Savaştan medet umanlar

Rusya’nın Ukrayna’yı birkaç gün içerisinde işgal edebileceğini, Kiev’deki hükümeti yıkıp yerine kendisine bağlı uydu bir hükümet kuracağını, üzerinde hak iddia ettiği bölgeleri ayrı ayrı kukla devletçikler şeklinde kısa sürede kendisine bağlayacağını düşünenler yanıldılar. Ukrayna’nın askeri alanda kendisinden kat kat fazla güce sahip Rusya karşısındaki direnişi saldırganın heveslerinin kursağında kalmasına ve savaşın uzamasına yol açtı.

İki tarafın inatçı tutumu cılız şekilde de olsa gündeme getirilen ateşkes ve barış sağlanmasına dönük çabaları sonuçsuz bırakmakta. AB ülkelerinin baştan beri sağlamaya çalıştıkları savaşı önleme ve savaşı durdurmaya dönük gayretleri de bilhassa ABD’nin açık baskısı ve İngiltere’nin her zamanki gibi öncülüğe soyunan tutumu sebebiyle başarısız kalmıştı. Birçoğu NATO üyesi de olan Avrupa ülkeleri şu veya bu şekilde ABD’nin istediği şekilde hizalanmak zorundalar.

Enerji ve hammaddede Rusya’ya bağımlılığın ellerini kollarını bağladığı ülkeler, saldırganlığa karşı koymak hususunda ikircikli davranıyorlar. Ne yardan ne serden geçememe açmazındaki ülkelerin başında ise Almanya geliyor. Alman aklı Rusya ilişkilerin daha fazla bozulmadan, yara almadan devam etmesini işaret ederken; Alman gönlü Ukrayna’nın işgal edilen topraklarını kurtarmasını diliyor. Başbakan Olaf Scholz, bu zor denklemden en az zararla çıkmak için kıvranırken gerek iç gerek dış tepki ve baskılara direnmekte zorlanıyor. Bir yandan partisindeki Ukrayna ve Rus yanlıları arasında sıkışmamak için çaba gösterirken diğer taraftan hükümet ortağı Yeşiller ve Liberaller’in açık ABD yanlısı tutumu karşısında bocalıyor. Atlantikçiliği depreşen medya da birçok konuda sessiz kalmayı tercih eden Şansölye’yi zevkle hırpalıyor.

AB ve NATO, Ukrayna’yı bünyelerine alma sürecini sürüncemede bırakmalarının, uzatmalarının cezasını çekiyorlar. Cezayı aslında sadece kendileri çekmiyor, daha ziyade Ukrayna halkı çekiyor. Bu egoist politika neticesinde binlerce insan ölüyor, yaralanıyor, milyonlarca insan yerinden yurdundan oluyor; şehirler, kasabalar hatta köyler yakılıp yıkılıyor.

Rusya’daki çılgın tek adam rejiminin oluşturduğu ortam, diğer yandan tüm dünyada konvansiyonelinden nükleerine yeni bir silahlanma yarışının, hatta yeni bir Soğuk Savaş’ın işaretlerini veriyor. Rusya ve NATO’nun birbirlerini nükleer silahlarla tehditleri, insanlığın nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Öte yandan başta ABD olmak üzere savaşı teşvik eden güçler, bazı silah üreticisi ülkeleri bölgeye silah sevkiyatı için teşvik ediyor, hatta zorluyorlar. Üzerinde baskı uygulanan bu türden ülkelerin başında da yine Almanya geliyor. Anayasal sebeplerle şimdiye kadar ancak gizli veya dolaylı yollardan Ukrayna’ya silah gönderdiği varsayılan Almanya, ‘kriz bölgelerine silah sevk etmeme’ prensibini bir yana bırakıp tank gönderme kararı alıyor. Tüm bunlara karşı Rusya, ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ kabilinden bazı küçük ülkelere yaptığı doğalgaz sevkiyatını durdurma yoluna gidiyor. Bunu ‘elimde size karşı kullanacağım yeteri kadar koz var’şeklinde okumak gerekiyor.

Türkiye, her iki tarafla var olan iyi ilişkilerini savaşa feda etmemeye çalışıyor. Bunun en kestirme yolu olarak ateşkesin ve barışın sağlanmasını gördüğünden, başlangıçtan bu yana iki ülke liderlerini bir masa etrafında oturtmak için yoğun diplomatik hamleler yaptı. Barışın sağlanması, Ukrayna ve Rusya ile iyi ilişkilerin devamı kadar Türkiye’nin Karadeniz politikası ve savaşın yol açtığı ve açabileceği muhtemel siyasi ve ekonomik sıkıntılar açısından da ehemmiyet arz ediyor.  Ancak her iki ülkenin anlaşmazlık noktalarını halletme hususunda birbirlerinin hayli uzağında yer tuttukları açık bir gerçek. Ne Rusya açık bir başarı elde etmeden yeni bir adım atmak istiyor ne de Ukrayna en azından uluslararası diplomasi alanında arkasına aldığı rüzgarın da etkisiyle masaya güçsüz oturmak istiyor.

Gelinen noktada savaş isteyenler ve savaştan medet veya menfaat uyanlar hala duruma hakim bir pozisyondalar. Bunların başında anlaşılacağı gibi ABD, Rusya ve onların peşlerine takılanlar geliyor. Dünyanın büyük çoğunluğu ise kendisini savaşın yıkıcı etkilerinden korumak ve savaşın cephedeki açık bir tarafı olmamak için insanüstü bir gayret gösteriyor. Prensip olarak sonunda barışın galip geleceğini düşünsek bile buna hiç de kolay ulaşılamayacağı görülüyor.

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de