Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 Ticaret Bakanı Ömer Bolat: "Alman şirketlerinin Türk ortaklarıyla çok yakın temasları var. Birbirini tamamlayıcılar. Dolayısıyla ikili ticarette, ikili yatırımlarda, enerji işbirliğinde, savunma işbirliğinde daha yapacak çok şeyimiz var"

Kuzey Bavyera’nın en büyük ve en modern giyim mağazası olan MURK, heryıl çok sayıda Türk’ün de uğrak yeri haline geldi. Yılın her mevsiminde gerekli modayı takip etmek isteyenlerin öncelikle MURK mağazasına uğradıkları farkedilirken çocuk, genç, kadın ve erkek giyim tarzlarının yanı sıra özel günlerin özel giysilerini de  MURK mağazasında bulabilmek mümkün.

 

MURK Giyim Mağazası Genel Müdürü Johannes Murk Ayhaber‘e yaptığı açıklamalarda, “Yarım asırdan bu yana Türk Toplumu ile ticari ilişkimiz bar. Elbette eski zamanların eski ticari şartları hatta değişim, moda ve tarzları vardı. Ancak şunu çok iyi biliyoruz ki Türk Toplumu 60’lı yılların başına Almanya’ya ayak basmalarından itibaren bizde sürekli olarak müşteri oldular. Bununla gurur ve mutluluğu birarada yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

 

Bilindiği gibi MURK Giyim Mağazası A3 Otoyolu üzerindeki Wachenroth’da bulunuyor.

 

 

 

KADINLAR 

 

 

 

 

 

 

ERKEKLER

 

 

 

 

 

 

 

Konyalı entellektüellerin önemli bir ismi olan Sait Özcan Konya’nın yüzakları ON’largrubuna seçilerek Konya’yı dışarıda tanıtan isimler arasında yer aldı.

 

Konya dışında Konya’nın yüzakları ON’lar arasına seçilen Sait Özcan’ı çok sayıda arkadaşı tebrik etti. Konya’nın yüzakları ON’lar grubuna seçilmesinden sonra Konya ve çevresinden çok sayda entellektüel de kendisini arayarak kutlamaya başladı. Uzun yıllardan bu yana sadece Konya değil, Türkiye ve Türk Dünyası için çok önemli kültürel projelere imza atan Sait Özcan, “Değerlendirmelerin sonunda bana gelen bilgilerden elbette ben de memnun oldum” şeklinde konuştu.

 

Ayheber’e konu ile ilgili açıklamalarda bulunan KONAD Başkanı Sait Özcan, “Konyamızın yerel gazetelerinden, Yeni Gün Konya’nın yüzakları ON’lar adı altında, şubat özel sayısında şahsımada yer vermişler. Kendilerinin bu seçicilik ve inceliklerine çok teşekkür ediyorum. Yeni gün gazetesi çalışanlarına teşekkür eder çalışmalarında başarılar dilerim. Dünyanın neresinde olursak olalım, Konya merkezli kültürel çalışmalarımız devam edecektir. şehrimizi, ülkemizi ve kültürümüzü en iyi şekilde temsil etmekten mutluyuz” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

Bilindiği gibi KONAD Başkanı Sait Özcan Konya merkezli kültürel hazinelerimizi tanıtmak için uzun yıllardan bu yana sanat ve siyaset dpnyası ile de sürekli ilişki halinde bulunuyor.

 

 

 

 

 
Ülkücü yazar Galip Erdem Ağabey’in aziz hatırasına...
 
Büyük dava adamı örnek insan Hepimizin ağabeyi Ülkücü hareketin çilesinin yazarı Galip Erdem’ vefatının yıldönümünde rahmetle anıyorum. Ülkücü yazar Galip Erdem  ağabeyimizin ruhu şad mekanı cennet olsun.
 
                                         
‘Üçüncü taraf’ kazandı ve biz kaybettik…
 
“Evet, doğru. Kavgadan kaçıyorum. Çünkü, böyle bir kavganın faydasına inanmıyorum. Her iki tarafın da kaybedeceğini, şimdilik hiç hesaba katmadığımız üçüncü bir tarafın kazanacağını biliyorum. Bu üçüncü zümrenin hem her iki tarafa, hem de vatanın bütünlüğüne düşman olduğunu biliyorum. Böyle bir sonucun felaket olacağını da biliyorum…”
 
Yukarıda, söylenmesinin ve yazılmasının üzerinden artık çok uzun yıllar geçen sözler merhum Galip Ağabey’e ait, ülkücü yazar Galip Erdem’e….
 
Evet, Galip Ağabey’in bahsettiği ‘üçüncü taraf’ kazandı ve biz kavga eden iki taraf kaybettik, hem de fena kaybettik…
 
O zamanlarda bilmedğimiz o ‘üçüncü taraf’ kazandı…
 
O ‘üçüncü taraf’ kavga eden iki tarafa da düşmandı, hâlâ da düşman…
 
O ‘üçüncü taraf’ın bizler gibi bir vatan telâkkileri hiç olmadı, bugün de yok ve olmayacak. Ayakları bu toprakla basmadı, bu topraklardan kuvvet bulmadı, bulmayacak…
 
O ‘üçüncü taraf’ yani kavga etmeyen taraf, biz kavga ederken de İstiklâl Marşı’na saygı duymadı, yere oturarak protesto etti, biz kavga ederken de Türk kelimesine alerjileri vardı, bundan sonra da saygı duymayacaklar, alerjileri hep devam edecek…
 
Bizler, birbirimizi kırarken o ‘üçüncü taraf’ güçlendi, büyüdü, çoğaldı, zenginleşti…
 
Bizler gencecik bedenlerimizle Fatiha’larla uğurlanırken kara toprağa, o ‘üçüncü taraf’ Fatiha’yı tecvidli okumayı öğrendi…
 
Bizler, etten kemikten yumruklarımızı sıkaren ve sallarken, bizler ciğerimizi delen bıçaklara açarken göğüslerimizi ve bizler sahici mermilerle düşerken yere, o ‘üçüncü taraf’ karate salonlarında dövüş oyunları oynadı…  
 
Bizler, o keskin düdük çaldığında tank paletleri altında ezilirken, o ‘üçüncü taraf’ bir sille yemedi, bir gün bile sigaya çekilmedi… 
 
Bizler, nemli, soğuk ve karanlık taş duvarlar arasında geçirirken uzun yılları, o ‘üçüncü taraf’ güneşin tadını çıkardı, tecvidli Fatihalar okudu…
 
Bizler, fenâ fi’d devle uğruna feda ederken geçliklerimizi, o devletin urganlarında son nefeslerimizi verirken, o ‘üçüncü taraf’ iktidar basamaklarının ucunda emin oldukları iktidar sırasının heyecanıyla titredi…
 
Bizler kaybettik, onlar kazandı…
 
Bizler yalnız o ‘üçüncü taraf’ karşısında mı kaybettik?
 
Hayır…
 
Biz içeriden de kaybettik, içeride de kaybettik…
 
Hakikat adına itiraz ettikçe kaybettik… Hakikatin yanında saf tuttukça kaybettik… “Durun, bu yol yol değil, bu yol yanlış” dedikçe kaybettik… “Kendinize  gelin” dedikçe kaybettik… “Bizim bir mazimiz var, bizim kadim değerlerimiz var, bizim bir mücadelemiz var, bizim inandıklarımız var, bizim fikirlerimiz var, bizim ideallerimiz var” dedikçe kaybettik…
 
Her yanlışınızı dürüstçe yüzünüze karşı söylediğimiz için kaybettik…
 
Bizler, sizin bitip tükenmek bilmeyen dalaverelerinize kaybettik… Bizler, sizin egemenlerle vardığınız mutabakatlara kaybettik… Bizler, sizin alacakaranlık kuşaklarında yaptığınız anlaşmalara kaybettik… Bizler, sizin yalanlarınıza kaybettik… Bizler, sizin hırslarınıza kaybettik… Bizler, sizin samimiyetsizliğinize kaybettik…
 
Biz içeriden ve içeride de kaybettik, siz kazandınız, sizinle birlikte egemenleriniz de kazandı…
 
Biliyoruz, bizi hiç sevmediniz aslında…
 
Bizi, dümen suyunuza hiç gitmediğimiz için sevmediniz… Bizi, savaşta sağ çıkma ihtmaili en az olan azap askerleri olarak gördünüz ve hiç sevmediniz… Bizi, robot olamadığımız için, yanlışınızı doğrularımızdan, inandıklarımızdan, mâzimizden, mücadelemizden ve fikirlerimizden daha doğru bulmadığımız için hiç sevmediniz… Bizi, takla atmayı bilmediğimiz ve beceremediğimiz için, yalan söylemekten ar ettiğimiz için, kendimizi verdiğimiz sözlere esir ettiğimiz için, inanmadıklarımızla amel etmediğimiz için hiç sevmediniz…
 
Üçüncü taraf’ kazandı ve biz hem ‘üçüncü taraf’a hem de içimize yenildik…
 
Kimimiz çekildik kuşe-i uzletimize, kimimiz geçim derdinde, kimimiz hastane köşelerinde, kimimiz teşne olduk ‘üçünc taraf’a ve kimimiz üç kuruşluk mevkilere zebun olduk, kimimiz orada, kimimiz burada…
 
Ve…
 
Her geçen gün birer ikişer çekiliyoruz bu dünyadan, yani ayak altından çekiliyoruz…
 
Gün geçmiyor ki, bir haber düşmesin sosyal medyaya, “… dâvâsı sanıklarından … …’ı kaybettik.”
 
Gün geçmiyor ki, bir haber düşmesin sosyal medyaya, “… dâvâsı sanıklarından … …’ hastaneye kaldırıldı, yoğun bakımda…
 
Her geçen gün birer ikişer çekiliyoruz bu dünyadan …
 
Sabredin, az kaldı…
 
Birkaç yıla kadar, müşterek maziyi ve kimin kaç kuruş ettiğini bilenler ve size itiraz edenler çekilecek hepten bu dünyadan ve rahat edeceksiniz… 
‘Üçüncü taraf’ ile mutlu, mesut yaşayacaksınız. 
 
 

Wirtschaft, Kammern, Gewerkschaften, Bund, Länder und BA setzen sich in der Allianz für Aus- und Weiterbildung für eine Stärkung der beruflichen Bildung ein.

Die Allianz für Aus- und Weiterbildung hat am 24. Mai 2023 die inhaltlichen Schwerpunkte der gemeinsamen Arbeit bis Ende 2026 festgelegt. Angesichts der langfristigen und tiefgreifenden Transformations- und Umbauprozesse, die den Bedarf nach passend qualifiziertem und ausreichendem Fachkräftenachwuchs verschieben bzw. – insbesondere im Handwerk - erhöhen, soll in der neuen Allianzperiode verstärkt die Phase vor der Ausbildung im Fokus stehen. Vor allem ist es das Ziel, die Berufsorientierung auch an Gymnasien zu stärken, Auszubildende zu gewinnen die Übergangsphase zwischen Schule und Beruf zu optimieren.

 

Darüber hinaus wollen die Allianzpartner die höhere Berufsbildung stärken und für diese werben. Hierdurch ergeben sich für Jugendliche gleichwertige Entwicklungsmöglichkeiten neben dem hochschulischen Bildungsweg.

Flankiert werden die Maßnahmen erneut durch den "Sommer der Berufsausbildung", eine gemeinsame und abgestimmte Initiative aller Allianzpartner, in der über die berufliche Ausbildung informiert und für sie geworben wird.

 

Für die kommenden vier Jahre wurden damit die folgenden Ziele gesetzt:

  • Stärkung der Berufsorientierung, vor allem auch an Gymnasien
  • Fortführung des "Sommers der Berufsausbildung" und Ausbau als Marke
  • Weiterentwicklung des Konzepts der Ausbildungsreife auch unter Beachtung der veränderten Anforderungen der Wirtschaft
  • Sicherung und Steigerung der Qualität und Attraktivität der dualen Ausbildung
  • Stärkung der und Werbung für die Höhere Berufsbildung

Die bisher im Rahmen der Allianz getroffenen Vereinbarungen zur Unterstützung des Übergangs Schule - Beruf und zur Besetzung von Ausbildungsplätzen werden fortgesetzt.

Ausbildungsappell von ZDH-Präsident Dittrich anlässlich der ab dem 11. März bundesweit stattfindenden "Woche der Ausbildung" der Allianz für Aus- und Weiterbildung unter dem diesjährigen Motto "Zukunft will gelernt sein":

 

Wer im Handwerk anpackt, der macht die Zukunft des Landes: Klimaschutz und Nachhaltigkeit, kreative Gestaltung und technische Lösungen, Lebensqualität für Menschen allen Alters und aller Vielfalt: Das alles leistet das Handwerk. Die duale Ausbildung ist Startpunkt für eine Bildungskarriere mit Sinn, Sicherheit und Zukunft. 

Deshalb rufen wir alle Jugendlichen auf: Wenn Ihr Zukunft gestalten wollt, dann liegt Ihr mit einer Ausbildung im Handwerk genau richtig! Informations- und Orientierungsangebote wie der "Berufe-Checker" zeigen, welcher Ausbildungsberuf im Handwerk am besten zu Euren Talenten, Fähigkeiten und Vorlieben passt. Die digitalen Informations- und Orientierungsangebote sowie die persönlichen Ansprechpartnerinnen und -partner von Handwerkskammern, Innungen und Kreishandwerkerschaften vor Ort unterstützen Euch bei der Suche und Auswahl des Ausbildungsbetriebes, der zu Euch passt. Nutzt die Chance, schnuppert mit Praktika Handwerksluft und lasst Euch für eine Ausbildung begeistern. Und das nicht morgen, sondern bereits heute: Der ideale Zeitpunkt, um den Grundstein für Eure eigene Karriere zu legen, ist jetzt! 

 

Die Betriebe rufen wir auf, ihre Werkstatttüren weit zu öffnen: Geben Sie jungen Menschen die Chance, mit einer Ausbildung in Ihrem Betrieb durchzustarten! Wer seinen Fachkräftenachwuchs durch die Ausbildung im eigenen Betrieb gewinnt, sichert sich motivierte, engagierte und treue Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter. Bieten Sie jungen Menschen dafür Praktika an, um sie vom Handwerk zu begeistern. Und nutzen Sie Angebote von Handwerkskammern wie die Lehrstellenbörsen, um ihre Angebote bekannter zu machen. Über Unterstützungsmöglichkeiten und Förderinstrumente während der Ausbildung informieren wir Sie auch digital.

Jede erfolgreiche Ausbildung ist ein Gewinn für die Handwerksfamilie: Die Handwerksorganisationen stehen Euch und Ihnen bei dieser verantwortungsvollen Aufgabe zur Seite. 

 

Ausbildung lohnt sich – für Jugendliche wie Betriebe!

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus'un Ukrayna'ya yönelik "beyaz bayrak kaldırmayla" ilgili sözlerini eleştirdi.

Dışişleri Bakanı Baerbock, ARD televizyonunda katıldığı programda Papa'nın Ukrayna'ya yönelik, "Halkını düşünenlerin, beyaz bayrak çekme ve müzakere etme cesaretini gösterenler olduğuna inanıyorum." şeklindeki açıklamasını eleştirerek, "Bu zamanda bunu anlamıyorum. Barış görüşmeleri çağrısı yapanlarla birlikte Ukrayna'ya gidilmesi gerekir." dedi.

Ukrayna ziyaretlerinde oradaki durumun vahametini gördüğünü anlatan Baerbock, "Bazı şeyleri ancak kendiniz gördüğünüzde anlayabileceğinize inanıyorum. Ukrayna'da savaştan etkilenen çocuklarla konuştuğumda şunu soruyorum: Papa nerede? Papa'nın bunlardan haberi olmalı." diye konuştu.

Baerbock, Almanya'nın Ukrayna'ya silah sevkiyatına son vermesini isteyenlere karşı çıkarak, "Eğer şimdi dayanışma ve güç göstermezsek o zaman barış olmayacak. Bu nedenle silah sevkiyatı da dahil olmak üzere kararlılık göstermeliyiz. Ukrayna'nın yanında durmalı ve kendisini savunabilmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız." ifadelerini kullandı.

- Papa Franciscus'un Ukrayna'ya yönelik sözleri

Papa Franciscus, İsviçre Radyo Televizyonuna (RSI) verdiği özel röportajda gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştu.

Ukrayna'nın savaşta beyaz bayrak çekip çekmemesine ilişkin tartışmaların hatırlatılması üzerine Papa, "Durumu görenin, halkını düşünenin, beyaz bayrağı kaldırma ve müzakere etme cesaretini gösterenin daha güçlü olduğuna inanıyorum. Bugün uluslararası güçlerin yardımıyla müzakere edilebilir. Müzakere cesur bir ifadedir. Yenildiğinizde, işlerin yolunda gitmediğini gördüğünüzde müzakere etme cesaretine sahip olmanız gerekir. Çekiniyorsunuz ama bu savaş, kaç ölümle son bulacak?" ifadelerini kullanmıştı.

Festival yönetimi tarafından yapılan açıklamada, “Festivalimiz üzerine kuruluş yılı 1992’dan beri haberler yapan gazeteci Taner Tüzün’e festivalin teşekkür ödülünü vermekten kıvanç duyarız.” denildi.

Ödüllendirmenin devamında, “Bugün 81 yaşını dolduran hala aktif bir şekilde gazetecilik yapmakta olan, bu yıl da festival üzerine en çok haber yapan gazeteci olan Taner Bey’in  yaşgününü de kutlarız. Kendisi festival üzerine yıllar boyu yaptığı röpertajlarıyla, haberleriyle, eleştirileriyle, fotograflarıyla ve TV kanalları için hazırladığı tek kişilik kamera-ışık-ses ekibiyle TV yayınlarıyla başta Türkiye basının amiral gemisi olarak adlandırılan Hürriyet Gazetesi olmak üzere içlerinde TV kanalları da olmak üzere bir çok medya kuruluşuna haberler hazırlamıştır.

Yürekten teşekkür ederiz, daha nice çalışan gazeteciler gününüzü kutlamak üzere diyoruz.” sözlerine yer verildi.

 

 

 

 

 

 

 

Führungswechsel bei der Bayerischen Polizei - Ministerrat entscheidet auf Vorschlag von Bayerns Innenminister Joachim Herrmann: Neuer LKA-Präsident wird Norbert Radmacher - Markus Trebes wird neuer Inspekteur der Bayerischen Polizei - Armin Schmelzer wird neuer oberfränkischer Polizeipräsident

 

Zum 1. April 2024 steht bei der Bayerischen Polizei eine Reihe von Führungswechseln an: Auf Vorschlag von Bayerns Innenminister Joachim Herrmann hat der Ministerrat heute entschieden, den derzeitigen Inspekteur der Bayerischen Polizei Norbert Radmacher zum Nachfolger des Präsidenten des Bayerischen Landeskriminalamts Harald Pickert zu bestellen. Pickert geht mit Ablauf März in den Ruhestand. Neuer Inspekteur der Bayerischen Polizei wird Markus Trebes, derzeit Präsident des Polizeipräsidiums Oberfranken. Neuer Präsident des Polizeipräsidiums Oberfranken wird der dortige Polizeivizepräsident Armin Schmelzer. Über die Nachfolge auf der Stelle des oberfränkischen Polizeivizepräsidenten wird laut Herrmann noch entschieden. 

Wie Herrmann deutlich machte, habe Radmacher als jahrelanger Inspekteur der Bayerischen Polizei ausgezeichnete Arbeit geleistet. Der Inspekteur der Bayerischen Polizei sei eine der herausforderndsten Funktionen. "Denn der Inspekteur ist Stellvertreter des Landespolizeipräsidenten in allen Einsatzfragen und koordiniert neben großen Polizeieinsätzen bayernweit die Verbrechensbekämpfung sowie die Arbeit der Schutz- und Verkehrspolizei", erläuterte Herrmann. Zudem habe Radmacher seit Anfang 2023 den Vorsitz des Unterausschusses 'Führung, Einsatz, Kriminalitätsbekämpfung' (UA FEK) inne, dem die Einsatzchefs der Polizeien des Bundes und der Länder sowie ein Vertreter der Deutschen Hochschule der Polizei angehören. Der UA FEK ist ein Untergremium der Innenministerkonferenz (IMK), das dem für Fragen der Inneren Sicherheit zuständigen Arbeitskreis II der IMK zuarbeitet. "Norbert Radmacher ist ein hochqualifizierter Top-Polizist und damit hervorragend für die anspruchsvolle Position an der Spitze des Bayerischen Landeskriminalamts geeignet", fasste der Innenminister zusammen.

Ebenfalls als hervorragend geeignet bezeichnete Herrmann den künftigen neuen Inspekteur der Bayerischen Polizei. "Markus Trebes ist ein ausgewiesener Einsatzfachmann", so der Minister. Trebes glänze mit großem Fachwissen, hohen Führungsqualitäten und sei hochengagiert sowie sehr gewissenhaft. Zugleich schätzt Herrmann die menschlichen Qualitäten seines neuen Inspekteurs: "Markus Trebes zeichnet sich durch seine sympathische und zugängliche Art aus. Selbst in stressigsten Situationen behält er die Ruhe." Laut Herrmann könne Trebes bereits auf einen großen Erfahrungsschatz bei der Stabsarbeit im Innenministerium zurückgreifen. Rund zehn Jahre lang hatte Trebes in der Polizeiabteilung verschiedene verantwortungsvolle Führungsaufgaben inne. Herrmann: "Alles in allem ist Markus Trebes prädestiniert für die vielfältigen herausfordernden Inspekteurs-Aufgaben."

Auch künftig in sehr guten Händen sieht der Innenminister das Polizeipräsidium Oberfranken. "Armin Schmelzer ist mit seinen mehr als 40 Dienstjahren ein äußerst erfahrener Polizist, der das Polizeipräsidium wie seine Westentasche kennt", betonte Herrmann. In seinen knapp vier Jahren als Polizeivizepräsident in Oberfranken habe er sich hervorragend bewährt. "Auf Armin Schmelzer war und ist immer Verlass", machte Herrmann deutlich. "Die oberfränkische Polizei ist weiterhin in den besten Händen!"  

Die dienstlichen Werdegänge von Pickert, Radmacher, Trebes und Schmelzer können dem Anhang entnommen werden.

Türk milletinin istiklal ve istikbal mücadelesini her satırı, her kıtası ile destanlaştıran İstiklalMarşı’mızın kabulünün 103 . yıl dönümünü kutluyor, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
 
"Allah bu millete bir daha, İstiklal Marşı yazdırmasın"
 
12 Mart 1921 tarihinde kabul edilen İstiklal Marşı, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı dizelerle kayıtlara geçti. İşgal altında geçen yıllarda, halkın ve ordunun moral gücünü arttıracağı düşünülerek marş yarışması düzenlenmiştir. Yarışma sonucunda yazılan dizeleri inceleyen Milli Eğitim Bakanlığı, Bakan Hamdullah Suphi aracılığıyla Mehmet Akif Ersoy'a yarışmaya katılması konusunda teklifte bulunmuştur. Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı karşılığında tek bir şartı vardır; ödül almamak.
12 Mart İstiklal Marşının kabulü böyle gerçekleşti
 
İstiklal Marşı, kayda ilk geçtiği günün üzerinden 103 yıl geçmesinin ardından dizeleriyle ve Mehmet Akif Ersoy'un 'Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın' sözleriyle yürekleri kabartmaya devam ediyor. İşte, İstiklal Marşı'nın kabulü ve o günlerde yaşananlar;
 
23 Nisan 1920’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının büyük bir bölümü işgal altındadır. Ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları içindedir. İstanbul Hükümeti Mondros Ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiştir. Yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
 
Meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır. Yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye, birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. Gazete ve dergilerden önemli miktarları hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte, mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir.İstiklal Marşı da halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek gündeme getirilmiştir.
 
 
İSTİKLAL MARŞI İÇİN GAZETELERDE DUYURU YAPILDI
 
Dönemin eğitim bakanı Rıza Nur hatıralarında marş yarışmasını kendisinin açtırdığını yazar:”Yüce ihtilal ve savaş günleri. Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar.Bir milli marşın güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim.” 
 
Gazetelerde ise İstiklal Marşı yarışması şöyle duyurulur:
 
“Şairlerimizin dikkatine:
 
Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı. Umur-u Maarif Vekili Celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir.İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından,gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir.
 
Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’ da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaletine yapılacaktır.”
 
Büyük Millet Meclisine ve Mustafa Kemal'e muhalif Peyami Sabah gazetesi “Milli marş tanzim ediyeler” başlığı ile verdiği haberde “Dün gelen Anadolu gazetelerinde Ankara Maarifi vekaletinin garip bir ilanı nazarı dikkatimizi cezp etti.” sözleriyle okuyucularına duyurur.
 
MEHMET AKİF MARŞ YAZMA KONUSUNDA İKNA EDİLİYOR
 
Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920’ den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştır. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif'in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir:
 
"Pek aziz ve muhterem efendim;
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim." 
5 Şubat 1337 [1921], 
Umur-u Maarif Vekili 
Hamdullah Suphi
 
Mehmet Akif, Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekilidir.
İlk şiirlerini okul sıralarında kaleme alan Akif, meşrutiyet ilân edilince de İttihat ve Terakki Partisine girer. Birkaç ay sonra da Darülfunun edebiyat müderrisliğine getirilir.
 
Akif 1908’ de açılan fikir ve sanat hareketinin içinde yer alarak daha önceleri yayımlayamadığı şiirleri Sebilürreşat’ta yayınlamaya başlar. Bu ilk şiirlerinde İstanbul’daki sefaleti gerçekçi bir biçimde betimler. İlk kitabı 1911’ de Safahat adıyla yayımlanan Akif’in ikinci kitabı olan “Süleymaniye Kürsüsünde 1912 de üçüncüsü “Hakkın Sesleri” 1913’ te , dördüncüsü “Fatih Kürsüsünde aynı yıl, beşincisi “ Hatıralar” 1917’ de yayımlanmıştır. İstiklal marşını yazdığı sıralarda altıncı kitabı olan “ Asım” üzerinde çalışmaktadır.
 
Şiirlerinde, imparatorluğun kaybettiği topraklar için gözyaşı döken Akif, milleti birleşmeye, hayasız saldırılara karşı koymaya çağırır. Akif 1912 yılı sonlarında askerleri şevke getirmek için bir marş yazar: Cenk Şarkısı.
 
 
10 dörtlükten oluşan bu manzume Sebilürreşat dergisinde yayımlanır.
 
Ey sürüden arta kalmış yiğit! 
Arkadaşın gitti, yetiş sen de git. 
Bak ne diyor cedd-i şehidin işit; 
Durma git evladım, uğurlar ola!
Durma git evladım açıktır yolun. 
Cenge sıvansın o bükülmez kolun; 
Süngünü tak ön safa geçmiş bulun. 
Uğrun açık olsun uğurlar ola!
Yerleri yırtan sel olup taşmalı, 
Dağ demeyip, taş demeyip aşmalı! 
Sendeki coşkunluğa el şaşmalı. 
Haydi git evladım, uğurlar ola!
Düşmana çiğnetme bu toprakları, 
Haydi kılıçtan geçir alçaktarı! 
Leş gibi yatsın kara bayrakları, 
Kahraman evladım uğurlar ola!
 
 
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ YAZDI
 
Almanların daveti sonucunda Aralık 1915'te Osmanlı Hükümeti Almanya’daki Müslüman esirler arasında İngilizlerin aleyhine propaganda yapmak için gönderdiği birkaç kişinin içinde Mehmet Akif de vardır. Akif Almanya’ da bulunduğu sırada ünlü şiiri Çanakkale Şehitlerini yazar.
 
1920 yılı ocak ayında Mehmet Akif, Kuvayi Milliye’ nin Ege’ deki merkezlerinden Balıkesir’ e gider. Akif burada halktan aradaki ayrılık nedenlerini kaldırmalarını,düşmanlara karşı birleşilmesini isteyip,halkı yurt savunmasına çağırır.
 
“Artık burada duracak zaman değildir,gidip çalışmak lazım, bizim tarafımızdan halkı tanvire ihtiyaç varmış, çağırıyorlar, mutlaka gitmeliyiz” diyen Akif meclisin açıldığı günlerde Ankara’ ya gelir.Meclisin önünde Akif’le karşılaşan Mustafa Kemal “ Sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz.” der.
Akif Ankara’ ya geldiğinde Anadolu iç isyanlarla karşı karşıyadır. 
 
Kurtuluş Savaşı sürerken Akif Kastamonu camilerinde yaptığı konuşmalarda Müslümanların birliğe, düşmana karşı savaşmaya ve mücadeleye çağırır. Bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler Anadolu’ nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle toplantı yerlerinde okutturulur.
Kitaplar,broşürler şeklinde yeniden basılarak cephelere, köylere dağıtılır.
 
24 Aralık 1920’ de Kastamonu’ dan Ankara’ ya gelen Mehmet Akif ve Eşref Edip, Mustafa Kemal tarafından davet edilirler. İstasyondaki çalışma yerinde bir saat kadar süren bir görüşmeden sonra Mustafa Kemal şöyle der:
 
“Kastamonu’ daki vatanpervane mesainizden çok memnun oldum.Sevr Muahedesi’ nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşat kadar hiçbir gazete memlekete neşretmedi. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşat’ ın büyük hizmeti oldu.İkinize de bilhassa teşekkür ederim.
 
Aralık 1920 sonlarına doğru Ankara’ya gelen Akif eğitim bakanı Hamdullah Suphi ‘ nin 5 şubat 1921 tarihli mektubuyla aldığı İstiklal Marşı siparişi için şimdilerde müze olan Hacettepe’ nin arkasındaki Tacettin Dergahındaki odasına çekilerek marşı yazmaya başlar.
 
 
İSTİKLAL MARŞI 12 MART 1921'DE KABUL EDİLİYOR
 
İstiklal Marşı 17 şubat 1921 tarihinde Hakmiyeti Milliye Sebilürreşat ta yayınlanır.Açık Söz gazetesi ise marşı süslü bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar:” Her mısrada Türk ve İslam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanatı, kemal-i hürmet ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz.
 
İlk yayınından 12 gün sonra da Konya’ da Öğüt gazetesinde yer alan İstiklal Marşına karşı Anadolu gazetelerinin olumlu bir yaklaşım içinde oldukları görülmektedir. İstiklal Marşı 12 Mart 1921 günü kabul edilir.
 
Paltosu olmayan Akif kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan “Darülmesai “ ye bağışlar.
 
 
İSTİKLAL MARŞININ 10 KITASI
 
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
 
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
 
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
 
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
 
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
 
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
 
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
 
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeliEbedî
yurdumun üstünde benim inlemeli
 
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
 
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
 
Mehmet Akif Ersoy