Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya, sağlık hizmetleri alanında dünya çapında tanınan bir ülke olarak, hastane ortamı dışında da yüksek kalitede bakım hizmetleri sunmaktadır. Özellikle kronik hastalıkları olan veya uzun süreli bakım gerektiren hastalar için evde yoğun bakım hizmetleri önemli bir role sahiptir. Bu makalede, Almanya'da evde yoğun bakımın nasıl organize edildiği, bu hizmetlerin hastalar ve aileleri üzerindeki etkileri ve gelecekteki potansiyel gelişmeler incelenecektir.
Almanya'da Evde Yoğun Bakımın Yapısı:
Evde yoğun bakım hizmetleri, hastanelerdeki yoğun bakım ünitelerinin sunduğu hizmetlerin ev ortamında sağlanmasıdır. Bu hizmetler genellikle şu unsurları içerir:
Yoğun Bakım Gerektiren Hastalıklar
Evde yoğun bakım gerektiren hastalıklar genellikle ciddi, kronik ve uzun süreli bakım ihtiyacı olan hastalıklardır. Bu hastalıklar arasında şunlar bulunmaktadır:
Evde Yoğun Bakımın Avantajları
Evde yoğun bakımın hastalar ve aileleri için birçok avantajı vardır:
Alternatif: Yoğun Bakım Ortak Yaşam Alanları
Evde bakım hizmetlerine ek olarak Almanya'da, yoğun bakım gerektiren hastalar için özel olarak tasarlanmış "ortak yaşam alanları" (Wohngemeinschaft'lar veya WG'ler) da mevcuttur. Bu yaşam alanları, yoğun bakım gerektiren hastaların ve ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli avantajlar sunar:
Almanya'da evde yoğun bakım hizmetleri, hastaların yaşam kalitesini artırmak ve hastane yatışlarının süresini azaltmak adına önemli bir rol oynamaktadır. Yoğun bakım gerektiren hastalıklar ciddi ve uzun süreli bakım gerektirir. Her ne kadar bazı zorluklar bulunsa da, bu hizmetlerin sürekli gelişim göstermesi ve yeni teknolojilerin entegrasyonu ile birlikte gelecekte daha da etkili ve yaygın hale geleceği öngörülmektedir. Almanya'daki sağlık politikalarının ve toplumun bu alana olan desteği, evde yoğun bakım hizmetlerinin başarısında kilit faktörlerdir. Ayrıca, yoğun bakım ortak yaşam alanları, evde bakımın mümkün olmadığı veya uygun olmadığı durumlarda değerli bir alternatif sunmaktadır. Bu yaşam alanları, profesyonel bakım ve sosyal destek kombinasyonuyla hastaların ve ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için ideal bir çözüm sunar.
Ciddi sağlık sorunları veya yaşlılık nedeniyle bakıma ihtiyaç duyanlar için Almanya´da Pflegegrad almak önemli bir adımdır. Bu derece, kişinin bakım ihtiyacını belirlemek ve gerekli bakım hizmetlerine erişimini sağlamak için kullanılır. Ancak, Pflegegrad alırken dikkat edilmesi gereken bazı önemli hususlar vardır. İşte bu hususlar:
Pflegegrad almak, kişinin bakım ihtiyacını doğru bir şekilde belirlemek ve gerekli hizmetlere erişimini sağlamak için önemli bir adımdır. Bu nedenle, başvuru sürecinde yukarıdaki noktalara dikkat ederek, başvurunun başarılı bir şekilde sonuçlanmasını sağlamak önemlidir.
BERLİN (AA) - Alman otomobil üreticisi BMW Group, elektrikli otomobillerdeki güçlü büyümeyle ikinci çeyrekte ana markasının satışlarını yıllık yüzde 2 artırdı.
BMW Group, ikinci çeyreğe ilişkin satış rakamlarını açıkladı.
Buna göre, şirketin ana markası BMW araç satışları, nisan-haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2 artarak 565 bin 553'e yükseldi.
Alman üreticinin aynı çeyrekte elektrikli araç satışları ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22,2 artarak 107 bin 933'e ulaştı.
Söz konusu dönemde şirketin en büyük pazarı olan Çin'deki (Mini markası dahil) araç teslimatlarının yüzde 4,7 azalarak 188 bin 495'e düşmesi dikkati çekti.
Öte yandan, BMW Group'un yılın ocak-haziran dönemindeki satışları ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,1 düşüşle 1 milyon 213 bin 359'a indi.
BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki okulları bombalamasının kabul edilemez olduğunu bildirdi.
Dışişleri Bakanlığının sosyal medya platformu X'teki hesabından yapılan açıklamada, "Gazze'deki okullara sığınan insanların öldürülmesi kabul edilemez. Siviller, özellikle de çocuklar cephe önünde bırakılmamalıdır." ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, İsrail'e okullara yönelik saldırıları durdurulması çağrısında bulunularak, bombalamalar hakkında bir an önce soruşturma başlatılması gerektiği vurgulandı.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'deki okullarının üçte ikisinin hedef alındığını duyurmuştu.
Gazze'de UNRWA'ya ait 183 okul bulunuyordu.
İsrail'in 4 okula düzenlediği saldırılarda en az 50 kişinin öldüğü açıklanmıştı.
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana düzenlediği saldırılar nedeniyle, yaklaşık 2,3 milyon kişinin yaşadığı Gazze'de 1,9 milyondan fazla Filistinli yerinden oldu.
Bu Filistinlilerin büyük kısmı, İsrail'in göçe zorlaması nedeniyle defalarca yerinden edildi. Filistinlilerin bir kısmı ise bölgelerini terk etmemek için çevredeki okullara sığınıyor.
Gazze'de 7 Ekim'den bu yana katliamlarını sürdüren İsrail ordusu, sık sık yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı okulları ve kampları da vuruyor.
Honeywell ve Air Products'dan yapılan ortak açıklamaya göre, Air Products, sıvılaştırılmış gaz işleme teknolojisi ve ekipman bölümü için Honeywell'in nakit 1,81 milyar dolarlık satın alma teklifini kabul etti.
Satın alma işlemi, Honeywell'in bu yılki dördüncü satın alma işlemi olarak kayıtlara geçerken, işlemin, gerekli izinlerin alınmasından sonra bu yıl tamamlanması bekleniyor.
Uzay, havacılıktan enerjiye kadar çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren Honeywell, söz konusu satın almayla enerji dönüşümü için LNG teknoloji yeteneklerini güçlendirmeyi hedefliyor.
Honeywell, otomasyon, havacılık ve enerji dönüşümü gibi mega trendlere odaklanarak büyümek için son yıllarda giderek daha fazla birleşme ve satın alma yoluna gidiyor.
Şirket, yüksek performans gösteren alanları güçlendirirken, büyüme stratejisiyle uyumlu olmayan birimlerini de elden çıkarıyor.
20 Haziran'da Honeywell, havacılık ve savunma teknolojileri şirketi CAES Systems'i 1,9 milyar dolara satın almak üzere anlaşmaya varmıştı.
Bayerns Innenminister Joachim Herrmann hat heute zusammen mit der Präsidentin der Israelitischen Kultusgemeinde München und Oberbayern Dr. Charlotte Knobloch an der Solidaritätskundgebung mit der jüdischen Gemeinschaft und dem Staat Israel in München teilgenommen. Er brachte seine tiefe Anteilnahme für die Opfer des Angriffs der Hamas auf Israel am 7. Oktober 2023 und ihrer Angehörigen zum Ausdruck: "Die Ohnmacht angesichts des Leids und der Schmerzen der Opfer ist schwer zu ertragen. Wir aber setzen heute ein unüberhörbares Zeichen: Wir stehen fest an der Seite Israels, an der Seite der Jüdinnen und Juden in Bayern und Deutschland." Die Solidarität kenne dabei kein Ablaufdatum: "Sie ist heute nach acht Monaten noch genauso stark wie am 7. Oktober letzten Jahres und sie wird es auch in Zukunft sein!"
Herrmann betonte: "Für die Bayerische Staatsregierung steht fest: Das Existenzrecht Israels ist bayerische und deutsche Staatsräson – ohne Wenn und Aber." Dabei könne der Krieg im Gaza-Streifen mit seinen schrecklichen Bildern und dem unermesslichen Leid jedoch nicht übersehen werden. "Wir hoffen sehr, dass die aktuellen internationalen Bemühungen zu einem Waffenstillstand bald erfolgreich sein werden und in nicht allzu ferner Zukunft wieder Anstrengungen für eine Friedenslösung des Nahostkonflikts unternommen werden können", so Herrmann.
Im Rahmen der freien Meinungsäußerung dürften die Bürgerinnen und Bürgern auch für die Menschen im Gaza-Streifen und für Solidarität mit Palästina demonstrieren. Für Herrmann ist jedoch klar: "Wir dulden auf unseren Straßen keinen Antisemitismus und keine strafbaren anti-israelischen Parolen! Für derartige Straftaten gilt bei uns eine strikte Null-Toleranz-Politik." Der Kampf gegen Antisemitismus sei deshalb wichtiger denn je und betreffe jeden. "Wir dürfen nicht weghören, wenn antisemitische Stereotype ertönen oder judenfeindliche Äußerungen skandiert werden. Hier müssen wir als gesamte Gesellschaft scharf widersprechen und Einhalt gebieten. Wer unsere jüdischen Mitbürgerinnen und Mitbürger angreift, greift uns alle an.".
Jörg Richter tritt wieder für einen guten Zweck in die Pedale. Vom 27. Juli an radelt der gebürtige Kölner, der heute in Würzburg lebt, wieder, um auf Seltene Erkrankungen bei Kindern aufmerksam zu machen und für Spenden für den Verein „Hand in Hand gegen Tay-Sachs und Sandhoff in Deutschland e.V.“ zu werben. Der Verein wurde 2015 von Birgit Hardt und Folker Quack gegründet, nachdem bei ihrem Sohn Dario die juvenile Form der Erkrankung Sandhoff diagnostiziert wurde. Hand in Hand versteht sich als Schicksalsgemeinschaft und Lobby der betroffenen Patienten und deren Familien. Der ehrenamtlich geführte Verein mit Sitz in Höchberg setzt sich für deren Belange im deutschsprachigen Raum Europas ein.
„Los geht es in Versbach. Auf der Strecke liegen : Passau, Wien, Graz, Ljubljana, Udine, Alessandria, Cuneo, Avignon, Clermont Ferrand, Dijon, Saarbrücken, Aschaffenburg und jede Menge andere schöne Städte mit wunderbaren Menschen und Begegnungen“, sieht Richter seiner Fahrradreise freudig entgegen. Ende September/Anfang Oktober möchte er wieder zurück sein. 4000 km mit ca. 30.000 Höhenmetern dürften dann auf seinem Navi zu finden sein.
Oberbürgermeister Christian Schuchardt wünschte eine erfolgreiche Tour, es sei sehr wichtig, auf Seltene Erkrankungen, gerade bei Kindern, aufmerksam zu machen, da sie eben nicht im Fokus der Öffentlichkeit stünden und es aufgrund ihrer Seltenheit schwierig sei, Unterstützung sowohl für die Forschung als auch für den alltäglichen Umgang mit dieser Erkrankung zu finden.
Die Stadt Würzburg hat das WuF Queeres Zentrum Würzburg mit dem Preis „Queer sein in Würzburg 2024“ ausgezeichnet. Das WuF ist nach eigenen Angaben Deutschlands ältestes queeres Zentrum. „Der Preis ist ein Zeichen mit Zuversicht in die Zukunft“, freute sich Vorstandsmitglied Adam Bopp, der stellvertretend für die Vorstandsmitglieder in einer kleinen Runde den Preis von Oberbürgermeister Christian Schuchardt entgegennahm.
Schuchardt bezeichnete die Mitglieder des WuF-Zentrums als Botschafter innerhalb und aus der Community heraus und dankte für den ehrenamtlichen Einsatz „für alle, denen Sie geholfen haben.“ Der Preis „Queer sein in Würzburg“ sei aufgrund seiner Außenwirkung wichtig für die Stadtgesellschaft, er sende ein bedeutsames Signal aus und werbe für eine wertschätzende Akzeptanz von Menschen mit anderen Lebenskonzepten für ein besseres Zusammenleben in der Stadtgesellschaft.
Gegründet wurde das WuF 1972 als „homophiler Gesprächskreis“ von zwei schwulen Studenten, nur drei Jahre nachdem homosexuelle Handlungen zwischen erwachsenen Männern über 21 Jahren in Deutschland straflos gestellt wurden. „Es war ein großes Risiko trotz der Proteste von 1968 und es gab viele Vorbehalte“, macht Adam Bopp bewusst. „Und ihr“, sagte er mit Blick auf die beiden Gründer, „hättet damals bestimmt nicht geglaubt, dass ihr eines Tages einen Preis von einem CDU-Oberbürgermeister bekommt.“ Auch Schuchardt ließ die Anfänge der Gründung Revue passieren: „Outing war damals alles andere als normal und so bot das WuF Gemeinschaft, Zugehörigkeit und wirkte schließlich in die Gesellschaft hinein. Sie machen bewusst, dass alle Mitglieder der Gesellschaft einen Anspruch darauf haben, gesehen zu werden.“
Das WuF-Zentrum (Nigglweg 2) bietet als queeres Zentrum Raum für queere Personen und Menschen, die sich für queere Themen interessieren. Es vereint unter einem Dach verschiedene Gruppen und bietet ihnen einen sicheren Raum, es finden ehrenamtliche queere Beratungen statt. Kulturell werden ein Popchor, eine queere Theatergruppe und die queere Party Popular angeboten, außerdem Veranstaltungen wie offener Abend, FLINTA Abend, Spieleabend, Ü50 Gruppe, Jugendgruppe Deja-Wü, Rosa Hilfe. Das WuF ist Schutzraum, Beratungs-, Begegnungs-, Freizeit- und Bildungsort, Galerie und Treffpunkt aller Altersgruppen. „WuF bedeutet Werdet unsere Freude“, erklärte Adam Bopp, „und das ist eine Einladung an alle. Denn uns unterscheidet weniger als uns verbindet.“
Der Preis „Queer sein in Würzburg“ wurde 2022 vom Würzburger Stadtrat beschlossen und wird seit 2023 verliehen. Preisträger 2023 war das PRISM Kollektiv, das Preisgeld beträgt 1.000 Euro. In diesem Jahr bestand die Jury aus Vertreterinnen und Vertretern des Sachgebiets Jugend- und Familienarbeit Kilian Schick, der Erziehungsberatungsstellen Stadt Würzburg Stefanie Frahsek, der HIV/Aids-Beratung Unterfranken Florian Faller, des LSVD Bayern e.V. Markus Appel, der Kinder- und Jugendpsychotherapeutinnen in der Stadt Würzburg Marita Sicheneder, der Gleichstellungsstelle Würzburg Petra Müller-März und des LSBTIQ-Regenbogenbüros Israel Sauer. Nominiert waren neben dem WuF Zentrum auch Denny Voltage, die Rosa Hilfe, das Schulprojekt von Deja-Wue, der Dyke-March von QueerPride, QueerPride selbst und die beiden Würzburger Vertreter von Out in Church Stephan Schwab und Burkard Hose.
Dünyanın kaynakları sınırlı olduğu için, hem kişisel hem kurumsal alanda, herkes ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelir. Eldeki kaynakların değerlendirilmesinin ve ihtiyaçların karşılanmasının, bilimi olan ekonominin tarihi, ilk insanla başlar. İnsanların yaşadığı her yerde, üretim ve tüketim vardır. Ekonomi üretimle tüketim, arasındaki ilişkileri düzenlemenin, gelir dağılımındaki dengesizliklerini gidermenin bilimidir.
Sağlıklı bir toplumda, ekonomik hayatın odak noktasında, seküler kültürün ekonomik insanı değil, kutsal kültürün erdemli insanı vardır. Bütün ülkelerin ekonomik dengelerini, altüst eden finansal krizler, gösteriş tüketiminde yarışan, doyma nedir bilmeyen, sürekli kendi ellerine geçenlere bakan, açgözlü insanlarından kaynaklanır. Onların gözlerini dünyada, yalnızca toprak doyurur. Yeni yüzyılda dünyanın, ilkesiz ekonomiye değil, ilkeli ekonomiye ihtiyacı vardır.
Sınırların ve duvarların ortadan kalktığı dünyada, ülkelerin gücü ekonomik bağımsızlıktan değil, ekonomik bağımlılıktan gelmektedir. Bu yüzden bir ülkede, ortaya çıkan bir ekonomik kriz, kısa zamanda bütün ülkelerde etkisini gösterir. Krizlerden arınmış bir dünya için, Mevlana’nın hayatıyla ve düşüncesiyle, en güzel örneğini verdiği, açıklık ve yalınlık, bütün ülkeler için can alıcı bir önem taşımaktadır. Yeni dünyada herkes olduğu gibi görünmelidir, göründüğü gibi olmalıdır.
“Dünya beni haramından men etti, ben onun helalinden de geçtim” diyen, bilgi ve bilgeliğin kapısı Halife Ali’nin, düşünce ve eylem dünyasını, hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, işleri ve yaşları ne olursa olsun, bütün kuşaklar kendilerine yol haritası yapmalıdırlar. Anadolu’nun güzel insanlarının hayat ilkesi, çok sevdikleri Dördüncü Halife’nin, eşsiz yalınlık ilkesi olmuştur. Onlar dünyanın yalnızca haramlarından değil, helallerinden vazgeçerek, bütün zenginlikleriyle, dünyayı peşlerinden sürüklemişlerdir.
Hicret kültürüyle yoğurulan Türkler için, doğdukları şehirler kadar, doydukları şehirler de önemlidir. Türkler geçmişte Mevlana sözlü Konya’yı, Doğu Avrupa’ya taşımışlardır. Onların torunları Yunus yüzlü Konya’yı, Batı Avrupa’ya taşımaktadırlar. “Köln ile Konya kardeştir” diyenler, yardımlaşmasını ve dayanışmasını bilirler. Onlar iyi günlerin sevinçlerini, kötü günlerin acılarını paylaşırlar. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, ekonomik krizler, kültürel fırsatlara dönüşür.
Anadolu insanının kültür ve ekonomi dünyasında, açgözlülük yoksulluk getirirken, tokgözlülük zenginlik getirir. Dünyadaki bütün krizler, açgözlülükten kaynaklanır. Dünyanın kaynakları tokgözlülerin karınlarını doyurmaya yeter, açgözlülerin gözlerini doyurmaya yetmez. Yeni Köln’ün mimarları açgözlülükte yarışan Kölnlüler değil, Tokgözlülükte yarışan Konyalılar olacaktır. Onların dünyaya sundukları hayat ilkeleri, derin düşünceleri ve yalın eylemleridir.
Şehirlerin kültürel derinlikleri ekonomik zenginliklerinin güvencesidir.
Derin düşünmesini bilen toplumlar, yalın yaşamasını bilirler.
Kültürleri derin olan şehirlerin, ekonomileri zengin olur.