Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Almanya'nın Backnang, Kirchberg şehrinde ikamet eden Finans  danışmanı 26 yaşındaki Manuel Michaelis Ebersbah Fils DITIB Mevlana Camiide,  cami din görevlisi Halil Neşet Ünal hocanın huzurunda kelimeyi şahadet getirerek müslüman oldu.
 
Müslümanlığı dil ile ikrar, kalp ile tasdik etti. Manuel yaptığı açıklamada, Kız kardeşim benim büyüğüm, benden önce islam dinini seçmişti, çok da mutlu bir yuvası 4 de pırlanta çocukları var.  Eniştem Müjdat Çelik islami yaşamaya gayret ediyor, beş vakit namaz kılıyor, onun yaşantısı Allaha dua edişi ,bende etki yaptı. *Daha sonra Ilam dini hakkında kitaplar okudum, araştırdım en son hak din olduğunu öğrendim. Inandım ve iman ettim" dedi. Daha sonra Camii  yönetimi Almanca mealli Kur'an-i Kerim hediye ettiler.
 
 
Din görevlisi Halil Neşet Ünal hocada yaptığı konuşmada,"Inandığımız gibi yaşamayı rabbim cümlemize nasib etsin. Dinimiz islam barış dini kardeşlik dinidir.Manuel kardeşimizi YÜREKDEN kucaklıyorum.Manuel'e nasihatim dışarıda gördüğün insanları yani müslümanların hareketleri davranışları seni korkutmasın islam bir hayat kitabıdır kaynağından okuyalım inandığimız kitaba uyalım ve  yaşıyalım" dedi.
Haber: Doğan Tufan

Avrupa Türk-İslam Birliği (ATİB) Genel Başkanı Durmuş Yıldırım, Hessen CDU-Yeşiller eyalet hükümetinin, göçmen asıllı çocukların okullarda seçmeli ikinci yabancı dil genişletme hedefine, Portekizce, Arapça, Çince ve Lehce’yi dahil ederken, TÜRKÇE’ye yer vermeyip ders planına almak istememesine tepki gösterdi.

Hessen Eyalet Meclisi Kültür Politikası Komisyonu’nun, Türkçesiz, Lehçe, Çince, Arapça ve Portekizce’nin ikinci yabancı dil seçeneği olarak sunma planı federal ve eyalet demografik yapısıyla uyuşmadığına dikkat çeken ATİB Genel Başkanı Yıldırım, ’’Hessen Eyaleti’nde, 400 binden fazla bir nüfusla en büyük göçmen asıllı grubu oluşturan insanların dili TÜRKÇE’yi yok saymaya kalkmanın ne akli ne de politik hiç bir izahı olamaz. Eyalet Hükümeti, bu ülke gerçeklerinden uzak girişimiyle anayasanın ‘eğitimde eşitlik hakkını’ ihlal edeceğini bilmiyor olamaz. ‘’ uyarında bulunarak, Hessen eyaletinde Almancadan sonra en çok konuşulan dil TÜRKÇe’nin, eyalet eğitim müfredatına ikinci yabancı dil olarak mutlaka dahil edilmesi çağrısında bulundu.

Eğitim çağındaki çocuklarımıza yabancı dil konusunda irrasyonel dayatmaların zaman ve sosyal sermaye israfı olduğunu hatırlatan ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım, ülkenin reel olarak yeni yerlileri haline gelmiş aileler ve çocuklarını parti politikalarına alet etmenin ırkçı, göçmen ve insanlık düşmanı grupların ve partilerin hedefleri ‘kurumsal ötekileştirme’ye katkıdan başka birşey değildir, hatırlatmasında bulundu.

Göçmen ülkesi Almanya’da toplumu birinci, ikinci ve üçüncü sınıf şeklinde ayırma politkalarını ırkçı, faşist grupların, kliklerin, partilerin, politik söylemlerinin demokratik kitle partileri olarak bilinen partiler tarafından uygulamaya konulmak istenmesi, demokrasisiyle dünya ülkeleri endeksinde en üstlerde olan Almanya’ya yakışmadığını her aklı selim ülke insanı bilir ve görür, diyen ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım, CDU ve Yeşiller hükümetinden Türkçe’nin okullarda not sistemine dayalı bir yabancı dil dersi olarak verilmesini talep ederken, bütün demokratik kitle partilerini göçmen asıllı yeni yerlileri parti politikalarında meze, nesne olarak kullanma alışkanlığından artık vazgeçmeye çağırdı.

 

TÜRKÇEYİ YOK SAYMAK, POLİTİK KÖRLÜKTÜR

ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım, Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) ile Yeşiller’in eyalet seçimleri sath-ı mahlinde verdikleri ‘Türkçe yabancı dil dersi’ sözünü layıkıyla yerine getirmeye davet edip, ’’Eyalette en çok konuşulan Türkçe, Arapça, Yunanca’nın kalıcı olarak ikinci veya üçüncü yabancı dil olarak genel eğitim müfredatında isteğe bağlı değil, notlu okutulmasının altyapısı oluşturulmalıdır. Bu politika için anayasal mecburiyet çocuklarımız içinde anayasal haktır. Okullar da yabancı dil dersi seçeneğinin öğrenci ve velilerin ihtiyaçlarına göre verilmek istenmemesinin akli hiç bir izahı yoktur.

 

Yabancı dil dersi alternatifine  Portekizce, Arapça, Çince ve Lehçe eklemek; Türkçe ve Yunanca gibi geleneksel göçmen işçi dillerinin geniş zaman yayarak bitirilmek istenmesi ayrımcılıktır, dışlamacılıktır, eğitimde ırkçılıktır. Hessen Eyalet Hükümeti’nden beklentimiz; toplumu gereksiz tartışmalarla meşgul etmek yerine, okullarda velilerle birlikte derhal çok dillilik uygulaması için ortak bir politika oluşturumasının barış ve huzur içinde ortak bir gelecek için önemine dikkat çekti.

 

Durmuş Yıldırım

ATİB Genel Başkanı

BERLİN (AA) - Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Afganistan’da bulunan son Alman askerlerinin ülkeden ayrıldığını duyurdu.
 
Kramp-Karrenbauer, Twitter’dan yaptığı açıklamada, bu akşam son Alman askerlerinin de Afganistan’dan güvenli bir şekilde ayrıldığını belirterek "20 yıl sonra en yoğun yurt dışı görevimiz tamamlandı." ifadesini kullandı.
 
Kramp-Karrenbauer, 2001'den beri Afganistan’da görev yapan 150 binden fazla Alman askerine teşekkür ederek "Alman askerleri Afganistan’da Federal Meclis’in verdiği tüm görevleri yerine getirdi. Bu görevden gurur duyabilirsiniz." değerlendirmesinde bulundu.
Alman Ordusundan yapılan açıklamada da bugün Orta Avrupa Saati ile 21.24’de Afganistan’da bulunan son Alman askerlerinin ülkeden ayrıldığına işaret edilerek askerlerin Tiflis üzerinden Almanya’ya doğru yolda olduğu ve yarın ülkeye gelmelerinin planlandığı belirtildi.
Açıklamada, böylelikle Alman askerlerinin Afganistan’daki NATO misyonunun tamamlandığı kaydedildi.
 
Alman askerleri Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) ve ardından hayata geçirilen Kararlı Destek Misyonu çerçevesinde 2001’den bu yana Afganistan’da bulunuyordu. Misyonda toplam 59 Alman askeri hayatını kaybetmişti.
Son olarak 1100 Alman askeri Kararlı Destek Misyonu kapsamında Afganistan’da bulunuyordu.
ABD yönetimi, NATO misyonu çerçevesinde 20 yıldır güç bulundurduğu Afganistan'dan 1 Mayıs itibarıyla çekilmeye başlayacağını, çekilmenin 11 Eylül 2001 saldırılarının 20. yıl dönümüne kadar tamamlanacağını açıklamıştı.
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Angela Merkel, Macaristan ve Polonya ile ilgili devam eden hukukun üstünlüğüne ilişkin tartışmada Avrupa Birliği’nin (AB) bölünmemesi gerektiğini bildirdi.
Merkel, Almanya-Fransa meclisleri arasında düzenlenen ortak oturuma katılarak milletvekillerinin sorularına yanıt verdi.
 
AB Liderler Zirvesi’nde Macaristan’daki eşcinsellik yasasına ilişkin kapsamlı tartışma yaşandığını anımsatan Merkel, burada büyük çoğunluğun Avrupa’nın sadece bir ortak pazar olmadığını, aynı zamanda ortak değerlere sahip olduğunu açıkça vurguladığını söyledi.
Merkel, AB fonlarının hukukun üstünlüğü koşuluna bağlandığını hatırlatarak, Macaristan ve Polonya’nın bu konuda mahkemeye gittiğini ve şimdi AB Adalet Divanının kararının beklendiğini kaydetti.
 
Bir ülkeyi hukukun üstünlüğüne teşvik etme konusunda AB'de oy birliğiyle karar alınmasının uygulamada çok kolay olmadığına dikkati çeken Merkel, burada birbirine karşı oy kullanmayacak ülkelerin bulunduğunu anlattı.
Merkel, ortak değerlere ilişkin derin ve kapsamlı tartışmaya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak, "Biz sürekli kendimizi suçlamamalıyız, çaba sarf etmemiz lazım. Yoksa bu Avrupa birlikte olamaz." uyarısında bulundu.
Bunun geçen hafta Avrupa Liderler Zirvesi’nde netleştiğini belirten Merkel, "Kendinizi çok hızlı, çok kesin bir şekilde birbirinden ayırabilirsiniz ancak Avrupa'daki sorunları çözmenin yolu hiçbir zaman bu olmadı. Bu yüzden uzun bir soluğa ihtiyacımız var." ifadesini kullandı.
 
- "Rusya ile AB arasındaki ilişkiler iyi değil"
Merkel, AB ülkelerinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile önemli konularda görüşmesi gerektiğini yineleyerek, "Rusya ve AB arasındaki ilişkiler şu anda gerçekten iyi değil." şeklinde konuştu.
Merkel, AB Liderler Zirvesi'nde, Putin ile görüşme yapılmasına ilişkin tartışmada, "birlikte hareket edilemeyeceği" yönünde bir endişenin ortaya çıktığını aktardı.
 
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı mücadeleye de değinen Merkel, geçen yıl Fransa ile Almanya arasında sınırların kapatılmasını "çok sert" bir önlem olarak nitelendirerek, bu uygulamanın kaçınılmaz bir durum olduğunu belirtti.
Başbakan Merkel, bu durumdan derslerin çıkarıldığını, sınırların kapatılmasının tekrar yaşanmaması gerektiğini ancak bunun için iki ülke arasında yakın iş birliğinin gerekli olduğunu kaydetti.
Resim: Pixabay

Afrika kökenli bir saldırganın 3 kişiyi öldürüp 5 kişiyi yaralamasının ardından şehirdeki Türk Cami dernekleri Würzburg şehir halkı ile örnek bir dayanışma sergilediler.

 

Cami dernekleri adına açıklamalarda bulunan Ahmet Baştürk, “Bu olay genelin huzur ve refahına sıkılmış acı bir kurşundır. Teröre  topyekün karşı olup hiç bir şekilde taviz verilmeyeceğine inanarak konuşuyoruz ki, şehrimiz Almanya’nın en huzurlu şehri olmaya devam edecektir. Würzburg’lular olarak gelecekte de herkes dost ve arkadaş olarak yaşamaya devam edecektir” dedi.

 

Olayın ilk duyulduğu andan itibaren şehir idaresi ile birlikte neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık. Olayın ne kadar acı ve büyük olduğunu biliyoruz. Bundan sonrası elbette kolluk kuvvetlerinin işi ama  cami dernekleri olarak bu şehirde bundan sonra da dostluk ve kardeşliği hedefleyen çalışmalar yapmaya devam edeceğiz. İnsan öldüren bir inin Müslüman olamayacağını bir defa daha açıklıyor ve lanetliyoruz. Şehirdeki üzgün her insanın acısını paylaşarak tekrar üzüntümüzü belirtiyoruz” şeklinde konuştu.

BERLİN (AA) - Almanya'da şiddetli yağmur ve fırtına su baskınlarına ve ağaçların devrilmesine yol açtı.
 
Alman basınında yer alan haberlere göre, ülkenin güney ve güneybatısında şiddetli yağmur ve fırtına hayatı olumsuz etkiledi.
 
Baden-Württemberg eyaletinin Stuttgart kentinde, bazı cadde ve sokaklar sular altında kaldı, ağaçlar devrildi ve birçok cadde kapatıldı.
 
Stuttgart Operası'nın çatısı da fırtınadan dolayı zarar gördü ve sahnenin bir bölümü sular altında kaldı. Kentteki tüneller sularla doldu, metro trafiği bir süreliğine durduruldu.
 
Calw bölgesinin de şiddetli yağmur ve fırtınadan yoğun bir şekilde etkilendiği ve bazı bölgelerde toprak kayması yaşandığı bildirildi.
 
Calw İtfaiye Birliği Başkanı Udo Zink, SWR radyo ve televizyon kurumuna yaptığı açıklamada, ağaçların sökülüp cadde ve rayların üzerine uçtuğunu, bodrum katlarının sularla dolduğunu anlattı.
 
Rheinland-Pfalz eyaletinin Koblenz kentinde de binaların bodrum katlarını ve sokakları su bastı, çok sayıda trafik kazası meydana geldi.
 
Bavyera eyaletinde de benzer durumlar yaşandığı aktarıldı.
 
Alman Meteoroloji Dairesinden yapılan açıklamada, hava durumunun değişken olmasından dolayı ülkenin çeşitli bölgelerinde, şiddetli yağmur ve fırtınanın yer yer devam edeceğine dikkat çekildi.

Liebe Würzburgerinnen, liebe Würzburger,

ich habe gestern Abend geweint. Geweint um die Opfer und die Angehörigen. Um die Menschen, die an einem friedlichen und schönen Sommerabend jäh überfallen wurden, überrascht wurden und mit einer Stichwaffe getötet oder verletzt wurden. Von Augenzeugen habe ich mich über die Bilder des Schreckens und Grauens informieren lassen, die sich geboten haben.

Im weiteren Verlauf waren es Passanten, Menschen mit Zivilcourage, die sich unter Gefahr für ihren Leib und ihr Leben dem Täter entgegengeworfen haben. Sie haben unabgesprochen und spontan gemeinsam gehandelt. Es hat mich an die Bilder in Nizza erinnert als ein Mann neben dem LKW herlaufend versucht hat, eine Amokfahrt zu stoppen. 

In der Tat, es sind diese Bilder und Parallelen, die diese Bluttat auch für unsere Stadtgesellschaft so gefährlich machen. Der Jahrestag des Axtattentats von Heidingsfeld jährt sich am 18. Juli zum fünften Mal. Ich war in jener Nacht auch draußen bis in die frühen Morgenstunden und gestern auch wieder bis nach Mitternacht am Tatort und am Wohnheim des Täters. Die Bilder, der Täterhintergrund, der mögliche Ruf Allahu Akbar, Gott ist am Größten, wecken Parallelen.

Ich habe gestern Abend aber auch um unsere Stadt geweint. Weil dieser Kurzschluss, dieses Gleichsetzen so naheliegend ist. Geflüchteter, Zuwanderer, Gewalttäter, Glaubenskrieger und Terrorist – Massaker. Und dennoch – nicht alles was hinkt, ist ein Vergleich. Die Aufklärung solcher Fälle bedarf einiger Polizeiarbeit, aber das Verbrechen wird – und das verstehe ich – heute bereits zugeschrieben.

Die Verbrechen Einzelner sind aber niemals auf Bevölkerungsgruppen, Religionen, Staatsangehörigkeiten zurückzuführen. Auch wir Deutsche wurden nach dem Zweiten Weltkrieg nicht pauschal verurteilt. Genauso wenig gilt dies jetzt für Somalier oder generell Geflüchtete.

Dieses Schubladendenken muss ein Ende haben. Und gleichzeitig wird es kein Ende haben. Dies ist meine moralische Forderung, mein Wunsch an die Gesellschaft von der ich weiß, dass er nicht in Erfüllung gehen kann. Denn wie würden Sie sich heute als Ausländer in unserer Stadt fühlen?

Umso mehr muss die Aufklärung, das Dagegen-Arbeiten in diese Richtung Gegenstand unseres gesellschaftlichen Bemühens sein, um ein friedliches und ein selbstbestimmtes Dasein eines jeden Einzelnen zu ermöglichen, der ja auch wieder irgendeiner Gruppe zuzurechnen ist. Bei Sartre heißt es so schön „L’enfer c’est les autres“, die Hölle, das sind die anderen. Wir können unser irdisches Dasein zur kollektiven Hölle oder zum Paradies auf Erden machen. In der Geschichte war es nie vollständig das Eine oder das Andere. Aber das Pendel, das müssen wir nach Kräften bewegen. In die richtige Richtung.

Unser Denken, unser Mitfühlen ist heute bei den Opfern und deren Angehörigen. Unser Dank richtet sich an alle die Gutes versuchen, die couragierten Bürger, die sich den Attentätern entgegengeworfen haben, die Rettungskräfte, die Polizeibeamte, die so schnell vor Ort waren, die Bürgerinnen und Bürger, die Blumen niederlegen oder ihre Empathie mit den Opfern zeigen und an Sie, die Sie sich hier und heute für das Bewahren des Friedens in unserer Stadtgesellschaft einsetzen.

Ihr

Christian Schuchardt

- Merkel, Almanya’nın dev yatırımlara ihtiyacı olduğu konusunda uyararak, yüksek teknoloji alanındaki yatırımlarda devlet yardımı gerekeceğine işaret etti
 

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını bittikten sonra çevre ve teknoloji konularındaki zorlukların üstesinden gelmesi için gelecek birkaç yılda "devasa" miktarda harcama yapması gerektiği konusunda uyararak, “Dürüst olmak istiyorum, devlet yardımı olmadan artık öne çıkamayacağımız birçok alan var." dedi.

Merkel, Alman Sanayi Günü kapsamında düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, bazı sektörlerin Kovid-19’un neden olduğu ekonomik krizden sonra hala daha fazla yardıma ihtiyacı olabileceğine dikkati çekti.

Almanya'nın "dev" yatırımlara ihtiyacı olduğunun altını çizen Merkel, hem şirketlerin hem de kamunun bunu yapmakla yükümlü olduğunu vurguladı.

Merkel, "Önümüzdeki birkaç yıl içinde devasa meblağlar harcamamız gerekecek.” uyarısında bulundu.

Yüksek teknoloji alanında daha fazla özel yatırım yapılması çağrısında bulunan Merkel, bu alandaki yatırımlar için devlet yardımı gerekeceğini de vurguladı.

Almanya Başbakanı Merkel, “Dürüst olmak istiyorum, devlet yardımı olmadan artık öne çıkamayacağımız birçok alan var." ifadesini kullanarak, söz konusu alanlara batarya, kuantum teknoloji, yapay zeka, bulut bilişim ve mikroçip üretimi yatırımlarını örnek gösterdi.

Kuantum bilgisayarı inşa etmek için endüstriyel bir konsorsiyum kurmanın zor olduğunu anlatan Merkel, yüksek yatırım gereken teknolojilerde kamu yardımının önemini vurguladı.

- Çığır açan teknolojilerin Çin ve ABD'den gelmesi Alman kamuoyunda tartışma konusu oluyor

Merkel, pandemi sonrası Almanya'daki ekonomik toparlanmanın diğer Avrupa ülkelerinden daha hızlı olduğunu dile getirerek, bunda Almanya’nın bütçesinin sağlam olmasının avantajı olduğunu kaydetti.

Gelecek yıllarda kamuda bütçe disiplini gerekeceğini anlatan Merkel, yatırımlar gerekliyken bunun çok zor bir görev olacağını dile getirdi.

Öte yandan, ABD ve Çin’de başta yarı iletkenler olmak üzere yüksek teknoloji alanlarına yapılan yatırımlar dikkati çekerken, son yıllarda ekonomilerde çığır açan teknolojilerin bu ülkelerden gelmesi Alman kamuoyunda tartışma konusu oluyor.

Bu yüzden, Alman ekonomisinde devletin riskleri azaltmak için büyük finansal yatırımlar yapmak zorunda kalacağı yönünde bir beklenti oluşmuş durumda.

24 yaşındaki Somalili saldırganın psikolojik tedavi gördüğü açıklandı

KÖLN (AA) - Almanya'nın Würzburg kentinde bıçaklı bir kişinin şehir merkezinde yoldan geçenlere saldırarak 3 kişiyi öldürdüğü, 5 kişiyi de ağır yaraladığı bildirildi.

Polis tarafından yapılan açıklamaya göre, Barbarossa Meydanı'nda bıçaklı bir saldırgan yoldan geçenlere saldırdı.

Saldırıda 3 kişi hayatını kaybetti, 5 kişi ağır yaralandı.

Saldırı sırasında sokakta bulunanlar, sandalye ve sopalarla saldırganı linç etmeye çalıştı.

Olay yerine gelen polis, ateş ederek yaraladığı saldırganı gözaltına aldı.

Polis, saldırganın 2015 yılından beri Würzburg'da yaşadığını, 24 yaşında ve Somalili olduğunu açıkladı.

Saldırganın hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtildi.

Polis, olayın gerçekleştiği bölgeyi güvenlik şeridiyle kapattı.

Saldırganın bıçağı yakındaki bir mağazadan aldığı belirlendi.

 

 

Psikolojik tedavi görüyormuş

Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, olay yerinde yaptığı açıklamada, saldırganın psikolojik tedavi gördüğünü ve polis tarafından daha önce de tanındığını söyledi.

Herrmann, bölge sakinleri için tehlike kalmadığını belirterek, "Saldırıda ağır yaralananların hayatta kalıp kalmayacaklarını zaman gösterecek." dedi.

 

 

 

- Dava için henüz bir duruşma tarihi belirlenmezken, uzun bir aradan sonra Bayer aleyhine tartışmalı ot öldürücü glifosat nedeniyle ABD’de açılan ilk dava olması dikkati çekti
 

BERLİN (AA) - Uzun bir aradan sonra, Alman ilaç ve kimya şirketi Bayer aleyhine tartışmalı ot öldürücü glifosat nedeniyle ABD'de yeniden dava açıldı.

Davacı Michael Langford’ın avukatları, yabani otlara karşı kullanılan Roundup isimli ilaçta bulunan glifosat maddesinin Langford’un kanserine yol açtığı iddiasıyla Kaliforniya eyaletinde San Francisco'daki bir mahkemede Alman şirket aleyhine dava açtı.

Dava için henüz bir duruşma tarihi belirlenmezken, uzun bir aradan sonra Bayer aleyhine tartışmalı ot öldürücü glifosat nedeniyle ABD’de açılan ilk dava olması dikkati çekti.

Alman şirket yaklaşık bir yıl önce yabani otlara karşı kullanılan glifosat maddesini içeren tarım ilacının kansere yol açtığı gerekçesiyle ABD'de hakkında açılan davalarda anlaşma yoluna gittiğini ve davacılara 11,6 milyar dolar ödeneceğini duyurmuştu. Bununla birlikte, şirket aleyhine açılan 125 bin davanın 30 bini bekleme aşamasındaydı.

26 Mayıs’ta ABD San Francisco Bölge Mahkemesi Yargıcı Vince Chhabria, Bayer’in glifosat etken maddesi nedeniyle kansere yol açtığı iddia edilen Roundup ile ilgili ABD’de toplu dava açılmasını engellemek için önerdiği 2 milyar dolarlık planı reddetmişti.

Bayer, 2018'de ABD'li tarım şirketi Monsanto'yu 63 milyar dolara satın almasının ardından Monsanto'nun geliştirdiği Roundup isimli glifosat içeren zirai ilacın kanser oluşumunu tetikleyen önemli bir unsur olduğunu iddia edenlerin açtığı davalarda milyarlarca dolar para cezası ve tazminat ödemeye mahkum edilmişti.

Bayer, glifosat hakkındaki iddiaları reddederken, 2015 yılında Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) glifosatı kanserojen olarak sınıflandırmıştı.