Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Uzun yıllardır savaşın ya yanında ya tam ortasında veya mutlaka etki alanı içerisinde kalan bizim gibi topluluklar, savaşların bazen çok kolay başladığını ancak bitmesinin hiçte kolay olmadığını bilmektedirler. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra nerdeyse tüm savaşları desteklemekle ve sonuçlarından yararlanmakla birlikte kendilerinden uzak tutmayı başaran Avrupalılar, ilk defa Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla savaşın kendi evlerine de sıçradığını idrak etmeye başladılar. Hatırlanacağı üzere, 30 yıl kadar önce Sırpların ve Hırvatların Müslüman Boşnaklara saldırıp yer yer büyük katliamlar icra ettikleri Yugoslavya iç savaşını bile Avrupa kendi coğrafyasındaki bir savaş olarak ele almamıştı.
Elbette Avrupa’nın Rusya ile ilişkileri, Ukrayna ile tarihi ve kültürel bağları kadar bilhassa enerji sevkiyatı konusu Avrupalıların endişe, korku ve hassasiyetlerini arttıran hususların başında geliyor. Öte yandan NATO’nun genişlemesi için belirleyici bir bilek güreşi niteliğindeki son çatışma, gelecek planlarıyla alakalı politikacı ve diğer sorumluları tedirgin ediyor. Demokratik topluluklar olmalarına rağmen Avrupa ülkelerinde yaşayanlar ise kendi seçimlerinin değil önlerine konan ve dayatılanların çıkardığı problemlerle boğuşmak zorunda bulunduklarını biliyorlar.
Görüldüğü kadarıyla yıllardır böyle bir savaşın temel taşlarını özenle döşeyen Batı, Rusya’nın maliyeti çok yüksek olabileceği bilinen böyle bir saldırıya teşebbüs edemeyeceğini tahmin etmekteydi; halbuki bugün 20-30 sene önceki ezik durumdan sıyrılmak Rusya için hayati önemdedir ve bu onu her türlü saldırganlığa açık hale getirmektedir. Bilhassa NATO’nun doğuya doğru genişlemesi konusunda Rusya’ya verilen sözlerin tutulmaması ve ABD’nin yayılma iştihasının dizginlenememesinin böyle bir sonuca yol açacağı hesap edilmeliydi.
Ortalığı karıştıran, kan, yıkım ve gözyaşına boğan yukarıdaki patronların düşünce, iddia ve bahaneleri ne olursa olsun her savaşta olduğu gibi bu savaştan en çok etkilenenler yine sıradan halk olmaktadır. Sadece hayatını kaybeden, yaralanan, sakat kalan, yerinden yurdundan olan, mülteci konumuna düşen insanlar değil, savaştan mesafece uzak yerlerdeki insanlar da ekonomik sıkıntı, işsizlik, enflasyon, gelecek korkusu, sosyal travma, siyasi istikrarsızlık gibi değişik şekillerde savaştan etkilenmektedirler.
Avrupa’da kış nefesini hissettirirken sokaktaki insanların en büyük endişelerini kışın ayazda kalıp kalmayacakları, doğalgaz ve elektrik faturalarının hangi rekorları kırmaya hazırlandığı, daha önemlisi bir gıda krizinin ve üretim çarklarının durma tehlikesinin var olup olmayacağı gibi konular oluşturmaktadır. Her ülke kendisine göre krizi atlatma hesapları yaparken, sıkıntıları birlikte aşma formülleri üzerinde kafa yoranlar da mevcut. Ancak kitlelerin içine sinmiş egoizm duygusu nerdeyse tüm ülkeleri ‘gemisini kurtaran kaptan’ anlayışına getirmiş durumda.
Son hesaplamalara göre Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerjide Rusya’nın payı %8 seviyesine kadar inmiş durumda. Aslında bu normal zamanlarda üstesinden gelinemeyecek bir miktar değil. Ancak son yıllarda en büyük sömürü odağı haline gelen enerji şirketlerinin halka korku vererek kazançlarını hayasızca en yüksek noktalara taşımaları piyasalardaki dalgalanmaların sonu belirsiz şekilde sürmesine yol açıyor. Neoliberal sistemlere tabi olmuş ve dağarcığında başka bir çözüm teklifi kalmamış ülkelerin idarecilerinin söz konusu şirketler karşısında elleri kolları büyük ölçüde bağlı vaziyette. Bu sebeple birçok hükümet halkın rahatlaması için devlet haznesinden destekler vermeye yönelirken, vananın ucunu ellerinde tutan şirketlere sadece sonuç vermeyeceği baştan belli utangaç ricalarda bulunuyorlar.
Savaş için bahane üretmekte gayet mahir davranan dünya devletleri, akan kan ve yıkımın durması için kıllarını kıpırdatmadan bekliyorlar. Aslında bu tarafların savaşın bitmemesi, mümkün olduğunca uzun sürmesi yolundaki niyetlerini belli ediyor. Çünkü her kriz ortamını kolayca kâra çevirebilen çevrelerin kazançları, savaşın mağdurları ve sıkıntıya düşen milyonlarca halkın kaybettiklerinden daha önemli görülüyor.
Bir savaşın bitmesi için tarafların samimi şekilde bunu arzu etmeleri gerekir. Halihazırda her iki tarafta olsun üçüncü taraflarda olsun böyle bir niyeti göremiyoruz. Herhalde Ukrayna-Rusya savaşı da -ne yazık ki- etrafımızda çokça gördüğümüz savaşlar gibi iki taraf bıkana veya tamamen mecalsiz kalana kadar sürüp gidecek.
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
https://www.latifcelik.de