Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 
20 Aralık 1873: Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılında İstanbul'un Fatih ilçesinin Karagümrük semtin de Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi...
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u doğumunun 151. yılında saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz...
 
Avrupa'da Türk Kültür ve Tarihini Sevdiren öğreten öğretmenimiz Hamza Eravşar hocamızı Rahmetle anıyorum.
 
1980 oncesi kısa adı Ülkü Bir olan Kayseri Ülkücü öğretmenler birliğinin başkanlığını yapan Hamza Eravşar, daha sonra Almanyanın Waiblingen şehrine bağlı Schrndorf kasabasına  milli kültür dersleri öğretmeni olarak, milli eğitim bakanlığımız tarafından atanır. Uzun yıllar bu şehir ve çevresinde öğretmenlik yaptar. Hafta sonları milli kültür derneklerimizde Türk kültürü  ve tarihimizle ilgili seminerler, konferanslar, dersler verir. 1980 - 12 Eylül askeri ihtilâl sonrasında yurt dışı öğretmenliği iptal edildi. Hamza Eravşar hoca buna çok üzüldü. Çok sevdiği öğrencilerini milli kültür derneklerine davet edilerek burada dersler vermeye başladı. Yurt dışında genclerin tarih ve milli kültür bilinciyle yetişmelerine vesile oldu.
Şehrimiz Göppingen'de kurduğumuz ve kurucular kurulu arasında olduğum  Milli Kültür derneğinde Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un  vefatının yıl dönümünü kutlamıştık. O yıllarda ( 1984 ) bilgisayar yok. Hamza Eravşar hocamız, Ramazan Özcan, İlyas Çimen, Tacettin Kızılkoça, Ilyas Cimen, Dogan Tufan  için konuşma metinleri şiirleri daktiloyla yazarak bizlere takdim etti. Gençler için seçtiği şiirleride hazırlamış her birlerinede takdim etti. Uhingen turnhallesinde Aktifimizi rahmetle yâd etmiştik. Burada Mehmet Akif Ersoy ve Hamza Eravşar hocamı rahmetle hatırlıyorum. Ruhları şâd mekânları cennet olsun. Bu şuurda tarih-i şahsiyetleri hatırlayan, hatırlatan, öğreten ve  öğrenenlere selâm olsun.
 
 
Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un hayatı
 
Fatih'te 20 Aralık 1873'te dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy, ilk öğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle mektebinde başladı, 1882'de Fatih Merkez Rüştiyesinde orta öğrenimine devam etti. Babası Fatih Camisi medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi'den Arapça dersi alan Ersoy, aynı zamanda Fatih Camisi'nde Farsça derslerini de takip etti.
 
Babasının Ragif adını verdiği ancak annesi ve arkadaşlarının daha kolay telaffuz ettikleri Akif adıyla çağırmasıyla bu ismi benimseyen Ersoy, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde gösterdiği üstün başarıyla ön plana çıktı.
 
Rüştiye yıllarında şiire merak duymaya başlayan ve şiir kitaplarına yönelen Ersoy'un okuduğu ilk manzum eser ise Fuzuli'nin "Leyla ve Mecnun"u oldu.
 
Ersoy, rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi'ne kaydoldu. Babasını 1888'de kaybeden Ersoy'un ertesi yıl büyük Fatih yangınında evleri yok olunca ailesi maddi açıdan zor durumda kaldı.
 
Usta şair, öncelikle meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisi'ni bıraktı. Yeni açılan veteriner yüksekokulunda "Ziraat ve Baytar Mektebi"ne başlayan Ersoy, 1893'te baytarlık bölümünü birincilikle bitirdi.
Okul yıllarında spora da ilgi gösteren Ersoy, başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katıldı.
 
 
İlk eseri 1893'te yayımlandı
 
Mehmet Akif Ersoy'un şiire olan ilgisi, okulun son iki yılında giderek artarken, çeşitli gazete ve dergilerde şiirleri yayımlandı, bilinen ilk matbu eseri ise "Hazine-i Fünun" mecmuasında 1893'te yayımlanan bir gazel oldu.
 
"Tophane-i Amire" veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı İsmet Hanım'la 1898'de evlenen ve 3 kız, 3 erkek çocuğu olan Ersoy'un oğullarından biri, henüz 1,5 yaşındayken vefat etti.
 
Şiir yazarak ve öğretmenlik yaparak edebiyat alanındaki çalışmalarına devam eden Ersoy'un neşriyat dünyasına girişi, daha çok 1908'de "İkinci Meşrutiyet"in ilanıyla başladı.
 
Ersoy, arkadaşları Eşref Edip ve Ebül'ula Mardin'in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908'de yayımlanan "Sırat-ı Müstakim" dergisinin başyazarı oldu.
 
 
Bütün şiirlerini Safahat'ta topladı
 
Şiirlerini 7 kitaptan oluşan "Safahat" adlı eserinde toplayan Ersoy, 1911'de yazdığı ilk bölümde Osmanlı toplumunun meşrutiyet dönemini, 1912'de yazdığı "Süleymaniye Kürsüsünde" adlı ikinci kitapta da Osmanlı aydınlarını anlattı. "Halkın Sesleri" adlı üçüncü bölümü 1913'te kaleme alan Ersoy, "Fatih Kürsüsünde" isimli eserini ise 1914'te yazdı.
 
Ersoy, 1917 tarihli "Hatıralar" ile I. Dünya Savaşı hakkında görüşlerinin yer aldığı 1924 tarihli "Asım"ın ardından 7. bölüm olan "Gölgeler"i 1933'te tamamladı.
 
Yoğun ısrarlar sonucu Kur'an-ı Kerim'i Türkçe'ye tercüme etmeyi kabul eden Ersoy, 6-7 sene üzerinde çalışmasına rağmen sonuçtan memnun kalmayarak imzaladığı anlaşmayı feshetti.
 
 Akif Ersoy, "İstiklal Marşı"nı Türk milletine armağan ettiği için "Safahat" isimli eserine koymadı.
 
Vefatının ardından "Safahat" eserini Ömer Ziya Doğrul ve M. Ertuğrul Düzdağ yeniden bastı. Ersoy'un, "Kur'an'dan Ayet ve Hadisler" ile "Mehmet Akif Ersoy'un Makaleleri" adlı çalışmaları da hayatını kaybettikten sonra okuyucuyla buluştu.
 
 
Birinci Meclis'te milletvekili seçildi
 
Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisi'ne seçilen Ersoy, 1921'de Ankara Taceddin Dergahı'na yerleşti.
 
İstiklal Marşı yarışmasına 500 lira ödül verileceği için katılmayan şair, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası ve arkadaşı Hasan Basri Bey'in teşvikiyle kalemi eline aldı ve yazmaya başladı.
 
Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye'de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey'in Meclis'te okuduğu ayakta alkışlanan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921'de "Milli Marş" olarak kabul edildi. Ersoy, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışladı.
Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır'da yaşayan ve orada Türkçe dersleri veren Ersoy, 17 Haziran 1936'da tedavi için
İstanbul'a döndü.
 
Mısır'dan hasta ve yorgun olarak dönen ve Abbas Halim Paşa'ya ait Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı'nın dördüncü katındaki dairede kalan Ersoy, 27 Aralık 1936'da hayata gözlerini yumdu.
 
İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'un her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği kabri, Edirnekapı Şehitliği'nde bulunuyor.
 
Ebedi aleme irtihalinin yıl dönümünde Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u hürmet, rahmet ve minnetle yad ediyorum.
 
Burada Mehmet Akif Ersoy'u ve Hamza Eravşar hocamı rahmetle hatırlıyorum. Ruhları şâd mekânları cennet olsun. Bu şuurda tarih-i şahsiyetleri hatırlayan, hatırlatan, öğreten ve  öğrenenlere selâm olsun.
 
Doğan Tufan
Fotoğraf: Afiş resim 
 

Almanya’daki Türk iş dünyasının önemli isimlerinden ve DTU - Türk Alman İş Adamları Derneği’nin efsanevi başkanı Osman Çat, Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi KONAD’a bir ziyarette bulunarak çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Başkan Sait Özcan tarafından 2024 yılı çalışmaları hakkında detaylı bir şekilde bilgilendirildi. 2025 yılı planlamalarını danışmanlar ve proje yöneticileri ile birlikte Ocak ayı ortalarında kesinleştirerek kamuoyu ile paylaşacaklarını belirten KONAD Başkanı Sait Özcan, “Bir millet düşünen beyinleri ile vardır. Geçmiş dönemlerde Başkan Osman Çat’ın yaptığı çalışmaları yakından tanıyan biriyim. Mesleki kariyerinin en üstüne çıkarak ciddi bir bilgi ve tecrübe birikimini Türk milletine ve insanlığa hediye olarak bırakmıştır. Ancak bazı mihrak ve odakların bu başarıya engel olarak bir şekilde piyasadan silmek istediklerini görüyoruz. Garip olan ise mesleki çevrelerin kara nakliyatı alanında hem bilgi almak için, hem de sorunlara çözüm ararken yine Osman Çat’a gelmeleridir. Almanya Türklerinin karşılaştığı durumları net bir şekilde görüyoruz” şeklinde konuştu.

DTU Kurucu Başkanı, TITAB Kurucusu ve Avrupalı Türklerin kara nakliyecisi Osman Çat ise KONAD ziyaretinde, “Millet olarak kurumsallaşmaya maalesef çok geriden başladık. Sayın Sait Özcan Bey’in siyasette çok önemli yerlere gelerek hangi mücadeleleri verdiğini biliyorum. Sadece KONAD Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi’nde yaptığı çalışmalar bile kendisinin Türk milletine önemli bir hizmetidir. Burada yapılan görüşmeler, sorunlara getirilen çözüm önerileri ve Türk toplumunun daha güçlü olması adına yapılan çalışmalar son derece değerlidir. 2024 yılında Sayın Özcan’ı medyadan takip ederek ciddi çalışmalarına şahit oldum. KONAD’ın genel çalışmaları itibariyle Türkiye, Almanya ve Avrupa üçgenindeki faaliyetleri harika araştırma ve fizibilite raporlarıdır. Özellikle yaklaşan Almanya seçimleri ile ilgili değerlendirmeleri mükemmel öngörü ve tespitlere dayanmaktadır. Sait Bey’i ve KONAD çalışanlarını bu özverili gayretleri için tebrik ediyorum” dedi.

Bilindiği gibi KONAD, 2025 Almanya seçimleri ile ilgili bir dizi öngörü ve tespit raporları hazırlıyor.

 

 

 

 

 
Macaristan'ın Başkenti Budapeşte'nin Tuna Nehri kıyısında tarihi binada Budapeşte Teknik Üniversitesi yeni Rektörü Prof.Dr. Charaf Hassan'a Macaristan Fahri Konsolosu ve Türk Macar İşadamları Derneği Başkan Osman Şahbaz ziyarette bulundu.
 
Yıldız Teknik Üniversitesi ( YTÜ ) Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik'in kardeş üniversite ve iş birliği protokolü mektubu Macaristan Fahri Konsolosu Osman Şahbaz tarafından Macaristan’ın Başkenti, Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi (Budapesti Műszaki és Gazdaság Tudományi Egyetem – BME) Rektör Prof. Dr.  Charaf Hassan’ı üniversite rektörlük makamında ziyaret edilerek teslim edildi. 1782 Yılında József Nádor Teknik Üniversite (Műszaki és Gazdaság Tudományi Egyetemet) olarak kurulan, Avrupa’da ve dünyada önemli bir yere sahip, 1949 yılında ismi değiştirilen Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi (BME) ile İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi iş birliğine destek Macaristan Fahri Konsolosu Osman Şahbaz’dan geldi.
Rektör Prof. Dr. Charaf Hassan Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi (BME) ile ilgili detaylı bilgi sundu.
 
Türkiye’nin hızlı ve istikrarlı gelişmesini yakından takip ediyorum Türkiye hayranı olan Rektör Prof. Dr. Charaf Hassan görüşmede, ” Bu ziyaretten ziyadesi ile memnun oldum. Beş aydır Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi rektörüyüm ve Türkiye’nin hızlı ve istikrarlı gelişmesini yakından takip ediyorum. Aslen Lübnanlıyım. Lübnan'a giderken İstanbul üzerinden gidiyorum. Türkiye'ye, İstanbul'a defalarca geldim. İstanbul'u çok seviyorum.
Üniversitelerimiz arasında çalışmaların bir an önce başlaması için resmî girişimleri hemen başlatacağım. Konuyu sayın Bakanımız daha önce arayıp sizin geleceğinizi söylemişti. Bu hafta resmi bayram ve yılbaşı tatili olacak. 2025 yılı ocak ayının ile haftası protokolü imzalayıp size ileteceğiz.
Meslektaşım Rektör Prof. Dr. Eyüp Debik’i Budapeşte’de üniversitemizde misafir etmekten onur duyacağız.
 
Macaristan Fahri Konsolosu Osman Şahbaz da şunları söyledi;
“Sayın rektör bu imkânı bize verdiğiniz için size teşekkür ederim. Size Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Eyüp Debik'in selamlarını ve ayrıca kardeş üniversite, iş birliği ön protokolü mektubu getirdim. 1911 Yılında kurulan Yıldız Teknik Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Eyüp Debik'e ve Macaristan Kamu Koleksiyonlarından ve Kültürel Gelişmesinden Sorumlu Devlet Bakan Yardımcısı Vincze Máté'ye katkılarından dolayı ayrı ayrı teşekkür ediyorum. YTÜ ve BME ile iş birliği önerisinde bulunulmuştur. İki kıymetli üniversite güçlü iş birliği yaparak karşılıklı mevcut potansiyellerini çok yararlı projeler ortaya koyacağına inanıyorum. Ben de YTÜ mezunu makine mühendisi olarak karşılıklı iş birliği çalışmalarına her türlü katkı sağlamaktan memnuniyet duyacağım. Size de bu yeni değerli görevinizde muvaffakıyetler diliyorum'' dedi.
Fahri Konsolos Şahbaz, iş birliği çalışmalarının başlaması için Prof. Dr. Charaf Hassan’ı ve çalışma arkadaşlarını İstanbul’a davet etti. 
 
Sıcak bir ortamda gerçekleşen ziyaret Rektör Prof Dr. Eyüp Debik'in gönderdiği mektubu Rektör Prof. Dr. Charaf Hassan'a teslim etti.
 
 
 

 

Ukrayna’da devam eden savaş, sadece bölgeyi değil, tüm Avrupa’yı derinden etkileyen ekonomik, siyasi ve sosyal bir kriz doğurdu. Almanya, Avrupa’nın en büyük ekonomisi olarak bu krizden büyük ölçüde etkilendi. Ancak Ukrayna’ya barışın gelmesi durumunda, Almanya için pek çok ekonomik fırsat ve olumlu gelişme ortaya çıkabilir. Bu yazıda, Ukrayna’da barışın Almanya ekonomisine olası katkılarını ele alıyoruz.

 

Enerji Krizinin Hafiflemesi

Rusya-Ukrayna savaşı, Almanya’nın enerji politikalarını ve enerji piyasalarını ciddi şekilde etkiledi. Özellikle Rusya’dan doğalgaz ithalatının kesilmesi, enerji fiyatlarında büyük bir artışa neden oldu ve Almanya’nın enerji arz güvenliğini tehdit etti. Ukrayna’ya barışın gelmesi, enerji piyasalarının istikrar kazanmasını sağlayabilir.         

Rusya ve Avrupa arasındaki enerji koridorlarının yeniden işler hale gelmesi, enerji fiyatlarının düşmesine ve Almanya’da üretim maliyetlerinin azalmasına yol açacaktır. Ayrıca, Almanya’nın yenilenebilir enerjiye geçiş stratejileri, barış ortamında daha kolay uygulanabilir hale gelebilir.

 

Ticaretin canlanması

Savaş, Ukrayna ve komşu ülkelerle olan ticareti önemli ölçüde sekteye uğrattı. Almanya, Avrupa’nın en büyük ihracatçısı olarak Ukrayna’ya barışın gelmesiyle bu bölgedeki ticari bağlarını güçlendirme fırsatı bulacaktır. Özellikle tarım, otomotiv ve teknoloji sektörlerinde Ukrayna, Almanya için büyük bir pazar potansiyeline sahiptir.

Ukrayna’nın yeniden inşası sürecinde Almanya’nın altyapı, makine ve enerji teknolojileri alanındaki güçlü firmaları önemli rol oynayabilir. Bu durum, Alman şirketlerine yeni iş fırsatları sunarken, ihracat gelirlerini artıracaktır.

 

Tedarik zincirlerinin iyileşmesi

Savaş nedeniyle tedarik zincirlerinde ciddi kesintiler yaşandı. Özellikle tahıl, çelik ve bazı ham madde tedarikinde Ukrayna’nın kilit rol oynaması, bu süreçte Avrupa ekonomilerini zor durumda bıraktı. Barış ortamı, Ukrayna’nın üretim kapasitesinin yeniden devreye girmesini sağlayacak ve tedarik zincirlerindeki aksaklıkları giderecektir.

 Bu gelişme, Almanya’daki sanayi ve tarım sektörlerinin maliyetlerini düşürerek, daha rekabetçi bir üretim ortamı yaratacaktır. Ayrıca, daha istikrarlı bir tedarik zinciri, Almanya’daki enflasyonist baskıların azalmasına da katkıda bulunabilir.

 

Yatırımlar ve yeniden inşa süreci

Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası, Avrupa’nın Marshall Planı benzeri bir ekonomik iş birliği gerektirecektir. Almanya, finansal gücü ve teknolojik kapasitesiyle bu sürecin lider ülkesi olmaya adaydır. Ukrayna’da altyapı projeleri, enerji santralleri ve konut projelerinde Alman firmalarının aktif rol alması beklenebilir.

Bu tür projeler, Almanya’daki inşaat ve mühendislik sektörlerine yeni iş fırsatları yaratacak ve ekonomik büyümeye doğrudan katkıda bulunacaktır. Ayrıca, Alman bankalarının bu projelere kredi sağlaması, finans sektörünün de bu süreçten kazançlı çıkmasını sağlayabilir.

 

Avrupa Birliği’nin güçlenmesi

Ukrayna’ya barışın gelmesi, Avrupa Birliği’nin ekonomik ve siyasi birliğini güçlendirebilir. Ukrayna’nın AB’ye üyelik sürecinin hızlanması, Almanya için yeni ekonomik ortaklıkların ve fırsatların kapısını açabilir. Daha entegre bir Avrupa, Almanya’nın liderlik rolünü pekiştirirken, AB’nin ekonomik büyümesine de ivme kazandıracaktır.

 Bütün bu bilgiler sonrası sonuç olarak Ukrayna’ya barışın gelmesi, Almanya için sadece insani bir umut değil, aynı zamanda ekonomik bir kalkınma fırsatıdır. Enerji maliyetlerinin azalması, ticaretin yeniden canlanması, tedarik zincirlerinin istikrara kavuşması ve yeniden inşa projeleri, Almanya ekonomisine uzun vadeli faydalar sağlayacaktır. Barış, sadece Ukrayna ve bölge için değil, Almanya’nın ekonomik geleceği için de kritik öneme sahiptir.

 

Bildunterschrift: Zwei Mitarbeiterinnen von Islamic Relief in Port Sudan zeigen heute ihre Solidarität für ihre humanitären Kolleginnen und Kollegen. Im Sudan wurden seit Ausbruchs des Konflikts 37 humanitäre Helfende getötet.

Köln, 19. August 2024 - Die Zahl der tödlichen Angriffe auf Mitarbeitende von Hilfsorganisationen ist auf ein Rekordniveau gestiegen und bleibt ungestraft, warnt Islamic Relief zum heutigen Welttag der humanitären Hilfe. Neue Daten von letzter Woche zeigen, dass die Zahl der tödlichen Angriffe auf Personal humanitärer Organisationen in den letzten 20 Jahren um 400 Prozent zugenommen hat - 280 Tote im Jahr 2023 im Vergleich zu 56 Toten im Jahr 2004. Die Zahl von 2023 ist fast doppelt so hoch wie in jedem anderen Jahr der letzten zwei Jahrzehnte. Im Jahr 2024 sind bereits mindestens 176 hilfeleistende Menschen getötet worden, mehr als die Hälfte von ihnen in Gaza, das nun als tödlichster Ort für humanitäre Mitarbeitende gilt.

 

Seit Anfang 2023 wurden in 33 Ländern mindestens 456 Mitarbeitende von Hilfsorganisationen getötet, wobei das vergangene Jahr das tödlichste darstellt und dieses Jahr mit der gleichen Rate weitergeht. Weitere 472 Helferinnen und Helfer wurden im gleichen Zeitraum verwundet oder entführt.

 

Allein in Gaza wurden seit Anfang Oktober 2023 mindestens 286 Mitarbeitende von Hilfsorganisationen - fast ausschließlich Palästinenserinnen und Palästinenser - getötet. Der Gazastreifen zählt derzeit zum tödlichsten Ort der Welt für humanitäre Hilfeleistende, da Krankenhäuser, Krankenwagen, Schulen, Unterkünfte, Hilfskonvois, Büros und andere zivile Infrastrukturen angegriffen und zerstört werden.

 

Auch in anderen Ländern werden Mitarbeitende humanitärer Organisationen häufig angegriffen, wobei der Sudan und der Südsudan die nächsttödlichsten Orte für humanitäre Hilfeleistende sind. Im Sudan wurden seit Ausbruch des Krieges im April 2023 mindestens 37 Mitarbeitende von Hilfsorganisationen getötet, Dutzende von ihnen wurden angegriffen und über 120 Büros und Lagerhäuser von bewaffneten Gruppen geplündert.

 

Angriffe auf Mitarbeitende humanitärer Organisationen verstoßen gegen Völkerrecht

 

Angesichts der Rekordzahl von Menschen, die weltweit auf humanitäre Hilfe angewiesen sind, haben die zunehmenden Angriffe auf Mitarbeitende von Hilfsorganisationen eine katastrophale Wirkung auf die am meisten gefährdeten Menschen der Welt.

 

Angriffe auf Mitarbeitende humanitärer Organisationen - und deren Räumlichkeiten und Vermögenswerte - verstoßen gegen das Völkerrecht. Dennoch werden diese Gesetze zunehmend missachtet und die Angreifenden nicht zur Rechenschaft gezogen.

 

UN-Resolution 2730 des UN-Sicherheitsrats: Verstärkter Schutz für humanitäre Akteure

 

Islamic Relief fordert die UN-Mitgliedsstaaten auf, ihre Bemühungen zum Schutz von Mitarbeitenden humanitärer Organisationen, Vermögenswerten und Räumlichkeiten zu verstärken - wie in der im Mai dieses Jahres verabschiedeten Resolution 2730 des UN-Sicherheitsrats gefordert - und die Täter für Verstöße zur Rechenschaft zu ziehen.

 

Es muss mehr getan werden, um lokale Mitarbeitende von Hilfsorganisationen zu schützen. Während Angriffe auf internationale Mitarbeitende von Hilfsorganisationen - wie die Tötung von Mitarbeitenden der World Central Kitchen in Gaza im April - für Schlagzeilen sorgten und weltweit verurteilt wurden, handelt es sich bei den meisten getöteten und angegriffenen Mitarbeitenden von Hilfsorganisationen um nationale Mitarbeitende, die nur einen Bruchteil der Aufmerksamkeit erhalten.

 

Ein Helfer von Islamic Relief im Gazastreifen, dessen Name zu seinem Schutz nicht genannt wird, sagt: "Wir können jeden Moment die nächsten Opfer sein. Wir gehen jeden Tag zur Arbeit, lassen unsere Kinder und Familien zurück und riskieren unser Leben, um gefährdeten Menschen beim Überleben zu helfen. Wir versuchen unser Bestes, um zu helfen, obwohl das Ökosystem um uns herum kaum noch funktioniert. Aber jeder Tag könnte der letzte sein."

 

Yozgat belediye başkanı Dr. Kazım Arslan, şair,yazar gazeteci. 1970-1980 yıllarında Yozgat’ta ülkücü gençliğin yetişmesinde emeği olanlardan. Şahsen ben onbeş yaşlarında onun sohbetlerini dinlemiş,milli kimliğimi bulmuş, okullarda öğrenemediğimi ülkü ocaklarında öğrendim.Bizi milli kimlikle donatan hocalarıma başkanlarıma dua ediyorum. Kendimide sorumlu tutuyorum.
 
Dr Kazım Arlan’ı yakından tanıyalım 
 
Kazım Arslan, 10 Ağustos 1959’da Yozgat’ta doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Yozgat’ta tamamladı. 
 
1982 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunudur. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalında İhtisas yaptı. Keşan Sağlık Ocağı Tabipliği ve Verem Savaş Dispanseri Baştabipliği, Sorgun İlçe Sağlık Grup Başkanlığı, Yozgat İI Sağlık Müdürlüğü, Serbest Tabiplik yaptı.
 
1994 Refah Partisi’nden Yozgat Belediye Başkan adayı olarak siyasi çalışmalara başlayan Kazım Arslan, 1995 genel seçimlerinde Refah Partisi’nden Yozgat Milletvekili seçilerek TBMM’de bulundu. TBMM Plan Bütçe Komisyonu ve Sağlık Komisyonu üyeliklerinde bulundu.
 
Kazım Arslan, Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmasının ardından 1998 yılında kurulan Fazilet Partisi’nde Yozgat Milletvekili ve GİK üyesi olarak görev yaptı. Fazilet Partisi’nin de 2000 yılında Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılmasının ardından yerine kurulan Saadet Partisi kurucuları arasında yer aldı ve GİK üyeliği ile parti Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu.
 
2010 yılında parti içi meseleler sebebiyle parti genel başkanı ve diğer GİK üyeleri ile birlikte Saadet Partisi görev ve üyeliğinden istifa ederek HAS Parti’nin kurucuları arasında yer aldı. Arslan, HAS Parti ile AK Parti Bütünleşme sürecinin ardından 2014 mahalli idareler seçiminde AK Parti’den Yozgat Belediye Başkanı seçildi.Kazım Arslan, evli ve 2 çocuk babasıdır.
 
Kazım Arslan, 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinde Bağımsız Aday olarak Yozgat Belediye Başkan adayı oldu.
 
31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde Yeniden Refah Partisi’nden Yozgat Belediye Başkanı oldu.
 
Yozgat Belediye başkanlığı görevine 9 ay önce başladı. Yozgatlı esnaflar ve yakınlarımla görüştüğümde belediyenin hizmetlerinden memnunlar. Şehir tertemiz. 
 
Yozgat Belediye Başkanını ziyaret
 
Dr. Kazım Arslan 1976 - 77 yıllarında  ben Yozgat Lisesi öğrencisiydim. Kardeşi Kadir Arslan bizimle parelel sınıftaydı. O yıllar Ülkü Ocağına seminerlere gidiyoruz. Hafta sonu düzenlenen seminerin hatibi Erzurum Üniversitesi öğrencisi Kazım Arslan’dı, Salon dolmuştu. Bize o zaman, ‘devletimizin milliyetçi Ülkücü kadroya çok ihtiyaç var. Çok okuyun çok çalışın bu ülke bizlerden hizmet bekliyor’ dediğini hiç unutmadım.Kazım başkanı o günden beri tanırım ona karşı hep saygılı oldum.
Kendisi şair  olduğunu bilenler vardır. Yazdığı şiirleri yorumları kulaklarımda. Aynı zamanda gazeteci. Uzun yıllar Milli gazetede meclisten dışarı köşe yazıları yazdı. Serbest Dr olarak çalıştığı yıllarda Kültür Sanat Sağlık ve edebiyat dergi çıkartı uzun yıllar okuyucuya ulaştırdı. Yine Serbest Doktorluğunda 1989 doğumlu oğlum Yasin Tuncay ve yeğenim Ufuk Şimşek’in sünnetlerinide yaptı. 
Geçtiğimiz gün belediye meclis üyesi iş insanı Mehmet (Hafız)Dişli’yle birlikte makamında ziyaret ettim. 40 yıl hatırı olan mis kokulu kahvesini yudum, yudum içtik. Sohbetini dinledim. Yozgata olan aşkı, sevgisi şevkle devam ediyor. 
Yolun açık olsun Kazım başkanım hizmetin daim olsun. Yozgatlı bu hizmetleri unutmaz bilesin.
 
Haber     : Doğan Tufan
Fotoğraf : Doğan Tufan 
 
 
 
 
 
Somali Adalet ve Anayasal İşler Bakanı Hassan Moallin Muhamoud Sheikhali YTB’yi ziyaret ederek YTB Başkanı Abdullah Eren ile bir araya geldi.
Etiyopya ile Somali arasında bir süredir devam eden Somaliland krizi Türkiye'nin arabuluculuğunda çözüm yoluna girdi. Dönüm noktası niteliğinde olan Ankara Anlaşması her iki ülke için yeni bir başlangıç oldu. Somali heyetinde yer alan Somali Adalet ve Anayasal İşler Bakanı Hassan Moallin Muhamoud Sheikhali YTB’yi ziyaret ederek YTB Başkanı Abdullah Eren ile bir araya geldi. Ziyarette başta Türkiye Bursları olmak üzere birçok alanda dost ve kardeş Somali halkına yönelik iş birliği imkanları ele alındı.
 
Görüşmede konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren şunları kaydetti: “Somali Adalet ve Anayasal İşler Bakanı Hassan Moallin Muhamoud Sheikhali’yi kurumumuzda misafir etmekten büyük memnuniyet duydum. Görüşmemizde, başta Türkiye Bursları olmak üzere birçok alanda dost ve kardeş Somali halkına yönelik iş birliği imkanlarımızı değerlendirdik. Ayrıca, Türkiye mezunu Somalili kardeşlerimizin Somali Adalet Bakanlığında görev alacak olmaları bizler için ayrı bir gurur kaynağı.”
 
 
 
 
Seit Mai 2023 wurde der aus den 1960er/70er Jahren stammende Kirchplatz St. Albert neu gestaltet und nun durch Oberbürgermeister Christian Schuchardt der Öffentlichkeit übergeben.
Der Kirchplatz St. Albert, zur Entstehungszeit des Stadtteils das pulsierende Herz der Lindleinsmühle mit einem breiten Angebot von Einzelhandel und Dienstleistungen, war in die Jahre gekommen und erfüllte die heutigen Anforderungen an Barrierefreiheit und Aufenthaltsqualität nicht mehr. Eingebettet in das Bund-Länder-Städtebauförderprogramm „Soziale Stadt“ (seit 2020 „Sozialer Zusammenhalt“) wurde ein Integriertes Handlungs- und Entwicklungskonzept unter breiter Beteiligung der Bürgerschaft erarbeitet.
„Mit einer Bausumme von 2,1 Mio €, die zu 80 % aus dem Sonderfonds „Innenstädte beleben“ der Regierung von Unterfranken gefördert wurde, entstand ein hell gepflasterter freundlicher Platz zum Verweilen für alle, denn durch das Anheben des Platzniveaus und den dadurch ermöglichten Wegfall der Treppen ist der Kirchplatz nun barrierefrei“, freut sich Oberbürgermeister Schuchardt.
 
Eine Besonderheit des neugestalteten Platzes ist ein unterirdisches Regenauffangbecken, das wie ein Schwamm das Regenwasser des Platzes, insbesondere bei Starkregenereignissen, auffängt, speichert und dann den Bäumen zeitverzögert zur Verfügung stellt. Dadurch konnten auch neue Baumpflanzungen auf dem Platz vorgenommen werden, die in ein paar Jahren einen schattigen Aufenthalt ermöglichen. Neue Sitzmöglichkeiten, ein Spielpunkt und die Verbesserung der Zugänge tragen zu einer erweiterten Nutzungsmöglichkeit bei. Das Projekt ist eines der ersten Pilotprojekte „Schwammstadt“ in Würzburg und wurde durch die Landesanstalt für Weinbau und Gartenbau in Veitshöchheim wissenschaftlich begleitet.
 
Der Kirchplatz St. Albert vor der Neugestaltung Foto: Violetta Neumann
 
Erfreulich ist, dass durch die Erweiterung des Hotels Lindleinsmühle eine neue Nutzung für die leerstehende Supermarktfiliale (zunächst Edeka, dann Schlecker) gefunden werden konnte, und auch das Quartiersbüro mit seinen vielfältigen Angeboten zur Aktivierung des Bereiches beiträgt. Ebenso beleben der benachbarte Kindergarten und die Pfarrei St. Albert den Kirchplatz. Dessen Namensgeberin, die Kirche St. Albert, ist als eine der herausragenden Zeugen ihrer Epoche inzwischen vom bayerischen Landesamt für Denkmalpflege als Denkmal im Baustil des „Brutalismus“ anerkannt.
Als besonderen Impuls konnte mit dem neuen Treffpunkt in der ehemaligen Sparkassenfiliale direkt am Platz ein Aktionsraum für die Bürgerinnen und Bürger des Stadtteils geschaffen werden. Die neuen Räumlichkeiten stehen ab Anfang 2025 für die Öffentlichkeit zur Verfügung. Einige wöchentliche Angebote für Jung und Alt sind bereits dort verortet.
 
Avrupa Türklüğünün önderlerinden, Bozokların yiğidi geçtiğimiz yıllarda ebedi aleme yolcu ettiğimiz Mehmet Akbul başkanımızın kızı Uzman Sosyolog, Sistemik Terapist, Sistemik Travma Terapisti  olan Hülya Akbul-Çakır, Almanyada doğdu okullarında okudu. Avrupa Türk İslam Birliği (ATİB)teşkilatının kız kolları genel başkanlığını yaptı. Büyük hizmetleri oldu. Almanyanın en çok ihtiyaç duyduğu alanda eğitimini yaptı. Ve Almanya’da en çok ihtiyaç duyulan acılara merhem oluyor. Kendisiyle gurur duyuyorum. Babası olan büyüğümüz ağabeyime rahmetler diliyorum. Hülya Akbul’a başarılar diliyorum.  Hülya Akbul Çakır Kültürel yozlaşmaya dikkat çekti. Geleceğimizle ilgili endişelerini  yazdı. 
 
 
Bizim Geleneklerimiz Nerede Kaldı?
 
Kültürel yapımızdan ve değerlerimize korunmasından bahsederken artık daha da bir itinalı almamız gerektiği kanısındayım. Kültür kavramının tanımına baktığımızda, bir
toplumu diğer toplumlardan farklı kılan,
kendine özgü anlayış ve davranışlar ile omurgasını oluşturun yaşayış ve düşünüş 
biçimi olduğunu görüyoruz. Hayatın dinamik oluşu ve toplum hayatında zamanla meydana
gelen değişimler kültür yapımızdaki dil, tarih, sanat ve gelenek gibi ögeleri de değişime uğratıyor.
 
 
YAŞANTIMIZDAKI YOZLAŞMA
 
Kültür bir toplumun düşünüş birliğini oluşturan gelenek durumundaki yaşayış ve
düşüncenin tamamdır ki, bugün düşünüş ve yaşayış biçimine baktığımızda bir çözülme ve bozulma hatta bir yozlaşma yaşadığımız ne kadar da aşikâr. Neden mi?
 
 
 ÇOCUĞUN SÜNNETi BAHANE.
 
Çok masum başlamış olan sünnet düğünü törenlerini düşünün bakalım... Dini bir hassasiyeti yerine getirirken yapılan ciddi israflar ve toplum içinde daha iyisini ve
görkemlisini yapma yarışları, aslında yüce dinimizin tavsiyelerinin tam da tersini ortaya koymakta.
Kendi iç dünyasında birtakım heveslerini alamamış ve kendini göstermek için sünneti bahane eden ebeveynler, çocuklarına şehzade 
kiyafetleri giydirirken, kendileri de âdeta tekrardan gelin ve damat oluyor. Dahası var. Sünnet merasimini kutlama adı altında 
mevlüt okuyacak kişinin âdeta assolist gibi mekâna girişi ayrı bir trajikomediyi sergiliyor.
 
 
"TAMAMEN" SÜRPRiZ
 
Kültürel yozlaşma mutlaka toplumun diğer alanlarına da yayılacaktı. Nitekim bunu evlenme teklifleri ve bunun ilanı takip etti. Ebeveynin daha onayı var mı yok mu
bilmeden, aileler arası bir tanışma-uyuşma var mı dikkate almadan gençlerde evlenme
tekliflerini gerçekleştirme modası yaygınlaştı. İşin ilginç tarafı gelin adayı evlenme teklifinin nasıl ve nerede yapılacağını  belirliyor ve delikanlı da bu isteği uygulama noktasında yükümlü olarak hazırlıklarını yapıyor. Ama öyle bir hazırlık olmalı ki, kızımızın hiçbir şeyden haberi yok. Yani tamamen sürpriz olacak.
 
 
İLK DENGE BOZUKLUĞU
 
Tabii, bu esnada her iki tarafın da arkadaşları organizeye dahil olmalı ve hazır bulunmalı. Delikanlı çiçeğini ve pırlantasını kızımız ile önceden seçtiği için dersine iyi çalışmış
öğrenci gibidir. Yapılacak teklifin diz çökerek olması gençler tarafından romantiklik olarak nitelendirilirken aslında göz hizasının kaybı ilerideki evlilikleri ile ilgili ilk denge bozukluğunu da beraberinde getirdiğinden habersizlerdir. Zira kadının ruhu diz çöktürdüğü erkeğe uzun vadede saygı
duymasına engel olabilmekte, erkeğin ruhu ise diz çöktüğü kadına yapabilecegi en uç hareketi yaptığı için uzun vadede sevgisini göstermede ve ilişkisi için yatırım yapma gayretindeki motivasyonunu azaltmaktadır.
 
 
EN İNCE DETAYLAR...
 
Gençler arasındaki evlilik teklifi
organizasyonundan sonra dünürlerin tanışma kısmına geçebiliriz. Kız isteme törenlerine giderken özel tepsilerdeki hazırlıklar âdeta dudak ısırtır cinsten. Özel mekânlar tutuluyor, kız isteme merasiminden sonra gelin kızın giyeceği ayrı tören elbiseleri alınıyor ve erkek
tarafı o aldığı marka malzemeleri yine bir uyum bütünlüğü içinde ve herkesin göreceği
şekilde paketliyor. Uzunca bir kuyruk oluşacak sekilde sırasıyla eve veya tutulan mekâna girecek insanlar, ellerindeki paketleri nasıl tutacaklarına ve sunacaklarına kadar ince detaylara dikkat ediyor.
 
 
"KIZIMIZA BIR SORALIM"
 
Anlamakta çok zorlandığım bir konu ise kız babasının bu hengamenin içerisinde damat
tarafının kız istemesine cevaben, usulen de olsa "Kızımıza bir
soralım"demesidir. Yani, kız zaten sosyal medyada ilan etmiş. Öncesinde
mekân tutmuşsun, çevreni davet etmişsin. Bu sorunun ne anlamı kaldı? Ayrıca gelin olacak
kızın kahve yapımı ve takdimi için tutulan özel
fotoğrafçı herhalde bu törenlerde en mutlu olan insandır diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Düğün hazırlıkları  tüm israfıyla devam ededursun, yeter ki gençlerin hayalleri gerçekleşsin ve hiçbir eksikleri olmasın!
Yaklaşan düğün tarihiyle beraber bekarlığa
veda partisi, milli ve duygu dilimiz Türkçe de olsa ingilizce yazılı 'birde ' kuşakları veya
sabahlıkları gibi detaylar, son olarak da kına gecesi için hazırlıklar devam ediyor.
 
 
ELBİSEYE UYGUN PEÇETE, ÇIÇEK, BÖCEK 
 
Başta gelin kızın giyeceği süslü ve pahalı
elbiseler ve ayrıca kına yakılırken yine özel
pahalı kına kaftanlar alınırken, 'konsept' adı altında belli renk ve temalar seçilerek
gösterişin dozu iyice ayarlanıyor. Kına
elbisesinin rengine uygun belirlenen peçete,
çiçek, böcek tarzında ne varsa süslemelerin tamamı bir uyum içinde olması gerektiği dikkatlerden kaçmıyor.
Elbette ki gelinin girişi, damat ile dansı ve oyunu ve hatta kaynanaların dahi nasıl bir
davraniş sergileyeceği bu 'konsepte' uygun ayarlanıyor. Yetmedi, erkek annesi "Ne kadar da güzel evlat yetiştirmişsin dünürüm" başlığı
altında kızın annesine altın bileziği herkesin gözü önünde 'konseptin' bir parçası olarak takıyor. Bunlar kimin örfü, âdeti? Kimin geleneği göreneği?
 
 
NE YAPIYORUZ BiZ?
 
Sonuç itibariyle şunu söylemek istiyorum:
Amacım bağcıyı dövmek degil , üzüm yemek. Onun için lütfen bir kendimize gelelim ve ne yaptığımızın farkına varalım . Kim oldugumuzu, tarihimizi, kültürümüzü unutmadan, yozlaşmaya fırsat vermeden, örfümüzü ve adetlerimizi yerinde yaşayarak,
dinimizin bize çizdiği çerçeve doğrultusunda
israfa yönelmeyerek yaşayalım ve yaşatalım tüm mutlu günlerimizi. Nihayetinde yukarıdaki
sıralananlar artarak devam ediyor ve gelecek
nesillerimizin doğrudan duygu, düşünce ve davranış ekseninde eğitimlerinde etkili oluyor.
 
Haber: Doğan Tufan
Fotoğraf: Hülya Akbul Çakır 

 

Son yıllarda ciddi anlamda yükselişe geçen Türk mutfağı, özellikle Nürnberg merkezli olarak bu yükselişini sürdürüyor.

Uzun yıllardır Nürnberg’in merkezi Plärrer’de Anadolu’nun nefis yemeklerini sunan Mevlana Restaurant, müşteri memnuniyetini daha da artırmak adına lezzet çeşitlerini genişletti. Yeni açılan Türk kahvesi ve çeşitli tatlıların sunulduğu mekanına ise Franken ve Konya’yı birleştiren FRANKonya adını verdi.

Birlik Gazetesi’ne açıklamalarda bulunan Mevlana Restaurant işletmecisi Ahmet Can şunları söyledi:

“Burası artık bizim için yeni vatan. Ancak kadim köklerimiz ve kültürel değerlerimiz, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür deryasından geliyor. Ne Almanya’dan ne de Türkiye’den vazgeçebilen samimi insanlar olarak, geldiğimiz yer Konya ile kaldığımız yer Franken arasında gönül köprüleri kurmaya gayret ediyoruz. Kalbimize, zihnimize ve tanıtım levhamıza bunun için FRANKonya yazdık. Şunu da eklemek isterim ki, Anadolu’nun dört bir yanından binbir çeşit lezzeti müşterilerimize sunuyoruz. Mevlana’nın ‘Gel’ çağrısına uyarak, çok uzaklardan gelen müşterilerimiz bile var.”

Mevlana Restaurant, uzun yıllardır Türkiye’nin farklı yörelerine ait lezzetleri Almanya’da başarıyla temsil ediyor.

Seite 1 von 636