Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Baerbock, Federal Mecliste (Bundestag) yaptığı konuşmada, savaşta yalnız kalan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in birlik içinde olan Avrupa ve uluslararası toplumla karşı karşıya kaldığını belirtti.
Bu korkunç savaşı bitirmenin sadece Putin’in elinde olduğunu ifade eden Baerbock, "Bu bizi kızdırmış ve sarsmış olabilir ancak bizi çaresiz kılmıyor." dedi.
Baerbock, bu yüzden “Putin’in güç sistemini vurmak için” yapabilecek her şeyi yapmaya odaklandıklarını vurguladı.
Alman hükümetinin Ukrayna’ya yeterince yardım etmediği yönünde muhalefetin eleştirilerine cevap veren Baerbock, Almanya’nın Ukrayna'ya bazı silahlar verdiğini anımsattı.
Baerbock, "Şimdi siz daha fazla verin diye söylerseniz; Savunma Bakanı neler sağlayabileceğimize baktı. Dürüst olmaya bu da dahildir. Bizde yeterince yok. Bu yüzden bunu farklı bir şekilde nasıl yaparız diye kafa yorduk." diye konuştu.
Ukrayna’nın doğrudan silah şirketlerinden alışverişte bulunması için özellikle Dışişleri Bakanlığı üzerinden para verdiklerini anlatan Baerbock, "Bu alımların bürokratik engellere takılmadan çok hızlı yapılabilmesi için her şeyi yapıyoruz. İnanın, her şeyi yapıyoruz. Sihir yapabilseydik, daha fazla silah tedarik edebilseydik, bunu yapardık." dedi.
Baerbock, Rusya'ya karşı dün de dördüncü yaptırım paketini uygulamaya koyduklarını, yaptırımlarla etkili ve kesin olarak Rus yönetim sisteminin etkilenmesinin önemli olduğunu dile getirdi.
Gelecek dönemde insani yardım için daha da fazla paraya ihtiyaç duyulacağını aktaran Baerbock, sınırlarda bulunan mülteciler için "Avrupa’da ve transatlantik üzerinde bir dayanışma köprüsü oluşturulması" çağrısında bulundu.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy, “18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi” dolayısıyla bir mesaj yayımladı.
Bakan Ersoy’un mesajı şöyledir:
“Tarihimize, inancımıza, kimlik ve karakterimize velhasıl bütünüyle Türk milletine; hırs ve kibirlerinin, plan ve projelerinin önünde daima dik durmamız ve onları boşa çıkarıp başarısızlığa uğratmamız sebebiyle tahammül edemeyenlerin varlığımıza son darbeyi vurma rüyasıydı Çanakkale. O rüya, her bir ferdiyle birbirine kenetlenmiş aziz milletimizin kahraman evlatlarının sinesindeki tertemiz iman ve boyun eğmez irade karşısında solup gitmiştir.
Çanakkale Deniz Savaşı İsmail Hakkı Bey, Hafız Nazmi Bey, Ali Yaşar Efendi gibi kahramanları güvertesinde taşıyan Nusrat mayın gemisinin 100 gemilik düşman donanmasının gücüne meydan okuyan cesaretidir. 215 kiloluk mermiyi omuzlayan Seyit Onbaşı’nın binlerce tonluk Ocean zırhlısında patlayan sabır ve sebatıdır. Kanları dalga olup denize set çeken şehitlerimizin inanmışlığı ve fedakârlığıdır. Türk milletinin vatanına, bayrağına ve mukaddesatına tavizsiz bağlılığı Çanakkale Deniz Savaşı’nı zafere taşırken düşmanı tarihin eşini hiç görmediği bir kara savaşına mecbur bırakmış ve onu da zaferle taçlandırmıştır. Çanakkale Zaferi’nin ruhu Kurtuluş Savaşı’nda sancaklaşmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milli iradenin özü olup ölümsüzleşmiştir. Bugün yürüdüğümüz yol ve adım adım kararlılıkla ilerlediğimiz gelecektir Çanakkale. Geçmişte kalmayacak, asla unutulmayacak, asla sıradanlaşmayacaktır.
18 Mart Şehitleri Anma Günü’nde ecdadımızın mirasını bir kez daha bütün yönleriyle güçlü bir şekilde idrak etmenin ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107’nci yıl dönümünü kutlamanın gururu içinde, tarih boyunca Türk milletinin varlığı ve bağımsızlığı için kanını döken, can veren ve ömrünü bu yola vakfeden bütün geçmişlerimizi, şehit ve gazilerimizi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum.”
Can babam Mehmet Baş’ın Hakk’a yürümesinin birinci yıl dönümünde onu anmak, ondan bahsetmek istiyorum değerli okurlar.
Babamın Almanya’da ki gurbet hayatı 1972 senesinde başladı. İlk ayak bastığı yer Düsseldorf Havalimanıydı. İstanbul uçağı ile gelen bagajını aldıktan sora dışarı çıktı ve orada bir Türk taksi şoförüne Duisburg-Wedau’da yanına gideceği Ali Çığır Dayı’sının evinin adresini göstermişti. ‘Ali Dayı’ dediği kişi Türkiye’den hem akrabamız hem de komşumuz oluyordu. Babam onun isteği üzerine Almanya’ya gelebilmişti. Bu sebepten dolayı babamın ve ailemizin Ali Dayımıza olan sevgi ve bağı Ali Çığır’ın Şubat 2021’de, babamdan sadece bir ay önce ebediyete uğurlanmasına kadar hiç eksilmedi. Babam Ali Çığır Dayısının yanında üç gün kadar kaldıktan sonra onunla birlikte trenle Osnabrück’e gelmişti. Ali Dayı babamı yine akrabamız ve aile büyüğümüz olan değerli eniştemiz Ramazan Çığır’a teslim etti. Hemen bir kablo firmasında iş bulan babam, Ramazan Çığır’ın evinden yine Osnabrück’de bir bodrum katında bulunan tek odalı bir daireye taşındı. Orada kaldığı süreçte de Kasım 1972’de Steinburger isimli bir kaynak ve metal firmasında iş buldu. Kaynak esnasında gözlerine giren kaynak tozlarından ve kıvılcımlarından dolayı akşamları yattığında babamın gözleri sabahlara kadar acıyor ve yanıyordu. Babam acılarını dindirmek için patates dilimlerini gözlerine bağlıyor ve ertesi sabah yine erkenden işine gidiyordu. Temmuz 1973’de Osnabrück’e bağlı Melle kasabasının Westerhausen köyündeki Westland lastik ve kauçuk firmasında makinist olarak bir iş imkânı buldu.
Kilisede kılınan Cuma namazları
Eylül 1974’de yaz tatili için gittiği Türkiye’de babam henüz 17 yaşındaydı. Bu izin onun hayatına yeni bir yön vere -cekti. Babam o yıl dayısının kızı olan Fatma Annem ile hayatını birleştirdi ve birlikte 6 Haziran 1975’de Almanya’ya geldiler. Başlangıçta Melle-Westerhausen’deki iki oda, bir mutfaklı fabrika evine taşındılar. Günler birbirini kovaladı. Babam Mehmet Baş Melle’de bir boks kulübüne üye oldu. Antrenman ve müsabakalara zaman zaman bisikletiyle, zaman zaman trenle giderdi. Bazen Osnabrück’de yaşayan Alman bir antrönörü de arabasıyla Melle’ye geçerken babamı evinden alır ve antrenman sonrasında tekrar evine bırakırdı. Bu arada babam özellikle öğlenci vardiyasında çalıştığı vakitlerde Cuma namazlarını kılmak için trenle Osnabrück’e giderdi. 1975’li/1976’lı yıllarda bölgede henüz bir cami olmadığı için, Cuma namazları Osnabrück’deki bir kilisede kılınıyordu. O tarihlerde Osnabrück Belediyesi Cuma günlerine mahsus çevredeki Müslümanlar için bir kiliseyi tahsis ediyordu. Mayıs 1975’de Westland Firmasından ayrılan babam annem ile birlikte Gütersloh şehrine bağlı ancak Melle’ye fazla uzak olmayan Borgholzhausen kasabasında bir iş buldu ve oraya yakın Wellingholzhausen Köyüne taşındı. 1976’da Mehmet ve Fatma çiftinin ilk çocukları Yasemin gözlerini Melle’de dünyaya açtı. Çiftin ikisinin de çalışmasından dolayı Yasemin Baş izine gidildiğinde Terme’de babaannesi, halası ve amcasının yanına emanet edildi. O yıllarda birçok gurbetçi bir müddet para kazanıp geri dönüş yapmayı düşündüğü için ne kadar zor da olsa bu acıya katlanıp çocuklarını akrabalarına bırakıyordu. Babam da bu düşünceyle ablamı annesi ve kardeşlerine emanet etmişti.
Babam 1978’de 19 yıl boyunca çalışacağı kamyon yayı ve makası üreten Schomäcker Firmasına silindir uzmanı olarak işe girdi. Aynı yıl ailenin ikinci çocuğu Abdulkadir dünyaya geldi. Yine anne ve babanın çalıştığından dolayı bu evlatları da 4 yaşına kadar bir Türk ailesinde bakımda kaldıktan sonra Türkiye’deki babaannesi, hala ve amcasına emanet edildi. Mehmet Baş 1980’li yıllarda fabrika işinin yanında Osnabrück’de yaşayan Trabzonlu Kadir Sünger Amcalar’dan devraldığı ve akrabamız Şakir Uluocak ile ortak işlettiği bir eksport dükkanı açtı. 1990’larda ise ‘Efes’ adında bir dönerci büfesi işletmeye başladı. O hem Almanya’daki ailesine, hem de Türkiye’deki ailesine ve orada bulunan diğer akrabalarına da maddi ve manevi destekte bulunuyordu.
Mehmet Baş dil ve din eğitimine çok önem verirdi
Babam çocuklarının eğitimli olmalarına, okumalarına da özel önem veriyor- du. Bana birçok defa Almancanın yanında anadil Türkçenin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor, nasihat ediyor ve arkadaşlarımla kendi aramızda Almanca konuştuğumuzda uyarılarda bulunuyordu. Bu sebepten dolayı da bana sürekli Türkçe çocuk kitapları, Türkçe teyp ve video kasetleri alırdı. Bu kitap ve kasetler anadil Türkçenin yanı sıra, dini ve milli kimliğimin oluşmasında önemli rol oynuyordu. Bunun yanında babamın Türk Bayrağına ve İstiklal Marşına olan bitmek bilmez bir aşkı bulunuyordu. Evimizin neredeyse her odasına en az bir Türk bayrağı asılıydı. Babam ayrıca din eğitimine de önem veriyordu. O beni çocukken yatağa yatırdığında uyutmak için ya Hz. Ali, Hz. Hamza ve Hz. Ömer’den bahseder ya da kendi çocukluğunda yaşadığı maceralı olaylardan kesitler anlatırdı.
1982 yılında ise Mehmet ve Fatma Baş’ın üçüncü ve son çocukları olarak ben (Yasin Baş) doğdum. Abdulkadir Abim’e bakan Adapazar-Sapancalı Balkaya ailesi bana da baktı. 8 yaşıma kadar o ailede kaldım. Hafta sonları eve gelirdim. İkinci sınıfta annem ve babamların yanına geldim. Ancak onlar çalışıyorlardı. İşte olduklarında özellikle öğlenci olduklarında evde yalnız kalmakta zorlanıyordum.
Türk-Alman dostluğu ile Türk-İslam Birliği için adanmış bir ömür
Diğer yandan Babamın kültürel ve sosyal olarak çok aktif olduğundan dolayı evimize sürekli hem Türkiye’den hem diğer ülkelerden yazarlar, öğretim görevlileri, bilim adamları, siyasetçiler, STK yöneticileri, din görevlileri, milletvekilleri, konsolosluk ataşeleri ve müşavirleri, ozanlar, sanatçılar misafir olur, büyük çoğunluğu da yatılı kalırlardı. Fabrika ve diğer işlerin yanı sıra babam cami dernekleri, kültür işleri ile ilgilenirdi.
Babam Mehmet Baş, 1978 senesinde Melle Türk-İslam Birliği camii derneğini kuranlar arasında da yer aldı. Kendisi caminin yönetimlerinde uzun yıllar bizzat bulundu. 1980’li ve 1990’lı yıllarda birçok dönem yönetim kurulu başkanlığı görevini üstlendi ve caminin Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)‘e geçmesinde önemli rol oynadı. 1982’den itibaren Türk-Alman Çalışma Grubu ve Melle kentinin inisiyatif komitesi kurucu üyesi olarak Melle ve çevresinde Türk Alman dostluğu adına önemli hizmetlere imza attı. Burada yabancıların ve bilhassa Türklerin uyumu ile Türk-Alman işbirliğini teşvik eden projeleri belirledi. Yine o yıllarda Almanya’da günlük yayınlanan Tercüman gazetesinin Osnabrück ve çevresi için yazı işleri temsilcisiydi. Sonraları Türkiye Gazetesi'nin Hannover bölgesi ve çevresi için muhabir ve editörlüğünü yaptı. Onun yazı ve haberleri Mehmet Oğuzsoylu mahlasıyla çıkıyordu. Babam Mehmet Baş, 1987 senesinde Musa Serdar Çelebi başta olmak üzere, bir grup dava arkadaşı ile Almanya’nın Ren ve Mosel Nehirlerinin birleştiği Koblenz Kentinde Avrupa Türk-İslam Birliği (ATİB)’in kurucuları arasında yer aldı. 2000’li yılların ortalarına kadar ATİB’in Kuzey Almanya Bölge Başkanlığı görevini ifa etti. 1989’dan itibaren elinizde tuttuğunuz Öztürk’de reklam temsilcisi olarak da görev yaptı. Zevkle yürüttüğü bu işi vefatına kadar sürdürdü. Babam, aylık yayınlanan bu gazetede uzun yıllar ‘Çınar Altı’ köşesinde güncel konularda kültürel ağırlıklı yazılar kaleme alıyordu. Gazetenin sahibi Adnan Öztürk Amca ile saatlerce telefonda konuşur, zaman zaman da tatlı tartışmalarda bulunurlardı. Bu iki dost ve sırdaş, birbirlerine sitem eder ancak birbirlerini de çok severdi. Bunun yanında 1991 senesinden itibaren babam 89 derneğin bağlı bulunduğu Aşağı Saksonya ve Bremen Eyaletleri konsolosluk bölgesindeki Türk derneklerinin çatı kuruluşu olan ‘Koordinasyon Kurulları’ Başkan Yardımcılığı görevini büyük bir heyecan ile yürüttü.
Mehmet Baş büyük toplantıların, etkinliklerin, ulusal ve uluslararası mitinglerin organizesinde bulundu ve oralarda konuşmacı olarak da yer aldı. Bunlar arasında Köln-Bonn’da düzenlenen Afganistan yürüyüşünde, Bulgaristan yürüyüşünde sonraları Mölln ve Solingen katliamlarına karşı düzenlenen yürüyüşlerde en ön saflarda yer almakla kalmadı, oralarda insanlara hitap etme fırsatı da buldu. Babamın son durağı Kanal Avrupa TV oldu. Aralık 2004’de Duisburg’dan yayın yapan Avrupa’lı Türklerin TV televizyonu, Kanal Avrupa TV’ye moderatör ve reklam pazarlama müdürü olarak işe başladı. Bu göreve başlaması ile birlikte Almanya ve Avrupa’nın birçok kentini adım adım dolaştı, orada Türk vatandaşlarının etkinliklerinde bulundu ve onların işletmelerini ekranda dünyaya tanıttı. Televizyonun sahibi Ali Paşa Akbaş ile kardeşlik derecesinde bir dostlukları oluşmuştu. Babam artık zamanının ve mesaisinin büyük bölümünü Kanal Avrupa için harcamaya başlamıştı. Oradaki iş ve yol arkadaşlarını - işin doğası gereği – bizden, yani ailesinden daha çok görüyor, vaktinin büyük bölümünü onlarla geçiriyor- du. Kader onu yine Almanya’da ilk geldiği şehir olan Duisburg’a yönlendirmişti. Allah ona Kanal Avrupa TV merkezinde ruhunu teslim etmesini nasip etti. 1972 yılında ilk Duisburg’a gelmişti. 3 Mart 2021 de de yine Duisburg’da dünya hayatına, bu yalan dünyaya veda etti.
Yasin BAŞ
T.C. devlet Bakanlarmizdan Aksaray MHP ve ANAP milletvekiliği yapan, Türk Ocakları eski genel başkanı Sadi Somuncuoğlu bir süredir kanser tedavisi görüyordu. Pazertesi sabah saatlerinde hayata veda eden Somuncuoğlu için Salı günü saat 11 de önce TBMMeclisinde tören yapılacak. Öğle namazında Kocatepe camiinde kılınacak cenaze namazının ardından ikindi namazına müteakip Aksaray’da Somuncubaba külliyesinde kılınacak namazın ardından aile kabristanlığına toprağa verilecek. Türk milliyetçiliği ülküsü doğrultusunda binlerce gencin yetişmesine vesile olan Sadi Somuncuoğlu, 1980 öncesi Devlet bakanlığı döneminde Aksaray’ın elektriği olmayan yörelerine elektrik getirme çalışmaları ile bölge halkının takdirini kazanmıştı. 2000 Yılında Toplu konuttan sorumlu devlet bakanı iken partisi MHP ile ters düşerek görevden azledilmesinden sonra aktif siyaseti bırakarak Milli Düşünce merkezinde sohbetlere katılarak, Türk Ocakları yönetiminde yer almıştı. Bir süredir de rahatsızlığı nedeni ile evinde istirahat eden, ülkücülerin ağbeyi Sadi Somuncuoğulu’nun vefatı sevenleri üzdü.
Gazeteci yazar Ali Taş; "Allah rahmet eylesin. Örnek bir dava adamı idi. Statikocu Ahmet Necdet Sezer değil de, Sadi Somuncuoğlu Cumhurbaşkanı seçilseydi. Türkiye yaşadığı bir çok sıkıntıları yaşamazdı. Mekanı cennet olsun."
Avrupalı ülkücülerden taziye mesajları yağdı.
1980 öncesi Ülkü Ocakları, Almanya Türk Federasyon genel başkanlarından Dr. Ali Batman yayınladığı mesajında,
"Sadi ağabeyi kaybettik başımız sağolsun. Sadi Somuncuoğlu âbimize Allah gâni gâni rahmet eylesin, mekanı Cennet Olsun. Son nefesine kadar Türk Milliyetçiliği davasına çok büyük emekler verdi. Hepimiz şahidiz. Allah emeklerini kabul ve makbul eylesin. ?
Milliyetçi hareketin eğitimcilerinden 1980 Türk Federasyon ve ATIB kurucu genel başkani Musa Serdar Çelebi'de,
"Tüm ömrünü milleti ve devleti yolunda tüketmiş ağabeyimiz sevenlerinin gönlünde yaşayacak.
Son haftalarda ziyaretçi kabul edilmediği için maalesef yüzünü görmek mümkün olmadı. Şefkati merhameti mağfireti sonsuz olan Rabbimiz cenneti ile şereflendirsin.
Belcika Türk İslam Federasyonu ve ATIB genel başkanlarindan Selahattin SAYGIN: "Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah. inancına imanına, ahlakına, dava adamlığına şahidim. 1975 yılında MHP genel merkezinde ziyaret ettiğimde beni MHP Çankaya ilçesi üyelik kaydını yaptı ve Belçika MHP temsilcisi kartımı verdi. Ruhu şad olsun"
Türk Federasyon eski genel sekreteri, Anayurt dergisi eski yazı işleri müdürü, yazar Mustafa Karahan; "Sadi ağabey...
Bütün ülkücü camia onu ağabey bildi, hep öyle hitap etti.
O hep dava adamı bir ağabey olarak yaşadı.
Başımız sağolsun.
Allah rahmet eylesin.
Mekanı cennet olsun."
Kilim gazetesi yazarı Ramazan Özdemir ; "Allah rahmet eylesin makamı âli, mekanı cennet olsun.
Sadi ağabey benim yakın köylüm ve hemşerimdi, bizlere çok faydaları dokunmuştur.
Türk milleti çok büyük bir Milliyetçisini kaybetti.
Başımız sağ olsun".
Hannover Ülkü Ocağı başkanlarından is insanı Celâl Mermertaş;
"Türk Milliyetçiliğinin sembol isimlerinden, eski devlet bakanı, Mili Düşünce Merkezi başkanı, bir çok insanın yetişmesinde emeği olan, ağabeyimiz muhterem insan Sadi Somuncuoğlu vefat etmiştir. Rabbim gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, Nur içinde yatsın. Çınar ayakta ölür misali, ölene kadar hizmet veren büyük insan… hukukumuz vardı… hakkımız varsa helal olsun."
Çınarlarımız birer birer veda ediyorlar.
1985 yılında bedelli Askere gittiğim Aksaray'da arkadaşlarımla birlikde, Sadi Somuncuoğlu ağbeyimizi ziyarete gittik. Ziyaretde Almanya Duisburg'dan Orhan Özbağ, Remscheid şehrinden iş insanı Ahmet Yavuz,Ortaköy ilcesinden Mehmet Özyurt,Türk Federasyon genel muhasebelerinden Orhan Sevim"le birlikde Sadi Ağbeyi ziyaret ettik, Tanışma da Aksaraylı olmayan bendim, Arabayla yol güzergâhlardan gecerken Rahmeti rahmana göçen Ahmet Yavuz Gümmet köyünden bahsetmişti. Bende başkanım Gummet'liyim deyince, Sadi ağbi, "o köyün ileri gelenlerini sordu?" Bende paltayı taşa vurduğumu anladım. özür diledim. Yozgat merkezden olduğumu arkadaşlarımın misafiri olarak burda bulunduğumu söylemiştim. Sohbetini dinledik engin hoş görüsü , bilgi ve deryasından sular gibi kanmıştık.
ATIB teşkilatının kurulmasında eğitim kamplarında yöneticilerin eğitilmesinde büyük emekleri olmuştur. Kurultaylarına katılarak hep destek verdi. Ben bu hizmetlerine bire bir bilenlerdenim, şahittim.
Merhuma bakanımıza Allah’tan rahmet yakınlarına, sevenlerine ülkücü harekete Başsağlığı dilerim.
Haber: Doğan Tufan