Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
BERLİN (AA) - Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ahmet Bağcı, Almanya'da düzenlenen 17. Berlin Tarım Bakanları Konferansı'na katıldı.
Bağcı, Küresel Gıda ve Tarım Forumu (GFFA) kapsamında gerçekleştirilen konferansta, Moldova Tarım ve Gıda Endüstrisi Bakanı Ludmila Catlabuga, Filistin Tarım Bakanı Rezq Salimia ile bir araya geldi.
Görüşmelerde, tarımda bilgi paylaşımı ve ticareti artırmaya yönelik işbirliği konuları ele alındı.
Bağcı, Türkiye ile tarım alanındaki mevcut ilişkiler ve işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla konferansa katılan diğer ülke ve uluslararası kuruluşların temsilcileriyle de ikili görüşmelerde bulundu.
Ahmet Bağcı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi Bölgesel Program Lideri Raimund Jehle ile de görüştü.
- Biyoekonomi
17. Berlin Tarım Bakanları Konferansı, bu sene "Sürdürülebilir Biyoekonomiyi Şekillendirmek" temasıyla gerçekleştirildi.
Konferansa 77 ülkeden tarım bakanları, bakan yardımcıları iş insanları, bilim ve sivil toplum kuruluşlardan temsilciler katıldı.
Konferans kapsamındaki oturumlarda, sürdürülebilir biyokütle üretimi, biyokütlenin sürdürülebilir kullanımı, ağırlaşan iklim kriziyle mücadele, inovasyonun artırılması ve sürdürülebilir bir biyoekonomi için adil çerçeve koşullarının sağlanması tartışıldı.
- Sonuç bildirgesi
Küresel Gıda ve Tarım Forumu'nun en önemli siyasi etkinliği 17. Berlin Tarım Bakanları Konferansı'nın ardından 34 maddelik sonuç bildirgesi de yayımlandı.
Dünyada gıda güvenliği ve beslenme üzerinde etkileri olan artan çatışmalardan büyük endişe duyulduğu belirtilen bildirgede, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Filistin, (özellikle Gazze) Yemen ve Lübnan gibi çatışma bölgelerindeki sivillerin güvenilir, sürekli, yeterli ve engelsiz bir şekilde gıdaya erişimine duyulan ihtiyaç" vurgulandı.
Bildirgede, sürdürülebilir bir biyoekonominin yenilenebilir kaynakları içeren ve gezegene saygılı sürdürülebilir tüketim ve üretim modellerine ulaşılmasına bir katkı olarak, sürdürülebilir, dirençli ve kapsayıcı bir döngüsel ekonomi ile birlikte dünya ekonomisini dönüştürmede kilit öneme sahip olduğunun altı çizildi.
Konferansın sonuç bildirgesinde, "Gıda ve gıda dışı uygulamalar için biyokütleye olan yüksek talebin, arazi veya su gibi doğal kaynakların kullanımı konusunda farklı son kullanıcılar arasında rekabet oluşturarak çıkar çatışmalarına yol açabileceğini kabul ediyoruz. Bu çatışmaları önlememiz ve arabuluculuk yapmamız gerekmektedir." ifadesi kullanıldı.
Bildirgede, yerel ve kırsal toplulukların sürdürülebilir biyoekonominin sağladığı fırsatlardan yararlandığı biyoekonomi ürünleri için sürdürülebilir, kapsayıcı, şeffaf ve güvenilir değer zincirleri çağrısında bulunuldu.
Tarım bakanlarının sürdürülebilir biyoekonomiyi ortaklaşa ilerletme konusunda mutabık kaldığının belirtildiği bildirgede, bakanların sürdürülebilir biyoekonominin küresel gıda güvenliğine katkısını güçlendirmeyi, biyoçeşitliliği korumayı ve iklim değişikliğini azaltmayı taahhüt ettiği aktarıldı.
Bakanların sürdürülebilir biyoekonominin küresel gıda güvenliğine katkısını güçlendirmeyi, biyoçeşitliliği korumayı ve iklim değişikliğini azaltmayı taahhüt ettiği de bildirgede yer aldı.
DÜSSELDORF (AA) - Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç, Avrupa'nın yanı sıra dünyanın çeşitli bölgelerinde İslamofobik yaklaşımlarda bir yükseliş görüldüğünü belirterek, herkesin kendi temel hak ve hürriyetleri çerçevesinde inancını yaşama hakkı olduğunu söyledi.
Kılıç, Türkiye'nin Düsseldorf Başkonsolosluğunda Türk sivil toplum kuruluşu ve dernek temsilcileriyle bir araya geldi.
Başdanışman Kılıç, buradaki konuşmasında, "Almanya'da yürürlüğe giren ve çifte vatandaşlığa hak tanıyan yasayla beraber önemli bir döneme girdik. Ümit ediyoruz ki Almanya'da artık 60 yılı aşkın süredir bulunan Alman toplumunun ve Almanya'nın bugünkü duruma gelmesinde temel unsurlardan olan ve Türkiye'den buraya göç eden, emeğini bu ülkeye vermiş olan Türk toplumunun daha rahat yaşayacağı bir sosyal ortam gelecekte ortaya çıksın." ifadesini kullandı.
İnsanların yaşadığı yerde kendi dini inancını istediği şekilde yaşaması ve korumasının önemine dikkati çeken Kılıç, "Bizim bu noktada ortaya koyduğumuz çalışmalar da tabii ki kültürümüzün, dilimizin, inancımızın en rahat şekilde yaşanmasıyla alakalı olan hürriyetin korunması, en önemli konuların başında geliyor." dedi.
Avrupa'da ve dünyanın çeşitli yerlerinde İslamofobik yaklaşımlarda bir yükseliş görüldüğünü kaydeden Kılıç, şöyle konuştu:
"Bu hepimizi üzmekle beraber buna karşı olan mücadelemizi de kararlı bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Çünkü insanların inancı gereği herhangi bir şekilde ayrıma uğramaları, yabancı düşmanlığına uğramaları bizim insani değerlerimizi de İslami değerlerimizi de aykırıdır. Herkesin kendi temel hak ve hürriyetleri çerçevesinde inancını yaşama hakkı vardır diye düşünüyoruz ve bu noktada da tüm muhataplarımızda bunun istişaresi içerisindeyiz."
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İsrail ile Hamas arasında varılan ateşkese ilişkin, Gazze'de sivil halkın çok büyük acılar çektiğini ve onların kaderinin kendilerini de ilgilendirdiğini belirtti.
Scholz, X'ten yaptığı açıklamada, "Nihayet silahlar sustu. İsrailli rehineler nihayet serbest bırakıldı. Ancak şimdi Gazze'ye daha fazla insani yardımın hızla ulaşması gerekiyor. Sivil halk çok büyük acılar çekti. Onların kaderi bizi de ilgilendiriyor." ifadelerini kullandı.
İki devletli çözüm çağrısını yineleyen Scholz, yakalanan ivmenin Filistin devletinin, İsrail devletiyle barış içinde bir arada var olabilmesini sağlamak için kullanılması gerektiğini kaydetti.
Bugünün sevinçli bir gün olduğunu vurgulayan Scholz, "Hamas rehineleri ailelerine kavuştu. Bu ilk adımı diğerleri takip etmelidir." değerlendirmesinde bulundu.
Hamburg’daki mevcut hükümetin ortağı SPD tarafından yapılan şehir ekonomisi ve gelişimi üzerine yapılan açıklamalar, Hamburg Eyalet Parlamentosu Bağımsız milletvekilleri Mehmet Yıldız ve Martin Dolzer tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Hamburg Parlamentosu'nun son oturumunda SPD, Hamburg’un güçlü bir ekonomiye sahip olduğunu ve şehrin kalkınmasının iyi yönde ilerlediğini savundu. Ancak bu açıklama, bağımsız milletvekilleri Martin Dolzer ve Mehmet Yıldız tarafından tepkiyle karşılandı.
Mehmet Yıldız: "SPD ve Yeşiller, Halkın Değil, Şirketlerin Çıkarlarını Savunuyor"
Hamburg Eyalet Milletvekili Mehmet Yıldız, Hamburg’daki SPD-Yeşiller hükümetinin uyguladığı politikaların halk için değil, büyük şirketlerin çıkarlarına hizmet ettiğinin altını çizdi. Hamburg’da yaşayan vatandaşların büyük bir kısmının ekonomik sorunlar yaşadığını belirten Yıldız, "Ay sonunda ne yiyeceğini bilmeyen, kirasını ödeyemeyen Hamburglular her geçen gün daha da zorlanıyor. Kamu hizmetleri, sağlık, eğitim gibi önemli alanlarda yapılan özelleştirmelerle sosyal devlete darbe vuruldu" dedi.
Dolzer: "SPD Gerçeklik Kaybı Yaşıyor"
Martin Dolzer, SPD’nin açıklamalarını "yüksek derecede bir gerçeklik kaybı" olarak nitelendirerek, Hamburg’daki pek çok insanın zor yaşam koşullarında yaşadığını savundu. Dolzer, şöyle dedi:
"Bu açıklamalar, Almanya ekonomisinin şu an yaşadığı derin krizden sorumlu olan, savaş politikaları, militarizasyon ve verimsiz yaptırımlar gibi faktörlerin etkisi altında kalan kişilere aittir. Hamburg, ekonomik olarak güçlüymüş gibi gösterilmeye çalışılıyor, ancak bu iddialar gerçeklikle örtüşmüyor."
Limanın Satışı Hatası
Hamburg ekonomisinin kalbi olan limanın özel sektöre satılmasını eleştiren Dolzer, limanın kullanım hakkının İsviçreli MSC adlı şirkete devredilmesinin ardından işten çıkarmaların artacağını ve limanın işlevselliğinin kademeli olarak azalacağını belirtti. Dolzer, bu satışın Hamburg ekonomisi üzerinde uzun vadede olumsuz etkiler yaratacağını söyledi.
Sosyal Adalet İçin Özelleştirmeler Geri Alınmalıdır
Hamburg’daki kamu hizmetlerinin yeniden kamu kontrolüne alınması gerektiğini savunan Yıldız ve Dolzer, özellikle hastaneler, okullar, konutlar ve enerji hizmetlerinin devlet tarafından yönetilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca limanın özel yatırımcılara satılmasının durdurulmasını gerektiğini belirttiler.
Yıldız ve Dolzer şöyle konuştu:
"Hamburg’daki tüm kaynaklar, şehirdeki tüm insanlara hizmet etmelidir. Şirketlere ya da spekülatörlere değil. Özel yatırımcılarla yapılan iş birlikleri hemen sonlandırılmalıdır. Biz, tasarruf edilen parayı sosyal projelere, Hamburg’daki herkesin onurlu bir yaşam sürebilmesi için kullanmak istiyoruz."
Die Wahl – WFG Hareketi, Seçmenlere Alternatif Sunuyor
Dolzer ve Yıldız, aynı zamanda Die Wahl für Frieden und soziale Gerechtigkeit (Barış ve Sosyal Adalet İçin Seçim Hareketi - Die Wahl – WFG) adlı siyasi hareketin listelerinden Hamburg Eyalet Parlamentosu seçimlerinde yarışacaklar. Hareket, kamu hizmetlerinin tekrar kamunun elinde toplanması gerektiğini savunuyor. Bu doğrultuda, sağlık hizmetleri, toplu taşıma ve konut gibi hizmetlerin özel sektörden alınıp devlet kontrolüne geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
“Hamburg, tüm Hamburglulara aittir. Konu, sadece büyük şirketlerin çıkarlarıyla ilgili değil. Bu şehirde yaşayan herkesin eşit fırsatlara sahip olmasını istiyoruz. Bu sebeple, özel yatırımcılarla yapılan tüm anlaşmalar sonlandırılmalıdır.”
Seçim öncesinde, Die Wahl – WFG hareketi, sosyal adalet ve kamu hizmetlerinin ön planda olduğu bir seçim stratejisiyle Hamburg’daki halkın ilgisini çekmeyi hedefliyor.
Lyon Givors Türk Toplumu Samet’e ağladı.
Demokrat parti Delaware eyaletinin senatör adayı olarak 1972 yılında seçimlere giren Joe Biden, Yunan Lobisi ve diasporası ile Ermeni lobisi ve diasporasının yoğun desteği ile ABD Senatosuna Delaware eyaletinin senatörü olarak seçilmişti. Politik yaşamı boyunca her seçimde Ermeni ve Yunan lobisi kendisine bu desteği verdi.
Bu destekleri asla unutmayan Biden, bir konuşmasında benim adım ve soyadım “Yorgo Bidenopolis” içerikli bir espri bile yapmıştı.
ABD’nin “Topal Ördeği” Joe Biden, -bu deyim, Amerikan halkının, seçim kaybeden Başkanı için geçiş döneminde kullandığı tanımlamadır- giderayak diyet ödemeye soyunmuş olmalı ki, Kıbrıs'ın savunma teçhizatı ve programlarının uluslararası satışına erişimine izin verme kararını, Güney Kıbrıs'ın ABD'nin üç savunma programına dâhil edilmesi kararını ve Güney Kıbrıs ile ABD arasındaki stratejik işbirliği anlaşmaları kararlarını imzalayarak yürürlüğe koymuş.
Kıbrıs Rum lideri Hristodulidis ve çevresindekiler bu karara öyle sevinmişler, öyle havaya girmişler ki, Kıbrıslı Rum lider “Kıbrıs askeri bir süper güçtür! Gerçekçi olalım lütfen!" içerikli evlere şenlik bir açıklama yapmış.
Yunanların ve Rumların bayağı megaloman olduğu bilinir. Ne zaman kendilerine gaz verilse tüm dünyayı fethedecekleri zannına kapılırlar. Lakin bu megalomani idrak kabiliyetlerini yok ettiğinden çok hüsrana uğramışlardır.15 Mayıs 1919’da boylarına poslarına bakmadan Avrupalı devletlerin ve ABD’nin gazına gelip, Anadolu’nun Batı yarısını Yunanistan’a katmak için İzmir’e çıkmaları ve 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ta darbe yapıp 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini lağvetmeleri ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ini ilan ederek, Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmeleri, bu megalomanik duygularına güzel bir örnektir. Her ikisinin sonunda da Türklere yenilmeleri, Rum ve Yunanların başlarına büyük bir felaketler getirmiştir.
Arada aklıselim olanlar da olmuyor değil. Bunu bilen ve Türkiye’yi karşılarına almak istemeyen Kıbrıs Rumları, ABD’nin Güney Kıbrıs’a yerleşmesinden ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile özellikle silahlarla ilgili anlaşmalar yapmasından bayağı ürkmüş durumdalar. Bazı Kıbrıs Rum Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütleri bu anlaşmalara karşılar ve ağız birliği etmişçesine “ABD, ağzımıza bir kaşık bal çaldı, bizi esir aldı, bakalım nerede nasıl kullanacak bizi” yaygarasını koparmaya başladılar.
Ama belli ki bölgede yürürlüğe konmuş yeni bir strateji ve hedef var.
Bu arada ABD Yönetimi Türkiye’nin hoşuna gidecek adımlar da atmaya başladı.
20 Ocak Pazartesi günü görevini seçimleri kazanan Cumhuriyetçi aday Donald Trump’a devredecek olan ABD Başkanı Joe Biden, 2019 yılında Türkiye’nin terörle mücadele uygulamasında gerçekleştirdiği “Barış Pınarı Harekâtı”ı sonrasında Türkiye'ye yaptırım öngören başkanlık kararnamesini revize etti ve kararname metni içinde yer alan “Türkiye” ifadelerini çıkarttırdı. Türkiye anılan yaptırımın dışında kaldı.
Bununla da kalmadı, ABD Başkanı Biden’ın Dışişleri Bakanı Blinken, son basın toplantısında İsrail-Hamas ateşkes anlaşmasının detaylarını anlattı ve “Hamas masaya oturmayacağını açıkladığında Başkan Erdoğan'dan Hamas’ı geri getirmesi için etkisini kullanmasını istedik. O da bunu başardı” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye övgüler yağdırdı.
Belli ki perdelerin arkasında ABD ile Türkiye arasında Orta Doğu’nun ve Doğu Akdeniz’in geleceği ile ilgili görüşmeler sürüyor ve ABD artık bölgenin en güçlü ülkesi durumuna yükselen Türkiye’ye istediklerini kabul ettiremiyor.
Kıbrıs konusunu masaya koymuş ve Türkiye’yi bölgesel işbirliğine ikna edebilmek için Kıbrıs Rum tarafının iplerini eline almış, ve her istediklerini yaptırır hale getirmiş. Aklı başında olan Rumlar boşuna “ABD bizi esir aldı” demiyorlar…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Demokrat parti Delaware eyaletinin senatör adayı olarak 1972 yılında seçimlere giren Joe Biden, Yunan Lobisi ve diasporası ile Ermeni lobisi ve diasporasının yoğun desteği ile ABD Senatosuna Delaware eyaletinin senatörü olarak seçilmişti. Politik yaşamı boyunca her seçimde Ermeni ve Yunan lobisi kendisine bu desteği verdi.
Bu destekleri asla unutmayan Biden, bir konuşmasında benim adım ve soyadım “Yorgo Bidenopolis” içerikli bir espri bile yapmıştı.
ABD’nin “Topal Ördeği” Joe Biden, -bu deyim, Amerikan halkının, seçim kaybeden Başkanı için geçiş döneminde kullandığı tanımlamadır- giderayak diyet ödemeye soyunmuş olmalı ki, Kıbrıs'ın savunma teçhizatı ve programlarının uluslararası satışına erişimine izin verme kararını, Güney Kıbrıs'ın ABD'nin üç savunma programına dâhil edilmesi kararını ve Güney Kıbrıs ile ABD arasındaki stratejik işbirliği anlaşmaları kararlarını imzalayarak yürürlüğe koymuş.
Kıbrıs Rum lideri Hristodulidis ve çevresindekiler bu karara öyle sevinmişler, öyle havaya girmişler ki, Kıbrıslı Rum lider “Kıbrıs askeri bir süper güçtür! Gerçekçi olalım lütfen!" içerikli evlere şenlik bir açıklama yapmış.
Yunanların ve Rumların bayağı megaloman olduğu bilinir. Ne zaman kendilerine gaz verilse tüm dünyayı fethedecekleri zannına kapılırlar. Lakin bu megalomani idrak kabiliyetlerini yok ettiğinden çok hüsrana uğramışlardır.15 Mayıs 1919’da boylarına poslarına bakmadan Avrupalı devletlerin ve ABD’nin gazına gelip, Anadolu’nun Batı yarısını Yunanistan’a katmak için İzmir’e çıkmaları ve 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ta darbe yapıp 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini lağvetmeleri ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ini ilan ederek, Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmeleri, bu megalomanik duygularına güzel bir örnektir. Her ikisinin sonunda da Türklere yenilmeleri, Rum ve Yunanların başlarına büyük bir felaketler getirmiştir.
Arada aklıselim olanlar da olmuyor değil. Bunu bilen ve Türkiye’yi karşılarına almak istemeyen Kıbrıs Rumları, ABD’nin Güney Kıbrıs’a yerleşmesinden ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile özellikle silahlarla ilgili anlaşmalar yapmasından bayağı ürkmüş durumdalar. Bazı Kıbrıs Rum Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütleri bu anlaşmalara karşılar ve ağız birliği etmişçesine “ABD, ağzımıza bir kaşık bal çaldı, bizi esir aldı, bakalım nerede nasıl kullanacak bizi” yaygarasını koparmaya başladılar.
Ama belli ki bölgede yürürlüğe konmuş yeni bir strateji ve hedef var.
Bu arada ABD Yönetimi Türkiye’nin hoşuna gidecek adımlar da atmaya başladı.
20 Ocak Pazartesi günü görevini seçimleri kazanan Cumhuriyetçi aday Donald Trump’a devredecek olan ABD Başkanı Joe Biden, 2019 yılında Türkiye’nin terörle mücadele uygulamasında gerçekleştirdiği “Barış Pınarı Harekâtı”ı sonrasında Türkiye'ye yaptırım öngören başkanlık kararnamesini revize etti ve kararname metni içinde yer alan “Türkiye” ifadelerini çıkarttırdı. Türkiye anılan yaptırımın dışında kaldı.
Bununla da kalmadı, ABD Başkanı Biden’ın Dışişleri Bakanı Blinken, son basın toplantısında İsrail-Hamas ateşkes anlaşmasının detaylarını anlattı ve “Hamas masaya oturmayacağını açıkladığında Başkan Erdoğan'dan Hamas’ı geri getirmesi için etkisini kullanmasını istedik. O da bunu başardı” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye övgüler yağdırdı.
Belli ki perdelerin arkasında ABD ile Türkiye arasında Orta Doğu’nun ve Doğu Akdeniz’in geleceği ile ilgili görüşmeler sürüyor ve ABD artık bölgenin en güçlü ülkesi durumuna yükselen Türkiye’ye istediklerini kabul ettiremiyor.
Kıbrıs konusunu masaya koymuş ve Türkiye’yi bölgesel işbirliğine ikna edebilmek için Kıbrıs Rum tarafının iplerini eline almış, ve her istediklerini yaptırır hale getirmiş. Aklı başında olan Rumlar boşuna “ABD bizi esir aldı” demiyorlar…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
NATO devlet ve hükümet başkanlarının 2014'te aldıkları karar uyarınca üye ülkelerin GSYH’lerinin en az yüzde 2'sini savunmaya harcamaları gerekiyor.
ABD'de tekrar başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlanan Trump, Avrupa ülkelerinin askeri ittifaka yaptıkları katkıyı eleştirerek NATO üyelerinin savunmaya GSYH’lerinin yüzde 5’ini ayırmasını istedi.
NATO'nun savunma harcamalarına ilişkin tahminlerine göre, 2014'te sadece 3 NATO üyesi bu şartı karşılarken 2023’te bu sayı 10, geçen yıl 23'e yükseldi. Hırvatistan, Portekiz, İtalya, Belçika, Lüksemburg, Slovenya ve İspanya olmak üzere Avrupalı NATO ülkeleri ve Kanada halen mevcut yüzde 2 hedefine ulaşamadı.
- Yeni hedef değerlendiriliyor
Rusya-Ukrayna savaşının ardından, bazı Avrupalı NATO müttefikleri arasında savunmaya mevcut durumdakinden daha fazla para harcamaları gerektiği düşüncesi dillendiriliyor.
NATO yetkilileri, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasından bu yana üye ülkelere sıklıkla savunma harcamalarını artırmaları çağrısı yapıyor.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 4 Nisan 1949'da kurulan NATO'nun son aylarda savunma harcamalarını ve özellikle Avrupa'da harbe hazırlık seviyesini artırmayı hedeflemesi de dikkati çekiyor.
Birçok Avrupa ülkesi savunma harcamalarını artırarak olası çatışmalara hazırlanırken, AB yetkilileri savunma harcamalarında sorunun yüzde 3-5 gibi somut rakamlar olmadığını, savunmaya ve yeni kapasitelere daha fazla yatırım yapılması gerektiğini belirtiyor.
Sürekli değişen güvenlik ortamı karşısında mevcut yüzde 2'lik oranın yeterli olmayacağı görüşü giderek daha fazla dile getirilirken, Rusya tehdidi nedeniyle mevcut yüzde 2 oranın yüzde 2,5-3,5’e yükseltilmesi de tartışma konusu. Konunun haziran ayında Lahey'de yapılacak NATO zirvesinde de ele alınması bekleniyor.
Yüzde 5 oranının NATO ülkelerinin büyük çoğunluğu için “hem siyasi hem de ekonomik” olarak mümkün görünmezken, bu hedefin üye ülkeler için yüzlerce milyar dolarlık ek finansman gerektireceği ifade ediliyor.
- ABD’nin savunma bütçesi yüzde 5 hedefine uzak
ABD, açık ara farkla dünyanın en büyük askeri harcama yapan ülkesi olmaya devam ediyor.
Dolar bazında ABD, NATO ülkelerinin yıllık savunma harcamalarının yaklaşık üçte ikisini temsil etmekte ve tahmini 967 milyar dolar bütçe ayırıyor. Bu da 28,7 trilyon dolarlık ABD ekonomisinin yaklaşık yüzde 3,38’ine denk geliyor.
ABD, gerektiğinde dünyanın her yerine askeri müdahalede bulunma iddiasına rağmen, Trump tarafından belirlenen yüzde 5 hedefinden uzakta.
Dolar bazında en çok harcama yapan sonraki dört ülke ise 97,7 milyar dolarla Almanya, 82,1 milyar dolarla İngiltere ve 64,3 milyar dolarla Fransa ve 34,9 milyar dolarla Polonya.
Polonya’yı 30,5 milyar dolarla Kanada ve 22,8 milyar dolarla Türkiye izliyor.
Savunma harcamalarında ülkelerin GSYH’lerine oranlarında Polonya yüzde 4,12 ile lider olurken, bu ülkeyi yüzde 3,43 ile Estonya, yüzde 3,38 ile ABD, yüzde 3,15 ile Letonya ve yüzde 3,08 ile Yunanistan izliyor.
Yüzde 1,29 ile Lüksemburg, yüzde 1,29 ile Slovenya ve yüzde 1,28 ile İspanya en az harcama yapan ülkeler olarak tahmin ediliyor.
NATO tahminlerine göre, Türkiye ise GSYH’sinin yüzde 2,09’unu savunma harcamalarına ayırıyor.
- ABD silahlarını pahalıya satıyor
Ukrayna'daki savaş başlayınca Avrupa'da askeri malzeme fiyatları artarken, birçok silah şirketi fırsattan yararlanarak fiyatlarını büyük oranda artırdı.
Ukrayna'daki deneyimler, savunma sanayisinin daha ucuza ve daha hızlı üretim yaptığını gösterirken, teslimat süreleri de büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Günümüzde sipariş edilen silahların teslimi çoğu zaman yıllar alabiliyor.
Avrupa ülkeleri silahlarını ABD'den çok daha pahalıya satın alırken, Avrupa Birliği (AB) olarak fiyatları düşürmek için ortak silah sipariş verilmesi de tartışılıyor.
- Trump’ın pazarlığı
İlk başkanlık döneminde de müttefiklerin GSYH'lerinin yüzde 4'ünü harcama çağrısını yapan Trump’ın hedefini yüzde 5 ile NATO’da mevcut anlaşma hedefinin iki katından fazlasına çıkarması dikkati çekiyor.
Pazartesi günü ikinci başkanlık dönemi için yemin edecek olan Trump’ın NATO ortaklarına GSYH’nin yüzde 2'si yerine yüzde 5'ini savunmaya ayırmaları çağrısının açık bir hesaplamaya dayandığı da belirtiliyor.
Trump görevdeki ilk döneminden beri Avrupa ülkelerini kendi güvenlikleri için daha fazlasını yapmaya zorlarken, geçen yıl Avrupa’da söz konusu yüzde 2 hedefine ulaşan ülke sayısının artmasının muhtemelen ABD’den gelen tehditler sayesinde olduğu ifade ediliyor.
Trump’ın Avrupa'nın silah yatırımlarının çok büyük bir kısmının Amerikan şirketlerinin sipariş defterlerinde yer alacağını bildiği için açıklamalarıyla da silah fiyatlarını yükselttiği iddia ediliyor.
ABD’nin tehdit ve politikalarıyla Avrupa’da ülkelerin silahlanma yarışı da ivmelenirken, borsalarda işlem gören silah üreten şirketlerin hisseleri Washington'dan gelen son haberlere önemli fiyat artışlarıyla tepki veriyor.
Trump’ın başta şok etkisi oluşturarak ve hedefi yüksek tutarak “pazarlık” yaptığını hatırlatan bazı uzmanlar, Trump'ın şimdiki yüzde 5 hedefini Avrupa ile pazarlık taktiği olarak kullanacağı da ifade ediyor.
Donald Trump’ın yüzde 5’lik hedefinin uzun müzakereler için kasıtlı olarak yüksek tutulduğunu belirten bazı analistler de üye ülkelerin yüzde 3’e yakın bir oran üzerinde mutabakata varılabileceğini belirtiyor.
- Avrupa'nın büyük ekonomileri yüzde 5 hedefe karşı
Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya son zamanlarda rekor bir hızla silah sanayiye sipariş verirken, Alman hükümeti Trump'ın, NATO üyelerinin savunma harcamalarını GSYH'nin yüzde 5'ine çıkarması çağrısına karşı çıkıyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 9 Ocak’ta yaptığı açıklamada, GSYH'lerinin yüzde 5'inin yılda yaklaşık 200 milyar avro gibi büyük bir miktara tekabül ettiğine dikkati çekerek, Trump'ın, NATO üyelerinin savunma harcamalarını GSYH'nin yüzde 5'ine çıkarması çağrısına karşı çıktı.
Scholz, Almanya bütçesinin şu an 490 milyar avro civarında olduğunu belirterek, "Bu çok büyük bir para. Bu yılda 150 milyar tasarruf yapmanız, ya da 150 milyar borç almanız, ya da her ikisinin bir karışımını yapmanız gerektiği anlamına geliyor. İşte bu yüzden NATO'nun uzun zamandan beri üzerinde mutabık kaldığı şekilde devam etmenin daha iyi olacağını düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Fransa'da da söz konusu yüzde 5 hedef, bütçe açığının yüksek olması nedeniyle mümkün olarak nitelendirilmiyor.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ise Ukrayna ile savaşta olan Rusya'nın savunma sanayisi üretimine dikkati çekerek, söz konusu yüzde 2'lik hedefin halihazırda yeterli olmadığını savunuyor.
Rutte, 13 Ocak’ta yaptığı açıklamada, müttefiklerin savunma harcamalarını artırdığını belirterek, "Dürüst olmak gerekirse yüzde 2 önümüzdeki yıllarda güvende kalmak için yeterli değil. Müttefiklerin yüzde 2'den çok daha fazla harcama yapması gerekecek. Güvenliğin bedava olmadığını iyi biliyorsunuz." değerlendirmesinde bulundu.
BERLİN (AA) - Almanya'nın başkenti Berlin'de toplanan çiftçiler, hükümetin tarım politikalarını protesto etti.
Hükümetin tarım politikalarını kınamak ve sürdürülebilir bir tarım politikası geliştirilmesi için binlerce çiftçi Federal Meclis Binası önünde toplandı.
Üzerlerinde "Organik ürünlere vergi olmasın", "Holdinglerin gücü yerine demokrasi", "Artık yeter", "Tarım endüstrisi yerine çiftlikler", "Geleceğe açığız, gen teknolojisine karşıyız" ve "Doğaya karşı savaşı durdurun" yazan pankart ve dövizler taşıyan göstericiler, şehir merkezinde yürüyüş yaptı.
Hükümetin tarım politikasının değişmesini ve sürdürülebilir olmasını isteyen çiftçiler, 23 Şubat'ta yapılacak erken seçime atıfta bulunarak, "Cesaretli Tarım Politikasını Seçin" yazılı pankart taşıdı.
Çiftçilik yapan ve Genç Çiftçiler Derneğinde çalışan Antje Hollaender, AA muhabirine, Berlin'deki gösterinin tarımda bir dönüşüm yapılması amacıyla düzenlendiğini belirterek, "Tarım politikası son yıllarda pek önemsenmedi. Küçük çiftlikler için çok fazla bir şey yapılmadı." dedi.
Güney Ortak Pazarı (MERCOSUR) ile Avrupa Birliği (AB) arasında imzalanacak serbest ticaret anlaşmasına da karşı olduklarını ifade eden Hollaender, küçük çiftliklerin haklarının korunmasından yana olduklarını kaydetti.
Hollaender, büyük şirketlerin çok yüksek kazançlar elde ettiğini anlatarak, "Asgari geçim düzeyinde çalışıyoruz veya ürünlerimizi üretim maliyetinin altında satmak zorundayız." dedi.
Üretim maliyetinin altında gıda alımının kanunen yasaklanması çağrısında bulunduklarını aktaran Hollaender, "Holdinglerin ve süpermarketlerin pazar gücünün sınırlandırılması ve küçük çiftçilerin haklarının güçlendirilmesi istiyoruz." diye konuştu.