Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Rusya ile savaşta Ukrayna’nın müzakere masasına hangi hedeflerle oturacağına kendisinin karar vereceğini söyledi.
Baerbock, Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı öncesinde gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya ve Avrupa’nın barış düzenine karşı yürüttüğü savaşa giderek başka ülkeleri de dahil ettiğini savunan Baerbock, Kuzey Kore askerlerinin ve Çin fabrikalarından çıkan insansız hava araçlarının bu savaşta kullanılması durumunda, bunun Asya bölgesini de savaşın içine çekeceği anlamına geleceği uyarısında bulundu.
Baerbock, bunun, Avrupa'daki barışı daha da tehlikeye atacağını, bu yüzden de dün Pekin'e yaptığı ziyarette ana konularından biri olduğunu kaydetti.
"Ukrayna müzakere masasına hangi hedeflerle gideceğine kendisi karar verir. Bunun için (Ukrayna) güçlü bir konumda olmalıdır." diye konuşan Baerbock, bundan dolayı Ukrayna’yı desteklediklerini vurguladı.
Baerbock, ancak barış için Putin'in isteksiz olduğunu ileri sürerek, "Rusya Devlet Başkanı Putin'in saldırganlığı durdurması ve bu masaya gelmesi gerekiyor." dedi.
Başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyeleri olmak üzere herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğine işaret eden Baerbock, "Barışı ancak birlikte başarabiliriz." şeklinde konuştu.
Baerbock, Ukrayna ile Rusya arasında olası ateşkes durumunda bunu korumak için Almanya’nın asker gönderip göndermeyeceğinin sorulması üzerine, Almanya olarak 1000 günden beri barış için çalıştıklarını, gelecekte de barışa hizmet edecek her şeyi tüm güçle destekleyeceklerini belirtti.
Barış üzerinde konuşulduğunda bunun "adil barış" olması gerektiğini vurgulayan Baerbock, "Bu sadece daha fazla silahlanmaya ve Ukrayna'ya veya diğer Avrupa ülkelerine başka saldırılara yol açacak çatışmanın dondurulması olmamalı." ifadesini kullandı.
Haber: Erbil Başay
Besuch aus Lutsk in der Gustav-Walle Mittelschule
Ukrainischer OB trifft ukrainische Schülerinnen und Schüler in Würzburg
In Zuge des Besuch Oberbürgermeisters der Stadt Lutsk, Ihor Polishchuk, in Würzburg fand auf Anregung und im Beisein von Bürgermeisterin Judith Roth-Jörg ein Gespräch mit ukrainischen Schülerinnen und Schülern der Gustav-Walle Mittelschule statt. Begrüßt wurden die Gäste von Schulleiter Matthias Schranner und seiner Stellvertreterin Catherina Steigenberger.
Der OB aus Lutsk wurde in ein intensives Gespräch mit den Schülerinnen und Schüler verwickelt. Unzählige Fragen auch nach der aktuellen Lage in der Ukraine wurden gestellt und beantwortet. Auf die Frage, ob Ihor Polishchuk den Präsidenten der Ukraine Wolodymyr Selensky kenne, zückte er sein Handy und zeigte den Schülern ein Selfie, das ihn und den Präsidenten zeigt.
Bürgermeisterin Roth-Jörg zeigte sich begeistert von den Deutschkenntnissen einiger Schüler und motivierte alle, die Bildungschancen in Deutschland zu nutzen, um das gewonnene Wissen bei einer Rückkehr in die Ukraine einsetzen zu können. Der OB aus Lutsk warb für das Erlernen der deutschen Sprache, um nach dem Krieg weiter gute Verbindungen nach Deutschland halten zu können.
BU: Bürgermeisterin Judith Roth-Jörg (li) und Ihor Polishchuk (m., mit Krawatte) besuchten die ukrainischen Schülerinnen und Schüler in der Gustav-Walle-Mittelschule. Foto: Iurii Gordiichuk
Bei der Mitgliederversammlung des Sozialdienstes katholischer Frauen (SkF) e.V. Würzburg am 18. Oktober 2024 hatte sich Vorsitzende Dr. Anke Klaus nach 28 Jahren ehrenamtlicher Vereinsarbeit aus dem Vorstand zurückgezogen. Die Mitglieder wählten daraufhin Johanna Stirnweiß (links) in den Vorstand. Sie unterstützt den SkF Vorstand bereits seit einigen Jahren und wurde vor zwei Jahren vom SkF-Vorstand als Vorstandsmitglied kooptiert.
In seiner konstituierenden Vorstandssitzung im November wählte der amtierende fünf-köpfige Vorstand die bisherige stellvertretende Vorsitzende Ulrike Lang (Mitte) zur Vorsitzenden und Sigrid Maroske (2. von rechts) zu ihrer Stellvertreterin. Geschäftsführung und Bereichsleitungen im SkF Würzburg gratulierten zur Wahl, dankten für die gute Zusammenarbeit in den vergangenen Jahren und freuen sich auf die weitere bewährte Zusammenarbeit mit erfahrenen Vorstandsfrauen.
Die Initiative „30 für 30“ des Bayerischen Bio-Siegels hat erneut gezeigt, wie innovativ und zukunftsweisend regionale Bio-Projekte sein können. Ziel der Initiative ist es, bio-regionale Ernährung in Bayern voranzutreiben und das ehrgeizige Ziel der BioRegio 2030 – 30 Prozent ökologisch bewirtschaftete Fläche bis 2030 – zu erreichen. Die Initiative „30 für 30“ ist ein Wettbewerb des Bayerischen Staatsministeriums für Ernährung, Landwirtschaft, Forsten und Tourismus. Seit 2021 sind insgesamt 30 herausragende Leuchttürme für Bio aus Bayern gekürt worden.
Besonders erfreulich: In der aktuellen und vorerst letzten Wettbewerbsrunde stammen zwei der fünf prämierten Projekte aus der Öko-Modellregion Kelheim. Damit unterstreicht Kelheim die Innovationskraft und den Erfolg regionaler Zusammenarbeit. Diese Projekte zeigen eindrucksvoll, wie nachhaltige Landwirtschaft und regionale Wertschöpfungsketten in der Praxis funktionieren können.
Die Initiative stärkt solche Vorhaben nicht nur durch gezielte Unterstützung, sondern auch durch gesteigerte öffentliche Aufmerksamkeit. Damit ebnet sie den Weg für kreative Lösungen, die als Vorbilder für ganz Bayern dienen können. „30 für 30“ beweist, dass bio-regionale Ernährung nicht nur nachhaltig, sondern auch erfolgreich umgesetzt werden kann.
Eines der Gewinnerprojekte ist das "Altmühltaler Emmer" des Riedenburger Brauhauses, das sich der Wiederbelebung der klimastabilen Urgetreidesorte Emmer widmet und dieses in einer nachhaltigen Wertschöpfungskette mit regionalen Landwirten integriert. Das zweite Projekt stammt vom Bioland Streuobsthof Stöckl aus Rohr in NB, das mit seiner „LiLo Bio-Streuobst-Apfelschorle“ nicht nur den Betrieb für eine neue Generation sichert, sondern auch aktiv zum Erhalt von Streuobstwiesen beiträgt.
Lambaları sönük
Sırtında yıllar yük
Hâtıraları kırık dökük
Bir yer olacak orada
Adı Kerkük…
Ârif Nihat Asya
Amerika Birleşik Devletler hükümeti 2024 yılının başlarında uzun süren müzakerelerin ve tartışmaların ardından ABD'nin NATO müttefiki Türkiye ile 40 adet yeni F-16 Fighting Falcon çok amaçlı savaş uçağının satışını ve Türk hava Kuvvetlerinin mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kitinin satışını binbir naz ile onaylamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı geçtiğimiz hafta içinde ABD’den mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kiti alma kararını değiştirdi ve TUSAŞ’ın yeteneklerine güvenerek satın almaktan vazgeçtiğini açıkladı.
Belli ki TUSAŞ, yılların deneyimi ve çağdaş teknolojisi ile F-16 filosunun çağdaşlaştırılması için gerekli tüm sistemleri, yerli malzeme ve milli yazılımla üretmeyi başarmış. Özelliklede, Amerika’nın F-16’ları modernize etmek için kullandığı “Modüler Görev Bilgisayarının [MMC]” yerini almış olan “Özgün Aviyonik Sistem [OAS]” isimli “Görev Bilgisayarı”nı geliştirmesi ve kusursuz bir hale getirmesi Türkiye’yi silah üretim sanayiinde çok önemli bir konuma yükseltiyor. Dünya üzerinde bu tür silah sanayisine yönelik sofistike ve özgün olarak “Görev Bilgisayarı” imal edebilen ve kendi yazılımını kullanabilen sadece 3 ülke var.
Görev Bilgisayarının paralelinde bir diğer çok önemli başarı da ASELSAN tarafından geliştirilen, açık yazılım mimarisine sahip olan ve diğer ülkelerdeki teknoloji sağlayıcılarına bağımlı kalmadan süreç içinde sorunsuz yükseltmelere izin veren OAS’ın (programlamada spesifikasyon dili) entegre olarak Görev Bilgisayarı ile kullanılıyor olması.
OAS’ın ASELSAN tarafından geliştirilerek millileştirilmesi hayati bir önem taşımakta. Türkiye artık kendi olanak ve spesifikasyonları ile SOM-J seyir füzesi ve HGK güdümlü bomba kitleri gibi, füzelere kendi mühimmatlarını entegre edebilecek. Füze nereye gidecek, güdümlü bomba nereye düşecek, artık füze hedefe giderken öğrenilemeyecek, karşı tarafa bilgi verilemeyecek, füzenin nereyi hedeflediği, hedefi vurduktan sonra ortaya çıkacak.
Türkiye’nin ürettiği radarlar da artık küresel silah sanayiinde başa oynuyor.
ASELSAN’ın kendisinin geliştirdiği AESA [Active Electronically Scanned Array] radar teknolojisi ile ürettiği MURAD AESA radarı, ABD’li şirket Northrop Grumman'ın ürettiği ve dünyanın en iyisi olarak kabul gören AN/APG-83 SABR’ın (Scalable Agile Beam Radar) en büyük rakibi.
Devamla; ASELSAN kendi geliştirdiği ve ürettiği SPEWS-II Elektronik Harp uygulama paketleri ile batılı rakiplerinin başını ağrıtmaya başladı. SPEWS-II’nin Türk hava Kuvvetlerinin elindeki F-16’lara entegrasyonu, Türkiye’nin elektronik harpte dışa bağımlılığını neredeyse sıfırlayacak düzeyde.
ROKETSAN ve TUBİTAK SAGE tarafından ortaklaşa geliştirilen SOM-J seyir füzesi, uzun menzilli hassas vuruş kabiliyetli olup F-16’ların silah yuvaları ve sistemi ile tam uyumlu üretildi. Buna ilaveten aynı ekip tarafından üretilen GÖKDOĞAN ve BOZDOĞAN havadan havaya füzeleri, ABD’nin ürettiği AIM-120 AMRAAM ve AIM-9X Sidewinder füzelerinin en dişli rakibi. Türkiye artık füze teknolojisinde neredeyse tam özerk hale geldi ve dışa bağımlılıktan, ambargolardan, kısıtlamalardan ve benzeri yaptırımlardan tamamen kurtuldu.
ABD’nin işine gelmediğinde Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması, Türkiye’nin elindeki F-16’ları modernleştirme isteklerinde nazlanması, yıllarca sudan bahanelerle engeller çıkartması, Türkiye’yi “çok naz aşık usandırır” misali usandırdığı kesin. Türkiye, ABD’nin nazlarından ve yaptırımlarından kurtulmak için kullandığı Amerikan yapımı silahlardaki kilit sistemleri kendi ürettikleri ile değiştirmek amacı ile yıllar önce TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, TUBİTAK ve benzer teknoloji şirketlerini ayrı ayrı görevlendirerek bu sistemleri yerli alternatiflerle değiştirmek suretiyle kendi kendine yeterli olma yoluna girmiş. Şükür ki hedeflenen sonuçları da almayı başardı.
Bu gelişme, net bir şekilde Türkiye’nin ve Türk silahlı kuvvetlerinin yıllar içinde neredeyse her tür silah ve araçta kendi kendine yeterliliğini artırdığını ve yabancı tedarikçilere bağımlılığını iyice aşağılara çektiğini gözler önüne seriyor. Biz Türklerin çok kullandığı atasözünün tezahürü de diyebiliriz buna. Gerçekten kötü komşu ev sahibi yapıyor.
Prof. Dr. (İn. Müh), Doç. Dr. (UA İlş) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Amerika Birleşik Devletler hükümeti 2024 yılının başlarında uzun süren müzakerelerin ve tartışmaların ardından ABD'nin NATO müttefiki Türkiye ile 40 adet yeni F-16 Fighting Falcon çok amaçlı savaş uçağının satışını ve Türk hava Kuvvetlerinin mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kitinin satışını binbir naz ile onaylamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı geçtiğimiz hafta içinde ABD’den mevcut F-16 filosu için 79 adet modernizasyon kiti alma kararını değiştirdi ve TUSAŞ’ın yeteneklerine güvenerek satın almaktan vazgeçtiğini açıkladı.
Belli ki TUSAŞ, yılların deneyimi ve çağdaş teknolojisi ile F-16 filosunun çağdaşlaştırılması için gerekli tüm sistemleri, yerli malzeme ve milli yazılımla üretmeyi başarmış. Özelliklede, Amerika’nın F-16’ları modernize etmek için kullandığı “Modüler Görev Bilgisayarının [MMC]” yerini almış olan “Özgün Aviyonik Sistem [OAS]” isimli “Görev Bilgisayarı”nı geliştirmesi ve kusursuz bir hale getirmesi Türkiye’yi silah üretim sanayiinde çok önemli bir konuma yükseltiyor. Dünya üzerinde bu tür silah sanayisine yönelik sofistike ve özgün olarak “Görev Bilgisayarı” imal edebilen ve kendi yazılımını kullanabilen sadece 3 ülke var.
Görev Bilgisayarının paralelinde bir diğer çok önemli başarı da ASELSAN tarafından geliştirilen, açık yazılım mimarisine sahip olan ve diğer ülkelerdeki teknoloji sağlayıcılarına bağımlı kalmadan süreç içinde sorunsuz yükseltmelere izin veren OAS’ın (programlamada spesifikasyon dili) entegre olarak Görev Bilgisayarı ile kullanılıyor olması.
OAS’ın ASELSAN tarafından geliştirilerek millileştirilmesi hayati bir önem taşımakta. Türkiye artık kendi olanak ve spesifikasyonları ile SOM-J seyir füzesi ve HGK güdümlü bomba kitleri gibi, füzelere kendi mühimmatlarını entegre edebilecek. Füze nereye gidecek, güdümlü bomba nereye düşecek, artık füze hedefe giderken öğrenilemeyecek, karşı tarafa bilgi verilemeyecek, füzenin nereyi hedeflediği, hedefi vurduktan sonra ortaya çıkacak.
Türkiye’nin ürettiği radarlar da artık küresel silah sanayiinde başa oynuyor.
ASELSAN’ın kendisinin geliştirdiği AESA [Active Electronically Scanned Array] radar teknolojisi ile ürettiği MURAD AESA radarı, ABD’li şirket Northrop Grumman'ın ürettiği ve dünyanın en iyisi olarak kabul gören AN/APG-83 SABR’ın (Scalable Agile Beam Radar) en büyük rakibi.
Devamla; ASELSAN kendi geliştirdiği ve ürettiği SPEWS-II Elektronik Harp uygulama paketleri ile batılı rakiplerinin başını ağrıtmaya başladı. SPEWS-II’nin Türk hava Kuvvetlerinin elindeki F-16’lara entegrasyonu, Türkiye’nin elektronik harpte dışa bağımlılığını neredeyse sıfırlayacak düzeyde.
ROKETSAN ve TUBİTAK SAGE tarafından ortaklaşa geliştirilen SOM-J seyir füzesi, uzun menzilli hassas vuruş kabiliyetli olup F-16’ların silah yuvaları ve sistemi ile tam uyumlu üretildi. Buna ilaveten aynı ekip tarafından üretilen GÖKDOĞAN ve BOZDOĞAN havadan havaya füzeleri, ABD’nin ürettiği AIM-120 AMRAAM ve AIM-9X Sidewinder füzelerinin en dişli rakibi. Türkiye artık füze teknolojisinde neredeyse tam özerk hale geldi ve dışa bağımlılıktan, ambargolardan, kısıtlamalardan ve benzeri yaptırımlardan tamamen kurtuldu.
ABD’nin işine gelmediğinde Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması, Türkiye’nin elindeki F-16’ları modernleştirme isteklerinde nazlanması, yıllarca sudan bahanelerle engeller çıkartması, Türkiye’yi “çok naz aşık usandırır” misali usandırdığı kesin. Türkiye, ABD’nin nazlarından ve yaptırımlarından kurtulmak için kullandığı Amerikan yapımı silahlardaki kilit sistemleri kendi ürettikleri ile değiştirmek amacı ile yıllar önce TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, TUBİTAK ve benzer teknoloji şirketlerini ayrı ayrı görevlendirerek bu sistemleri yerli alternatiflerle değiştirmek suretiyle kendi kendine yeterli olma yoluna girmiş. Şükür ki hedeflenen sonuçları da almayı başardı.
Bu gelişme, net bir şekilde Türkiye’nin ve Türk silahlı kuvvetlerinin yıllar içinde neredeyse her tür silah ve araçta kendi kendine yeterliliğini artırdığını ve yabancı tedarikçilere bağımlılığını iyice aşağılara çektiğini gözler önüne seriyor. Biz Türklerin çok kullandığı atasözünün tezahürü de diyebiliriz buna. Gerçekten kötü komşu ev sahibi yapıyor.
Prof. Dr. (İn. Müh), Doç. Dr. (UA İlş) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Geçtiğimiz hafta sonu Göppingen Melodi düğün salonunda düzenlenen kısa adı ANF olan Avrupa Nizam-ı Alem Federasyonu 30. Yıl Kurultay şöleni görkemli bir şekil kutlandı.