Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

Ciddi sağlık sorunları veya yaşlılık nedeniyle bakıma ihtiyaç duyanlar için Almanya´da Pflegegrad almak önemli bir adımdır. Bu derece, kişinin bakım ihtiyacını belirlemek ve gerekli bakım hizmetlerine erişimini sağlamak için kullanılır. Ancak, Pflegegrad alırken dikkat edilmesi gereken bazı önemli hususlar vardır. İşte bu hususlar:

  • Doktor Muayenesi ve Raporlar: Pflegegrad başvurusu için öncelikle bir doktordan muayene raporu almanız gerekir. Bu rapor, sağlık durumunuzu ve günlük yaşam aktivitelerini ne kadar bağımsız bir şekilde gerçekleştirebildiğinizi belirler. Bu nedenle, doktorunuzla dürüst bir iletişim kurmak ve sağlık durumunuzu doğru bir şekilde rapor ettirmek önemlidir.

 

  • Bağımsız Değerlendirme: Pflegegrad başvurusu yapmadan önce, bağımsız bir değerlendirme sürecinden geçmeniz gerekecektir. Bu değerlendirme, bağımsız bir uzman (Medizinische Dienst) tarafından gerçekleştirilir ve kişinin günlük yaşam aktivitelerini ne kadar bağımsız bir şekilde yerine getirebildiğini değerlendirir. Değerlendirme süreci, kişinin ihtiyaç duyduğu bakımın derecesini belirlemek için önemlidir.

 

  • Belgelerin Tam Olması: Pflegegrad başvurusu için gerekli olan tüm belgelerin eksiksiz ve doğru bir şekilde sunulması önemlidir. Doktor raporları, ilgili tıbbi belgeler ve diğer gereken evraklar eksiksiz olmalıdır. Belgelerin tam olmaması, başvurunun işleme konmasını geciktirebilir veya reddedilmesine neden olabilir.

 

 

  • Günlük Yaşam Aktiviteleri: Pflegegrad başvurusu yaparken, günlük yaşam aktivitelerini ne kadar bağımsız bir şekilde gerçekleştirebildiğiniz üzerinde durulur. Kişisel hijyen, giyinme, beslenme, tuvalet ihtiyaçlarını karşılama gibi temel yaşam aktiviteleri değerlendirilir. Bu nedenle, aşağıdaki aktivitelerdeki bağımsızlık düzeyinizi doğru bir şekilde ifade etmek önemlidir.
    • Fiziksel Bakım Aktiviteleri: Bu kategori, kişinin fiziksel ihtiyaçlarını karşılamasını içerir. Bunlar arasında yeme, içme, giyinme, tuvalet ihtiyaçlarını karşılama, banyo yapma ve kişisel hijyen gereksinimleri yer alır.

 

  • Hareketlilik: Hareketlilik, kişinin günlük yaşamında ne kadar bağımsız olduğunu belirler. Bu kategori, yürüme, merdiven çıkma, oturma ve kalkma gibi aktiviteleri içerir.

 

  • Ev İçi Yaşam Aktiviteleri: Ev içi yaşam aktiviteleri, kişinin evde ne kadar bağımsız olduğunu belirler. Bu aktiviteler arasında yemek hazırlama, ev temizliği, alışveriş yapma ve ilaç alımı gibi işler yer alır.

 

  • Sosyal İlişkiler ve Aktiviteler: Sosyal ilişkiler ve aktiviteler, kişinin sosyal hayatta ne kadar aktif olduğunu belirler. Bu kategori, aile üyeleri, arkadaşlar veya toplum içindeki diğer kişilerle etkileşim, aktivitelere katılım ve sosyal destek almayı içerir.

 

  • Zihinsel ve Duygusal Bakım: Zihinsel ve duygusal bakım, kişinin zihinsel sağlığını ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı içerir. Bu kategori, hafıza, odaklanma, problem çözme yetenekleri, ruh halinin düzenlenmesi ve stresle başa çıkma becerilerini içerir.

 

  • Tıbbi Bakım ve Tedavi: Tıbbi bakım ve tedavi, kişinin tıbbi ihtiyaçlarını karşılamayı içerir. Bu kategori, düzenli doktor muayeneleri, ilaç alımı, tıbbi testler ve tedavi planları gibi konuları içerir.

 

  • Güncel Bilgi Sağlama: Pflegegrad süreci boyunca, güncel bilgileri ve gereken evrakları sağlamak önemlidir. İlgili kurumlardan veya danışmanlardan süreçle ilgili güncel bilgileri düzenli olarak almak, başvurunun sorunsuz bir şekilde ilerlemesine yardımcı olabilir.

 

  • Başvuru Sürecindeki İzleme ve İtiraz Hakkı: Pflegegrad başvurusu sürecinde, başvurunun ilerleyişini düzenli olarak takip etmek önemlidir. Eğer başvurunuz reddedilirse veya verilen dereceye itirazınız varsa, bu konuda itiraz hakkınızı kullanabilir ve gerektiğinde ek bilgi veya belgeler sunabilirsiniz.

 

Pflegegrad almak, kişinin bakım ihtiyacını doğru bir şekilde belirlemek ve gerekli hizmetlere erişimini sağlamak için önemli bir adımdır. Bu nedenle, başvuru sürecinde yukarıdaki noktalara dikkat ederek, başvurunun başarılı bir şekilde sonuçlanmasını sağlamak önemlidir.

Nizam Alem Federasyonun davetlisi olarak Almanya’ya gelen BBP genel Başkanı Mustafa Destici Almanya’da Nizam-ı Aleme bağlı ocakları ziyaret etti. Destici Almanya'daki Türk vatandaşların sorunlarını yerinde dinleme fırsatı buldu.
Vatandaşlarımızla sohbet etti sorulan  sorulara cevaplar verdi.
 
Destici, Berlin'de düzenlediği basın toplantısında, "Türkiye sığınmacılar üzerinden karıştırılmak isteniyor" diyerek bunun provasının Kayseri'de görüldüğüne işaret etti. BBP lideri Destici, "Bunu şiddetle lanetliyoruz. Küçük bir çocuğa tecavüz edilmesi, tacizde bulunulması, musallat olunması hiç kabul edilemez. Çocuğun kimliği ya da tecavüzü gerçekleştirenin kimliği de önemli değildir. Yani bunu yapan ister Suriye kökenli olsun, sığınmacı, ister Afgan olsun, ister Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı olsun ne olursa olsun. Yani kim yaparsa yapsın bunu lanetliyoruz." dedi. Destici yaşananların ardından sığınmacıların hedef yapılarak onlarca evin taşlandığını aktararak, "Orada o masumların ne suçu var? Yani o masumların o evde oturan belki yüzlerce binlerce çocuk var. Bir çocuğa tecavüz edildi diye tepki gösteriyorsun haklı olarak. Ama öbür taraftan yüzlerce çocuğun bulunduğu evleri ateşe veriyorsun. Bu kabul edilebilir bir şey mi?" diye sordu.
 
Kayseri'de yaşanan hadiselerin herkesi üzdüğünü dile getiren Destici, "Orada açık bir provokasyon olduğu gözüküyor. Maalesef Türkiye'de son dönemde milliyetçilik adı altında neofaşizm yükseliyor. ya da neofaşist partiler var, liderler var." ifadelerini kullandı.Milletin bunlara prim vermediğini belirten Destici, "Aldıkları birkaç puan onlara prim verildiği anlamına gelmez. Mesela belediye seçimleri oldu. Bir tane belde bile kazanamadılar. Yani bir belde kazanamadı. Yani başında neofaşist birisinin olduğu parti bir belde kazanamadı. Milletin verdiği bir şey de yok aslında. Bu milliyetçilik değil. Yani Türkiye'de hiçbir dönemde milliyetçilik, ırkçılık ya da kavmiyetçilik ya da faşistlik değildir, olmamıştır. Bir kere Türkiye'de milliyetçiler İslamsız bir milliyetçiliği hiçbir zaman kabul etmemiştir." şeklinde konuştu.
 
Sığınmacılar üzerinden bir iç çatışma provası yapıldığını kaydeden Destici, "Elbette ki devlet buna fırsat vermeyecektir. Elbette ki sığınmacılar ülkelerine dönmelidir. Ama yolu bu değildir." ifadesini kullandı.  Daha sonra vedalaşarak Tarifeli THY uçağı ile Berlin’den Ankara’ya döndü.
 
 
Suriye Geçici Hükümeti basın bildirisi yayınladı.
 
 Öte yandan Suriye Geçici Hükümeti yayınladığı basın bildirisinde,”Kardeşliğimize gölge düşürülmesine izin vermeyeceğiz” denildi. Bildiri şöyle;"Türk bayrağına yönelik eylemleri şiddetle reddediyor, kurtarılmış bölgelerdeki Türk varlığını hedef alan tüm eylemlerin acilen durmasını istiyoruz." açıklamasında bulundu.
 
Muhaliflerin oluşturduğu Suriye Geçici Hükümetinden yapılan yazılı açıklamada, Suriyelilerin seslerini ve duygularını barışçıl şekilde Türk kardeşlere iletmelerine son derece önem verildiği vurgulandı.
 
"Türk bayrağına yönelik eylemleri şiddetle reddediyor, kurtarılmış bölgelerdeki Türk varlığını hedef alan tüm eylemlerin acilen durmasını istiyoruz." ifadesine yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
 
"Suriye Geçici Hükümeti, özgürleştirilmiş bölgelerde yaşayan halkımızı, Kayseri'de yaşanan olayları bahane ederek Türkiye ile Suriye halkları arasındaki mevcut ittifakı ve devrimin kazanımlarını baltalamayı amaçlayan kışkırtıcı eylemleri reddetmekte ve çağrılara uymamaya davet etmektedir. Suriye halkı, bu olayların devrim düşmanları tarafından Türk-Suriye halklarının ilişkilerine zarar vermek amacıyla desteklendiğinin farkındadır."
 
 
Ayrıca açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerine atıf yapılarak, Kayseri'de yaşanan olayların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği, bu üzücü olayların kardeşliğe gölge düşürmesine izin verilmeyeceği vurgulandı

 

 

BERLİN (AA) - Alman otomobil üreticisi BMW Group, elektrikli otomobillerdeki güçlü büyümeyle ikinci çeyrekte ana markasının satışlarını yıllık yüzde 2 artırdı.

BMW Group, ikinci çeyreğe ilişkin satış rakamlarını açıkladı.

 

Buna göre, şirketin ana markası BMW araç satışları, nisan-haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2 artarak 565 bin 553'e yükseldi.

Alman üreticinin aynı çeyrekte elektrikli araç satışları ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22,2 artarak 107 bin 933'e ulaştı.

Söz konusu dönemde şirketin en büyük pazarı olan Çin'deki (Mini markası dahil) araç teslimatlarının yüzde 4,7 azalarak 188 bin 495'e düşmesi dikkati çekti.

 

Öte yandan, BMW Group'un yılın ocak-haziran dönemindeki satışları ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,1 düşüşle 1 milyon 213 bin 359'a indi.

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki okulları bombalamasının kabul edilemez olduğunu bildirdi.

Dışişleri Bakanlığının sosyal medya platformu X'teki hesabından yapılan açıklamada, "Gazze'deki okullara sığınan insanların öldürülmesi kabul edilemez. Siviller, özellikle de çocuklar cephe önünde bırakılmamalıdır." ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, İsrail'e okullara yönelik saldırıları durdurulması çağrısında bulunularak, bombalamalar hakkında bir an önce soruşturma başlatılması gerektiği vurgulandı.

 

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'deki okullarının üçte ikisinin hedef alındığını duyurmuştu.

Gazze'de UNRWA'ya ait 183 okul bulunuyordu.

İsrail'in 4 okula düzenlediği saldırılarda en az 50 kişinin öldüğü açıklanmıştı.

 

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana düzenlediği saldırılar nedeniyle, yaklaşık 2,3 milyon kişinin yaşadığı Gazze'de 1,9 milyondan fazla Filistinli yerinden oldu.

Bu Filistinlilerin büyük kısmı, İsrail'in göçe zorlaması nedeniyle defalarca yerinden edildi. Filistinlilerin bir kısmı ise bölgelerini terk etmemek için çevredeki okullara sığınıyor.

 

Gazze'de 7 Ekim'den bu yana katliamlarını sürdüren İsrail ordusu, sık sık yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı okulları ve kampları da vuruyor.

BERLİN (AA) - ABD merkezli sanayi şirketi Honeywell'in, dünyanın önde gelen endüstriyel gaz şirketi Air Products'la sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) işleme teknolojisi ve ekipman bölümünü 1,81 milyar dolara satın almak üzere anlaşmaya vardığı bildirildi.

Honeywell ve Air Products'dan yapılan ortak açıklamaya göre, Air Products, sıvılaştırılmış gaz işleme teknolojisi ve ekipman bölümü için Honeywell'in nakit 1,81 milyar dolarlık satın alma teklifini kabul etti.

 

Satın alma işlemi, Honeywell'in bu yılki dördüncü satın alma işlemi olarak kayıtlara geçerken, işlemin, gerekli izinlerin alınmasından sonra bu yıl tamamlanması bekleniyor.

Uzay, havacılıktan enerjiye kadar çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren Honeywell, söz konusu satın almayla enerji dönüşümü için LNG teknoloji yeteneklerini güçlendirmeyi hedefliyor.

Honeywell, otomasyon, havacılık ve enerji dönüşümü gibi mega trendlere odaklanarak büyümek için son yıllarda giderek daha fazla birleşme ve satın alma yoluna gidiyor.

 

Şirket, yüksek performans gösteren alanları güçlendirirken, büyüme stratejisiyle uyumlu olmayan birimlerini de elden çıkarıyor.

20 Haziran'da Honeywell, havacılık ve savunma teknolojileri şirketi CAES Systems'i 1,9 milyar dolara satın almak üzere anlaşmaya varmıştı.

Bayern Innenminister Joachim Herrmann bei der Solidaritätskundgebung mit der jüdischen Gemeinschaft und dem Staat Israel in München: "Unüberhörbares Zeichen für die Jüdinnen und Juden" - Bayern steht fest an der Seite Israels

 

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann hat heute zusammen mit der Präsidentin der Israelitischen Kultusgemeinde München und Oberbayern Dr. Charlotte Knobloch an der Solidaritätskundgebung mit der jüdischen Gemeinschaft und dem Staat Israel in München teilgenommen. Er brachte seine tiefe Anteilnahme für die Opfer des Angriffs der Hamas auf Israel am 7. Oktober 2023 und ihrer Angehörigen zum Ausdruck: "Die Ohnmacht angesichts des Leids und der Schmerzen der Opfer ist schwer zu ertragen. Wir aber setzen heute ein unüberhörbares Zeichen: Wir stehen fest an der Seite Israels, an der Seite der Jüdinnen und Juden in Bayern und Deutschland." Die Solidarität kenne dabei kein Ablaufdatum: "Sie ist heute nach acht Monaten noch genauso stark wie am 7. Oktober letzten Jahres und sie wird es auch in Zukunft sein!"

Herrmann betonte: "Für die Bayerische Staatsregierung steht fest: Das Existenzrecht Israels ist bayerische und deutsche Staatsräson – ohne Wenn und Aber." Dabei könne der Krieg im Gaza-Streifen mit seinen schrecklichen Bildern und dem unermesslichen Leid jedoch nicht übersehen werden. "Wir hoffen sehr, dass die aktuellen internationalen Bemühungen zu einem Waffenstillstand bald erfolgreich sein werden und in nicht allzu ferner Zukunft wieder Anstrengungen für eine Friedenslösung des Nahostkonflikts unternommen werden können", so Herrmann.

Im Rahmen der freien Meinungsäußerung dürften die Bürgerinnen und Bürgern auch für die Menschen im Gaza-Streifen und für Solidarität mit Palästina demonstrieren. Für Herrmann ist jedoch klar: "Wir dulden auf unseren Straßen keinen Antisemitismus und keine strafbaren anti-israelischen Parolen! Für derartige Straftaten gilt bei uns eine strikte Null-Toleranz-Politik." Der Kampf gegen Antisemitismus sei deshalb wichtiger denn je und betreffe jeden. "Wir dürfen nicht weghören, wenn antisemitische Stereotype ertönen oder judenfeindliche Äußerungen skandiert werden. Hier müssen wir als gesamte Gesellschaft scharf widersprechen und Einhalt gebieten. Wer unsere jüdischen Mitbürgerinnen und Mitbürger angreift, greift uns alle an.".

 

Jörg Richter tritt wieder für einen guten Zweck in die Pedale. Vom 27. Juli an radelt der gebürtige Kölner, der heute in Würzburg lebt, wieder, um auf Seltene Erkrankungen bei Kindern aufmerksam zu machen und für Spenden für den Verein „Hand in Hand gegen Tay-Sachs und Sandhoff in Deutschland e.V.“ zu werben. Der Verein wurde 2015 von Birgit Hardt und Folker Quack gegründet, nachdem bei ihrem Sohn Dario die juvenile Form der Erkrankung Sandhoff diagnostiziert wurde. Hand in Hand versteht sich als Schicksalsgemeinschaft und Lobby der betroffenen Patienten und deren Familien. Der ehrenamtlich geführte Verein mit Sitz in Höchberg setzt sich für deren Belange im deutschsprachigen Raum Europas ein.

„Los geht es in Versbach. Auf der Strecke liegen : Passau, Wien, Graz, Ljubljana, Udine, Alessandria, Cuneo, Avignon, Clermont Ferrand, Dijon, Saarbrücken, Aschaffenburg und jede Menge andere schöne Städte mit wunderbaren Menschen und Begegnungen“, sieht Richter seiner Fahrradreise freudig entgegen. Ende September/Anfang Oktober möchte er wieder zurück sein. 4000 km mit ca. 30.000 Höhenmetern dürften dann auf seinem Navi zu finden sein.

 

Oberbürgermeister Christian Schuchardt wünschte eine erfolgreiche Tour, es sei sehr wichtig, auf Seltene Erkrankungen, gerade bei Kindern, aufmerksam zu machen, da sie eben nicht im Fokus der Öffentlichkeit stünden und es aufgrund ihrer Seltenheit schwierig sei, Unterstützung sowohl für die Forschung als auch für den alltäglichen Umgang mit dieser Erkrankung zu finden.

 

 

Die Stadt Würzburg hat das WuF Queeres Zentrum Würzburg mit dem Preis „Queer sein in Würzburg 2024“ ausgezeichnet. Das WuF ist nach eigenen Angaben Deutschlands ältestes queeres Zentrum. „Der Preis ist ein Zeichen mit Zuversicht in die Zukunft“, freute sich Vorstandsmitglied Adam Bopp, der stellvertretend für die Vorstandsmitglieder in einer kleinen Runde den Preis von Oberbürgermeister Christian Schuchardt entgegennahm.

 

Schuchardt bezeichnete die Mitglieder des WuF-Zentrums als Botschafter innerhalb und aus der Community heraus und dankte für den ehrenamtlichen Einsatz „für alle, denen Sie geholfen haben.“ Der Preis „Queer sein in Würzburg“ sei aufgrund seiner Außenwirkung wichtig für die Stadtgesellschaft, er sende ein bedeutsames Signal aus und werbe für eine wertschätzende Akzeptanz von Menschen mit anderen Lebenskonzepten für ein besseres Zusammenleben in der Stadtgesellschaft.

 

Gegründet wurde das WuF 1972 als „homophiler Gesprächskreis“ von zwei schwulen Studenten, nur drei Jahre nachdem homosexuelle Handlungen zwischen erwachsenen Männern über 21 Jahren in Deutschland straflos gestellt wurden. „Es war ein großes Risiko trotz der Proteste von 1968 und es gab viele Vorbehalte“, macht Adam Bopp bewusst. „Und ihr“, sagte er mit Blick auf die beiden Gründer, „hättet damals bestimmt nicht geglaubt, dass ihr eines Tages einen Preis von einem CDU-Oberbürgermeister bekommt.“ Auch Schuchardt ließ die Anfänge der Gründung Revue passieren: „Outing war damals alles andere als normal und so bot das WuF Gemeinschaft, Zugehörigkeit und wirkte schließlich in die Gesellschaft hinein. Sie machen bewusst, dass alle Mitglieder der Gesellschaft einen Anspruch darauf haben, gesehen zu werden.“

Das WuF-Zentrum (Nigglweg 2) bietet als queeres Zentrum Raum für queere Personen und Menschen, die sich für queere Themen interessieren. Es vereint unter einem Dach verschiedene Gruppen und bietet ihnen einen sicheren Raum, es finden ehrenamtliche queere Beratungen statt. Kulturell werden ein Popchor, eine queere Theatergruppe und die queere Party Popular angeboten, außerdem Veranstaltungen wie offener Abend, FLINTA Abend, Spieleabend, Ü50 Gruppe, Jugendgruppe Deja-Wü, Rosa Hilfe. Das WuF ist Schutzraum, Beratungs-, Begegnungs-, Freizeit- und Bildungsort, Galerie und Treffpunkt aller Altersgruppen. „WuF bedeutet Werdet unsere Freude“, erklärte Adam Bopp, „und das ist eine Einladung an alle. Denn uns unterscheidet weniger als uns verbindet.“

 

Der Preis „Queer sein in Würzburg“ wurde 2022 vom Würzburger Stadtrat beschlossen und wird seit 2023 verliehen. Preisträger 2023 war das PRISM Kollektiv, das Preisgeld beträgt 1.000 Euro. In diesem Jahr bestand die Jury aus Vertreterinnen und Vertretern des Sachgebiets Jugend- und Familienarbeit Kilian Schick, der Erziehungsberatungsstellen Stadt Würzburg Stefanie Frahsek, der HIV/Aids-Beratung Unterfranken Florian Faller, des LSVD Bayern e.V. Markus Appel, der Kinder- und Jugendpsychotherapeutinnen in der Stadt Würzburg Marita Sicheneder, der Gleichstellungsstelle Würzburg Petra Müller-März und des LSBTIQ-Regenbogenbüros Israel Sauer. Nominiert waren neben dem WuF Zentrum auch Denny Voltage, die Rosa Hilfe, das Schulprojekt von Deja-Wue, der Dyke-March von QueerPride, QueerPride selbst und die beiden Würzburger Vertreter von Out in Church Stephan Schwab und Burkard Hose.

 

Dünyanın kaynakları sınırlı olduğu için, hem kişisel hem kurumsal alanda, herkes ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelir. Eldeki kaynakların değerlendirilmesinin ve ihtiyaçların karşılanmasının, bilimi olan ekonominin tarihi, ilk insanla başlar. İnsanların yaşadığı her yerde, üretim ve tüketim vardır. Ekonomi üretimle tüketim, arasındaki ilişkileri düzenlemenin, gelir dağılımındaki dengesizliklerini gidermenin bilimidir.

Sağlıklı bir toplumda, ekonomik hayatın odak noktasında, seküler kültürün ekonomik insanı değil, kutsal kültürün erdemli insanı vardır. Bütün ülkelerin ekonomik dengelerini, altüst eden finansal krizler, gösteriş tüketiminde yarışan, doyma nedir bilmeyen, sürekli kendi ellerine geçenlere bakan, açgözlü insanlarından kaynaklanır. Onların gözlerini dünyada, yalnızca toprak doyurur. Yeni yüzyılda dünyanın, ilkesiz ekonomiye değil, ilkeli ekonomiye ihtiyacı vardır.

 

Sınırların ve duvarların ortadan kalktığı dünyada, ülkelerin gücü ekonomik bağımsızlıktan değil, ekonomik bağımlılıktan gelmektedir. Bu yüzden bir ülkede, ortaya çıkan bir ekonomik kriz, kısa zamanda bütün ülkelerde etkisini gösterir. Krizlerden arınmış bir dünya için, Mevlana’nın hayatıyla ve düşüncesiyle, en güzel örneğini verdiği, açıklık ve yalınlık, bütün ülkeler için can alıcı bir önem taşımaktadır. Yeni dünyada herkes olduğu gibi görünmelidir, göründüğü gibi olmalıdır.

“Dünya beni haramından men etti, ben onun helalinden de geçtim” diyen, bilgi ve bilgeliğin kapısı Halife Ali’nin, düşünce ve eylem dünyasını, hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, işleri ve yaşları ne olursa olsun, bütün kuşaklar kendilerine yol haritası yapmalıdırlar. Anadolu’nun güzel insanlarının hayat ilkesi, çok sevdikleri Dördüncü Halife’nin, eşsiz yalınlık ilkesi olmuştur. Onlar dünyanın yalnızca haramlarından değil, helallerinden vazgeçerek, bütün zenginlikleriyle, dünyayı peşlerinden sürüklemişlerdir.

 

Hicret kültürüyle yoğurulan Türkler için, doğdukları şehirler kadar, doydukları şehirler de önemlidir. Türkler geçmişte Mevlana sözlü Konya’yı, Doğu Avrupa’ya taşımışlardır. Onların torunları Yunus yüzlü Konya’yı, Batı Avrupa’ya taşımaktadırlar. “Köln ile Konya kardeştir” diyenler, yardımlaşmasını ve dayanışmasını bilirler. Onlar iyi günlerin sevinçlerini, kötü günlerin acılarını paylaşırlar. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, ekonomik krizler, kültürel fırsatlara dönüşür.

Anadolu insanının kültür ve ekonomi dünyasında, açgözlülük yoksulluk getirirken, tokgözlülük zenginlik getirir. Dünyadaki bütün krizler, açgözlülükten kaynaklanır. Dünyanın kaynakları tokgözlülerin karınlarını doyurmaya yeter, açgözlülerin gözlerini doyurmaya yetmez. Yeni Köln’ün mimarları açgözlülükte yarışan Kölnlüler değil, Tokgözlülükte yarışan Konyalılar olacaktır. Onların dünyaya sundukları hayat ilkeleri, derin düşünceleri ve yalın eylemleridir.

 

Şehirlerin kültürel derinlikleri ekonomik zenginliklerinin güvencesidir.

Derin düşünmesini bilen toplumlar, yalın yaşamasını bilirler.

Kültürleri derin olan şehirlerin, ekonomileri zengin olur.

Berlin’in üç havaalanından biri olan Tegel’e yolu düşenler, sanki Antep, Kayseri ya da İzmir’deymiş gibi, kendilerini Türkçe konuşan, tanıdık yüzler arasında bulurlar. Berlin’de Türkiye’nin değişik şehirlerinden gelmiş, üç yüz bine yakın Anadolu insanından oluşan, “Küçük Bir Türkiye” vardır. Berlin’deki Anadolu, Kreuzberg ve Wedding’te yoğunlaşmıştır. Onlar Berlin’de Hacı Bayram rüzgarları estirmektedirler.

Berlin son dünya savaşının acılarını yaşamış, büyük yıkımlar görmüş bir şehirdir. Batı ve Doğu Berlin birleşmeden önce, Kreuzberg Batı Berlin’in kıyıda kalmış yerleşim yeridir. Berlin’i ikiye bölen “Demir Perde” duvarı, doksanlı yılların başında ortadan kalkınca, Türklerin yaşadığı bölgeler, şehir merkezi haline gelmiş. Berlin dört milyonu aşan nüfusuyla, Almanya’nın en büyük şehiridir. Şehirin ortasından Havel ve Spree nehirleri geçer.

 

Şehir alanının dörtte biri ormanlarla ve göllerle kaplıdır. Ormanlık bölgenin açık bir hayvanat bahçesi olduğunu, Berlinliler gözlerinin içi gülerek anlatırlar. Bu yüzden Berlin’in simgesi, minik bir ayıdır. Demir perdenin açılmasıyla, ortaya çıkan sorunları, dünyada hiçbir şehir, Berlin kadar derinden yaşamamıştır. Bunun için birleşmenin getirdiği ekonomik, siyasal ve kültürel etkiler, Berlin’in her köşesinde kendilerini göstermektedir. Berlin iki Almanya’nın ekonomik ve kültürel güç kaynağı olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya’nın dörde bölünen başşehiri, Soğuk Savaş döneminde Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından, göz altında tutulmuştur. Eski şehirin ünlü kapısı Brandenburg, parçalanan Berlin’in olduğu kadar, ikiye bölünen Almanya’nın umudu ve simgesi olmuştur. İki Almanya’nın birleşmesinin tetiklediği, ekonomik ve kültürel gelişmeler, dalga dalga genişleyerek, bütün Avrupa şehirlerine yayılmaktadır.

 

Berlin dünyanın üçüncü büyük ekonomik gücü olan Batı Almanya’nın, Doğu Almanya ile birleşmesinin doğurduğu, güç patlamasının merkezidir. Almanya Meclisini ve Federal Hükümetini yeniden Berlin’e taşımıştır. Berlin Avrupa’nın ekonomi, bilim, kültür ve ekonomi merkezi olma yolunda, büyük bir hızla ilerlemektedir. Uzun bir süre ayrı kalan, Batı ve Doğu Berlin’in birleşmesi, bütün şehiri büyük bir inşaat şantiyesine dönüştürmüştür. Berlin Almanya’nın yeni çekim alanıdır.

En büyük inşaat alanı, şehirin tarihi merkezindedir. Merkeze Federal Hükümetteki Bakanlıkların, yeni binaları yapılmaktadır. Eski Meclis binası kubbesi ve dış formu korunarak, içi yeniden düzenlenmiştir. Almanların kubbeli bir meclis binaları vardır. Almanya bütün dünyanın, önde gelen büyük şirketlerini Berlin’e çekmiştir. Mercedes başta olmak üzere, büyük Alman firmaları genel merkezlerini Berlin’e taşımışlardır. Berlin yeniden Avrupa’nın, sürükleyici gücü olma görevini yüklenmeye hazırlanmaktadır.

Almanlar ordularıyla giderek, kalamadıkları ülkelere, güçlü şirketleriyle kalıcı olarak gidiyorlar.

 

Almanya Volkswagen’in ve Mercedes’in olduğu her yerde, Almanya’nın olduğunu biliyor.

Her Mercedes’de, her Volkswagen’de, Anadolu insanının alın teri ve el emeği vardır.