Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Almanya'nın Heidelberg Üniversitesi kampüsünde saldırı düzenleyen kişinin 18 yaşında bir Alman olduğu bildirildi.
 
Mannheim Emniyet Müdürü Siegfried Kollmar, saldırıya ilişkin yapılan basın toplantısında, 18 yaşındaki bir Almanın yaklaşık 30 kişinin bulunduğu üniversitenin amfi salonuna girerek birçok kez ateş ettiğini söyledi.
Bu saldırıda 4 kişinin yaralandığını belirten Kollmar, daha sonra 23 yaşındaki bir kadının hastanede hayatını kaybettiğini ifade etti.
 
Kollmar, 2 silahla amfi salonuna giren saldırganın da binanın dışında ölü bulunduğunu aktararak, öğrenci olan bu kişinin intihar ettiğini bildirdi.
Saldırganın taşıdığı silahların büyük olasılıkla ülke dışında satın alındığını aktaran Kollmer, saldırganın silah ruhsatına sahip olmadığını dile getirdi.
 
Kollmer, Mannheim’da ikamet eden saldırganın evinin de arandığı bilgisini paylaşarak, bu kişinin saldırı öncesinde bir kişiye Whatsapp uygulamasından yazdığı mesajda "insanların cezalandırılması gerektiği" ifadesini kullandığını aktardı.
Kollmar, saldırganın yanında taşıdığı çantanın içinde 100'den fazla mermi bulunduğunu belirtti.
 
Basın toplantısına katılan Heidelberg Savcılığından Andreas Herrgen de gelecek günlerde saldırının arka planının araştırılacağını, şu anda bu konuda bir şey söylemenin erken olacağını ifade etti.
Herrgen, saldırganın Almanya'da herhangi bir suç işlediğine dair sabıkasının bulunmadığını kaydetti.
 
 "Böyle bir haberi almak kalbimi parçalıyor"
Almanya Başbakanı Olaf Scholz olaya ilişkin "Bir saldırganın silahla öğrencilere ateş ettiği, bir öğrenciyi öldürdüğü ve birçok kişiyi yaraladığı Heidelberg Üniversitesindeki olaydan dolayı dehşete düştüm." açıklamasında bulundu.
Üniversiteye, öğrencilere ve kurbanların yakınlarına başsağlığı dileyen Scholz, "Böyle bir haberi almak kalbimi parçalıyor." ifadesini kullandı.
Heidelberg Üniversitesi kampüsünde öğlen saatlerinde gerçekleşen saldırının ardından çok fazla polis ekibi olay yerine sevk edilmişti.

Portakal suyu sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde epeyce popüler bir içecektir. Üstelik, lezzetli olmasının dışında sağlık bakımından da çok fayda sağlamaktadır. Peki, çok lezzetli ve faydalı olan portakal suyunun faydaları nedir? Neye iyi gelir? İşte kolaylıkla bulabileceğiniz portakal suyunun faydalarını sizler için derledik.

Portakal tadı ve kokusuyla bilhassa kış aylarının vazgeçilmez bir meyvesidir. Portakal doğal olarak C vitamini deposu olarak kabul edilmektedir. Yalnızca C vitamini açısından değil aynı zamanda potasyum, B vitamini, magnezyum ve kalsiyum içermektedir. Portakal lif, şeker ve organik asit bakımından da oldukça zengin bir meyvedir. Bu sebepten kış aylarının vazgeçilmezi olan portakalın suyunu sıkarak başta kahvaltı olmak üzere istediğiniz zaman tüketebilirsiniz.




Portakalın Besin Değeri

100 gram portakal ortalama;
47 kcal Kalori
0.9 g Protein
11.8 g Karbonhidrat
53.2 mg C vitamini
40.0 mg Kalsium
181.0 mg Potasyum
225.0 IU A vitamini içermektedir.




Portakal Suyu Faydaları Nelerdir?

Taze sıkılmış portakal suyu, bilhassa gribal enfeksiyonlarla mücadele edilen kış aylarında insan sağlığı için gereklidir. Fakat dikkat etmesi gereken iki mühim husus vardır. İlki, portakal sıkıldıktan hemen sonra tüketilmelidir. Çünkü bekleyen portakal suyu besin değerlerini kaybetmektedir. İkincisi ise portakalın şeker oranı yüksektir. Bu da fazla içilmesi durumunda kan şekerini hızla yükseltmektedir. Ayrıca fazla şeker vücutta yağ olarak depolanacağı için kilo alımı olur. Portakal suyu bağışıklık sistemi için lazım olan C vitamini bakımından zengindir. A-B-D-E vitaminleri de bulunur. Kolesterolü düşürmeye yardımcıdır.


Portakal suyu potasyum kaynağıdır. Güçlü bir antioksidandır. Ayrıca bağışıklık sistemini korur, hücrelerin yenilenmesini sağlar ve bu özellikleriyle kanser rahatsızlıklarına karşı önleyicidir. Portakal kan dolaşımını hızlandırdığı için kalp krizi riskini azaltır. Portakal meyvesi yüksek oranda lif içermektedir. Sıkılan portakal posasıyla beraber tüketildiğinde bağırsak çalıştırıcı etki yapar. Portakal suyu böbrek taşı oluşumunu önleyici özelliğe sahiptir. Saç köklerini besler. Anne ve bebek sağlığı için takviyedir. İçerisinde bulunan C vitamini ve Folik asit sayesinde öksürük azaltıcı etkisi vardır. Kış aylarında gribal enfeksiyonlara karşı korur.




Portakal Suyu Zararlı mı?

Portakal suyu her ne kadar faydalı olsa da fazla tüketmekten kaçınılmalıdır. Portakal asitli bir meyve olduğu için midesi hassas olan bireylere dokunarak midede ayrı veya yanmaya sebep olabilir. Yüksek lif oranına sahip olmasından dolayı bağırsak çalıştırıcı etkisi vardır. Fakat fazla tüketilmesi karın ağrısına ve ishale sebep olabilir. Midesinde gastrit olan bireyler fazla tüketmemelidir. Portakal içerisinde doğal şeker bulunduğu için ekstra şeker ilave etmeyin. Fazla şeker dişlerin çürümesine sebep olabilir.




Portakal Çayı Nasıl Hazırlanır?

Portakal çayı için ilk önce portakal kabuğunun kurutulması gerekmektedir. 10 portakal kabuğunu önceden kaynatılmış 3 su bardağı sıcak suya koyup 10 dakika kadar demlemeye bırakınız. Demlendiktensonra tüketebilirsiniz. Portakal kabuğunu kurutmak yerine portakal kabuklarından hazırlanan tozları da satın alarak çayınızı hazırlayabilirsiniz.

Kaynak: Milliyet Gazetesi

Adana-Pozantı Otoyolu'da kar yağışı nedeniyle ulaşım güçlükle yapılabiliyor. Kara yolları ekiplerinin otoyolda, belediye ekiplerinin de ilçe merkezinde yol açma çalışmaları sürüyor.
 
Foto Muhabiri: Onur Can Bulat
 
 
 
 
 
 
 
 

Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi dünyanın dört bir tarafından toplanmış asırlık eserlerle Türk tarihine ışık tutuyor.

Türk Tarih Kurumu (TTK) Kütüphanesi dünyanın dört bir tarafından toplanmış asırlık eserlerle Türk tarihine ışık tutuyor.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hamiliğini üstlendiği, gelişmesi için girişimlerde bulunduğu, Macar Türkolog Zajti Ferencz’in koleksiyonunu satın alarak bağışladığı Türk Tarih Kurumu (TTK) Kütüphanesi, bugün 205 bin 875 esere ev sahipliği yapıyor.

 

 

TTK’nin kurulduğu 1931’de Türk Ocağı binasında açılan, bağışlar ve satın almalarla koleksiyonu büyüyünce önce Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesine daha sonra da kurumun 1967’de tamamlanan hizmet binasına taşınan kütüphane, Türk tarihine ilgi duyan araştırmacılara, arkeologlara ve sanat tarihçilerine geniş koleksiyonuyla hizmet veriyor.

 

Bir ihtisas kütüphanesi olarak faaliyet gösteren TTK Kütüphanesi’nde 5 asır önceyle tarihlenen başta Latince, İtalyanca, Osmanlıca olmak üzere çeşitli dillerde nadide eserler bulunuyor.

Kudüs Tarihi adlı 1516’da okuyucuyla buluşan kitap, kütüphanenin en eski basılı eseri olma özelliğini taşırken, 1626’da çizilen Osmanlı’nın hemen hemen en geniş sınırlarını gösteren harita da en eski haritalar arasında yer alıyor.

 

 

Osmanlı’ya matbaayı getiren İbrahim Müteferrika’nın bastığı kitaplar, Mimar Sinan’ın eserlerine ait rölöveler, Leyla ile Mecnun’un el yazması nüshası da kütüphanenin nadide eserleri arasında bulunuyor.

TTK’nin 1940’larda Türk tarihine ilişkin yabancı kaynaklardan yaptığı çevirilere de ev sahipliği yapan kütüphanede, önce İzlandacadan Almancaya sonra da Türkçeye çevrilen “İzlanda’da Türkler” adlı eser de dikkati çekiyor.

Kapalı raf sistemiyle hizmet veren kütüphanedeki 5 asır öncesine kadar uzanan zengin koleksiyon, ısı ve nemi sürekli ölçülen bir depoda saklanıyor.

 

Yazma eserler arasında hatıratlar önemli yer tutuyor

Kütüphane Müdürü Neşecan Uysal, AA muhabirine, TTK Kütüphanesi’ndeki eserlerin yayın değişimi, bağış ve satın alma yoluyla edinildiğini belirterek, kütüphanenin Osmanlı Tarih Encümeni Halil Ethem Eldem, Ord. Prof. Osman Ferit Sağlam, Yusuf Akçura, Ord. Prof. Yusuf Hikmet Bayur ve Esad Fuad Tugay’ın da aralarında bulunduğu birçok tarihçi ve Türkoloğun koleksiyonlarına ev sahipliği yaptığını söyledi.

Bilgi kaynaklarının sadece kitaplar ve süreli yayınlardan oluşmadığına işaret eden Uysal, haritalar, yazma eserler, TTK’nin 1940’larda Türk tarihine ilişkin yabancı kaynaklardan yaptığı çeviriler, Mimar Sinan’ın eserlerine ait olanların da aralarında bulunduğu rölöveler, Türk tarihine aşık tutan mikrofilmler ve mikrofişlerin de arşivlerinde yer aldığını belirtti.

 

 

“En eski basılı eserimiz 1516’da basılmış Kudüs tarihini anlatan bir eser.” diyen Uysal, yazma eserler koleksiyonunda da tarih araştırmalarına yol gösterecek hatıratların önemli yer tuttuğunu dile getirdi.

“Ermeni konusunda yurt dışındaki arşivlerin mikrofilmleri mevcut”

Türk tarihi dendiğinde akla çok geniş bir bölgenin geldiğine dikkati çeken Uysal, 1600’lü yıllardan Osmanlı topraklarına ait haritaların da arşivlerinde bulunduğunu, bu haritaların büyük bir kısmının da dijitalleştirildiğini söyledi.

TTK Kütüphanesinin mikrofilm koleksiyonuna da değinen Uysal, “Ermeni konusunda yurt dışındaki arşivlerin mikrofilmleri, mikrofişleri mevcut. Mikrofilm en uzun ömürlü materyal. O nedenle master kopya mikrofilm olarak saklanıyor. Ama araştırmacıların kullanmalarına kolaylık sağlamak için dijitale aktarılıyor.” diye konuştu.

Kütüphanedeki eser sayısını arttırma yönündeki çalışmaların sürdüğünü de anlatan Uysal, bunların arasında Arapça, Rusça, Farsça ve Japoncanın bulunduğu dillerde yayına girecek eserler olduğunu bildirdi.

 

Kaynak : Anadolu Ajansı

BERLİN (AA) - Almanya'da Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Kay-Achim Schönbach, "Putin'e anlayış gösterilmesi gerektiği"yle ilgili sözleri nedeniyle görevinden istifa etti.

 

Alman Haber Ajansının (DPA) haberine göre Savunma Bakanlığı, Federal Meclis Savunma Komisyonu üyelerine Schönbach’ın görevinden istifa ettiğini bildirdi.

Schönbach, Hindistan’da bir toplantıda Rusya ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ilgili açıklamalarda bulunarak Putin'e anlayış gösterilmesi gerektiğini belirtmişti.Rusya ile Ukrayna arasındaki ihtilafla ilgili de Schönbach, "Kırım yarımadası gitti, geri gelmeyecek." ifadelerini kullanmış, Rusya’nın Ukrayna topraklarına el koymak istemesini "saçmalık" olarak nitelendirmişti.

Schöbach, Çin'e karşı da Rusya ihtiyaç duyulduğunu ifade etmiş ve "Putin ateist olmasına rağmen bu önemli değil. Bu büyük ülke demokratik olmasa da ikili ortak olarak yanımızda olması Rusya’yı Çin’den uzak tutabilir." ifadelerini kullanmıştı.

Almanya Savunma Bakanlığı da Schönbach’ın ifadelerinin içerik ve kelime seçimi açısından hiçbir şekilde Federal Savunma Bakanlığının pozisyonuna uymadığını açıklamıştı.

 

Almanya'nın Kiev Büyükelçisi Anka Feldhusen’in de Schönbach’ın sözlerinden dolayı Ukrayna Dışişleri Bakanlığına çağırıldığı bildirilmişti.

 

Resim: Pixabay

BRÜKSEL (AA) - NATO, Bulgaristan ve Romanya'daki ittifak askerlerinin çekilmesi, üslerin kapatılmasını isteyen Rusya'nın bu talebini geri çevirdi.
 
NATO Sözcüsü Oana Lungescu, Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından bugün gündeme getirilen talep hakkında açıklama yaptı.
Lungescu, "NATO, ittifakın doğu bölümündeki askerlerin mevcudiyeti dahil olmak üzere, müttefiklerin birbirini koruma ve savunma kabiliyetinden vazgeçmeyecektir." ifadesini kullandı.
 
Rusya'nın taleplerinin birinci ve ikinci sınıf NATO üyeleri yaratacağını belirten Lungescu, bunu kabul etmeyeceklerini bildirdi.
Lungescu, "Avrupa'da herhangi bir etki alanları oluşturma fikrini reddediyoruz. Güvenlik ortamımızın bozulmasına, toplu savunmamızın güçlendirilmesi yolu dahil olmak üzere, her zaman karşılık vereceğiz. NATO müteyakkızdır ve ittifakımızın doğu kısmının tahkim edilmesi ihtiyacını değerlendirmeye devam etmektedir." açıklamasını yaptı.
 
Rusya Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde NATO'nun 1997 öncesine dönmesine yönelik Rusya'nın talebinin Bulgaristan ve Romanya için ne anlama geldiği sorusuna yanıt verilmişti.
Bu yanıtta, 1997'de NATO üyesi olmayan ülkelerdeki düzene dönülmesi için Rusya'nın "yabancı güçlerin, ekipmanın ve silahların" çekilmesini ve diğer adımların atılmasını istediği belirtilmiş, "Buna Bulgaristan ve Romanya dahildir." ifadesine yer verilmişti.
Bulgaristan ve Romanya'nın NATO üyelik süreçleri 1997'de başlamış, iki ülke 2004'te NATO üyesi olmuştu.
Türk milleti, tarih boyunca kutsal saydığı değerler uğruna çok zorlu mücadeleler vermiş, büyük kahramanlıklar göstermiştir. 26 Ağustos’ta Afyonkarahisar’da başlayıp 9 Eylül 1922’de İzmir’de sonuçlandırılan Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi sırasında Türk milletinin ortaya koyduğu ve “Kocatepe Ruhu” olarak tanımlanabilecek mücadele azmi ve fedakarlığı buna önemli bir örnek teşkil eder.
 
Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi sonucunda kazanılan zaferle birlikte Milli Mücadele’nin askeri safhası sona ermiş ve Cumhuriyet’e giden sürecin önü açılmıştır. Kocatepe’nin tanık olduğu bu mücadele ruhunun, özellikle genç kuşakların ve milletimizin her ferdinin zihninde layık olduğu değeri bulması ve daima canlı tutulması önem arz etmektedir. Bu bağlamda düzenlenecek sempozyum ile başta Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Büyük Taarruza katılan, neferinden en yüksek rütbeli subayına kadar vatan uğrunda onurlu bir mücadele veren bütün kahramanları 100 yıl sonra yeniden anmak, 1922 yılı içerisinde Batı Cephesindeki diğer askeri ve siyasi gelişmeler ile ilgili yeni belge ve bilgileri ortaya koymak amaçlanmaktadır.
 
Konu ve Kapsam
1922 yılı her bakımdan Milli Mücadele’nin en önemli yılı olmuştur. Bu yıl Büyük Taarruz kazanılmış, işgalci güçler ülke dışına atılmış, Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. 1922 yılı içerisinde gerçekleşen Büyük Taarruzun ve Başkomutan Meydan Muharebesinin sonuçlarının her yönüyle objektif bir bakış açısı ile değerlendirilebilmesi için disiplinlerarası yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Bu açıdan düzenlenecek sempozyumda dönem; askeri, siyasi, sosyal vb. boyutları ile incelenebilecektir.
Sempozyumda 1922 yılı askeri ve siyasi olayları çerçevesinde şu alt başlıkların ele alınması dönemin olaylarının detaylı olarak ortaya konulması açısından önemlidir.
1-Milli Mücadele’de Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak, Eskişehir.
2-TBMM’nin 1922 yılı faaliyetleri.
3-Büyük Taarruza hazırlık süreci.
4-İstanbul hükümetlerinin 1922 yılı politikaları.
5-Büyük Taarruzun askeri ve siyasi boyutları.
6-Büyük Taarruzun sosyal ve ekonomik boyutları.
7-Büyük Taarruzun sonuçları.
8-Başkomutan Meydan Muharebesi.
9-İlgili diğer konular.
Sempozyum ile ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
 
Alman Hükümet Sözcü Yardımcısı Christine Hoffmann: " Federal hükümetin nükleer enerjinin sürdürülebilir olarak sınıflandırılamayacağına ilişkin kesin kanaatini savunacaktır"
  
BERLİN (AA) - Almanya'nın, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun, nükleer enerjiyi "yeşil yatırım" olarak sınıflandırmak istemesine olumsuz cevap vereceği bildirildi.
 
Alman Hükümet Sözcü Yardımcısı Christine Hoffmann, Berlin'de düzenlen basın toplantısında, AB üyesi ülkelerin, AB Komisyonu'nun üye ülkelerdeki enerji yatırımlarının sınıflandırılmasına ilişkin yeni kuralları içeren düzenleme taslağına ilişkin görüş belirtme süresinin bugün sona ereceğini anımsattı.
Almanya’da bu konuda bakanlıklar arasındaki değerlendirme sürecinin devam ettiğini ifade eden Hoffmann, "Ancak federal hükümet nükleer enerjinin sürdürülebilir olarak sınıflandırılamayacağına ilişkin kesin kanaatini savunacağı açıktır." ifadesini kullandı.
 
Hoffamnn, Alman hükümetinin neden böyle bir görüş belirteceğine ilişkin ise nükleer teknolojinin çok tehlikeli bulunduğunu ve bir çok sebebin yanında nükleer atıkların depolama sorununun hala netlik kazanmadığını kaydetti
AB Komisyonu, 1 Ocak'ta üye ülkelerde nükleer ve doğal gaz alanlarındaki enerji yatırımlarının sınıflandırılmasına ilişkin uzman danışma sürecinin başlatıldığını açıklamıştı.
 
Doğal gaz ve nükleerin iklim dostu dönüşüme katkıda bulunduğuna dikkati çekilerek bu enerji kaynaklarının açık ve sıkı koşullar altında yeşil yatırım sınıflandırması çerçevesinde yer alacağına işaret edilmişti.
Sınıflandırma ile AB'nin 30 yıl içinde "iklim dostu" bir kıta olma hedefini yakalamak için yatırımları ihtiyaç duyulan faaliyetlere yönlendirmesi amaçlanıyor.
 
AB üye ülkelerinin söz konusu taslak ile ilgili görüş belirtme süresi ise bu gece sona eriyor.

 

Der SPD-Bundestagsabgeordnete, für Schweinfurt und Kitzingen, Markus Hümpfer,  lädt Bürgerinnen und Bürger auch im neuen Jahr wieder zu einer telefonischen Sprechstunde ein. Die nächste Sprechstunde findet am Mittwoch, den 26. Januar 2022, zwischen 16.00 und 17.00 statt.

 

„Der Austausch mit Bürgerinnen und Bürgern aus meinem Wahlkreis ist mir ein besonderes Anliegen. Ich freue mich sehr über die Anrufe  und beantworte gerne alle Fragen zu politischen Themen“, so Markus Hümpfer.

 

Interessierte Bürgerinnen und Bürger können sich für die Telefonsprechstunde bis zum 25. Januar 2022
per E-Mail unter Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! anmelden. Bei Fragen steht das Büro von MdB Markus Hümpfer unter 030-227 74340 in Berlin gerne zur Verfügung.

 

Hamburg Eyalet Parlamentosu’nun 19 Ocak 2022 tarihinde yapılan oturumunda Sosyal Demokrat Parti (SPD) Milletvekili Barış Öneş, “Mehr Bildungsgerechtigkeit durch Informationen über Bildungsfinanzierungen wie Stipendien und BAföG gewährleisten (Drucksache 22/6877) - Burslar ve BAföG gibi eğitim fonlarıyla ilgili bilgilerle eğitimde daha fazla adalet sağlanması” başlıklı bir önerge sundu. Soru önergesiyle ilgili mecliste bir konuşma yapan Öneş şunları söyledi:
 
“Seçim dönemindeki çalışmalarımda ve broşürlerimde özellikle eğitimde eşit fırsat ve imkanlar için mücadele edeceğimin sözünü vermiştim. Bu önergemle bu sözümü yerine getirmek istedim. Amacım, tüm gençlerin bu imkân ve fırsatlardan yararlanabilmelerine olanak sağlamak.
 
Eğitim; fırsatların, sosyal güvence ve iyi bir iş bulabilmenin anahtarıdır. Eğitimden ve eğitim fırsatlarından bahsederken sadece sayılardan bahsediliyor. Ben Almanya’da nelerin mümkün olabileceği konusunda iki örnek sunmak istiyorum. Birinci örneğim, misafir işçi çocuğu olarak Almanya’ya gelip 70’li yıllarda burada Abitur yapan bir tanıdığımın hikayesi. Eşitliğin çok da ileri seviyede olmadığı o dönemlerde özellikle kadınlar, birçok engel ve zorlukları da aşmak zorundaydı. Bu tanıdığım kişi hukuk okudu ve bugün bir eyalet yüksek mahkemesinde hâkim olarak görev yapıyor. Bu örnek, istenilirse dağların bile aşılabileceğini gösteriyor.
 
İkinci örneğim ise 90’lı yıllarda mülteci olarak buraya gelen bir arkadaşım. Kendisi burada teşvik okullarında ve insanlardan destek alarak eğitimini ilerletti ve hukuk okudu. Bugün büyük bir hukuk bürosunda çalışıyor. Tüm bu örnekler, ülkemizde nelerin mümkün olduğunu ve insanların içlerindeki gizli potansiyellerini ortaya koyuyor.
 
Maalesef her çocuk hayata eşit fırsat ve imkanlarla başlayamıyor. Biliyoruz ki Almanya’da eğitimde başarı, ağırlıkla sosyal kökene bağlı. Ama işçi aileden gelen, lise tavsiyesi almayan, ailesinden ders yardımı alamayan, hatta ailesinin mektuplarını resmi dairelerdeki konuşmaları tercüme eden, üniversite eğitimiyle ilgili bilgi desteği alabileceği akademisyen tanıdığı bile olmadığı halde eğitimde başarıyı yakalayan gençlerimiz var. Bu da bizi motive ediyor, cesaretlendiriyor. İnsanların çalışarak ve hedefler koyarak neler başarabileceğini gösteriyor.
Herkes etnik ve sosyal kökenine, cinsiyetine bakılmaksızın eğitimde eşit fırsat ve hakka sahip olmalıdır. Bu illa herkesin üniversite okuması gerektiği için değil, ne yapmak istediklerine kendileri karar verebilmeleri açısından önemli. Almanya imkanlar ülkesi. Her kim sıkı çalışıp emek harcarsa yükselme fırsatı da olabilmeli.
 
Biraz önce bahsettiğim iki kişi de şu an SPD üyesi ve partiden aktifler. Zira SPD 150 yıldır özgürlük ve adaletten yana çalışıyor. Eğitimle yükselme sözü, kuruluşumuzdan bu yana merkezi talebimizdir. Willy Brandt, 1971 yılında BAföG’ü hayata geçiren kişidir. BAföG ile farklı katmanlardan insanların üniversite okuması mümkün oldu ve Brandt bununla toplum adaletini sağladı.
 
SPD, son seçim propagandalarında BAföG’de iyileştirilmeler yapılacağına dair söz vermişti ve bu konu, koalisyon sözleşmemizde de yer aldı. BAföG aileden bağımsız olmalı. Hamburg eğitim ve eğitim fırsatları konusunda oldukça iyi bir politika yürütüyor. Çok değerli Prof. Dr. Aladin El-Mafaalani gibi önde gelen eğitim bilimcileri, Hamburg’un realitesi haline gelmiş tam gün okul, okul yapısı gibi önemli konuları destekliyor. Hamburg’da eğitimde tüm yollar açık. Gençler semt okullarında da Gymnasiumda da Abitur yapabiliyorlar. Ama tüm bunlar yeterli değil tabii ki. Amacımız eğitim fırsatlarının ve politikalarının daha iyi olması. Bugünkü soru önergemiz de bununla bağlantılı.
Göçmen kökenli çocukların sadece yüzde 27’si üniversiteyi başarabiliyor. Finansal konular genellikle gençlerin üniversite eğitiminden çekinmelerine yol açıyor. Öğrencilerle konuştuğunuzda birçoğu bursun ne olduğunu bile bilmiyor. Hatta bazıları bunun yurtdışında okumakla alakalı olduğunu zannediyor. Bazıları BAföG ne olduğunu bilmiyor. Biz öğrencilerle konuşarak onları bilgilendirmek istiyoruz. Burs imkanlarını, ne gibi şartları olduğunu öğretmek istiyoruz ki gelecekte daha iyi okul performansları olsun. O zaman hem toplumda daha aktif olurlar hem de dersleri daha iyi olur. Adil bir eğitim politikasının sadece birkaç öğrenciyi değil, tüm toplumu ilgilendiren bir konu olduğunu da hatırlatmak istiyorum.”