Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Mit Technik zu mehr Komfort bei der Reinigung von Garten und Terrasse

(djd). Auf der Terrasse zeigen sich grüne Ablagerungen, die Gartenmöbel sind staubig und der Hof voller Blütenblätter und Dreck: Nicht nur im Frühling will der Outdoorbereich gründlich von Schmutz befreit werden - oftmals eine mühsame Arbeit. Zumindest dann, wenn dafür ausschließlich Besen, Schrubber, Wassereimer und Gartenschlauch zum Einsatz kommen. Doch es gibt technische Geräte, die Hausbesitzern das große Saubermachen erleichtern können.

Zeit sparen mit der Handkehrmaschine

Blätter und Kehricht auf Wegen und Stellplätzen werden beispielsweise am schnellsten mit einer Handkehrmaschine aufgenommen. Die Zeitersparnis ist dabei enorm. Mit dem Besen kann es bis zu einer Stunde dauern, 200 Quadratmeter zu fegen. Die gleiche Fläche lässt sich mit der Kehrmaschine in nur fünf bis zehn Minuten reinigen. Ausgerüstet mit einem oder zwei zusätzlichen Seitenbesen ist mit einem solchen Gerät auch das Kehren entlang von Bordsteinen und Hauskanten besonders einfach. Unter www.kaercher.de gibt es weitere Informationen sowie Tipps zum Reinigen des Outdoorbereichs. Auf der Terrasse oder in der Garage hingegen kann zum Beispiel ein Nass- und Trockensauger zum Einsatz kommen. Von Vorteil ist es, wenn dieser über eine Blasfunktion verfügt, da er sich so zusätzlich als Laubbläser verwenden lässt, um Kieswege oder Lichtschächte frei zu pusten.

Terrassen und Gartenmöbel mit Hochdruck reinigen

Will man festsitzenden Schmutz, Moose und Flechten entfernen, leistet ein Hochdruckreiniger gute Dienste. Besonders gleichmäßig und zügig klappt die Arbeit mit einem zusätzlichen Flächenreiniger, der statt der Hochdrucklanze angeschlossen wird. Seine Haube dient gleichzeitig als Spritzschutz. Für Holzoberflächen bietet beispielsweise Kärcher einen speziellen Terrassenreiniger an, dessen rotierende Bürstenwalzen auch hartnäckige Verschmutzungen lösen. Dank einer regulierbaren Wasserzufuhr werden Schmutz, Grünbeläge oder Moos direkt weggespült. Hochdruckreiniger lassen sich außerdem gut für die Reinigung von Gartenmöbeln aus Holz oder Kunststoff verwenden. Achtet man dabei auf einen flachen Strahl, einen Abstand von etwa 15 Zentimetern zur Oberfläche und reduzierten Druck, gelingt die Reinigung besonders materialschonend. Je nach Verschmutzung kann beispielsweise eine Waschbürste, die am Hochdruckreiniger angeschlossen wird, zum Einsatz kommen - oder auch ein Reinigungsmittel, das den Schmutz leichter löst, pflegend wirkt und den UV-Schutz der Oberflächen verbessert. Mit speziellem Zubehör für Hochdruckreiniger können sich Hausbesitzer zudem aufwendige Arbeiten wie das Ausspülen verschmutzter Dachrinnen oder verstopfter Fallrohre erleichtern.

--- Kurzfassung o. Überschrift ---
(djd). Auf der Terrasse zeigen sich grüne Ablagerungen, die Gartenmöbel sind staubig und der Hof voller Blütenblätter: Nicht nur im Frühling will der Outdoorbereich gründlich von Schmutz befreit werden. Mit technischen Geräten können sich Hausbesitzer das große Saubermachen erleichtern. Blätter und Dreck auf Wegen und Stellplätzen werden beispielsweise am schnellsten mit einer Handkehrmaschine aufgenommen. Auf der Terrasse oder in der Garage hingegen kann ein Nass- und Trockensauger zum Einsatz kommen. Will man festsitzenden Schmutz, Moose und Flechten entfernen, leistet ein Hochdruckreiniger gute Dienste. Besonders gleichmäßig und zügig klappt die Arbeit mit einem zusätzlichen Flächenreiniger, der statt der Hochdrucklanze angeschlossen wird - weitere Infos gibt es unter www.kaercher.de.

 


Ein Terrassenreiniger mit rotierenden Bürstenwalzen und kontinuierlicher Wasserzufuhr ermöglicht die schonende Reinigung von Holzoberflächen.
Foto: djd/Kärcher

 


Flächenreiniger sorgen für ein besonders gleichmäßiges Ergebnis. Die Haube des praktischen Zubehörs dient während der Arbeit zugleich als Spritzschutz.
Foto: djd/Kärcher/maderfoto.de

 


Nicht nur für große Flächen geeignet: Mit dem Hochdruckreiniger werden auch verschmutzte Gartenmöbel schnell wieder sauber.
Foto: djd/Kärcher

 


Handkehrmaschinen sorgen beim Saubermachen für eine erhebliche Zeitersparnis.
Foto: djd/Kärcher/Christian Mader

 

Bu günlerde insanlık Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı nın bir üçüncü dünya savaşına yol açıp, bir nükleer felakete yol açar mı diye düşünümeden edemiyor. Özellikle Alman - Rus tarihsel rekabetine ABD’nin Ortadoğu politikarını da ekleyince korkuların hiçte yersiz olmadığını ortaya çıkmaktadır. Almanya'nın, müttefikleriyle beraber Ukrayna'ya silah sevkiyatını da düşündüğümüzde, ihtimalleri insanın kolay kolay gözardı edebilmesi hiçte kolay değil.

 

Ukrayna'nın talep ettiği uçuşa yasak bölgenin NATO'yu bir “savaşan tarafa” dönüştürebilme durumuna dikkat çeken Almanya diğer taraftan bu ülkeye önce hafif sonra da ağır silahlar vermeye başlayınca Almanya artık Rusların direkt değilse de endirekt dikkat kesildiği konumunda. Siz bakmayın iki ülkenin gaz veye diğer ticaretine. Zaten süper güçler artık sikseyi sözlü olarak savaşın etik kuralları çerçevesinde ihtar da vermeden aniden çökmeyi yeğliyor. Bu de demektir ki Rus füzeleri Almanya’nın büyük şehirlerine yönelirse evdeki hesabın savaş meydanlarına hiç uymadığını bizzat yaşamayız inşallah.

 

NATO ile nükleer bir güç olan Rusya gibi son derece silahlı bir süper güç arasında doğrudan bir askeri çatışmadan kaçınmak için mümkün olan her şeyin yapılması gerektiği bir dönemi yaşıyoruz. Üçüncü dünya savaşına yol açacak bir gerilimi önlemek için her şey yapılmalı ama, kimin ne yaptığını da açık seçik pek farkedemiyoruz şu an. Devletler bir açık, bir de kapalı siyaset yürüterek varlıklarını devam ettiriyorlar ama, ahlaki değerlerden giderek uzaklaşan insanlığın emperyalist duygularının artması ise önümüzdeki dönemin hayati riskler ile dolu olduğunu ortaya koymaktadır.

ABD'nin Ukrayna'ya 48 saat içinde silah sevkiyatı yapabildiğini görürken Almanya'da bunun 48 gün sürdüğünün nedeni sorulan Alman Başbakan, "Onu da okudum. Stoklarımızdan teslimatlar da hızlıydı. ABD ordusunun önemli ölçüde daha büyük stokları var. Son yıllarda ordumuzdaki kemer sıkma politikası iz bıraktı. Bunu değiştiriyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Almanya silahın ve ordunun önemini kendi güvenliği ortaya çıkınca çok daha iyi anladı. Yakında Alman ordusundaki asker sayısının artması, yeni silah sistemlerinin teknolojik olarak orduya teslim edilmesi hep güvenlik endişesindendir. Almanya belki de ilk savaşı başlatan ülke olmayacak ama Rusya tarafından NATO’nun Batı Avrupa ülkelerine karşı yapılacak bir saldırı karşında ilk cevap veren ülkelerden biri olacağı gerçeği de apaçık ortadadır.

 

“Putin büyük bir baskı altında"

 

Savaş bölgesine silah tedarik edeceğini açıkladığında Almanya için çok kapsamlı bir rota değişikliği olduğunu dile getiren Scholz, soğukkanlı bir kafaya ve iyi düşünülmüş kararlar bizim için önemlidir. Sakin düşünmeye ihtiyacımız var. Ülke ola rak Avrupa genelinde barış ve güvenliğin sorumluluğunu ta-şıyor, Almanya ve NATO'nun Ukrayna'da savaşan taraflar olmasını doğru bulmuyoruz. Yaptırımlar Rusya ekonomisine büyük zarar veriyor. Bir anlaşma ile mühürlenmemiş soğuk bir barış, Rusya'yı yaptırım rejiminden kurtarmaz. Putin büyük bir baskı altında. Başkan Putin'i biyolojik ve kimyasal silah kullanmaması konusunda uyardım. Başkaları da ona bu ciddi uyarıyı formüle etti. Ukrayna'nın gelecekte kendisini savunmasını sağlayacak bir barış anlaşması olmalı. Onları güvenlikleri garanti altına alınacak şekilde donatacağız. Garanti gücü olarak hizmet verebiliriz. Putin'in uzun zamandır hayalini kurduğu türden bir dikte barış olmayacak. Putin ekonomik tartışmalara açık olsaydı, bu çılgın savaşı asla başlatmazdı. İkincisi, sanki hepimiz para kazanmakla ilgiliymişiz gibi davranılıyor. Ama mesele şu ki, dramatik bir ekonomik krizden, bir daha asla açılmayacak olan milyonlarca iş ve fabrikanın kaybından kaçınmak istiyoruz.” dedi.*

 

Avrupa'da güvenlik ancak ulusların egemenliği ve sınırların dokunulmazlığının kabul edilmesiyle gerçekleşebilir. Bizim nesil kitaplardan okuduğu  Hiroşima ve Nagasaki’yi hala unutamamış iken yeni bir nükleer savaş insanlığın felaketi olur.

* AA, 24.04.2022

Yeni seçilen yönetim kurulu üyeleri eski başkan İhsan Gökçen’e 10 yıl süre ile verdiği hizmetlerden dolayı teşekkür plaketi verdiler.

 

Merkezi Köln’de bulunan Avrupa Türk İslam Birliği’ne bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren ATİB Bielefeld & Yunus Emre Cami 13. kongresini yaparak yeni yöneticilerini seçtiler.

Divan heyetine Nihat Murat, Selami Tok ve Mustafa Özdemir’in seçilmesiyle başlayan kongre, başkan İhsan Gökçen’in açış konuşmasıyla devam etti. Muhasip Tahsin Demiray tarafından muhasebe raporu okundu. Rapor hakkında yapılan konuşmalardan sonra, üyeler tarafından oylanarak ibra edildi.

YENİ SEÇİLEN YÖNETİM KURULU ŞU İSİMLERDEN OLUŞTU

Dernek üyesi 16 kişi tarafından başkan adayı olarak teklif edilen Mehmet Acar, genel kurul tarafından oy birliğiyle önümüzdeki dönem için başkanlığa seçildi. Daha sonra yönetim kurulu seçimi yapıldı ve şu isimler görev aldı: Tahsin Demiray, Yunus Emre Karahan, Burak Mısır, Nuri Ayana, Faruk Erişti, Bekir Erzen ve Cengizhan Altuntaş.

 

Haber: Adnan Öztürk

 

BERLİN (AA) - Almanya'nın enerji piyasası düzenleyici kurumunun (Bundesnetzagentur-BNetzA), Almanya'da doğal gaz tüketimine ilişkin kapsamlı bir araştırma yürüterek arz durumunda olası dar boğazlara hazırlandığı bildirildi.

Bundesnetzagentur'dan yapılan açıklamada, ülkede gaz tüketime ilişkin verilerin, 28 Nisan'a kadar gaz şebekesi operatörlerinden ve mayıs ayında da büyük gaz tüketimi olan şirketlerden toplanacağı belirtildi.

Açıklamada, söz konusu verilerin toplanmasındaki amacın, Almanya veya AB üyesi ülkelerde gaz tedarikinde önemli bir kesinti olması durumunda Bundesnetzagentur'a güncel verileri sağlamak olduğu belirtilerek, böyle bir durumda gaz tüketimini düzenleme yetkisinin Bundesnetzagentur'da olacağı bildirildi.

Bundesnetzagentur Başkanı Klaus Müller, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Bundesnetzagentur olarak büyük gaz tüketicilerinin tüketimlerinde kısıtlamaya gitmek zorunda kalacağı bir duruma yoğun şekilde hazırlanıyoruz. Aynı zamanda bu durumun yaşanmaması için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Rusya-Ukrayna savaşının ve Batı'nın uyguladığı yaptırımların ardından Rusya, Almanya'yı gaz tedarikini durdurmakla tehdit etmişti.

Alman hükümeti, Rusya'dan gelen doğal gazın kesintiye uğrama ihtimaline karşı 30 Mart'ta "Gaz Acil Durum Planı"nda erken uyarı seviyesini etkinleştirirken, söz konusu planın, "erken uyarı", "uyarı" ve "acil durum" olmak üzere 3 seviyeden oluştuğu belirtildi.

Almanya'nın sanayide çarkları döndürmek ve konutları ısıtmak için Rus petrolü, gazı ve kömürüne diğer Avrupa ülkelerinden daha fazla bağımlı olduğu görülüyor. Ülke, ihtiyacı olan doğal gazın yüzde 55'ini, ham petrolün yüzde 35'ini ve kömürün yüzde 45'ini Rusya'dan karşılıyor.

Gençlik ve Spor Bakanlığınca düzenlenen 5 kilometrelik "57. Alay Vefa Yürüyüşü", Gelibolu Yarımadası'ndaki Kocadere Köyü Kamp Alanı'ndan başladı
- Bakan Mehmet Muharrem Kasapoğlu:
- "Bu ruhu diri tutma ve bu kutsal emaneti yarınlara güçlü bir şekilde taşıma adına buradayız. Gençlerimizin tarih bilincini, gençlerimizin vefa bilincini diri tutma adına buradayız"
 

ÇANAKKALE (AA) - Çanakkale Kara Savaşları'nın 107. yılı anma törenleri kapsamında, Gençlik ve Spor Bakanlığınca düzenlenen "57. Alay Vefa Yürüyüşü" başladı.
Tarihi Gelibolu Yarımadası Kocadere Köyü Kamp Alanı'nda, şafak vakti şehitlere saygı için top atışı gerçekleştirildi.
Gençlik ve Spor Bakanlığı Eceabat Gençlik Konukevi'ne gelen Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, gençlere sahurda "yarma çorbası" ikram etti.
İkram sırasında gazetecilere açıklama yapan Kasapoğlu, Çanakkale Kara Savaşları Zaferi’nin 107. yılında 57. Alayı yad etmek için toplandıklarını belirtti.
Bakan Kasapoğlu, Çanakkale ruhunu, 57. Alayın fedakarlığını diri tutmanın önemli misyonlarından biri olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Sarıkamış'ta, Zafertepe'de, Dumlupınar'da varsak, hamdolsun gençlerimizle birlikte, ülkemizin dört bir yanından gelen gençlerimizle birlikte her yıl 57. Alay yürüyüşünde bir aradayız. Bu ruhu diri tutma ve bu kutsal emaneti yarınlara güçlü bir şekilde taşıma adına buradayız. Gençlerimizin tarih bilincini, gençlerimizin vefa bilincini diri tutma adına buradayız. Şükürler olsun, her daim gençlerimizle birlikte bu çalışmalarımızın ne kadar anlamlı ve ne kadar gençlerimiz açısından heyecan verici olduğunu görüyoruz. Binlerce gencimizi her yıl ağırlayan bir mekanda buluşmanın sevinci içerisindeyiz. Ramazan ikliminde, ramazanın ruhuna uygun bir buluşmayı da gerçekleştiriyoruz."
Ecdatlarının yadigarını taşıma adına da buluştuklarını dile getiren Kasapoğlu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehitleri ve vefat etmiş gazileri rahmetle yad ettiğini söyledi.
 
 
 
- Yürüyüş sabah namazıyla başladı
Çorba ikramından sonra, çifte sela ve ezan okundu. Daha sonra Bakan Kasapoğlu ile gençler, birlikte sabah namazı kılıp yürüyüşe geçti.
Etkinliğe Türk öğrencilerin yanı sıra askeri okul öğrencileri, izciler, gençlik merkezinden öğrenciler ile milli sporculardan oluşan yaklaşık 3 bin kişi katıldı.
Kocadere Köyü Kamp Alanı'ndan başlayan yaklaşık 5 kilometrelik yürüyüş, Conkbayırı'nda sona erecek.
Yürüyüşte Çanakkale Kara Savaşları Zaferi'nin 107. yılına ithafen 107 metrelik Türk bayrağı da açıldı.
 
 
 
 
 
 
 
 
KÖLN (AA) - Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Başbakanlık Müsteşarı ve Başbakanlık Dairesi Başkanı Nathanael Liminski, Türklerin yoğun olarak yaşadığı KRV eyaletinde 15 Mayıs'ta yapılacak seçimleri hatırlatarak, seçme hakkı bulunan herkese "sandığa gidin" çağrısı yaptı.

Aynı zamanda Köln'ün Ehrenfeld ve Nippes semtlerinden Hristiyan Demokrat Parti (CDU) milletvekili adayı olan Liminski, KRV Uyum Bakanlığı Müsteşarı Gonca Türkeli-Dehnert ile "Köln-Kalk 1951" isimli boks kulübüne yaptıkları ziyarette, AA muhabirine açıklamada bulundu.

Liminski, ziyaret ettikleri spor kulübünün başarılı bir rol model olduğunu belirterek, bu tür projelerin desteklenmesi gerektiğini vurguladı.

15 Mayıs'ta yapılacak eyalet seçimine katılım çağrısında bulunan Liminski, "Köln'ün Ehrenfeld ve Nippes semtleri için çalışacağız. Bu şehirde güvenliğimizi sürdürmemiz önemli, kamusal alanlarda güvenle dolaşabilmemiz önemli. Kökeni ne olursa olsun her çocuğa iyi bir eğitim sunabilmemiz de çok önemli. Biz bunun için çalışacağız. Seçme hakkı olan herkesi sandığa katılmaya davet ediyorum." dedi.

 

 

KRV Uyum Müsteşarları Türkeli-Dehnert ise burada yaptığı açıklamada, çocukların ana dillerinde eğitim almalarının önemine vurgu yaptı.

Farklı dinlere eşit muamelenin önemine de değinen Türkeli-Dehnert, "Ana dilin okullarda daha iyi bir şekilde öğretilmesi için çeşitli projeler yürüteceğiz. Bu CDU'nun seçim programında da yer alıyor. Ayrıca dinsel çoğunluğun altını çiziyoruz yani dinlerin barış içinde yaşayabilmeleri için elimizden geleni yapıyoruz. İnsanların hangi dinden olursa olsun, dinlerini özgürce yaşayabilmelerini istiyoruz. Kendi ibadet yerleri ve mezarlıkları olsun istiyoruz. Korkusu hissetmeden yaşayabilsinler ve onlara karşı saldırılarda yanlarında olacağız." ifadelerini kullandı.

Türkler başta olmak üzere çoğunluğunu yabancı kökenlilerin oluşturduğu spor kulübünü ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Türkeli-Dehnert, bu kulübün gençleri sokaklardaki kötü alışkanlıklardan kurtararak spora yönelttiğini belirtti.

 

Dünya hızla silahlanmaya gidiyor. Silahı olanın güçlü olduğu, hatta haksız bile olsa bir şekilde hakkından daha fazlasının aldığı bir dönemde yaşıyoruz. Milletler artık hakkını istemeyi değil, ben istediğim için benim hakkım sayılır çizgisinde ilerliyor. Hak ve hukuk sadece kağıt üzerinde kalınca mertlik bozulsa bile sürekli yeni yeni silahlar icat ediliyor. Silahı olmayanın en basit yaşama hakkı bile çok görülür oldu artık. Dünyada giderek artan haksızlığın nasıl bir yöne evrileceğini şimdiden kestirmek zor olsa da, gerçek olan şu ki artık paran kadar değil, silahın kadar adamsın denecek bir dönemde yaşızoruz.

Savunma sanayisinin önemini geç anlayan Türkler, bu ihtiyacı sürekli dışarıdan tedarik ederek değirmenin çarkının dönmeyeceğini de asırlar sonra farkettiler. Çünkü silah pazarlarının tüccarları bazen bedelinin iki katını versen de  sana o silahı vermiyorlar, hatta senin düşmanına kamyonlar dolusu hediye edecek kadar da yüzsüzleşebiliyorlar. Artık mertliği değil, silahı arayan ülkeler bu durumu genel politika haline getirdiler. Çünkü büyük devletlerin yaptığı haksızlığın da çok büyük olduğu artık açık seçik farkediliyor.

İşin silahla çözüldüğü bir dünyada yaşamaya maalesef mecburuz. Silahlanma yarışına girme değil ama, Türk mühendisler son yıllarda  farkedilir bir başarı hikayesi yazmaya başladı. Temeli 1980 başlarında atılan ASELSAN’ın lazer silah sistemi geliştirme çalışmaları kapsamında İhtar Anti-Drone Sistemi ile tespit edilen mini ve mikro İHA'lara karşı 750 metre mesafeye kadar etkinlik sağlayan çalışmaları gurur verici bir minvalde ilerliyor. Türkiye bu sistemin  güçlendirilmiş versiyonunu bu yılın ilk yarısında tamamlamayı hedefliyor. Türk savunma sanayisi ciddi bir koordinasyon ile modern silah sistemini en kısa zamanda Türk Ordusu’na savunma amaçlı olarak kazandırmayı hedefliyor.

Türkiye Güvenlik güçlerine bugüne kadar birçok silah sistemi kazandıran Aselsan, bir süredir lazer silah sistemlerine ilişkin çalışmalar yürütüyor. 2017'de Faz-1 çalışmaları kapsamında Amazon 4x4 çok amaçlı zırhlı araç üzerinde fiber lazer kaynağına sahip ön prototip niteliğinde mobil sistem geliştirdi. Türk mühendislerin yazılımını gerçekleştirdiği yeni nesil silah sistemlerinden sadece kendi ihtiyacını değil, aynı zamanda ciddi bir ihraç kalemi haline gelmesi ise pazarların emperyalist beylerini kızdırmış olacak ki, batı medyasında abuk sabuk yazılar çıkmaya başladı. Türkiye’nin sattığı silahların yanlış ülkelerin eline geçmesinden korkulduğunu söylemelerine ise epey gülesim geldi. Sanki kendileri silah satarken bir şekilde buna dikkat ediyorlarmış gibi oldukça komik iddialar ile karşı karşıyayız.   

Bölgesinde kendi silahları ile emperyalist politikaların ömrünü kesmeye muvaffak olan Türkiye 2016 yılından beri ortaboy silahların bir çoğunda kendi göbeğini kesmeyi başardı. Özellikle fiber lazer kaynağı ve yeni hassas stabilize yönlendirici entegrasyonda oldukça başarılı olan Türk silah sanayisi bir çok ülke pazarları ile sektörel fuarlarda kendini göstermeye başladı. Lazer silah sisteminin İhtar Anti-Drone Sistemi ile de entegrasyon sağlanınca Türk silahları aranır hale geldi. Saha denemeleri ve testlerde 100% başarı oranını yakalayan Türk Laser silahları ile ASELSAN’da marka değeri olarak çok önemli bir konuma geldi. Yeni geliştirilen Faz-1 silah sistemi ile radar izine angajman sağlanıp 750 metre mesafeye kadar mini ve mikro İHA'ların  etkisizleştirilebilmesi de Türk silahlarının pazardaki değerini artırmaya  başladı. Teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek, dikkatli adımlar atarak ve biraz da sessizliğini koruyarak Türkiye mutlaka kendi savunma silahını üretir duruma gelmeli.

 

 

KERKÜK (AA) - Irak Türkmen Cephesi'nin (ITC) 27. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Irak'ın Kerkük kentinde tören düzenlendi.
Türk ve Almanlar 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı birlikte kutladı. Çift dilli eğitim veren Kita-Arkadaş Anaokulunda düzenlenen kutlamaya, Türkiye'nin Köln Başkonsolosu Turhan Kaya, Eğitim Ataşesi Mustafa Gencer, Siegburg Belediye Başkanı Stefan Rosemann, okul yetkilileri ile çocuklar ve velileri katıldı.
 
 
 
 
 
 
 
 

102 yıl öncesinin sevincini yaşarken tarihi tarihçinin değerlendirmesini istediğimiz için çaldık IKG Enstitüsü’nün kapısını. Cumhuriyeti kendi değer yargıları içinde 40 yıldır Almanya Türklerine müthiş bir heyecan ile anlatagelen Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ile çıkalım istedik tarihi seyir içerisindeki cumhuriyet yolculuğuna. Hür ve bağımsız bir Türkiye’ye giden yolda ödenen bedellerin adsız kahramanlarını adeta yaşayarak anlatan Dr. Latif Çelik ‘elbette’ diyerek sorularımızı cevaplandırmadan önce ”Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti idealleri için canlarını verip vatan için can veren İstiklal Savaşı Gazileri’nin aziz hatıraları önünde saygı ile eğilmek gerek” diyerek başlıyor sözlerine...

 

Taner Tüzün:

Sayın Dr. Latif Çelik kaç cumhuriyet konferansında konuşmacı idiniz 40 yıl boyunca?

Dr. Latif Çelik:

Sanırım 70’i aşmıştır. Bu yıl elbet sıkıntılıyız ama geçen yıla kadar her yere yetişmeye ve her yerde kendi tarihimizi zevk ile anlata geldik.

 

Taner Tüzün:

İlgi çokmu yeni nesilde cumhuriyet dönemine?

Dr. Latif Çelik:

Tabiki. Ancak 1990 gençliğine anlattığın ile 2022 gençliğine aynı tarz ve bilgileri anlatırsan dinletemezsin. İnsanların neyi isteyip neye ilgi gösterdiğini, hangi formatı beklediğini farketmelisin öncelikle.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin temel değeri nedir size göre?

Dr. Latif Çelik:

Öncelikle Cumhuriyetin temel değeri, samimi olarak ülke için herkesin birşeyler yapmasıdır. Bunu yapmadan cumhuriyeti savunmak, en hafif deyim ile kapitülasyonların neden kaldırıldığını bilmemek demektir.

 

Taner Tüzün:

2022 gençliğine cumhuriyeti özet olarak nasıl anlatırsınız örneğin?

Dr. Latif Çelik:

Öncelikle cumhuriyet, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli eseridir. Cumhuriyet'in ilanı ile ülkemizde bir devir kapanmış ve yeni bir zaman başlamıştır. Her Türk vatandaşının bu dönem hakkında bilgi sahibi olması oldukça önemli bir konudur. Türkiye’nin 29 Ekim 1923’de dünyaya ilan ettiği “Türkiye Cumhuriyeti” ilanı bir anda dönemin yerli ve yabancı ajanslarının bir numaralı haberi oldu. Yeni devletin adı konulmasa da milli egemenliğe ve hür seçimlere dayalı, yönü batıya dönük çağdaş ve modern bir cumhuriyet olacağı belli idi. 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması imzalanmış ve yeni Türk devletinin de bağımsızlığı diğer ülkeler tarafından kabul edilmiştir. Lozanda atılan imzalar ile Türk Milleti’ nin birbirinden binlerce kilometre uzaklardaki cephelerde sürdürdüğü savaş sona ermiş ve karşımızdaki düşmanlar ile Mudanya Ateşkes Kararı’ndan beri devam eden  süreç kalıcı bir anlaşmaya dönüşmüştü. 

 

Taner Tüzün:

Türk Milleti 29 Ekim 1923’e nasıl geldi?

Dr. Latif Çelik:

Balkan Savaşı ile kolu kanadı kırılan Türkler, yurdunu kaybedip sadece canını kurtarabilen milyonlarca insanı Anadolu’ da iskan edemeden Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Eskilerin Büyük ‘Cihan Hengamesi’ olarak adlandırdığı  esas artçı dalga geldiğinde, fakir milletin çocukları vatan sınırlarını korumak için uzak coğrafyalara geri dönmeyeceklerini bilerek gittiler. Başarı imkanının sıfır olduğu Yemen’ den, eksi 35 derecedeki Allahuekber Dağlarına gidenler ile, İngiliz güllelerine göğsünü siper eden Çanakkale kahramanları’na, Galiçya’ya gidip bir tek sağ dönemeyen Osmanlı Tümenleri vardı bu milletin tarihinde. En acısı da Türklerin savunmak istediği kutsal belgelerdeki kardeş bildiğimiz halkların bizi arkadan vurarak İngiliz Lawrence’in peşine takılmaları idi. Geçilmesi imkansız olan Süveyş‘e emir aldıkları için yürüyenlerden esir olan 10 bin Osmanlı’nın esaretten geri döndüklerinde memlekete görme duygularını kaybederek gelmesinin nedenini kimseye soramadık, ama ihtiyar tarih hiç unutulmasın diye bunları sayfasına not etti.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin kurucuları da Osmanlı subayları idi ama?

Dr. Latif Çelik:

Elbette, Osmanlı’nın genç subaylarından sağ kalanlar müthiş bir deneyim yaşadılar bu savaşta. İhanetin, açlığın, alçaklığın, iftiranın ve dostluğun elvan çeşidini gördüler 4 yıl süren savaşın soğuk cephelerinde. Kudüs’ü İngilizlere terk ederken gözyaşını  tutamayanlar aynı anda Arapların da Yahudi yerliler ve işgalci İngilizler ile birlikte sevinmesine şahit oldular. Özellikle güney cephelerinde insanüstü bir direniş gösteren Osmanlı askeri, Müslüman kardeşine olan ihanetini görünce “Ben burada kim için savaşıyorum” sorusunu sormaya başladı kendine. 

 

Taner Tüzün:

Son vatan toprağı işgal edildi en sonunda?

Dr. Latif Çelik:

Okul kitaplarında “Dostumuz Almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık diye öğretseler de, elimizdeki silahları bıraktık Mondros’da teslim olduk. Dediler ki Sevr için hazırlıklar var, kalıcı anlaşma ile parseller belirlenecek diye. Şu bölge şunların, burası bunların dediler. Oysa bu millet İstanbul’a gelip padişaha emir verenlere daha 4 yıl önce “Çanakkale  Geçilmez” dedirtmişti. Esas anlamadıkları da bu idi, bizi Çanakkale’de yenemeyenler şimdi bizi nasıl parçalamaya çalışıyorlar diye. Yunan’a verdikleri gaz ile Haymana önlerine kadar gelmesini, Anadolu’da yerel halka binbir melaneti yapmasını sağladı İngilizler. Fransızların Adana bölgesinde Ermeni çetelere kendi üniformalarını giydirerek sözde asayiş sağlamaları da kısa bir süre sonra Torosların Karakoyunlu Yörük Türkmenlerinin sert direnişi ile karşılaşmalarına yol açtı. Zaten bunun üzerine İstanbul’daki işgalcilerin kuklası hükümete değil, Ankara’daki Mustafa Kemal’e müracat eden Fransa, Türkiye’yi ilk terk eden işgalci oldu. Türklerin imkansızlık içindeki kenetlenmesi işgalci müttefikleri bile birbirinden ayırmaya yetmişti.

 

Taner Tüzün:

Sanırım Doğu cephesinde biraz daha iyi idik?

Dr. Latif Çelik:

Rusya’daki ihtilal işimize yaradı ve bu cephe sağlam kaldı. Kâzım Karabekir Paşa’nın Doğu Anadolu ve Azerbaycan harekatları milli direnişin sembol başarıları olarak geçti tarihe. Kafkasya’da doğan çocuklara Kâzım adı verildi yıllarca. Ancak esas final ülkenin batısında oynanacaktı. Türkleri tarih sahnesinden silmek için Yunanı maşa olarak kullananlar “Kemalistler boyunun ölçüsünü alacaklar” diyerek Türkleri küçümserken, Yunanlıyı  şımartmayı ucuz politika olarak seçmişlerdi. Boğazdan emir veren İngiliz İşgal Komutanı, emrindeki Damat Ferit adlı Sadrazam zavallısı ve Bursa’da Osman Gazi’nin türbesini tekmeleyen Yunanlı komutan Venizelos kendisinden çok emindi. Hepsinin beklediği Ankara’da toplanan Mustafa Kemal ve vatansever arkadaşlarının ne yapacağı idi.

 

Taner Tüzün:

Türkler artık kendi kaderini kendileri yazıyor?

Dr. Latif Çelik:

Çok güzel bir söz ettiniz, artık öyle ilmaya son finali oynamaya mecburdu Türk Milleti. Varı ile yogu ile buna hazırlandı. 26 Ağustos 1922 sabahı şafak sökmeden topçu ateşleriyle başlayan harekatın devamında Türk askeri Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı. Ertesi gün yağmur gibi Afyon ovasına akan süvariler, Türk’ün makus talihinin son sayfasını yazdıklarının farkın-daydılar. İşgalciler İzmir yönüne  kaçarken Zafertepe Çalköy'de bir evin bahçesindeki kırık kağnının üzerine muharebe alanlarının haritasını koyan Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile durum değerlendirmesi yaparak İzmir’e kadar nefes aldırmadan  düşmanın kovalanmasını  “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri” emri ile verdi. 9 Eylül’de İzmir’i düşman yakarak kaçsa da,  külü bile değerli olan vatanın yaraları tez zamanda sarılmaya başlandı.

 

 

Taner Tüzün:

Lozan barış masasında bu yüzden daha güçlü oturabildik diyebilirmiyiz?

Dr. Latif Çelik:

Elbette, ben de tam oraya gelecektim. İzmir’e giren Türk Ordusu önce asayişi daha sonra iktisadi tedbirleri aldı. Ertesi hafta Marmara denizine yönelen Türkleri durdurmak için İstanbul, Londra, Paris ve Roma arasında telgraf hatları aynı soruyu soruyordu; Türkleri nasıl durduracağız? Yunanlılar ise birbirine düştü ve ülkeleri karıştı. İstanbul’da  Damat Ferit istifa etti,  Padişah Vahdeddin ülkeyi terketti. İşgal güçleri ise İstanbul’u terketmeyi kendileri teklif etti. Yunanı ateşe atarken kendi ellerini yakmadan Türkiye’den gitmek İngiliz entrikasının siyasi planı idi. Türkler İstanbul’a girerken yüzbinlerce insan kendi ordusu ile 4 yıl sonra kucaklaşıyordu. Savaşı başlatanlar şimdi Türklerin Lozan’a gelmesi için yalvarıyorlardı. Uzun süren görüşmeler 24 temmuz 1923 de anlaşma ile sonuçlandı. Birkaç gün sonra son işgal gücü de Türk askerini selamlayarak İstanbul’dan ayrıldılar.

 

Taner Tüzün:

Düsmanı yenip yeni Türk Devleti’ni kurunca hemen cumhuriyet denmedi sanıyorum? 

Dr. Lati Çelik:

Önce başkent Ankara’ya taşındı. 13 Ekim 1923'ü gösterdiğinde Ankara yeni Türk Devleti’nin başkenti ilan edildi. Yeni devletin bir isminin olması ve bu devlete bir başkan tayin edilmesi gerekmekteydi. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşa, Devlet Başkanlığını ve TBMM başkanlığını birlikte yürütmekteydi. Bunun yanında bazı yabancı ülkeler Türkiye'deki yeni devlet rejiminin açık bir şekilde ifade edilmesini de istiyordu. 29 Ekim 1923 de Cumhuriyet resmen ilan edildi. Cumhuriyet'in ilan edilmesi ile birlikte egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir biçimde millete ait olduğu ilkesi de benimsendi. Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet'i ilan ederken yönetimin getirmiş olduğu demokratik anlayışın da zamanı geldikçe uygulanmasını istiyordu. Ülkede çoğulcu demokrasinin yürürlüğe girmesi onun en büyük amaçlarından bir tanesiydi. 

 

Attachment.png

Taner Tüzün:

Sayın Çelik kısaca özetlermisiniz, cumhuriyet'in ilanı ile neler değişti?

Dr. Latif Çelik:

Milli mücadelenin en başından beri amaçlanmış olan ulusal egemenlik anlayışı için en büyük adım atıldı. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı yetkileri de birbirinden ayrılarak yönetim kadroları yeniden düzenlendi. Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı ise Fethi Okyar oldu. Meclis Hükümeti sistemi tarihe karışmış ve bakanlar kurulu kabine sistemine geçildi. Yürütme işleri çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başlarken, Cumhuriyet'in ilan edilmesinin ardından egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde milletin olduğu duyurulmuştur.

29 Ekim 1923 günü başlayan Cumhuriyet idaresi zamanla bir sürü yeniliği hayata geçirdi. Kısaca kavramak açısından belli başlıları aşağıdaki gibi özetlemek gerek.

• Ulusal egemenlik ve bunun yanında demokrasi anlayışının çok daha rahat bir şekilde kullanılması sağlandı.

• Yeni kurulan Türk devletinin rejimi belirlenerek tartışmaların önü kapatıldı.

• Meclis Hükümeti sistemi ile yetki kargaşaların, olan sorunların önü alındı.

• Yönetim anlayışındaki yetki ve sorumlulukların sınırları kesin bir şekilde ortaya koyuldu.

• Medreseler kapatıldı, yeni ve modern okullar açıldı. 

• Arap harfleri kaldırıldı. Harf devrimiyle Türk alfabesi kabul edildi. 

• Modern üniversitelerin hayata geçirilmesi sağlandı.

• Giyim kuşamda yenilikler yapıldı. 

• Ölçü birimleri değiştirildi. 

• Soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verildi. 

• Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 

• Kadın - erkek eşitliği sağlandı.

• Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak için laiklik ilkesi anayasada yer aldı.

• Dini kurallara göre çalışan mahkemeler kaldırıldı. 

• Tarımda yeni aletler kullanılmaya başlandı. Köylere kadar elektrik ve telefon götürüldü. 

• Ülkenin her tarafından yollar, köprüler, barajlar, limanlar, fabrikalar, hava alanları, demir yolları yapıldı. 

 

 

Taber Tüzün:

Yeni nesil cumhuriyeti anlamak için ne yapmalı?

Dr. Latif Çelik:

Cumhuriyet bir bedeldir ve bu bedelin karşılığı Türkiye Coğrafyası üzerindeki Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyeti anlamak için tarihi iyi bilerek geleceğin ümidini Türkiye Coğrafyasında düşünmek gerek. Cumhuriyete giden yolda cumhuriyet öncesi 10 yılı anlamadan cumhuriyete anlam vermek mümkün değildir. Uzak cephelerdeki binlerce şehidin kahramanlıklarını anlatmaya birkaç satır yetmeyeceği için sadece onların beklediği saygı dolu duaları hediye ederek anlamak gerek cumhuriyeti. Çoğunun mezartaşı bile olmayan kahramanların yenildikleri cepheler onların başarısızlığı değil, insanlığın o dönemdeki samimiyetsizliği, bilgisizliği, cehaleti ve ihaneti ile ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Attachment.png

Taner Tüzün:

Cumhuriyet döneminde yönetenler ile yönetilenler hep tartışageldi. Bunu neye bağlıyorunuz?

Dr. Latif Çelik:

Cumhuriyet öncelikle halkın kendi kendini yönetmesidir, bakın kendi kenidini diyorum. Cumhuriyet, demokrasi anlayışının en iyi şekilde kullanılabildiği rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde ulusal egemenlik esastır ve bunun yanında milletin kendi kendini yönetmesi sağlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan sıkıntılar bu rejimin hastalıklı olduğundan değil, bürokrat elitlerin yanlış uygulamaları ile halkın eğitim düzeyinin çok aşağılarda olmasından kaynaklanmıştır. Halka tepeden bakan zümrenin zorlama ve dayatmalar ile ülkeyi yönetmeye çalışması onları zamanla halktan uzaklaştırırken, halkın da onlara olan güveninin azalmasına yol açmıştır.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin kurucu kadrosu hep eleştirilegeldi, siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Dr. Latif Çelik:

Elestiri normaldır, esas olan eleştiren de eleştirilende bunu bir öç almaya dönüştürmemelidir. Türk Milleti maalesef grilerde buluşmada Avrupalılar kadar başarılı değil. Şarkta genelde insanlar birbirine bağlı, obalar ve aşiretler seklinde yaşadığı için genelde “Bizimkiler”in arkasından giderler. Şuna gelmek istiyorum, cumhuriyetin önde gelen lider kadrosu 80 yıl boyunca eleştirilegeldi, lider kadolar çoğu zaman bunu aleyhte bir yaklaşım olarak algıladılar. Hatta eleştiriyi getirenleri hainliğe kadar uzanan bir kategoriye koyup yıllarca karşı kampta yer almasına sebep oldular. Halkın, geçilen nazik köprüde önder kadroya destek olma yerine sürekli yola diken döşediklerinden şikayet edildi. Oysa karşı kanatta yer alanların tamamı gelenekçi bir dünyadan geldiklerinden hızlı değişimi kolay kabullenemeyen, özellikle kültürel kaybın kolay kolay telafi edilemeyeceğine inanananlar idi. Dedik ya, bizde tartısan taraflar maalesef gri alanlara çok geç geliyorlar bizde.

 

Taner Tüzün:

Gelenekçilerin diretmesi yeniliklerin gecikmesine neden olmazmı Latif hocam?

Dr. Latif Çelik:

İdari kadro her alanda değişimler gerçekleştirmek isterken, muhalif kanat hızlı devrimlerin Türk Milleti’nin sosyo-kültürel hayatında onarılmaz yaralar açacağını savunmuşlardır. Burada öncelikle sakince birbirini anlama ve dinlemenin önemi ortaya çıkıyor. Batıya karşı aradaki farkı kapatabilmek için özellikle bilim ve muassır medeniyete doğru koşmanın dini değerlere uzak kalmak anlamında olmamalı diyen muhalefet ile, yenilikçi iktidarın ortak noktada buluşamaması zaman zaman sıkıntılara da yol açmıştır. Oysa Türkiye gibi dünyanın en stratejik noktasında ortak akıl, Türk Milleti için olmazsa olmazların en başında gelir. Son Türk Devleti’nin Cumhuriyet Serüveni’ni tarihi süreç içerisinde değerlendirdik. Cumhuriyeti atalarımız kurdu, ama emanetin sahibi gençlerimizdir. 

 

Taner Tüzün:

Güzel bir söyleşi oldu. Teşekkür ederek son sözünüzü almak isterim?

Dr. Latif Çelik:

Türkiye hepimizin, bu ülkenin geleceğine sahip çıkarak, Türkiye benim vatanım diyenlerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

 

Taner Tüzün:

Çok teşekkür ediyoruz.

Dr. Latif Çelik:

Esas ben size teşekkür ediyorum.