, Belçika’dan hastalarımız geliyor. Onları havaalanında karşılıyor, tedavilerini yapıyor, ülkelerine uğurluyoruz. Sağlık turizminde en az tüp bebek, diş, saç ekimi gibi önemli bir yer yere sahibiz ancak üye olamadık.

 

“İÇKİYİ, UYUŞTURUCUYU, KUMARI AŞIYLA BIRAKTIRIYORUZ”

Soru: Yine çok merak edilen bir soru: Bağımlılık tedavisinde bir aşıdan söz ediyorsunuz. Bu aşıyla yürüttüğünüz tedavinin başarı ortalaması nedir?

Tedavinin bir bütün olduğunu söylemiştim. Burada 10 gün kalanın başarı oranı yüzde 20’dir. Bir ay kalanın başarı oranı yüzde 50’dir, üç ay kalanın başarı oranı ise yüzde 80’dir. Buna ilaveten bir de sadece bizim kullandığımız aşı tedavimiz var. Tüm uyuşturucu, alkol bağımlılıklarında kullanıyoruz. Eczacılar Birliği’nden aldığımız izinle getiriyoruz. Bu aşılar 3 ay koruyucu, molekülü güçlü aşılar. Aşı olduysanız içki içemiyorsunuz, uyuşturucu kullanamıyorsunuz. Yukarıdaki oranlara bir de aşı eklenince başarı şansı yüzde 20’şer daha artıyor. Bu aşıları kumar için de kullandığımız oluyor. Nasıl oluyor derseniz; Parkinson hastalarının çok kumar oynadığı ortaya çıkmış. Araştırılınca bunun dopaminden kaynaklandığı anlaşılmış. Dopamini kontrol edince bağımlılığa iyi geliyor. 100’den fazla hastada bunu kullandık, başarılı sonuçlar aldık. Bunlar gelişigüzel kullanılacak ilaçlar değil, kontrolle kullanabilecek ilaçlar… O yüzden bağımlılık tedavisi için gelen hastalarımıza en az bir ay kalmalarını salık veriyoruz. En iyi başarı üç ay ve üstündedir. Şunu da söyleyeyim, Ortadoğu ve bölgede başarı oranı en yüksek merkez biziz zira diğer ülkelerdeki merkezlerin hasta yoğunluğu hizmette aksamaya neden olurken, bizi hem teorikte, hem pratikte öne geçiriyor.

 

Uzman Klinik Psikolog Nur Şeyda Peker: “Kişilerin hayattan ve kendilerinden umudu kestikleri anda hayatlarına dokunabilmek, onları içine düştükleri girdaptan kurtarabilmek çok değerli bir hizmet. Bizler Pembe Köşk’ü işyeri olarak görmüyoruz. Burası bizden psikolojik ve bağımlılık alanında yardım isteyenlere yardım elini uzattığımız bir yer. Kumar bağımlılığı, alkol bağımlılığı, madde (kokain, extasy, eroin, esrar, bonzai, karışık madde) bağımlılığı, internet bağımlılığı, depresyon, kaygı bozuklukları (sosyal fobi, yaygın anksiyete, fobiler, panik atak), öfke kontrolü, özgüven eksikliği, aile/ilişki problemleri (pozitif psikoterapi kapsamında), durumsal kriz ile başa çıkma becerileri, ergen danışmanlığı gibi alanlarla hizmet veriyoruz.”

 

Uzman Psikolog Şefika Pirinçoğlu: “Burada haftanın 5 günü 11.30-12.30 saatleri arasında psikoeğitim toplantıları yapıyoruz. Bu eğitim, hastanın rahatsızlığı, rahatsızlığını tetikleyen etmenler ve terapi esaslarıyla ilgili bilgi vermeyi içeriyor. Bu eğitimler sosyal açıdan çok kıymetli. Bunlara ilaveten psikodrama çalışmalarımız oluyor. Burada bir anlamda kişinin ruh dünyası ortaya konuyor. Her grubun dinamiği farklı olduğu için her çalışma farklı tecrübe ve farkındalık sunuyor. Hastalar burada “bunu yaşayan sadece ben değilmişim” farkındalığıyla karamsarlıktan sıyrılabiliyor. Hayatına nasıl devam edeceğiyle ilgili umut geliştiriyor. Kişi kendi doğrusunu keşfediyor. Bunları ortaya çıkarmak çok kıymetli…”

Psikolog Atakan Taşkıran: “11 aydır Pembe Köşk’te çalışıyorum. Görevim Eğitim Koordinatörlüğü. Burada yüz yüze ve online programlarımız var. Staj yapmak isteyenlere gizlilik sözleşmesi gönderiyor, hastaların onayını alarak programa dahil ediyoruz. Ayrıca NADAAK Madde Bağımlılığı Eğitim Programımız var. Sadece Türkiye’den değil, Avrupa’dan da katılım oluyor. Bu eğitimleri Prof. Dr. Mehmet Çakıcı, Prof. Dr. Ebru Tansel ve Yrd. Doç. Dr. Ayhan Çakıcı Eş veriyor. Buna ilaveten “Klinik Görüşme” eğitimimiz var. Öğrencilerin yetişmesine katkıda bulunuyoruz.”

Uzman Psikolog Şimay Erdemirci: “Sabah 10.00-11.00 arasında “Günaydın” toplantıları yapıyoruz. Günaydın toplantılarında genelde nasıl uyuduklarını, iştah durumlarını soruyoruz. Tedavinin ilk başlarında iştahta, uykuda sorun olabiliyor. Bunları dengeye almak çok önemli. Sonrasında bir konu belirleriz. Bunlar, güven-umut-sevgi olabilir. Bu konular hakkında konuşuruz, geleceğe nasıl baktıklarını sorarız. Bu toplantılarda hastanın gözlerine bakma şansımız olur. Onları oldukları gibi kabul eder, yargılamadan anlamaya çalışırız. Empati kurmak terapide çok önemli bir faktör. Psikoloğun danışanını anlayabilmesi onunla terapotik bir ilişki kurmak için gereken bir unsur. Empati kurmak sadece danışanın dediğini duymak değil, aynı zamanda diyemediklerini de anlayabilmek…+”

Uzman Psikolog Gamze Beyoğlu: “Bağımlılıktan kurtulmak isteyen ve psikolojik destek arayanların umut ışığı oldu Pembe Köşk. İstatistiklerden de görüldüğü üzere bağımlılık ve psikolojik rahatsızlıklar son dönemde büyük oranda arttı. Mahremiyet sağlayan fiziki yapımız ve deneyimli ekibimiz ile canla başla çalışarak hastalarımızı tedavi ediyoruz. Bağımlılık tedavisinde, kişinin kullandığı maddeye karşı duyduğu isteği kontrol altına alabilmesinin yanısıra, düzenli bir hayata devam edebilmesi için gerekli şartların oluşturulması gerekiyor. Biz burada aynı zamanda kişilerin olaylarla baş etme ve olumsuz duyguları kontrol etme becerisini de geliştiriyoruz. Bunlara ilaveten her türlü psikolojik desteği veriyoruz. Yüz yüze ya da online tedavi seçeneklerimiz bulunuyor. Çift terapisi, aile danışmanlığı, yaygın anksiyete bozukluğu, depresyon gibi alanlarda da destek vermekteyiz. Hastanemizin sitesinden bizimle iletişime geçilebilir.”

Asistan Mehmet Ali Kocabaşoğlu: “ODTÜ Psikoloji Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Zorunlu staj yapmak üzere geldiğim Pembe Köşk’te şimdi gönüllü stajyer olarak görev yapıyorum. Mesleki açıdan kendimi en çok geliştirebileceğim yerdeyim. Öğrencilere bu imkanın veriliyor olması büyük kazanım. Mezun olunca da burada görev yapmayı düşünüyorum.”  

 

Haber / Röportaj: Yurdagül Atun

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 Hamburg Eyalet Parlamentosu SPD Milletvekili Barış Öneş, “Şiddet asla bir aile içi mesele değildir!” dedi. 

 

Federal Kriminal Dairesi’nin verilerine göre Almanya’da 2022 yılında aile içi şiddete uğrayanların sayısında yüzde 8,5 oranında artış kaydedildi. 2022 yılında 240 bin 547 kişi (günde 650 kişi) eşi/partneri tarafından aile içi şiddete maruz kalırken, şiddete uğrayanların yaklaşık yüzde 72’sini kadınlar oluşturdu. Bu sayıların sadece polise yansıyan sayılar olduğu açıklanırken gerçek sayıların çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Verilere göre Almanya’da 

  • Her 3 kadından biri cinsel/fiziksel şiddete maruz kalıyor 
  • Kadınların yüzde 25’i eşleri/partnerleri tarafından cinsel/fiziksel şiddete uğruyor 
  • Her 3 kadından ikisi cinsel tacize maruz kalıyor 
  • Her iki dakikada bir kadın aile içi şiddete maruz kalıyor 
  • Hemen hemen her gün bir erkek, eşini/partnerini öldürmeye teşebbüs ediyor 
  • Her 3 günde bir kadın eşi/eski eşi/partneri tarafından katlediliyor 

https://www.bmi.bund.de/SharedDocs/pressemitteilungen/DE/2023/07/lagebild-hg.html 

 

 

Eşitliğin olmadığı yerde şiddet kaçınılmazdır! 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle tekrar hatırladığımız bu sayılar, kadına yönelik şiddetin boyutlarını bir kez daha tokat gibi yüzümüze vuruyor. Bir insan hakkı ihlali olan kadına yönelik şiddet ve cinsiyete yönelik ayrımcılık, kesinlikle bir aile içi meselesi olarak kabul edilemez. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de maalesef dünyanın her bölgesinde kadınlar farklı boyutlarda şiddete maruz kalmakta. Bir ailevi mesele olmaktan çok toplumsal bir sorun olan kadına yönelik şiddet maalesef dünyanın her yerinde ve her kesimden kadınların maruz kaldığı bir terördür. Bu teröre karşı toplum bilinci geliştirilmeli, bu yönde daha etkili siyasi çalışmalar yapılmalı ve daha caydırıcı yasal önlemler alınmalıdır. Ayrıca kadınların eğitim, sosyal ve ekonomik olarak güçlendirilmesiyle bu soruna daha kalıcı ve etkili çözümler üretilebilir. Sadece belirli günlerde bir araya gelerek kadınların eşit olduğu söylemleri bizler için asla çözüm olmayacaktır, önemli olan eylemlerdir, bunları hayata geçirebilmektir. Kadın hakları kavramı, cinsiyetçilik üzerine kurulmuş bir kavram olmaktan öte, insan merkezli bir mesele olarak daha geniş bir tabana yayılmadıkça ve bu yönde somut uygulamalar olmadıkça eşitlik kavramı lafta kalmaya devam edecektir. Eşitliğin olmadığı bir ortamda ise şiddet kaçınılmazdır. Geleceğin bireylerini yetiştiren, bilge, eğitimli, mutlu ve eşit hak ve fırsatlara sahip kadın, sağlıklı bir toplumun temel taşıdır, unutmayalım.  

 

Barış Öneş 

Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekili (SPD) 

 

Şiddet Mağdurları İçin Yardım Hattı 116 016 

Almanya’da şiddet mağduru kadınlar için senenin 365 günü 7/24 danışmanlık ve destek hizmeti veren telefon hattı, farklı dillerde hizmet sunuyor. İhtiyaç duyanlar 116 016 numaralı telefon hattından ücretsiz ve anonim danışmanlık hizmeti alabiliyor.  

Daha fazla bilgi: https://www.hilfetelefon.de/tr.html 

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü 

Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Leonidas Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen ve Clandestina Hareketi’nin öncülerinden olan Mirabel Kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo’nun „Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabel Kardeşler“ şeklinde yaptığı açıklamasan günler sonra tecavüz edilerek vahşice öldürüldüler. 

Önce 1981 yılında 1. Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı, Mirabel Kardeşler anısına 25 Kasım’ı „Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü“ ilan etti. 1999 yılında ise kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü ilan edilmiştir. 

 

 

 

 

 

Kooperationsprojekt mit Berufsförderungswerk Würzburg

Das Sehvermögen von Murad Osou beträgt teilweise nur noch zwei Prozent. Doch davon hat er sich nicht unterkriegen lassen. Der junge Mann, der vor acht Jahren aus Syrien nach Deutschland geflüchtet ist, lernte kurz nach seiner Ankunft Deutsch und absolviert derzeit beim Berufsförderungswerk Würzburg in Veitshöchheim eine Ausbildung zum Kaufmann für Büromanagement. Und kürzlich schnupperte er als Praktikant in die Tätigkeiten des Büros für Chancengleichheit (BfC) am Landratsamt Würzburg.

 

Drei Wochen lang unterstützte er das Team um Carmen Wallrapp, Leiterin des BfC und Kommunale Gleichstellungsbeauftragte des Landkreises Würzburg. Für beide Seiten sei es eine wertvolle Erfahrung gewesen. „Integration bedeutet nicht nur, Barrieren abzubauen, sondern auch Brücken zu bauen. Dieses Praktikumsprojekt zeigt, dass wir durch inklusive Maßnahmen nicht nur Vielfalt leben, sondern auch die Grundpfeiler einer vereinten Gesellschaft stärken können“, betont Wallrapp.

 

Integration wichtige Säule in Zeiten des Fachkräftemangels

Bei der Vermittlung spielte Christine Haupt-Kreutzer, stellvertretende Landrätin und Teamleiterin Ausbildung am BFW, eine wichtige Rolle. „Wir arbeiten am BFW schon länger mit dem Landratsamt zusammen, um genau solche Initiativen zu fördern“, sagt sie. Haupt-Kreutzer kennt Murad Osou schon lange und sieht die Integration von Menschen mit Beeinträchtigungen als wichtige Säule für Behörden und Unternehmen – gerade in Zeiten des Fachkräftemangels. „Die wahre Stärke einer Gesellschaft zeigt sich darin, wie sie mit Vielfalt umgeht. Dieses Praktikum ist ein richtiger und dringend notwendiger Schritt in die richtige Richtung – um zu zeigen, dass Inklusion nicht nur ein Ziel ist, sondern eine aktive, positive Handlung erfordert“, so Haupt-Kreutzer. Osou und viele andere Personen mit Beeinträchtigungen absolvierten eine vollwertige Ausbildung und stehen damit dem Arbeitsmarkt genauso zur Verfügung wie andere Menschen, die eine Ausbildung abschließen.

 

Die stellvertretende Landrätin ermutigt andere Behörden und Unternehmen dazu, ähnliche Initiativen zu ergreifen, um die Integration von Geflüchteten und Personen mit Einschränkungen zu fördern. „Denn wie dieses Beispiel zeigt, profitieren beide Seiten davon“, ist sie überzeugt. Osou freut sich auf eine spannende Zukunft, wenn er seine Ausbildung abgeschlossen hat. Als Übersetzer wird er dem Landratsamt erhalten bleiben und so anderen Geflüchteten dabei helfen, sich im Landkreis Würzburg zurechtzufinden. Und beruflich? „Ich will auf jeden Fall etwas mit und für Menschen machen“, sagt er fest entschlossen.