Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

Mehr als 10.000 bei der AOK Bayern versicherte Kinder zwischen drei und zwölf Jahren waren 2022 wegen einer Angststörung in medizinischer Behandlung. Bundesweit waren es fast 61.000 Kinder. Mit einem neuen Familiencoach zum Thema Kinderängste möchte die Gesundheitskasse betroffene Familien in solchen Situationen stärken. „Soziale Ängste, Leistungs- oder Trennungsangst können Kinder und damit auch ihre Eltern stark belasten“, sagt Alexander Pröbstle, Direktor bei der AOK in Würzburg. Der Online-Coach Kinderängste bietet in insgesamt fünf Modulen umfassende Informationen und vermittelt, wie sich die Schwierigkeiten gemeinsam in der Familie überwinden lassen.

 

Unterstützung, aber kein Therapie-Ersatz

Der Familiencoach soll keine Angstdiagnostik oder Psychotherapie ersetzen, kann aber Eltern dabei helfen, starke Ängste bei Kindern frühzeitig anzugehen und zu bewältigen. Mit alltagsnahen Filmen, interaktiven Übungen und vielen Beispielen hilft ihnen das digitale Programm, die Ängste ihrer Kinder besser zu verstehen. Zudem zeigt der Online-Coach bewährte Methoden zum Umgang mit diesen Herausforderungen auf. Dabei lernen Eltern, auch ihr eigenes Erziehungsverhalten besser zu verstehen und zu verändern. „Wenn Mütter und Väter ihre Kinder gut im Umgang mit belastenden Erlebnissen unterstützen können, gelingt es eher, übermäßige Ängste oder Sorgen zu verhindern oder zu verringern“, ergänzt Alexander Pröbstle. Eltern erfahren mit Hilfe des Online-Coachs, wie sie die Beziehung zu ihrem Kind stärken, dessen Selbstständigkeit und Selbstvertrauen fördern können. Ein starkes Kind hat es leichter, seine Angst zu bewältigen.

 

Insbesondere, wenn bei einem Kind bereits eine diagnostizierte Angststörung vorliegt, empfiehlt es sich, die Nutzung des Familiencoachs mit dem behandelnden Arzt oder der behandelnden Ärztin abzusprechen und abzuklären, ob sie in das individuelle Behandlungskonzept passt. Der digitale Familiencoach wurde mit Unterstützung der Kinder- und Jugendpsychiatrie und des Ausbildungsinstituts für Kinder- und Jugendlichenpsychotherapie des Universitätsklinikums Köln entwickelt. Er ist für alle Interessierten frei zugänglich unter: www.aok.de/familiencoach-kinderaengste.

 

Der Familiencoach Kinderängste kann Eltern dabei helfen, starke Ängste bei Kindern frühzeitig anzugehen und zu bewältigen. 

Kuzey Ren Vestfalya eyaleti Werdohl beldesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Eyüp Sultan Camii’nde ‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’ etkinliği iki yıldır aktif olarak devam ediyor.

Her pazartesi günü gerçekleşen etkinlikte bayan din görevlisi Fatma Karagöl tarafından anne ve kadın, aile, eş, dost, arkadaş ve akraba ilişkileri gibi konularda verdiği sohbetler katılımcıların ilgisini çekiyor.

 

‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’nda kadınlar moral buluyor

18 ile 70 yaş arası caminin gönüllü kadın üyeleri ‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’ sayesinde hem el işi yapıyor, hem sohbet ediyor, hem moral buluyor, hem de cami hizmetlerine katkı sunuyorlar.

Din görevlisi Fatma Karagöl, ‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’na her yaş grubundan hanımların ilgiyle katıldığını söyledi.

 

Kadınlar hem sohbet ediyor, hem de el işi yapıyor

Sıcak ve samimi bir ortamda buluşulduğunu belirten Karagöl, “Bölgemizdeki hanımlar el becerileri konusunda oldukça maharetlidirler. Bu vesileyle hanımlarımız bu şekilde camimizde bir arada olmak, hem de güzel bir hasbihal ortamında el işlerini yapmak istediler.  Biz de hanımlarımızın varsa özel sorularını cevaplıyor, aile ve kadın gibi konularda onlara sohbetler veriyoruz. El işi yapmak isteyenler veya sadece samimi ortamda yer almak isteyen de geliyor. Etkinliğimiz iki yıldır aktif olarak devam ediyor.” diye konuştu.

Werdohl DİTİB Eyüp Sultan Camii Kadınlar Kolu başkanı Gülay Atik’te kadın kadına güzel sohbet ortamının ve el işi ile birbirleriyle paylaşımların olduğunu söyledi. Tüm hazırlıkları kadın kolları olarak kendilerinin yaptıklarını belirten Atik, bu güzel ortama hanımların eli boş gelmediğini, çay eşliğinde hasbihal ortamında moral bulduklarını dile getirdi.

Dernek yönetimine ve kadınlar koluna teşekkür eden 67 yaşındaki Gülümser Dönmez’de samimi ve güzel bir ortamda kadın kadına sohbet ettiklerini söyledi.

Kadın faaliyetlerine her zaman destek

Kadınlar kolu faaliyetlerine önem verdiklerini ifade eden dernek başkanı Fahrettin Alptekin ise, bu ve benzeri etkinliklerin kadınların bir araya gelerek kaynaşmalarına vesile olduğunu, DİTİB olarak kadın faaliyetlerine her zaman destek verdiklerini kaydetti. Alptekin, ayrıca bu etkinlikle hanımlar kendi aralarında hediyeleşme geleneğini de sürdürerek güzel örnek olduklarını ifade etti.

 

Kuzey Ren Vestfalya eyaleti Werdohl beldesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Eyüp Sultan Camii’nde ‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’ etkinliği iki yıldır aktif olarak devam ediyor.

Her pazartesi günü gerçekleşen etkinlikte bayan din görevlisi Fatma Karagöl tarafından anne ve kadın, aile, eş, dost, arkadaş ve akraba ilişkileri gibi konularda verdiği sohbetler katılımcıların ilgisini çekiyor.

 

‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’nda kadınlar moral buluyor

18 ile 70 yaş arası caminin gönüllü kadın üyeleri ‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’ sayesinde hem el işi yapıyor, hem sohbet ediyor, hem moral buluyor, hem de cami hizmetlerine katkı sunuyorlar.

Din görevlisi Fatma Karagöl, ‘Sohbet eşliğinde el işi akşamı’na her yaş grubundan hanımların ilgiyle katıldığını söyledi.

 

Kadınlar hem sohbet ediyor, hem de el işi yapıyor

Sıcak ve samimi bir ortamda buluşulduğunu belirten Karagöl, “Bölgemizdeki hanımlar el becerileri konusunda oldukça maharetlidirler. Bu vesileyle hanımlarımız bu şekilde camimizde bir arada olmak, hem de güzel bir hasbihal ortamında el işlerini yapmak istediler.  Biz de hanımlarımızın varsa özel sorularını cevaplıyor, aile ve kadın gibi konularda onlara sohbetler veriyoruz. El işi yapmak isteyenler veya sadece samimi ortamda yer almak isteyen de geliyor. Etkinliğimiz iki yıldır aktif olarak devam ediyor.” diye konuştu.

Werdohl DİTİB Eyüp Sultan Camii Kadınlar Kolu başkanı Gülay Atik’te kadın kadına güzel sohbet ortamının ve el işi ile birbirleriyle paylaşımların olduğunu söyledi. Tüm hazırlıkları kadın kolları olarak kendilerinin yaptıklarını belirten Atik, bu güzel ortama hanımların eli boş gelmediğini, çay eşliğinde hasbihal ortamında moral bulduklarını dile getirdi.

Dernek yönetimine ve kadınlar koluna teşekkür eden 67 yaşındaki Gülümser Dönmez’de samimi ve güzel bir ortamda kadın kadına sohbet ettiklerini söyledi.

Kadın faaliyetlerine her zaman destek

Kadınlar kolu faaliyetlerine önem verdiklerini ifade eden dernek başkanı Fahrettin Alptekin ise, bu ve benzeri etkinliklerin kadınların bir araya gelerek kaynaşmalarına vesile olduğunu, DİTİB olarak kadın faaliyetlerine her zaman destek verdiklerini kaydetti. Alptekin, ayrıca bu etkinlikle hanımlar kendi aralarında hediyeleşme geleneğini de sürdürerek güzel örnek olduklarını ifade etti.

 

 

 

 

 

Sağlık turizminin öncü şirketlerinden Hisar Avrupa, dişlerinize ve cüzdanınıza destek oluyor. Almanya’nın merkezi şehri Köln’den yapılan organizasyonlar ile nerede olursanız olun, en sağlıklı diş tedavisini İstanbul’un en ünlü diş uzmanlarının çalıştığı sağlık merkezlerinde buluşturan Hisar Avrupa yetkilisi Erkan Karaoğlu, “Ülkemiz sağlık politikası ile Avrupa’nın birçok ülkesini geride bırakmıştır. Almanya Türkleri’ni bu kolaylık ve imkanlardan faydalandırmak adına tecrübelerimizi de üzerine koyarak en uygun fiyatlara hem vatandaşımıza, hem de ülkemize katkı sağlamanın mutluluğunu duyuyoruz. Bu konuda vatandaşlarımız ile birlikte çalışmaktan mutluyuz" şeklinde konuştu.

 

 

 

Türkiye'de Diş Tedavisi Hakkında...

Diş hekimliğinde protetik uygulamalar iki ana amaç altında toplanabilir. Birincisi hastanın fonksiyon görme ihtiyacını karşılayabilmesi için yapılan işlemler ikincisi estetik amaçla yapılan işlemlerdir. Protez işlemleri sabit ve hareketli protezler olarak da ikiye ayrılırlar. Sabit protezler lamina zirkon emax metal destekli/desteksiz porselenler olarak farklı türlere ayrılırlar. Hareketli protezlerse tam dişsiz protezler ve kısmi dişsiz protezler olarak ikiye ayrılırlar. İmplant üzeri protezler her iki türdeki protezlerde kullanılabilirler.

İmplant teknolojisi İsveçli doktor Per İngvar Branemark tarafından 1952 yılında keşfedilmiştir ve ilk dental implantların üretimi 1965 yılında gerçekleşmiştir. Saf titanyumdan üretilen dental implantlar doğada bulunan en az alerjiye neden olan maddeden imal edilmişlerdir ve dokulara olan uyumluluğu mükemmele yakındır. İmplant teknolojisi 60 yıla yaklaşan tarihiyle artık tüm sağlık otoritelerince kabul gören bir tedavi şeklidir. Dental implantlar farklı firmalarca üretilen yüzlerce markasıyla piyasada bulunmaktadır ve uygulanan implantların en az 5 yıllık bir geçmişe sahip olmaları tercih nedenidir.

 

Diş eksikliklerinde birince tercih her zaman implantlar olsa da bazı vakalarda implantların yapılamadığı durumlarda da hareketli veya sabit protezlerle diş eksiklikleri mutlaka giderilmelidir. Ağız içi dinamik bir yapıda olduğu için dişler hareket halindedirler. Kaybedilen bir diş sonrasında komşu dişler veya karşılığındaki dişler hareket ederek uzayabilirler veya yana yatarak boşluğu kapatabilirler. Bu durum sağlam dişlerle de çiğneme etkinliğinin azalmasına neden olur. Kaybedilen tek bir diş olsa da çiğneme gücünü kaybeden çok sayıda diş olması nedeniyle ağız içindeki çiğneme ritmi bozulur ve daha kolay dişlerin çürümesi, diş eti problemlerinin görülmesi hatta çok sayıda diş kaybı olduğunda çene eklemi problemlerinin de görülmesi mümkündür.

Fonksiyon kaybını gidermek dışında ortodontik tedavilerle çözülemeyen renklenmiş estetiği bozulmuş dişlerde uygulanan protetik işlemlerin en başında lamina ve zirkonlar gelmektedir. Lamina tırnak kalınlığında restorasyonlar olup son derece estetik sonuçlar vermektedir. Eksik dişlerin tamamlanması uygun vakalarda zirkonlarla da giderilebilmektedir. Estetik işlemlerde en önemli husus hastanın beklentileriyle yapılabilecek tedavilerin uyumlu olmasıdır. Hastalarımızın estetik beklentileri karşılanırken ağız içindeki denge bozulmamalıdır. Bu konu hastayla hekim arasındaki iletişimle kolayca çözülebilir.

 

 

 

 

Geçtiğimiz yıl sonunda yazdığı “Avrupalı Türkler” kitabı ile Türk entelektüel camiasında ses getiren Sait Özcan, ziyaretlerine devam ediyor.

Frankfurt Başkonsolosluğuna bir ziyarette bulunan Özcan, Orta Hessen bölgesindeki sorunları gündeme getirerek vatandaşlarımızın sorunlarını vatandaş gözüyle Başkonsolos Erdem Tunçer’e aktardığını belirtti. Özcan, “Devletimizin sürekli yanındayız” mesajını verdi.

KONAD Başkanı Özcan yaptığı açıklamada, “Bürokratlarımızın başarısının milletimizin başarısı olduğunu düşünerek her devirde ülkemizi temsil edenlere çok yakın oldum ve sürekli irtibat halinde kaldım. Bu bağlamda, T.C. Frankfurt Başkonsolosumuz Erdem Tunçer beyefendiyi makamında ziyaret ettim. Kaleme aldığım “Avrupalı Türkler” kitabımı imzalayarak takdim ettim. Avrupalı Türklerin gündeminde olan konularla ilgili fikir alışverişinde bulunduk. İlgi, alakası ve nazik misafirperverliğinden dolayı teşekkür ederim. Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz ilelebet var olsun,” şeklinde konuştu.

Türkiye Cumhuriyeti Frankfurt Başkonsolosu Erdem Tunçer ise KONAD Başkanı Sait Özcan’a teşekkür ederek, “İlginç bir çalışma olduğunu düşündüğüm Sait Bey’in eserini zevkle okuyacağım. Ülke-millet elele şiarı ile vatandaşlarımızın yanında ve sorunlarının çözümüne odaklı çalışıyoruz,” şeklinde konuştu.

 

Günümüz siyaset arenasında Türk Milliyetçileri arasındaki bölünmüşlük ve kutuplaşma, ortak değerlerimize ve hedeflerimize zarar veriyor. Bu durum, yalnızca Türk milliyetçiliğinin gücünü zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda milletimizin geleceği için de büyük bir tehdit oluşturuyor. Artık egoları ve fırsatçı davranışları bir kenara bırakıp, bir ve iri olmanın yollarını arama zamanı geldi. Milliyetçilerin ortak paydaları var ve bu değerler etrafında birleşerek güçlenebiliriz.

Masa ve kasa hesabı yapanlar, menfaat ve rant peşinde koşanlar, meseleleri dar bakış açılarıyla değerlendiriyor. Bu kişiler, "benim olsun, küçük olsun" anlayışını benimsiyor. Ancak bu anlayış, Türk milliyetçiliğinin potansiyelini gerçekleştirmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Bunun yerine, "bizim olsun, büyük olsun" diyen idealist dava adamlarıyla yola çıkılmalıdır. Bu dava adamları, ortak değerler ve hedefler doğrultusunda hareket ederek, Türk milliyetçiliğini daha güçlü bir konuma taşıyabilirler.

Anadolu coğrafyasında, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesinin ve değerlerimizin korunması, Türk kimliğinin varlığı ve milletimizin istikbali için gönül ve ülkü bağı bir olanların birlik olması gerekiyor. Bu birlik, sadece milliyetçi hareketin güçlenmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda milletimizin geleceği için de hayati öneme sahiptir.

Türk milliyetçiliği kitleselleşmeli ve toplumun farklı katmanlarını da kucaklayan bir siyaset anlayışı geliştirilmelidir. Bu, ülkemizin geleceği için hayati bir adımdır. Toplumun geniş kesimlerine hitap edebilen ve onların sorunlarına çözüm üretebilen bir milliyetçi hareket, hem kendi kitlesini genişletecek hem de ülkenin kalkınmasına katkıda bulunacaktır.

Bu ülkeyi karşılıksız seven ülkü erlerine selam olsun. Onlar, her türlü zorluğa rağmen inandıkları değerler uğruna mücadele eden kişilerdir. Bu mücadele, Türk milletinin geleceği için verilmektedir. Türk Milleti, ilelebet her daim var olsun. Bu ideal, sadece milliyetçilerin değil, tüm milletimizin ortak hedefi olmalıdır. Milliyetçilerin birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi, bu idealin gerçekleşmesi için en önemli adımlardan biridir.

 

Am 8. September 2024 ist es wieder soweit: Über 5.000 Denkmaltüren öffnen sich immer am 2. Sonntag im September deutschlandweit für alle interessierten Bürgerinnen und Bürger. Entdecken Sie sonst nicht zugängliche Orte, lassen Sie sich von historischen Handwerkstechniken begeistern oder blicken Sie Experten bei Restaurierungsmaßnahmen exklusiv über die Schulter. Der Tag des offenen Denkmals ist inzwischen fester Bestandteil vieler Terminkalender und auch im Landkreis Kelheim eine mittlerweile sehr beliebte Veranstaltung.

Das Motto des Denkmaltages 2024 lautet „Wahr-Zeichen. Zeitzeugen der Geschichte“.

 

Wahrzeichen beschreiben oftmals einzigartige Bauten, die uns als wiedererkennbare Sehenswürdigkeiten in Erinnerung bleiben. Indem sie für ein bedeutendes historisches Ereignis stehen, das Stadtbild oder die Stadtsilhouette prägen oder weithin sichtbar sind, werden sie zum Symbol, zum „Zeichen“ des Ortes. Es muss nicht immer gleich der Eiffelturm in Paris, Big Ben in London oder das Brandenburger Tor in Berlin sein. Diese Bauwerke schaffen Identifikation mit ihrer Umgebung, vermitteln die Werte, die sie einst schufen – und locken heute Touristen an. Doch jedes Denkmal kann zum „Wahr-Zeichen“ werden. Sie sind „wahr“ aufgrund ihrer Rolle als authentisches Zeugnis einer Zeit.

 

„Auch in diesem Jahr hoffe ich, dass an diesem Tag für unsere Bürgerinnen und Bürger die Möglichkeit besteht, interessante Denkmale zu besichtigen und Veranstaltungen zu besuchen. Daher die Bitte an alle Denkmaleigentümerinnen und –eigentümer: Unterstützen auch Sie die Aktion, indem Sie Ihr Denkmal der Öffentlichkeit zugänglich machen. Werden Sie zu Botschafterinnen und Botschaftern regionaler Geschichte, indem Sie beschreiben, warum Ihr Denkmal ein echtes Wahr-Zeichen unserer Region ist. Welche Rolle spielt Ihr Denkmal für die Einheimischen oder für Sie ganz persönlich? Zeigen Sie, wie wichtig das Bauwerk und der Erhalt für die Menschen vor Ort ist. Der Tag des offenen Denkmals bietet Ihnen die Gelegenheit, Ihr Denkmal der Öffentlichkeit zu präsentieren und sich darüber auszutauschen! Nur so kann in der Öffentlichkeit das Interesse an unserem historischen Kulturgut geweckt werden.

Neben den übergeordneten Gesetzen für die Bewahrung wertvollen Kulturguts ist etwas anderes von enormer Bedeutung: Es ist Ihr Engagement und das von zahlreichen Menschen, die sich in unserem Landkreis für eine lebendige Denkmallandschaft einsetzen. In diesem Sinn möchte ich den vielen privaten Eigentümern, den ehrenamtlichen Helfern und engagierten Vereinen, die sich der Erhaltung historischer Bauten und Stätten in unserem Landkreis widmen, herzlich dafür danken.“

 

Martin Neumeyer, Landrat

 

Der Tag des offenen Denkmals dient der Stärkung des öffentlichen Bewusstseins für den Wert und den Erhalt historischer Zeugnisse. Dazu gehören Bau- und Bodendenkmale, Garten- und Landschaftsdenkmale, bewegliche Denkmale, aber auch traditionelle handwerkliche Techniken. Geöffnete Denkmale sollten einer dieser Gattungen angehören, von öffentlichem Interesse und einer abgeschlossenen Epoche zugeordnet sein.

Hinweis: Das Gebäude oder die Stätte muss nicht unter Denkmalschutz stehen.

 

Die Anmeldephase zum Tag des offenen Denkmals läuft bei der Deutschen Stiftung Denkmalschutz noch bis zum 30.06.2024. Bis dahin können Denkmalbesitzer ihr Denkmal und ihre Veranstaltung ganz einfach online über den Service-Bereich anmelden unter

https://registrierung.tag-des-offenen-denkmals.de/dms

 

Als bundesweite Koordinatorin steht die Deutsche Stiftung Denkmalschutz unterstützend zur Seite. So finden Sie im Service-Bereich weitere nützliche Services, für die Planung und Umsetzung Ihrer Veranstaltung. Neben Informationen zur Vorbereitung finden Sie hier Leitfäden zur Produktion von digitalen Beiträgen wie Podcasts oder Videos und haben die Möglichkeit kostenfreies Informations- und Werbematerial zu bestellen.

Bei allen Fragen rund um den Tag des offenen Denkmals können Sie sich an folgenden Kontakt bei der Deutschen Stiftung Denkmalschutz als Initiator des Tags des offenen Denkmals® wenden:

 

  • Hotline von Montag bis Donnerstag, 10:00 - 13:00 Uhr, unter 0228/9091-442
  • per E-Mail an: Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!

 

Sämtliche angemeldeten Veranstaltungen deutschlandweit können rechtzeitig unter https://www.tag-des-offenen-denkmals.de/denkmalkarte eingesehen werden.

 

Bei allgemeinen Fragen wenden Sie sich gerne an die Untere Denkmalschutzbehörde im Landkreis Kelheim unter Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! oder telefonisch unter 09441-207 Durchwahl 4230 und 4266. 

 

 

Mit großem Interesse verfolgt die Handwerkskammer für Unterfranken die Berichte und Diskussionen zum möglichen Bau einer Multifunktionsarena in Würzburg. Neben anderen Wirtschaftsgruppen befürwortet auch die Handwerkskammer das Projekt, da durch den Bau der Multifunktionsarena die regionale Wirtschaft und dadurch auch das Handwerk profitieren würde.

 

„Würzburg braucht die Multifunktionsarena. Nicht nur, um seine Attraktivität als Regionalzentrum auszubauen, sondern auch, um sich mit der Halle als Baustein im Wettbewerb der Regionen zukunftsfähig aufzustellen. Und im Wettbewerb der Regionen gehört das Handwerk als breite Basis unabdingbar dazu. Die Multifunktionsarena wird neben Tourismus, Hotellerie, Gastronomie und Einzelhandel auch das regionale Handwerk stärken, davon sind wir überzeugt“, so die Einschätzung von Ludwig Paul, Hauptgeschäftsführer der Handwerkskammer für Unterfranken.
Gerade die Bauphase der Multifunktionsarena kann für die unterfränkischen Baubetriebe eine Unterstützung in schwierigen Zeiten darstellen. „Ein positiver Impuls vom Bau der Halle würde der Bauwirtschaft guttun“, weiß Ludwig Paul, der aber auch fordert: „Bei der Vergabe müssen die regionalen Betriebe berücksichtigt werden, dieser Invest ins heimische Handwerk wird die ganze Region stärken.“ Neben diesem unmittelbaren Nutzen für das Handwerk sieht Ludwig Paul bei angenommenen rund 350.000 Besuchern pro Jahr auch perspektivisch mittelbaren Nutzen. Wie beispielsweise der Einzelhandel oder die Hotellerie werde auch das Handwerk von Besuchern der Multifunktionsarena profitieren. Das sind vor allem die Betriebe des Lebensmittelhandwerks, aber auch weitere dienstleistungsbezogene Handwerke, wie zum Beispiel aus dem Gesundheitsgewerbe oder bei persönlichen Dienstleistungen. Ebenso könne die zur Wartung und technischen Betriebsaufrechterhaltung benötigte Handwerks-Kompetenz durch regionale Betriebe abgedeckt werden.


„Auch ist es gut vorstellbar, dass die Halle handwerksbezogene Kongresse anzieht, dort zukunftsweisende Berufsinformationsmessen stattfinden und somit Handwerk öffentlichkeitswirksam erlebbar macht“, so der Hauptgeschäftsführer.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetine icabetle 13 Mayıs 2024 tarihinde Ankara’ya resmi ziyarette bulundu. Başbakan Miçotakis, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Görüşme sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Miçotakis ortak basın toplantısı düzenledi.
 
Yakınlaşma ve iş birliğinin iki ülke halkı yararına olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında Batı Trakya Türk toplumuna da değindi. Azınlık konusunu iki ülke arasındaki beşeri bir dostluk köprüsü olarak gördüklerini kaydeden Erdoğan, “İlişkilerimizdeki olumlu atmosferin Yunanistan’daki Türk azınlık ve soydaşlarımızın haklarının karşılanmasına katkı sağlamasını bekliyoruz. Yunanistan’daki Türk azınlığı ve Türkiye’deki Rum azınlığı beşeri ve kültürel zenginliğimizin yapı taşlarıdır. Azınlıkların huzur ve refahının artması, ilişkilerimizi olumlu yönde etkileyecektir. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın durumunda uluslararası hukukun gerektirdiği iyileştirmelerin yapılması yönündeki beklentilerimizi ifade ettim.” diye konuştu.
 
 Başbakan Kiriakos Miçotakis de konuşmasında kendisine ve heyetine gösterilen misafirperverlik için teşekkür ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı Trakya Türk toplumu hakkındaki sözlerine yanıt verdi. Lozan Antlaşması’yla belirlenen Yunanistan’daki azınlıkların iki halk arasındaki dostluk köprüsü olduğuna samimiyetle inandığını belirten Miçotakis, “Bir taraftan nüfus bakımından ciddi anlamda küçülmüş olsa da Yunan azınlık Türkiye’nin kültürel ve sosyal yaşamını zenginleştirmektedir. Ancak bunu devam ettirebilmesi için Türk devletinin yardımına ihtiyacı var. Trakya’da ise Hristiyan ve Müslüman vatandaşlarımız, Yunanistan ve Avrupa Birliği’nin kendilerine sağladığı eşit fırsatlarla, uyum içinde yaşamaktadırlar. Sizi temin ederim ki ben de bu amaca sabitlenmiş durumdayım. Dediğim gibi; azınlığın dini bir azınlık olarak tanımlaması Lozan Antlaşması’nda açıkça belirlenmiştir. Yunan devletinin Trakya’daki Müslüman azınlığın huzuru sağlanması, yasalar önünde eşitliğin uygulanmasıyla mümkün oluyor. Aynı zamanda ülkemizdeki Müslümanlar için özel bazı önlemler de alınmaktadır. Müslüman azınlığın, Yunan siyasi ve kültürel yaşamına faal olarak katılımını bir başarı olarak görüyoruz. Türkiye’deki sürekli azalan Yunan azınlık da aynı durumu yaşasaydı çok iyi olurdu.” dedi.
 
Konuyla ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu 
(ABTTF) genel Başkanı Halit Habib Oğlu, Yaptığı basın açıklamasında, “Başbakanımızın da işaret ettiği gibi Batı Trakya Türk toplumu olarak bizler ülkemiz ve anavatanımız arasında dostluk ve barış köprüsüyüz ve hükümetin irade göstermesi halinde diyalog ve iyi niyetle sorunlarımızın mutlaka çözüleceğini inanıyoruz. Bu noktada hükümetin başı olarak başbakanımızı ivedi bir şekilde sorumluluk almaya davet ediyoruz.”dedi. Ve şöyle devam etti(
 
Konuyla ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu, “Fikir ayrılıkları ve bazı temel konulardaki anlaşmazlıklara rağmen anavatanımız ve ülkemizin liderlerinin diyalog masasında kalmayı sürdürmek istediklerini beyan etmeleri iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği açısından sevindirici ve ümit verici. Ancak ülkemizin başbakanı geçtiğimiz aralık ayında Atina’da yapılan görüşmede olduğu gibi Ankara’daki görüşmede de toplumumuzun varlığını ve kimliğini maalesef bir kez daha inkar yoluna gitti. Konuşmasında anavatanımızdaki ‘Yunan azınlık’tan bahseden ve etnik kimliğe vurgu yapan Başbakan Miçotakis, söz konusu biz olunca Trakya’daki ‘Müslüman azınlık’ ifadesini kullanarak Türk kimliğimizi yok saydı. Ancak başbakanımızın kendisinin de çok iyi bildiği üzere Lozan Antlaşması’nda yalnız ve yalnız ‘gayrimüslim azınlıklar’ ifadesi yer alıyor. Bu gerçeği başbakanımıza bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Başbakanımız toplumumuzun ülkemizin ve Avrupa Birliği’nin sağladığı eşit fırsatlarla Yunan siyasi ve kültürel yaşamına faal olarak katıldığını ileri sürüyor ancak gerçekte yaşanan bunun tam tersi. Toplumumuzun Lozan Antlaşması ile teminat altına alınan eğitim ve dini özerkliği bugün büyük ölçüde gasp edilmiş durumda. Üç derneğimizle ilgili aleyhindeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını Avrupa Konseyi’nin tüm uyarılarına rağmen 16 yıldır uygulamayan ülkemiz, uluslararası hukuku ve hukukun üstünlüğü ilkesini hiçe saymaya devam ediyor. Başbakanımızın da işaret ettiği gibi Batı Trakya Türk toplumu olarak bizler ülkemiz ve anavatanımız arasında dostluk ve barış köprüsüyüz ve hükümetin irade göstermesi halinde diyalog ve iyi niyetle sorunlarımızın mutlaka çözüleceğini inanıyoruz. Bu noktada hükümetin başı olarak başbakanımızı ivedi bir şekilde sorumluluk almaya davet ediyoruz.” dedi.

Almanya'da yaşayan Türk iş insanı, restoranına gelen konukları 28 farklı ülkeden çalışanıyla ağırlıyor.


İkinci Dünya Savaşı'nda yıkıma uğrayan Almanya'nın iş gücü açığını kapatmak için 1960'lı yıllarda Almanya'ya giden Türk gurbetçiler, bugün başarılarıyla dikkati çekiyor.

Almanya'da yatırım yapan, istihdam sağlayan, vergi veren iş insanları, yerel yöneticiler ve Alman halkı tarafından da takdir görüyor.

Konya'dan Münih'e giden, oradan da Nürnberg'e yerleşen ailenin işletmelerinde 350 kişi çalışıyor.

Nürnberg'de gıda toptancılığı, restoran ve kafe işletmeciliği yapan Ahmet Can, AA muhabirine, aile büyüklerinin ardından 1989'da Almanya'ya geldiğini söyledi.

Münih'te gıda toptancılığıyla başlayan iş yaşamlarının restoran ve kafe işletmeciliğiyle sürdüğünü belirten Can, "Nürnberg'de bizden toptan gıda alan bir iş yerini, borçları karşılığında devralmak durumunda kaldık. 'Burayı alalım' diye ben ısrar etmiştim. Almanya'ya yeni gelmiştim. Ağabeylerim 'Sen dil bilmiyorsun, kimseyi tanımıyorsun, burada yapamazsın' dediler. Bir süre dükkanda ikamet ettim. Devraldığımız ilk gün sadece bir marka bir makarna satabilmiştim. Baktım böyle olmuyor. Buradaki Türk arkadaşlarımın da yardımıyla bir Türk matbaacı buldum. Bulgurun, fasulyenin, çayın kilogram fiyatının yazılı olduğu kampanyalı ürünlerin broşürlerini sabaha kadar Türklerin oturduğu evleri dolaşıp posta kutularına attım." diye konuştu.

Bir anda dilini bilmediği, adres bulamadığı bir şehirde iş yaşamına atıldığını anlatan Can, şöyle devam etti:

"Bir ev kiralamıştım, evin yolunu bulamadım ancak gittim dükkanımızı buldum. Bir baktım ki sabahın erken saatlerinde dükkanın önünde 60-70 müşteri sıraya geçmiş bekliyordu. Ucuzluk reklamlarını içeren broşürleri alanlar dükkanın önüne gelmiş. Birkaç ay içerisinde işler bayağı yoğunlaştı. İki sene içinde zirve yaptık. Almanya genelinde 28 şube açtık. 2000 yılına kadar aile şirketi olarak devam ettik. Kardeşlerle ortaklığımız bitince restoran işine girdim. Şu anda kendi iş yerlerimde 50 kişi çalıştırıyorum ancak kardeşlerim ve çocuklarının da yerleri ile birlikte 350 kişi istihdam ediyoruz."

Almanya'da yaşayan yabancıların çoğaldığını, Türkler ve Almanlar kadar iş yerlerine başka milletlerden kişilerin de ilgi gösterdiğini ifade eden Can, "Müşterilerimizin yüzde 70'i yabancı oldu. Nürnberg'in yaklaşık 600 bin nüfusu var. Kentin belediye başkanı geçtiğimiz gün yüzde 51'ini yabancıların oluşturduğunu söyledi. Nürnberg'e ilk geldiğimde bir kişi bile tanımıyordum şimdi ise bu şehirde yaşayanların yüzde 80'ini tanıyorum." dedi.

 

"Türk mutfağının 100 çeşidini 28 dille sunuyoruz"

Can, çok sevdiği Mevlana'nın felsefesi ve öğretilerinin iş yaşamına da yansıdığını dile getirdi.

Türk mutfağından 100 civarında çeşit sunduklarını anlatan Can, "Bir nevi Türk kültürünü ve mutfağını da tanıtan bir elçilik görevi yapıyoruz. Türk, Makedon, Arnavut, Bulgar, Ermeni, Ukraynalı, Alman, Iraklı, Pakistanlı, İtalyan gibi 28 ayrı ülkenin vatandaşı çalışanımız var. Kim gelirse gelsin hiç dil sorunu yaşamıyor. Çalışanlarımızın hepsine de zaten Türkçe öğretiyoruz. Çoğu Türkçe de konuşuyor. Türk mutfağını hiç tanımayan yabancıların Anadolu'nun lezzetlerini çok beğendiğine şahit oluyoruz." ifadelerini kullandı.

Aynı zamanda Türkiye'ye döviz kazandırdıklarını kaydeden Can, "Bütün işletmelerimin dekorlarını Türkiye'den getirdim. Tabağından tenceresine, bardağından çatalına kadar her şey Türkiye'den. Kullandığımız gıda ürünlerinin de ülkemizden olmasını tercih ediyoruz." dedi.

Almanya'ya entegre olduklarını vurgulayan Can, "Çok vergiler ödüyoruz. Bu şehrin kalkınmasına katkımız var. Bunu da Alman kurumları takdir ediyorlar. Alman halkı da takdir ediyor." diye konuştu.

 

Türkçe öğrenen çalışanlar müşterilerle farklı dilleri de konuşuyor

 

Arnavutluk'tan 8 yıl önce Almanya'ya geldiğini ifade den Fikret Alili, Türkçeyi restoranda çalışırken öğrendiğini, başka ülkelerin vatandaşları ile kardeşlik içinde çalıştıklarını dile getirdi.

Bulgaristan Türkü olduğunu söyleyen Necla Hasan da bir aile gibi olduklarını, iş yerinde yabancılık çekmediğini belirtti.

Pakistan'dan 10 yıl önce Almanya'ya geldiğini dile getiren Salık Sheet de döner tezgahında çalıştığı restoranın yemeklerinin çok lezzetli olduğunu söyledi.

Kuzey Makedonyalı Orhan Muharemi ise restoran çalışanlarının gelen müşterilerle her dili konuşabildiğini ifade etti.

 

 

 

 

 

 

 

Uzun yıllardan beri Würzburg Belediyesi karşısındaki tarihi Vierröhrenbrücken meydanında hemen her meyvenin dondurma çeşitlerini Würzburglulara ve şehre gelen misafirlere sunan Manuel Ersay, lezzetlerin efendisi dondurmaları gururla sunmaya devam ediyor. Ersay açıklamalarında, "Dondurma konusunda iddialıyız. Ama daha da önemlisi güleryüzlü personelimizle her şeyin en güzelini misafirlerimize sunmak istiyoruz. Almanya'nın birçok şehrinden bize misafir olarak gelenlerin Würzburg dediğinde bizim dondurmalarımızı hatırlamalarını istiyoruz. Çünkü samimi insanların sunduğu lezzetler insanların mutluluğu için çok önemlidir." şeklinde konuştu.

 

Dondurmalar dışında kahvelerinin de iddialı bir keyif içeceği olduğunu belirterek tarihçi arkadaşım bu alanda önemli çalışmaları var. Bu meydan asırlar önce Türk kahvesinin içildiği bir mekandır. Bizim de 3 asır sonra burada özenle hazırladığımız kahveleri misafirlere sunmamız başka bir güzelliktir." şeklinde konuştu.

 

Bilindiği gibi kültürel anlamda 330 yıl önce Türk Kahvesi Vierröhrenbrunnen adlı meydanda içilmiş ve bahsi geçen meydanda sarapçıların belediyeye karşı protestoları gerçekleşmişti.