Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Afrika Birliği
(AfB) arasında iş birliği protokolü imzalandı. İmzalanan protokol ile;
diaspora, yükseköğrenim bursları, bilimsel ve akademik araştırma
programları, dil öğrenimi ve kısa dönem eğitim programları konularındaki
ortak çalışmaların arttırılması planlanıyor. 
 
 
Afrika Birliği (AfB) Komisyonu Başkanı Moussa Faki Mahamat ve beraberindeki
heyet Türkiye programı çerçevesinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı'na (YTB) bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret kapsamında YTB ve
AfB arasında geniş kapsamlı bir iş birliği protokolü de imzalandı. İmzalanan
iş birliği protokolüyle beraber Afrika ülkelerine yönelik; diaspora,
yükseköğrenim bursları, bilimsel ve akademik araştırma programları, dil
öğrenimi ve kısa dönem eğitim programları konularındaki ortak çalışmaların
arttırılması hedefleniyor. 
 
 
 
PROTOKOL İLE AFRİKA İLE OLAN İLİŞKİLERİMİZİ DAHA DA İLERLETECEĞİZ
 
YTB Başkanı Abdullah Eren yaptığı konuşmasında, AfB Komisyonu Başkanı
Mahamat'a, yaptığı ziyaretten dolayı teşekkürlerini ileterek, YTB'nin Afrika
kıtasına yönelik yürüttüğü faaliyetleri anlattı. Eren, Afrika Medya
Temsilcileri Eğitim Programı (AFMED), Afrika-Türkiye Düşünce Kuruluşları
Buluşmaları ve Kamu Görevlisi ve Akademisyenlere Yönelik Türkçe İletişim
Programı (KATİP) benzeri kıtaya yönelik gerçekleştirilen pek çok faaliyete
değindi. Başkan Eren, Türkiye ile Afrika arasındaki eğitim ve kültürel iş
birliklerini geliştirmeyi amaçlayan faaliyetlere çok önem verdiklerini
aktararak, "YTB'nin Türkiye Bursları programı kapsamında gerçekleştirdiği
burslandırmalarda ve sosyal-kültürel faaliyetlerinde, Afrikalı öğrenciler
ile bölgeden katılımcılar önemli ölçüde yer almaktadır. İnşallah bu protokol
vesilesiyle Afrika ile olan ilişkilerimizi daha da ilerleteceğiz" dedi.
 
 
 
 
YTB VE AfB ARASINDAKİ STRATEJİK ORTAKLIK, GELECEK ADINA ÜMİT VERİCİ
 
AfB Komisyonu Başkanı Mahamat ise Afrika kıtasının bir bölümünün daha
önceden Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetildiğine dikkat çekerek,
"YTB'nin çalışmaları bize gösterdi ki aslında yakın tarihimizde de Türkiye
ile Afrika arasında pek çok ortak yön mevcut" diye konuştu.
 
YTB'nin Afrikalı gençlere yönelik gerçekleştirdiği eğitim ve kültürel
faaliyetlerin altını çizen Mahamat, "Afrika toplumunun yüzde 65'i gençlerden
oluşmaktadır. Gençlik için yapılan yatırımlar gelecek için yapılan
yatırımlardır. Bu görüşmede imzalanacak iş birliği protokolü vesilesiyle YTB
ve AfB arasında kurulacak stratejik ortaklık, gelecek adına ümit vericidir.
Zira gençlere yönelik eğitim ve kültürel alandaki çalışmalar AfB'nin
çalışmaları için de önemli bir yere sahiptir" şeklinde konuştu.
Zum Ausgang der Bundestagswahl erklärt Hans Peter Wollseifer, Präsident des Zentralverbandes des Deutschen Handwerks (ZDH):
"Die Wählerinnen und Wähler haben den künftig Regierenden gleich mehrere Botschaften mit auf den Weg gegeben: Sie wollen keine extremen Positionen am linken wie rechten Rand - weder für die Wirtschafts-, noch die Innen- und Außenpolitik. Sie haben weder einer vor allem auf sozialpolitisches Verteilen ausgerichteten Politik wie auch einer eher am Weiter-So-orientierten Politik eine klare Mehrheit verschafft. Dass vor allem die Erstwählenden Grünen und FDP zu einer starken Stellung für die anstehenden Koalitionsverhandlungen verholfen haben, zeigt den Wunsch nach einer Politik der Veränderung in so wichtigen Zukunftsfeldern wie dem Klimaschutz und der Digitalisierung und Bildung.
 
Die Bundestagswahl hat als Ergebnis gebracht, dass jetzt mehrere Koalitionsoptionen bestehen und eine schwierige Regierungsbildung bevorsteht. Das lässt leider befürchten, dass es Wochen dauern kann, bis Koalitionsverhandlungen zu einem Ergebnis führen. Genau das aber muss vermieden werden, soll eine Erholung der Wirtschaft nicht abgebremst werden. Jetzt stehen die Parteien, die die Wählerinnen und Wähler in die Position für eine Regierungsbildung gebracht haben, in der Verantwortung, rasch Sondierungsgespräche und dann Koalitionsberatungen aufzunehmen. Eine Hängepartie und eine ähnlich lange Verhandlungsphase wie 2017 ist in diesen ungewissen Zeiten das Letzte, was unsere Betriebe und Unternehmen gebrauchen können.
 
Alle Parteien einer künftigen Regierung sind aufgefordert, sich auf ein Zukunftsprogramm zu verständigen, das dem Anspruch und der Notwendigkeit einer Zukunfts-Gestaltung auch gerecht wird. Es muss ein Programm sein, dass schnell - ausgestattet mit Zukunftsinvestitionen und begleitet von einer Entbürokratisierung - richtungsweisende Entscheidungen zum Klimaschutz, zur Digitalisierung, zur Reform der sozialen Sicherungssysteme enthält und dabei deutlich im Blick behält, dass es der Mittelstand und seine Betriebe und Beschäftigten sind, die das Geld für Steuern und Sozialabgaben erwirtschaften. Die Verhandelnden sollten auch im Hinterkopf behalten, dass es die Betriebe und Beschäftigten gerade auch des Handwerks sind, die zwingend gebraucht werden, um die Zukunftsaufgaben beim Klimaschutz, bei der Energie- und Mobilitätswende, bei der Digitalisierung, bei demografieangepasstem Wohnungsbau, bei der Gesundheitsversorgung umzusetzen.
 
Wer will, dass das Handwerk mit Tempo an die Arbeit geht, der muss alles vermeiden, was die Substanz der Betriebe schwächt. Es geht darum, keinen Substanzabbau, sondern einen Leistungsaufbau zu betreiben, zu vereinfachen, statt zu komplizieren oder den Betrieben neue bürokratische Auflagen aufzubürden, bei Steuern und Sozialabgaben zu entlasten, statt immer noch mehr oben drauf zu packen und zu belasten. Eine künftige Regierung sollte immer bedenken: Damit unsere Betriebe wirtschaftlich hochdrehen und ihre ganze betriebliche Kraft entfalten können, sind Turbo und Tempo gefragt und nicht Limits und Begrenzungen."
 
Titelbild: pixabay/kschneider2991
26.09.2021 tarihinde ülkemizde federal Meclis seçimi yapılacaktır. Bu toplumun bir parçası olarak, siyasal hak ve özgürlüklerin temsil edilmesi ve ülke yönetimine katkı sunmak anlamında, seçimler bu ülkenin bir vatandaşı olarak bize, paha biçilmez bir imkan sunmaktadır. Bu imkanın hak ettiği yeri ve değeri toplumumuz tarafından yeterince dikkate alınmadığı zaman, bizi hangi tehlikelerin beklediği hepimizin malumudur. Seçimlere katılımın az ve düşük olması, her zaman aşırı sağcı partilerinin oy oranlarının daha çok değer kazanmasına imkan sağlamıştır.
 
Çok kültürlü bir toplumda, gelecek dört yıl içerisinde hayatımızı etkileyecek, kararlar alacak olan Federal Meclis‘in oluşumuna katkı sunmak aynı zamanda bir vatandaşlık görevidir. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak, hem kendi geleceğimize, hemde çocuklarımızın geleceğine sahip çıkma noktasında, seçimlere katılarak, demokratik haklarımızı kullanma ile ilgili tavrımızı en bariz bir şekilde de göstermiş oluruz.
 
Yukarıda ifade ettiğimiz düşünceler ışığında Türk kökenli Alman vatandaşlarımızı seçime katılmaya davet ediyoruz.
 
ATİB Basın Bürosu
 
 
 

Almanya'da Federal Seçim Kurulu, 20. Dönem Federal Meclisin oluşması için yapılan genel seçimlerde Yeşiller Partisi oy oranını 4 yıl önceki seçimlere göre 5,8 puan arttırarak 14,8 ile üçüncü oldu. Yeşiller Partisi'nin Eş Genel Başkanı Annalena Baerbock (sol 2) seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Federal Basın Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısına katıldı.

Haber: AA

KONAD Başkanı Sait Özcan yaz sezonu sonrası döndüğü Frankfurt'ta Türkiye'den ilk izlenimlerini Aytürk Haber Portalı için yazdı...
 
Geçtiğimiz hafta Konya’da bir devrin sembol isimleri, 1980 öncesi vatan için canverenlerin yakın arkadaşları ile biraraya geldik, akademisyen camiadaki dostlarımız ile buluştuk. Türk Milleti’ne kültürel anlamda ciddi katkılar sağlayan ülkücü hareketin önemli isimleri ile kucaklaştık. Bazıları siyasette, bazıları ticarette bir önemli kesimi ise Tanrı Dağı ile Hıra Dağı arasında yolculuğa devam eden bir dönemin lider kadrosu ile Ahde Vafa Turan Derneği’nde hatıraları zadetmek için buluştuk. Hatıraları anlatıp bir devrin mertçe verilen mücadelesini değerlendirdik. Ney nasıl olmalıydı sorusuna cevap arayıp bir devri masaya yatırdık. “Ne Amerika, Ne Rusya, Ne Çin” diye  haykırıp “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?” diyen ölümsüz adsız kahramanların yakın arkadaşları ile bir devrin muhasebesini yaptık.
 
12 Eylül ihtilalinin 41. yildönü münü konuştuk. Şimdiki nesiller pek farkında değil ama Türk Milleti’nin üzerinden geçen en ağır silindirlerden biridir Kenan Evren ve arkadaşlarının ihtilali. Türkiye’nin 10 binden fazla  akademisyen ve üniversite gençliğinin hayatına malolan terör ve anarşi dönemini kimlerin planladıığını hiç araştırmayan Türk Milleti aradan şunca zaman geçtikten sonra 15 Temmuz darbe girişimi ile bu duyarsızlığı yüzünden maruz kaldı. Türkiye’yi kendi menfaatlerine göre dizayn etmek isteyenler bir taraftan ülkeyi sosyo-kültürel anlamda zayıf düşürürken diger yandan Türkiye toplumunu moral bağlamında çökertmeye çalışıyorlardı.
 
Ne kadar ders alabildik bu darbelerden bilemiyorum ama, darbelerin başımıza neden geldiğini anlamayan bir Türk Milleti’nin bu coğrafyada hiç bir zaman rahat yüzü görmeyeceği bir gerçektir. Türk insanı neden ve niçin sorularını kendine sorarak bilemediklerini sorgulayıp cevabını bulmaya çalışmalı, mutlaka titreyip kendine dönmelidir.
 
Çoğunluğu Konya Üniversitelerinin tarihçi akademisyenleri olan bir gurup arkadaş ile sohbet ettik. Onlar bana Almaya’dan sordular ve en aktüel aktüel bilgileri kendileri ile paylaşmaya çalıştım. Son KONAD raporunu takdim ederek bizim insanımızın stabil bir ülkede yaşadığını, olağanüstü bir durum olmadıkça  sözkonusu bilgilerin aktüel olduğunu belirttim. 
 
Ben de ülkemiz Türkiye ile ilgili sorular yönettim kendilerine. 12 Eylül dönemi ile ilgili kaç bilimsel tez çalışması olduğunu sorunca biri 2, birisi de 3 dedi usulca. “İhtilallerin kronik hale geldiği bir ülkenin akademisyenleri başlarına gelen ihtilal belası ile ilgili en az 500 akademik çalışma yapmamışsa şikayet etmeye hakkı yoktur” deyince cevap veremediler.

 

Sevgili okuyucular, bugün kazalar hakkɪnda değil, otomobilin nerden geldiği ve nereye gittiği hakkɪnda bir yazɪ ile karşɪnɪzdayɪm. Ana kahramanɪmɪz ise Elon Musk.

Bundan yaklaşɪk 130 yıl önce, yani bugün kullanmaya alɪşɪk olduğumuz iҫten yanmalɪ motorlarɪn yayɪlmasɪndan 70 yɪl evvel ilk icat edilen araҫlarɪn elektrikli motorlarla ҫalɪştɪğɪnɪ biliyor muydunuz? 1888 senesinde Almanyanɪn Coburg şehrinde A. Flocken fabrikansɪndan ҫɪkan elektrikli motor ile ҫalɪşan aracɪn adɪ: Flocken.

Evet, bugün tekrar bir devrim yaratan bu teknoloji aslɪnda tarihte tanɪnan, kişisel ve toplu taşɪmada kullanɪlan bir teknoloji idi. Hatta 1895 yɪlɪnda Ingiliz Magnus Volk o dönemki Osmanlɪ Sultanɪ Abdülhamite 3 tekerli ve yarɪm beygir gücünde bir elektrikli araҫ hediye etmiştir. 1896 ile 1939 yillarɪ arasɪnda Avrupa ve ABD de bulunan 550 den fazla üretici elektrikli araҫ geliştirmiş, üretmiş ve satmɪş. Tabiki bu markalarɪn büyük ҫoğunluğu bugün artɪk yok ama mesela Siemens (bugün hala kullanɪlan, üstden elektrik hatlarɪna bağlɪ toplu taşɪma aracɪ üretiҫisi) ve Ford hala tanɪdɪğɪmɪz markalar.

Gelişmelerin tarihsel boyutunu daha da fazla uzatmadan son olarak şu bilgileri vermek isterim: 1901 yɪlɪnda New York şehrinde kullanɪlan otomobillerin %50 si elektrikli motorlarla ilerleme sağlarken, bir sonraki 10 yɪl iҫinde bu rakam %10 lara inmiş. Ne enteresandɪr ki bu düşüşün sebepleri, elektrikli motorlarɪ bulunan araҫlarɪn bugün bile daha az kullanɪlma sebebi ile benzerlik gösteriyor. Bu sebeplerin en önde gelenleri şunlar:

  • 100 kilometrenin altɪnda erişilebilen uzaklɪk,
  • Hassas olduğundan kɪsa ömürlü olan Aküler,
  • Rockefeller ailesine ait olan Standard Oil tarafɪndan hɪzla örülen ağ ile kolay erişilen petrol.

Günümüze doğru gelirken – 2000lerin başɪna kadar General Motors, Mercedes, BMW, Toyota ve Honda gibi büyük şirketler elektrikli motorlarla calɪşan araҫlar üzerinde ҫalɪşsa bile, kalɪcɪ seri üretime ulaşɪlamadɪ. Ancak artɪk işin iҫine bir (o zamanki) deli, ve bugünkü basarɪşɪ ile dahi girmişti: Elon Musk ve şirketi TESLA.

Parayɪ bulup evlerini satan adam – Elon Musk

Elon Musk, Güneyafrikalɪ bir ailenin ilk ҫocuğu olarak Pretoria da dünyaya gelir. 12 yaşɪnda kendi yazdɪğɪ Video Oyununu 500 Dolara satar. 16 yaşɪnda Kanadaya gider, ama Üniversiteyi Amerika/ Philadelphia da okur. 2 ayrɪ dalda Üniversiteyi bitirdikten sonra, 1995 yɪlɪnda Stanford Üniversitesinde Doktorasɪnɪ yapmaya hak kazanɪr ama 2 gün sonra okulu terk eder. Ve hikaye aslɪnda burda başlar.

1999 senesinde ortağɪ olduğu bir şirket 307 Million Dolara Bilgisayar üreticisi Compaq tarafɪndan satɪn alɪnɪr. Elona kalan para net 22 Million Dolar.

Elon bu parayi sermaye olarak kullanɪp, online ödemede ҫözüm sunan bir şirket kurar. Çeşitli şirketler ile birleşmesinden sonra bugünki ismi olan Paypal olarak bilinen şirket, 2002 senesinde Ebay tarafindan 1.5 Milyar Dolara satɪn alɪnɪr. Elona kalan para net 180 Million Dolar.

Artɪk kendini büyük ölҫüde kurtarmɪş olup, dünya düzenini değiştirecebilek adɪmlar atar:

  • 2002 de Uzay yolculuğunda devrim yaratmak iҫin SpaceX şirketini kurar. Bu şirketin nihai hedefi tekrar kullanɪlabilen uzay araҫlarɪ ile uzay yolculuklarɪnɪn fiyatɪnɪ düşürüp insanlɪğɪn

 

 

Mars da kolonileşmesini sağlamak. Bu hedef bugün itibarɪ ile kulağɪmɪza ҫok uzak gelsede, kuruluşundan sadece 15 yɪl geҫmesine rağmen TeslaX şirketi bugün uzaya fɪrlatɪlacak Uydu ve Insan taşɪmacɪlɪğɪnda tartɪşmasɪz ekonomik olarak en uygun adres.

  • 2004 yɪlɪnda Tesla şirketini kurar. Bu girişime daha detaylɪ değineceğiz.
  • 2006 yɪlɪnda Solarcity şirketini kurar. Bu şirketin amacɪ Güneş panelleri ile elektrik üretimini iletletmek, kurmak, kiralamak ve finanse etmek. Bu şirket günümüzde Teslanɪn bir parҫasɪdɪr ve Teslanɪn kendi şarz istasyonu “Powerwall” da bu şirket tarafɪndan pazarlanɪyor.

Bütün bu milyonlar, şirketler, başarɪlarɪ anarken bir noktaya değinmek isterim: Elon Musk uzun bir süredir (kendi tüm evlerini sattɪktan sonra) 37 metrekare, kiralɪk bir prefabrik evde ikamet etmekte. Çocuklarɪ babalarɪnɪ biraz daha fazla görebilmek iҫin bazen şirketin kantininde ҫalɪşmakta, ki bu onlara babalarɪ ile en fazla bir öğlen yemeyi kazandɪrabiliyor. Genede düşünceli baba, ҫocuklarɪ iҫin fabrika yakɪnlarɪnda bir okul inşa ettirmiş.

Hayallerden gerҫeklere: Tesla

Tesla şirketinin kuruluşundan beri oynadɪğɪ at kesinlikle değişmedi:

  • %100 elektrikli ҫalɪşan,
  • fiyat, konfor ve kullanɪm aҫɪsɪndan alɪşagelinmiş araҫlardan eksiği olmayan ve
  • serii üretimde bile üretici aҫɪsɪndan kar edinilebilen araҫlar sunmak.

Bu bir ilk ve 2013 senesinde, 22.000 araҫ satmasɪna rağmen borsa değerinin 22 Milyar Dolar olmasɪnɪn sebebi. Bugünki değerlendime ile Tesla yaklaşɪk 600 Milyar Dolar değerinde – ki bu önde gelen 5 Otomobil üreticisinin toplam değerine yaklaşɪyor. Günümüze kadar kâr elde etmemiş, global olarak bile sadece 6 fabrikasɪ bulunan bir şirket iҫin bu inanɪlmaz bir rakam. Tesla herzaman bir hayali sattɪ, ulaşɪlabilir ileri teknoloji.

Peki insanlar Teslaya neden inandɪ ve inanɪyor? Basitce şu başlɪklar ile aҫɪklayabiliriz:

  • Araҫ fiyatlarɪnda düşüş: Küresel ɪsɪnmanɪn da etkisiyle Karbondiyoksit salɪnɪmɪnɪ azaltmak isteyen gelişmiş ülkeler elektrikli motorla calɪşan araclarɪ sübvanse etme yoluna gitti. Araҫlarɪ alɪrken vergi indirimleri geldi, ve bu araҫlarɪn fiyatɪna yansɪdɪ. Öte yandan her satɪlan araҫ tabiki araҫ başɪna düşen üretim maliyetini düşürdü, zaten erişilebilir olan araҫlar benzerler konvansiyonel araҫlardan daha uyguna bile satɪlmaya başlandɪ.
  • Şarz istasyonundaki artɪş: 2020 yɪlɪnda Avrupada 260 bin den fazla otomobil şarz istasyonu kuruldu. Almanya yaklaşɪk 43 bin ile bu sɪralamada 3. sɪrada. Tesla iҫin bir parantez de burada aҫmalɪyɪm. Teslanɪn hɪzlɪ Şarz istasyonlarɪ “Supercharger”lerin maliyetinin istasyon başɪ neredeyse 1,5 ile 2 Million Dolar tutacağɪnɪ öğrenen Musk, kendi şirketi iҫine uzmanlar transfer edip teknolojiyi kendisi geliştirmeye karar verir. Böyle bir karar almak orta seviyedeki üreticilerde bile aylar alɪrken, Teslada sadece günler sürer. Bugün bir Supercharger istasyonunun maliyeti yaklaşɪk 200 bin Dolar.
  • Bu ani temel değişime ayak uyduramayan Otomobil devleri yeni yeni bu akɪma kapɪlɪrken Tesla yaklaşɪk 20 yɪllɪk tecrübeye sahip. Piyasanɪn bu hazɪrlɪksɪz yakalanmasɪ ile 2010 - 2018 yɪllarɪ arasɪnda 536.250 araҫ satan Tesla, sadece 2020 yɪlɪnda nerdeyse aynɪ rakamɪ tutturdu. Elon Muskun ɪsrarla hayaline devam etmesi, yɪllarca belkide iflasɪn eşiğinde olan şirketini ayakta tutmasɪ büyük bir ihtimalle 2021 de finansal olarak da onu haklɪ ҫɪkaracak. Bu senenin ilk

 

 

yarɪsɪnda Tesla “Model 3” 67 bin defa satɪlɪrken, bu nerede ise 2. ve 3. sɪrada bulunan araҫlarɪn toplam satɪşɪna eşdeğer.

  • Menzil: En ҫok satan “Model 3” ile 500 km mümkün. Bu ortalama bir otomobil kullanɪsɪnɪn 3 günde katedeceği mesafe.

Gelecekte elbette bu piyasa daha fazla kɪzɪşacak, üretici sayɪsɪ yükselecektir. Genel karbondiyoksit salɪnɪmɪ aҫɪsɪndan mantɪklɪ yada mantɪksɪz, sadece iҫten yanmalɪ motorlar ile ҫalɪşan araҫlar orta ve uzun vadede, en azɪndan gelişmiş ülkelerde satɪlmayacak. An itibarɪ ile Tesla bu yarɪşta öne geҫmiş gözüksede, önde kalmak ҫok daha zor olacaktɪr,

Kazasız günler dileği ile,

 

Dipl. Ing. (FH) Volkan Celimli
III PROFIGUTACHTER.DE 
+49 177 8158838 | Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!


www.profigutachter.de

instagram.com/profigutachter/

facebook.com/profigutachter/

Bei der Gedenkveranstaltung der Orts- und Kreisgruppe Würzburg-Kitzingen der Landsmannschaft der Deutschen aus Russland nahm Altbürgermeister Dr. Adolf Bauer in Vertretung des Oberbürgermeisters teil. Dr. Bauer erinnerte anlässlich des 80. Jahrestags des Stalin-Erlasses zur Deportation der Wolgadeutschen vom 28. August 1941 daran, dass innerhalb weniger Wochen die in den europäischen Teilen der Sowjetunion lebenden Deutschen vorwiegend nach Sibirien und Kasachstan deportiert wurden. „Etwa eine Million Menschen musste ihre angestammte Heimat verlassen. Und in der Folge verloren Zehntausende ihr Leben“, so Dr. Bauer. 

 

Bereits im Mittelalter waren Deutsche ins heutige Russland gekommen, wo sie sich ab dem 16. Jahrhundert vermehrt niederließen. Katharina die Große begann 1763 mit der systematischen Anwerbung westlicher Ausländer, um ihr riesiges Reich zu besiedeln. 1913 lebten über zwei Millionen Deutsche in Russland. Im Ersten Weltkrieg begann ihre Diskriminierung und Entrechtung, es kam zu Enteignungen, Vertreibungen und Deportationen. Mitten im Zweiten Weltkrieg, der viel Leid mit sich brachte, erreichte auch die Verfolgung der Russlanddeutschen mit dem

Stalin-Erlass einen Höhepunkt. Zwangsarbeit, Hunger, Entkräftung, Krankheiten, Hinrichtungen nahmen etwa 150.000 Menschen das Leben. Nach dem Tod Stalins wurden die Lebensbedingungen der Russlanddeutschen erträglicher, sie blieben aber benachteiligt. Viele Russlanddeutsche sahen daher in dem Land keine Heimat mehr. 

 

Bis heute kamen 2,4 Millionen Menschen nach Deutschland. In Würzburg leben etwa 10.000 Spätaussiedler. „Die Deutschen aus Russland, die heute bei uns leben, bilden eine lebendige Brücke zwischen ihrer alten und neuen Heimat. Ihr Schicksal aber stellt eine Mahnung dar: Vertreibungen und Deportationen sind immer und überall Unrecht. Was heute im Nahen und Mittleren Osten geschieht und Abertausende in die Flucht treibt, ist übersteigerter Nationalismus, religiöser Fundamentalismus, gruppenbezogene Menschenfeindlichkeit, die mit Diskriminierung beginnt und vor Vertreibung und physischer Vernichtung nicht Halt macht“, so der Altbürgermeister. 

 

Der Gedenktag fand mit einem Gottesdienst mit Totengedenken und Kranzniederlegung am Würzburger Hauptfriedhof statt. Beim Festakt sprach auch Albina Baumann, Vorsitzende der Orts- und Kreisgruppe Würzburg-Kitzingen. Der Gottesdienst wurde gestaltet von Pfarrer Adam Possmayer aus Marktbreit (ehrenamtlicher katholischer Diözesan-, Aussiedler- und Vertriebenenseelsorger) und Pfarrer Michael Bausenwein aus Kitzingen (stv. Dekan im Evangelischen Dekanat Kitzingen).

 

 

v.li. Altbürgermeister Dr. Adolf Bauer, Albina Baumann, Pfarrer Adam

Possmayer, Pfarrer Michael Bausenwein. Foto: Angelika Cronauer 

BERLİN (AA) - Almanya'nın Afganistan'da çalışan yerel personeli tahliye etmek için Taliban ile müzakere yürüteceği bildirildi.

Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Savunma Bakanı Annegret Kramp Karrenbauer ile düzenlenen ortak basın toplantısında yaptığı konuşmada, "Yerel personeli, güvenli şekilde tahliye edebilmek amacıyla Büyükelçi Markus Potzel, Taliban ile görüşecek. Büyükelçimiz daha önce Taliban ile Afgan yönetimi arasında barış görüşmelerine katılmıştı. Bu akşam Doha'da olacak." ifadesini kullandı.

Maas, Taliban'ın havalimanına sadece yabancı vatandaşların geçişine izin verdiğini vurguladı.

Savunma Bakanı Annegret Kramp Karrenbauer da iki "A400" kargo uçağıyla Kabil'den Taşkent'e 3'er uçuş planladıkları bilgisini paylaştı.

Karrenbauer, 15 farklı milletten 180 kişiyi de tahliye etmeye çalıştıklarına dikkati çekerek, Kabil'deki güvenlik durumuna göre ABD'den uçakların inişi ve kalkışı için izin beklediklerini kaydetti.

 

Dr. Latif Çelik yeni eserini Hausartzzentrum Versbach’ın yeni açılan merkezinde Dr.Wolfgang Offenberger’e hediye etti.
İki milletin ortak  tarihini yazarak geçmişin dostluğunu bu güne taşıyan Dr. Latif Çelik, “Türklerin ve Almanların dostluğunun unutulmasını istemiyorum. Kültür tarihin önemini bilen insanlardan bu konuda büyük destek alıyorum. Sayın Dr. Offenberger’in de Türk-Alman Dostluğuna önem veren biri olduğunu biliyorum. Dolayısı ile bu eser yeni açılan tıp merkezinde insanların okuyarak önemli bilgilere ulaşmasını istedim” dedi.
 
Dr. Offenberger ise, “Kitabı aldıktan sonra severek okuyacağım. Şimdiki neslin geçmişin güzelliklerini öğrenmesi önemlidir. Sayın Dr. Latif Çelik’i bu güzel çalışmasından dolayı kutluyorum” dedi.
 
Türk-Alman Kültür tarihine bıraktığı kalıcı eserler ile  adından sıkça söz ettiren Dr. Latif Çelik Würzburg şehrindeki önemli entellektüellere kitabını hediye ederek iki milletin birbirini daha yakından tanımasına vesile oluyor.
 

İki haftaya yakın bir süredir Türkiye’de devam eden orman yangınları Almanya Türkleri’ni derinden üzdü. Sebebi sonradan anlaşılacak olsa da, bir an önce yangının durmasını dileyerek dua eden Almanya’nın Kitzingen şehrindeki  vatandaşlarımız, “Bu yangın duracak ve yanan ormanlarımızı daha gür olarak yeniden yetiştireceğiz” diyerek harekete geçtiler.

 

 

Kitzingen şehrinde yaşayan Türk kadınları Eylem Tamahkar ve Yükser Soyer öncülüğünde harekete geçerek yanan bölgelerde 2190 fidanın dikilmesi için gerekli maddi yardımı toplamanın mutluluğunu yaşıyorlar. Ayhaber’e açıklamalarda  bulunan Tamahkar ve Soyer, “Bir Kitzingen’li olarak şehirdeki insanımız ve halkımız ile ne kadar gurur duysak azdır. Güzel yürekli insanlara güvenerek daha yangın devam ederken bir kampanya yapalım dedik. Yangın adeta yüreğimize düştü, ve yangının önü alınamıyor derken asırlık ağaçlarımızın tek tek yanarak devrilmesi çok ağır geldi bize. İki arkadaş TEMA vakfına fidan gönderelim dedik. İzin hazırlığında olduğum için hiç zamanım olmasada, Whatsapp gruplarına attığım mesajlara yağmur gibi dönüş oldu. Duyan  her arkadaşım yardım etti ve kısa bir sürede 2000 fidan için TEMA’ya maddi yardım ulaştırdık. Mutluluğumuzu tarif edemeyiz. Güzel yurdumun güzel insanları ile birlikte ağlayıp birlikte harekete geçtik. Kuzeyden güneye, doğudan batıya, hatta Batı Trakya’ya kadar hepimiz tek vücut olduk. Türkiyemiz bize güvensin bunun altından kalkacağız” şeklinde konuştular.

 

Kitzingen Türk Kadınlar Topluluğu değişik konularda da sürekli yardım aksiyonları yaparak öne çıkmaları ile tanınıyorlar.