Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği‘ne (DİTİB) bağlı camilerde bugün verilen Cuma hutbesinde “Solingen Kurbanlarını Anıyoruz” başlığı ile Solingen kurbanları anıldı.
Okunan Cuma hutbesinde şu ifadelere yer verildi: “Bugün bizim için acının ve hüznün günüdür. Zira 30 yıl evvel Solingen’de aşırı sağcı bir nefret suçu sonrasında 5 kişi hayatını yitirmiş, 17 kişi de ağır yaralanmıştır. Saime Genç daha 4 yaşındayken öldürülmüştür. Kendisi bugün 34 yaşında olacaktı. Hülya Genç 9 yaşında dünyamızdan bu acımasız şekilde ayrılmıştır. Kendisi bugün 39 yaşında olacaktı. Gülüstan Öztürk 12 yaşındaydı. O da bugün 42 yaşında olacaktı. Hatice Genç ise öldürüldüğünde 18 yaşındaydı ve bugün 48 yaşında olacaktı. Gürsüm İnce bugün 57 yaşında olacaktı ve o da 27 yaşında hayatını kaybetmiştir. Bu kardeşlerimizin hiç biri okuyamadı, kariyer yapamadı, evlenemedi veya anne olamadı. Hayalleri, arzuları ve umutları onlarla birlikte toprağa gömüldü. Bu beş kız çocuğu ve kadın 29 Mayıs 1993’te hayattan koparıldılar. Irkçılar tarafından öldürüldüler. Evet, nefret ölümcül olabilir.“
Mevlüde Genç’in hayatı boyunca bütün insanlığa hoşgörü, anlayış ve Allah’a teslimiyet örneği gösterdiği ifade edilen hutbede, “O, gücünü inancından ve her zaman yol gösterici olduğu toplumundan almıştır. Cenab-ı Hakkın “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” ilahi hitabını bizzat yaşayarak Mümince bir duruş sergilemiştir. Mevlüde annemiz Müslümanca tavrıyla bizlere ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı birlikte hareket etmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu ve diğer ırkçı terör eylemlerinde hayatını kaybedenler için Allah’tan rahmet diliyoruz. Yakınlarını kaybedenlere ve ailelerine en derin taziyelerimizi sunuyor, sabırlar temenni ediyoruz. Allah (c.c.) onlara ve hepimize sabır ve güç versin“ denildi.
Solingen kentinde bundan tam 30 yıl önce 29 Mayıs 1993'te aşırı sağcıların kundakladığı evde hayatını kaybeden Genç ailesinin 5 mansum ferdi anısına Köln Merkez Camii’nde anma programı düzenlendi.
DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey ve genel sekreter Eyüp Kalyon, namazı sonrası cemaate Solingen faciasında vefat edenler için sevgi ve dayanışmanın, Mevlüde Genç'e derin sevgi, takdir ve hayranlığın ifadesi olarak seçilen kırmızı gül dağıttı.
Merhume Mevlüde teyze ile Durmuş amca, 30 yıldır yüreklerinde evlat acısı taşırken, gösterdikleri sağduyu, hoşgörünün sembol haline geldiğine vurgu yapan Kuzey, “Solingen’de hayatını kaybeden Gürsün İnce, Hatice Genç, Gülüstan Öztürk, Hülya ve Saime Genç’i rahmetle anıyoruz. Kalbimiz ve dualarımız her zaman onlarla. Rabbim yaşadığımız topraklarda bir daha böyle facia göstermesin. Barış, hoşgörü ve huzur içerisinde yaşamayı nasip eylesin” dedi.
Kuzey ayrıca, 29 Mayıs Pazartesi günü Köln Merkez Camii’de düzenlenecek Mevlid-i Şerif ve dua programı için hazırlanan bilgi kartları dağıtarak, cemaati davet ettiklerini söyledi.
BERLİN (AA) - Alman hükümeti, Başbakan Olaf Scholz'un iklim aktivistlerine yönelik yaptığı eleştiri ile aktivistlere yönelik polis baskını arasında bir bağ olduğu yönündeki eleştirileri reddetti.
Hükümet Sözcü Yardımcısı Wolfgang Büchner, Şansölye'nin baskınlardan önceden haberdar olup olmadığını bilmediğini ancak böyle bir durumun olağan dışı olacağını söyledi.
Bavyera'daki savcıların, Scholz'un açıklamalarını aktivistlere yönelik bir mesaj olarak alıp almadıkları değerlendirmesini reddeden Büchner, "Almanya Başbakanı'nın protestolar hakkında ne düşündüğüne ilişkin bir soruya açık sözlü şekilde cevap vermesi mümkün olmalı. Şansölye, bunu uygun bir şekilde yaptı." ifadesini kullandı.
Büchner, Alman hükümetinin, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda kararlı olduğunu ve protestocuların yasalara uyması gerektiğini dile getirdi.
- Şansölye'nin açıklamaları
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Letzte Generation (Son Nesil) iklim aktivistlerinin eylemlerini sert bir dille eleştirmiş, "Bir şekilde kendini bir resme ya da sokağa yapıştırmanın tamamen çılgınlık olduğunu düşünüyorum." demişti.
Bunun kimsenin fikrini değiştirmesine yardımcı olmadığı aksine herkesi rahatsız ettiği izlenimini edindiğini söyleyen Scholz "Bu, yardımcı olacağını düşünmediğim bir eylem." ifadesini kullanmıştı.
Scholz, daha önce de iklim aktivistlerini sokakları kapatmak veya kendilerini müzelerdeki ünlü tablolara yapıştırmak gibi şiddetli protestolar için "kaçık" ifadesini kullanarak, sert şekilde eleştirmişti.
BERlİN (AA) - Almanya’da 24 Mayıs’ta polisin operasyon düzenlediği “Son Kuşak” (Letzte Generation) adlı çevreci grup için başkent Berlin’de dayanışma yürüyüşü gerçekleştirildi.
Friedrichhain ilçesinde Frankfurter Tor Meydanı’nda toplanan yüzerlerce kişi, Unter den Linden Caddesi üzerinden Brandenburg Kapısı’na kadar sessiz yürüyüş düzenledi.
Göstericiler, "İklimi korumak suç değildir", "Anayasa’nın 20. Maddesi=hayatı kurtar" ve "Son Kuşak ile dayanışma-Onların mücadelesi hepimizin mücadelesi" yazılı döviz ve pankartlar taşıdı.
Grubun sözcülerinden Raphael Thelen, AA muhabirine, Son Kuşak’a karşı düzenlenen operasyondan ötürü hala şok içinde olduklarını söyledi.
Operasyonda, grubun bir başka sözcüsü olan Carla Hendrichs’in evine polisin kapıyı kırarak içeri girdiğini anlatan Thelen, şöyle devam etti:
"Yüzü maskeli silahlı polisler, eve baskın düzenledi. Carla'yı iyi tanıyorum. Kapıyı çalarak ‘Bayan Henrichs, elimizde arama emri var, içeriye girebilir miyiz’ denebilirdi. Sonuçta böylelikle doğru şeyi yaptığımıza daha da ikna oluyoruz. Çünkü hükümet, açıkça bizden korkuyor. Biz, kimseyi korkutmak istemiyoruz. Biz, her zaman elimizi uzattık. Biz, bakanlarla (Başbakan) Olaf Scholz ile görüşmek istedik."
Thelen, operasyonun demokratik ilkelerle uyuşup uyuşmadığına ilişkin “Bunu benim değil mahkemelerin tespit etmesi lazım. Alman hukuk devletine inanıyorum. Bazı konulara itiraz edeceğiz. O zaman mahkemeler, bunun yasal olup olmadığına karar verecek.” ifadesini kullandı.
Alman makamlarının, "Son Kuşak" grubunu "suç örgütü" olarak nitelendirmesini eleştiren Thelen, barışçıl insanların gösteri hakkını kullandığını, söz konusu suçlamayı da "çok abartılı" bulduğunu kaydetti.
Thelen, operasyonun ardından grubun hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu belirterek, “Yürüyüşe daha önce hiç bugünkü kadar çok insan gelmemişti. Bizi destekleyen inisiyatife her gün 100 bin avro bağış veriliyor.” diye konuştu.
Yürüyüşe katılan Christofer Brinkmann da dayanışma için gösteriye katıldığını belirtti.
Uzmanların, iklimin korunması için belirlenen hedeflere ulaşmak amacıyla yeteri kadar önlemin alınmadığını ifade ettiğini anlatan Brinkmann, bu sebeple protesto gösterilerinin yapıldığını dile getirdi.
- Polisin, "Son Kuşak" çevreci gruba düzenlediği operasyon
Almanya’da polis, "Son Kuşak" adlı çevreci gruba 24 Mayıs’ta operasyon düzenlemiş ve 7 eyalette, 15 mekanda arama yapmıştı. 22 ila 28 yaşları arasında 7 çevreci grup üyesi hakkında soruşturma başlatılmış, bu kişiler "suç örgütü kurmak ve suç örgütüne yardım etmek", 2 şüpheli de "İngolstadt’a bir petrol boru hattına sabotaj yapmakla" suçlanmıştı.
Almanya'da "Son Kuşak" adlı çevreci grup, iklim değişikliğine dikkati çekmek amacıyla ülkenin çeşitli kentlerinde ellerini caddelerdeki asfalta yapıştırarak trafikte araç kuyruklarının oluşmasına neden oluyor.
Aktivistler, müzelerde sergilenen eserlere ellerini yapıştırmış, tablolara domates çorbası ve patates püresi fırlatmıştı.
Federal Meclis'te yapılan oturumda, MINUSMA ve KFOR'daki askerlerinin görev sürelerini bir yıl daha uzatan tezkereye milletvekilleri onay verdi.
Parlamento'nun onayıyla MINUSMA'daki görevli askerlerin görev süresi son kez uzatılmış oldu.
MINUSMA kapsamında görev yapan yaklaşık 1400 Alman askerinin görev süresi 31 Mayıs 2024'te sona erecek.
10 yıldır Mali'de görev yapan Alman askerlerinin çalışmaları Mali yönetimince engelleniyordu.
Birleşmiş Milletler adına Almanlar tarafından uçurulan Heron insansız keşif hava araçlarına uçuş izin verilmiyordu.
Kosova'daki NATO Barış Gücü ise bölgenin istikrarına katkı sunmak amacıyla görevine devam edecek.
Savunma Bakanlığının Federal Meclis Bütçe Komisyonu için hazırladığı bir rapora göre, Alman ordusunun dış ülkelerdeki askerlerinin masrafları 800 milyon avroyu buluyor.
Alman Bakanlar Kurulu, 3 Mayıs'ta iki misyonun görev sürelerinin uzatılması kararını kabul etmişti.
BERlİN (AA) - Almanya’da 24 Mayıs’ta polisin operasyon düzenlediği “Son Kuşak” (Letzte Generation) adlı çevreci grup için başkent Berlin’de dayanışma yürüyüşü gerçekleştirildi.
Friedrichhain ilçesinde Frankfurter Tor Meydanı’nda toplanan yüzerlerce kişi, Unter den Linden Caddesi üzerinden Brandenburg Kapısı’na kadar sessiz yürüyüş düzenledi.
Göstericiler, "İklimi korumak suç değildir", "Anayasa’nın 20. Maddesi=hayatı kurtar" ve "Son Kuşak ile dayanışma-Onların mücadelesi hepimizin mücadelesi" yazılı döviz ve pankartlar taşıdı.
Grubun sözcülerinden Raphael Thelen, AA muhabirine, Son Kuşak’a karşı düzenlenen operasyondan ötürü hala şok içinde olduklarını söyledi.
Operasyonda, grubun bir başka sözcüsü olan Carla Hendrichs’in evine polisin kapıyı kırarak içeri girdiğini anlatan Thelen, şöyle devam etti:
"Yüzü maskeli silahlı polisler, eve baskın düzenledi. Carla'yı iyi tanıyorum. Kapıyı çalarak ‘Bayan Henrichs, elimizde arama emri var, içeriye girebilir miyiz’ denebilirdi. Sonuçta böylelikle doğru şeyi yaptığımıza daha da ikna oluyoruz. Çünkü hükümet, açıkça bizden korkuyor. Biz, kimseyi korkutmak istemiyoruz. Biz, her zaman elimizi uzattık. Biz, bakanlarla (Başbakan) Olaf Scholz ile görüşmek istedik."
Thelen, operasyonun demokratik ilkelerle uyuşup uyuşmadığına ilişkin “Bunu benim değil mahkemelerin tespit etmesi lazım. Alman hukuk devletine inanıyorum. Bazı konulara itiraz edeceğiz. O zaman mahkemeler, bunun yasal olup olmadığına karar verecek.” ifadesini kullandı.
Alman makamlarının, "Son Kuşak" grubunu "suç örgütü" olarak nitelendirmesini eleştiren Thelen, barışçıl insanların gösteri hakkını kullandığını, söz konusu suçlamayı da "çok abartılı" bulduğunu kaydetti.
Thelen, operasyonun ardından grubun hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu belirterek, “Yürüyüşe daha önce hiç bugünkü kadar çok insan gelmemişti. Bizi destekleyen inisiyatife her gün 100 bin avro bağış veriliyor.” diye konuştu.
Yürüyüşe katılan Christofer Brinkmann da dayanışma için gösteriye katıldığını belirtti.
Uzmanların, iklimin korunması için belirlenen hedeflere ulaşmak amacıyla yeteri kadar önlemin alınmadığını ifade ettiğini anlatan Brinkmann, bu sebeple protesto gösterilerinin yapıldığını dile getirdi.
- Polisin, "Son Kuşak" çevreci gruba düzenlediği operasyon
Almanya’da polis, "Son Kuşak" adlı çevreci gruba 24 Mayıs’ta operasyon düzenlemiş ve 7 eyalette, 15 mekanda arama yapmıştı. 22 ila 28 yaşları arasında 7 çevreci grup üyesi hakkında soruşturma başlatılmış, bu kişiler "suç örgütü kurmak ve suç örgütüne yardım etmek", 2 şüpheli de "İngolstadt’a bir petrol boru hattına sabotaj yapmakla" suçlanmıştı.
Almanya'da "Son Kuşak" adlı çevreci grup, iklim değişikliğine dikkati çekmek amacıyla ülkenin çeşitli kentlerinde ellerini caddelerdeki asfalta yapıştırarak trafikte araç kuyruklarının oluşmasına neden oluyor.
Aktivistler, müzelerde sergilenen eserlere ellerini yapıştırmış, tablolara domates çorbası ve patates püresi fırlatmıştı.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün üstlendiği ‘Hastane Manevi Rehberliği’ teorik eğitimi tamamlandı.
Dahlem DİTİB Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilen programda, manevi rehberlik kursiyerlerine, toplam 11 eğitim modülünde 240 ders saatinden oluşan sekiz aylık eğitim verildi.
‘Hastane Manevi Rehberliği’ eğitiminde dini ve manevi yöntem, teorik ve uygulamalı teknikleri kullanabilen uzmanlar yetiştirildiğini ifade eden DİTİB Manevi Rehberlik Danışmanı ve Eğitim sorumlusu Seat Uzeirovski, alanında birbirinden değerli, uluslararası arenadan adından söz ettiren 30 bilim insanın verdiği derslerden faydalanan kursiyerlerin, hem kendilerine hem de mesleki hizmetlerine katkı sağlayacağını belirtti.
Teorik eğitim tamamlandı, uygulamalı eğitime başlandı
‘Avrupa Bağlamında Hastane Manevi Rehberliği’nin pilot proje olarak başlatıldığını söyleyen Uzeirovski, eğitimin teorik, pratik ve uygulama alanlarıyla ilgili şu bilgileri paylaştı: “240 saat teoriden oluşan manevi rehberlik eğitiminin, 110 saati hastanelerde uygulamalı hizmet, 30 saati süpervizyon eğitimi ve 20 saati de resmi ilişkilerde ve sosyal hayatta uygulanması gereken kurallar olmak üzere 11 eğitim modülünden hazırlanmıştır. Önümüzdeki dönemde katılımcılar hastanelerde uygulamalı eğitimlerini tamamlayacaklar. Bu süre zarfında kendilerine uzmanlar tarafından süpervizyon desteği ve protokol dersleri verilecek.”
Uygulamalı eğitimlerine Köln Üniversite Hastanesi’nde resmi olarak başlayan ilk kursiyerlerden Esra Başal ve Safiye Zeynep Günel Eroğlu, yaşadıkları duygu ve heyecanlarını paylaştılar. Kiliseye bağlı hastane Katolik ve Protestan manevi rehberlerinden destek aldıklarını ifade eden kursiyerler, hastane tarihinde bir ilk olduğunu, uygulama yaptıkları bölümün doktorları, bakım görevlileri ve hemşireler tarafından çok sıcak ve samimi karşılandıklarını aktardı. Başal, “Hastanede bizi gören Müslüman hastaların gözlerindeki mutluluğu görünce, bizler de çok duygulandık. DİTİB’in başlattığı bu eğitimin bir kez daha fevkalade önemli ve gerekli olduğunu müşahede ettik” dedi. Staja başlayınca, aldığı eğitimin faydasını daha iyi görmeye başladığını ifade eden Günel Eroğlu ise, “Manevi rehberlik hizmetlerinde aldığım eğitimi uygulamaya başladım. Böyle bir eğitimi aldığım için çok mutluyum” diye konuştu.
Staja başlayan kursiyerleri tebrik eden DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, manevi rehberlik hizmeti alan diğer kursiyerlerimizin de uygulamalı eğitimlerinde aynı başarıyı göstereceklerine inandığını ifade etti.
Günlük hayatın artık giderek değiştiğine vurgu yapan Kuzey, geleneksel değerlerin zayıfladığı, meslek ve iş imkanlarının hassaslaştığı ve kırılgan olduğu, acı ve hüznün günlük hayatımızın bir parçası haline gelindiği günümüzde manevi rehberlik hizmetlerinin önemi ve gerekliliği günden güne artmakta olduğunu söyledi.
Almanya’da yaşayan Müslümanlara, bugüne kadar birçok alanda profesyonel hizmet sunmayı kendine görev bilen DİTİB’in, manevi rehberlik ve danışmanlık alanında da hem asli hem gönüllü eğitimleri sürdüreceğini ifade eden Kuzey, böyle bir imkânı sundukları için, Köln Üniversite Hastane yetkililerine ve manevi rehberlik görevlilerine teşekkür etti.
DİTİB Manevi Rehberlik Danışmanı ve Eğitim sorumlusu Seat Uzeirovski ise, kursiyerlere manevi rehberlik alanında faydalı olacak birer kitap hediye etti.
"Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye-Afrika İlişkileri" panelinde konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren, Türkiye’nin adalet ve hakikati gözetmeye yönelik bir anlayış içerisinde olduğuna dikkat çekerek, "21. yüzyıl inşallah Afrika'nın yüzyılı olacak. Afrika'nın geleceği çok parlak, Türkiye'nin de geleceği çok parlak. Türkiye ve Afrika ortak gelecek penceresinden bakıyor." dedi.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından 25 Mayıs Afrika Günü münasebetiyle "Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye-Afrika İlişkileri" başlıklı bir panel düzenlendi. Panele, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Afrika Çalışmaları bölümünden Doç. Dr. Elem Eyrice Tepeciklioğlu moderatörlük yaptı. Dışişleri Bakanlığı Doğu ve Güney Afrika Genel Müdürü Büyükelçi Elif Çomoğlu Ülgen, Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Kavas, ASBÜ Afrika Çalışmaları bölümünden Doç. Dr. Mürsel Bayram ve YTB'nin KATİP programı bursiyerlerinden Politika Analisti ve Araştırmacı Ovigwe Eguegu panelde konuşmacı olarak yer aldı.
Panelin açılış konuşmasını YTB Başkanı Abdullah Eren yaptı. Eren, Türkiye'nin dış politikasında "gönül coğrafyası" parametresinin bulunduğuna ve bunun Türkiye'ye has bir ifade olduğuna dikkat çekti. Eren, Türkiye’nin adalet ve hakikati gözetmeye yönelik bir anlayış içerisinde olduğunun altını çizdi.
YTB'nin son yıllarda Afrika kıtasına yönelik birçok faaliyeti olduğunu, bunları artırmaya da gayret ettiklerini belirten Abdullah Eren, "21. yüzyıl inşallah Afrika'nın yüzyılı olacak. Afrika'nın geleceği çok parlak, Türkiye'nin de geleceği çok parlak." dedi.
Son yıllarda Afrika kıtasından öğrencilerin Türkiye'de eğitim almak için yoğun bir ilgi gösterdiğini vurgulayan Eren, halihazırda Afrika'dan, YTB’nin koordinasyonundaki Türkiye Bursları kapsamında 3 bin 700 öğrencinin eğitim gördüğünü söyledi. Kendi imkanlarıyla okuyan Afrikalı öğrenciler de dahil olmak üzere Türkiye’de eğitim alan toplam 60 bin öğrenci olduğunu ifade etti.
12 Afrika ülkesinde 14 mezun derneği kurulduğunu aktaran Eren, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bu derneklerden yardım gönderildiğini de anlattı.
AFRİKA BÜYÜKELÇİLERİ DEPREM İÇİN MAAŞLARINI VERDİ
Büyükelçi Ülgen de görev süresince elde ettiği deneyimleri paylaştı. Türkiye'nin 1998'de Afrika açılım stratejisi hazırladığını ve o strateji kapsamındaki hedeflerin hepsinin tamamlandığını söyledi.
Ülgen, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından aynı gün içinde Afrika ülkelerinden birçok büyükelçinin kendi maaşlarından bir miktarı ayırıp AFAD'a nakdi yardım yapmak istediklerini anlattı.
Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. Kavas da Afrika araştırmalarıyla ilgili literatürün çok zengin olduğunu ifade ederek bu eserleri parça parça tamamlamaya çalıştıklarını söyledi.
AFRİKALI ÖĞRENCİLER GELECEĞİ İNŞA EDECEK
Kavas, üniversitelerde Afrika ile ilgili yapılan çalışmaların genelde tarih odaklı olduğunu ancak bugünkü ilişkileri şekillendiren güncel konulara ve Afrika’nın kalkınma hamlelerine daha çok ağırlık verilmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye’de öğrenim gören 300 bin öğrenciden 60 bininin Afrikalı olduğunu belirten Kavas, bu öğrencilerin geleceği inşa edeceğini söyledi.
AFRİKA İLE SAVUNMA SANAYİ İHRACATI YÜKSELDİ
Doç. Dr. Bayram ise, Türkiye'nin 25’ten fazla Afrika ülkesi ile güvenlik ve savunma sanayi işbirliği anlaşması imzaladığını söyledi.
Türkiye’den Afrika’ya yapılan savunma sanayi ihracatının 2020'de 83 milyon dolar olduğunu dile getiren Bayram, bu miktarın 2021'de 288 milyon dolara çıktığının altını çizdi.
TÜRKİYE'NİN AFRİKA İLE KÖKLÜ BİR TARİHİ VAR
Araştırmacı Eguegu, Afrika kıtasında nereye gidilirse gidilsin Türkiye ile ilgili algının hep olumlu olduğunu belirterek, "Bunun sebebi sadece mevcut dinamikler değil. Bunun içerisinde köklü bir tarihimizin bulunması, Türkiye'nin geçmişteki sömürgeci güçlerden olmaması, sonrasında bizim yanımızda yer alması ve sömürgeciliğe karşı her zaman savaşıyor olması bu kararları etkiliyor." dedi.
Program kapsamında panelin yanı sıra Afrika Kültür Evi tarafından Afrika El Sanatları Sergisi de düzenlendi.
29 Mayıs 1993 tarihinde Solingen‘de beş kişi ırkçı bir terör eylemi sonucu öldürülmüştür: Gürsün İnce (27), Hatice Genç (18), Gülüstan Öztürk (12), Hülya Genç (9) ve Saime Genç (4). 17 kişi de hayati tehlike arz edecek şekilde ağır yaralanmıştır. Yangın tüm kurbanları uykuda yakalamıştır. Bu eylemin alçaklığı ve insan düşmanlığı kadar, Mölln ve Solingen kurbanlarına sempati ve dayanışmayı çok gören ve “taziye turizmine düşmek istemiyoruz“ diyerek reddeden dönemin hükümetinin tutumu da bir o kadar dehşet vericidir.
Solingen’de 5 masum insanın gece vakti alevler arasında kalarak hayatını kaybettiği kundaklama saldırısı, yeni birleşmiş Almanya’yı kasıp kavuran şiddet dalgasının korkunç bir doruk noktası olmuştur. Hoyerswerda, Rostock-Lichtenhagen, Mölln ve Solingen’deki kundaklama saldırıları ve bunların kamuoyunda ele alınış biçimi, akıl almaz bir siyasi başarısızlığın ifadesidir. Saldırılar şiddetlendikçe, siyaset daha savunmacı hale gelmiş, güvenlik kurumları ve temel hakların savunulması zayıflamıştır.
1993’te Almanya’da yılın en çirkin sözü olarak “yabancılaşma” (Überfremdung) kavramı seçilmiştir. 1992 yılında ise “taziye turizmi” (Beileidstourismus: Mölln’deki cinayetler vesilesiyle düzenlenen cenaze törenleri için) ve şamarlamak (yabancılara yönelik fiziksel ve ölümcül saldırılar) tercihler arasında yer alan kavramlar olmuştur. 1991 yılında ise en çirkin sözler arasında “yabancılardan arındırılmış” (ausländerfrei), (Hoyerswerda’daki yabancı düşmanı slogan) ve ikinci sırada Almanların yabancılarla “karışımı“ (durchrasste Gesellschaft; CSU’lu üst düzey politikacı) yer almıştır. Ukraynalı savaş mültecileriyle bağlantılı olarak kullanılan “sosyal turizmi“ (CDU’lu üst düzey politikacı), 2022 yılının en çirkin sözü olarak ikinci sırada yer almıştır. Aynı kavram 2013 yılında da Almanya’nın en çirkin sözü olarak seçilmiştir.
Bu kavramlar gökten zembille inmemekte, daha ziyade kamusal bağlamlarda, özellikle de siyaset ve kampanya gazeteciliğinde, toplumsal algı ve müteakip tartışma ve gelişmeler üzerinde önemli bir etkiye sahip olacak şekilde kullanılmalarıyla tanım gereği ortaya çıkmaktadır. Yılın çirkin sözleri seçilen “Yabancılaşma” (Überfremdung) (1993) ile “sosyal turizmi” (Sozialtourismus) (2022) arasında neredeyse 30 yıl geçmiş olsa da, ortak mekanizmaların benzer şekilde etkisinin devam ettiği görülmektedir. Kısa vadeli siyasi ve medyatik ilgi uğruna, uzun vadede toplumsal barış, hatta sosyal güvenlik ve uyum feda edilmektedir.
Dönemin Kuzey Ren-Vestfalya İçişleri Bakanı Herbert Schnoor (1980-1995), geriye dönüp baktığında “Gençler siyasetin mülteciler ve yabancılar hakkında nasıl konuştuğunu tecrübe ettiğinde, onların bu sözlü şiddeti acımasız fiziki şiddete dönüştürmesine şaşırmanıza gerek yok“ açıklamasında bulunmuştur. Bu cümle her zamankinden daha günceldir ve artık sadece gençler ile de sınırlı değildir. Gündelik ırkçılığın ötesinde, tırmanan yabancı düşmanlığı ve insan düşmanlığının toplumsal sapmaların ürünü ve yansıması olduğunu yaşıyoruz. Bunlar önce kavramlara, nadiren de olsa eylemlere ve bazen de teröre yol açmakladır.
1993’te Solingen’de meydana gelen terör saldırısında ailesinden 5 kişiyi kaybeden Mevlüde GENÇ, 2022 yılının sonunda hayatını kaybetmiştir. O her zaman toplumsal uyumun hüzünlü bir uyarıcısı ve barış ile uzlaşının sarsılmaz bir sembolü olmuştur. O bir Alman faciasının sembolü olarak, Almanya’daki Türk toplumunun annesi olmuştur. Zira Türk vatandaşlarının acısı, yarası ve kaybı da derin izler bırakmıştır. Mölln’de (11/1992) ve Solingen’de (05/1993) meydana gelen iki yangın, Türk kökenli vatandaşlar için algıda hala derin bir dönüm noktasını temsil etmektedir: Solingen’den ÖNCE ve SONRA diye bir zaman ortaya çıkmıştır. Söz konusu ırkçı terör dalgası ve devletin bunu ele alış biçimi, Türkiye kökenli insanların ev ve güvenlik duygusunu kalıcı olarak zedelemiştir. Bu durum onlarca yıl ve nesiller boyunca yankılanmaktadır. Ve 30 yıl sonra da, hala mültecilere, göçmenlere, Müslümanlara, onların örgütlerine ve ibadethanelerine yönelik saldırılar, siyasi ve sosyal iklimin kötü durumda olduğunu göstermektedir.
Poliste, silahlı kuvvetlerde veya federal makamlar içinde radikal sağcı sohbet gruplarının bulunduğu haberleri, radikal sağcı oluşumlardan kendini tehdit edilmiş hisseden öğretmenlerden gelen yardım çağrıları, örneğin Berg’deki (Spreewald) bir okulda Hitler selamları, gamalı haçlar ve sağcı müzik veya bir bahçedeki gamalı haçlı Nazi partisi (Döbeln) - tüm bunlar konunun hala ne kadar güncel olduğunun bir kesitidir (belgesidir). Kavramsal ve siyasi sapkınlıklardan bahsetmeye bile gerek bulunmamaktadır.
Tarihi hatırlamak aynı zamanda tarihten ders çıkarmak demektir. Bu umutla, Solingen’deki terör eyleminde hayatını kaybedenlere ve diğer tüm ırkçılık ve terör kurbanlarına Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyoruz. Onlarla olan dayanışmamız her daim devam edecektir.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)