Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Batı Trakya Türk toplumu, eğitim alanında yaşadığı sorunlara dikkat çekmek ve eğitim özerkliğinin Yunanistan tarafından tek taraflı olarak ihlal edilmesine tepki göstermek amacıyla eylem düzenledi.

Batı Trakya Azınlık Okulları Encümenler Birliği’nin kararıyla Batı Trakya genelindeki Türk okullarında düzenlenen eylemde veliler, 17 Aralık 2021 tarihinde çocuklarını okula göndermedi. Öğrencilerin dersleri boykot ettiği eylem çok yüksek bir katılımla geçekleşti. 

 

 

ABTTF Başkanı: “Ülkemiz Yunanistan, çocuklarımızın daha iyi bir öğrenim görebilmesi için yıllardır dile getirdiğimiz haklı taleplerimize artık kulak vermeli, sorunların çözümü için toplumumuzla iyi niyete dayalı kalıcı bir diyalog kurmalıdır.”

Konuyla ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu, “Batı Trakya Türk toplumu, bir kez daha eğitim alanında yaşadığı haksızlıklara ve hak gaspına topyekûn tepkisini koyarak çocuklarının geleceğine sahip çıkmıştır. Ülkemiz Yunanistan, çocuklarımızın daha iyi bir öğrenim görebilmesi için yıllardır dile getirdiğimiz haklı taleplerimize artık kulak vermeli, sorunların çözümü için toplumumuzla iyi niyete dayalı kalıcı bir diyalog kurmalıdır. Demokratik hakkını kullanarak tepkisini ortaya koyan ve özerk okullarına sahip çıkan velilerimizi ve öğrencilerimizi bir kez daha kutluyorum.” dedi.

DOĞAN TUFAN 

 

Almanya'nın Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, Pazartesi akşamı radikal grubun saldırısına uğrayan Leipzig DİTİB Eyüp Sultan Camii’ni ziyaret etti.

Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, Türkiye’nin Berlin Başkonsolosu Rıfkı Olgun Yücekök ve Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Emre Şimşek, cami yönetimini ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini iletti.

Leipzig DİTİB Eyüp Sultan Camii Başkanı Ömer Mumcu ve yönetim tarafından cami kapısında karşılanan Başbakan Kretschmer, yapılan saldırıdan dolayı üzgün olduğunu söyledi. Caminin toplantı salonunda yönetimle bir araya gelen Başbakan Kretschmer, “Olayı duyduğumda çok üzüldüm. Hemen gerekli yerlere talimatlar vererek olayın aydınlatılmasını istedim. Camiye yapılan saldırıyı kınıyorum. Bu tür üzücü olayların bir daha yaşanmaması için elimizden geleni yapacağız” dedi.

Başbakan Kretschmer’e hassasiyeti için Türk ve Müslüman toplumu olarak teşekkür eden başkan Mumcu yapılan ziyaretin kendilerini mutlu ettiğini ve güçlendirdiğini söyledi. Mumcu, “Her yıl bu tür saldırıları yaşıyoruz. Camimiz maddi anlamda hasara uğradı, cana zarar gelmemesi de en büyük tesellimiz. Bundan sonra gerek polisle gerek Alman dostlarımızla da daha sıkı olup ırkçılığa karşı el ele vereceğiz. Irkçılarla ancak el ele vererek mücadele edebiliriz” dedi.

Saksonya Eyaleti Başbakanı Kretschmer, toplantı sonrası camiyi gezdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Baden-Württemberg eyaleti Ostfildern beldesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Nuri Osmaniye Camii’nde “Kur’an ve Sünnet Perspektifinde Ailede Dini Değerler” konulu konferans düzenlendi.
Konferansa, Diyanet İşleri Başkanlığı Yurtdışı Türkler Daire Başkanı Suat Okuyan, DİTİB Genel Başkanı Kazım Türkmen, Dini Danışma Kurulu Başkanları Musa Uzun (Baden-Württemberg) ve Adem Dursun (Baden), DİTİB yönetim kurulu üyeleri Erdinç Altıntaş ve İrfan Saral’ın yanı sıra cami cemaati, çevre cami derneklerinin başkan ve yöneticileri ile din görevlileri katıldı.
Ostfildern DİTİB Nuri Osmaniye Camii din görevlisi Seyfettin Erkan’ın sunumu ile gerçekleşen program Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından dernek başkanı Yaşar Genç’in selamlama konuşmasıyla başladı.
 
Güçlü toplum, güçlü aile bağları ile kurulur
Hz. Peygamberin aile hayatının en güzel örnek olduğunu söyleyen DİTİB Genel Başkanı Kazım Türkmen, “Peygamber Efendimiz tüm aile fertlerine daima merhametle, adaletle, iyilikle, güzellikle davranmış, bütün ilişkilerinde insan onuruna saygıyı esas almıştır. 'Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım' hadis-i şerifi bu hakikatin ifadesidir. Güçlü toplum, güçlü aile bağları ile kurulur. Huzurlu toplum ancak aile huzuruyla kurulur.” ifadelerini kullandı.
“Kur’an ve Sünnet Perspektifinde Ailede Dini Değerler” konulu konferansa konuşmacı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı Yurtdışı Türkler Daire Başkanı Suat Okuyan katıldı.
Yeryüzünde ilk aile yuvasını kuran Hz. Adem ile Havva’dan kesitler anlatan Okuyan, ailede anne-baba duasının ve rızasının önemine dikkat çekti. 
 
 
Aile, sevgi, saygı ve şefkat kurumudur
Aile, Rabbimizin yeryüzündeki ayetlerinden biri olup onun rahmeti ile sevgi, saygı, şefkat ve muhabbete erişen bir kurum olduğuna vurgu yapan Okuyan, “Aile, toplumun en küçük fakat en önemli yapıtaşı, hayatın bütün aşamalarına etki eden başlangıç noktasıdır” dedi.
 
Aileyi maneviyat ve ahlak ayakta tutar
Ailede anne ve babanın çocuklarına örnek olması gerektiğini belirten Okuyan, Yüce Rabbimiz kendisine kulluktan sonra anaya-babaya iyiliği ve itaat edilmesini emrediyor. Aileyi ayakta tutacak, güçlendirecek her adımda önce maneviyat ve ahlak yer almalıdır. Evlat anne ve babanın ayak izidir. Çocuk gördüğü gibi anne ve babasına yaklaşır. Çocuk ne duyarsa onu söyler, ne görürse onu yapar. Kendisine öğretilen, tavsiye edilen davranışların örneğini özellikle ailesinde görmek ister. Anne-baba, çocuğunun nasıl olmasını istiyorsa ve ondan neler bekliyorsa, öyle yaşamak ve davranmak zorundadır. Çocuğa söylenen hususların anne ve baba tarafından da yerine getirilmesi son derece önemlidir. Aile sorunları karşısında Kur’an ve Sünnet ile bugünün şartları ile birlikte değerlendirilmeli, modern zamanların değer ölçülerine sünnet perspektifiyle bakılabilmeli ve bir eksen kayması yaşamamak adına sabiteler doğru tespit edilmelidir. Hz. Peygamber (s.a.v) “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” buyruğuyla, aileden başlayıp topluma yayılan bir merhamet ve hürmet medeniyeti inşa etmeyi hedeflemiştir. Bu anlamda hepimize görev düşüyor. Aslında hepimiz bu noktada toplumun gözü önünde olduğumuz için rol model oluşturuyoruz. Aile yapımızın daha güçlü olması için, maneviyatın yaşanması, evlatlarımıza ve aile bireylerimize anlatılması, yaşatılması ve sürdürülmesi gerekiyor.” diye konuştu.
 
Ordu’lu Türkçe ve Türk Kültürü öğretmeni öğrencileri ile birlikte 40 yıldır bu geleneği Wetzlar çevresinde devam ettiriyor. Ay Haber’eaçıklamalardabulunan öğretmen Mehmet Saşmaz, Yerli Malı haftası’nın tarihi geçmişini anlatırken ilginç bilgiler aktardı.
 
ARTIRMA VE YERLİ MALLARI HAFTASI (12 - 18 Aralık)
 
Ekonomik sebeplerden dolayı, Birinci Dünya Savaşı sonrası ülkemiz çok zor durumda kalmış, 1923 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde İzmir’de İktisat Kongresi düzenlenmiştir. 
 
Ülkenin bağımsızlığını korumak ve yerli malı üretilmesine yönelik kararlar alınması hususunda, dönemin Başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık 1929’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yerli malı, ulusal ekonomi, tutumlu olmak ve milletçe birbirimize güvenmek konusunda uzun bir konuşma yaparak; “Yabancı ülkelerden, sattığımızdan fazla mal almayacağız.” Bu konuşmanın yapıldığı 12 Aralık 1929 günü “Yerli Malı ve Artırma Haftası” olarak ilan edilmiştir. 
 
1946 yılı itibarıyla okullarda etkinlikler düzenlenerek, “Yerli Malı Haftası” 1983 yılından itibaren de “ Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” veya “ Artırma ve Yerli Malları Haftası” adı altında kutlanmaya başlanmıştır. 
 
İnsanların; parasını, malını, eşyalarını, zamanını, sağlığını ……. tutumlu kullanmaları hususunda sadece belirtilen haftalarda değil, yaşamı boyunca dikkat edilmesi gereken önemli bir alışkanlık haline getirmeleri gerekmektedir. 
 
Yüce Dinimiz bu hususta, (A’raf Suresi 7/31. Ayet) Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü, O israf edenleri sevmez. Atalarımız da bu konuda;  Damlaya damlaya göl olur. Güvenme varlığa, düşersin darlığa gibi nice sözlerde bulunmuştur. Bizim de bu hususta düşündüğümüz “Evimizde yüzümüzü yıkayacağımız su ile camiide abdestimizi tamamlamamız gerektiği!” 
 
Özellikle topluma ait malların kullanımında çok dikkatli olmamız gerekiyor. Okulda akıttığımız su, gereksiz harcadığımız tebeşir… Camiilerde, suyu sonuna kadar açarak abdest almaya başlamamız; ayaklarımızı yıkama esnasında çoraplarımızı çıkarıp giyerken dahi suyu açık bırakmamız… Müslüman olarak, yaptığımızın doğru olup olmadığını sorgulamamız gerektiğini hiç düşünüyor muyuz? 
 
Müslüman ülkelerde ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde mevcut camiilerde satılan içeceklere baktığımızda, insan vücuduna zararlı içeceklerin en üstte olduğunu ve ne içebilirim diye sorulduğunda da, görevlinin sayacağı ilk beş içeceğin Türk malı olmadığına, hepimiz şahidiz. 
 
Nerede olursa olsun, tüketilecek ürünlerin, ülkemizde üretilen ürünlerden seçilmesi ve bu ürünlerin Türkçe isimlerden oluşturulması gerektiğinin anlatılması, tüketiciliğin bilinçli yapılmasını öğrenmemiz gerekmektedir. 
 
Her vatandaşımızın, yerli malların kullanımını sevdirmek, tanıtmak ve teşvik etmek görevi olması gerekir. İnsanları, israfla mücadele etmeye, tutumlu yaşamaya ve tasarruf etmeye teşvik etmek, bilen insanın önce örnek olarak yaşaması, sonra da öğretmesi insanlık görevi olduğunu düşünüyor, her türlü israfın önlenmesinde mücadele eden bütün okurlara ve insanlığa sağlıklı, huzurlu, israftan uzak bol güneşli günler diliyorum. 
 
 
Mehmet ŞAŞMAZ
Öğretmen
 

Nach einem breit angelegten und umfangreichen Veranstaltungsprogramm, sowohl vor Ort als auch online, rund um den internationalen Tag gegen Gewalt an Frauen am 25. November, sind auch in diesem Winter wieder zehn Müllwägen in Würzburg unterwegs und machen mit großen Plakaten auf das bundesweite Hilfetelefon „Gewalt gegen Frauen“ aufmerksam. „Aus Mitteilungen des bundesweiten Hilfetelefons wissen wir, dass nur ca. 20 % der betroffenen Frauen die vorhandenen Angebote nutzen. Wir machen daher ganzjährig Öffentlichkeitsarbeit zu den Unterstützungsangeboten für von Gewalt betroffene Würzburgerinnen und Würzburger und deren Familien- und Freundeskreise“, so Dr. Hülya Düber, Sozialreferentin der Stadt Würzburg und Petra Müller-März, Gleichstellungsbeauftragte für Frauen und Männer der Stadt Würzburg.


Bei einem Fototermin wies Oberbürgermeister Christian Schuchardt auf das notwendige Sichtbarmachen von Gewalt gegen Frauen hin: „Jede dritte Frau in Deutschland ist mindestens einmal in ihrem Leben von physischer und/oder sexualisierter Gewalt betroffen. Etwa jede vierte Frau wird mindestens einmal Opfer körperlicher oder sexueller Gewalt durch ihren aktuellen oder früheren Partner. Betroffen sind Frauen aller sozialen Schichten. Um häusliche Gewalt wirksam zu bekämpfen, ist die Zusammenarbeit aller Verantwortlichen in staatlichen und nicht-staatlichen Institutionen erforderlich – und die betroffenen Frauen müssen den Mut haben, sich an die zahlreichen Unterstützungsangebote zu wenden, wie das bundesweite Hilfetelefon.“

Unterstützungsangebote:
Bundesweites Hilfetelefon 08000-116 016

Information und Unterstützung durch die Polizei
•Beauftragte der Polizei für Kriminalitätsopfer, Polizeipräsidium Unterfranken, Telefon 0931 - 4571074
•in akuter Notsituation: Polizeinotruf 110

Beratungsangebote für Frauen
•Frauennotruf bei Wildwasser Würzburg e.V., Tel. 0931 - 13287
•Frauenhaus der Arbeiterwohlfahrt, Bezirksverband Unterfranken e.V., Tel. 0931 - 619810
•Frauenhaus im SkF – Sozialdienst katholischer Frauen e.V. Würzburg, Tel. 0931 - 4500777

Beratungsangebote für Männer
•Beratungsstelle Häusliche Gewalt gegen Männer, ISKA Nürnberg, Telefon 0911 – 27299820, mit Beratungsangebot in Würzburg nach Terminvereinbarung
•Wohnung für von häuslicher und sexualisierter Gewalt betroffene Männer, Caritas Nürnberg
Telefon: 0911 - 2354235


BU: v.li. Philipp Kuhn, Leiter der Stadtreiniger, Mark Endres (Stadtreiniger), Petra Müller-März (Gleichstellungsbeauftragte Stadt Würzburg), Sozialreferentin Dr. Hülya Düber, Daniela Autering (Gleichstellungsstelle Stadt Würzburg), Oberbürgermeister Christian Schuchardt. Foto: Claudia Lother

İYİ Parti’nin Nürnberg Başkanlığı’na İş insanı Onur Sadıç bir anda Nürnberg’de gündem oldu. Partinin Nürnberg’de yaptığı değişim heyecan yaratırken toplumun bir çok kesiminden başarılı insanların yönetimde yer alması ise parti adına önemli gelişme olarak kabul edildi.
 
İYİ Parti Ankara Genel Merkez ve Almanya Temsilciliğinin onayı ile Nürnberg Başkanlığına atanan Onur Sadıç, kısa zaman içinde birlikte çalışacağı ekibini kurarak çalışmalarına başladı.

Uzun yıllar havacılık sektörünün Nürnberg, Münih ve Frankfurt bölgelerinde farklı uçak şirketlerinde Şeflik, Müdürlük görevlerinde bulunan ve şu an  Pandora Rentecar’ın Almanya Genel Müdürlüğünü yapan iş insanı Sadıç’ın Başkanlığını yaptığı Nürnberg İYİ Parti yönetimi, alanında son derece isim yapmış başarılı ve öncü isimlerden oluşuyor: Yeni yönetimde Başkan Onur Sadıç, Sekreter Ümmet Avcı, Teşkilatlanmadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Atilla Menekşe, Mali İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Dr. Müjdat Duran Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Aykut Kurat, Medya ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ersin Uğurlu, Kadın, Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Özlem Akpınar, Eğitim, Kültür ve Sanat Faaliyetlerinden Sorumlu Başkan yardımcısı Dr. Murat Keleş, Gençlik ve Spor Faaliyetlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Serdar Uygun olarak belirlendi.
 
 
 
İYİ Parti Nürnberg Başkanı Onur Sadıç ”İYİ parti olarak bu millete iyilikler vadederek geliyoruz. Bizler Türkiye’yi çok seviyor ve buradan ülkemize katkılar saglamaya çalışanlarız. Siyaseti kendimiz için degil milletimiz için yapıyoruz.  Genel Başkanımız Meral Akşener’in kişiliğinde İYİ Parti’nin temsil ettiği değerler ve duruşu, demokrasiye olan inancı, ülkemizin bölünmez bütünlüğü, şanlı bayrağımız ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılığı bizleri parti saflarında aktif olarak siyaset yaapmaya teşvik etti. Türk Milleti her zaman, bu milletin bağrından bir kurtarıcı çıkarmıştır. Bu dönemde genel başkanımız Meral Hanım problemleri çözen ve milleti aydınlığa çıkaran lider olarak ortaya çıkacaktır”dedi.

Almanya Başkanı Harun Cici tarafından İYİ Parti’nin Nürnberg Başkanlığı teklif edildiğinde,  bunu milletimize bir hizmet için kabul ettiğimi bütün Nürnberg bilir. Ekbimizdeki arkadaşlarımız ile kısa zamanda toplanarak, milletimiz bizden hizmet bekliyorsa neden olmasın dedik. Aralarında akademisyen, doktor ve son derece değerli diğer mesleklerden dost ve arkadaşlarım ile birlikte,  madem millete hizmez için davet ediliyoruz, biz bu işe varız dedik. Birlikte kurduğumuz ekibimizle, partimizin gücüne güç katmak için çalışmalara başlamış durumdayız. Genel Başkanımız Meral Akşener’in onayı ve Harun Cici başkanımızın teklifi ile İYİ Partinin değişik  platformlarındaki büyüklerimize yönetim ve ekibim adına teşekkür ediyorum”dedi. 
 
Baskan Onur Sadıç “Almanya Türkleri’nin içinden özel olarak seçilen ekipteki arkadaşların bir tek siyaseti var ve ülkeye hizmet için verilen şansı iyi kullanmaktır. Partide dağıtan değil birleştiren, emir veren değil gönül alan, kısacası biz herkesi severek ve kucaklayarak Türk Milleti’ne iyilik yapmak isteyenler ile aydınlık geleceğe yürüyeceğiz” dedi. 
 
Başkan Sadıç son olarak, “Bizler senelerce iyilerin ve doğruların yanında olduk. Partimizi güçlendirmenin en temel görevimiz olduğuna inanan insanlarız” dedi. 
 

YTB YURT DIŞINDAKİ HUKUKÇULARI BİR ARAYA GETİRDİ

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), 19-21 Kasım 2021

tarihleri arasında Fransa'nın Strazburg şehrinde yurt dışındaki avukat ve

hukukçuları bir araya getirdi.

 

Yurt dışında yaşayan vatandaşlar için çeşitli alanlarda birçok çalışmalara

imza atan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), 19-21

Kasım tarihleri arasında yurt dışındaki Türk hukukçuları buluşturdu.

Strazburg'ta düzenlenen programa 13 Avrupa ülkesinden 65 avukat ve

profesyonel hukukçu katıldı.

 

Buluşma kapsamında; nüfus ve vatandaşlık işlemleri, uluslararası tebligat,

emeklilik ve çifte vergilendirme konuları başta olmak üzere yurt dışındaki

vatandaşlar için önem arz eden Türk kamu hizmetlerine dair seminerler

yapıldı. Seminerler, ulusal ve uluslararası alanda deneyimli uzmanlar,

akademisyenler ve kamu kurum temsilcileri tarafından verildi.

 

YTB'nin 2012 yılından beri düzenlediği ve gelenekselleşen "Yurtdışı

Hukukçular Buluşması" Avrupa'nın farklı bölge ve alanlarda görev yapan Türk

kökenli hukukçuların kendi aralarında iletişim ağı kurmalarına da imkân

sağlanıyor.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)'e bağlı Köln Merkez Camii'ne kundaklama girişiminde bulunuldu. Olay yerine gelen polis ekipleri geniş kapsamlı araştırmalarda bulunarak soruşturma başlattı.
 
Köln DİTİB Merkez Camii'ne Cuma günü sabahın erken saatlerinde henüz kimliği belirlenmeyen bisikletli bir kişi tarafından bir bidon benzin ve çok sayıda çakmağın bırakıldığının caminin özel güvenlik görevlileri tarafından tespit edilmesiyle olası bir facia engellendi. Kundaklama girişiminde bulunan şahıs hakkında Köln siyasi suçlar polisi tarafından soruşturma başlatıldı.
 
 
“Polis birçok ilde cami ve cemevlerini arayarak uyarılarda bulunuyor.”
DİTİB Genel Başkanı Kazım Türkmen basın mensuplarına yaptığı açıklamada, kundaklama girişiminden dolayı çok üzgün olduklarını ifade etti. Failin, caminin arka tarafından bisikletiyle geçerken benzin dökerek kundaklama girişiminde bulunduğunu söyleyen Türkmen, olay sonrası polisin bilgilendirildiğini ve sonrasında ekiplerin olay yerine gelerek incelemelere başladığını ifade etti. Köln polisine özellikle teşekkür eden DİTİB Genel Başkanı Türkmen, failin bir an önce yakalanmasını arzu ettiğini söyledi. Türkmen; “Olayın önemini ve ciddiyetini şuradan daha iyi anlıyoruz. Şu anda sadece Köln’de değil, civar illerde de polisler, camileri ve hatta cemevlerini arayarak, böyle bir olayın gerçekleştiğini ve dikkatli olunması gerektiğini ifade ediyor.” dedi. Türkmen açıklamasında şunları söyledi: “Tabiki olayın şurası enteresan: Biz daha iki gün önce, Köln Belediyesi’ne Cuma günleri ezanın dışarıya okunabilmesi için müracaat etmiş ve bunu da Alman basınına gerek yazılı gerekse görsel olarak ifade etmiştik. Bu, Köln bölgesindeki yerel gazetelerde ve diğer ulusal gazetelerde de geniş bir yankı uyandırmıştı.” Türkmen, akıllara bu olayın buna bir tepki olup olmadığı ve belediyenin olası izninin engellenmek istenip istenmediği sorusunu getirdiğini söyledi. Türkmen, bu olayda, müslümanların kendilerini daha fazla Köln’lü ve daha fazla Almanya’lı hissedebileceği güzel bir gelişmeyi sabote etme amacının da bulunabileceğini sözlerine ekledi.
 
 “Bu tür sabotaj girişimleri müşterek güzel faaliyetlerimize engel olamayacaktır.”
DİTİB Genel Başkanı Türkmen; “Ancak ben burada, Köln Belediyemizin ve Alman siyasetinin sağduyulu yaklaşımıyla, bu tür eylem ve sabotaj girişimlerinin böylesi güzel faaliyetlere ve gelişmelere engel olamayacağını düşünüyorum.” dedi. Caminin veya binanın her hangi bir yerine gizlenmiş bir şeyin olabileceği ihtimaline karşı, polisin özel eğitilmiş köpeklerle de bir arama yaptığını belirten Türkmen, bu araştırmanın sonucunu merakla beklediklerini ifade etti. 
 
 
“Bu tür sabotajlar, Alman toplumuyla barış ve kardeşliğimizi engelleyemez.”
Bu eylem girişimi ile, müslümanlarla Alman toplumu arasındaki kardeşliğin baltalanmasının hedeflendiği söyleyen Türkmen; “Bu tür eylemleri planlayanların, aşı kampanyaları ve Almanya’daki sel felaketi sonrası organize edilen yardım kampanyaları ile ‘Biz de bu toplumun bir parçasıyız.’ mesajı veren müslümanların bu güzel gelişmelerini sabote etme ve sansasyonel bir eylem yaparak insanların kalplerine korku vermeyi amaçladıklarına inanıyorum. Zaten aşırı sağcıların ve terör eylemlerini gerçekleştirenlerin hedefi insanların içine korku salmaktır.” diye konuştu.
Türkmen açıklamasını; “Bu tür eylemlerle Alman toplumu ile aramızdaki barış ve kardeşlik bağının zedelenmesinin
Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam 12 sene evvel ebediyete göç etti. Kendisi gitti ama kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları, KKTC’nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atması ve adadaki eğitim kıvılcımını çakması gibi eserleri bu dünyada kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.
 
 
Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam…
 
Karpaz’ın Ergazi (Ovgoroz) köyünde 1 Ocak 1916 sabahı, zorlu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda doğmuş babam… Hayata tutunmayı başaramamış 12 kardeşten, hayatta kalabilenlerin 2’ncisi… Sonradan 3 kardeşi daha olmuş. Hepsi de erkek…
 
Babası, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan, rahmetlik dedem Mehmet Rifat Efendi. Annesi ise ev hanımı rahmetlik Ayşe nenem. Evleri dönemin yapı sistemine göre güzel inşa edilmiş, tavanı mertek üzerine tahta kaplama, onun üzerine de ince bir betonun döküldüğünü düşündüğüm büyükçe bir ev. Bahçesinde içinde bir kere yıkanma şansını elde ettiğim kocaman bir küp, ayrı bir binada samanlık ve ayrı bir kümes. Çocukluk yıllarımda kümesteki tavuklar ve horozlar benim arkadaşımdı. Çok iyi anlaşırdım onlarla. Küçükbaş hayvanların barındığı ağıl tam olarak neredeydi hiç hatırlamıyorum. Sayısını hatırlayamadığım kadar zeytin ve harup ağacı ile içinde arpa ve buğdayın yetiştiği, yanından derenin de geçtiği dönümlerce de tarla vardı. Kantara’dan akmaya başlayan dere, dedemin tarlasının yanından geçerdi. Yazın çalıdan siciler (eşek arısı) için ölümcül bir silah hazırlar, sici avına çıkardık dere kenarında. İngiliz Sömürge yönetimi sici başına 2 kuruş verirdi o dönemlerde. İki tane siciye bir tane Kit Kat çikolata alırdık rahmetlik Mustafa amcamın dükkanından. İyi paraydı bakır bir kuruşlar o dönemde.   
 
Babam, Lefkoşa’daki İslam Lisesinde öğretim görüyordu. Anlattığına göre iyi bir öğrenciydi. Liseyi birincilikle bitirdiğini söylerdi hep bana. Kıbrıs Türk’ü olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, dedem ve nenem birkaç tane küçükbaş hayvan satarak cebine üç beş kuruş koymuşlar ve dualarla Larnaka’dan babamı yolcu etmişler. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda.  Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğradığından Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.  
 
Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış.  İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev almış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.
 
Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babam, “Amerika’da kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.
 
Türkiye’ye geri döndükten sonra, 1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü"nü sıfırdan kurmuş babam. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.
O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.”  Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.
Elazığ’dan sonra tayini “İstanbul, Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…  
 
Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara’ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanıyor rahmetlik babam. Babamın tahsil ve başarılarını duyan İngiliz Sömürge Yönetimi davet gönderip, ısrarcı olunca 1950’li yıllarda Kıbrıs’la mesleki ilişkisi başlamış babamın. Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getirilmiş, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlamış.
 
Kıbrıs’tan sonraki görev yeri Irak. Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözükmüş ve babamın tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıkmış. Üniversite Laboratuvarının ve Patoloji bölümünün başkanı olmuş. Irak’ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açmış Irak’ta. Ünlü bir kişi haline gelmiş.
 
Ankara’da Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kurduğu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi babamın peşine düşmüş. Dünya Sağlık Teşkilatı tayinini Hindistan’a çıkarmasına rağmen Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne davet etmesinden sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde göreve başlamış babam.
 
20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs’tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.
 
Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara’ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin Ankara’daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs’ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit’e bir yazı göndererek KKTC’de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC’nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Babamın ısrarlı girişimleri sonucunda önce Yüksek Teknoloji Enstitüsü, sonra da Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulur ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun, “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve “üniversitelerin kurucu babası” olarak anılmaya başlanır.  
 
Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini  “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Emekliliği sonrasında KKTC’ye dönen babam, birkaç yıl sonra1988 yılında Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin Rektörlüğüne atanır. 
Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…
 
Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasım’ında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi istirahatgahına defnedilir. 
Allah’ın rahmeti üzerinden hiç eksik olmasın, mekanı Cennet’te nurlar içinde yatsın babam.
 
Prof. Dr. Ata Atun
Dekan, Kıbrıs ilim Üniversitesi
KKTC I. Ve III. Cumhurbaşkanları Politik Danışmanı
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından "Karabağ Zaferi ve Türkiye-Azerbaycan Dayanışma Programı" gerçekleştirildi. Programa, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aygün Attar, YTB Başkanı Abdullah Eren, Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Reşad Mammadov ve birçok öğrenci katıldı. 
 
YTB Başkanı Abdullah Eren programdaki konuşmasında geçen yıl muharebede 3 bine yakın Azerbaycanlı vatan evladının şehit olduğunu belirtti ve bu dönemde Azerbaycanlı öğrencilerle moral vermek için bir araya geldiklerini hatırlattı. 
 
İkinci Karabağ savaşında Türkiye'nin tüm imkanlarıyla dost ve kardeş Azerbaycan'ın yanında olduğunu dile getiren Eren, Azerbaycan ile yakın ilişkileri şu sözlerle vurguladı: "Azerbaycan bizim için gerçekten çok farklı bir ülke. 'İki devlet, tek milletiz. Hep bunu söylüyorduk fakat Karabağ Zaferi'nden sonra bunu çok daha gönülden ve yürekten hissetmeye başladık."  
 
YTB tarafından 6 bine yakın Azerbaycanlı öğrencinin burslandırıldığının altını çizen Eren, Zengezur koridorunun açılmasıyla gerçekleşecek ekonomik açılımın Türk coğrafyasına ve Türk dünyasına sunacağı fırsatlara da değindi.
 
 
Türkiye'de Eğitim Alan Öğrenciler Azerbaycan'ın Geleceğinde Önemli Yer Edinecekler 
 
Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Reşad Mammadov ise programdaki konuşmasında Türkiye'de eğitim alan öğrencilerin, Azerbaycan'ın geleceğinde, devlet yönetiminde ve siyasetinde önemli yer edineceklerini vurguladı. 
 
Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlık ilanını ilk tanıyan ülkenin Türkiye olduğunu hatırlatan Mammadov, 1990'lardan bu yana Türkiye'deki değişime işaret ederek "Bugün maşallah kudretli, kuvvetli, bölge değil dünya ülkesidir." dedi. 
 
İki ülkenin milli marşlarının okunması ve Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlanan programda, konuşmaların ardından Azerbaycanlı öğrenciler tarafından ezgiler seslendirildi.