Yeni hayatın zorlukları

Bol tüketime ayarlı, insandan çok rakamlara odaklanmış politikaların olağanüstü şartlarda dünyayı ve insanlığı ne gibi sıkıntılara sokabileceği, salgın sürecinde bir kez daha tüm açıklığı ile ortaya çıktı. Kısıtlamalar canımızı sıksa da bazı şeyler olmadan da yaşanabileceğini görmüş olduk. Bu arada bir çoğumuz, normal zamanlarda neleri yapmamız gerekirken ihmal ettiğimizi de öğrenmiş oldu. İnsanlar arası ilişkilerde nelerin önemsiz nelerin değerli olduğunu düşünme ve ayırdetme fırsatı bulduk. Daha önemlisi sosyal hayatın ne derece mühim olduğunu idrak ettik.

Anlatıla anlatıla bitirilemeyen globalleşmiş dünya şartlarının abartılmasının yeri geldiğinde ne gibi sıkıntıları beraberinde getirebileceği görüldü. Sürekli büyümeye endeksli politikaların gün gelince birçok ülkeyi nasıl krizden krize taşıdığına şahit olduk. Üretimde ve bilhassa tedarik zincirlerinde küçük ülkeler aleyhinde oluşmuş yapıların yol açtığı sıkıntılar gözlerimizi açtı. Kendine yeterli olabilmenin ehemmiyeti artık yadsınamaz şekilde ağırlığını hissettirdi.

İş dünyasındaki düzenlemelerin yanlışlığı kendisini tüm dehşeti ile ortaya koyarken, dünyayı yönetenler yine göstermelik çözümler peşindeler. Alınteriyle karnını doyurmaya çalışan kitleler aleyhindeki adaletsiz düzenin devamı için ellerinden geleni yapmaktalar. Rekabet dedikleri haksız kazanç ve gerilim sistemini yaşatmak için insafsız uygulamaları sürdürmekte bir beis görmüyorlar. Bu açıdan bakınca felaketin kurbanlarının yine sıradan insanlar olduğunu söylemek mümkün.

İnsan hayatı üzerindeki tehdidi kumara çevirme fırsatı bulan zengin ülkeler ile artık ülkeler kadar kaderimiz üzerinde söz sahibi haline gelen kişiler/şirketler, hayat memat mücadelesi veren yığınlar üzerinden daha da semirmenin hesaplarını yaptılar ve ne yazık ki bunda başarılı da oldular. İstatistiklere göre günümüz dünyasında sağlık sektörü için harcanan para, öncelerin gözde sektörü silah üretimi ile eğitime harcanan paranın çok üzerinde. Bunun hakikaten insanlığın sağlığı için yapılan bir harcama olduğunu bilsek sevinmemiz gerekir; ancak herkes biliyor ki bu, fırsatçıların kasalarının daha fazla dolması için ülkelerin, dolayısıyla halkın ceplerinin boşalması anlamını taşıyor. İnsanlık, faydasının ne olduğunu hakkıyla öğrenemediği ilaçlara trilyonlar ödüyor. Oluşmuş tekeller, istenen paralara gücü yetmeyen bölgelerin insanlarına dönüp bakmıyorlar bile.

Çarpıklık sadece salgın nedeniyle her an aktüel olan sağlık alanında değil. Gıda başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin temininde tedarik zincirlerinin çözülmesinden doğan aksamalara ilaveten üretim politikalarındaki yanlışlıkların ceremesi çekilmeye başlandı. Ölümü gösterip sıtmaya razı eden anlayış, geniş halk kitlelerinin her şeye boyun eğmesini istiyor. Üretimi ve tüketimi olması gerekenden fazla şişirerek kazanç elde edenler, kısıtlamalardan da kazanç elde ediyorlar. Bu kadar tek taraflı, bu kadar adaletsiz bir dünya sisteminin insanlığa layık olup olmadığı tartışılamıyor bile.

Almanya; ekonomik gücüne, üretim kabiliyetine ve ihracat pazarlarındaki hakimiyetine rağmen salgın süresince halkın memnuniyetini yeterli ölçüde sağlayamadı. Toparlanma dönemi olması gereken günümüzde de yeterli enerjik tavrı sergileyemiyor. Üstüne üstlük savaşa dönüşen Ukrayna krizinde büyük sıkıntı çekecek ülkeler arasında görülüyor. Avrupa Birliği (AB) içerisinde sağlanacak bir bütünlük anlayışı çerçevesinde sıkıntıları aşmanın daha mantıklı olacağı var sayılsa da bunun düşünüldüğü kadar kolay olmadığı bilinmekte. Tüm bunlar Almanya’da hayatın artık pek kolay olmadığını gösteriyor.

Türkiye’nin durumu ise bazı benzer ülkeler gibi daha da sıkıntılı. Böylesine bir krize hazırlıkla olmamak bir yana, alternatif programlara da sahip olmadığımız görüldü. Adeta yolumuzu el yordamı ile bulmaya çalıştık. Ne yazık ki bu yeterli değildi. Bilhassa piyasalardaki yüksek kur ve yüksek enflasyon baskısı ekonomiyi ve halkı bunalma seviyesine getirdi. Gelirlerdeki artışlar yetersiz kalırken bilhassa temel tüketim mallarında, gıdada, elektrik ve doğalgazdaki devasa artışlar hem halkı hem sanayicileri olumsuz etkiledi. Gıda ithalatı mecburiyetinde olmamız, döviz üzerinde baskı oluştururken, paramızın değer kaybetmesi ürettiklerimizi dünya piyasa fiyatlarının altında elden çıkarmamıza sebebiyet vermekte. Çıta gittikçe açılırken hükümetin aldığı tedbirlerin ne derece şifa olacağı ve bu durumun ne kadar sürdürülebileceğinin cevabını bilen yok. Bu çerçeveden bakıldığında yeni hayatın Türkiye’de yaşayanlar için de pek iç açıcı olmadığını söylemek mümkün.

Umarız yanılırız ve her şey güllük gülistanlık olur.

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de