Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletine bağlı Esslingen beldesinde inşa edilen Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Camii, ibadete açıldı.
Geleneksel cami mimarisi ile modern mimariyi simgeliyor
1991 yılında kurulan, yaklaşık 4 bin metrekarelik alan üzerine inşa edilen Esslingen DİTİB Camii, yaklaşık 1100 metrekare kullanım ve aynı anda 750 kişinin ibadet edebileceği 550 metrekare ibadet alına sahip. 26 metre uzunluğunda tek minareli, zeminden 25 metre yüksekliğinde ve 25 metre çapında ana kubbeden oluşuyor. Üç kattan müteşekkil camide, çok amaçlı toplantı salonu, kütüphane ve dersliklerin yanı sıra gençlere, yetişkinlere ve kadınlara özel lokal, anaokulu sınıfı gibi hizmet birimleri yer alıyor. Geleneksel cami mimarisi ile modern mimarinin buluşmasını simgeleyen camide mihrap, minber, kürsü ve müezzin mahfili mermer oymalarla süslenmiş. Zemini özel dokuma halı ile döşenen caminin, üç halka ve Allah (c.c)'ın 99 farklı ismini simgeleyen özel tasarımlı avize ile aydınlatılıyor. Isıtma ve soğutmasının yenilenebilir güneş enerji sistemleriyle sağlanacağı camide, yaşlılar ile engelliler için iki adet asansör düşünülmüş, ayrıca 100 araçlık park yeri tahsis edilmiş.
Açılış törenine; Baden-Württemberg Eyaleti Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşarı Sandra Boser, Stuttgart Başkonsolosu Makbule Koçak, DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, YTB Başkan Yardımcısı Abdulhadi Turus, Esslingen am Neckar Büyükşehir Belediye Başkanı Matthias Klopfer, Esslingen Belediye Başkanı Faruk Bayraktar, Federal Alman Meclisi Üyesi ve hükümet eski din özgürlüğü sorumlusu Markus Gruebel, Baden-Württemberg DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Fatih Burak Mermer, Württemberg DİTİB Eyalet Bölge Birliği Başkanı İsmet Harbi, Katolik Kilisesi papazı Stefan Möhler’in yanı sıra yerel yöneticiler, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, çevre DİTİB derneklerinin başkan ve yöneticileri ile Esslingen’de ikamet eden Alman ve Türk sakinler katıldı.
Açılış töreni Esslingen DİTİB Camii din görevlileri Nurettin Pak ve Sara Koşaloğlu’nun Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından dernek başkanı Musa Bolat’ın selamlama konuşması ile başladı. Cami müştemilatı hakkında bilgi veren Bolat, Esslingen’in yerel yöneticilerine, belde sakinlerine ve caminin yapımında maddi ve manevi emeği geçenlere teşekkür etti. Ardından Esslingen DİTİB Camii öğrencileri, ‘Caminin Dünü ve Bugünü’ isimli tiyatro gösterisi sundu.
Esslingen çok kültürlü zenginliğe sahiptir
Açılışta bulunmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti ifade eden Baden-Württemberg Eyaleti Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşarı Sandra Boser, “Cami projesine bir çok yerel yönetimler ve dernekler destek vermiştir. Esslingen şehrine de bu yakışır, çünkü şehrimiz her zaman çok kültürlü bir zenginliğe sahipti ve hep böyle kalacaktır” dedi.
Cami birlikte yaşamanın sembolü olacak
Boser, şöyle devam etti: “Esslingen şehrinde 145 ülkeden farklı inançlara ve kültürlere sahip insanlar karşılıklı saygı ve barış içinde bir arada yaşamaktadır. Ayrıca aktif ve başarılarıyla öne çıkan bir şehirdir. Bu cami de bu şehrin bir parçası olacaktır. Bir araya gelme ve buluşma yerleri olan bu cami, aynı zamanda şehrin kalbi ve birlikte yardımlaşma ve dayanışma içerisinde yaşamanın da sembolü olacaktır. Ayrıca çocukların ve gençlerin ufuklarını geliştirmelerinde, destek ve eğitim almalarında zemin hazırlayan bir mekan olacaktır. Bu vesileyle caminin yapımında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.”
Camilerin birlikte yaşama kültürünün en güzel örnekleriyle yaşandığı mekanlar olduğunu ifade eden Stuttgart Başkonsolosu Makbule Koçak, “Bu cami Esslingen’in ve şehirde yaşayan Müslümanların ve gayrimüslimlerin ayrılmaz bir parçası haline gelecek, insanların birbirlerinin kültürlerini ve dinlerini tanıyabilecekleri, bayramları birlikte kutlayabilecekleri ve birlikte güzel zaman geçirebilecekleri bir karşılaşma ve tanışma yeri olacaktır. Camiler sadece ibadet edilen yerler değil, aynı zamanda sosyal kaynaşma mekanları olarak da hizmet veren mekanlardır“ dedi.
Türkiye’de yaşanan depremin ardından Baden-Württemberg eyaletinin neredeyse tüm şehirlerinde duaların edildiği ve anma etkinliklerin düzenlendiğini de dile getiren Koçak, “Birçok kasabada dayanışma duaları yapıldı ve pazar yerlerinde dayanışma stantları kuruldu. Türk toplumu, dernek ve cemiyetler, Alman dostlarımızla birlikte deprem bölgesinde öncelikli yardım malzemelerinin ulaştırılması için gece gündüz çalıştılar. Yaraların sarılması için destek veren herkese minnettarız. Bu vesileyle Esslingen Camii’nin yapımında emeği geçenlere tebriklerimi sunuyor, caminin nice dostane karşılaşmalara ev sahipliği yapacağını, toplumsal barış ve huzura hizmet ederek İslam dininin barış, sevgi ve hoşgörü mesajını en iyi şekilde temsil edeceğinden şüphe duymuyorum. Hayırlı uğurlu olsun” diye konuştu.
Bu cami birlikte yaşamanın nişanesidir
Esslingen şehrine zenginik katacak caminin açılışında bir araya geldiklerini dile getiren Esslingen am Neckar Büyükşehir Belediye Başkanı Matthias Klopfer, “Farklı kültürlerin bir araya gelmesinde merkezi rol üstlenen bu caminin açılışında bulunmaktan mutluluk duyuyorum. Caminin yapımına yerel yöneticiler, şehir sakinleri ve kiliseler büyük destek verdiler. Bu cami şehirde yaşayan sakinlerin camisidir, aynı zamanda birlikte yaşamanın da nişanesidir. Esslingen DİTİB Camii gençlik birliği, belediye gençlik halkasının bir üyesidir ve bu alanda da başarılı çalışmalar gerçekleştirmedir. Bu cami Esslingen’de huzur ve beraberlik içinde yaşama adına bir milat, aynı zamanda tolerans, hoşgörü ve anlayış içinde birlikte yaşamın da bir anlamıdır. Belediye Başkanı olarak, caminin yapımında emek veren herkese kalbi teşekkürlerimi sunuyor, caminin iyiliklere, güzelliklere vesile olmasını diliyorum” dedi.
Federal Alman Meclisi Üyesi ve hükümet eski din özgürlüğü sorumlusu Markus Gruebel, Esslingen Belediye Başkanı Faruk Bayraktar, Baden-Württemberg DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Fatih Burak Mermer ve Katolik Kilisesi papazı Stefan Möhler de, karşılıklı saygıyı artırmak, ön yargıyı kırmak adına inşa edilen caminin yapımında emek veren hayırseverlere ve yerel yetkililere teşekkür etti.
Camiler ortak geleceğin köprüsüdür
Camilerin toplanma, konuşma, tanışma, fikir alışverişinde bulunma yerleri olduğuna vurgu yapan DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, “Esslingen şehrinde caminin yapımı için destek veren yerel idarecilere ve şehrin sakinlerine öncelikle şükranlarımı sunuyorum. Yarım asrı aşkın süredir bu ülkede deneyim, bilgi ve birikimine sahip olan DİTİB teşkilatı ve onun bir şubesi olan bu cami derneğimiz, köprü vazifesinden öte ortak geleceğe yol gösteren bir eserdir. Gerek Esslingen gerekse Almanya için, herkes için bir kazanımdır. Almanya’nın en büyük Müslüman dini cemaati olarak DİTİB, daima insanların ve toplumun tamamının refahını ve huzurunu gözeten bir kurumdur. 40 yıllık dernek geçmişi, deneyim ve bilgi birikimi ve yarım asrı aşkın süredir bu ülkede kök salmış ve inanç, kültür ve deneyim bakımından zengin bir çalışma ve hizmet alanına sahiptir. Gerek Esslingen gerekse Almanya için, herkes için bir kazanım ve temeldir. Bu külliyenin inşaasından bugüne gelinceye kadar destek sunun, yardımlarını esirgemeyen herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu.
DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, caminin yapımı ve hayata geçirilmesinde emeği geçenler adına dernek başkanı Musa Bolat’a plaket takdim etti.
Konuşmaların ardından Esslingen DİTİB Camii’nin açılış kurdelesi dualar eşliğinde kesildi. Tören, caminin davetliler tarafından gezilmesiyle sona erdi.
ABTTF Başkanı: “Çerçeve Sözleşme ve Avrupa Diller Şartı’nın AB hukuk sistemine dahil edilmesi ile Avrupa’daki ulusal ve yerli azınlıkların korunması ile dilsel ve kültürel çeşitliliğin teşvik edilmesi ülkemiz Yunanistan dahil AB’nin tüm üye devletleri için yasal bağlayıcılığı olan genel politika alanlarından biri olacaktır.” Dedi ve şöyle devam etti;
“Avrupa Parlamentosu’nun gectiğimiz ay sonu yapılan Genel Kurulu oturumunda, Avrupa Birliği (AB) ile Avrupa Konseyi arasında iş birliğine ilişkin kapsamlı karar büyük oy çokluğuyla kabul edildi.
AP Anayasal İşler Komisyonu (AFCO) Başkan Yardımcısı ve Avrupa Milletleri Federal Birliği (FUEN) Başkanı Loránt Vincze tarafından hazırlanan raporla ilgili karar, Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme (FCNM) ile Bölgesel veya Azınlık Dilleri İçin Avrupa Şartı’nın (ECMRL) AB hukuk sistemine dahil edilmesini öngörüyor.
Kararda, azınlıkların korunmasına yönelik olarak Avrupa Konseyi tarafından geliştirilen ve izlenen yasal araçların halihazırda dünyadaki en kapsamlı ve yasal olarak bağlayıcı araçlar olduğunun altını çizilerek, AB’nin azınlıkların korunmasını AB içinde hukukun üstünlüğü ve temel hakları izlemesinin bir parçası haline getirmesi gerektiği ifade ediliyor.
Söz konu raporda, AP’nin AB’nin FCNM ve ECRML’ye katılması yönündeki çağrısı yineleniyor ve azınlık hakları alanında AB ile Avrupa Konseyi arasında daha yakın yasal ilişkiler kurulması talep ediliyor. Raporda, Çerçeve Sözleşme standartlarının AB’nin hukukun üstünlüğü ve temel hakları izlemesinin bir parçası haline getirilmesi halinde AB’nin katılım sürecindeki güvenilirliğinin güçleneceği vurgulanıyor. Raporda, iki kurum arasındaki sağlam stratejik ortaklığın resmileştirilmesi ve AB’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) katılım sürecinin hızla tamamlanması çağrısında bulunuluyor.”
Konuyla ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu,basın açıklamasında, “Avrupa Birliği ile Avrupa Konseyi arasındaki iş birliğinin kapsamının genişletilmesine ilişkin kararın AP Genel Kurulu’nda AP milletvekillerinin büyük çoğunluğunun oyuyla kabul edilmesi Avrupa’da azınlıkların haklarının yasal önlemlerle korunması açısından çok önemli bir başarıdır. Bu başarıya ulaşmada karara konu raporu hazırlayan FUEN Başkanı ve AP Milletvekili Loránt Vincze’yi tebrik ediyorum. Azınlıkların haklarının korunması ile kültürel ve dilsel çeşitliliğin güçlendirilmesi AB’nin değerleri arasındadır ve AB düzeyinde de her daim göz önünde tutulmalıdır. Çerçeve Sözleşme ve Avrupa Diller Şartı’nın AB hukuk sistemine dahil edilmesi ile Avrupa’daki ulusal ve yerli azınlıkların korunması ile dilsel ve kültürel çeşitliliğin teşvik edilmesi ülkemiz Yunanistan dahil AB’nin tüm üye devletleri için yasal bağlayıcılığı olan genel politika alanlarından biri olacaktır.” dedi.
Almanya’nın Hamburg kenti Barmbek semtindeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Ali Paşa Camii’nde 4-6 yaş Kindermoschee Kur’an kursunda eğitim gören minik öğrenciler, kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarını depremden etkilenen kardeşleri için bağışladı.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) işbirliğinde, Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremlerden sonra bölgeye yardımlarını aralıksız devam ettiriyor.
DİTİB bu kapsamda “İftarımı ve Sahurumu Kardeşimle Paylaşıyorum”, “İyiliğiniz Sıcak Yuva Olsun– Konteyner İyilik Konutları” temalarıyla başlattığı yardım seferberliğine toplumun tüm kesimlerinden destek yağıyor.
Hamburg-Barmbek DİTİB Ali Paşa Camii 4-6 yaş Kindermoschee Kur’an kursunda eğitim gören minik öğrenciler de kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarıyla kampanyaya destek oldu.
Miniklerin yardım etme duygusu ve anlamlı davranışları duygulandırdı
Deprem bölgesine gönderilmek üzere toplanan yardımları 35 minik öğrenciden teslim alan Hamburg-Barmbek DİTİB Ali Paşa Camii dernek başkanı Mehmet Sert, din görevlileri Rukiye Örs ve Tuğba Altıparmak, “4-6 yaş Kindermoschee Kur’an kursunda eğitim gören miniklerimiz deprem bölgesindeki kardeşlerine destek olmak için iki haftada kendilerinin tasarladığı kumbaralarında biriktirmiş oldukları harçlıklarını bizlere göndermemiz üzere teslim ettiler. Miniklerin yardım etme duygusu ve anlamlı davranışları bizi çok duygulandırdı. Hassasiyetlerinden ötürü başta minik öğrencilerimize ve ailelerine teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.
DİTİB Federal Kadın Birliği Başkanı Safiye Kılıç’ın da katıldığı kendileri adına düzenlenen çocuk iftarında minikler kumbaralarında biriktirdiği 2044 Euro’luk yardımı depremzede kardeşlerine bağışladı.
Programın ardından Hamburg-Barmbek DİTİB Ali Paşa Camii yönetimi, minik öğrencilere çeşitli hediyeler verdi.
Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalye eyaleti Hückelhoven beldesinde savunma sporları alanında faaliyet gösteren Alman spor okulu depremzedelere destek verdi.
Alman spor okulu, depremzedelere destek olmak, yaraları bir nebze olsun sarmak amacıyla başlattığı kampanyada toplanan nakdi yardımı, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Hückelhoven Camii’ne teslim ett.
Kampfschule Phra Phikanet Spor Okulu sahibi ve antrenörleri Michael Seefeld ile Irmgard Schmitz’in girişimleriyle başlatılan kumbara kampanyasına okula gelen sporcular ve aileleri katıldı. Uzun süre devam eden kampanyada toplanan nakdi yardım Michael Seefeld ve Irmgard Schmitz tarafından Hückelhoven DİTİB Camii başkan yardımcısı Hüseyin Baytekin’e teslim edildi.
Deprem bölgesinden gelen fotoğraf ve video görüntülerinden çok etkilendiklerini dile getiren Michael Seefeld ve Irmgard Schmitz, “Okulumuzda ne yapabiliriz diye düşündük, sporcularımızla kumbara kampanyasına karar verdik. Maddi, manevi kayıplar oldu. Bizler de yaraları bir nebze sarmak adına başlattığımız nakdi kampanyaya, sporcularımızla birlikte destek olduk. Aynı şehirde yaşıyoruz, birbirimize destek olma, moral verme, acıları paylaşma zamanı” diye konuştu.
Hückelhoven DİTİB Camii başkan yardımcısı Hüseyin Baytekin’de, aynı şehirin sakinleri ve komşuları olan Michael Seefeld ve Irmgard Schmitz’e teşekkür etti. Baytekin, “Çok incelik göstererek bir kampanya başlatılmış, çok duygulandık. Nakdi yardımın azı, çoğu olmaz. Spor okulumuz kendi imkanları dahilinde destek sağlamışlar. Spor okulumuza ve sporcularımıza şükranlarımızı sunuyoruz” ifadelerini kullandı.
Baytekin, DİTİB adına spor okulunun bağışını teslim aldı.
Bei den Emus (Dromaius novaehollandiae) im Tiergarten der Stadt Nürnberg gibt es Nachwuchs: Sieben Küken sind seit dieser Woche auf der großen Außenanlage zu sehen, die sie sich mit den Grauen Riesenkängurus (Macropus giganteus) teilen. Begleitet werden die jungen Vögel von ihrem Vater, der – wie bei Emus üblich – auch die Eier ausgebrütet hat und die Jungen nun aufzieht. Den letzten Nachwuchs bei den Nürnberger Emus gab es 2002.
Die Emu-Küken sind Mitte März im Abstand von etwa einer Woche geschlüpft. Auch wenn die Kleinen schon nach kurzer Zeit sicher auf den Beinen stehen, verbrachten sie die ersten Wochen gemeinsam mit ihrem Vater im beheizten Stall. „Auf der Außenanlage wäre es für die Küken noch zu kalt und vor allem zu nass gewesen“, erklärt Tierpflegerin und Revierleiterin Ramona Such. „Kurz vor Ostern haben sie den Stall dann erstmals verlassen und durften ins Vorgehege – ein kleinerer Außenbereich, der für Besucherinnen und Besucher nicht einsehbar ist. Als die Küken dort gut zurechtkamen, haben wir sie schließlich auf die große Anlage gelassen. Der Vater kümmert sich fürsorglich um die Kleinen, die ihm auf Schritt und Tritt folgen. Auch das Zusammenleben mit den neuen Mitbewohnern, den Riesenkängurus, funktioniert sehr gut.“
Mit den sieben Küken hält der Tiergarten aktuell insgesamt neun Emus. Die Emu-Henne kam 2018 in den Tiergarten, der Hahn 2017. Kurz zuvor musste der einzige verbliebene Emu altersbedingt eingeschläfert werden. Mit 46 Jahren war er damals der älteste in menschlicher Obhut gehaltene Emu weltweit. Gemeinsam mit seiner Partnerin, die 2011 starb, sorgte er 24 Mal erfolgreich für Nachwuchs, das letzte Mal im Jahr 2002.
„Es ist ein großer Erfolg, dass nach mehr als 20 Jahren wieder Emu- Küken im Tiergarten geschlüpft sind. Unser aktuelles Pärchen ist noch recht jung. Wenn man bedenkt, dass Emus erst mit zwei bis drei Jahren geschlechtsreif sind, ist es umso erfreulicher, dass der Hahn jetzt schon erfolgreich seine Jungen aufzieht“, sagt Kuratorin Diana Koch.
Alleinerziehende Väter
Bei den Emus ist grundsätzlich der Hahn für den Nachwuchs zuständig. Nachdem die Hennen ihre Eier in eine Nestmulde legen, bebrütet er das Gelege und kümmert sich dann allein um die Aufzucht der Jungtiere. Nach etwa einem halben Jahr sind die Küken selbstständig und wagen die ersten Erkundungen allein. Charakteristisch für Emu-Küken ist ihr gestreiftes Gefieder, mit dem sie im hohen Gras gut getarnt sind.
Gute Läufer und Schwimmer
Emus kommen ausschließlich auf dem australischen Festland vor. Sie besiedeln Savannen sowie offenes Busch- und Grasland und ernähren sich hauptsächlich pflanzlich von Früchten, Sämereien, Gräsern und Kräutern. Auf dem Speiseplan der Jungtiere stehen auch Insekten.
Emus zählen zu den Laufvögeln und sind flugunfähig. Ihre langen, kräftigen Beine machen sie zu schnellen und ausdauernden Läufern. Wenn sie nach Nahrung suchen, ziehen sie meist in Herden umher und legen dabei weite Strecken zurück. Auf der Flucht können sie Geschwindigkeiten von bis zu 50 Kilometern pro Stunde erreichen. Emus sind zudem gute Schwimmer.
Als charakteristische Arten Australiens teilen sich Emus und Riesenkängurus nicht nur im Tiergarten eine Anlage – beide sind auch auf dem australischen Wappen abgebildet. Das hat einen besonderen Grund: Da sie sich nicht rückwärts fortbewegen können, sollen sie den Fortschritt des Landes symbolisieren.
Bei den Emus ist grundsätzlich der Hahn für den Nachwuchs zuständig. Nachdem die Hennen ihre Eier in eine Nestmulde legen, bebrütet er das Gelege und kümmert sich dann allein um die Aufzucht der Jungtiere. Tiergarten Nürnberg / Thomas Hahn
Kurtuluş Savaşı ile başlayan Yakın Türk Tarihi, bizler için ne denli önemli ise Türkiye dışında yaşayan Türkler için de o denli önem arz ediyor zira Türk, Türk’ten başka dostu olmadığını biliyor.
Kurtuluş Savaşı süresince özellikle ABD’nin “Yunanistan’a silah verdim, sana veremem” yanıtı ile sıkıntıya giren Ankara Hükümetinin Ordusuna, 1. Dünya Savaşında Anadolu’yu işgal eden Avrupa Devletlerinden de silah tedariki yapılmayınca, gerekli silahlar, SSCB, Azerbaycan Türkleri, Buhara Cumhuriyeti, Türkistan'daki Türk toplulukları, Hindistanlı Müslümanlar ve Kıbrıslı Türklerden gelen mali yardımlarla Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden (SSCB) alınmış.
Buhara Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu, Buhara Cumhuriyeti hazinesinde bulunan Yüz Milyon Altın Ruble’yi SSCB Başkanı Lenin kanalı ile Atatürk Hükümetine göndererek Ankara Hükümeti Ordusuna büyük katkı sağlamış.
Azerbaycan, 2 Ekim 1920'de 19 bin Osmanlı altını, 1 milyon Fransız frangı ve 8 parça petrol poliçesinden oluşan yardımda bulunmuş. Bu paralar tamamen Türk halkının yararı için kullanılmış. Bunlara ilaveten Komutan Kazım Karabekir Paşa'ya, Osmanlı altını yetim Türk çocuklarının eğitimleri için 500 adet yüzlük verilmiş.
Yine I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde “Kardaş Kömeği” (Kardeş Yardımı) adı altında yardımlar toplanmış. Tüm Azerbaycan halkı gönüllü olarak ve seve seve ellerinde ne varsa toplayıp Türkiye’ye göndermişler.
Bununla da bitmemiş, canlarını ortaya koymuşlar. Azerbaycan’dan gelen 3 binden fazla yiğit, Mehmetçikle yan yana, omuz omuza dayanışarak düşmana karşı savaşmışlar ve şehit düşmüşler.
Kıbrıslı Türkler de, İngiliz Sömürge Yönetimi idaresinde büyük baskılar altında yaşarlarken, 3 kişinin bir araya gelmesi bile yasaklanmışken, gizli gizli dayanışma grupları kurmuşlar, tiyatrolar ve benzeri etkinlikler düzenleyerek para toplamışlar ve elden götürüp Ankara Hükümetine vermişler.
Gelelim benim de şahit olduğum yakın tarihe; Türkiye hiçbir zaman-ada İngiliz’e kiralandığında bile- Kıbrıslı Türklerden elini çekmedi. 21 Aralık 1963 tarihinde, Kıbrıslı Türkleri adadan atmak ve yok etmek için EOKA terör örgütünün saldırıları başlayınca Türkiye, Kıbrıslı Türklerin üzerine kol kanat gerdi, soykırımdan kurtardı.
15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunanistan’da iktidarda olan Albaylar Cuntası Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için Kıbrıs’ta askeri darbe yapıp, Kıbrıslı Türklere saldırılar başlayınca da Türkiye hiç tereddüt etmeden Kıbrıslı Türklerin yanına koştu. Kıbrıslı Türkler ve Mehmetçik yan yana omuz omuza düşmana karşı savaşarak özgürlüklerini kazanıp, egemen devletlerini kurdular.
Aradan geçen bir asırdan sonra, bölgenin jeopolitiğine damga vuran Karabağ Savaşında ise bu sefer Türkiye can Azerbaycan’ın yanına koştu. İki kardeş devletin işbirliği ve dayanışması, zaferi ve zorla el konulan toprakların geri alınmasını sağladı.
Asrın felaketi olan depremde ise can Azerbaycan elden geleninin fazlasını yaptı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi Mihriban Aliyeva’nın başkanlığındaki Haydar Aliyev Fonu hemen devreye girerek mucizeler yarattı. Azerbaycan’ın ünlü petrol şirketi SOCAR, tek başına deprem bölgelerinde çalışan iş makinalarının yüz milyon doları geçen yakıt gereksinimini tek bir kuruş almadan karşıladı.
Asrın felaketinde KKTC de büyük fedakarlıklarla, boyundan büyük işlere imzasını attı. KKTC ekipleri canla başla deprem bölgesinde çalışırken, sanayicileri de konteyner evler imal ederek bölgeye gönderdi. Kıbrıs Türk halkı ellerinde ne varsa, toplayıp depremzede kardeşlerimize ulaştırdı.
İşte Kardeş Kömeği, Türk Milletinin yardımlaşması ve dayanışması böyle bir şey. Hiçbir ülkede doğal felaketlerde böylesi bir dayanışma görmedim ben. ABD ve AB’de sigortan yoksa yüzüne bakacak, elini tutacak bir tek kişi bile çıkmaz, bırakın normal yaşamda, doğal felaketlerde bile.
Bizde ise Kardeş Kömeği kendiliğinden devreye girer ve tüm Türkler bir dayanışma içine girer. İşte Türk olmak böyle bir şey, gururu ise bambaşka...
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Kurtuluş Savaşı ile başlayan Yakın Türk Tarihi, bizler için ne denli önemli ise Türkiye dışında yaşayan Türkler için de o denli önem arz ediyor zira Türk, Türk’ten başka dostu olmadığını biliyor.
Kurtuluş Savaşı süresince özellikle ABD’nin “Yunanistan’a silah verdim, sana veremem” yanıtı ile sıkıntıya giren Ankara Hükümetinin Ordusuna, 1. Dünya Savaşında Anadolu’yu işgal eden Avrupa Devletlerinden de silah tedariki yapılmayınca, gerekli silahlar, SSCB, Azerbaycan Türkleri, Buhara Cumhuriyeti, Türkistan'daki Türk toplulukları, Hindistanlı Müslümanlar ve Kıbrıslı Türklerden gelen mali yardımlarla Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden (SSCB) alınmış.
Buhara Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu, Buhara Cumhuriyeti hazinesinde bulunan Yüz Milyon Altın Ruble’yi SSCB Başkanı Lenin kanalı ile Atatürk Hükümetine göndererek Ankara Hükümeti Ordusuna büyük katkı sağlamış.
Azerbaycan, 2 Ekim 1920'de 19 bin Osmanlı altını, 1 milyon Fransız frangı ve 8 parça petrol poliçesinden oluşan yardımda bulunmuş. Bu paralar tamamen Türk halkının yararı için kullanılmış. Bunlara ilaveten Komutan Kazım Karabekir Paşa'ya, Osmanlı altını yetim Türk çocuklarının eğitimleri için 500 adet yüzlük verilmiş.
Yine I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde “Kardaş Kömeği” (Kardeş Yardımı) adı altında yardımlar toplanmış. Tüm Azerbaycan halkı gönüllü olarak ve seve seve ellerinde ne varsa toplayıp Türkiye’ye göndermişler.
Bununla da bitmemiş, canlarını ortaya koymuşlar. Azerbaycan’dan gelen 3 binden fazla yiğit, Mehmetçikle yan yana, omuz omuza dayanışarak düşmana karşı savaşmışlar ve şehit düşmüşler.
Kıbrıslı Türkler de, İngiliz Sömürge Yönetimi idaresinde büyük baskılar altında yaşarlarken, 3 kişinin bir araya gelmesi bile yasaklanmışken, gizli gizli dayanışma grupları kurmuşlar, tiyatrolar ve benzeri etkinlikler düzenleyerek para toplamışlar ve elden götürüp Ankara Hükümetine vermişler.
Gelelim benim de şahit olduğum yakın tarihe; Türkiye hiçbir zaman-ada İngiliz’e kiralandığında bile- Kıbrıslı Türklerden elini çekmedi. 21 Aralık 1963 tarihinde, Kıbrıslı Türkleri adadan atmak ve yok etmek için EOKA terör örgütünün saldırıları başlayınca Türkiye, Kıbrıslı Türklerin üzerine kol kanat gerdi, soykırımdan kurtardı.
15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunanistan’da iktidarda olan Albaylar Cuntası Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için Kıbrıs’ta askeri darbe yapıp, Kıbrıslı Türklere saldırılar başlayınca da Türkiye hiç tereddüt etmeden Kıbrıslı Türklerin yanına koştu. Kıbrıslı Türkler ve Mehmetçik yan yana omuz omuza düşmana karşı savaşarak özgürlüklerini kazanıp, egemen devletlerini kurdular.
Aradan geçen bir asırdan sonra, bölgenin jeopolitiğine damga vuran Karabağ Savaşında ise bu sefer Türkiye can Azerbaycan’ın yanına koştu. İki kardeş devletin işbirliği ve dayanışması, zaferi ve zorla el konulan toprakların geri alınmasını sağladı.
Asrın felaketi olan depremde ise can Azerbaycan elden geleninin fazlasını yaptı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi Mihriban Aliyeva’nın başkanlığındaki Haydar Aliyev Fonu hemen devreye girerek mucizeler yarattı. Azerbaycan’ın ünlü petrol şirketi SOCAR, tek başına deprem bölgelerinde çalışan iş makinalarının yüz milyon doları geçen yakıt gereksinimini tek bir kuruş almadan karşıladı.
Asrın felaketinde KKTC de büyük fedakarlıklarla, boyundan büyük işlere imzasını attı. KKTC ekipleri canla başla deprem bölgesinde çalışırken, sanayicileri de konteyner evler imal ederek bölgeye gönderdi. Kıbrıs Türk halkı ellerinde ne varsa, toplayıp depremzede kardeşlerimize ulaştırdı.
İşte Kardeş Kömeği, Türk Milletinin yardımlaşması ve dayanışması böyle bir şey. Hiçbir ülkede doğal felaketlerde böylesi bir dayanışma görmedim ben. ABD ve AB’de sigortan yoksa yüzüne bakacak, elini tutacak bir tek kişi bile çıkmaz, bırakın normal yaşamda, doğal felaketlerde bile.
Bizde ise Kardeş Kömeği kendiliğinden devreye girer ve tüm Türkler bir dayanışma içine girer. İşte Türk olmak böyle bir şey, gururu ise bambaşka...
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Bayerns Innen- und Integrationsminister Joachim Herrmann hat heute in Fürth die Einbürgerungsstatistik für 2022 vorgestellt. Mit insgesamt 28.336 Eingebürgerten ist die Zahl im Vergleich zum Vorjahr um 22,3 Prozent deutlich gestiegen (2021: 23.158 Einbürgerungen; 2020: 20.192). "Einbürgerungen sind die Krönung einer gelungenen Integration", erklärte der Minister. "7.886 Personen und damit knapp 28 Prozent aller Eingebürgerten stammen aus den Mitgliedsstaaten der Europäischen Union." Hauptherkunftsstaaten waren hier 2022 Herrmann zufolge Rumänien mit 2.374, Italien mit 966, Polen mit 856, Ungarn mit 799 und Griechenland mit 600 Eingebürgerten. Spitzenreiter bei den Herkunftsstaaten außerhalb der EU ist wie bereits 2021 Syrien.
Der Anteil der Syrer habe mit 5.803 Personen gegenüber dem Vorjahr (2.033 Personen) nochmals deutlich zugenommen (2022: 20,5 Prozent; 2021: 8,8 Prozent). "Viele Syrer und Syrerinnen, die 2015 nach Deutschland kamen, erfüllen nun die Voraussetzungen für eine Einbürgerung. Die Entscheidung für die deutsche Staatsbürgerschaft zeigt, dass diese Menschen in Bayern heimisch geworden sind und sich als Teil unserer Gesellschaft sehen", so der Minister.
Zu den Hauptherkunftsstaaten außerhalb der Europäischen Union gehörten nach Syrien die Türkei mit 2.365, der Kosovo mit 1.533, der Irak mit 1.418, die Ukraine mit 1.157, Indien mit 766 und Afghanistan mit 689 Eingebürgerten.
Herrmann verwies darauf, dass die Einbürgerung nur am Ende eines gelungenen Integrationsprozesses stehen könne. Kein Verständnis zeigte er daher für die Pläne der Bundesregierung, Ausländer auch ohne erforderliche Integration oder ohne ausreichende Sprachkenntnisse einzubürgern. Das ist für Herrmann ein "großer Fehler und integrationspolitisch ein fatales Signal, denn der Spracherwerb ist eine Schlüsselkompetenz und auch die Verankerung in unserer Gesellschaft unabdingbar für ein erfolgreiches Leben in Deutschland."
Herrmann gratulierte nach der Vorstellung der Einbürgerungsstatistik sechs Eingebürgerten zu ihrer neuen deutschen Staatsbürgerschaft:
Bilder von der Veranstaltung können ab circa 16 Uhr unter www.innenministerium.bayern.de abgerufen werden.
Am Nationalfeiertag Israels wehte auch im Würzburger Rathaushof die Fahne des 1948 von David Ben Gurion ausgerufenen Staates und grüßte eine Delegation aus Aschaffenburg. Am dortigen Dalberg-Gymnasium findet aktuell ein Schüleraustausch statt, der deutsche und israelitische Schülerinnen und Schüler im Zeichen der Erinnerungskultur zusammenführt. Die Zehntklässler beschäftigen sich intensiv mit den „Stolpersteinen“ des Künstlers Gunther Demnig und den jüdischen Schicksalen in der NS-Zeit, die durch die Plaketten im öffentlichen Raum sichtbar werden. Bei eigenen Recherchen steht ihnen der Aschaffenburger Autor Oded Zingher zur Seite, der Kopf hinter der „Biographischen Datenbank jüdisches Unterfranken“.
Dr. Riccardo Altieri, der Leiter des Johanna-Stahl-Zentrums, begleitete die Gruppe um die Lehrkräfte Michael Frosch und Sigal Ostreicher von der Rabin High School in Kfar Saba einen Tag in Würzburg. Er zeigte den „Denkort Deportationen“ am Hauptbahnhof sowie das Shalom Europa, bevor man Bürgermeisterin Judith Jörg im Rathaus traf. Die Bürgermeisterin erfuhr, dass der inhaltliche Austausch bereits im Dezember startete und im Oktober schließlich noch den Gegenbesuch der deutschen Gruppe in Israel vorsieht.