Türkiye’yi nasıl bulduk?

Yurt dışındaki insanlarımızın Türkiye’de yaşananlara yaklaşımının çoğu kez Türkiye’de yaşayanlardan daha hassas olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bunun psikolojik ve sosyolojik değişik izahları vardır. Ama en önemlisi; herhalde Türklerin vatanlarından ne kadar uzak kalsalar da atalarının topraklarına ve üzerinde yaşayanlara karşı duydukları derin sevgi ve bağlılık duygusunun sağlamlığıdır.

Hadiselerin doğrudan içinde bulunmamak ve gidişatı yönlendirme şansına sahip olmama keyfiyetinin sonucu, yaşananlara karşı gösterilen tepkilerin çoğu zaman ifrat ve tefrit noktalarına varmasıdır. Bunu en açık şekliyle izin mevsiminde anavatanlarına giden insanlarımızın Türkiye’deki olumlu veya olumsuz hadiseler karşısındaki davranışlarında görmekteyiz.

Yurt dışında yaşayan insanlarımız, ülkemizin içine girdiği siyasi, ekonomik ve sosyal sıkıntılardan her zaman üzüntü duymuşlardır. Geçimlerini temin ettikleri yerlerde kazandıkları paraların Türk parası karşısında değerli oluşu onları sevindirmemiş; aksine kompleksle beraber üzüntüye sevk etmiştir. Fiyatların katlanarak artması, yüksek enflasyon, işsizlik, gençlerin geleceklerini yurt dışında aramaya yönelmesi, insanlarımız üzerinde daima kahredici etkilere sebebiyet vermiştir. Zıt fanatik grupların kötüyü iyi gösterme veya olumsuzluklardan sevinç üretme gayretlerinin varlığına rağmen halkın genel tutumu söylediğimiz şekilde tecelli etmektedir.

Yılda, iki yılda ve hatta daha geniş aralıklarla Türkiye’ye giden insanımız, yapılmış yeni bir yol, kurulmuş bir köprü, inşa edilmiş yüksek binalar ve alışveriş merkezleri, konut, otel gibi şeylerle karşılaştığında sevinmekte, bu gördüklerini temel inşa faaliyetlerinin bitmiş olması nedeniyle artık monotonlaşmış ülkelerle kıyasladığında ülkemizin ne kadar kalkındığına bir delil saymakta ve tüm bunlarla gururlanmaktadır. Sınır kapılarından ve havaalanlarından başlayan süreçte yaşadığı olumlu şeyler, onu coşturmakta, ülkesine ve milletine güvenini arttırmaktadır. Kendilerine sıcak şekilde bir ‘hoş geldiniz’ denmesi, güler yüzle davranılması, konuşurken yüzüne bakılması ve insan yerine konduğunun gösterilmesi onun için büyük bir doping vazifesi görmektedir. Bunlar, kısa bir süre için ülkesine gelen insanımızın enflasyonun etkilerini, insanların çaresizliğini, adaletsizliğin yaralarını, siyasi kavgaların yol açtığı yıkıcı etkileri es geçmesine yetmektedir. Bu duygulara sahip olanlar, aksi düşüncedeki insanları genellikle kadir-kıymet bilmemekle, nankörlükle ve memleketi yeteri kadar sevmemekle itham etmektedirler.

Muhalif yapıdakiler ise, dikkatlerini sadece inşa edilenlere değil onların arkasında yatan rant kavgalarına, usulsüzlüklere, yolsuzluklara, hırsızlıklara, peşkeş çekmelere, tabiatın tahrip edilmesine, tarihi mirasın yok edilmesine ve adaletsiz uygulamalara yöneltmektedirler. Bu kesimdekiler; diğerlerinin aksine sokaktaki kargaşayı, trafikteki keşmekeşi, insanların kaba davranışlarını, devlet dairelerindeki asık suratları, alışverişlerdeki kazıklanmaları ve ekonomik sıkıntıların insanları nasıl ezdiğini öne çıkarmakta, bunun müsebbiplerini ve destekçilerini memleketi satmakla, ülkeyi batırmakla, devleti çökertmekle itham etmektedirler.

Yandaşların her şeyi güllük gülistanlık görme ve gösterme, muhaliflerin her şeyin berbat olduğunu iddia etmeleri doğru bir davranış şekli olmasa da sürekli yaşadığımız bir durumdur. Gerçeğin ise müspet ve menfi yönleriyle birlikte her iki tarafın tezlerinin ortalarında bir yerde olduğu açıktır. Siyasetin karakteri bu gerçeği kabullenmeye karşı direnci ısrarla kendi varlık sebebi saymasıdır. Halbuki siyaseti gerçekçi zeminlerde yürütmenin sağlayacağı faydaları en açık şekilde Avrupa’da yaşadığımız ülkelerde müşahede etmekteyiz.

Taraf pozisyonundakilerin, kendileri gibi düşünmeyenleri ihanete kadar varan sıfatlarla itham etmelerine ne yazık ki alıştık. Ancak tarih bize karşı tarafı zor durumda bırakmak için sarıldığımız keskin ifadelerin ilanihaye geçerli olmadığını ve iddia sahiplerini çoğu kez mahcup ettiğini göstermiştir. Siyasette konumlar değişince iddia sahipleri ve muarızları da değişmekte, bugünün hainleri yarın vatanın bekçisi haline gelmektedir.

Bu sebeple izne gidip dönen insanlarımızın Türkiye hakkındaki olumlu veya olumsuz kanaatlerini o insanların memleket severliklerinin ve ülkeye bağlılıklarının sınanması şeklinde ele almamak gerekmektedir. Herkesin ülkesini şu veya bu şekilde sevdiğini kabullenmek bize bir şey kaybettirmeyecektir. Yurt dışındaki insanlarımızın ortak arzusu, ülkemizin mümkün olduğunca kısa sürede dünyanın önde gelen devletleri arasına girmesidir. Kimimiz bunun için yapılanları gerekli ve yeterli bulurken kimimiz de eksik ve yanlış bulabiliriz. Mesele bundan ibarettir.   

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de