Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 
BERLİN (AA) - NATO Genel Sekreteri Mark Rutte Amerika'dan Türkiye'ye kadar tüm NATO topraklarında daha fazla silaha ihtiyaç olduğunu söyledi.

NATO Genel Sekreteri Rutte, Bild am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada Rusya - Ukrayna savaşı ve NATO üyelerinin savunma harcamalarını değerlendirdi.

Rutte, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in NATO topraklarına saldırmasını caydırmak için daha fazla para ve daha fazla endüstriyel üretim gerektiğini belirterek, "Amerika'dan Türkiye'ye kadar tüm NATO topraklarında ek üretim hatlarına, ek vardiyalara, daha fazla mühimmata, daha fazla Leopard 2 tankına, daha fazla F-35 savaş uçağına ve daha fazla silaha ihtiyacımız var. O zaman bize saldırmaya asla cesaret edemez." ifadelerini kullandı.

Rusya'nın NATO'ya saldırabilecek konumda olup olmadığını sorulan Rutte, "Putin bunu bir an bile düşünmemeli. Bu onun için yıkıcı sonuçlar doğurur. Şu anda devlet bütçesinin yüzde 40'ını savunmaya harcıyor, bu da Rusya'nın milli gelirinin yüzde 10'una denk geliyor. Bizim o kadar harcamamız gerekmiyor ama yüzde 2'den çok daha fazlası gerekiyor." yanıtını verdi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Avrupalı NATO üyelerinden gayrisafi yurtiçi hasılalarının yüzde 5'ini silahlanmaya ayırmalarını talep etmesine ilişkin olarak da Rutte şu değerlendirmede bulundu:

"Trump son görev süresi boyunca bu talebinde genel olarak haklıydı. Bu girişim sayesinde daha fazla yatırım yaptık. Avrupalı müttefikler ve Kanada 2014'ten bu yana savunma için 600 milyar doların üzerinde harcama yaptı. NATO ortaklarının üçte ikisinden fazlası artık savunmaya yüzde 2'den fazla harcama yapıyor yine Trump sayesinde. Ancak daha da fazla yatırım yapmamız gerekiyor ve bunu nasıl ölçeceğimize önümüzdeki aylarda müttefiklerimiz karar verecek. Ancak sizi bir konuda temin edebilirim: Bu oran yüzde 2'den çok, çok, çok daha fazla olacaktır."

- "Savaştan kaçınmanın en iyi yolu"

Özellikle Alman ekonomisinin büyüklüğünün göz önüne alındığında, silah ve mühimmat üretimi konusunda çok daha fazlasını yapabileceğini belirten Rutte, Almanya'nın savunma harcamalarını artırması gerektiğini kaydetti.

Gelecek aylarda pek çok Avrupa ülkesinde savunma harcamalarının artırılmasının tartışılacağına işaret eden Rutte, "Çok açık konuşayım. Savaşa hazırlıklı olmalıyız. Savaştan kaçınmanın en iyi yolu budur." diye konuştu.

Almanya’da federal seçimlere üç hafta kala partilerin çeşitli sosyal gruplara verdikleri mesajlar artarak devam ediyor.

Würzburg’da Yeşiller Partisi adayı Jessica Hecht, Ayhaber’e yaptığı açıklamalarda, “Bizim siyasetimiz toplumun genel mutluluğunu gözeten bir çizgidir. Uzun yıllardan bu yana çok sayıda göçmen kökenlinin siyasette yer aldığı bir ülke inşa ettik. Belediye meclislerinden belediye başkanlıklarına, eyalet parlamentolarından federal meclise hatta eyalet ve federal bakanlıklara kadar göçmen kökenli arkadaşlarımızın yer aldığını gururla belirtmek isterim. Daha 90’lı yıllarda göçmenlere siyasette yer verilmesini ilk dile getiren parti biz olduk. Samimiyetimizi göstermek için onları meclise taşıyan da yine bizdik. Toplumun farklı gruplarının seçimlere katılımı, seçerek ya da seçilerek siyasette yer alması, entegrasyonun temel parametresidir,” dedi.

Uzun yıllardır göçmen kökenli toplumla iç içe yaşayan bir neslin temsilcisi olduğunu belirten Jessica Hecht, iş ve okul hayatında göçmenlerle bir arada yaşadığını vurgulayarak, konuşmasına şöyle devam etti:

“Herkes biliyor ki göçmen toplumu en çok Yeşiller Partisi’ne sorunlarını açabiliyor. Partimizin entegrasyon ve bir arada yaşama konusundaki çalışmaları çok önemlidir. Şehrimizin ve bölgemizin federal parlamentoda sadece yerlilerin değil, hemen herkesin temsil edildiği bir yer olması gerektiğine inanıyoruz. Toplumun genel mutluluğu için siyaset yapıyoruz. Göçmen çocuklarının eğitim konusundaki eksikliklerini yakından tanıyorum. Göçmen kökenlilerin oylarını bekliyor ve sevgilerimi sunuyorum.”

Bilindiği gibi Yeşiller Partisi adayı Jessica Hecht, öğretmen kimliğiyle göçmen çocuklarının özellikle eğitim hayatlarının ilk yıllarındaki sorunları konusunda özel bir ilgi alanına sahiptir ve bu konuda çözüm üretmek için çalışmalar yürütmektedir.

 

Zoraki Misafir

Februar 02, 2025

 

BM Güvenlik Konseyi’nin, Kıbrıs Türk halkının kan, gözyaşı ve binlerce şehit verdikten sonra 42 yıl evvel kurduğu KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’ne (KKTC) sormadan, bilgilendirmeden ve de görüşlerini dikkate almadan Kıbrıs'ta 61 yıldır görev adı altında tatil yapan BM Geçici Barış Gücü'nün (UNFICYP) görev süresini bir yıllığına daha uzatması tam bir Rum yandaşlığı ve adaletsiz bir karar.

 

KKTC devleti, BM Güvenlik Konseyinin tek taraflı ve yanlı bu kararını ve kararın içinde yer alan “iki toplumlu, iki kesimli federasyon”a atıf yapılmasını kabul etmiyor. Kıbrıs’ta yaşanan son 61 yıl siyasi olarak değerlendirildiğinde, BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu bu kararın ve karar içinde yer alan atıfın ne denli yanlı ve gerçeklerden uzak olduğu açık ve net ortada. Ki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, BM’deki her konuşmasında ve açıklamalarında “Dünya Beş’ten Büyüktür” cümlesini BM Güvenlik Konseyi’nin taraflı kararlarından dolayı dile getiriyor.

 

Tamam, yıllar önce adaya sözde barış gücü gelmesine karar verilmiş ama günümüzde dünya sisteminin yeni dinamikleri ve oluşmuş yeni siyasi dengeler, eski düzenin sürdürülebilirliğini imkânsız hale getirdiğinden günümüz koşullarına uygun uygulamalar gerekiyor. Bu uygulamaların en önemli alanı ise Birleşmiş Milletler (BM) olmalı. BM’nin daha adil ve istikrarlı bir uluslararası düzen oluşturulması yönünde yeniden yapılanması, birçok ülkenin talebi ve ısrarlı isteği ile artık gündeme gelmek zorunda. Birçok ülke, BM’nin günün koşullarına uygun yapılandırılmasını ve Güvenlik Konseyi’nin Beş daimi üyesinin iki dudağının arasından çıkacak veto uygulamasından kurtarılmasını istiyor.

 

Zira BM ve Güvenlik Konseyi’nin Beş Daimi Üyesinin, zorda kalınca kendi çıkarları uğruna kullandıkları “Veto” hakları, özellikle son zamanlarda, Birleşmiş Milletler meşruiyetini ve adaletini hepten yitirtmiş ve sorgulanır hale getirmiş durumda.

 

Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların toplamı 249. Yani BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan 2,446 yasa tasarısının 249'u çeşitli nedenlerle veto edilmiş olup Rusya 112, ABD 81, İngiltere 29, Fransa 16 ve Çin 11 konuda veto haklarını kullanmışlar.  Matematiksel oran olarak veto edilen kararlar, tüm kararların yüzde 10’undan fazla.

 

BM Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların içinde, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde ayrı ayrı oylanan ve Kıbrıs Rumlarının Yüzde 75.38 “Hayır” oyu reddedilen Annan Planı sonrasında, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın “Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolar kaldırılsın” içerikli önerisi yer almamakta. Bırakın bu kararın veto edilmesini, “Güvenlik Konseyine sunulursa veto edilecek” ihtarı ile sunulamamıştır bile.

 

Tekrar başa dönecek olursak, BM Güvenlik Konseyi tarafından görev süresi KKTC hükümetine sorulmadan 1 yıl daha uzatılan BM Barış Gücü (UNFICYP) 61 yıldır adamızda ödenekli tatil yapmakta, turistler gibi gezip dolaşmakta, yazın plajlarımızı doldurmaktadırlar. Bugüne değin hiçbir çatışmaya müdahale etmemişler, 1963-1974 yılları arasında soykırıma uğrayan Kıbrıs Türklerinin şehit edilmelerine göz yummuşlar, taşınır ve taşınmaz tüm mallarını arkalarında bırakarak evlerini, köylerini terk eden Kıbrıs Türklerine hiçbir destekte bulunmamışlardır.

 

Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ikinci harekâtının başlatıldığı 14 Ağustos 1974'te Taşkent (Tohni) köyünün erkeklerinin topluca şehit edildiği katliamda, BM Barış Gücü, Kıbrıs Türklerini korumak vaadi ile silahlarını toplayıp Taşkent köyünde yaşayan Kıbrıs Türk erkeklerini adeta Rumlara teslim ederek, katliamın BAŞROLÜ’nü oynamıştır.

 

Bundan sonrası, görevi Kıbrıs adasındaki Rumları korumak olan zoraki misafire misafirliğinin bittiğini hatırlatmak, istenmediğini çeşitli dillerde ve platformlarda ifade etmektir.

16 Ağustos 1974 tarihinde itibaren fiilen adaya barışı getiren ve çatışmaları önleyen Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri olması nedeni ile adamızda boşu boşuna konuşlanan ve hiçbir işe yaramayan BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) KKTC’de konuşlanmasına ve KKTC makamlarından izin almadan toprağımızda faaliyet göstermesine artık izin verilmemelidir. BM Barış Gücü’nün sorumluluğu altında olan ARA BÖLGE’ye yerleşmeli ve KKTC Hükümetinden izin almadan topraklarımıza ayak basamamalıdırlar.

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

 

BM Güvenlik Konseyi’nin, Kıbrıs Türk halkının kan, gözyaşı ve binlerce şehit verdikten sonra 42 yıl evvel kurduğu KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’ne (KKTC) sormadan, bilgilendirmeden ve de görüşlerini dikkate almadan Kıbrıs'ta 61 yıldır görev adı altında tatil yapan BM Geçici Barış Gücü'nün (UNFICYP) görev süresini bir yıllığına daha uzatması tam bir Rum yandaşlığı ve adaletsiz bir karar.

 

KKTC devleti, BM Güvenlik Konseyinin tek taraflı ve yanlı bu kararını ve kararın içinde yer alan “iki toplumlu, iki kesimli federasyon”a atıf yapılmasını kabul etmiyor. Kıbrıs’ta yaşanan son 61 yıl siyasi olarak değerlendirildiğinde, BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu bu kararın ve karar içinde yer alan atıfın ne denli yanlı ve gerçeklerden uzak olduğu açık ve net ortada. Ki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, BM’deki her konuşmasında ve açıklamalarında “Dünya Beş’ten Büyüktür” cümlesini BM Güvenlik Konseyi’nin taraflı kararlarından dolayı dile getiriyor.

 

Tamam, yıllar önce adaya sözde barış gücü gelmesine karar verilmiş ama günümüzde dünya sisteminin yeni dinamikleri ve oluşmuş yeni siyasi dengeler, eski düzenin sürdürülebilirliğini imkânsız hale getirdiğinden günümüz koşullarına uygun uygulamalar gerekiyor. Bu uygulamaların en önemli alanı ise Birleşmiş Milletler (BM) olmalı. BM’nin daha adil ve istikrarlı bir uluslararası düzen oluşturulması yönünde yeniden yapılanması, birçok ülkenin talebi ve ısrarlı isteği ile artık gündeme gelmek zorunda. Birçok ülke, BM’nin günün koşullarına uygun yapılandırılmasını ve Güvenlik Konseyi’nin Beş daimi üyesinin iki dudağının arasından çıkacak veto uygulamasından kurtarılmasını istiyor.

 

Zira BM ve Güvenlik Konseyi’nin Beş Daimi Üyesinin, zorda kalınca kendi çıkarları uğruna kullandıkları “Veto” hakları, özellikle son zamanlarda, Birleşmiş Milletler meşruiyetini ve adaletini hepten yitirtmiş ve sorgulanır hale getirmiş durumda.

 

Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların toplamı 249. Yani BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan 2,446 yasa tasarısının 249'u çeşitli nedenlerle veto edilmiş olup Rusya 112, ABD 81, İngiltere 29, Fransa 16 ve Çin 11 konuda veto haklarını kullanmışlar.  Matematiksel oran olarak veto edilen kararlar, tüm kararların yüzde 10’undan fazla.

 

BM Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların içinde, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde ayrı ayrı oylanan ve Kıbrıs Rumlarının Yüzde 75.38 “Hayır” oyu reddedilen Annan Planı sonrasında, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın “Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolar kaldırılsın” içerikli önerisi yer almamakta. Bırakın bu kararın veto edilmesini, “Güvenlik Konseyine sunulursa veto edilecek” ihtarı ile sunulamamıştır bile.

 

Tekrar başa dönecek olursak, BM Güvenlik Konseyi tarafından görev süresi KKTC hükümetine sorulmadan 1 yıl daha uzatılan BM Barış Gücü (UNFICYP) 61 yıldır adamızda ödenekli tatil yapmakta, turistler gibi gezip dolaşmakta, yazın plajlarımızı doldurmaktadırlar. Bugüne değin hiçbir çatışmaya müdahale etmemişler, 1963-1974 yılları arasında soykırıma uğrayan Kıbrıs Türklerinin şehit edilmelerine göz yummuşlar, taşınır ve taşınmaz tüm mallarını arkalarında bırakarak evlerini, köylerini terk eden Kıbrıs Türklerine hiçbir destekte bulunmamışlardır.

 

Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ikinci harekâtının başlatıldığı 14 Ağustos 1974'te Taşkent (Tohni) köyünün erkeklerinin topluca şehit edildiği katliamda, BM Barış Gücü, Kıbrıs Türklerini korumak vaadi ile silahlarını toplayıp Taşkent köyünde yaşayan Kıbrıs Türk erkeklerini adeta Rumlara teslim ederek, katliamın BAŞROLÜ’nü oynamıştır.

 

Bundan sonrası, görevi Kıbrıs adasındaki Rumları korumak olan zoraki misafire misafirliğinin bittiğini hatırlatmak, istenmediğini çeşitli dillerde ve platformlarda ifade etmektir.

16 Ağustos 1974 tarihinde itibaren fiilen adaya barışı getiren ve çatışmaları önleyen Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri olması nedeni ile adamızda boşu boşuna konuşlanan ve hiçbir işe yaramayan BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) KKTC’de konuşlanmasına ve KKTC makamlarından izin almadan toprağımızda faaliyet göstermesine artık izin verilmemelidir. BM Barış Gücü’nün sorumluluğu altında olan ARA BÖLGE’ye yerleşmeli ve KKTC Hükümetinden izin almadan topraklarımıza ayak basamamalıdırlar.

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

 

 

Türk futbolunun Mental durumu. Avrupa Kulüpleri neden daha istikrarlı ?
Herkesin her şeyi bildiği bir yerde sizde başarı gelebilir mi ? 
 
 
Futbolcu psikolojisi üzerine 
 
Psikolojik destek Futbolcunun başarısına büyük katkı sağlar.  
 
Uzmanlaşan ve Avrupa da bircok Profesyonel Kulüp ve Yöneticilerine,  futbolculara Mental  destek veren Avrupa Psikoloji ve Sporcu Gelişim Merkezi kurucusu Erdinc Üstündag ile Futbolcu Psikoloji üzerine konuştuk..
 
Erdinç hoca "Psikoloji", bir futbolcunun kariyeri boyunca gelişmesinde temel bir rol oynar. Futbolcular için psikolojinin neden bu kadar önemli olduğunu şöyle özetleyebiliriz dedi.
 
 
Üstünlük sağlama anlayışı: 
 
Üstünlük sağlama anlayışı, bir futbolcunun başarısında önemli bir faktördür. 
 
Üstünlük sağlama anlayışına sahip oyuncular rekabet etme yeteneklerine inanırlar ve yeteneklerine daha fazla güvenirler.
 
 
Baskı Yönetimi: 
 
Baskı yönetimi futbolda, özellikle de önemli maçlarda ve önemli anlarda psikolojinin çok önemli bir yönüdür. Baskıyla başa çıkabilen ve sakin kalabilen oyuncuların doğru kararlar verme ve sahada başarılı bir şekilde uygulama yapma olasılıkları daha yüksektir.
 
 
Sağlamlık güçlü kalma: 
 
Güçlü kalma, bir oyuncunun hatalardan veya sakatlıklardan sonra hızla toparlanma ve uzun vadeli hedeflerine odaklanma yeteneğidir. 
 
Bu yeteneğin Farkına varan oyuncular, zorluklarla karşılaştıklarında bile olumlu bir zihniyeti sürdürme ve hayallerinin peşinden koşma olasılıklarının daha yüksek olduğunu fark ederler.
 
 
Motive olmak: 
 
Motive olmak, bir futbolcunun başarısında, özellikle de antrenman ve gelişimlerine odaklanma ve bağlılıklarını sürdürme konusunda önemli bir faktördür. Motive olmuş oyuncuların daha çok çalışması, engellerin üstesinden gelmesi ve sürekli olarak gelişme olasılığı daha yüksektir.
 
 
Haberleşme diyalog:
 
Bir futbol takımının başarısı için etkili diyalog şarttır. Açıkça diyalog kurabilen ve işbirliği yapabilen oyuncuların bu alanda kolektif başarıya ulaşma olasılıkları daha yüksektir.
 
"Üstündağ" sonuç olarak , Psikoloji Bir futbolcunun başarısının önemli bir parçasıdır. zihniyetini, duygusallığını becerilerini ve motivasyonunu geliştiren futbolcular, hedeflerine ulaşmak ve sahada başarılı olmak için daha donanımlı bir görüntüye büründüklerini söyledi..
Doğan Tufan
 
Fotoğraf: Mümin Karaca
 
 
Sırbistan devletinin Sancak bölgesi Türk derneği başkanı olan aynı zamanda Sırbistan Türklerinin yiğit mücahit başkanı ve sesi Alija Şahoviç'in ayağının biri Türkiyede. Anavatandan Sırbistan Türklüğünün  manevi ihtiyaclarını temini için calışıyor. "Allah Türkiyemizi güclü Reisimizi başımızdan eksik etmesin" diyerek dua eden Alija Sahovic , "Allah Türkiye hükümetimizden  Reisimizden çok çok razı olsun. Sancak eyaletimizin en çok Türk nüfusumuzun bulunduğu Yeni Pazar şehrimize  geçtiğimiz yıl TC Başkonsolosluğu hizmete açıldı. Şimdi Türkiye yanımızda. Bundan çok mutlu olduk" diyen başkan Alija Şahovic adeta tarih dersi verdi. Batı Avrupanın tarih boyu Türklere oyunlar adil davranmadı" dedi. Ve şöyle devam etti;
 
Batı devletleri tarih boyu, Türk devletine adil olmadılar
 
  "Türk halkının Avrupa sahnesinde önemli bir askeri ve siyasi faktör olarak ortaya çıkmasından bu yana Batı, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun ve şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’nin yükselişini zayıflatmaya ve uluslararası arenadaki rolünü azaltmaya çalıştı.
 Osmanlı İmparatorluğu’na tek tek karşı çıkamayan Batı ve Orta Avrupa devletleri birleşerek Osmanlı Devleti’ne karşı savaştılar. Batı Avrupa, sadece askeri ve siyasi rekabet nedeniyle değil, aynı zamanda Batı’nın Hristiyanlığın kalesi olması ve Türk devletinin güçlü bir İslam ülkesinin sembolü olması nedeniyle her zaman Türk halkının düşmanı olarak hareket etmiştir.
 Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yapılan her savaşta, Avrupalı Hristiyan ülkelerinden oluşan koalisyonlar kuruldu ve nihai amaç, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun başarılı fetihlerini durdurmak, Osmanlı İmparatorluğu zayıfladığında Türkleri Balkanlar’dan çıkarmak ve topraklarını ele geçirip bölmek oldu.
 Batı, ayrıca Araplar gibi diğer İslam uluslarını da silah ve teçhizat tedarik ederken Osmanlı İmparatorluğu’na karşı isyan etmeye teşvik etti.
 Ayrıca Balkan Hristiyan devletlerinin veya halklarının Osmanlı İmparatorluğu’na karşı verdiği her mücadelede Batı her zaman Hristiyan halkların ve devletlerin yanında yer almıştır.
 Batı, İran İmparatorluğu gibi Türk devletinin Müslüman muhaliflerine karşı da ittifaka girdi.
 Batı, ürünlerini Osmanlı devletinin pazarına sunarken gümrük ayrıcalıklarını kendisi ararken, ekonomik kredi ve aşırı borçlanma yoluyla Osmanlı İmparatorluğunu ekonomik çöküşüne getirmeye çalıştı.
 Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bir zamanlar güçlü olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan Anadolu’da küçük bir Türk devleti kurmaya çalıştılar.
 Batı, bugün bile Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasını engelleyerek ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki mevcut hükümetin muhaliflerini zorlayarak modern Türk devletinin ekonomik, bağımsız ve demokratik gelişimini engellemeye çalışıyor.
 
Haber: Doğan Tufan
Resim: Alija Şahoviç
 

 Değerli Türkiye kökenli seçmen hemşerilerim, Almanya önemli bir seçime gidiyor ve sizin oyunuz fark yaratabilir!

Bu ülkenin vatandaşları olarak topluma, ekonomiye ve kültüre aktif katkılar sağlıyorsunuz. Görüşleriniz yalnızca günlük yaşamda değil, sandık başında da büyük önem taşıyor.

Son yıllarda göçmen kökenli insanlar, özellikle de Türkiye kökenli toplum, Almanya'da büyük ilerlemeler kaydetti. Ancak hâlâ güçlü bir siyasi temsil olmadan aşılamayacak bazı zorluklar var. Entegrasyon, eşit fırsatlar, eğitim ve sosyal adalet hepimizi ilgilendiren konular. Oyunuz, sizi ve ailenizi doğrudan destekleyen politikaların şekillenmesine yardımcı olabilir.

Birçoğunuz burada doğup büyüdünüz ve Almanya'yı eviniz olarak görüyorsunuz. Ancak zaman zaman yeterince temsil edilmediğinizi hissediyor olabilirsiniz. İşte bu yüzden oy kullanmak çok önemli. Demokratik haklarımızı aktif olarak kullanırsak, çıkarlarımızın göz ardı edilmesini önleyebiliriz.

SPD'li siyasetçi Katharine Räth, eşitlikçi, kapsayıcı ve adil bir toplum için mücadele eden güçlü bir adaydır. Tüm toplulukları destekleyen bir politika anlayışına sahiptir ve Türkiye kökenli seçmenlerin ihtiyaçlarını da yakından takip etmektedir. Onun vizyonu, herkesin eşit haklara sahip olduğu, ayrımcılığın olmadığı bir Almanya'dır.

Bu nedenle sizi sandık başına gitmeye davet ediyoruz! Sesinizi duyurun, geleceğinize yön verin. Unutmayın, her oy önemli ve ülkemizin yönünü belirleyen bir adımdır.

Gelin, güçlü, çeşitli ve adil bir toplum için birlikte hareket edelim! 

 

 

 

KÖLN (AA) - Almanya'nın Dortmund kentindeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Camisi ile Düsseldorf'taki Fas İslam Camisine, kışkırtıcı ve tehdit içerikli mektuplar gönderildiği bildirildi.

DİTİB tarafından yapılan açıklamada, dün Dortmund kentindeki DİTİB Camisi ile Düsseldorf'taki Fas İslam Camisi'ne, kışkırtıcı ve tehdit içerikli mektuplar gönderildiği belirtildi.

Açıklamada, her iki olayın da polise bildirildiği ve olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü ifade edildi.

 

Geçen hafta da Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletindeki bazı DİTİB camilerine kimliği belirsiz kişi yada kişilerce bomba ihbarları yapılmış, cuma namazı kılınamayan camilerde yapılan aramalarda ihbarların asılsız olduğu ortaya çıkmıştı.

 

BERLİN (AA) - Almanya'da Hristiyan Birlik Partilerinin (CDU/CSU) geçici koruma verilen sığınmacıların aile birleşimlerini durdurmasını içeren yasa tasarısı Meclis'te reddedildi.

Federal Meclis'te yoğun tartışmalara yol açan ve aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi'nin (AfD) desteğiyle kabul edilmesi beklenen yasa tasarısı, 4 saatlik aranın ardından oylandı.

 

"Üçüncü ülke vatandaşlarının Almanya'ya yasa dışı akışının sınırlandırılması" başlıklı yasa tasarısına 350 milletvekili hayır oyu verirken, 338 milletvekili ise evet oyu kullandı. 5 milletvekili ise çekimser kaldı.

AfD, Hür Demokratlar (FDP) ve sol popülist Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin (BSW) tasarı lehinde oy kullanacaklarını açıklamışlardı. Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Sol Parti ise tasarıyı eleştirerek hayır oyu kullanacaklarını açıklamıştı.

Oylamadan önce yapılan konuşmalarda CDU/CSU'nun Genel Başkanı Friedrich Merz'e yoğun eleştiri yapıldı.

 

SPD meclis grup başkanı Rolf Mützenich, Merz'e seslenerek, "Şereften düşüş sonsuza kadar seninle kalacak. Ama cehennemin kapısı, evet, söylüyorum, cehennemin kapısını hala birlikte kapatabiliriz." ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, tasarının meclise sunulmasının Almanya'nın özellikle Avrupa'daki ortakları için endişe verici olduğunu belirterek, "Son 48 saat içinde kaç mesaj aldığımı bilmek istemezsiniz. Çünkü Avrupa Almanya'ya bakıyor." ifadelerini kullandı.

Yasa tasarısı ülkede geçici koruma verilen sığınmacıların aile birleşimlerinin durdurulması ve ayrıca polisin göçmenlerin sınır dışı edilmesi sürecindeki yetkilerini artırmasını içeriyordu.

CDU/CSU, AfD'nin de yardımıyla çarşamba günü Federal Meclis'te göç politikasını sıkılaştırmaya yönelik bir önergeyi kabul ettirmişti.

 

Böylece bu oylama Alman siyasetinde tarihi bir dönüm noktası olmuş ilk kez demokratik bir parti, aşırı sağcı bir partinin desteğini alarak önergenin kabul edilmesine olanak sağlamıştı.

 

Türk mutfağının serinletici ve besleyici içeceği olan HAYDİ ayranları, kökeni Türkiye’ye dayanan ve Almanya’daki modern Lactalis tesislerinde üretilen özel bir lezzettir. Geleneksel tariflerle hazırlanan bu içecek, yalnızca tadıyla değil, sağlık açısından sunduğu faydalarla da öne çıkmaktadır.

HAYDİ ayranları, yoğurdun hafif ekşimsi tadıyla ferahlatıcı ve doyurucu bir deneyim sunar. Ana maddesi, Güney Almanya Dağları eteklerindeki kooperatiflerden temin edilen taze süt olan bu içecek, sıcak yaz günlerinde serinletici etkisiyle öne çıkar. Zengin aroması ve dengeli kıvamıyla sofralarda vazgeçilmez bir yer edinmiştir.

 

Sağlık İçin Doğal Bir Destek

HAYDİ ayranları, içerdiği probiyotikler sayesinde sindirim sistemini destekler ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Kalsiyum ve protein açısından zengin olan bu içecek, kemik sağlığını korurken kas gelişimine de katkıda bulunur. Ayrıca, içerdiği vitaminler ve antioksidanlar sayesinde vücudu zararlı serbest radikallerden koruyarak genel sağlığı iyileştirir.

Ayranın sindirimi kolaylaştırıcı etkisi sayesinde, özellikle ağır yemeklerin ardından tercih edilmesi önerilir. Döner gibi milli lezzetlerle birlikte tüketildiğinde, mideyi rahatlatır ve hazımsızlık sorunlarının önlenmesine yardımcı olur. Dengeli tuz oranı sayesinde vücudun sıvı dengesini koruyarak susuzluğu gidermeye de destek olur.

 

HAYDİ Ayranları Ramazan Sofralarında

HAYDİ ayranları, Türk mutfağının önemli bir parçası olarak Almanya Würzburg’da üretilmeye devam etmektedir. Sağlıklı ve lezzetli bir içecek arayanlar için ideal bir seçenek sunan bu ayran, milyonlarca insan tarafından tercih edilmektedir.

Hakan Elmalı, yaklaşan Ramazan ayı vesilesiyle şu mesajı paylaştı: “Bu mübarek ayda, nefis sofralarınızda en lezzetli ayranı tercih ederek sevinçlerinize ortak olmak istiyoruz.”