Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam 12 sene evvel ebediyete göç etti. Kendisi gitti ama kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları, KKTC’nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atması ve adadaki eğitim kıvılcımını çakması gibi eserleri bu dünyada kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.
 
 
Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam…
 
Karpaz’ın Ergazi (Ovgoroz) köyünde 1 Ocak 1916 sabahı, zorlu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda doğmuş babam… Hayata tutunmayı başaramamış 12 kardeşten, hayatta kalabilenlerin 2’ncisi… Sonradan 3 kardeşi daha olmuş. Hepsi de erkek…
 
Babası, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan, rahmetlik dedem Mehmet Rifat Efendi. Annesi ise ev hanımı rahmetlik Ayşe nenem. Evleri dönemin yapı sistemine göre güzel inşa edilmiş, tavanı mertek üzerine tahta kaplama, onun üzerine de ince bir betonun döküldüğünü düşündüğüm büyükçe bir ev. Bahçesinde içinde bir kere yıkanma şansını elde ettiğim kocaman bir küp, ayrı bir binada samanlık ve ayrı bir kümes. Çocukluk yıllarımda kümesteki tavuklar ve horozlar benim arkadaşımdı. Çok iyi anlaşırdım onlarla. Küçükbaş hayvanların barındığı ağıl tam olarak neredeydi hiç hatırlamıyorum. Sayısını hatırlayamadığım kadar zeytin ve harup ağacı ile içinde arpa ve buğdayın yetiştiği, yanından derenin de geçtiği dönümlerce de tarla vardı. Kantara’dan akmaya başlayan dere, dedemin tarlasının yanından geçerdi. Yazın çalıdan siciler (eşek arısı) için ölümcül bir silah hazırlar, sici avına çıkardık dere kenarında. İngiliz Sömürge yönetimi sici başına 2 kuruş verirdi o dönemlerde. İki tane siciye bir tane Kit Kat çikolata alırdık rahmetlik Mustafa amcamın dükkanından. İyi paraydı bakır bir kuruşlar o dönemde.   
 
Babam, Lefkoşa’daki İslam Lisesinde öğretim görüyordu. Anlattığına göre iyi bir öğrenciydi. Liseyi birincilikle bitirdiğini söylerdi hep bana. Kıbrıs Türk’ü olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, dedem ve nenem birkaç tane küçükbaş hayvan satarak cebine üç beş kuruş koymuşlar ve dualarla Larnaka’dan babamı yolcu etmişler. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda.  Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğradığından Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.  
 
Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış.  İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev almış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.
 
Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babam, “Amerika’da kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.
 
Türkiye’ye geri döndükten sonra, 1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü"nü sıfırdan kurmuş babam. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.
O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.”  Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.
Elazığ’dan sonra tayini “İstanbul, Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…  
 
Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara’ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanıyor rahmetlik babam. Babamın tahsil ve başarılarını duyan İngiliz Sömürge Yönetimi davet gönderip, ısrarcı olunca 1950’li yıllarda Kıbrıs’la mesleki ilişkisi başlamış babamın. Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getirilmiş, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlamış.
 
Kıbrıs’tan sonraki görev yeri Irak. Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözükmüş ve babamın tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıkmış. Üniversite Laboratuvarının ve Patoloji bölümünün başkanı olmuş. Irak’ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açmış Irak’ta. Ünlü bir kişi haline gelmiş.
 
Ankara’da Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kurduğu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi babamın peşine düşmüş. Dünya Sağlık Teşkilatı tayinini Hindistan’a çıkarmasına rağmen Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne davet etmesinden sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde göreve başlamış babam.
 
20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs’tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.
 
Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara’ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin Ankara’daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs’ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit’e bir yazı göndererek KKTC’de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC’nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Babamın ısrarlı girişimleri sonucunda önce Yüksek Teknoloji Enstitüsü, sonra da Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulur ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun, “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve “üniversitelerin kurucu babası” olarak anılmaya başlanır.  
 
Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini  “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Emekliliği sonrasında KKTC’ye dönen babam, birkaç yıl sonra1988 yılında Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin Rektörlüğüne atanır. 
Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…
 
Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasım’ında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi istirahatgahına defnedilir. 
Allah’ın rahmeti üzerinden hiç eksik olmasın, mekanı Cennet’te nurlar içinde yatsın babam.
 
Prof. Dr. Ata Atun
Dekan, Kıbrıs ilim Üniversitesi
KKTC I. Ve III. Cumhurbaşkanları Politik Danışmanı
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından "Karabağ Zaferi ve Türkiye-Azerbaycan Dayanışma Programı" gerçekleştirildi. Programa, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aygün Attar, YTB Başkanı Abdullah Eren, Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Reşad Mammadov ve birçok öğrenci katıldı. 
 
YTB Başkanı Abdullah Eren programdaki konuşmasında geçen yıl muharebede 3 bine yakın Azerbaycanlı vatan evladının şehit olduğunu belirtti ve bu dönemde Azerbaycanlı öğrencilerle moral vermek için bir araya geldiklerini hatırlattı. 
 
İkinci Karabağ savaşında Türkiye'nin tüm imkanlarıyla dost ve kardeş Azerbaycan'ın yanında olduğunu dile getiren Eren, Azerbaycan ile yakın ilişkileri şu sözlerle vurguladı: "Azerbaycan bizim için gerçekten çok farklı bir ülke. 'İki devlet, tek milletiz. Hep bunu söylüyorduk fakat Karabağ Zaferi'nden sonra bunu çok daha gönülden ve yürekten hissetmeye başladık."  
 
YTB tarafından 6 bine yakın Azerbaycanlı öğrencinin burslandırıldığının altını çizen Eren, Zengezur koridorunun açılmasıyla gerçekleşecek ekonomik açılımın Türk coğrafyasına ve Türk dünyasına sunacağı fırsatlara da değindi.
 
 
Türkiye'de Eğitim Alan Öğrenciler Azerbaycan'ın Geleceğinde Önemli Yer Edinecekler 
 
Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Reşad Mammadov ise programdaki konuşmasında Türkiye'de eğitim alan öğrencilerin, Azerbaycan'ın geleceğinde, devlet yönetiminde ve siyasetinde önemli yer edineceklerini vurguladı. 
 
Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlık ilanını ilk tanıyan ülkenin Türkiye olduğunu hatırlatan Mammadov, 1990'lardan bu yana Türkiye'deki değişime işaret ederek "Bugün maşallah kudretli, kuvvetli, bölge değil dünya ülkesidir." dedi. 
 
İki ülkenin milli marşlarının okunması ve Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlanan programda, konuşmaların ardından Azerbaycanlı öğrenciler tarafından ezgiler seslendirildi. 
Almanya ile Türkiye arasındaki “İşgücü Anlaşması”nın 60’ıncı yılında düzenlenen “Valizler Dolusu Umut” konulu “Göçün 60. Yılı Özel Röportaj Yarışması”nda dereceye girenlere ödülleri verildi.
 
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Köln Bölge Veliler Birliği tarafından göç hatıralarını canlı tutmak amacıyla üç kategoride düzenlenen “Göçün 60. Yılı Özel Röportaj Yarışması”na 50 cami derneğinden çok sayıda öğrenci katıldı.
 
 
Köln DİTİB Merkez Camii’nde düzenlenen ödül törenine; DİTİB Köln Dini Danışma Kurulu Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Köln Bölge Birliği Başkan Yardımcısı Nurten Afat, Köln Veliler Birliği Başkanı Kader Durmuş’un yanı sıra yarışmada dereceye giren öğrenciler ve velileri katıldı.
 
 
 
 
Programın açılış konuşmasını Köln Veliler Birliği Başkanı Kader Durmuş yaptı. Almanya'ya göçün 60 yıllık geçmişini canlı tutmak amacıyla bir yarışma düzenlediklerini ifade eden Durmuş, “Almanya’ya gelen ilk nesil büyüklerle röportaj yarışması düzenledik. Bu yarışmaya cami derneklerimizden katılan öğrenciler, 60 yıl önce rızıklarını aramak için Almanya’ya gelen nine ve dedelerinin yaşadıkları zorlukları ve verdikleri mücadeleyi anlattı. Yarışma sonunda çok güzel videolar elde ettik. Bugün de öğrencilerimiz arasında çekilen videolar, jürimizin değerlendirmesi sonucu düzenlediğimiz ödül töreninde bir aradayız. Bu vesileyle videolarımızda yer alan başta büyüklerimize ve yarışmaya katılan öğrenicilerimize teşekkür ediyorum” dedi.
 
 
Göçün 60’ıncı yılında hatıraları canlı tutarak nesilden nesile aktarılmasına dedeler, nineler ve torunları buluşturan yarışmanın anlamlı olduğuna dikkat çeken DİTİB Köln Bölge Birliği Başkan Yardımcısı Nurten Afat, “İnsanımızın 60 yıllık Almanya’ya göç sırasında yaşadıklarının gelecek nesillere ulaştırılması aslında bir başarı hikayesidir. Öncelikle zorlu adımlar atarak, mücadele ederek bizlere bu mekanları kazandırdığınız için minnettarlığımızı ifade etmek istiyorum. Allah sizlerden razı olsun. Çok teşekkür ediyoruz.” İfadelerini kullandı.
 
 
60 yıl önce atılan bu ilk adımla birlikte; çalışmayı, mücadeleyi, alın teri ve emeği kutsal bir gaye bilen güzel Anadolu’nun güzel insanlarının Almanya serüveninin başladığını söyleyen Köln DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Dr. Muharrem Kuzey de, “Sayıları her geçen gün azalsa da bugün aramızda ilk nesil büyüklerimizin de var olduğunu bilmek, onlarla sohbet edip hatıralarını dinlemek gerçekten büyük nimet. Bu yarışmanın da bu anlamda hatıraları canlı tutmaya, bir arada anıları paylaşmaya vesile olduğuna inanıyorum” dedi.
 
 
Bu seneki Mevlid-i Nebi Haftası’nın konusunun da ‘Peygamber Efendimiz ve Vefa Toplumu’ olduğunu hatırlatan Kuzey, “Göçün 60. yılı anısına DİTİB Köln Bölge Veliler Birliği’mizce düzenlediği ilk nesilden büyüklerimizle röportaj yarışması, ilk nesil büyüklerimize karşı çok kıymetli bir vefa göstergesidir. Onların hatıralarını kayıt altına almak ve geleceğe taşımak demektir. Bu nedenle yarışmaya katılan minik yürekleri kutluyorum, anılarını torunlarıyla dolayısıyla bizlerle paylaşan saygıdeğer büyüklerimin ellerinden öpüyorum. Rabbim bu beldelere dinimizi, kültürümüzü ve medeniyetimizi tanıştıran tüm büyüklerimizden razı olsun.” diye konuştu.
“Valizler Dolusu Umut” Röportaj Yarışması’nda dereceye girenlere ödülleri verildi.
 
 
6-9 yaş gurubunda Wesseling DİTİB Mimar Sinan Camii’nden Emin Tombalak ile dedesi İsmet Dural, 10-12 yaş gurubunda Pulheim DİTİB Camii’nden Talha Körkoca ile dedesi Ali Karaca ve 13-15 yaş gurubunda Hürth DİTİB Camii’nden Beyza Maraşlı ile anneannesi Akgül Bostan’a başarı belgeleri ve ödülleri takdim edildi.
ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım, Almanya’yla Türkiye arasında 30 Ekim 1961 tarihinde yapılan Türk İşgücü Anlaşması’nın 60. yıl dönümü münasebetiyle aşağıdaki basın açıklamasını yapmıştır:
 
 “Misafir  İşçi”likten kalıcılığa dönüşen göç sürecinde Almanyalı veya Avrupalı Türklerin yeni nesillerinin birinci ve ikinci nesilden daha fazla buralı ve yerli olmaya başlaması, birlikte yaşadığımız toplumların ayrılmaz bir parçası olduğumuzun ispatıdır.
 
Gerek Almanya, gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki Türk göçmenler olarak,  geçen zaman içinde bir tarafta alın teri ve el emeğiyle ekmeğimizi kazanırken, diğer tarafta ölümle sonuçlanan ırkçı saldırılara ve hak etmediğimiz karalama kampanyalarına maruz kaldık.
 
İlk gelen işçi kafilesinden beri Almanya’nın bugünkü refah seviyesine gelmesi için biz de Alman toplumuyla birlikte alın teri döktük, emek harcadık. Almanya’ya dün olduğu gibi bugün de yük olmadık, tersine ülkenin yükünü hafifletenlerden olduk.
 
Göçün 60. yılında özellikle anavatan Türkiye’den, bir-iki sözlü ve sembolik kutlamaların dışında daha kalıcı ve kapsamlı etkinlikler beklerdik.
Göçün 60. yılında Avrupa Türk toplumu olarak eğitim ve refah seviyemiz giderek artarken, özellikle anadil Türkçe’mizin giderek zayıflaması bizi endişelendirmektedir.
Herşeye rağmen birlikte yaşadığımız toplum hayatının içinde dünden daha çok katılımcı bireyler olarak varlığımızı sürdürmeğe kararlıyız.
 
Almanya’ya Türk İşgücü Anlaşması’nın 60. yıl dönümünde, daha iyi bir geçim standartı yakalamak için çıktığı gurbet yolunda Hakk’ın rahmetine kavuşmuşlara Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı bir ömür diliyorum.
 
DurmuşYıldırım
ATİB Genel Başkanı

In Augsburg wurden am vergangenen Freitag, 29. Oktober 2021, die Siegerinnen und Sieger im Leistungswettbewerb des Deutschen Handwerks auf bayerischer Ebene geehrt. Auch 15 Nachwuchs-kräfte, die ihre Ausbildung in einem unterfränkischen Handwerksbetrieb absolviert haben, dürfen sich in diesem Jahr über einen Landessieg freuen.
 
Insgesamt 15 Nachwuchshandwerkerinnen und -handwerker, die ihre Ausbildung in einem unterfränkischen Handwerksbetrieb absolviert haben, belegten in diesem Jahr den 1. Platz im Leistungswettbewerb des Deutschen Handwerks auf bayerischer Ebene. „Ihr Erfolg in diesem Wettbewerb zeigt eindrucksvoll das handwerkliche Können, das im Rahmen einer dualen Ausbildung im Handwerk vermittelt wird. Sie haben bewiesen, dass Sie zu den besten Nachwuchskräften im bayerischen Handwerk gehören, darauf dürfen Sie sehr stolz sein“, gratuliert Walter Heußlein, Präsident der Handwerkskammer für Unterfranken. Handwerkskammer-Hauptgeschäftsführer Ludwig Paul stellt zudem die Ausbildungsleistung der Betriebe in den Fokus: „Die Ausbildungsbetriebe engagieren sich mit Leidenschaft und Herzblut, um jungen Menschen eine vielversprechende Zukunft zu ermöglichen. Diese Leistung verdient unsere tiefste Anerkennung und Wertschätzung.“
 
Insgesamt wurden im Leistungswettbewerb des Deutschen Handwerks auf bayerischer Ebene 110 Gesellinnen und Gesellen geehrt. Sie nahmen ihre Siegerurkunden am 29. Oktober 2021 bei einer Feier in Augsburg entgegen, bei der auch der bayerische Ministerpräsident Dr. Markus Söder zu Gast war. Er betonte im Rahmen der Veranstaltung die Gleichwertigkeit von beruflicher und akademischer Bildung. „Ob Meister oder Professor, beide sind Spitzen unserer Wirtschaft. Hightech geht nicht ohne das Handwerk und es braucht die Wertschätzung für diesen Wirtschaftszweig“, so der Ministerpräsident.
 
Je nach Beruf müssen sich die Teilnehmer im Leistungswettbewerb im Notenvergleich, in praktischen Arbeitsproben oder bei der Bewertung des Gesellenstücks durchsetzen. Die nun ausgezeichneten Erstplatzierten waren zuvor auf Innungs- bzw. Kammerebene erfolgreich und treten jetzt auf Bundesebene an. Der Leistungswettbewerb des Deutschen Handwerks wird 2021 bereits zum 70. Mal durchgeführt. Jedes Jahr beteiligen sich bundesweit rund 3.000 Gesellinnen und Gesellen aus rund 120 verschiedenen Handwerksberufen. Der Wettbewerb zeigt Vielfalt und Anspruch der dualen Ausbildung im Handwerk und will in der breiten Öffentlichkeit für die Bedeutung der Ausbildungsleistung des Handwerks sensibilisieren.
 
Bildunterschrift:
(1. Reihe v. l.): Luise Diestel, Bestattungsfachkraft, und Pia Bianco-Maselli, Kerzenherstellerin und Wachsbildnerin, (2. Reihe v. l.): Walter Heußlein, Präsident der Handwerkskammer für Unterfranken, Dieter Ehrenfels, Vizepräsident der Handwerkskammer für Unterfranken, Julius Hinkel, Büchsenmacher, Philipp Krapf, Anlagenmechaniker für Sanitär-, Heizungs- und Klimatechnik, und Franz-Xaver Peteranderl, Präsident des Bayerischen Handwerkstags, (3. Reihe v. l.): Ludwig Paul, Hauptgeschäftsführer der Handwerkskammer für Unterfranken, Kevin Krause, Feinwerkmechaniker, Schwerpunkt Zerspanungstechnik, Martin Vater, Zweiradmechatroniker, Schwerpunkt Fahrradtechnik, und David Gödde, Bootsbauer, (4. Reihe v. l.): Julian Dirnhofer, Brauer und Mälzer, Jeremias Birkle, Mechatroniker für Kältetechnik, und Michael Graber, Parkettleger.
Foto: HWK Schwaben

 

Cumhuriyet coşkusunu ve değerlerini Türkiye dışında en çok yaşatanların başında gelen KONAD Başkanı Sait Özcan, “Tarihe ilgi duymayanlar, o dönemin önemini anlamayanlar ve 1920’lerin şartlarını bilmeyenler cumhuriyetin bu nillet için değerini anlayamazlar” dedi.
 
Yayınladığı Cumhuriyet mesajında anlamlı cümleler kuran KONAD Başkanı Özcan,
“Aziz Atatürk, cesaretine hayran, samimiyetine şükran dileyerek eserin cumhuriyet için sana teşekkür ediyorum. Türk Milletine medeniyet yolunda ilerlerken vatana nasıl sahip çıkılacağını öğrettin. Bu vesile ile Cumhuriyetin 98. Yılını yürekten kutluyorum” dedi.
 
 
Bilindiği gibi Sait Özcan kurucu başkanı olduğu KONAD adına yayınladığı birlik ve beraberlik mesajları ile tanınıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Angola, Nijerya ve Togo’ya yapacağı ziyaret öncesinde YTB’nin Türkiye Bursaları programı ile ülkemizde üniversite eğitim alan Angolalı Augusto Umbo, iki ülkenin ilişkilerine yönelik bir makale kaleme aldı. Makale Angola’nın önemli medya kuruluşları Correio Kianda ve O’informante’de yayınlandı.
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Angola, Nijerya ve Togo’yu kapsayan ziyareti öncesinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) Türkiye Bursaları programı ile Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde Finans bölümünde eğitim alan Angolalı Augusto Umbo, “Önümüze Koyduğumuz Hedefler, En Az Benim Türkiye’de Yaşadığım Anılar Kadar Güzel Olmalı…” başlıklı bir makale kaleme aldı.
 
Umbo makalesinde, Türkiye ve Afrika ülkelerinin ilişkilerinin tarihi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ülkelerine yaklaşımı ile ülkeler arası; ekonomi, turizm ve eğitim olanaklarını değerlendirdi. Makale Angola’nın önemli medya kuruluşları Correio Kianda ve O’informante’de yayınlandı.
 
 
 
Makalesinde, kendisi Afrika kıtasında bulunmayan bir ülkenin Afrika’ya bu kadar ilgi duymasına şaşırdığını belirten Umbo, daha sonra araştırmaları neticesinde Türkiye’nin Osmanlı döneminden itibaren Afrika ile ilişkileri olan bir ülke olduğunu öğrendiğini aktardı. Umbo, bu yakın dostluğunun ve ilişkilerin 2000’li yıllarla birlikte çok yönlü bir dış politikaya dönüştüğüne dikkat çekti.
 
Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen Türkiye ve Angola Cumhurbaşkanlarının Ankara’da yaptıkları ziyareti hatırlanan Umbo, bu görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Angola ile 176 milyon dolar ticaret hacminin az olduğunu belirtmesi üzerine iki ülkenin hem ticaret hacminin daha da genişlemesi hem de farklı alanlardaki iş birlikleri için ikili anlaşmalar imzaladığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan’ın da Afrika ile ilgili yazdığı kitabı Birleşmiş Milletler ’de tanıtmasından onur duyduğunu ifade etti.
Yeraltı ve yerüstü değerleri bakımından zengin olan ve gelişmeye hevesli iki ülkenin ilişkilerin daha yüksek olması gerektiğine vurgu yapan Umbo, Türkiye’nin Angola’ya sağladığı eğitim fırsatının, diğer Afrika ülkelerine sağladığı fırsatlar gibi karşılıksız olmasının da çok önemli olduğunu bildirdi.
 
Angola’da meslek sahibi olan daha fazla Türkiye mezununun bulunmasının ilişkilere yeni kapılar açacağına değinen Umbo, makalesinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile de nasıl tanıştığını anlattı. Umbo son olarak “Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın söz verdikleri Angola ziyaretinin gelecek kuşaklar için bir milat olacağını düşünüyorum. Her alanda iş birliği yaparsak hem Ortadoğu hem de Afrika barışına bir katkı sunabiliriz” değerlendirmesinde bulundu.
Almanya Federal Meclisi'nde (Bundestag) 26 Eylül seçimlerinin ardından ilk genel kurul oturumu gerçekleştirildi. İlk oturumda yapılan seçimde meclis başkanlığına Sosyal Demokrat Partisi (SPD) milletvekili Baerbel Bas seçildi. Almanya Federal Meclis Başkanı Bas, tebrikleri kabul ettikten sonra konuşma yaptı.

 

 

 

Almanya’daki Kırım Tatar Türkleri’nin önde gelen isimlerinden Abdullah Yücesan yakalandığı korona virüs hastalığına yenik düştü.
 
Uzun süre yoğun bakımda kalan Abdullah Yücesan’ın cenazesi bu gün kılınan namazın ardından Türkiye’ye gönderildi.
 
Abdullah Yücesan’in yakın arkadaşlarından olan KONAD Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi Başkanı Sait Özcan twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Vatansever bir gönül adamı Abdullah Yücesan hakkın rahmetine kavuştu. O değerli bir gönüldaş, o bir Türklük sevdalısı idi. Avrupalı Türkler içerisinde Kırım davasının yılmaz savunucularından olan merhum Abdullah Yücesan dostuma Allah’dan rahmet, kederli ailesine dostlarına ülküdaşlarına ve arkadaşlarına sabır ve metanet diliyorum. Camiamızın başı sağolsun” dedi.

Regional und saisonal sind aktuell die wichtigsten Schlagworte, wenn es um gesundes und nachhaltiges Essen geht. Doch wie lernen junge Menschen, welche Lebensmittel bei uns wachsen und wann man sie erntet? Hier kann die GemüseAckerdemie praktische Antworten liefern. Die GemüseAckerdemie ist ein Ernährungs- und Gesundheitsbildungsprogramm für Grund- und weiterführende Schulen der 3. bis 8. Jahrgangsstufe. Es hat zum Ziel, den Schülerinnen und Schülern Wertschätzung für Natur und Lebensmittel sowie Wissen über gesunde Ernährung zu vermitteln.

 

Gesundheitskompetenz stärken

„Mit der GemüseAckerdemie wollen wir die Ernährungskompetenz der Kinder stärken und damit die Weichen für gesundes Essverhalten stellen“, so Doris Pretsch, Ernährungsberaterinbei der AOK inWürzburg. Zum Start der GemüseAckerdemie legen die Schülerinnen und Schüler einen Schulgarten als interaktiven Lernort an. Der starke Praxisbezug und die Einbindung des Programms in den Lehrplan fördern neben dem Ernährungsverhalten der Kinder auch Bewegungsfreude und soziale Kompetenzen. Die Mädchen und Buben pflanzen, pflegen und ernten das Gemüse nicht nur, sondern verarbeiten und vermarkten es auch.

 

Schule als nachhaltiger und gesundheitsfördernder Lernort

Im kommenden Jahr können weitere 50 Schulen in Bayern bei der GemüseAckerdemie mitmachen und unter fachkundiger Betreuung ihr eigenes Gemüse auf dem schuleigenen Acker anbauen. „Seit 2017 sind im Rahmen der Zusammenarbeit bereits in rund 100 bayerischen Schulen Gemüsegärten angelegt oder wiederbelebt worden“, so Doris Pretsch. Die AOK unterstützt die Umsetzung des mehrfach ausgezeichneten Schulprogramms des gemeinnützigen Vereins Acker e.V. finanziell, der Schule entstehen keine Kosten. Eine interaktive Lernplattform mit vielen kreativen Anbautipps und Rezeptideen für zu Hause rundet das Bildungsprogramm ab.

 

Interessierte Schulen können sich bis 30. November formlos mit einem kurzen Schreiben bewerben unter Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!. Bei Interesse zur Teilnahme oder auch bei weiteren Fragen zur GemüseAckerdemie kann die Gesundheitsfachkraft Doris Pretschvon der AOK in Würzburgweiterhelfen:

Telefon:
09391 9807-30oder E-Mail Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!

 

 

Bild:

  

Urhebervermerk:

© Katharina Kühnel

 

Bildunterschrift:

In der GemüseAckerdemie lernen Schülerinnen und Schüler, wie man Lebensmittel anbaut, erntet und verarbeitet.