Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Almanya'da üretici fiyatlarındaki rekor artışın hala devam etmesi ülkedeki enflasyonu giderek daha fazla hissedilir hale getirirken, özellikle gelir seviyesi düşük kitlelerin endişelerinin de artmasına yol açıyor. 

Artışın alt gelir gruplarına daha çok etki ederek gelecek adına daha çok endişelenme-lerinde etkili oluyor. Ülkede ÜFE parametreleri bölgedeki savaş nedeniyle artan enerji fiyatlarının etkisiyle geçen ay 2021'in aynı dönemine göre %33,5 yükseldi. Alman şirketlerinin Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte, başta doğalgaz, elektrik, et ve kahve ürünleri olmak üzere fiyatlarını rekor hızla artırdığı bildirildi. Geleceğe yönelik bir tahminde bulunulamaması ise şirketlerdeki gelecek kaygisinin da piyaslardaki moral dengesini etkilediği belirtiliyor.

Almanya Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE), bölgedeki savaş nedeniyle artan enerji fiyatlarının etkisiyle geçen ay 2021'in aynı dönemine göre %33,5 yükseldi. Federal İstatistik Ofisi nisan ayı ÜFE verilerini açıkladı. Gelecek için  pozitif tahminler yapılamıyor.

Almanya'da ÜFE, nisanda mart ayına kıyasla %2,8, Nisan 2021'e göre %33,5 yükseldi. Pi-yasalarda beklenti ÜFE’nin nisanda %31,5 artması yönündeydi. Rusya-Ukrayna krizinin henüz öngörülebilir bir seviyeye gelememesi de  iyimser tahminler yapabilmenin önündeki engellerden biri olarak ortaya çıkıyor.

 

Almanya’da Nisan ayındaki artış, ÜFE istatistiklerinin kayıt altına alınmaya başlandığı 1949'dan beri en yüksek yıllık artış olarak kayıtlara geçti. Bu artış sadece iktisadi anlamda piyasaların değil, aynı zamanda genel gelecek korkusunun da hala devam ettiğini göstermektedir. Sanayi ürünlerinde üretici enflasyonunda rekor serisi nisan ayında da sürdü. Mayıs ve Haziran ayında devam edeceği tahmin edilen piyasa endişesi yıl ortalamasını da ciddi anlamda etkileyecek. Sanayi ÜFE, mart ve şubat aylarında sırasıyla yıllık %30,9 ve %25,9 artmıştı. Destatis açıklamasında “Mevcut veriler (Nisan ÜFE verileri) Ukrayna'daki savaşın etkilerini yansıtıyor” denildi.

 

Doğal gaz dağıtım fiyatları %154,8 arttı

 

Verilere göre, enerji fiyatları, nisanda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %87,3 yükseldi.  Elektrik fiyatları %87,7 ve doğal gaz dağıtım fiyatları %154,8 artış kaydetti. Yıllık bazda ara malı fiyatlarında %26, dayanıklı tüketim malları fiyatlarında %8,3 ve sermaye malı fiyatlarında %6,7 artış görüldü. Bitkisel yağ fiyatlarının bir önceki yıla göre yüzde 70 artış kaydetmesi dikkati çekerken, et fiyatları %41,6 ve kahve fiyatları da %30,8 yükseldi.

ÜFE, enerji fiyatları hariç tutulduğunda nisanda yıllık bazda %16,3 yükseldi. Üretici fiyatları, enflasyonun gelişimi için öncü bir gösterge olarak görülü-yor. Bu arada, Almanya'da martta %7,3 olan yıllık enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı sonucu artan enerji fiyatlarındaki son yükselişle nisanda %7,4'e çıkarak 1981'den bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Üretici fiyatlarındaki artış gelecek için endişelendiriyor.

Ukrayna-Rusya krizine rağmen Alman ekonomisi ilk çeyrekte 0,2 büyüdü

 

Ülkelerin iktisadi durumu üçer aylık dilimlerdeki eknomik kriterlerden anlaşılır. Almanya ekonomisi, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının devam etmesi ve Rusya-Ukrayna savaşının Şubat ayının sonundan itibaren artan bir etkiye sahip olmasına rağmen yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,2 büyüme kaydetti. Federal İstatistik Ofisi'nin (Destatis) nihai verilerine göre, Almanya'da mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH, bu yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe kıyasla %0,2 büyüdü.

Destatis, öncü verilerle, 29 nisanda ekonominin ilk çeyrekte %0,2 genişle-yeceğini öngörmüştü. Böylece, ilk çeyrekteki %0,2’lük büyümenin ardından Alman ekonomisi teknik olarak reses-yona girmemiş oldu. Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde %0,3 küçülmüştü.

 

Geçen yılın ilk çeyreğine göre ise ülkenin GSYH'si %3,8 arttı

 

Almanya’da GSYH, Kovid-19 salgını başlamadan önceki çeyrek olan 2019'un son çeyreğine göre %0,9 düşük kaldı. Birinci çeyrekte özel harcamalar, artan ürün fiyatlarının etkisiyle bir önceki çeyreğe göre %0,1 azalırken, kamu harcamaları %0,1 arttı. Makine ve ekipman harcamalarında %2,5 ve inşaat yatırımlarında yüzde 4,5 artış gözlemlendi. Aynı dönemde mal ve hizmet ihracatı ise %2,1 geriledi.

Destatis Başkanı Georg Thiel, konuya ilişkin değerlendirmesinde, küresel ekonomideki zor duruma rağmen, Alman ekonomisinin 2022'ye hafif bir büyüme ile başladığını belirterek, “Ukrayna'daki savaş ve devam eden Kovid-19 pandemisi, tedarik zincirlerindeki kesintiler ve artan fiyatlar mevcut sıkıntıları artırdı” dedi.

Rusya-Ukrayna savaşının sonuçları ve Batılı ülkelerin Rusya'ya yönelik yaptırımları konusundaki belirsizlik yüksek kalırken, artan enerji ve hammadde fiyatları nedeniyle yüksek enflasyon, şirketler ve tüketiciler için bir yük  oluşturmaya devam ediyor.

Alman hükümeti, 27 Nisan’da 2022 için daha önce %3,6 olarak açıklanan resmi büyüme beklentisini Rusya-Ukrayna savaşının olumsuz etkilerinden dolayı bu yıl ikinci kez aşağı yönlü revize ederek %2,2'ye çekmişti.

Yılın başında Almanya’da Kovid-19 kısıtlamalarının kaldırılmasıyla özel tüketimin ve imalatın önemli ölçüde artması ve böylece ekonominin hızlı toparlanması beklenirken, bu beklentinin artan enerji fiyatları, arz darboğazları ve son 40 yılın en yüksek enflas-yonu nedeniyle sona erdiği belirtiliyor. Ülke de Nisan'da enflasyon %7,4'e yükselerek 1981'den beri en yüksek seviyeye çıkmıştı. Ekonomistler hala Alman ekonomisinin bu yıl büyümesini bekler ken, büyüme tahminleri Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaşın öncesine göre aşağı yönlü revize ediliyor.

 

İkinci çeyrekte ekonomide daralma bekleniyor

 

ING Almanya Başekonomisti Cars- ten Brzeski, Almanya'nın ilk çeyrek ekonomik büyümesine ilişkin değerlendirmesinde, Destatis’in öncü verilerle Alman ekonomisinin % 0,2 genişleyeceğini duyurduğu nu hatırlatarak, “Yeni olan, GSYH büyümesinin bileşimi, özel tüketimin art arda ikinci çeyrekte daraldığını ve net ihracatın büyüme yi sınırladığı, inşaat sektörü ve şirketlerin stokları doldurması nın ise ekonomide başka bir daralmanın önlenmesine yardımcı olduğunu gösteriyor≠” dedi.

Brzeski, “Bugün açıklanan veriler Alman ekonomisi için herhangi bir rahatlama getirmedi. Şimdilik bu veriler ikinci çeyrekte ekonomide hafif bir daralma görüşümüzü teyit ediyor.” ifadesini kullandı.

 

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasının ardından bölge ülkeleri Finlandiya vesİsveç’in muhtemel NATO üyeliğinin  "Demirperde"ye evrilmesi sıkça telaffuz edilmeye başlandı. İki ülkenin ittifaka olası katılımının muhtemel sonuçlarını her ülke kendi açısından dile getirse de, ortak söylem hızla yeni bir kamplaşmaya doğru yol alındığını açıkça farkediyoruz. Adı demirperde olmasa da, yeni bir psikolojik duvarın hergün daha belirgin çizgiler ile Avrupa’nın ortasına çizilmeye başladığını farkediyoruz.

 

Uzun süredir NATO'nun genişlemesinden şikayetçi olan Rusya lideri Vladimir Putin, Ukrayna'ya açtığı savaş için de bunu  gerekçe gösterdi. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile Başbakanı Sanna Marin'in "gecikmeden NATO üyeliğine başvurulması gerektiğini" bildiren ortak açıklamasının ardından Rusya'nın genişlemesini durdurma girişimlerinin boşa çıktığı, hatta tam tersine batı sınırında yeni bir "Demirperde" örüldüğü sıkça dile getirilmeye başlandı. Rusya’nın tutumu saldırganlık dense de  hemen hergün Ukrayna  şehirlerine ölüm yağdırmaktan vazgeçmiş değil.

 

Bundan sonra Finlandiya’nın NATO’ya girmesinde bir yana, olası bir Fin - Rus sınır çatışmasında 1300 kilometre uzunluğundaki bir cephede hangi ülkenin askerlerinin Rusların karşısında yer alacağını kimse konuşmuyor. Uluslararası güvenlik uzmanları artık adı demirperde olmayan bir demirperdenin hayata geçirildiğinde hemfikirler. Doğu batı arasındaki sınır en belirgin şekilde Finlandiya - Rusya arasında kurulmaya başlandı.

 

 

Finlandiya ve İsveç’i tanımak için

 

Rusya ile en uzun kara sınırı bulunan Finlandiya, geçen yıl itibari ile gayrisafi yurt içi hasılasının %2'sini savunmaya harcıyor. Ordusunda 23 bin civarında aktif ve 216 bin yedek personeli, 600 topu ve 100 ana muharebe tankı var. Finlandiya yılda 20 bin asker yetiştiriyor.

Yıllık gelirinin %1,4'ünü savunmaya harcayan, 15 bine yakın hazır kuvveti olan İsveç'in de NATO üyeliği konusunda Finlandiya’yı takip ettiği belirtiliyor. Her iki ülke de haziranda İspanya'nın başkenti Madrid'de yapılacak NATO zirvesinde İttifak'a katılmak için bütün hazırlıklarını yapıyorlar. Rus saldırısı iki ülkenin iktidar ve muhalefeti tarafından eşit paylaşılan korku konumuna gelmiş bulunuyor.

NATO’ya üye olmak isteyen İsveç ve Finlandiya’yı “Askeri ve siyasi sonuçlarına katlanırsınız” şeklinde uyaran Rusya enerji, gıda ve diğer birçok konuda kendine bağımlı hale gelmiş komşularını tehdit etmeye devam ediyor. Üstelik son Ukrayna vukuatı ise bu ülkenin yayılmacı siyasetini de açıkca ortaya koyuyor. Uluslararası alanda  güvenlik kaygısı ile bir ülkenin komşusuna saldırmasının bahanesi olamayacağı gibi insanlığın ahlaki değerleri de Rusları mahkum etmiş durumdadır.

Finlandiya ve İsveç‘ın ittifaka deniz ve hava desteği getirebileceği belirtilse de, iki ülkenin NATO'ya katılma olasılığı henüz "iki ucu keskin bıçak" konumunda. Şimdiye kadar kimseyi kesmeyen bu bu kesici aletin taraflardan birine saplanması ise önemli ihtimallerin en başında.

 

Ankara’nın tavrı belirleyici olacak

 

Bir güvenlik ittifakı olan NATO’ya herkes öncelikle kendi güvenliği için girmek ister. Ancak ittifakta olmanın ruhu ise karşılıklı dayanışma ile bence diğer ittifak üyesi müttefiklere yardımcı olma yükümlülüğünü getirir. İşte burada önce mantık, sonra da ahlaki değerler tüm ittifak üyelerinin oturduğu masanın ortasında herkese bir samimiyet sorgulaması getiriyor. Mademki müttefiklerine ittifak ruhu içinde destek oluyorsun, o zaman ittifak içindeki müttefiklerine senin ülkenden zarar verenlere engel olman gerekmezmi. İsveç ve Finlandiya’nın uzun yıllardan bu yana malum örgütlere imkan sağlayıp Türkiye’ye ambargo uygulamaları açıklanabilecek bir durum değildir. İki ülke önce bu durumdan çıktıktan sonra Türkiye’den ittifaka kabul için destek talep etmelidirler. Görünen o ki, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği o kadar da kolay olma yacak.

 

Geçen hafta sessiz sedasız Almanya’yı ziyaret eden bir Türk heyeti vardı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank başkanlığındaki Türk delegasyon Türkiye ürünlerinin ihracatını hedefleyen “Trendyol” adlı şirketinin açılışını yaptılar. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkan Yardımcısı Selçuk Öztürk, Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran’ın Trend-yol Berlin ofisini açarak yeni bir vizyona start verdiler. Almanya’nın yoğun Ukrayna gündemi ile fazla dışarıya yansımasa da, Türkiye’nin katma değeri yüksek teknolojik ürünlerinin ihracatını hedefleyen temsilcilik Türkiye’ye katma değer sağlayan ürünlerin Avrupalı müşteriler ile buluşturan köprü olacak.

 

Trendyol Grubu Başkanı Çağlayan Çetin ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank temsilciliğin kısa zamanda önemli bir tanıtım ve kontak noktası olacağına inanıyorlar. Trendyol’un Türk teknoloji şirketlerinin potansiyelini dünyaya gösterdiğini belirten bakan Varank, "İşte marka olmak budur, katma değer yaratmak budur. Yalnızca kendi başarıları için değil, Türkiye'deki girişimcilik ekosisteminin, bilhassa Türk teknoloji şirketlerinin potansiyelini gösterdiği için onları tebrik edi-yorum" dedi.

 

Almanya’daki temasları kapsamında Varank, Berlin Büyük-elçimiz Ahmet Başar Şen, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkan Yardımcısı Selçuk Öztürk, Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, Alman Türk Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Markus C. Slevogt ve Trendyol Grubu Başkanı Çağla-yan Çetin ile Trendyol’un ilk yurt dışı ofisinin resmi açılışının Berlin’de yapılmasının önemi de var. Yeni temsilciliğin şimdiden Almanların da dikkatini çekmiş olacak ki, açılış resepsiyonunda Berlin Eyaleti İçişleri, Dijitalleşme ve Spor Senatörü İris Sprange de yer aldı.

 

Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile arasındaki farkı kapatabilmesinin tek yolu daha çok ihraç ederek dünya markalarına sahip olmak olduğunu belirtenleri uzun yıllardan beri tanıyorum. Ancak artık Türkiye yönetiminin ihracata önem veren, ihracatçıyı destekleyen ve işadamlarının sorunlarını hızlıca çözüme kavuşturdu ğunu görmekten mutluyum. Bir ülkenin ihracatçısı binbir emek ve riskler ile ürettiği ürünleri rekabet pazarlarına ulaştırırken bir de kendi ülkesinin basit yasa ve yönetmeliklerini aşmak için zaman kaybetmemeli. Devlet çok ihtiyacı olan dövizi, dışarıya ürün satarak ülkeye getiren sanayi ve ticaret erbabı ile birlikte olup onların arkasında olduğuna inandırmalı.

 

Türkiye’nin batı pazarlarına ulaşmak için Almanya’yı üs seçmesi çok önemlidir. Bunu hem Almanya, hem de Türkiye tarafları iyi anlamalıdır. Türkiye’ye giren ithal malların önemli bir bölümü Made in Germany tescilli ve Alman ürünleridir. Şu an ülkemiz aleyhine bir durum sergileyen ihrak-ithalat rakamlarının daha hakaniyetli bir sürece evrileceğine inanıyorum. Türkiye artık en çok ürün ithal ettiği Al-manya’ya ihraç ürünleri göndermeye başladı. Hani derler ya atalar, yiğit düştüğü yerden kalkar. Aynen o şekilde biz de bize en çok ürün satan ülkenin pazarlarındaki ihtiyaç ve fırsatları tespit ederek alabileceklerimizi alıyor, satabileceklerimizi de satıyoruz. Almanya bundan sonra daha çok Türk ürünü ile tanışıp, Made in Türkiye markası ile sıkça karşılaşacaktır.  Çünkü bizim ülkemiz artık krom madenini koca taşlar, Çukurova pamuğunu kütle halindeki balyalar ve  binbir emek ile yaptığımız üretimleri ham ürün olarak satmıyoruz. Kendi çırak, kalfa ve ustalarımızı daha iyi yetiştirerek ürünlere katma değer veriyor ve ondan sonra pazara sürüyoruz.

 

Artık yürümeyip koşan bir Türkiye ve dünyanın her yerine ulaşan genç ihracatçı ordusu var. Pazarları fetheden ve gelecekten ümitli olan insanların el emeği Türk ihraç ürünleri ile AB kapılarına dayanan bilinçli ihracatçılarımız var. Yabancı yatırımcının güvendiği, laşacaktır. Kendi insanının bitmez tükenmez enerjisi ile her Pazarın her çeşidini zorlayan insanımız özellikle teknolojik ürünlerde hızla ilerliyor ve bu alanda kendini gösteriyor. Özellikle silah ve otomobil sanayisindeki çalışmalar ilerledikçe yakın gelecekte AR-GE, tasarım, üretim ve lojistik merkezleri daha çok insanı istihdam etmeye başlayacaktır. Savunma sanayi, sağlık ve turizmdeki başarılarımız hemen her gün Avrupa medyasında yer alıyor. "Teknoparklarımız, AR-GE ve tasarım merkezlerimiz, TÜBİTAK, KOSGEB ve kalkınma ajanslarımız el ele vererek güneşe doğru koşuyoruz.

 

Trendyol Almanya temsilciliği açılırken gelecek ile ilgili beyin jimnastiği yaptım. %1 büyüme yakalayan ülkeler başarılıyım diye bağırıyor. Biz %7’yi aşmışız ve hedefimiz %10 diyoruz. Kurban olduğum Allah yürü kulum diyor ve el ele ilerliyoruz. Zaman bizim lehimize çalışıyor. Bize düşen ise kardeşliğimize ve ülkemize sahip çıkmaktır.

 

Uzun yıllar Almanya ve Avrupa siyasetinin duayeni konumuna gelen Angela Merkel’in yokluğunu dün bir daha hissettim. Birleştirici ve öğüt verici kimliği ile bilinen, yerine göre yumruğunu masaya vurup “doğru yapmıyorsunuz” diyen bir kişiliğe sahipti Almanya’nın eski şansölyesi. Yunanistan bunu bir kaç defa duydu eski Alman başbakanından. Yıllarca dünyanın en güçlü kadını seçilen, uluslararası siyasetin efsanevi lideri  Hristiyan Demokrat politikacı Merkel, Türkiye’nin değerini ve Yunanistan’a ayar vermeyi çok iyi başarabilen efsanevi bir lider idi. İki ülke arasında kurduğu dengeyi en son Doğu Akdeniz’deki sıcak yaz günlerinde hem AB, hem de Türkiye kamuoyunu yakından takip etmişti. Fransa - Yunanistan iklisinin kışkırtıcılığına karşı “Yanlış yapiyorsunuz” diyebilen güçlü lider konumunda idi.

Merkel politikalarını elbette Türkiye de arıyor. Hatta Almanya’da devletin dış politikaları fazla bir değişim göstermez diyenler de yok değildi. Türkiye ile Almanya arasında tutturulan saygıya dayalı dengenin devamının saglanacağı ümidi vardı. Özellikle NATO dayanışmasının  önemli olduğu şu günlerde Almanya ve Türkiye’nin samimiyeti sarsıcı açıklamalardan uzak durması gerekiyor. Atina’yı şımartacak açıklamalar herşeyden önce dostluğa zarar verir.  Almanya sadece hakkaniyet ölçülerinde ve sorunlara NATO müttefikliği çerçevesinde bakmalıdır. Bu da hiç o kadar zor değil. Son 20 yılda Ege ve Kıbrıs’ta her Türk ve Yunan politikalarına saygı duyan bir politika izle-yen bir Berlin çözümde de önemli  rol oynayabilir. Yunanistan’ı Ege kıta sahanlığı konusunda şımartacak açıklamalar mesnetsizdir ve Türk-Alman ilişkilerinde kırgınlıklara yol açar. Bu durumda Türkiye ile yakın ilişkileri arzulayan İngiltere, bölgede Almanya’nın “güvenilir müttefik” rolünü kaptırdı. Türkiye bizim için önemli değildir diyecek bir Almanya’yı hayal edemiyorum. Kohl – Schröder – Merkel çizgisinin sanırım Scholz Hükümeti’nin tam olarak kavrayamadığına inanıyorum. Özellikle dışişleri bakanı Baerbock hassas bir güven dengesini gerektiren Yunanistan – Türkiye ilişkilerinde dikkatli olmalı.  Uluslarası ilişkilerde güçten önce güven gelir. Çünkü dostluk için en önemli terazidir güven. Terazinin topu kaçarsa bundan herkes zarar görür. En çokta 3 asırlık  müttefikliği olan Türkler ve Almanlar.

Ülkelerin dış politikası bir anda değişmez. Türkiye gibi bir müttefik basit parti ideolojileri kapsamında ele alınamaz. Devletin dış politikasını hükümetler yönlendirir ama Alman ya’nın “12 millik Yunan tezlerine destek çıkması doğru  değildir. Almanya Ege’de dikkat etmeli...

Uzun yıllar Almanya ve Avrupa siyasetinin duayeni konumuna gelen Angela Merkel’in yokluğunu dün bir daha hissettim. Birleştirici ve öğüt verici kimliği ile bilinen, yerine göre yumruğunu masaya vurup “doğru yapmıyorsunuz” diyen bir kişiliğe sahipti Almanya’nın eski şansölyesi. Yunanistan bunu bir kaç defa duydu eski Alman başbakanından. Yıllarca dünyanın en güçlü kadını seçilen, uluslararası siyasetin efsanevi lideri  Hristiyan Demokrat politikacı Merkel, Türkiye’nin değerini ve Yunanistan’a ayar vermeyi çok iyi başarabilen efsanevi bir lider idi. İki ülke arasında kurduğu dengeyi en son Doğu Akdeniz’deki sıcak yaz günlerinde hem AB, hem de Türkiye kamuoyunu yakından takip etmişti. Fransa - Yunanistan iklisinin kışkırtıcılığına karşı “Yanlış yapiyorsunuz” diyebilen güçlü lider konumunda idi.

Merkel politikalarını elbette Türkiye de arıyor. Hatta Almanya’da devletin dış politikaları fazla bir değişim göstermez diyenler de yok değildi. Türkiye ile Almanya arasında tutturulan saygıya dayalı dengenin devamının saglanacağı ümidi vardı. Özellikle NATO dayanışmasının  önemli olduğu şu günlerde Almanya ve Türkiye’nin samimiyeti sarsıcı açıklamalardan uzak durması gerekiyor. Atina’yı şımartacak açıklamalar herşeyden önce dostluğa zarar verir.  Almanya sadece hakkaniyet ölçülerinde ve sorunlara NATO müttefikliği çerçevesinde bakmalıdır. Bu da hiç o kadar zor değil. Son 20 yılda Ege ve Kıbrıs’ta her Türk ve Yunan politikalarına saygı duyan bir politika izle-yen bir Berlin çözümde de önemli  rol oynayabilir. Yunanistan’ı Ege kıta sahanlığı konusunda şımartacak açıklamalar mesnetsizdir ve Türk-Alman ilişkilerinde kırgınlıklara yol açar. Bu durumda Türkiye ile yakın ilişkileri arzulayan İngiltere, bölgede Almanya’nın “güvenilir müttefik” rolünü kaptırdı. Türkiye bizim için önemli değildir diyecek bir Almanya’yı hayal edemiyorum. Kohl – Schröder – Merkel çizgisinin sanırım Scholz Hükümeti’nin tam olarak kavrayamadığına inanıyorum. Özellikle dışişleri bakanı Baerbock hassas bir güven dengesini gerektiren Yunanistan – Türkiye ilişkilerinde dikkatli olmalı.  Uluslarası ilişkilerde güçten önce güven gelir. Çünkü dostluk için en önemli terazidir güven. Terazinin topu kaçarsa bundan herkes zarar görür. En çokta 3 asırlık  müttefikliği olan Türkler ve Almanlar.

Ülkelerin dış politikası bir anda değişmez. Türkiye gibi bir müttefik basit parti ideolojileri kapsamında ele alınamaz. Devletin dış politikasını hükümetler yönlendirir ama Alman ya’nın “12 millik Yunan tezlerine destek çıkması doğru  değildir. Almanya Ege’de dikkat etmeli...

 

 

BERLİN (AA) - Almanya’da aşırı sağcı bir suç örgütüne üye olma suçlamasıyla 2 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Federal Savcılıktan yapılan açıklamada, aşırı sağcı bir örgüt kurmak ve buna üye olmak suçlamasıyla Enrico B'nin bugün, Leipzig’de ve Matthias B'nin de dün Röderaue kentinde gözaltına alındığı belirtildi.

Enrico B’nin, Matthias B. ile Ağustos 2018’den beri suç örgütünde faaliyet gösterdiği aktarılan açıklamada, örgütün amacının “Der Schelm” isimli yayınevinin çatısı altında özellikle kitapları satarak Nasyonalsosyalist ve Yahudi düşmanı bir ideolojinin yayılmasını sağlamak olduğu ifade edildi.

Açıklamada, bu şekilde halkı kışkırtma suçunun işlenmesinin sürdürüldüğü kaydedildi.

Örgütte önemli bir görevi bulunan Matthias B’nin internetten aldığı siparişleri işleme aldığı ve diğer grup üyelerine kitapların gönderilmesi talimatı verdiği bilgisi paylaşılan açıklamada, Enrico B’nin ise kitapların depolanmasından ve gönderilmesinden sorumlu olduğu belirtildi.

Açıklamada, Matthias B’nin bugün hakim karşısına çıkarılarak tutuklandığı, Enrico B’nin de yarın tutuklanma talebiyle hakim karşısına çıkarılacağı aktarıldı.

Açıklamada, polisin Brandenburg ve Saksonya eyaletinde dün 4 kişinin evinde arama yaptığı bilgisi paylaşıldı.

Alman hükümeti, martta aşırı sağ ve ırkçılıkla mücadele için eylem planı açıklayarak, aşırı sağ tehdidine karşı önlemler alınacağı sözü vermişti.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, ülkede demokrasi için en büyük tehdidin aşırı sağ olduğunu belirterek, "Aşırı sağ ile önlem alarak ve sertlikle, bir bütün olarak ve erken bir aşamada mücadele etmek istiyoruz." ifadesini kullanmıştı.

Aşırı sağcı fanatik Yahudi yerleşimcilerin geçen hafta işgal altındaki Doğu Kudüs'te düzenledikleri provokatif "bayrak yürüyüşü"ne karşılık abluka altındaki Gazze'de hafız genç kızlar "Filistin bayrak yürüyüşü" gerçekleştirdi. Hafızlık eğitiminin tamamlanmasının ardından icazet töreni kapsamında yürüyüş yapan genç kızlar, Filistin bayrakları ile Kuran-ı Kerimler taşındı.
İklim elçileri, Cumhurbaşkanlığında çevreye ilişkin taleplerini ve projelerini anlattı.
Emine Erdoğan: "Çok duygulandırdı sizin varlığınız beni. Bu toplantıları sürekli hale getirsek daha verimli olur. Bu projeler artık sizin. Benden çıktı size ait"
 

ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, üniversitelerin iklim elçileriyle bir araya geldi.

Emine Erdoğan'ın öncülüğünde hazırlanan ve 28 çevre gönüllüsünün ilham veren hikayelerinin yer aldığı "Dünya Ortak Evimiz" kitabının tanıtım programı dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Devlet Konukevi bahçesinde yapıldı. Program kapsamında iklim elçileriyle görüşen Emine Erdoğan ve Bakan Kurum, öğrencilerin tek tek proje ve taleplerini dinledi.

Trakya Üniversitesi iklim elçisi Başak Gençler, üniversitesinde geri dönüşüm kutularını yaygınlaştırmaya çalıştıklarını ancak atıkların tamamının aynı yere boşaltıldığını gördüklerini ve bundan duydukları üzüntüyü dile getirdi.

Emine Erdoğan da "Çok doğru söylediniz aynı şeyden ben yıllardır çok muzdaribim." dedi. Bu konuda devamlı denetim yapılmasının gerekliliğini vurgulayan Emine Erdoğan, "İnşallah söyleye söyleye bu işi başaracağız. Bu en önemli mevzu gerçekten. Alınıyor bütün atıklar götürülüyor ama aynı yere boşaltılıyor. O zaman evdeki neden ayrıştırılsın, daha kolay değerlendirmesi için ayrıştırıyoruz ve tavsiye ediyoruz. Bu geri dönüşüme karışık bir şekilde gidiyorsa yazık oluyor." dedi.

Emine Erdoğan, bu işin belediyelerle çözülebileceğine işaret ederek Bakan Kurum'dan belediyelere bu konunun daha iyi anlatılması için yeniden bir toplantı yapılmasını istedi.

- "Kompost çok değer verdiğim bir proje"

Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi iklim elçisi İrem Ayranpınar da üniversite yerleşkesindeki atıkları değerlendirip kompost elde etmeye başladıklarını, üniversitenin çiftliğinde bulunan hayvan atıkları, budama atıkları, yemekhaneden çıkan çiğ sebze, meyve atıklarını toplayarak kompost gübre elde ettiklerini anlattı.

Emine Erdoğan da kompost atıkların doğaya faydası olacağına dikkati çekerek "Bunu inşallah bütün üniversitelerden, sizlerden rica ediyorum. Kompost çok değer verdiğim bir proje. Çünkü hem israfı önleyecek hem de kimyasal gübreden kurtaracak olan büyük bir proje. Hepinizden rica ediyorum, bunu uygulamanızı, desteklemenizi." ifadelerini kullandı.

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi iklim elçisi Pınar Soyoğuz'un da Sıfır Atık Projesinin bir parçası olmak istediğini belirtmesi üzerine Emine Erdoğan, "Çok duygulandırdı sizin varlığınız beni. Bu toplantıları sürekli hale getirsek daha verimli olur. Bu projeler artık sizin. Benden çıktı size ait." diye konuştu.

Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi iklim elçisi Ayşe Naz Cerit de Biyomühendislik Bölümü'nde okuduğunu belirterek 14 laboratuvarda çok fazla plastik atık çıktığını anlattı. Cerit, "Biz plastik atıklarımızı satın alan şirketle bir anlaşma yaptık. Tekrardan kullanılabilecek plastiklerin listesini istedik. Tek kullanımlık ürünler var ama bunların tekrar kullanılabileceğini gördüğümüzde sterilizasyon üniteleri geliştirip, oraları sterilize edip tekrar kullanmaya başladık. Bunu düzenlediğimizde aylık 14 kilo olan plastik atığımız 1 kiloyu bulmamaya başladı. Biz bunun bütün biyomühendislik ya da biyoloji okuyan üniversitelere duyurulmasını, bu listenin onlara da gitmesini, bu şekilde tekrardan kullanılabilecek plastiklerin kullanılmasını istiyoruz." dedi.

Cerit'i tebrik eden Emine Erdoğan, Cerit'in Yükseköğretim Kuruluyla (YÖK) buluşturulup deneyimlerini paylaşması gerektiğini, YÖK'ün de üniversiteleri bu konuda bilgilendirmesinin faydalı olacağını kaydetti.

- 81 ilde tohum topu isteği

Bursa Uludağ Üniversitesi iklim elçisi Semanur Öztürk de iki ay önce "daha çok yeşil" olması amacıyla tohum topu yaptıklarını, bunu 81 ilde 209 üniversitenin iklim elçileriyle eş zamanlı yapmak istediğini söyledi.

Emine Erdoğan da bu talebi memnuniyetle karşılayarak "Biz de yapalım." ifadesini kullandı.

İklim elçileri, atık yağların bioyakıta çevrilmesi, üniversitelere atıkları hayvan mamasına dönüştüren makine alınması, sıfıra yakın enerjili binalarla ilgili öneri ve isteklerini de iletti.

Frankfurt Başkonsolosu Erdem Tunçer: "Festivalimiz Frankfurt'un çok kültürlülüğüne ve çeşitliliğine de katkı sağlıyor"
 
Festivalin Onursal Başkanı Tamer Levent: "Festival bünyesinde yeni düşüncelerle yeni oyunlar yazılabileceğini, yeni oyunları sahneleme durumlarının gelişeceğini, işbirliklerinin oluşacağını düşünüyorum"
 

FRANKFURT (AA) - Her yıl Türk tiyatrosunun önemli isimlerini ve eserlerini konuk eden "8. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali"nin açılışı, Gallus Theater'de gerçekleştirildi.

Russelsheim Belediye Meclis Başkanı Jens Grode, İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever, İBB Şehir Tiyatroları ve İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncularının yanı sıra UİD Hessen Bölge Başkanı Erkan Arslan, Amsterdam Rast Tiyatro Kurucusu Şaban Ol, 1001 Sanat Genel Sanat Yönetmeni Kerem Yılmaz, Kulis Tiyatro Dergisi yöneticisi Osman Doğan ve Frankfurt iş, sanat, siyaset dünyasından birçok isim katıldı.

Açılışta tiyatroseverleri selamlayan Frankfurt Başkonsolosu Erdem Tunçer, festivalin artık gelenekselleştiğini ve açılışta olmaktan dolayı mutluluk duyduğunu ifade etti.

Tunçer, festivalle birlikte Frankfurt'un kültürel hayatının zenginleştiğini belirterek, "(Festival) Hessen eyaletinde yaşayan tiyatroseverlerin Türk tiyatrosunun en yeni ve en seçkin örneklerini canlı izlemesine olanak sağlıyor. Bu da Türk tiyatrocuların Almanya'daki muhataplarıyla ve buradaki seyircileriyle iletişim içine girmesini beraberinde getiriyor. Diğer yandan tiyatro festivalimiz Frankfurt'un çok kültürlülüğüne ve çeşitliliğine de katkı sağlıyor." dedi.

Erdem Tunçer, ayrıca Dışişleri Bakanlığının destekleriyle "Türkiye'nin Güzellikleri" başlıklı fotoğraf sergisini festivale görsel bir zenginlik katması amacıyla sanatseverlerin beğenisine sunduklarını söyledi.

- "Türkçe, sadece geldiğimiz toprakların dili, aile ve günlük dilimiz olmaktan öte kültürlerarası söylemin dili oluyor"

Frankfurt İl Genel Meclisi Başkanı Hilime Aslaner de festival ekibinin her yıl etkinliği gönüllü olarak hazırladığına dikkati çekerek, "Tiyatro ekibinin Ren-Main bölgesine kesintisiz bir şekilde Türk dili ve kültürünü getirmelerinin büyük başarısını takdir etmek istiyorum." ifadesini kullandı.

Aslaner, sadece Frankfurt'ta 50 Bin Türkiye asıllı insanın yaşadığını aktararak, şunları kaydetti:

"Türk tiyatrosunun, bu bölgenin kültürel yaşantılarının daimi unsuru olmasının ve olması gerektiğinin iki önemli nedeni var. Birincisi, ilk ve aile dilleri Türkçe olanlar için önemli. Türkiye'deki toplumsal gelişmelerle ve kendi dilleri ile bağlantılarını kaybetmiyorlar. Çünkü her tiyatro parçası, yazıldığı dilin toplumsal akışının ve o ülkenin soru ve sorunlarının bir aynasıdır. İkincisi, Türkiye asıllı insanlar Frankfurt'un ortasında Türkçe tiyatroyu bir nevi kültürel tanınma olarak yaşıyorlar. Bunu söyleyebilirim, çünkü ben de aynen böyle hissediyorum. Türkçe o zaman sadece geldiğimiz toprakların dili, aile ve günlük dilimiz olmaktan öte, kültürlerarası söylemin dili, sahne dili oluyor. Özgüveni arttırıyor ve bulunduğumuz topluma kabul edilme, onun önemli ve vazgeçilmez bir parçası olma algısını kuvvetlendiriyor. Bizim dilimiz, kültürümüz buraya aittir. Almanya ve Türkiye arasındaki işçi sözleşmesinin 60. yılında biz sadece iş gücümüzle değil, aynı zamanda kültürümüzle de vardık. Bugün burada Türkiye asıllı insanlar haricinde de seyirciler olmasına çok sevindim. Herkes tarafından anlaşılması için Tiyatro Frankfurt ekibi bizlere üst yazı hazırladılar."

- "Türk ve Alman yazarların birlikte yazacağı ortak oyun yapılabilir"

Festivalin Onursal Başkanı Tamer Levent, "Sekiz yıldır sürüyor Frankfurt Türk Tiyatro Festivali. Bu tür festivallerde beş yıl önemlidir. Ama sekiz yıl artık rüştünü ispat ettiğini kanıtlıyor. Bundan sonraki aşamalarda içinde bulunduğumuz yüzyılda insanların pek çok farklı şey yaşadığını biliyoruz. Bunları da tiyatroyla anlatarak yeni bir düşünme biçimi oluşturulması gerekiyor." diye konuştu.

Levent, festivalin Türkler ve Almanların birbiriyle iç içe kaynaşmasını sağladığını vurgulayarak, "Bu yıl Gallus Tiyatrosu'nda yapılması da bu iş birliğinin çok somut bir örneği. Festival bünyesinde yeni düşüncelerle yeni oyunlar yazılabileceği, yeni oyunları sahneleme durumlarının gelişeceği, işbirliklerinin oluşacağı inancını taşıyorum. Hatta festival bünyesinde belki Türkiye'den gelen oyunların yanı sıra bir iki tane de Türk ve Alman oyuncuların oynayacağı, hatta Türk ve Alman yazarların birlikte yazacağı ortak oyun yapılabilir diye düşünüyorum." değerlendirmesini yaptı.

Frankfurt Türk Tiyatro Festivali'nin bir kültür haline dönüşeceğini dile getiren Levent, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü festivaller başlar, bir müddet bir heves gider, sonra da biter. Bu bitmemeli. Adeta bir enstitü gibi olmalı ve bu içinde bulunduğumuz çağa ışık tutmalı. Sevgili Kamil (Kellecioğlu) en baştan, Tiyatro Frankfurt zamanından beri bu işin içinde. Ben de o zaman biraz bu işin içine girmiştim. Başkonsolosumuzla konuşmuştum. Bu festivalin başlamasının çok yararlı olacağı kararını vermiştik. 'Yapılabilir mi, yapılamaz mı' derken yapılıyor. Şimdi de sevgili başkonsolosumuzun daha buradaki görevine gelmeden festivalin varlığından haberdar olması ve destek oluyor olması zannediyorum çağımıza da çok ışık tutacak, umut verecektir."

Tiyatro Frankfurt Genel Sanat Yönetmeni ve Festival Başkanı Kamil Kellecioğlu ise, "İyi ki varsınız. Bizi hiç yalnız bırakmayan, festivali sahiplenen seyircimize teşekkürden daha fazlasını sunmak istiyorum. Gerçekten iyi ki varsınız. İyi ki festivalimiz bu yıl sekizincisiyle bizlerle birlikte. Gelecek yılı da heyecanla bekleyeceğiz. İyi ki Türkçe tiyatronun sesi Frankfurt'tan duyuluyor." dedi.

Konuşmaların ardından 30 kişilik festival ekibi sahneye çıkarak seyircilerle birlikte, "Sanata evet" dedi. Açılış kapsamında İBB Şehir Tiyatrolarının "Sen İstanbul'dan Daha Güzelsin" oyunu sahnelendi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Almanya Hessen Eyaleti Bilim ve Kültür Bakanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Frankfurt Türkiye Başkonsolosluğu ve Türk Hava Yollarının destek verdiği festival, 8 Haziran'a kadar çeşitli atölye, söyleşiler ve oyun gösterimleriyle devam edecek.

- Başkonsolos Erdem Tunçer sanatçılarla bir araya geldi

Frankfurt Türk Tiyatro Festivali münasebetiyle Frankfurt’a gelen sanatçıları Başkonsolosluk konutunda ağırlayan Başkonsolos Erdem Tunçer, burada yaptığı konuşmada festivalin Türk ve Alman toplumları için önemine değindi.

Hessen Bilim ve Sanat Bakanlığı Müsteşarı Ayşe Asar ise sanatçılarla buluşmada şu bilgileri konuklarıyla paylaştı:

"Tiyatronun ulusal uyum ve barışa çok önemli katkısı var. Türk tiyatrosunu burada yaşayan hem Alman hem Türk uyruklu insanlara sunmamızın bizim için büyük bir etkisi var. Geçen sene ilk defa Türk Tiyatro Festivali'ne katılabildim ve hala hayal gibi hatırlıyorum. Müziğiyle, sözleriyle beni çok etkilemişti. Almanların üçüncü, dördüncü Türk asıllı nesle zengin Türk kültürünü tanıtmanın, barış ve şahsi gelişme için çok büyük önemi var. Şu an birçok konuda tiyatro risk içinde maalesef. Pandemi döneminde çok büyük kayıplara uğradık. Yeni genç nesil iyice uzaklaşıyor. Almanya'da maalesef böyle, Türkiye'de öyle değilmiş çok sevindim. Türk Tiyatro Festivali bu konuda çok önemli çalışmalar yapıyor. Bu açıdan Kamil beye ve ekibine çok teşekkür etmek istiyorum."