Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
CENEVRE (AA) - Birleşmiş Milletler (BM) raportörleri, iç savaşın yaşandığı Sudan'da açlığın bir silah olarak kullanılmasına son verilmesi çağrısında bulundu.
BM raportörleri, Nisan 2023'ten bu yana Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında devam eden savaşa ilişkin ortak yazılı açıklama yaptı.
Savaş nedeniyle Sudan'da yaşayan ve komşu ülkelere kaçan 25 milyon kişinin açlık yaşadığı ve insani yardıma ihtiyaç duyduğu belirtilen açıklamada, çatışmalar nedeniyle insani yardımların engellendiği ve gelecek aylarda kıtlık yaşanabileceği belirtildi.
"Ordu ve HDK, gıdayı silah olarak kullanıyor ve sivilleri aç bırakıyor." ifadesinin yer aldığı açıklamada, "Sudan'da açlığın bir silah olarak kullanılmasına son verilmeli." çağrısı yapıldı.
Açıklamada, Sudan'daki açlık ve yerinden edilmelerin benzeri görülmemiş boyutlara ulaştığı kaydedilirken, tarafların insani yardımları engellemeyi, yağmalamayı ve istismarı bırakması gerektiği aktarıldı.
Sudan'da insani yardım çalışanlarının da kasıtlı olarak hedef alınmasının yardım operasyonlarını engellediği vurgulanan açıklamada, "Bu çatışmada her iki tarafa da mali ve askeri destek sağlayan yabancı ülkeler, açlığın, insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının suç ortağıdır." ifadesi kullanıldı.
Sudan'da 30 yıl süren Ömer el Beşir iktidarının halk ayaklanmasıyla devrilmesi sonrası sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümete karşı ortak darbe yapan ordu ve HDK arasındaki güç mücadelesi 1 yıldan fazla süredir devam ediyor.
BM'ye göre, dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşandığı Sudan'daki çatışmalar sonucu 16 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 10 milyondan fazla kişi yerinden edildi ve 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç durumda bulunuyor.
CENEVRE (AA) - Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, iç savaşın yaşandığı Sudan'da sağlık hizmetlerine yönelik saldırıları en güçlü ifadelerle kınadıklarını belirtti.
Ghebreyesus, Nisan 2023'ten bu yana Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında devam eden çatışmaların sağlık hizmetlerine etkisine ilişkin X sosyal medya platformundan paylaşımda bulundu.
Sudan'da sağlık hizmetlerine yönelik birçok saldırı raporu aldıklarını belirten Ghebreyesus, El Faşir bölgesindeki tek diyaliz merkezinin, düzenlenen saldırının ardından artık hayat kurtarıcı hizmetler veremediğini bildirdi.
El Faşir-Tinan yolu üzerindeki Roro Hastanesi'nin geçen hafta kundaklanarak kullanılamayacak hale geldiğini kaydeden Ghebreyesus, "Bu saldırıları en güçlü ifadelerle kınıyoruz. Sağlık hizmetlerinin korunması çağrımızı yineliyoruz." ifadesini kullandı.
Ghebreyesus, Sudan'da silahların susması ve barışın sağlanmasına ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
Sudan'da 30 yıl süren Ömer el Beşir iktidarının halk ayaklanmasıyla devrilmesi sonrası sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümete karşı ortak darbe yapan ordu ve HDK arasındaki güç mücadelesi 1 yıldan fazla süredir devam ediyor.
BM'ye göre, dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşandığı Sudan'daki çatışmalar sonucu 16 binden fazla kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 10 milyon kişi yerinden edildi ve 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç durumda bulunuyor.
Kuruluşunun üzerinden henüz 10 yılı aşkın bir süre geçen ve kısa sürede büyük başarılar elde eden Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) bu yılki zirvesi geçtiğimiz hafta Kazakistan’ın başkenti Astana’da “Türk Zamanı” temasıyla yapıldı. Gazze’deki insani trajedinin gölgesinde yapılan 10. Zirve, 21. yüzyıl Türk dünyası için önemli bir köşe taşı olma niteliği taşıyor. 1990’lı yılların başında, yani bundan 30 yıl önce, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Türk devletlerinin bağımsızlığını kazanmasının ardından Amerikalı tarihçilerin “Tarihin Sonu” dedikleri, sözüm ona demokrasi, serbest piyasa ve Batılı değerlerin kazandığı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) önderliğinde tek kutuplu dünyadan dem vurdukları dönemler çok geride kalmış gözüküyor. Gazze krizi Batının bu anlamda meşruiyetini kaybettiğini bir kez daha ortaya koyarken, bizim alışık olduğumuz çifte standart için de bir turnusol kağıdı vazifesi görüyor.
Orta Asya’da küresel güçlerin nüfuz mücadelesi ve Türk dünyası
Rusya ile Çin’in tekrar sahneye çıktığı günümüzde Gazze’de uluslararası toplumun göster(eme)diği tutum yeni alternatiflerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Artık Batılı ülkelerin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, uluslararası hukuk ve adalet gibi değerlerden bahsetme cüretini göstermesi çok zor. Bunların yanı sıra Orta Asya’da Rusya, Çin, ABD ve Fransa gibi devletlerin nüfuz kurma çabalarına karşın, Türk devletleri çok kısa sürede önemli bir alternatif olmak üzere entegrasyonlarını tamamlamak yolunda önemli adımlar atıyor. Rusya’nın bölgedeki geleneksel nüfuzu, Çin’in son dönemdeki özellikle ekonomi ağırlıklı atakları ve son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bölgeye yaptığı çıkarma göz önüne alındığında bu zirve çok büyük anlamlar taşıyor.
Zirvede alınan en önemli siyasi kararlar Gazze’de sivillere karşı yapılan katliamların kınanarak bir an önce ateşkes çağrısı yapılması, Filistin’de iki devletli çözümün vurgulanması ve Azerbaycan’ın Karabağ’daki haklılığıyla son zaferlerinin teyit edilmesiydi. 100. yılını kutlayan Türkiye’nin bu sevincine bütün Türk dünyası da ortak oldu. Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'in zirveye Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın (ö. 734) “Ey Türk İlim (devletim), kendine dön, kendini anla, yine yükseleceksin.” sözleriyle başlaması kayda değerdi. Zira Göktürkler (552-745) tarihte Türk adını kullanan ve Türk boylarının birleştikleri ilk siyasi yapılanmaydı. Bu tarihi cümle Türklerin ancak kendi tarih ve birlikteliklerini anlayarak yükselebileceklerinin en veciz ifadesiydi.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise konuşmasında özellikle ekonomi ve ticaret alanında işbirliğine, bunun için ulaşım ve boru hatlarının geliştirilmesine, yatırım fonuna, ticari prosedürlerin kolaylaştırılmasına ve yüksek öğretim alanında işbirliğine değinirken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci statüsü ile Türkmenistan’ın tam üyeliğe geçmesi gerektiğine vurgu yaptı. Erdoğan'ın 30 yıldır çözülemeyen ortak dil ve bunun ön şartı olan alfabe birliğine özel olarak temas etmesi konunun ne kadar hayati olduğunun bir göstergesiydi. Bu arada bir not olarak bütün cumhurbaşkanlarının kendi dil ve lehçelerinde konuştuğunu kaydetmek gerekir.
Kuvveden fiile Türk dünyası
Astana Bildirisi'nde özellikle dış politika ve güvenlik alanında mevcut işbirliğinin ve savunma sanayisinin geliştirilmesine vurgu yapılması önemliydi. Zirvede uluslararası ticaretin ve ekonomi işbirliklerinin artırılmasıyla ilgili hususlar ön plana çıktı. İstanbul merkezli Türk Yatırım Fonu'nun kuruluş prosedürleri büyük ölçüde tamamlandı. Özelikle üye ülkeler arasında hızla, ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik mekanizmalar kurulmaya ve geliştirilmeye çalışılıyor. Kazakistan’da kurulan TURANSEZ özel ekonomik bölgesi için Kazakistan iç mevzuatı da değiştirilmiş durumda.
Hem Erdoğan'ın konuşmasında hem de Astana Zirvesi nihai metninde Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru boyunca ulaştırma faaliyetlerinin kolaylaştırılması ile fiziki ve dijital altyapının bir an önce oluşturulması gerektiği kayda geçirildi. Tabii bu noktada Zengezur Koridoru'nun açılması hayati önemi haiz. Bu bağlamda “Yeni İpek Yolu” olarak adlandırabileceğimiz Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı, Doğu Zengezur Ekonomik Bölgesi ile Azerbaycan Cumhuriyeti ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ni birbirine bağlayacak. Bu hat ayrıca, Çin-Kırgızistan-Özbekistan demir yolu ile Tirmiz-Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver demir yollarının süratle geliştirilmesiyle, Doğu-Batı yönünde, özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra gündeme gelen koridor savaşlarında Türk dünyasının ön almasını sağlayacak en verimli hat olarak öne çıkıyor.
Bu arada somut bir gelişme olarak Türkiye'den Özbekistan'a ilk blok yük treninin Aralık 2022'de hareket ettiğini not edelim. Bildiride ayrıca teknoloji, teknopark, bilgi teknolojileri ile tarım alanlarında ortak çalışmalara büyük yer ayrılmış durumda. Bildirinin diğer önemli kısımları önemli işbirliği ve ortaklık imkanları bulunan eğitim, sağlık, turizm, diaspora, medya ve kültür gibi alanlarda maddeler içeriyor.
Daha önceki zirvelerde kabul edilen 2040 Türk Dünyası Vizyonu Belgesi ve 5 yıllık planlamalarla uyumlu bir şekilde kaleme alınan ve liderlerin imzasıyla akdedilen Astana Sonuç Bildirisi 21. Yüzyılda Türk Dünyasının birliği ve geleceği açısından önemli bir metin. Avrupa devletlerinin İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kurdukları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun nasıl Avrupa Birliği’ne (AB) dönüştüğünü hatırladığımızda, Türk Devletleri Teşkilatı’nın, dünyanın şu an içerisinde bulunduğu bu buhran döneminde farklı bir alternatif olarak çok stratejik bir coğrafyada önemli bir potansiyel taşıdığını ifade etmemiz gerekir. Şayet şu ana kadar Türk Devletleri Teşkilatının hayata geçirdiği projeler göz önüne alınırsa, 30 yıl önce hayal dahi edemediğimiz bu birlikteliğin, 2040 Vizyon Belgesi'ndeki hedefler gerçekleştirildiğinde, yazının başlığında sorduğumuz "21. yüzyıl bir Türk Yüzyılı olabilir mi?" sorusuna rahatlıkla “neden olmasın” şeklinde bir cevap verebiliriz.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi emekli öğretim üyesidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Hem Türkiye hem Irak kamuoyu son dönemde iki ülkenin ilişkilerinde gündemin oldukça sıcak ve hızlı değişebilen bir yapıda olduğunun farkında. Özellikle askeri anlamda karşılıklı adımların yarattığı olumlu bir atmosfer söz konusu. Irak Ordusu'nun ülkenin kuzeyinde terör örgütü PKK tehdidi altında bulunan Duhok şehrinde asker konuşlandırması ve Irak hükümetinin PKK’yı "yasaklı örgüt" olarak tanımlaması söz konusu olumlu havayı pekiştirdi.
Kazan-kazan stratejisi
Irak tarafından gelen adımların arka planında iki ülkenin ilişkilerini orta ve uzun vadede sağlamlaştırabilecek "ortak menfaatler" yer alıyor. Bunlar ekonomik anlamda kazanımlar, alternatif ticaret ve enerji rotalarının inşası ve savunma işbirlikleri olarak sıralanabilir. Öncelikle ticaret ve enerji ayağında 2 temel proje Türkiye ve Irak için son derece stratejik öneme sahiptir. Bunlar, Faw Limanı ve Kalkınma Yolu Projesi'dir. Irak’ın Basra şehrinde inşa edilen Faw Limanı’nın Orta Doğu’nun en büyük konteyner limanı olması bekleniyor. Faw Limanı’nı Avrupa’ya bağlayacak rotayı ise Kalkınma Yolu sağlayacak. Irak’ın güneyinden Türkiye’ye bağlanacak bin 200 kilometrelik kara ve demir yolu hattı ile Basra Körfezi, Türkiye aracılığıyla doğrudan Avrupa pazarına ulaşabilecek. 2029 yılında 2 projenin de tam kapasite işlerliğe kavuşması bekleniyor.
Faw Limanı'na ve limanın tam manasıyla küresel bir boyut kazanabilmesi için Türkiye’ye duyulan ihtiyaç, Irak ve Türkiye arasındaki ilişkilerin yeni boyutunu oldukça güzel özetliyor. Dolayısıyla Irak tarafının, Kalkınma Yolu’nun belirlenen süreçler içerisinde tamamlanabilmesi için Türkiye ile sıkı işbirliğine gidilmesi gerektiğinin farkında olduğu söylenebilir. Bu noktada Kalkınma Yolu’nun Faw Limanı’na katacağı stratejik önemin daha iyi anlaşılabilmesi için Çin örneği verilebilir. Kalkınma Yolu’nun, Çin’in Avrupa’ya ulaşma süresini Kızıldeniz-Süveyş Kanalı rotasına göre 20-25 gün kısaltması bekleniyor. Küresel ticaret hacminin önemli bir kısmında pay sahibi olan Çin ve diğer aktörlere sunulacak bu gibi fırsatlar, Kalkınma Yolunu sadece bölgesel bir proje olmaktan çıkarıyor. Irak, Türkiye’nin dahli olmadan gerçekleşemeyecek olan Kalkınma Yolu için ilişkilerin yeni bir boyuta çekilmesi gerektiğinin farkında. 2 projenin de Türkiye’nin dünya ticaret hacmindeki payını artırabilme fırsatları düşünüldüğünde Türkiye de Irak tarafından gelen adımlara karşı olumlu bir cevap vermek istiyor.
Irak için yeni bir kalkınma süreci
Kara ve demir yolları ile inşa edilecek bin 200 kilometre uzunluğundaki Kalkınma Yolu’nun inşası Irak’ın kalkınması için bir "imkanlar silsilesini" beraberinde getirebilir. Bu rotanın işlerliğinden önce, ilk aşamada inşa edilebilmesi için söz konusu rotanın güvenlik tehditlerinden arındırılması gerekecek. Dolayısıyla proje, Irak tarafının PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerini bölgeden temizlemek için daha somut adımlar atmasını sağlayacaktır. Bu her ne kadar kolay ve çok yakın vadede uygulanabilir bir süreç gibi gözükmese de güvenlik tehditlerinin ortadan kaldırılmasına dönük atılacak her adım Irak coğrafyasını daha yaşanabilir kılacaktır.
Diğer yandan özellikle proje güzergahında işsizliğin yüksek olduğu şehirlerde yeni istihdam imkanları doğacaktır. Yeni ulusal ve uluslararası yatırımlar ile DEAŞ yıkımı sonrası şehirlerin yeniden inşası ciddi bir hız kazanabilecektir. İşsizliğin ve şehirlerin yeniden inşasının Irak toplumu için başat sorunlar olduğu düşünüldüğünde bu durumun önemi daha net ortaya çıkıyor. Terör örgütü DEAŞ’a karşı Irak devleti tarafından zafer ilan edilmesinin üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen bugün Musul, Kerkük, Diyala ve Selahattin gibi şehirlerin önemli kısmında alt ve üst yapılar yeniden inşa edilemedi. Irak’ın Türkiye ile işbirliği içerisinde 2029 yılında Faw Limanı ve Kalkınma Yolu’nu tam kapasite ile işleyebilecek konuma getirmesi bu şehirlerin hızlı bir kalkınma sürecine girmesini ve Irak toplumuna yeni iş sahaları sunulabilmesini beraberinde getirecektir.
Türkiye, ortak menfaatlerde istenilen düzeyin yakalanabilmesi için Irak merkezi hükümetinin kendi toprakları içerisinde mutlak egemenlik sağlayabilmesi gerektiğini sıklıkla vurguluyor. Dolayısıyla Irak topraklarında varlık gösteren terör örgütlerinin Irak güvenlik güçleri tarafından ortadan kaldırılması başat mesele olarak ortaya çıkıyor. Ancak bunun, istekliliğin yanı sıra askeri imkan ve kabiliyet gerektirdiği de açık bir gerçektir. Eğer Irak, terör örgütü PKK ile mücadelede somut adımlar ile ciddi bir isteklilik ortaya koyarsa, Türkiye’nin Irak Ordusu'nun modernizasyonuna dönük katkılarının da önünün açılması beklenebilir. 2021 yılında bu anlamda bazı gelişmeler olmuştu. Dönemin Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, Bağdat’ta Irak Savunma Sanayii Başkanı Muhammed Derraci ile bir araya gelerek Türkiye’den Irak’a teknoloji aktarımı noktasında anlaşıldığını belirtmişti. Yine aynı yıl dönemin Irak Savunma Bakanı Cuma İnad, Türkiye'den Bayraktar TB2, 12 adet T129 ATAK helikopter ve 6 adet de insansız hava aracına (İHA) karşı savunma sistemleri satın almak için girişimde bulunduklarını dile getirmişti. Bu tarihten sonra ilerleyen süreçte pek çok kez savunma sanayi alanında karşılıklı arayışlar sürse de somut neticeler alınamadı. Son olarak Ekim 2023’te Türkiye’yi ziyaret eden Irak Savunma Bakanı Sabit Muhammed Abbasi, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile görüşmesinde savunma sanayi alanında işbirliği konularının ele alındığını vurguladı.
Savunma sanayi işbirliğinde ve ortak tehditlere karşın Irak Ordusu'nun modernizasyonunda iki ülke arası ilişkiler henüz istenilen düzeye gelebilmiş değil. Ancak karşılıklı ortak menfaatlerin gelişmeye başlaması, arzu edilen adımların da somutlaşabilmesini sağlayabilir. Faw Limanı, Kalkınma Yolu, terör örgütü PKK’ya karşı işbirliği gibi gündem maddeleri, savunma sanayi gibi iki ülkenin de fayda sağlayacağı yeni başlıkları gündeme getirebilir. Öyle ki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ramazan Bayramı sonrası Irak’a yapacağı geniş kapsamlı ziyarette bu konudaki adımların daha somut bir zemine taşınması sürpriz olmayacaktır.
Bundestagsabgeordneter Markus Hümpfer unterstützt die Gastfamiliensuche für US-amerikanische Jugendliche
Im Sommer 2024 kommen rund 350 Austauschschülerinnen und Austauschschüler aus den USA mit einem Stipendium des Parlamentarischen Patenschafts-Programms (PPP) für ein Schuljahr nach Deutschland. In dieser Zeit besuchen die Jugendlichen hier die Schule und leben bei Gastfamilien, die sie wie ein weiteres Familienmitglied bei sich aufnehmen. Das PPP ist ein Förderprogramm für transatlantischen Jugendaustausch, das vom Deutschen Bundestag und dem Kongress der USA getragen wird.
Alle Austauschschülerinnen und -schüler sind zwischen 15 und 18 Jahre alt und werden im Rahmen einer Patenschaft von jeweils einem Abgeordneten oder einer Abgeordneten betreut. Auch Markus Hümpfer engagiert sich als Pate im PPP. Er weist darauf hin, dass die gemeinnützige Austauschorganisation Youth For Understanding (YFU) zurzeit noch für rund zehn amerikanische PPP-Stipendiaten Gastfamilien in ganz Deutschland sucht: „Ich würde mich freuen, wenn sich in Familien für die Aufnahme eines Gastkindes in Schweinfurt oder Kitzingen begeistern würden“, erläutert Hümpfer sein Engagement. „Ein Schuljahr mit einem Jugendlichen aus einem anderen Land zu verbringen, ist eine ganz besondere Erfahrung, die das Familienleben bereichert und einen intensiven interkulturellen Austausch ermöglicht. Gerade jetzt ist es wichtiger denn je, die Welt wieder enger zu vernetzen, internationale Brücken zu bauen und den transatlantischen Dialog zu fördern.“
Gastfamilien erfahren während des Austauschjahres viel über das Herkunftsland ihres Gastkindes und schließen internationale Freundschaften, die oft ein Leben lang halten. Voraussetzungen, um Gastfamilien zu werden, gibt es dabei nicht viele: „Gastfamilien müssen den Jugendlichen keinen besonderen Luxus oder ein Besichtigungsprogramm bieten, sondern sollten sie einfach wie ein neues Familienmitglied in den Alltag integrieren“, erklärt Hümpfer.
Seit 1983 vermittelt das PPP Jugendlichen in Deutschland und den USA die Bedeutung freundschaftlicher Zusammenarbeit, die auf gemeinsamen politischen und kulturellen Wertvorstellungen beruht. Mit Vollstipendien ermöglicht das PPP den US-amerikanischen Teilnehmenden ein Austauschjahr in Deutschland, während im Gegenzug etwa 360 Jugendliche aus Deutschland für ein Schuljahr in die USA reisen.
Das Programm wird unter anderem von der Austauschorganisation Youth For Understanding (YFU) durchgeführt. Der gemeinnützige Verein betreut neben insgesamt 50 US-amerikanischen Schülerinnen und Schüler auch rund 200 weitere Jugendliche aus aller Welt während ihres Austauschjahres in Deutschland.
Wer ein Gastkind bei sich aufnehmen möchte, kann sich direkt bei YFU melden: 040 227002-0, Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!. Weitere Informationen gibt es auch unter: www.bundestag.de/ppp und www.yfu.de.
MOSKOVA (AA) - Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, NATO Genel Sekreterliğine Hollanda Başbakanı Mark Rutte'nin atanmasıyla, NATO'nun Rusya'ya karşı izlediği yaklaşımın değişmeyeceğini söyledi.
Peskov, başkent Moskova'da gündeme dair gazetecilerin sorularını yanıtladı.
NATO Genel Sekreterliğine Hollanda Başbakanı Mark Rutte'nin atanmasını değerlendiren Peskov, "Bunun, NATO ve üye ülkelerinin genel yaklaşımını değiştireceğini düşünmüyoruz. NATO ülkeleri, ABD'nin önderliğinde Rusya Federasyonu'nu stratejik yenilgiye uğratılması yönünde çalışıyor. Şu anda NATO bizim için düşman." dedi.
Peskov, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Sergey Şoygu ve Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov hakkındaki yakalama kararının "absürt" olduğunu belirterek "Bu mahkemenin kararlarını tanımıyoruz." ifadesini kullandı.
Rusya’da "casuslukla" suçlanan Wall Street Journal (WSJ) muhabiri Evan Gerşkoviç’in ABD ile takas yapılması ihtimalini de değerlendiren Peskov, ABD'den bu yönde "sinyal" gelmediğini aktardı.
Sözcü Peskov, Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov ile ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in dünkü telefon görüşmesinin ardından, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Joe Biden'ın telefonda görüşmesinin planlanmadığını dile getirdi.
Başkent Moskova yakınlarındaki Obninsk şehrinde düzenlenen tören ve "Obninsk New" adlı foruma, Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom Genel Müdürü Aleksey Likhachev ve Rusya Başbakan Yardımcısı Dmitriy Çernişenko'nun yanı sıra çok sayıda gazeteci ve davetli katıldı.
Dünyanın ilk nükleer enerji santrali Obninsk NGS'nin faaliyete alınmasının 70'inci yılına ithafen düzenlenen törende konuşan Likhachev, Obninsk NGS'nin dünyadaki nükleer güç sanayisini başlatmasının ardından çok çeşitli alanlarda önemli gelişmelerin kaydedildiğini söyledi.
Küçük ve büyük kapasiteli NGS'lerden gemi reaktörlerine, nükleer tıptan yeni malzemelere önemli keşiflerin yapıldığını vurgulayan Likhachev, "Bugün aynı zamanda, dünyanın ilk 4. nesil enerji kompleksinin oluşturulması ve temelde farklı bir enerji üretimi türü olan termonükleer füzyona geçiş de dahil olmak üzere yeni nükleer atılımların eşiğindeyiz." diye konuştu.
Törenin ardından, Rosatom ve Türk öğrencilerin de eğitim gördüğü Rusya Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesi'nin (MEPhI) desteğiyle "Obninsk New" adlı forum düzenlendi.
Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki yaklaşık 100 farklı ülkeden 900'den fazla katılımcının yer aldığı forumda, Obninsk NGS'nin faaliyete alınmasının ardından geçen 70 yılda nükleer enerji alanında yaşananlar ve gelecek 70 yılda bu alanda yaşanması beklenenler çeşitli oturumlarda uzmanlar tarafından ele alındı.
Törende, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Dünya Nükleer Birliği Genel Direktörü Sama Bilbao y Leon ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Mariano Grossi'nin katılımcılara yönelik mesajları da iletildi.
- Obninsk NGS
Dünyada barışçıl atom enerjisinin doğduğu şehir olarak tanınan Obninsk, Rusya'nın teknoloji ve bilim alanında yapılan çalışmalar açısından önde gelen şehirleri arasında yer alıyor.
Obninsk'te dünyanın ilk nükleer enerji santrali, 26 Haziran 1954'te faaliyete alınırken, şehirdeki araştırma tesislerinde denizaltılar için nükleer reaktörler ve uzaya yönelik teknolojiler de geliştiriliyor.
Yaklaşık 5 bin kilovatlık düşük bir kapasiteyle faaliyete alınan Obninsk NGS, 5 yıl elektrik üretmesinin ardından nükleer enerji teknolojilerinin geliştirilmesi için kullanılmaya başlandı.
Bilimsel çalışmalarla geçen 48 yılın ardından 2002'de faaliyeti sonlandırılan Obninsk NGS'nin bulunduğu yere artık, öğrenciler ve yabancı heyetler ziyaret düzenliyor.
İranlı Öğrenciler Anket Ajansı (ISPA) 26 Haziran'da ülke genelinde cumhurbaşkanı seçimine ilişkin yüz yüze gerçekleştirdiği anketin sonuçlarını paylaştı.
Ülkede 31 eyalette 18 yaş üstü 3589 kişiyle yapılan ankette seçime kesin katılacağını veya katılmayı düşündüğünü belirten seçmenlere "Şu anda cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılsa hangi cumhurbaşkanı adayına oy verirsiniz?" sorusu yöneltildi.
Katılımcıların yüzde 31,1'i reformistlerin tek adayı Pezeşkiyan'a, yüzde 28,8'i ise eski Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Celili'ye oy vereceklerini belirtti.
Daha önceki anketlerin bir kısmında ön sıralarda yer alan Meclis Başkanı Kalibaf ise yüzde 19,1 ile üçüncü sırada yer aldı.
"Muhafazakar kanatta birliği güçlendirmek için" adaylıktan çekilen Emir Hüseyin Kadızadehaşimi yüzde 2,8, Ali Rıza Zakani yüzde 2,1 ve Mustafa Purmuhammedi yüzde 1,4'de kaldı.
Katılımcıların yüzde 10,5'u "kararsız" olduğunu belirtirken yüzde 1,7'si "boş oy" kullanacağını, 0,5'i de oy vereceği adayın ismini açıklamak istemediğini söyledi.
Ankete göre, katılımcıların yüzde 46'sı kesinlikle sandığa gideceğini, yüzde 7,9'u büyük olasılıkla katılacağını, yüzde 12,2'si bu konuda henüz karar vermediğini ifade etti.
Ankete katılanlardan yüzde 5,1'i sandığa gitmesinin düşük ihtimal olduğunu ifade ederken yüzde 28,8'i hiç bir şekilde oy kullanmayacağını belirtti.
Son dönemde hızlı bir turizm yükselişine sahne olan Pozantı’nın başarılı belediye başkanı Ali Avan, Ay Haber'e yaptığı açıklamada, “Avrupalı Türkleri Torosların oksijen, kültür ve tarih deposu bölgeye davet etti.
Almanya’daki Türkler tarafından çok sevilen Başkan Ali Avan, “Pozantı’nın güzellikleri ile karşılaşmayanlar bence Türkiye’yi tam olarak görememişler demektir. Torosların zirvesinde bir Ergenekon misali misafirlerine kucak açan Pozantı kültürü, uzaklardan gelen kervanları, orduları, iş adamlarını, turistleri, yaylacıları ve tanrı misafirlerini yüzyıllardır açık sofrasına ve tabiatla iç içe kucaklamıştır. Özellikle yaz aylarında bizden kopamayarak Pozantı'da dinlenmek isteyenler için coğrafyamıza uygun konukevlerimiz mevcuttur. Bungalov evlerimizde veya taş otelimizde bir gece kalanlar iyi ki Pozantı'ya gelmişim, sahillerdeki 1 haftalık tatilden daha faydalı oldu demelerini sağlık bilimcileri de teyit ediyor. Pozantı’ya bir defa gelen artık her defa gelmeye çalışacaktır. Çünkü Pozantı, bir aşk masalının insan ile doğayı gülen yüzleri ile buluşturduğu şehirdir.” şeklinde konuştu.
Başkan Ali Avan devamla, “İlk kardeş şehrimizi Almanya’dan seçtik ve kendilerini en kısa zamanda Pozantı’da ağırlamak için heyecanlanıyoruz. Buradaki kültür tarihini Alman dostlarımıza tanıtarak 'Türk-Alman Dostluğunu' daha aktif hale getirerek bölgemizin ve ülkemizin daha çok tanıtılmasına da katkı sağlamak istiyoruz.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Bilindiği gibi Pozantı, Avrupalı Türkler arasında da giderek tanınmakta ve Almanya’nın Main nehri boyundaki güzel kasabası Margetshöchheim ile dostluk ve kardeşlik ilişkilerini devam ettirmektedir.
Die Umwelt-Erlebniswochen der Umweltstation der Stadt Würzburg sind längst eine feste Institution für Gruppenausflüge von Kindergärten und Schulen geworden. Dieses Jahr steht bereits die 33. Auflage an.
Vom 2. bis 11. Juli wird auf dem Bastionsgelände im Nigglweg 5 unter dem Motto „Natur und Umwelt aktiv erleben“ wieder erlebt, gestaunt, gebastelt, gespielt, und gelernt, was das Zeug hält. Das bunte Angebot der bis zu 16 Aktionsstände reicht vom direkten Kontakt mit kleinen und großen Tieren über handwerkliches Arbeiten mit Naturmaterialien bis hin zum Quetschen der eigenen Müsliflocken.
Die Veranstaltungstage richten sich vom 2. bis 4. Juli jeweils von 8:45 bis 11:45 Uhr an Kindergartengruppen und vom 8. bis 11. Juli jeweils von 8:30 bis 12:30 Uhr an Grundschulkinder der 4. Klasse. Die Gruppenplätze sind bereits vergeben. Interessierte Privatpersonen sind jedoch herzlich eingeladen, die Veranstaltung zu besuchen, den Kindern an den Ständen über die Schulter zu schauen und die ausgelassene Atmosphäre zu genießen.
Zeiten:
Kindergartenwoche: Dienstag, 02.07. bis Donnerstag, 04.07., jeweils von 8:45 bis 11:45 Uhr
Grundschulwoche: Montag, 08.07. bis Donnerstag, 11.07., jeweils von 8:30 bis 12:30 Uhr
Ort: Bastionsgelände hinter der Umweltstation der Stadt Würzburg, Nigglweg 5
Für Fragen zu dieser Veranstaltung sowie weiteren Umweltbildungs- und Beratungsangeboten stehen die Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter der Umweltstation unter Telefon 374400 oder Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! gerne zur Verfügung.
Hinweis an die Vertreterinnen und Vertreter der Medien. Ein Pressetermin mit Rundgang ist für Mittwoch, 10. Juli 2024, um 10:15 Uhr vorgesehen.