Üç aylık bebeğin ölüm haberi, Hollanda gündemini ciddi bir şekilde sarstı. Örneğin, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Ter Apel’de yaşananlardan utandığını belirtti. Adalet ve Güvenlikten sorumlu Devlet Sekreteri Eric van der Burg da, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Ter Apel’deki yaşananlardan büyük üzüntü duyduğunu, vefat eden bebeğin ailesine başsağlığı diledikten sonra kamp çalışanları ile birlikte iyi dileklerini bildirdi. Muhalefet partilerinden Yeşil Sol Partisi milletvekili Suzanne Kröger, hükümetin mültecilere ayrılan bütçede 128 milyon Euro kısıtlamaya gittiğini, önlem alınmadığını ve sonuç olarak, hamile kadınların, çocukların ve kronik hastalığı olanların kaderlerine terk edildiğini belirtti.
Elbette, çarşambanın gelişi salıdan belliydi. Çünkü, mültecilerin geçici olarak barınması için kullanılan Ter Apel köyündeki Mülteci Merkezi’nin spor salonu olağanüstü yoğundu. Yeterli yatak yoktu. Yüzlerce mülteci, spor salonunun dışında, ıslak zeminde uyumaktaydı. Kızıl Haç, salonun dışına çadır kurdu, ancak polisler çadırları kaldırdı. Çadır olmamasına rağmen, dışarıda 700 kişi sabahlıyordu. Belediyeler ise mültecileri kabul etmekte isteksiz davranıyorlardı.
Hükümet, mültecilere yer bulmakta zorlanıyordu. Hatta, hükümetin Albergen köyünde Hollanda Sığınmacı Kabul Merkezi Kurumu (COA) için satın aldığı ve 300 mültecinin yerleşeceği otel için, bölge halkı “istemiyoruz” diyerek protestolarda bulunmuştu. Oysa aynı Hollandalılar, Ukraynalı mültecileri, bırakın otellerde barındırmayı, evlerine misafir etmek için sıraya girmişlerdi.
Kamp alanındaki kriz biliniyordu. Sağlık ve Gençlik Bakım Müfettişliği’nden bir ekip Ter Apel’e gitmiş ve incelemelerde bulunmuştu. Ekibin raporu zehir zemberekti. Buna göre, kamp rezil, sefil, bakımsız, yetersizdi. Merkezde, “hijyen eksikliğinin bir sonucu olarak ciddi bir bulaşıcı hastalık salgın riski” olduğu açıklanmıştı. İlginçtir, mülteci uzmanları ve savunucuları da Ter Apel’deki durumu, Avrupa’ya giden sığınmacıların ilk varış noktası Yunanistan ve İtalya’daki kamplara benzeterek, Merkez’in aşırı yoğun olduğunu belirtmişlerdi.
Hükümet ve sorumlular, Ter Apel’deki mülteci kampı krizi karşısında şaşkın ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Hatta, Sınır Tanımayan Doktorların Hollanda Şubesi bile olanlara isyan ederek, Tep Apel’e yardıma koştu. Kuruluşundan bu yana, ilk defa Hollanda içinde sağlık müdahalesinde bulunan bu kurum, Ter Apel’da 44 kişiye yardım etmek durumunda kaldı.
Ter Apel krizinin çözülmesi için Doetinchem kasabasında açılan mülteci kampına 225 kişi yerleştirildi. 400 mülteci ise, Ter Apel’dan otobüslerle farklı yerlere taşındı. Ancak, bir gün sonra, bu mültecilerin bir bölümü tekrar Ter Apel’a geri geldiler. Ama, alınan tedbirler sonucunda, spor salonu dışında sabahlayan mültecilerin sayısı, 700’den 250’e düştü.
Ter Apel krizi, önümüzdeki günlerde, ülkede faaliyet gösteren farklı çıkar grupları tarafından organize edilecek gösterilerle gündemdeki yerini koruyacak. Krizin çözümü için kamuoyu oluşturulacak.
Ter apel krizinde, Hollanda Türkleri de, bir çok krizde olduğu gibi, yardıma koştular. Hollanda Hasene Derneği, IGMG, Güney ve Kuzey Hollanda bölgeleri, Ter Apel’deki mültecilere yardım kampanyası başlattı. Sivil girişimlerde görülen bu hareketliliğin, karar vericilerde de olmasını diler, mülteci yönetiminde başarısız olan Hollanda hükümetinin doğru ve sürdürülebilir kararlar almasını dileriz.
Umarız, bu ulusal krizden bir an önce çıkılır ve bir daha kamplarda üç aylık bebekler ölmez.