Evren ile insanın bir başka ortak noktası: Ritim

Bugün evrenin tümünü belirli frekanslarla açıklamayı deneyen bilim dünyasında olduğu gibi hem müzik, hem de astrolojide yapılan açıklamalar belirli ritimler üzerinden yapılmaktadır. O hâlde müzikte ve armonide geçerli olan kurallar tüm evrende neden geçerli olmasın?

Elimizdeki veriler bu düşüncenin en azından insan için geçerli olduğunu gösteriyor. Yeni bulunan bulgulara göre sirkadyen saat olarak adlandırılan güneşe göre belirlenmiş 24 saatlik ritimlerin genlerde ve proteinlerde mevcut olduğu, diyabet hastalığının bile pankreasdaki ensülin depolayan beta hücrelerinin sirkadyen saatlerinin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıktığı tespit edildi.

Sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kimyasalların insanın tüm manyetik alanından etkilendiği ve her bir kimyasalın bir orkestrada yerinde basılan tek bir nota olarak incelenmesi gerektiği de bilim insanlarının gündemindedir. Bu örnekler dışında kalp ritmi, nabız ve nefes gibi insan bedenindeki ritimlere bir çok örnek vermek mümkün. Ancak unutmamak gerekir ki, müzikte düzenli frekans her zaman armonik bir yapı demek değildir. Hatta doğada ve akustik müzikte sesler, daha büyük eğrilerle birlikte hareket ederler. Yaşamımız, tekdüze ve standardize edilmiş ritimlerden ibaret hale getirilmektedir. Oysa doğada akustik olarak çıkarılan hiçbir ses sabit olarak başlayıp sonuna kadar aynı ritimde devam etmez; tam aksine döngüler içerir ve bu döngüler birbirleri ile ilişki halinde olduklarından bu ilişkilerden spiraller ortaya çıkar. Oysa bugün görünen dünyadaki güneş etkileşimi bile iklim ve saatten habersiz kalacağınız alışveriş merkezlerinin içerisinde stabilize ediliyor. Tabii ki bu durum, dışarı çıktığımızda bitiyor. Yani alışverişiniz bittiğinde.

Müziğin madde ve canlılar üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalarda kullanılan armoni kurallarına göre düzenlenmiş müziklerdeki yedi nota eşit aralıklı bir yol izlemez. Eşit aralıklı olarak düzenli giden ton dizileri, insan üzerinde gerilme hissi oluşturduğu için korku filmlerinde de bu ton dizisi tercih edilmektedir.

Rock ve metal türü müziklerin bir kısmında bu dizi kullanıldığı için canlılar üzerinde de özel bir etki uyandırmaktadır. Düzenli ritim, sınırlandırılmış ritim ve dolayısıyla sınırlandırılmış düşünce ve insan demektir. Dijital sistem, belirli ve sabit bir elektrik frekansına bağlıdır. Kullandığımız bir çok elektrikli alet standart akımlara bağlı olarak çalışır. Bugün, çarpık bir anlayışla elektronik müzik, temiz ve doğru sesi vermek adına düzenli frekanslarla üretilmektedir. Tekno, beat gibi elektronik müzik türleri, akustik seslerden farklı olarak düzenli ve tekdüze seslerden oluşmaktadır.

Bu olgunun bir metaforu olarak verebileceğimiz mekanik saatin göstergeleri, dairesel bir hareket çizer, ani düşüş ve çıkışlar yoktur. Ancak düzenli olarak ilerleyen dijital saatler, en yüksek rakama ulaştıklarında sıfırlanmaktadırlar. İşte insanın da bir çeşit sıfırlanması, stres kökenli hastalıklarda yaşanmaktadır. Kalp krizinde olduğu gibi. 

Beth Israel Deaconess Medical Center’den Ary Goldberger’in araştırmalarına göre kalp atışları, düzenli bir metronomdan çok caz pasajlara benziyor. Sağlıklı kalpler, poli ritmik atmakta. Gelişen ölçüm teknolojisiyle, sağlıklı kalp atışlarının öngörülemez şekilde düzensiz göründüğü, risk altında bulunan kalplerinse daha tekdüze ve monoton bir ateşi olduğu tespit edildi. Bu ilginç durum, matematikçiler ve istatistiki fizik uzmanlarınca incelendiğinde, sağlıklı kalp atışlarının fraktal görüntüler içerdiği belirlendi.

Golberger’in öğrencileri ile yaptığı diğer araştırmalarda da vardıkları sonuç, kalp ritminin fiziksel aktiviteden fazla, daha derindeki psikolojik farklılıklardan etkilenen bir yapısı olduğu idi. Bu durum, kalp ritminin öncelikle farklı duygusal durumlarda etkileşim halinde olduğu anlamına geliyor. Resimdeki ince ayarlar bozulduktan bir süre sonra da bu süreç, tespit edilen kalp rahatsızlıklarına yol açıyor. Bir diğer ifadeyle, yüksek oktavlarda bozulan armoni, düşük oktavlardaki armoniyi de zamanla bozmakta ve kalp rahatsızlıkları ortaya çıkmaktadır. Bugün bir çok müzikle tedavi çalışması farklı şekillerde uygulanmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Neo Íamanizm adı altında kullanılan geleneksel davul isimleridir. Afrikalı davul kullanan sağaltımcıları araştıran Faith Dyson , kendilerinin çoğunun hasta olduklarını ve yaptıkları müziğin de sağaltım özellikleri olmadığını iddia etmekte. Tekdüze müzikte eksik olan şeyse, doğaçlama özellikleridir. Dyson,  ”bu, tam şu hastalığa, ya da şu hastalığa bu ritim iyi gelir“ şeklinde ezbere çalınan ritim ve notaların bir işe yaramadığını, ancak doğaçlama müziğin insanın genetik yapısı üzerinde farklı bir etkisi olduğunu iddia etmekte.

Müzikte mekanikliğin, insan doğasına aykırı olduğu görüşüne katılmamak elde değil.

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

https://www.latifcelik.de