Milorad Dodik yeni Sırp Kasabı adayı mı?

Son yıllarda Balkanlar gündeme geldiğinde kendisinden mutlaka söz edilen kişilerin başında Milorad Dodik gelmektedir. Yaptığı çıkışlarla, kendisinin Radovan Karadziç, Slobodan Miloseviç, Radko Mladiç’in izindeki yeni Sırp Kasabı adayı izlenimi veren M. Dodik, tesadüfen ortaya çıkmış bir figür olmayıp, 26 yıl önceki Dayton Dayatması’nın tabii bir sonucu olarak karşımızdadır. Bilindiği gibi Dayton, birleşik bir Bosna-Hersek’i garantiye alacak şekilde değil de adeta ilk fırsatta bölünecek bir ülkeyi dayattı. Başlangıçta tahmin edildiği gibi, dünyadaki ve bölgedeki gelişmeleri fırsat olarak değerlendirmeyi düşünen ırkçı Sırp kesimler, ayrılıkçı ve yıkıcı faaliyetlerini bilhassa son 10-15 senede giderek arttırdılar. Bölgede tekrar kan akması ve Müslümanların tekrar katliamlarla karşı karşıya kalmaları endişelerini canlandıran gelişmeler, Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.

ABD ve Avrupalılar’ın Boşnaklara Dayton’u dayatırken öne sürdükleri en önemli teminat, taraflar olarak bölgede yeni bir savaşa kati surette müsaade etmeyeceklerine dair sözlerdi. Bu sözlerin ne kadar geçerli olduğunu önümüzdeki süreç bize daha net şekilde gösterecektir. Ancak şimdiye kadar yaşananlar Müslüman Boşnakları endişeye sevkedecek hayli hakikat içermektedir.

Bilindiği gibi Bosna-Hersek Devleti, Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyetinden oluşmaktadır; her iki bileşenin merkezi yönetimdeki ilişkisi bir nevi yarı otonomi şeklindedir. Bu durum, eski Yugoslavya zamanından itibaren tüm coğrafyayı Büyük Sırbistan şeklinde görmek isteyen Sırplara her fırsat bulduklarında bölgeyi karıştırmak için bahane üretme imkanı vermektedir. Devletin kuruluşundan itibaren gayelerinin ayrılarak Sırbistan ile birleşmek olduğunu söyleyen Sırplar, bu hedefe ulaşmanın sadece zaman meselesi olduğuna inanmaktadır. Garantör diyebileceğimiz devletlerin caydırıcılığı bulunmadığı gibi, aralarında fikir ve eylem birliği de yoktur.

Bilindiği gibi 12 yıl boyunca Bosna-Hersek’te uluslararası camia adına kağıt üzerinde büyük yetkilerle donatılmış olarak Yüksek Temsilcilik görevini yürüten Valentin İnzko, uluslararası camianın kendisine yeterli desteği vermediği hatta konuyla ilgilenmediği gibi gerekçelerle geçtiğimiz sene istifa etti. Yerine eski Alman Tarım bakanlarından Christian Schmidt getirildi. Bu yıl göreve başlayan C. Schmidt her vesile ile durumdan duyduğu rahatsızlığı, daha doğrusu çaresizliğini ortaya koymaktadır. Sarayova’daki en yüksek düzeydeki bu diplomata göre Sırplar, sürdürdükleri saldırgan politikalar ile barışı tehdit etmektedirler. Sırp Cumhuriyeti’nin ‘güçlü adamı’ Dodik, yaptığı hamlelerle ülkedeki ortak müesseseleri sistemli şekilde tahrip etmekte, mahkemeler, savcılık, kamu idaresi, polis teşkilatı ve vergi dairelerini çalışamaz hale getirmeye çalışmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda Sırp Cumhuriyeti kendi ilaç sistemini Bosna-Hersek’ten bağımsızlaştıran bir karar çıkartmıştır. Dodik’in geçtiğimiz günlerde kendilerine ait ordu kuracaklarını açıklaması ise işin tuzu biberi olmuştur.  

Yüksek temsilci C. Schmidt geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sunduğu bir raporda; eğer dur denilmezse bu gidişle sıranın Sırp Cumhuriyeti’nin yeni bir Anayasa ile kendisine hukuki dayanak bulmaya geldiğine ve bunun adı konmamış bir bağımsızlık ilanı anlamı taşıyacağına işaret etmektedir. Schmidt’e göre bu Dayton Anlaşması’nın herhangi bir işlevi kalmadığı manasına gelmektedir. Tüm bu gerçekleri haykıran Yüksek Temsilci, görev tanımında başta Dodik olmak üzere, Dayton Anlaşması’na karşı faaliyetlere yönelen ve barışı tehdit eden kişileri görevden alma yetkisine sahip olmasına rağmen bu yola da gidememektedir; çünkü, Sırp Cumhuriyeti ve onun popülist lideri Dodik tüm bunları yaparken tamamen Rusya’nın desteği ile hareket etmektedir. Konunun BM Güvenlik Konseyi’ne getirilmesi de Rus Vetosu sebebiyle anlamsız görülmektedir. Bu korku, Schmidt’in söz konusu raporunu BM’de sözlü sunumunu da engellemiştir. Dodik’in ayrılıkçı politikasını kayıtsız şartsız destekleyen Rusya diğer taraftan Sırplara karşı tedbir alınması durumunda EUFOR’un Bosna’daki görev süresinin uzatılmasını veto edeceği tehdidini şantaj malzemesi olarak kullanmaktadır. Halbuki Bosna-Hersek için oluşturulan Barış İzleme Komitesi’nde Rusya tek başına değildir, onun dışında ABD, İtalya, Fransa, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler de var. Kararlarda oy birliği esası bulunmamasına rağmen Rusya’nın saldırgan ve kararlı politikası, diğer ülkelerin korkak ve ilgisiz tutumlarına sürekli galebe çalmaktadır.

Rus desteği, 2005 yılından bu yana Dodik’e ırkçı ve popülist politikalarını pervasızca uygulama sahasına koyma şansı vermektedir. Bu pervasızlık, şimdiye kadar Dayton tarafından öngörülen 140 kanun ve kararın yürürlükten kaldırılması yanında, geçtiğimiz Ekim ayı başında ona ‘Bosna-Hersek’te artık Yüksek Komiserlik diye bir şey yok’ şeklinde meydan okuma cesareti vermiştir. Tüm adımlarını Sırbistan Devlet Başkanı Aleksander Vuciç’le birlikte kararlaştırarak attığı bilinen Dodik’in diğer önemli bir destekçisi de Çin’dir. Balkanlar’ın yeni rol sahiplerinden birisi olma gayretindeki Çin, adımlarına bölgedeki diğer ülkelerden ciddi bir tepki gelmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Bölgedeki her adımını ABD ve Avrupa’ya karşı elde edilecek yeni bir mevzi anlayışıyla ele alan Çin’in Sırbistan’la giriştiği ekonomik ve diplomatik işbirlikleri Dodik ve onunla birlikte hareket edenleri güçlendirmektedir.

  1. Schmidt’in raporu gelişmeleri ‘Bosna-Hersek’in varlığına karşı şimdiye kadarki en büyük tehdit’ olarak görmekle birlikte, Dodik’in çıkışlarını sonuçsuz kalacak blöf olarak değerlendirenler de var. Ordu kurma meselesini 2022 yılının Ekim ayında yapılacak seçimlerde aşırı milliyetçi çevrelerin oyunu garanti altına almak için gündeme getirdiğini, bunu hayata geçirme teşebbüsünün intihar anlamına geleceğini düşünenler de mevcut. Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna sunulan sözde bir ankete göre Bosna-Hersek ordusunda silah altındaki 5 Sırplıdan 4’ünün kurulacak Sırp ordusunda görev almaya hazır olduğu ifade edilmişti. Bunun uydurma olduğu, böyle bir araştırmanın hiçbir zaman yapılmadığı bizzat Bosna-Hersek ordusu genel komutanlığı şefi Senad Mazoviç tarafından açıklandı.

Dodik’in sözlerinin boş olduğunu savunanların bir diğer dayanağı da bölge ekonomisinin ve nüfus yetersizliğinin bölgede bağımsız bir devletin varlığını sürdürmesine mani olacağı düşüncesidir. Hakikaten Sırp Cumhuriyeti bölgesi sanayi ve diğer ekonomik varlıklar anlamında fakir bir bölgedir. Bosna-Hersek içerisindeki Sırp nüfusu da en iddialı rakamlarla 1 milyon 200 bini ancak bulmaktadır. Bunlar birer engel gibi görünse de bağımsızlığın sadece bir geçiş dönemi olacağı, esas gayenin Sırbistan ile birleşmek olduğu, diğer yandan yoğun Sırp, Rusya ve Çin desteğinin uydu devletçiğin bu sürede yaşamasını sağlayacağı açıktır.

İslam ülkelerinden Bosna-Hersek’in bütünlüğünün muhafazası ve sınırlarının garantisi için neler yapabileceği konusunda bir şey söyleyebilmek ne yazık ki zordur. Uluslararası alanda Bosna-Hersek’le ilgili hemen hiçbir yapılanmada İslam ülkelerinin esamesi okunmamaktadır. Buna Türkiye’de dahildir. Tarihi, siyasi, kültürel, dini bağlarımıza rağmen Bosna ile ilişkilerimiz ancak NATO ve AB çerçevesi içerisinde yürümektedir. Türkiye’ye karşı son yıllardaki dışlayıcı tutumlar burada da büyük problem teşkil etmektedir. Ayrıca Türkiye’nin birkaç yıldır yöneldiği ‘Sırp Dostluğu’ çizgisinin Bosna-Hersek açısından hangi riskleri davet ettiği konusunda bir hayli soru işareti mevcuttur. Diğer bir ayak bağımız ise Rusya ve Çin ile doğrudan çatışmaya girmemek için sarf ettiğimiz gayretlerdir. Bu politikanın şimdiye kadar herhangi bir yerde herhangi bir kazanç sağlamadığı görülmekle birlikte, belki de reelpolitik icabı benimsenen bu tutumun devamının Bosna-Hersek’teki Müslüman Boşnak kardeşlerimize fayda sağlamayacağı samimi kanaatimizdir.       

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de