Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
İSTANBUL (AA) - Dünya genelinde fosil yakıtlara aşırı bağımlılık mevcut ve gelecek nesillerin sağlığı için büyük tehdit oluştururken, gıda güvensizliği, salgın hastalıkların bulaşma riski ve potansiyel iş gücü kayıpları artıyor.
Hakemli tıp dergisi Lancet'in iklim değişikliğinin sağlık üzerine etkilerini incelediği yıllık raporu bu yıl, "Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2022: İnsan Sağlığı Fosil Yakıtların İnsafında" başlığıyla yayımlandı.
27. Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı (COP27) öncesinde yayınlanan rapor, aşırı sıcaklığın gıda güvensizliği, hane halkı hava kirliliği ve fosil yakıt endüstrisinin sağlıklı bir gelecekle uyumu üzerindeki etkisini 43 gösterge üzerinden ölçüyor.
Rapordaki bulgular, hükümetlerin ve şirketlerin mevcut ve gelecek nesillerin sağlığını ve hayatta kalmasını giderek daha fazla tehdit eden stratejiler izlemeye devam ettiğini ortaya koyuyor.
Fosil yakıt kullanımının yüksek oranda devam etmesi nedeniyle, küresel enerji sisteminin karbon yoğunluğundaki azalma 1992'deki seviyesine göre yüzde 1'in altında kaldı. Mevcut değişim hızıyla, enerji sisteminin tamamen karbondan arındırılmasının 150 yıl sürebileceği ve Paris Anlaşması kapsamında küresel ısınmanın 1,5 dereceyle sınırlandırılması hedefi giderek zorlaşacağı öngörülüyor.
Aralarında Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Meteoroloji Örgütü'nün bulunduğu 51 kurumdan 99 uzmanın çalışmalarını temsil eden rapor, University of College London tarafından yönetiliyor.
- Ülkeler ve şirketler hala fosil yakıtlara öncelik veriyor
Fosil yakıtlar, hükümet ve şirketler tarafından sağlığa zarar verecek şekilde temiz enerji çözümlerine göre öncelikli görülüyor.
Raporda incelenen 86 hükümetten 69'u 2019'da 400 milyar dolar net fosil yakıt sübvansiyonu sağlarken, bu sübvansiyonlar ülkelerin 31'inde sağlık harcamalarının yüzde 10'unu, ülkelerin 5'inde ise yüzde 100'ünün üzerinde bulunuyor.
Dünyadaki en büyük 15 petrol ve gaz şirketinin mevcut stratejileri sera gazı üretimlerinin 2030'da yüzde 37, 2040'ta ise yüzde 103 artmasına yol açıyor ve bu şirketlerin emisyonlarını azaltmak üzere verdikleri taahhütleri yerine getirmediğini gösteriyor.
Fosil yakıt bağımlılığının sürmesi ve temiz enerjiye geçişteki gecikme nedeniyle, hana halkları kirli hava ya maruz kalıyor. Tehlikeli partikül madde konsantrasyonları (PM2.5) değerlendirilen 62 ülkede Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyesini 30 kat aşarak insan sağlığını tehlikeye atıyor.
Kovid-19 salgınına müdahale için harcanan 3,1 trilyon doların yaklaşık yüzde 30'unun sera gazı emisyonlarını ve hava kirliliğini azaltmak için yeterli olacağı hesaplanıyor.
Öte yandan, rapordaki endişe verici göstergelere rağmen mevcut enerji, hayat pahalılığı ve iklim krizlerine sağlık merkezli bir yanıt verilerek enerji şirketlerinin hızla temiz kaynaklara geçişini hızlandırabilir ve sağlıkta eşitliğin olduğu bir gelecek oluşturulmasını sağlayabilir.
- Gıda güvensizliği, bulaşıcı hastalık ve ölüm riski artıyor
Salgın, Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaş, küresel enerji krizi ve hayat pahalılığının sağlık üzerindeki etkileri, fosil yakıt bağımlılığının devam etmesi nedeniyle daha da kötüleşiyor. Bu durum, gıda güvensizliği, bulaşıcı hastalıkların yayılması, sıcaklığa bağlı hastalıklar, enerji yoksulluğu ve hava kirliliğine maruz kalmaktan kaynaklanan ölüm risklerinin artmasına yol açıyor.
İklim değişikliğini giderek daha kötü hale getiren fosil yakıtların sağlık üzerindeki etkileri her ülkede güven sorununu gündeme taşıyor.
Aşırı sıcaklar 2020'de, 103 ülkede 1981-2010 yıllarına kıyasla 98 milyon daha fazla insanın orta ve şiddetli gıda güvensizliğinden etkilenmesine yol açtı.
Küresel kara alanının yüzde 29'u, 2012-2021 yıllarında 1951-1960 yıllarına göre her yıl daha fazla aşırı kuraklıktan etkilenerek insanları su ve gıda güvensizliği riskiyle karşı karşıya bıraktı.
Aşırı sıcaklar nedeniyle, 1986-2005 dönemine kıyasla 2012-2021 yıllarında bir yaş altındaki çocuklar toplam 600 milyon gün (çocuk başına 4,4 gün), 65 yaş üstü yetişkinler ise 3,1 milyar gün (kişi başına 3,2 gün) daha fazla sıcak hava dalgası yaşadı.
Sıcaklığa bağlı ölümler 2000-2004 dönemine göre 2017-2021 döneminde yüzde 68 artarken, insanların çok yüksek ve aşırı yüksek yangın tehlikesi günlerine maruz kalma oranı 2001-2004 ile 2018-2021 dönemleri kıyaslandığında ülkelerin yüzde 61'inde artış gösterdi.
Sıcaklığa maruz kalma geçen yıl dünyada 470 milyar potansiyel iş gücü saati kaybına yol açarken, düşük ve orta gelirli ülkelerin gayri safi yurt içi hasılasını ortalama yüzde 5,6 etkiledi ve hayat pahalılığı krizini kötüleştirdi.
Değişen ve kötüleşen iklim koşulları bulaşıcı hastalıklara da yansıdı. Sıtmanın bulaşması için uygun olan süre 1951-1960 dönemine göre 2012-2021 yıllarında Amerika'nın dağlık bölgelerinde yüzde 32,1, Afrika'da yüzde 15 arttı.
- "İklim krizi bizi öldürüyor"
Raporda görüşlerine yer verilen Lancet Geri Sayım İcra Direktörü Marina Romanello, bu yılki raporun dünyanın kritik bir kavşakta olduğunu gösterdiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Küresel fosil yakıt bağımlılığının çok sayıda küresel krizin ortasında sağlık zararlarını artırdığını, hane halklarını savunmasız, enerji yoksulluğuna ve tehlikeli seviyelerde hava kirliliğine maruz bıraktığını görüyoruz. Zorluklara rağmen, temiz enerji ve enerji verimliliğine hızlı bir geçişle acil eylemin hala milyonlarca insanın hayatını kurtarabileceğine dair açık kanıtlar var. Dünya çalkantı içindeyken, hükümetler ve şirketler sağlığı bu eşzamanlı krizlere verilecek uyumlu bir yanıtın merkezine koyma ve herkes için sağlıklı, güvenli bir gelecek sağlama fırsatına sahip."
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ise "İklim krizi bizi öldürüyor. Sadece gezegenimizin sağlığını değil, zehirli hava kirliliği, azalan gıda güvenliği, daha yüksek bulaşıcı hastalık salgını, rekor düzeyde aşırı sıcaklar, kuraklık, seller ve daha fazlası yoluyla insanların sağlığını baltalıyor." ifadelerini kullandı.
Guterres, fosil yakıt bağımlılığının bir an önce azaltılması ve yenilenebilir enerji ve iklim direnci için sağduyulu yatırımlar yapılması çağrısında bulundu.
WASHINGTON (AA) - ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile Rusya ile son diplomatik temasları ve Rusya’nın Ukrayna’nın kendi topraklarında “kirli bomba kullanmaya hazırlandığı” iddiasını görüştü.
ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, yaptığı yazılı açıklamada, “Savunma Bakanı Lloyd Austin bu ayki NATO Savunma Bakanları toplantısında alınan kararları gözden geçirmek ve bir dizi transatlantik güvenlik konusunu konuşmak üzere NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüştü.” ifadelerini kullandı.
İki yetkilinin Rusya Ukrayna savaşını da görüştüğünü belirten Ryder, “Rusya ile son diplomatik temasları, Rusya'nın Ukrayna’ya yönelik kendi topraklarında kirli bir bomba kullanmaya hazırlandığı yönündeki yanlış suçlamasını ve Rusya'nın gerilimi düşürmesi gereğini görüştüler. Her iki yetkili de güçlü caydırıcılık ve savunmanın sürdürülmesinin önemi üzerinde anlaştılar.” bilgisini paylaştı.
Sözcü Austin’in, Genel Sekreter Stoltenberg'e ABD'nin İttifaka bağlılığının devam edeceğine dair güvence verdiğini kaydetti.
Austin cuma günü Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile telefonda görüşmüştü.
Şoygu, Pazar günü Türkiye'nin yanı sıra ABD, Fransa ve İngiltere’deki mevkidaşlarıyla gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinde Ukrayna’nın "kirli bomba" kullanma hazırlığında bulunduğunu söylemişti.
ABD, İngiltere ve Fransa'nın dışişleri bakanları, savunma bakanları arasındaki görüşmelerin ardından yaptıkları ortak açıklamada, Rusya’nın iddialarını reddederek, gerginliği artırmak için kullanılacak bahaneleri kabul etmeyeceklerini bildirmişti.
ANKARA (AA) - Avustralya, öksürük şuruplarındaki zararlı maddelerin yol açtığı akut böbrek hasarına bağlı çocuk ölümlerinin olduğu Endonezya'ya kimyasal zehirlenmelere karşı kullanılan panzehir gönderdi.
Ülkede yayın yapan WAtoday gazetesinin haberine göre, Endonezya Sağlık Bakanı Budi Gunadi Sadikin, Avustralyalı mevkidaşı Mark Butler'e çağrıda bulunarak ülkesine metanol ve etilen glikolden zehirlenen hastaların tedavisi için kullanılan "fomepizol panzehirini" sağlamasını istedi.
Söz konusu ilaçların hala "nadir" bulunduğunu belirten Sadikin'in çağrısı sonrası Avustralya 16, Singapur 10 şişe panzehir gönderdi.
Avustralya Sağlık Bakanı Mark Butler, panzehirlerin bugün itibarıyla Endonezya'ya ulaşacağını belirtti.
Butler, Endonezya'ya uluslararası ilaç pazarında sınırlı sayıda bulunan panzehiri sağlamaktan memnuniyet duyduklarını söyledi.
- Endonezya'da 133 çocuk hayatını kaybetmişti
Bakan Sadikin, yılbaşından bu yana bazı tıbbi şuruplardaki zararlı maddelere bağlı akut böbrek hasarından ölen çocukların sayısının 133'e çıktığını bildirmişti.
Endonezya’daki 22 ilde 133'ü ölümle sonuçlanan çoğu 5 yaş altı 241 akut böbrek hasarı vakası kaydedilmişti.
Vakaların ardından Endonezya Gıda ve İlaç İzleme Ajansı, aşırı düzeyde etilen glikol içeren yerli 5 ürünün derhal piyasadan çekilmesini ve kalan tüm ilaçların da imha edilmesini istemişti.
Gambiya'da da en az 69 çocuğun, yerel olarak satılan parasetamol şurubunu kullandıktan 3-5 gün sonra hayatını kaybettikleri iddia edilmişti.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de bu olayın üzerine ülkede Hindistan'da Maiden Pharmaceuticals Limited tarafından üretilen 4 şuruba karşı uyarıda bulunmuştu.
Çocukların böbrek sorunlarından hayatını kaybettiğini ve Maiden Pharmaceuticals tarafından üretilen şuruplarda "kabul edilemez" seviyelerde toksin bulunduğunu belirten DSÖ, ilaçların şimdiye kadar yalnızca Gambiya'da tespit edilmesine rağmen ülke dışına dağıtılmış olabileceği konusunda da uyarmıştı.
Hindistan hükümeti de DSÖ'nün Gambiya'daki çocuk ölümleriyle bağlantı kurmasının ardından söz konusu 4 öksürük şurubuyla ilgili soruşturma başlatmıştı.
İtalya'nın başkenti Roma'da Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella huzurunda dün bakanlarıyla beraber yemin ederek, ülkenin ilk kadın başbakanı olan Giorgia Meloni (sağda) Başbakanlık sarayı Chigi'de düzenlenen devir teslim töreniyle görevi selefi Mario Draghi'den (solda) aldı. Törende, Draghi ve Meloni devir teslimin simgesi olan geleneksel zil değiştirme seremonisini gerçekleştirdi.
ESKİŞEHİR (AA) - DENİZ AÇIK - Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Mühendislik Fakültesi öğrencilerinden oluşan Grizu-263 Uzay Takımı'nın tasarladığı, SpaceX Falcon 9 roketiyle 13 Ocak'ta uzaya gönderilen Türkiye'nin ilk cep uydusu, 9 ayda 10 binden fazla veri gönderdi.
Zonguldak'ta 3 Mart 1992'de meydana gelen grizu patlamasında yaşamını yitiren madencilerin isimleriyle, ABD'nin Florida eyaletinde bulunan Cape Canaveral Üssü'nden uzaya fırlatılan Grizu-263A adlı uydunun, yaklaşık 525 kilometre alçak dünya yörüngesinde 4 yıl 8 ay görev yapması planlanıyor.
Grizu-263A, ilk verileri 14 Ocak itibarıyla BEÜ'de kurulan yer izleme istasyonuna göndermeye başladı. Uzay boşluğunun sesini dünyaya ileten cep uydusu, günlük olarak istasyona veri gönderiyor.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesince desteklenen "CanSat Competition 2022" model uydu yarışmasında haziran ayında dünya birincisi seçilen Grizu-263A, yörüngeye yerleşmesinden bu yana dünyanın çevresini 2 bin 500 kez turladı.
2. Eskişehir Endüstri Fuarı'na katılarak uyduyu tanıtan gençlerden Makine Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisi takım kaptanı Baran Yılmaz, AA muhabirine, ekibin yaklaşık 20 kişiden oluştuğunu söyledi.
Grizu-263A'nın görevini başarıyla sürdürdüğünü belirten Yılmaz, uydunun, dünyanın çevresinde 2 bin 500 tur attığını ifade ederek, "Şimdiye kadar 10 bini aşkın veri gönderdi. Sıcaklık, eksen-yön, sistem bilgilerini bizlere günlük olarak gönderiyor. 4 yıl daha bu görevini sürdürecek. Görevini tamamladıktan sonra atmosferde yanacak. Böylece uzay çöpü olmayacak." dedi.
Projede en temel amaçlarının haberleşmeyi sağlamak olduğunu ve uydunun bunu başarıyla yerine getirdiğini anlatan Yılmaz, desteklerinden dolayı BEÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer ve öğretim üyelerine teşekkür etti.
- "Uydumuz düz şekilde dünyaya bakabiliyor"
Makine Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisi ve takımın mekanik biriminin yürütücüsü Nurullah Çubukcuoğlu da Grizu-263A'dan gelen verilerin bir bölümünü, herkese açık şekilde paylaştıklarını söyledi.
Dünyanın hemen hemen her yerindeki baz istasyonlarının Grizu-263A'dan veri alabileceğini belirten Çubukcuoğlu, şu bilgileri verdi:
"Uydumuzdaki en önemli özellik, içinde bulunan pasif manyetik yönelim kartı. Bu kart diğer uydularda bildiğimiz yüksek maliyetli ve çok zor tasarlanan itki sistemlerinin görevini en basite indirgenmiş şekilde gerçekleştirebiliyor. Dünyanın kendi manyetik alanı var. Biz kendi uydumuzun içinde bir manyetik alan oluştururuz. İki manyetik alanın uyumu sayesinde uydumuz düz şekilde dünyaya bakabiliyor. Eğer uydunuzun yüzü dünyaya bakmazsa verilerinizde kayıp yaşayabilir ya da verilerinizde yanlışlıklar olabilir. Bunların önüne geçmiş bulunmaktayız."
Makine Mühendisliği Bölümü son sınıfına devam eden takımın mekanik birimi üyesi Şeyda Kaya, uydunun fırlatıldığı gün çok heyecanlandığını belirterek, "Uzayda çalışan bir uydumuz var. Hala çalıştığını bilmek bizi çok gururlandırıyor. Sürekli veri gelmesi heyecanlandırıyor." ifadelerini kullandı.
Bilgisayar Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisi Süleyman Ariş, takımın uçuş ve veri istasyonu yazılımlarını üstlendiğini belirtti.
Hayallerinden vazgeçmeyip Türkiye'nin ilk cep uydusunu yaptıklarını ifade eden Ariş, "Fuarlara da katılarak gençlerin önünü açmaya, fikirlerini, bakış açılarını genişletmeye çalışıyoruz. Özellikle lise öğrencilerine ve yaşı küçüklere yol göstermeye çalışıyoruz. Biz de gerçekleştireceğimize ilk başlarda çok inanmıyorduk ama yol aldıkça bir şeyleri görmeye başlıyorsunuz. Biz imkansızı normal kıldık." diye konuştu.
Takım danışmanı Prof. Dr. Bülent Ekmekçi ise büyük emekler verdikleri Grizu-263A ile hayallerine ulaştıklarına işaret etti.
Öğrencilerinin, çalıştıklarında neleri başarabileceğini gösterdiğini Ekmekçi, "Gerçeklerimizle hayallerimiz arasındaki yolu bulduk. Gerçeklerimizden hayallerimize uzanan bir yol açtık. Yolumuzda ilerlerken berrak olduk, basit olduk, çalıştık ve başardık." değerlendirmesinde bulundu.
İSTANBUL (AA) - Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zor kişiliklere ilişkin, “Bu kişilerin en büyük özelliği narsistik özellikleri olmasıdır. Tahammülsüzdürler, kendilerini özel, önemli ve üstün görürler. Bu kişiler hep övgüyle beslenirler. Hak ettiği konuda da beslenmezse sizi düşman gibi görebilir. Onun için hak ettiği övgüyü yapmak ama hak etmediği övgüyü kesinlikle yapmamak gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Tarhan yaptığı açıklamada, zor kişilikler ve bu kişilerle yaşamayı kolaylaştırmak için tavsiyelerde bulundu.
Zor kişiliklerin genellikle aile başta olmak üzere hem kişisel hem de toplumsal ilişkilerde güçlük çıkaran kişiler olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Bu kişilere zaman zaman her yerde rastlanabilir. Genellikle agresiftirler ve her şeye itiraz ederler. Bu kişilerle bir türlü problemi çözemezsiniz, birlikte yol alamazsınız. Hep insanı geren kişilerdir. Herkes onlardan kaçınır, bu tarz zor kişilikler vardır. Zor kişiliklerden bazıları agresif, bazıları takıntılı, bazıları çok büyüklenmeci olurlar, bazıları çok iyi gözükürler çok pasif olurlar. Fakat hiçbir iş çözmezler. İki yüzlü kişiliklerdir, aşırı mütevazı kişilerdir, onlar da zor kişiliklerdir.” ifadelerini kullandı.
Tarhan, bu kişiliklerle birlikte yaşamayı öğrenmenin özel bir teknik ve yöntem gerektirdiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bu tip kişiler evli olabilirler, çocukları olabilir. İş yerinde yetenekli biri olabilir ama aynı zamanda zor kişilikte olabilir. Bu insan yetenekli bir insan, becerikli, bir konuda harika, fakat zor bir kişiliği var. Bu tip kişileri sistemin içerisinde tutmak için o iş yerindeki liderin düşünmesi lazım. Bu kişiyi sistemin dışına atıp uzaklaştırmak yerine uygun yaklaşımın belirlenmesi gerekir. Bu kişiler aynı zamanda yetenekli, keşfedici, aykırı tiplerdir de. Yani iş yerindeki lider, bu kişilikleri sistemin içerisinde tutarsa bu kişilerin yeteneklerinden de yararlanılabilir.”
Özellikle aile içerisinde bu tip kişiliklerin aile dışına itilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Tarhan, bazen zor kişiliklerin ailelerin çocukları olabileceğini, "zor kişilik” denilen kişiliklerin hepsiyle muhakkak bir ilişki kurma biçiminin olacağını aktardı.
Tarhan, zor kişiliklerin, sert, saldırgan, agresif gözükmelerinin arka planında "Ben güçlüyüm" duygusunu ve izlenimini uyandırmak olduğunu anlatarak, "Bu durum da aslında bu kişilerin eksiklik, yetersizlik, değersizlik duygularının olduğunu gösteriyor. Başkalarını ezerek, kendilerini güçlü göstererek ego tatmini yapıyor. Aslında bu kişilere kızmak değil, acımak gerekir.” ifadelerini kullandı.
Zor kişilikle yaşamak durumunda olan bir kimse ile hayır deme becerisi üzerinde çalıştıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu kişilerin en büyük özelliği narsistik özellikleri de olmasıdır. Tahammülsüzdürler, kendilerini özel, önemli ve üstün görürler. Bu kişiler hep övgüyle beslenirler. Bu tarz kişilere nasıl hayır denir, onu çalışıyoruz. Bu kişilerle ilgili hem iltifat etme hem de eleştiride bulunma egzersizlerini çalışıyoruz. Bu kişilere karşı iltifat etmenin ve eleştiride bulunmanın yöntemleri var. Bu kişiler övgüden beslendikleri için hak etmediği şekilde ve ölçüde bir iltifatta bulunmak bu kişilerin egosunun şişmesine neden olur. Hak ettiği konuda da beslenmezse sizi düşman gibi görebilir. Onun için hak ettiği övgüyü yapmak ama hak etmediği övgüyü kesinlikle yapmamak gerekiyor. Bu yapıldığında o kişinin hata yapmasına sebep oluyor.”
- "Bu kişinin hisseden beynini değil, onun düşünen beynini devreye sokmak gerekir"
Tarhan, bu tip zor kişiliklerin karşısındaki kişi tarafından dinlenmesinin de önemine işaret ederek, kişinin hisseden beyni yerine düşünen beyninin devreye sokulması gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu tip kişileri sonuna kadar dinlemek lazım. Bu kişileri dinlerken yargılardan kaçınmak gerekir. ‘Ne biçim insansın, niye böyle konuşuyorsun’ gibi suçlayıcı ve yargılayıcı tavırlarda o da savunmaya geçer. İlişki kuramazsınız. Bu kişilerle iletişim kurarken yargılayıcı, suçlayıcı, onda savunma duygusu uyandıran, uyandıracak sözlerden kaçınmak gerekiyor. O kişilere ‘Ben seni anlamak istiyorum, bunu neden istedin?’ diye yaklaşmak gerekir.” dedi.
Öfkeli ya da yüksek sesle bağıran bu kişilere “Biraz yavaş konuşur musunuz, seni anlamak istiyorum” denildiğinde hisseden beyin yerine düşünen beynin devreye girdiğini kaydeden Tarhan, “Kişi o zaman ‘Demek ki beni anlamak istiyor’ diye düşünüp düşünen beynini devreye sokuyor. Sesini alçaltıyor. O nedenle bu kişilerle duvar örmeyeceksiniz, aranızda bir ilişki ve bir köprü olması önemlidir. Kişinin düşünen beynini devreye sokarak onunla sağlıklı bir iletişim kurmak, tepkisel bir iletişim yerine hakikati araştırma eğiliminde ve iyi niyetli olduğunuzu hissettirme eğiliminde davranmak gerekir.” ifadelerini kullandı.
ANKARA (AA) - Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ), Hürjet ve Atak-2’yi yarın İstanbul'da kapılarını açacak SAHA Expo Fuarı'nda ziyaretçilerle buluşturacak.
TUSAŞ'tan yapılan açıklamaya göre, şirket, Cumhurbaşkanlığı himayesinde 25-28 Ekim'de İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek SAHA Expo Savunma, Havacılık ve Uzay Sanayii Fuarı'nda yerini alacak.
Dünyada bir ilke imza atılacak fuarda, 1 Kasım 2022-15 Şubat 2023 döneminde Metaverse ortamında TUSAŞ'ın geliştirdiği milli platformlar ziyaret edilebilecek.
Bu yıl birçok uluslararası fuarda ürünlerini sergileyen TUSAŞ, 57 ülkeden 1000'den fazla firmanın katılımı beklenen SAHA Expo'da, 2023'te gökyüzüyle buluşacak Hürjet ve Ağır Sınıf Taarruz Helikopteri platformlarının "mock-up"larını ziyaretçilerle buluşturacak.
- Uzay alanında uydular da sergilenecek
Hava platformlarının modellerinin tümünün yer alacağı standında ayrıca bir uzay alanına yer verecek olan TUSAŞ, Yeni Nesil Elektrikli Haberleşme Uydusu (Small GEO), Türksat 6A ve GÖKTÜRK Y modelleri de sergileyecek.
Açıklamada görüşlerine yer verilen TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil, "SAHA Expo her geçen yıl bu alanda gerçekleşen organizasyonlar arasında uluslararası bilinirliği artan bir organizasyon. Emeği geçenleri tebrik ediyorum. Fuar kapsamında standımızı ziyaret edecek çok sayıda heyetle görüşmeler gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Ülkemiz için hayırlı olsun." ifadelerini kullandı.
ANKARA (AA) - FATİH ÇAKMAK - İstanbul'da düzenlenen 2022 Dünya Kupası'nda şampiyon olan Ampute Futbol Milli Takımı'nda hedef zirvede kalmak.
Ampute Futbol Milli Takım oyuncuları Ömer Güleryüz ile Fatih Şentürk, dünya kupasına uzanan süreci ve yeni çalışmalarını AA muhabirine değerlendirdi.
Dünya Kupası için farklı illerde 12'şer günlük 8 kamp yaptıklarını belirten Ömer, "Hocamız bizi gerçekten hem kafa olarak hem fiziksel olarak çok iyi hazırladı, çok iyi motive etti. Turnuvaya tam hazır bir şekilde girdik. Bunun da meyvelerini turnuvada aldığımızı düşünüyorum. Farklı sonuçlarla galip gelerek kupaya uzandık." dedi.
Dünya kupasını kazanacaklarına inanadığını ifade eden başarılı forvet, "İnanmadan yola çıkılmaz, bu inançla yola çıktık, çok fedakarlıklar yaparak uzandık kupaya. Ancak grubun son maçında Haiti maçında 1-1 berabere kalmıştık, gruptan ikinci olarak çıkmıştık. O gün dedim ki 'bu iş olacak herhalde, bu 1-1 aslında kötü bir sonuç gibi gözükse de iyi gelecek ve biz bu kupayı bu beraberliğin ardından alacağız' dedim, öyle de oldu." diye konuştu.
"Zaten tek eksiğimiz olan kupaydı, gerçekten insan çok duygulanıyor" diyen Ömer Güleryüz, şu ifadeleri kullandı:
"Göz yaşlarına da hakim olamıyor. Kupanın yanında tabii ben gol krallığıyla en değerli oyuncu ödülünü kazandım, bu da beni ayrıca çok mutlu etti. Duygulanmamak elde değil çünkü bunun için senelerdir çalışıyoruz. Ben 2014'ten beri milli takımdayım. 3. kez dünya kupasına katılıyordum, dünya kupasında üçüncülük yaşadık, ikincilik yaşadık. Meksika'da ikinci olduktan sonra ne kadar üzüldüğümüz aklımıza geldikçe bu şekilde motive olduk. Kupayı aldıktan sonra da çok duygulandık."
Gelecekte milli takımla hangi kupaları hedeflediğine dair de Ömer Güleryüz, "İki Avrupa şampiyonluğu, bir dünya kupamız var, bunun da devamı gelir diye düşünüyorum." dedi.
Kulüpler bazında yeni sezon çalışmalarına da başladıklarını, Ankara Şahinbey Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü'nde oynadığını hatırlatan Ömer, "27 Kasım'da ligimiz başlıyor. O nedenle takımlar da çalışmalara başladı." diye konuştu.
- Fatih Şentürk: "Zirveye çıkmak zor, zirvede kalmak apayrı zor"
Ampute Futbol Milli Takımı'nda sol kanat oynayan Fatih Şentürk de "2010 yılından beri milli takımda oynuyorum, o tarihten itibaren bütün şampiyonalarda, turnuvalarda yer aldım. Bu sene de zirvenin, dünya kupasının sahibi olduk, çok şükür." dedi.
Dünya kupası için 222 günlük bir planlama uyguladıklarını belirten Fatih, "8 kamp yapıldı, fiziksel organizasyonu ayrı, taktik organizasyonu ayrı, yüklenmeler, Erzurum kampları, yüksek irtifa antrenmanları inanın çok zorlu süreçlerden geçtik. İngiltere'ye hazırlık maçlarına gittik. Günde çift antrenman yaparak bu serüveni bitirdik. Katılan ülke takımları da şampiyona tarihinden 13-15 gün öncesinden geldiler, onlar da turnuvayı gayet ciddiye alıyorlar. Biz de çok ciddiye alıp çok fazla çalıştık, sonuçta da kupayı aldık ama kolay olmadı." diye konuştu.
Grup maçlarında her ne kadar Haiti ile 1-1 berabere kalsalar da o maçta çok mükemmel oynadıklarını, bunu görünce de kupayı kazanacaklarına olan inançlarının arttığını kaydeden Fatih, "Çünkü çok mükemmel bir maç oynadık. 29 tane gol pozisyonuna girdik. Maçın temposu çok güzeldi. Haiti en güçlü rakiplerden biriydi. Kendimizi orada görme fırsatımız oldu, çok büyük baskılı bir oyun oynadık. Oyunun hakimiyeti tamamen bizim tarafımızdaydı. O maçtan sonra yolun sonunu tahmin edebilir durama geldik." ifadelerini kullandı.
Ampute Futbol Milli Takımı'nın dünya kupası sahibi olmasıyla rakipleri tarafından gelecek organizasyonlarda hep favori gösterilmesi ve çıtanın zirveye çıktığının hatırlatılması üzerine de milli oyuncu, "İlk önce jenerasyonumuzun altına yeni gelecek kaliteli çocuklar yetiştirmemiz lazım ki omurga güçlü olmalı. Ancak dünya kupası 4 yılda bir olduğu için bir jenerasyon kayması oluyor, bu sene öyle bir durum yaşandı. Zirveye çıkmak zor, zirvede kalmak apayrı zor. İnsanlarımızın bizden beklentileri de çok farklı, artık zirvede çok çalışarak kalacağız. Jenerasyonumuzu bozmayacağız, üstüne koyarak devam edeceğiz. 2 yıl sonra bir Avrupa şampiyonamız var, 4 yıl sonra dünya kupamız var. En büyük favori yine biziz ama gerçekten çalışmamız lazım, çünkü dünya kupası çok farklı bir arena." diyerek sözlerini tamamladı.
Dünyanın en büyük kitap fuarı unvanını taşıyan ve bu yıl 74. kez düzenlenen "Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı", bugün sona eriyor. Almanya'nın Frankfurt şehrinde, yayın ve elektronik yayıncılık alanında faaliyet gösteren kuruluşların katılımıyla 1949'dan bu yana gerçekleştirilen kitap fuarında bu sene Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Ticaret Odasının iş birliğiyle hazırlanan Türkiye bölümünde 15 yayınevi yer aldı.