Brüksel İkinci Roma Olmaya Özenmelidir

Anadolu insanı demokratik kültürü içselleştirerek, geçmişle geleceği bugünde yaşamaya başlamıştır. Türkiye ithalatçı bir ekonomik yapıdan, ihracatçı bir ekonomik yapıya evrilmiştir. Dönüştürülen bir ülke olmaktan çıkan Türkiye, dönüştüren bir ülke konumu kazanmıştır. Seçmenlerin ağırlığını yitirdiği bürokratik devlet, seçmenlerin ağırlık kazandığı girokratik devlete dönüşmüştür. Türkiye’yi değiştirenler üniforma giyenler değil, forma giyenler olmuştur.

Temel hak ve özgürlüklerin en büyük, en önemli güvencesi olan demokratik mekanizma, yıldan yıla açıklık içinde yeniden yapılanarak, yeni boyutlar kazanmaktadır. En güçlü en etkili silahlarının, oyları ve paraları olduğunun bilincine varan seçmenler, Türkiye’nin siyasal yapısıyla birlikte, ekonomik yapısını yenilemişlerdir. Hiçbir toplumun yerinde, durması mümkün değildir, her toplum ya olumlu ya da olumsuz yönden dönüşmektedir. Demokratik kültür, sağlıklı dönüşümün güvencesidir.

Doğu ve Batı değerlerine hayatın içinden bakan, aralarındaki iç içe geçişleri, iletişimi ve etkileşimi yakından gözleyen, Nilüfer Göle’nin, Ayşe Çavdar ile yaptığı “Mahremin Göçü” isimli söyleşi kitabında, Türkiye’nin Brüksel adaylığıyla, Avrupa ülkelerini nasıl dönüştürdüğünü, bir kuyumcu titizliğiyle, ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Batılılar Osmanlı sonrası İslam dünyasında, yalnızca sakalı ve başörtüsünü görmüşler, dayatmacı yönetimleri destekleyerek, yenilenmenin yolunu kesmişlerdir.

Yirminci yüzyılın başında Avrupalılar işgalci olarak İslam dünyasına giderken, aynı yüzyılın sonunda, Müslüman ülkeler göçmen olarak Avrupa ülkelerine gelmişlerdir. Artık her Avrupa ülkesinde, bir Irak, bir Afganistan, bir Suriye, bir Mısır vardır. Avrupalılar İslam dünyasından insanlar bekliyorlardı, ancak Müslümanların geldiklerini gördüler. Artık seküler kültür Avrupa ülkelerinde, Müslüman ülkelerde tartışıldığından, daha çok tartışılmaktadır, daha çok sorgulanmaktadır.

Avrupa’yı dönüştürecek olanlar, Batılı entelektüellerden önce, Doğulu entelektüeller olacaktır. Avrupa’daki Mısır’ın, Lübnan’ın ve Fas’ın iki dünyanın nerede birbirlerinden ayrıldıklarını, nasıl birbirleriyle birleştiklerini, iyi bilen entelektüelleri, Müslüman ve Hristiyan dünyanın yeni mimarları olacaklardır. Yirmi birinci yüzyılda, Avrupa’da yeni Çin Sedlerine kesinlikle yer yoktur. İçine kapanan Avrupa’yı, Çin ve Hint dünyalarının istilasından hiçbir duvar, hiçbir gümrük kurtaramaz.

İslam ve Hristiyan kültürlerinin ortak olan yanları, farklı olan yanlarından çok daha büyüktür. Her iki kültürün, Hint ve Çin kültürleriyle ortak yanları çok azdır. Avrupalıların Müslümanlarla ortak geçmişlerini inkar etmeye kalkışmaları, temsili demokrasilerin katılımcı demokrasilere, ekonomik bağımsızlıkların ekonomik bağımlılıklara, bilgi toplumlarının değer toplumlarına, evrildiği bir dünyada, Paris’in, Londra’nın, Köln’ün, merkezlerindeki camileri bombalamak olur.

Tek bir Avrupa yoktur, her Avrupa’nın güvencesi, paylaşımcı demokratik kültürdür.

 Avrupa’nın özeti Eiffel Kulesi değil, İstanbul’daki boğaz köprüleridir.

 Boğaz köprüleri iki kıtayı, iki kültürü, iki dünyayı bütünleştirir.

Last modified on Montag, 22 Juli 2024 07:47
Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de