Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Almanya'da hava yolu şirketi Lufthansa'nın yer hizmetleri çalışanlarının, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle yeniden uyarı grevine gideceği bildirildi.

Birleşik Hizmet Sektörü Sendikası (Verdi) tarafından yapılan yazılı açıklamada Frankfurt, Münih, Hamburg, Berlin, Düsseldorf, Köln/Bonn ve Stuttgart havalimanlarında Lufthansa şirketinde çalışan yer hizmetleri personeli için iş bırakma eylemi çağrısının yapıldığı ifade edildi.

Açıklamada, uyarı grevinin 20 Şubat'ta yerel saatle 04.00’te başlayacağı ve 21 Şubat 07.10’da sona ereceği bilgisi paylaşıldı.

 

Ücret artışı talebiyle 12 Şubat’ta yaklaşık 25 bin çalışan için işverenle yapılan 3. tur toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamadığı aktarılan açıklamada, işverenlerin sunduğu teklifin, çalışanlarla yoğun şekilde tartışıldığı ve çalışanların yüzde 96’sı tarafından reddedildiği belirtildi.

 

Verdi temsilcisi Marvin Reschinsky, yer hizmetleri personelinin kendilerine haksız davranıldığını düşündüğünü dile getirerek, yer hizmetleri personeli için teklif edilen ücretlerin son yıllardaki fiyat artışlarını bile telafi etmediğini söyledi.

Sendika en az 500 avro olmak üzere yer hizmetleri personeli için yüzde 12,5'lik ücret artışı talep ediyor. Buna ek olarak, çalışanlara yüksek enflasyonun telafisi için 3 bin avroluk ikramiye verilmesi isteniyor.

Lufthansa'daki yer hizmetleri personeli daha önce 7 Şubat'ta uyarı grevine gitmiş, hava yolu şirketinin 1000 uçuşundan yaklaşık 900'u iptal edilmiş ve grevden yaklaşık 100 bin yolcu etkilenmişti.

Würzburg Toyota Stumpf: Kalite ve Müşteri Memnuniyetinde Lider Otomobil tutkunları için Würzburg şehri, Toyota Stumpf'un başarı öyküsünün yazıldığı yerdir. Yaklaşık 30 yıldır Würzburg'da hizmet veren bu özel Toyota bayisi, otomobil dünyasında kalite, güvenilirlik ve müşteri memnuniyeti konularında kesintisiz bir çaba sarf ediyor. Toyota Stumpf, bölgedeki en saygın otomobil satıcısı ve servis sağlayıcısı olarak, müşterilere her zaman en iyi deneyimi sunmayı amaçlıyor.

Toyota Stumpf'un başarısının sırrı, sadece mükemmel araçlar sunmakla sınırlı değil, aynı zamanda müşteri memnuniyetini her zaman öncelik olarak görmesinde yatıyor. Firmanın yöneticisi Andreas Mücke, "Müşterilerimizin memnuniyeti bizim için her şeyden önemlidir. Onların ihtiyaç larını anlamak ve karşılamak için sürekli çaba sarf ediyoruz. Memnun mü‚terinin daha uzunca bir dönem bizde mü‚teri olarak kalmasi ise temel ticari prensipleri mizin en ba‚⁄nda gelir" diyor.

Bu tutum, Toyota Stumpf'u bölgenin en çok tercih edilen otomobil bayilerinden biri yapmıştır. Özellikle göçmen kökenli mü‚terilerin Autohaus Stumpf’dan ciddi anlamda bilgilenmek ve Toyota modellleri ile ilegili sorular yöneltmek için geldikleri belirtiliyor.

Toyota'nın efsanevi kalitesi ile Toyota Stumpf'un yerel bilgi birleş tiğinde, müşterilere benzersiz bir deneyim sunuluyor. Bayinin geniş araç yelpazesi, her bütçeye ve ihtiyaca uygun bir seçenek sunuyor. Ayrıca, Toyota'nın çevre dostu hibrit ve elektrikli araçlarına olan ilgiyi de göz önünde bulundurarak, çevre bilinci yüksek müşteriler için ideal bir seçenek sunuyor.

Toyota Stumpf aynı zamanda satış sonrası hizmetlerde de çıtayı yükseltiyor. Yüksek nitelikli teknisyenleri ve son teknoloji ekipmanları ile donatılmış servis merkezi, araçların en iyi şekilde bakımını yapmayı taahhüt ediyor. Müşteriler, araçlarının güvende ve mükemmel çalışır durumda olduğundan emin olabilirler. Ayrıca, orijinal yedek parçaların kullanılması, uzun vadeli güvenilirlik ve dayanıklılığı garanti eder.

Toyota Stumpf, Würzburg şehrinin otomobil ihtiyaçlarını karşılamak ve müşterilere unutulmaz bir deneyim sunmak için yıllardır çabalıyor. Kalite, güvenilirlik ve müşteri memnuniyeti konularındaki bu kararlılık, Toyota Stumpf'u bölgenin en önde gelen otomobil bayilerinden biri haline getiriyor. Gelecekte de bu başarılı işbirliği devam edeceğe benziyor ve otomobil severler için heyecan verici bir gelecek sunuyor.

 

 

 

 

 

Almanyanın Düsseldorf şehri T.C.Başkonsolosluğundan Yapılan basın açıklamasında Türk vatandaşlarına çağrı yapıldı. Çocuklarınızı Türkçe derslerine kayıt yaptırın  okullara gönderin denildi.

Basın toplantısına; Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul, Köln Başkonsolosu Turhan Kaya, Düsseldorf Eğitim Ataşesi Muteber Gamze Bozgöz, Essen Eğitim Ataşesi Sabri Yolcu, Köln Eğitim Ataşesi Muhterem Dilbirliği ve Münster Eğitim Ataşesi Ayşe Nazlı Söylet ile birlikte Almanya'daki birçok kanal, gazete, dergi ve internet medyası mensuplarıyla birlikte konsolosluk çalışanları katıldı.

KRV Eyaletinde okullarda ders kayıt döneminin başlaması sebebiyle 5 Şubat 2024 tarihinde KRV Eğitim Ataşeleri öncülüğünde, Düsseldorf Başkonsolosluğu koordinasyonunda Türkçe derslerine kayıtların arttırılması amacıyla Konsolosluk Anadolu Salonunda bir basın toplantısı düzenlendi.

Düsseldorf Başkonsolosu Ali ihsan İzbul; "Öncelikle bu toplantıya katılan Köln Başkonsolosu  Turhan Kaya'ya ayrıca emeklerinden dolayı Eğitim Ataşelerine ve programa katılım sağlayan kıymetli basın mensuplarına teşekkür ederek konuşmalarına başladılar. İzbul, "Önümüzde çok yoğun bir gündem bizi bekliyor, Almanya'da, vatandaşlık yasası resmi gazetede yayımlandıktan 3(üç) ay sonra yürürlüğe girecek. Bu kapsamda gerek Alman vatandaşlığına başvurması beklenen vatandaşlarımızın, gerek yeniden Türk vatandaşlığına başvurması beklenen mavi kartlı vatandaşlarımız için bu sürecin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum diyerek sözlerine şöyle sürdürdü, “Ayrıca ırkçılık ve islamafobi artış eğiliminde, bunlar Dünyayı karanlık çağlara götürme riski olan eğilimlerdir, bunlar ile mücadele edilmesi çağrısında bulunuyoruz. 

Eğitim, yabancı düşmanlığının ve islamafobi'nin en büyük ilacıdır, Eğitim hoşgörüdür. Türkçe derslerine kayıt için Ataşeliklerimizin çalışmalarına vatandaşlarımızdan da tam destek bekliyoruz.” Başkonsolos İzbul, basın toplantısına katılan kıymetli basın mensuplarına tekrar teşekkür ederek sözlerini Köln Başkonsolosu Turhan Kaya'ya bıraktılar.

Köln Başkonsolosu Turhan Kaya, "Türkçe derslerine kayıt dönemlerinde Vatandaşlarımıza her yıl çağrıda bulunuyoruz fakat bu yıl bu çağrıyı basın önünde yaparak sizlerle paylaşmak istedik çünkü Türk toplumunun Almanya'daki varlığının en önemli unsurlarından bir tanesi dilimizin bir sonraki neslimize öğretilmesi ve aktarılmasıdır. Bu sebeple her yıl vatandaşlarımıza bu çağrıyı muhakkak yapıyoruz. KRV Eyaletindeki Ataşelerimiz öğrencilerimize bu bilgilerin aktarılması için çok başarılı bir strateji uyguluyor ve çok kıymetli çalışmalara imza atıyorlar, şimdi sizlere bununla alakalı bir sunum ve bilgilendirme yapacaklar diyerek bu organizasyona ev sahipliği yapan Düsseldorf Başkonsolosu ve Ataşesine teşekkür ediyorum”dedi.

Düsseldorf Eğitim Ataşesi Bozgöz, Öncelikle Düsseldorf ve Köln Başkonsoloslarımıza ve çok kıymetli Essen, Köln ve Münster Eğitim Ataşelerimize toplantının gerçekleşmesine katkılarından dolayı teşekkür ederek sözlerine başladılar, “Biz bu çalışmayı bir Türkçe seferberliği olarak görüyoruz dediler. Basın mensuplarının bu çalışmalara desteğinin çok önemli olduğunu, basın sayesinde vatandaşlarımıza ulaşabildiklerini ilettiler. Velilerimize bir çağrıda bulunduklarını ve bizlerle beraber Türkçe derslerine kayıt çalışmalarında çalışmaları gerektiğini, iki dilliliğin zenginlik olduğunu sadece Türkçe değil aynı zamanda çocuklarımızın Almanca'ya da hakim olmaları gerektiğini vurguladılar, iki dili de gayet iyi bir şekilde rahatlıkla öğrenebileceklerini asıl önemli olanın da bu olduğunu dile getirdiler, konuşmasının sonunda bu programa katılan kıymetli basın mensuplarına da teşekkür ederek sözlerini tamamladılar.

Münster Eğitim Ataşesi Ayşe Nazlı konuşmasında şunları aktardı;

“Sevgili-vatandaşlarımız,kıymetli Velilerimiz Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti okullarında ders kayıt döneminin başlaması sebebiyle, çocuklarımızın geleceğiyle ilgili bazı önemli hususları bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmaların da gösterdiği üzere, anadilini sağlam öğrenen ve çift dilli yetişen çocuklar eğitim ve iş hayatlarında daha başarılı olmakta; bunun yanısıra, özgüveni yüksek bireyler olarak kimliklerine sahip bilinçli bireyler olarak yaşadıkları toplumlarda hizmet etmektedirler.

Çocuklarımız anadilleri Türkçe'yi ilk olarak ailede öğrenseler de bu yeterli olmamaktadır.  Türkçe'ye tüm zenginliğiyle hakim olabilmek için bu öğrenme sürecinin mutlaka odaklı ve etkileşimli bir ortamda pekiştirilmesi, yani okulda Türkçe derslerinin alınması gerekmektedir. Türkçeyi doğru olarak ve tüm zenginliğiyle konuşabilmek ve yazabilmek için mutlaka okulda Türkçe derslerine kayıt olunmalıdır.

Çok kültürlü bir toplumda yaşayan insanlarımız için anadil olarak Türkçe derslerinin getirdiği kazanımlar saymakla bitmez. Bu kazanımlardan birkaçı;

* Anadil okul başarısının artmasını sağlar;

* Diğer dillerin daha kolay öğrenilmesini temin eder;

* Buna bağlı olarak iletişim ve sosyalleşme kabiliyetlerini artırır;

* Türkiye'de staj ve üniversite imkânı verir;

* Türk ve Alman toplumuna uyumu kolaylaştırır;

* Çocuğun özgüveninin artmasını destekler;

* Kökleriyle daha kuvvetli bağlar oluşturur;

* İki dilliliğin / çok dilliliğin avantajlarına sahip kılar;

* İki dillilik sayesinde daha fazla iş/kariyer fırsatı sağlar.

Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde Türkçe dersleri tüm okul türlerinde ilkokul 1. Sınıftan 10. Sınıfa kadar sunulmaktadır. Bu derslerin temel hukuki dayanağı KRV Okul Yasası 2. Maddesinin 10. Fıkrası ve yine KRV Katılım ve Uyum Yasasının 10.Maddesinin 1. Fıkrasıdır. 

Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet okullarında anadil Türkçe dersleri açılabilmesi için ilkokullarda en az 15 velinin, ortaöğretim okullarında ise en az 18 velinin okul yönetimine yazılı olarak başvuruda bulunması gerekmektedir.(Klassenübergreifend) Aynı okulda bu sayıya ulaşılamadığı takdirde birden fazla ilkokulda 15, birden fazla ortaöğretim okulunda ise 18 velinin eğitim müdürlüğüne başvurması ile ana dil dersleri açılmak zorundadır. (Schulübergreifend)

Bu çerçevede, tüm velilerin, anaokulundan ilkokula geçiş ve ilkokul öğreniminden ortaöğretime geçiş kayıtlarının başladığı bu dönemde (Şubat-Mart) çocuklarını Türkçe derslerine kaydettirmesi önem taşımaktadır.  Okulda Türkçe dersi mevcutsa çocuğunuzun bu derse katılması için, mevcut değilse çocuğunuzun kaydını yaptıracağınız okulda Türkçe dersi açılması için müracaatta bulunabilirsiniz. Bunun için Ataşeliklerimizin internet sayfalarından indirebileceğiniz ya da telefonla, mail ile talep bizlerden talep edebileceğiniz ya da kayıt yaptıracağınız okuldan temin edebileceğiniz HSU TÜRKÇE Dersi Kayıt Formunu doldurup okul yönetimine teslim etmeniz yeterlidir.  

Türkçe derslerine kayıtla ilgili herhangi bir sorun yaşamanız halinde, aşağıdaki temas bilgilerinden Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde bulunan Başkonsolosluklarımız Eğitim Ataşeliklerine başvurabilirsiniz. Bizler siz vatandaşlarımız adına meselenin takipçisi olacağız." diyerek basın duyurusunu tamamladılar. 

Konuşmaların tamamlanmasının ardından basın mensuplarının sorularıyla birlikte soru cevap bölümüne geçildi. Eğitim Ataşelerinin basın mensuplarının sorularını cevaplamalarıyla birlikte program sona erdi. 

" src="blob:https://ayturk.de/05ed06a9-a2ef-41fc-be91-dee9190d2e0c" alt="image0.jpeg" class="Apple-web-attachment" style="opacity: 1;">

BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın tarafları müzakere masasına oturtabilmek için girişimleri sürüyor ama AB ve başta ABD olmak üzere Kıbrıs konusuna ilgi duyan devletler, Kıbrıs konusundaki beklentilerini çok düşük tutuyorlar. Gerekçesi, BM Genel Sekreteri'nin kişisel temsilcisi aracılığıyla başlatılan yeni çabaların sonuç vereceği konusunda pek iyimser olmamaları.

 

İyimser olmamalarının nedenleri;

  • Neredeyse yarım asırdır devam eden müzakerelerde Kıbrıs Rumlarının, kurulacak yeni ve ortak devlette egemenliği Kıbrıs Türkleri ile paylaşmak istememeleri,
  • Rumların, Kıbrıs adasını 1963’de denedikleri gibi silah zoru ile denetim altına alabilmek için Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmak istemeleri,
  • Kıbrıs Rumlarının, 2004 yılında yapılan Annan Planı referandumunda Kıbrıs Türklerinin kurulacak yeni devlette egemenliğe ve yönetime ortak olacakları için “Hayır” oyu vererek Kıbrıs Türkleri ile ortak olmak istemediklerini açık olarak ortaya koymaları,
  • Kıbrıs Rumlarının, Türkiye'nin adadan çıkarılması ve adanın tamamını kendi kontrolleri altına almak için her tür girişimi yapmaları,
  • Kıbrıs Türkleri, 60 sene önce uğradıkları soykırımı bir daha yaşamak istemedikleri için Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasına karşı olmaları,
  • Kıbrıs Türklerinin, günümüzde Gazze’de yaşananların benzerini bir kez daha yaşamak istememeleri,
  • Müzakere masasına, Kıbrıs Türklerinin Cemaat veya Azınlık olarak değil, Kıbrıs Rumları ile aynı statüde, eşit, egemen ve uluslararası tanınmış bir devlet olarak oturmak istemeleri,
  • Kıbrıs Türklerinin hiçbir zaman ve koşulda, 2017 yılında Crans Montana’da adada Federal bir devletin kurulması için yapılan müzakerelere, Kıbrıs Rumlarının terk ettiği yerden tekrardan başlamak istememeleri.

  

Kıbrıs konusunda yıllarca etkin bir faaliyet gösteren İngiltere’nin, Kıbrıs Yüksek Komiseri İrfan Siddique’ın son yaptığı açıklamanın arkasından İngiltere Dışişleri Bakanlığının, Kıbrıs sorununun çözümü için diyalogun yeniden başlatılması amacıyla tüm tarafların "esneklik" göstermesi çağrısında bulunması bir tesadüf değil.

 

BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria A. H. Cuellar yeni görevine dört elle sarıldı sarılmasına da, Kıbrıs Türk tarafında sadece Federasyon destekçileri ile görüşme yaparak çok yanlış bir strateji ile başlangıç yaptı. Büyük bir olasılıkla bu strateji ve başlangıç yöntemi, Rumları destekleyen birileri tarafından kulağına fısıldandı.

 

Kıbrıs Türk tarafındaki federasyon destekçileri, Kıbrıs Türklerinin çoğunluğunu değil, azınlığını teşkil eden ve Atlantik Paktı tarafından her fırsatta maddi destek verilen ve onların ağzından konuşan kişi ve kuruluşlardan oluşmakta.  Maalesef Maria hanım, sadece bu kişi ve kuruluşlarla görüşerek Kıbrıs Türklerinin düşüncelerini değil, Atlantik Paktı’nın düşünce, görüş ve isteklerini sanki de Kıbrıs Türklerinin istek ve düşünceleriymiş gibi bu kişi ve kuruluşlardan duydu.

 

Eğer Maria hanım bu kişilerden aldığı bilgileri Kıbrıs Türklerinin istekleri diye kabul edip stratejisini bunun üzerine inşa ederse, her ne kadar BM ve Atlantik İttifakı BM Genel Sekreterinin Kişisel temsilcisinin görevinin 6 ay ile kısıtlı olduğunu kabul etmemiş olsalar da, şimdiden Maria hanımın 6. ayın sonunu beklemeden duvara toslayacağını söylemek yanlış olmayacak. 

Ayrıca Türkiye’de Dışişleri Bakanı Fidan, Yunanistan’da Dışişleri Bakanı Gerapetritis ile görüşen Maria hanım, KKTC’ye geldiği vakit Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu ile görüşme yapmayarak daha ilk tur görüşmede büyük bir stratejik hata ve gaf yaptı. 

 

Eğer burada Altantik İttifakı’nın niyeti, Maria hanımı “Kişisel Temsilci” diye tanıtıp “Özel temsilci” görevlerini yaptırmaksa ve müzakereleri 2017’de Crans Montana’da kaldığı yerden ve içerikten başlatmaksa, Kıbrıs Türklerinin bu tuzağa düşmeyeceklerini ve bu yolda harcanacak çabaların boşuna olacağını herkesin bilmesinde büyük fayda var...

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın tarafları müzakere masasına oturtabilmek için girişimleri sürüyor ama AB ve başta ABD olmak üzere Kıbrıs konusuna ilgi duyan devletler, Kıbrıs konusundaki beklentilerini çok düşük tutuyorlar. Gerekçesi, BM Genel Sekreteri'nin kişisel temsilcisi aracılığıyla başlatılan yeni çabaların sonuç vereceği konusunda pek iyimser olmamaları.

 

İyimser olmamalarının nedenleri;

  • Neredeyse yarım asırdır devam eden müzakerelerde Kıbrıs Rumlarının, kurulacak yeni ve ortak devlette egemenliği Kıbrıs Türkleri ile paylaşmak istememeleri,
  • Rumların, Kıbrıs adasını 1963’de denedikleri gibi silah zoru ile denetim altına alabilmek için Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmak istemeleri,
  • Kıbrıs Rumlarının, 2004 yılında yapılan Annan Planı referandumunda Kıbrıs Türklerinin kurulacak yeni devlette egemenliğe ve yönetime ortak olacakları için “Hayır” oyu vererek Kıbrıs Türkleri ile ortak olmak istemediklerini açık olarak ortaya koymaları,
  • Kıbrıs Rumlarının, Türkiye'nin adadan çıkarılması ve adanın tamamını kendi kontrolleri altına almak için her tür girişimi yapmaları,
  • Kıbrıs Türkleri, 60 sene önce uğradıkları soykırımı bir daha yaşamak istemedikleri için Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasına karşı olmaları,
  • Kıbrıs Türklerinin, günümüzde Gazze’de yaşananların benzerini bir kez daha yaşamak istememeleri,
  • Müzakere masasına, Kıbrıs Türklerinin Cemaat veya Azınlık olarak değil, Kıbrıs Rumları ile aynı statüde, eşit, egemen ve uluslararası tanınmış bir devlet olarak oturmak istemeleri,
  • Kıbrıs Türklerinin hiçbir zaman ve koşulda, 2017 yılında Crans Montana’da adada Federal bir devletin kurulması için yapılan müzakerelere, Kıbrıs Rumlarının terk ettiği yerden tekrardan başlamak istememeleri.

  

Kıbrıs konusunda yıllarca etkin bir faaliyet gösteren İngiltere’nin, Kıbrıs Yüksek Komiseri İrfan Siddique’ın son yaptığı açıklamanın arkasından İngiltere Dışişleri Bakanlığının, Kıbrıs sorununun çözümü için diyalogun yeniden başlatılması amacıyla tüm tarafların "esneklik" göstermesi çağrısında bulunması bir tesadüf değil.

 

BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria A. H. Cuellar yeni görevine dört elle sarıldı sarılmasına da, Kıbrıs Türk tarafında sadece Federasyon destekçileri ile görüşme yaparak çok yanlış bir strateji ile başlangıç yaptı. Büyük bir olasılıkla bu strateji ve başlangıç yöntemi, Rumları destekleyen birileri tarafından kulağına fısıldandı.

 

Kıbrıs Türk tarafındaki federasyon destekçileri, Kıbrıs Türklerinin çoğunluğunu değil, azınlığını teşkil eden ve Atlantik Paktı tarafından her fırsatta maddi destek verilen ve onların ağzından konuşan kişi ve kuruluşlardan oluşmakta.  Maalesef Maria hanım, sadece bu kişi ve kuruluşlarla görüşerek Kıbrıs Türklerinin düşüncelerini değil, Atlantik Paktı’nın düşünce, görüş ve isteklerini sanki de Kıbrıs Türklerinin istek ve düşünceleriymiş gibi bu kişi ve kuruluşlardan duydu.

 

Eğer Maria hanım bu kişilerden aldığı bilgileri Kıbrıs Türklerinin istekleri diye kabul edip stratejisini bunun üzerine inşa ederse, her ne kadar BM ve Atlantik İttifakı BM Genel Sekreterinin Kişisel temsilcisinin görevinin 6 ay ile kısıtlı olduğunu kabul etmemiş olsalar da, şimdiden Maria hanımın 6. ayın sonunu beklemeden duvara toslayacağını söylemek yanlış olmayacak. 

Ayrıca Türkiye’de Dışişleri Bakanı Fidan, Yunanistan’da Dışişleri Bakanı Gerapetritis ile görüşen Maria hanım, KKTC’ye geldiği vakit Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu ile görüşme yapmayarak daha ilk tur görüşmede büyük bir stratejik hata ve gaf yaptı. 

 

Eğer burada Altantik İttifakı’nın niyeti, Maria hanımı “Kişisel Temsilci” diye tanıtıp “Özel temsilci” görevlerini yaptırmaksa ve müzakereleri 2017’de Crans Montana’da kaldığı yerden ve içerikten başlatmaksa, Kıbrıs Türklerinin bu tuzağa düşmeyeceklerini ve bu yolda harcanacak çabaların boşuna olacağını herkesin bilmesinde büyük fayda var...

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

Almanya’nın Rheinland-Pfalz eyaletinin Mainz şehrinde yasşayan İstanbul’lu hayvansever Nilar Yavuz, Türkiye’deki sokak hayvanlarına destek amaçlı “Animalist – Animal Help Foundation Istanbul” adında bir dernek kurdu.

 

Nilar, biraz kendinden bahseder misin?

İsmim Nilar Yavuz. Büyük bir sağlık şirketinde çalışıyorum ve özellikle etkinlik organizasyonu yapıyorum. Yedi yıldan fazla Türkiye’deki sokak hayvanlarına ve onlara yardım eden gönüllüler ve derneklere destek veriyorum.

 

Destek vermeye nasıl başladın?

Yedi sene önce kedimiz aileye dahil olunca hayvanlara karşı olan empatim yükseldi ve onunla daha iyi iletişim kurabilmek icin sosyal medyada hayvanlarla ilgili sayfaları takip etmeye başladım. Türkiye’den yapılan sokak hayvanları ile ilgili paylaşımları görünce şoka uğradım. Çoğu şiddet içeriyordu. Açlık, hastalık, kaderlerine terk edilmelerinin yanısıra işkence gördüklerinden bahsediyordu. Bu haberlerle kanım dondu, çünkü daha önce sokak hayvanlarının zorlu yasam mücadeleleri ilgili bir fikrim yoktu. Kendimi sorumlu hissettim ve yardım etmeye karar verdim. Uzun süre gözlem yaptıktan sonra güven veren hayvanseverlere destek olmaya başladım.

 

Ne gibi tecrübler yaşadın?

Türkiye’de sadece sokak hayvanlarının değil, onlara yardım etmek için taşın altına elini koyan hayvanseverlerin de çileli hayatlarına şahit oldum.

 

Hangi sorunları yaşıyorlar?

Barınaklar hazvanlar için ölüm kampı. Belediyelerin destegi her açıdan yetersiz. Özellikle kısırlaştırma görevini gerektiği gibi yerine getirmedikleri için müthiş bir popülasyon var. Yer gök kedi köpek kaynıyor ve insanlar onları adeta görmüyor. Hayvanseverlerin dışında. Onların da sayısı az. Bu popülasyona yetmeleri mümkün değil. Maddi manevi bu uğurda kendi hayatlarını feda ediyorlar. Sonunda depresyona giriyor ve/ya hastalanıyorlar desem abartmış olmam. Çünkü yaptıkları iş kolay değil. Maddi külfetin yanı sıra manevi yükü çok ağır. Hayvanların hali içler acısı.

 

Sen nasıl etkileniyorsun?

İlk başlarda gördüklerime müthiş üzülüyor, günlerce ağlıyordum. Ama benim acı çekmemin kimseye faydası olmadığını, aksine beni uyuşturduğu için yardım edemediğimi gördüm. Yine de bununla baş etmeyi öğrenmem çok uzun sürdü. Hala zorlanıyorum. Çok kötü insanlar var, nasıl bu kadar kötü olabiliyorlar anlamıyorum. Sosyal medyayı sallayan son olayda mesela, lüks bir sitede kendi halinde yaşayan bir kediyi, tüm çıkış yollarını kapatarak sıkıştıran cani, tam altı dakika boyunca tekmeleyerek öldürüyor. Bu kadar kötülüğü anlamak mümkün değil. Sevmeyebilirsin, fakat yaşam hakkına saygı duymak zaruri bir insanlık görevidir.

 

Dernek kurmaya nasıl karar verdin?

Senelerce yardımlarımı bireysel olarak yaptım. Fakat yetmek mümkün değil. Daha sonra yaptığım yardımları çevremdeki insanlarla paylaşmaya başladım ve aramızda para toplayarak daha fazla yardım etmeye başladık. Sonra da bu yardımları kurumsallaştırmak istedim ve “Animalist – Animal Help Foundation İstanbul” doğdu.

 

Derneğin hedefleri nelerdir?

Dernek henüz yeni doğan bir bebek diyebiliriz. Projelerle adım adım büyüyecek. Bu ayın sonunda ilk bağış gecesi organizasyonumuz var. Elde edilen gelirin tamamı sokak hayvanları için harcanacak. Hedef sadece İstanbul‘la sınırlı kalmamak.

 

Okurlarımıza bir mesajın var mi?

Lütfen sokak hayvanlarının ihtiyaçları konusunda duyarlı olun ve çevrenizi de bilinçlendirin.

Bağış ile destek olmak isteyenler icin PayPal hesabımız: Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!

Bağışların nereye harcandığını görmek için lütfen Animalist’i Instagram hesabı üzerinden takip edin: animal_ist_

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Almanya'nın Hanau kentinde 19 Şubat 2020 tarihinde gerçekleşen ırkçı terör eyleminde hayatını kaybeden vatandaşları anmak ve saldırıyı unutturmamak için anma programı düzenliyor.

 

Almanya'nın Frankfurt yakınlarındaki Hanau kentinde 19 Şubat 2020'de ırkçı bir terörist tarafından şehir merkezindeki iki kafeye düzenlenen saldırı sonucunda 4'ü Türk 9 kişinin yaşamını yitirmesinin acısı, aradan geçen yıllara rağmen hafızalarda tazeliğini koruyor. YTB ise bu terör saldırısını unutturmamak için her yıl anma etkinlikleri düzenliyor. Bu kapsamda YTB tarafından saldırının 4’üncü yılında, terör eylemine kurban verdiğimiz vatandaşlarımızı unutturmamak ve Avrupa’da vatandaşlarımızı hedef alan ırkçı saldırılara yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla 21 Şubat 2024tarihinde bir anma programı gerçekleştirilecek. Program YTB’nin fuaye alanında yapılacak.

 

Saldırının ardından bir çok çalışma yapıldı

 

Vatandaşlara yönelik ırkçı saldırıları her fırsatta gündeme getiren YTB, Hanau kentinde yaşanan saldırının ardından da birçok çalışmayı hayata geçirdi. YTB yetkilileri ırkçı saldırının ilk gününden itibaren hayatını kaybeden vatandaşlarımızın Hanau, Dietzenbach ve Regensburg’da yaşayan ailelerine destek olmak ve acılarını paylaşmak amacıyla onlarla temasını sürdürdü. Saldırının hemen ardından aile ziyaretleri gerçekleştirerek baş sağlığı dileğinde bulunan YTB uzmanları, vefat eden vatandaşlarımızın naaşlarının Türkiye’ye nakil sürecini yakından takip etmekle birlikte, Hanau şehir merkezinde yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı bir yürüyüşe ve Hanau Marktplatz’daki toplu cenaze namazına katıldı. Ayrıca YTB yetkilileri Ağrı ve Çorum illerinde defnedilen vatandaşlarımızın cenaze törenlerinde de hazır bulundu. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın maruz kaldığı ırkçı ve İslam karşıtı saldırılara dikkat çekilmesi ve konuya ilişkin kamuoyunda farkındalık oluşturulması amacıyla da “Yeter Artık”, “Es Reicht” sloganlarıyla bir sosyal medya kampanyası başlatıldı. Yaşanan olaya, Süper Lig futbol müsabakalarında açılan pankartlarla tepki gösterildi.

 

Saldırının birinci yıldönümünde Almanya ve Türkiye’den, alan uzmanı katılımcılarla “Ateşin Düştüğü Yer: Hanau” isimli online bir anma paneli düzenlendi. İstanbul ve Ankara’da kurulan anma stantları ile kamuoyuna yönelik bilgilendirme çalışmaları yapıldı.

 

Hanau’nun ikinci yıl dönümünde de, kabirleri Türkiye’de bulunan Hanau şehitlerinden Fatih Saraçoğlu’nun anısını yaşatmak üzere memleketi Çorum İskilip’te bir sokağa ismi verildi. Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde bulunan Tahir beldesinde yine Hanau şehitlerinden Gökhan Gültekin adına bir kütüphane açıldı. Bununla birlikte mevlit programları ile kabristanlarda anma etkinlikleri gerçekleştirildi.

Kısa adı AYDEF olan Almanya Yozgatlılar Federasyonun resmi kuruluşundan iki yıl öncesine kadar süren ön hazırlıklardan sonra nihayet Haziran 2021’de Hamburg’da kuruluşu gerçekleşen açılış törenine, dönemin Hamburg Başkonsolosu Yonca Sunel, SPD Hamburg Eyalet Meclisi Milletvekilleri Güngör Yılmaz ile Ali Şimsek, Hamburg Eğitim Ateşesi Lütfi Dede, Ticaret Ateşesi Uğur Özcan, Bielefeld El Ele Engelliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dursun Karabel, Yardımcısı Zafer Erciyes, Avukat Filiz Çapar, Bremen Yozgatlılar derneği başkanı ve AYDEF’in ikinci başkan Şemsettin Yıkılmaz, İş insanı İrfan Gündoğan, Futbol Menajeri Mustafa Demir, AYDEF Genel Başkanı Salih Çelik, yönetim kurulu üyeleri olmak üzere, iş insanları ve Aslen Yozgatlı Hamburg ve çevresinde yaşayan hemşehrilerimiz katılmışlardı.

Almanyanın Bremen şehrinde kültürel sosyal ve insani hizmetler yapan Almanya Yozgatlılar Federasyonu üyesi Bremen Yozgatlılar Derneğinin organize ve davetiyle bir araya gelen Yozgatlılar bir arada hasret giderdiler.

Deniz Saray Event Center düğün salonunda düzenlenen programa T.C. Hannover Başkonsolosluğu Ataşe Yardımcısı Murat Yıldırım, AYDEF Genel Başkanı Mustafa Çelik,ile birlikte yönetim kurulu üyeleri Şemsettin Yıkılmaz, Salih Çelik, İrfan Gündoğan, Esma Arslan, Hasan Akdoğan, Selma Ertuğrul ve Rıza Atamtürk katıldılar.
Proğramın sunumunu gazeteci Hasan Akdoğan’ın yaptığı kültür proğramı Kuranı Kerim tilavetiyle başladı. Ev sahibi Bremen Yozgatlılar derneği başkanı Şemsettin Yıkılmaz misafirleri selamlayan kısa bir konuşma yaptı. Daha sonra kurucu başkan Salih Çelik kürsüye geldi. AYDEF ‘in kuruluş ve hizmetlerinden bahsetti. Daha sonra Yozgatlılar Federasyonu genel başkanı Mustafa Çelik kürsüye davet edildi. Çelik konuşmasında, AYDEF’in kurulma amacı ve faaliyetleri hakkında bilgi verirken, “Memleketimizin kültür ve geleneğini vatandaşlarımıza tanıtmak için bir araya geldik. Amacımız kültürümüzü tanıtıp yaşatmaktır. Sizleri temsilen
bizler elimizden geleni yapmaktayız.
Destekleriniz için teşekkür ederiz“dedi.


Devletimiz temsilen katılan T.C.Hannover başkonsoloslu Ataşesi Murat Yıldırım, konuşmadında;
“Hannover Başkonsolosu Gül Özge Kaya’nın selamlarını getirdim Sizlere selamları var. Ülkemizden uzakta olsak bile bu tür organizasyonlarla kültürümüze sahip çıkmanız, milletimize , vatanımıza destek olmamız taktire şayandır“dedi.

Yozgat Ara-aşı Arabaşısı Almanyanın Bremen şehrinde, tatıldı.

Yozgat’a has, soğuk kış gecelerinin vazgeçilmez en önemli yemeği bundan böyle Almanya’da.
Almanya Yozgatlılar Federasyon üyesi Bremen Yozgatlılar derneği geleneksel hale getirdiği Arabaşı ikram günlerinin 3. düzenleyerek Yozgatlılar bir araya getirdi. Birlik ve beraberliğe vesile oldular.
Yozgatımızın tescilli yemeği Arabaşı Yozgat’ın uzun kış gecelerinde akşam yemeğinden sonra ve yatmadan önce yapılan sohbetler esnasında ikram edilen bir çeşit ara öğün yemeğidir. Bu sebeple yemeğin asıl adı “ara aşı” olmasına rağmen halk ağzında söylene söylene arabaşı şeklini almıştır. Malzeme olarak un, su ve tuz kullanılır. Çorbası içinse tavuk veya hindi, gaz, ördek tavşan eti kullanılır.
Düğün salonunu dolduran hemşehrilerimiz birlikte Arabaşı çorbalarını içtiler. Dualar edildi. Bremen Yozgatlılar derneği yönetim kurulu ve üyelerine teşekkür edildi.

 

Unter dem Titel „Mythos Mahlzeit“ ist mit Beginn der diesjährigen Fastenzeit ein neuer Podcast rund um den Zusammenhang von Ernährung und Gesundheit gestartet. In zunächst zehn Folgen des Podcasts, der von der AOK unterstützt wird, geht es etwa um Fragen zum Abnehmen, zu Essstörungen oder zum Nutzen von Nahrungsergänzungsmitteln. Die Wissenschaftsjournalistin und Bloggerin Johanna Bayer beleuchtet diese Themen im Gespräch mit Expertinnen und Experten. „Die AOK findet diesen Podcast so wichtig, weil er den aktuellen Stand der Forschung zum Thema Ernährung widergibt und so zahlreiche falsche Vorurteile entkräftet“, so Ulrike Jaques, Ernährungsexpertin von der AOK in Würzburg.

 

Diäten und Fasten bringen kaum etwas

In der ersten Folge geht es im Gespräch mit Johannes Erdmann, Internist, Endokrinologe und Professor für Ernährungsmedizin an der Hochschule Weihenstephan-Triesdorf, um das Thema Abnehmen und den Sinn von Diäten. Zum Beginn der Fastenzeit zieht er ein ernüchterndes Fazit. Denn die Effekte des Fastens sind seiner Erfahrung nach mittel- und langfristig sehr begrenzt oder gar nicht nachzuweisen. Langfristige Effekte erreicht man laut Erdmann hingegen am besten mit einfachen und leicht umsetzbaren Änderungen des Ernährungsverhaltens. Diese sind idealerweise auf die jeweilige individuelle Situation zugeschnitten.

 

Immer mittwochs eine neue Podcast-Folge

„Der Podcast zeigt nicht nur Ernährungs-Mythen auf, sondern erklärt auch Fachbegriffe wie Mischkost oder Body-Mass-Index“, erläutert Ulrike Jaques. In den kommenden zehn Wochen wird jeweils mittwochs eine Folge von „Mythos Mahlzeit“ veröffentlicht. Der neue Podcast, der im Auftrag der AOK von der Isartal Health Media produziert wird, ist auf der Website der AOK unter www.aok.de/pk/mythos-mahlzeit, auf dem Youtube-Kanal der AOK-Gemeinschaft (www.youtube.com/@AOKDerGesundheitskanal) sowie auf allen gängigen Podcast-Plattformen verfügbar.

 

 

Straub zieht erste Bilanz nach 100 Tagen im Amt  als neuer Integrationsbeauftragter der Bayerischen Staatsregierung. 

Der Integrationsbeauftragte der Bayerischen Staatsregierung Karl Straub, MdL, hat die ersten 100 Tage seiner Amtszeit genutzt, um sich einen guten Eindruck über die Situation im Bereich Integration und Asyl zu verschaffen. Neben seiner Tätigkeit als Abgeordneter hat Straub in seiner neuen Funktion bereits fast 50 Termine absolviert, dazu unzählige Telefonate. Der neue Beauftragte tauschte sich bspw. intensiv mit dem Bayerischen Integrationsrat aus, verschaffte sich ein Bild über die Situation der Geflüchteten in mehreren bayerischen Ankereinrichtungen, diskutierte mit dem Bayerischen Flüchtlingsrat über den Chancenaufenthalt, verlieh Integrationspreise und hat sich auf Bund-Länderkonferenzen für die Interessen der bayerischen Migrationspolitik stark gemacht. Der Integrationsbeauftragte möchte genau in diesem Tempo weitermachen: „Das war nur der Anfang. Wir haben einige konkrete Ideen, die wir zeitnah umsetzen wollen.“

 

Straub, der bereits viele Jahre im Rechtsausschuss für Fragen der Asylpolitik und im Petitionsausschuss für die Klärung von Einzelfällen zuständig war, zieht ein vorsichtig positives Fazit nach den ersten drei Monaten: „Die vielen Begegnungen, konstruktiv-kritischen Diskussionen und Gespräche mit Geflüchteten und Ehrenamtlichen am Rande von Veranstaltungen bestätigen mich darin, dass wir Asyl und Migration aus der Mitte heraus begreifen müssen. Das Schwarz-Weiß-Denken trägt nicht zur Lösung von Problemen bei und entspricht auch nicht der Lebensrealität. Wir müssen Geflüchtete human und respektvoll behandeln, sie aber auch auf Grenzen des Machbaren sowie rechtliche Rahmenbedingungen hinweisen.“

 

Straub wird diese ersten Eindrücke und Erfahrungen zeitnah in einem Bericht an die Staatsregierung in Worte fassen. „Nach wie vor bin ich der festen Überzeugung, dass wir das Thema Asyl und Migration nur im Dialog mit der Bevölkerung, den Geflüchteten und allen am Prozess beteiligten Behörden und politischen Akteuren klären können. Daher stehe ich für eine Migrationspolitik mit Herz und Verstand“, so der Beauftragte abschließend.