Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Plakataktion mit dem Motto „Fair feiern“ sensibilisiert für Interessenskonflikte...

Anfang Juni ist es wieder soweit: Das Wetter wird milder, die Grünanlagen werden grüner und die Abende werden länger. Sommergefühle kommen auf. Die Menschen im Stadtgebiet zieht es wieder nach draußen. Die schönste Zeit des Jahres beginnt und man trifft sich mit Freunden am Mainufer oder in der Innenstadt, um gemeinsam Zeit zu verbringen. Doch nicht jeder sieht der aufkommenden Feierstimmung wohlwollend entgegen.

 

Was für die einen die schönste Zeit des Jahres bedeutet, ist für andere oft mit nächtlichen Ruhestörungen und Verunreinigungen rund um den eigenen Wohnraum verbunden.

Um gleichermaßen die Bedürfnisse der Anwohner zu schützen, aber trotzdem auch das Feiern in einem sozialverträglichen Rahmen zu ermöglichen, wurde vor mittlerweile zwei Jahren das Konzept „Nachtleben in Würzburg – sicherer und konfliktfreier machen!“ vom Stadtrat ins Leben gerufen. Es wurden verschiedene Regelungen wie etwa ein Alkoholverbot auf der Sanderstraße und der Juliuspromenade ab 01.00 Uhr nachts sowie ein Musikanlagenverbot ab 22.00 Uhr bzw. 23.00 Uhr an Teilabschnitten des Mainufers getroffen und in einen Projektrahmen gegossen.

Zudem wurde als Partner das Team von „Miteinander leben & feiern - Allparteiliche Konfliktmanagement in Würzburg“ gewonnen. Die sogenannten Nachtmediatoren des „Miteinander-Teams“ sind freitags und samstags bis zu später Abendstunde in den Hotspot-Gebieten im Einsatz und sensibilisieren vor allem Feiernde vor Ort.

 

Durch die hohe Fluktuation im Partyvolk, wie etwa durch neue Studierende im Erstsemester oder im Erasmus-Programm, erfährt das „Miteinander“-Team wiederholt, dass die Regelungen zwar als zielführend erachtet werden und auch eine hohe Akzeptanz für diese besteht, aber die Feiernden oftmals schlichtweg die Regelungen nicht kennen.

Daher hat das Team von „Miteinander leben & feiern“ gemeinsam mit der Stadt Würzburg und in Kooperation mit vier Studierenden des Studiengangs Medienmanagement der Technischen Hochschule Würzburg-Schweinfurt zum Start der Sommersaison eine Plakat- und Social-Media-Kampagne initiiert.

Startschuss für die Kampagne war das vergangene Wochenende. Seit Freitag hängen nun in der Altstadt und am Mainufer vielerorts Plakate mit Motiven, die mit den einleitenden Worten „Hey Wü“ die Feiernden unter anderem auf die Nachtruhe der Anwohner, das teilweise geltende Musikanlagenverbot am Mainufer und das „Wildpinkel“-Verbot hinweisen.

 

Auf allen Aushängen findet sich auch ein QR-Code, der auf die Homepage von „Miteinander leben & feiern“ führt (www.miteinander-wuerzburg.de/regelungen). Hier sind die geltenden Regelungen und drohende Verwarngelder bei Verstößen noch einmal umfassend aufbereitet. Im Falle von Missständen im Kontext des nächtlichen Feierns findet man hier auch die Kontaktdaten, um diese zu melden.

Mit der Sommerkampagne möchte die Stadt Würzburg eine erhöhte Aufklärung über die geltenden Regelungen unter den Feiernden erzielen und gleichzeitig Bewusstsein für die Bedürfnisse der Anwohner schaffen. So soll das Nachtleben in Würzburg wieder einen kleinen Schritt sicherer und konfliktfreier werden.

 

 

  

 

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) adına, Azerbaycan’ın milli günü 28 Mayıs Bağımsızlık Günü münasebetiyle Azerbaycan Hükümetini ve kardeş Azerbaycan halkını en içten dileklerimle kutluyorum.
Türk Devletleri arasında kardeşlik ve dostluk ilkeleri üzerine kurulmuş olan TDT, bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü ve uluslararası kabul görmüş sınırların dokunulmazlığı gibi temel değerlere bağlılığını kararlılıkla sürdürmektedir. Azerbaycan'ın Teşkilatımız bünyesindeki ortaklık ve bütünleşmenin geliştirilmesine yönelik önemli katkıları, sadece Üye Devletlerimiz için değil, aynı zamanda bölgemizde de barış, istikrar, güvenlik ve refahın arttırılmasında etkili olmuştur.


Bu vesileyle, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin TDT'ye verdiği sürekli destek için en derin şükranlarımı yinelemek isterim. Bu önemli vesileyle tüm Azerbaycan halkına esenlik ve refah dileklerimi sunuyorum.

Büyükelçi Kubanıçbek Ömüraliyev
Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri

 

 

SOLİNGEN (AA) - Almanya'nın Solingen kentinde 31 yıl önce ırkçılar tarafından kundaklanan evin önüne bisikletleriyle gelen Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaleti belediye meclisleri üyeleri, olay yerine gül bırakarak saldırıda yaşamını yitiren aynı aileden 5 Türk'ü andı.

KRV Uyum Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı Tayfun Keltek, Monheim Belediye Başkanı Daniel Zimmermann, KRV Eyalet Meclisi Üyesi Tülay Durdu ve anmaya katılan yaklaşık 50 bisikletçi, ırkçılığı kınayan ifadelerin yazılı olduğu tişörtler giydi.

 

Etkinlikte Solingen'de 1993'te 5 üyesi yaşamını yitiren Genç ailesinin bazı fertleri de hazır bulundu.

LAGA Başkanı Keltek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen yıl başlattıkları pedal çevirme etkinliğini gelecek yıllarda da sürdüreceklerini söyledi.

 

Keltek, "Burada 5 insanımız öldürülerek 'Burada kalmayın, yaşamayın!' sinyali verilmişti. Burada yaşamını yitirenlerin anısına, aynı zamanda gelişen ırkçı tavırlara karşı çıkmak için buradayız." dedi.

Solingen'de 25 Mart'ta kundaklama sonucu çıkan yangında da üç kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Keltek, yetkililerden bu olayın da ırkçı saldırı olup olmadığına dair şüphelerin ve arka planının aydınlatılmasını istedi.

31 yıl önce ırkçı saldırının yaşandığı evin önüne gül bırakan Uyum Meclisleri Birliği üyeleri, daha sonra bisikletleriyle saldırıda yaşamını yitiren Genç ailesi üyelerini sembolize eden anıta ziyarette bulundu.

 

- Solingen faciası

Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde 29 Mayıs 1993'te Genç ailesinin Untere Werner Caddesi'ndeki evleri kundaklanmış, saldırıda Gürsün İnce (28), Gülüstan Öztürk (12), Hatice (19), Hülya (9) ve Saime Genç (5) hayatını kaybetmişti.

Yakalanan failler Markus Gartmann, Felix Köhnen, Christian Reher ve Christian Buchholz, mahkemece verilen hapis cezalarını çekmelerinin ardından tahliye edilmişti. Kimlikleri değiştirilerek gizli tutulan saldırganlar, yaşamlarını Almanya'da sürdürüyor.

 

 

 

 "Rusya bugün de güvenliğimizi tehdit ediyor. Rusya Ukrayna'ya saldırdı ve muhtemelen yarın ya da öbür gün burada olabilir. Milliyetçi olma ya da sadece Amerika'yı izleme tuzağına düşmemeliyiz"
 

BERLİN (AA) - Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa'yı her yerde savunacak güç ve kararlılıkta olmaları gerektiğini belirterek, bağımsız bir "Avrupa güvenlik ve savunma politikasına" ihtiyaç duyduklarını söyledi.

Almanya'ya devlet ziyaretinde bulunan Macron, Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ile Dresden'de yaklaşık 10 bin Avrupalı gence hitap etti.

Dresden'deki Neumarkt Meydanı'nda konuşan Macron, "Avrupa'yı her yerde savunacak gücü ve kararlılığı bulmalıyız." dedi.

 

Güçlü ve egemen bir Avrupa'nın elzem olduğu vurgulayan Macron, Avrupa'nın bir dönüm noktasında olduğunu belirterek, "Avrupa barışın, refahın ve demokrasinin hikayesidir. Ancak Avrupa harekete geçmezse tüm bunlar artık tehdit altında." diye konuştu.

Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş sonrası Avrupa kıtasına savaşın yeniden geldiğine dikkati çeken Macron, bu nedenle bağımsız bir Avrupa güvenlik ve savunma politikasının gerekliliğine işaret etti.

Macron, "Rusya bugün de güvenliğimizi tehdit ediyor. Rusya Ukrayna'ya saldırdı ve muhtemelen yarın ya da öbür gün burada olabilir. Milliyetçi olma ya da sadece Amerika'yı izleme tuzağına düşmemeliyiz." ifadelerini kullandı.

 

Macron, Ukrayna'da tehlikede olan şeyin Avrupa'nın güvenliği olduğu uyarısında bulunarak, "Eğer Ukrayna'da güçlü olanın kuralı geçerli olursa Almanya ya da Fransa bile artık güvende olmayacaktır. Ukrayna'da gerçekten tehlikede olan şey bizim barışımız ve güvenliğimizdir.” şeklinde konuştu.

Avrupa ekonomilerinin büyüme sorununa da değinen Macron, "Karşı karşıya olduğumuz risk artık kendi büyümemizi yaratamıyor olmamızdır. Büyüme olmadan sosyal bir devlet modeli de olmaz. Avrupa'nın gelecek nesiller için bir büyüme modeline ihtiyacı var." değerlendirmesinde bulundu.

 

- Steinmeier'den Avrupa'ya cesaret ve güven çağrısı

Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier de Avrupa'da özgürlük ve demokrasinin önemini vurgulayarak, "Avrupa şüphe ve korkudan doğmamıştır. Avrupa cesaret ve güvenin sonucudur. Bunu şimdi tekrar göstermeliyiz." dedi.

Steinmeier, nesiller boyunca kıta Avrupasının bir özgürlük ve demokrasi kıtası olmasını sağlamak için çaba gösterdiğini sözlerine ekledi.

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un Berlin'de düzenlenen bir etkinlikte Alman hükümetinin Filistin politikası nedeniyle yuhalandığı ortaya çıktı.

Sosyal medyaya yansıyan görüntülerde, Baerbock'un dün Berlin'de anayasanın kabulünün 75. yılı nedeniyle düzenlenen Demokrasi Festivali'nde yaptığı konuşma sırasında yuhalandığı görüldü.

Etkinliğe katılan dinleyicilerden bazıları, Alman hükümetinin Filistin politikasını protesto etti, Baerbock'un konuşmasını yuhalayarak ve pankartlar açarak engellemek istedi.

Alman hükümetini tek taraflılıkla suçlayan katılımcılar, Baerbock'tan İsrail'e silah sevkiyatının derhal durdurulmasını talep etti.

Alman medyasında yer alan haberlerde de Baerbock'u protesto eden dinleyicilerden Yahudi olduğunu söyleyen bir kadının, "İsrail'in Gazze saldırıları sonrası Almanya'da düşünce özgürlüğü kalmadığı" şeklinde bağırdığı ifade edildi.

Baerbock'u protesto edenlerin daha sonra güvenlik eşliğinden salondan çıkartıldıkları belirtildi.

 

BERLİN (AA) - Almanya'nın başkenti Berlin'de "Türk Mutfağı Haftası" çerçevesinde Ege Bölgesi'nden lezzetlerin tanıtımı yapıldı.

Cumhurbaşkanı Recep ‎‎Tayyip Erdoğan'ın ‎Eşi Emine Erdoğan'ın öncüllüğünde ‎‎düzenlenen Türk Mutfağı Haftası kapsamında Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliği'nde düzenlenen akşam yemeğinde, ‎Alman konuklar ve Türk sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ağırlandı. Konuklara, Ege Bölgesi'ne ait geleneksel tatlar ikram edildi.

 

Büyükelçilik Birinci Müsteşarı Çiğdem Pattaban, burada yaptığı konuşmada, Ege mutfağının sağlıklı ve dengeli beslenmeye önem verenler için ideal tercih olduğunu ifade ederek, "Ege mutfağı, doğa ile iç içe olan ve mevsimine uygun beslenmeyi önemseyen bir yaşam tarzını yansıtmaktadır. Ege mutfağı, deniz ürünleri, zeytinyağlılar, taze sebze ve otlar, yöresel peynirler ve mezelerden oluşmakta, ülkemizin tarihi ve kültürel mirasını yansıtarak benzersiz bir lezzet mozaiği sunmaktadır." dedi.

 

Pattaban, Ege Bölgesi'nin dünyanın birçok yerinden gelen yüz binlerce turist tarafından ziyaret edildiğini, eşsiz doğal güzellikleriyle dikkat çektiğini kaydetti.

Almanya'da yaşayan vatandaşlardan Türk mutfak kültürünü korumalarını ve mümkün olduğunca komşularına ve dostlarına tanıtmalarını isteyen Pattaban, "Yurt dışında yaşamanın her birimize doğal olarak kültür elçiliği görevini getirdiğini unutmayalım. Türk mutfağının bin yıllık bir geçmişe sahip, farklı kültürlerin izlerini taşıyan, sağlıklı ve zengin, geleneksel ve sürdürülebilir bir mutfak olduğunu vurgulayalım. Bugünkü Ege mutfağı konseptinin bunun için güzel bir fırsat sunduğunu düşünüyorum." diye konuştu.

 

Aşçı Hamza Kalkan da ikram için hazırlanan yemekler ve kullanılan malzemeler hakkında konukları bilgilendirdi.

 

 

 

 

 

 

 

BERLİN (AA) - Almanya’da İsrail'in Refah kentinde yerlerinden edilen Filistinlilerin bulunduğu kampa düzenlediği saldırı protesto edildi.

Başkent Berlin’de binlerce kişi İsrail’in saldırısını protesto etmek için kentin sembol yerlerinden Alexanderplatz Meydanı'nda toplandı.

 

Filistin bayrakları ve üzerinde “Özgür Filistin”, “Ellerinizi Refah’tan çekin”, "Canavarı silahlandırmayı durdurun", “Tüm gözler Refah’ta", “İsrail’i silahlandırmayı durdurun” yazan dövizler taşıyan göstericiler, “Boykot İsrail”, “Netanyahu terörist”, “İsrail çocukları ve kadınları öldürüyor ”, “Soykırımı durdurun” şeklinde ve Alman hükümeti aleyhinde sloganlar attı.

Kur’an-ı Kerim’in okunduğu ve tekbir getirilen gösteride İsrail’in saldırılarının durdurulması istendi.

Gösterinin yapıldığı alanda Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun maketleri yer aldı. Kanı temsilen elleri kırmızıya boyanan maketlerin çevresine temsili füzeler yerleştirildi.

 

Gösteriye katılan ve soy ismini vermek istemeyen Katja, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun Refah kentinde yerlerinden edilen Filistinlilerin bulunduğu kampa düzenlediği saldırının “dehşet verici” olduğunu belirterek, “Oraya bakmak istemiyorsunuz ancak bakmak zorundasınız. Bu o kadar gereksiz, anlamsız bir şiddet ki bitmemesi inanılmaz.” dedi.

Katja, Gazze'deki şiddet konusunda Alman hükümetinin "sağır ve kör" olduğunu dile getirdi.

Cassandra adlı gösterici de son 7 ayda en az 25 gösteriye katıldığını ifade ederek, “Dün gece Refah'ta bebeklerin kafaları kesildi ve tüm bunlar her şeyden önce Alman sessizliğiyle, Almanya'daki vergilerle finanse ediliyor.” diye konuştu.

 

Almanya’da İsrail'in saldırılarına karşı sessiz kalınmasını eleştiren Cassandra, “Almanya şu andan itibaren silah sağlamayı durdursa bile ki böyle bir şey olmayacak, Alman sessizliği 7 aydır bunu destekliyor. Bundan inanılmaz derecede utanıyorum. Hala sessiz olan arkadaşlar ve ailem için bile utanıyorum.” şeklinde konuştu.

Almanya’dan İsrail ile tüm askeri, ekonomik ve diplomatik ilişkileri hemen kesmesini isteyen Cassandra, Almanya’nın İsrail’e silah ambargosu uygulamasını, Filistin’i devlet olarak tanımasını, işgalin son bulmasını, tazminat ödenmesini ve Filistin’in yeniden inşasını talep etti.

 

BERLİN (AA) - Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, ABD Başkanı Joe Biden'ın "İsrail'in Refah'a geniş çaplı saldırıyla girmesi durumunda bu ülkeye silah göndermeyi durduracağını" açıklamasının ​​​​​​​ardından, Alman hükümetinin de bu konuyu istişare ettiğini söyledi.

Bir ziyaret kapsamında ABD'de bulunan Pistorius, Alman kamu yayıncısı ZDF'de katıldığı bir programda, "ABD Başkanı Joe Biden, Refah'ın işgal edilmesini yanlış bulduğu için İsrail'e mühimmat sağlamak istemiyor. Almanya'dan da benzer adımlar olacak mı?" şeklindeki soruyu yanıtladı. 

 

"Bu, şu anda istişare ediliyor. Buna henüz cevap veremem." ifadesini kullanan Pistorius, bu konudaki sorumluluğun öncelikle Almanya'nın başbakanlığı ve dışişleri bakanlığında olduğunu belirtti.

Pistorius, "Kapalı kapılar ardında elbette görüş alışverişinde bulunduk. Ancak kararları duyurmak benim rolüm değil." şeklinde konuştu.

"Amerikalıların adımını anlıyor musunuz?" sorusuna da Pistorius, "Evet, anlayabiliyorum." cevabını verdi.

 

ABD Başkanı Biden, CNN'e verdiği röportajda, İsrail'in Refah'a geniş çaplı saldırıyla girmesi durumunda bu ülkeye silah göndermeyi durduracağını söylemişti.

Biden, "Eğer Refah'a girerlerse, henüz (kapsamlı bir saldırıyla) girmediler, eğer girerlerse o zaman Refah'ta ve diğer şehirlerde kullanılan silahları göndermeyeceğimi açıkça belirttim." diye konuşmuştu.

 

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Gilad Erdan, İsrail haber kanalı Channel 12'ye yaptığı açıklamada, Biden'ın açıklamasının "sinir bozucu olduğunu ve hayal kırıklığı yarattığını" ifade etmişti.

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Krefeld kentinde Belediye Başkanı Frank Meyer, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Yunus Emre Camii’nde kurulan kütüphaneye destek verdi.

Krefeld Belediyesi, 1985 yılından beri hizmet veren camide, öğrencilerin, cemaatin ve ziyaretçilerin faydalanması için Almanca ve Türkçe eserlerden oluşan bir mini kütüphane kurulmasına katkı sundu.

 

DİTİB Yunus Emre Camii’nin düzenlediği hayır çarşısı etkinliğine katılan Belediye Başkanı Frank Meyer, destek verdiği kütüphaneyi ziyaret ederek, yöneticilerle bir süre sohbet etti.

Ziyaret sırasında konuşan Başkan Meyer, kütüphane kurma fikrinin cami yönetiminden geldiğini ve finansmanını belediyenin üstlendiğini belirtti.

 

Kütüphanenin camiye zenginlik kattığını ifade eden Meyer, “Öğrencilerin, gençlerin, cemaatin ve ziyaretçilerin faydalanması için oluşturulan kütüphaneye belediye olarak destek verdik. Belediye olarak kentimizde yürütülen eğitime ve kültür hizmetlerine katkı sunmaya çalışıyoruz, bunu bir sosyal sorumluluk olarak görüyoruz. Mini bir kütüphane olmasına rağmen ilimden bilime, dini kitaplardan diğer eserlere kadar zengin bir içeriğe sahip. Bu imkânı bize sundukları için cami yönetimine teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Çocuklara ve gençlere yönelik eğitim faaliyetlerinde belediye olarak her zaman desteklerinin devam edeceğini belirten başkan Meyer, DİTİB camiasının eğitime ve gençliğe, özelliklede burs ve öğrenci evleriyle önemli bir hizmet verdiğini Başkan Cankur’dan öğrenmekten büyük memnuniyet duyduğunu sözlerine ekledi.

DİTİB Yunus Emre Camii dernek başkanı Adem Cankur da desteklerinden dolayı Belediye Başkanı Frank Meyer’e teşekkür etti. Cankur, “Eğitim, toplumun gelişmişlik düzeyi için çok önemli ve dinimizin ilk emri 'Oku' diyor. Bu sebeple, çocuklarımızı geleceğe ne kadar iyi hazırlarsak, boş zamanlarında insanlara ne kadar imkân sunarsak o kadar iyi verim alırız. Başkanımızın vermiş olduğu destek fevkalade önemlidir. Camimizde kurduğumuz kütüphaneye destek vermesi bizim için onur vericidir. Amacımız, cami cemaatini kitap okumaya teşvik etmek, yeni nesillere örnek olmak ve daha çok okuyan bir nesil yetişmesine katkı sunmaktır” dedi.

 

Eğitim alanında yapılan her yatırımın geleceğe atılmış çok kıymetli tohumlar olduğuna inandıklarını belirten başkan Cankur, bu kapsamda kütüphanelerini zenginleştirmek için çalıştıklarını söyledi. Şark köşesi şeklinde oluşturdukları kütüphanede 1500 kitabın bulunduğunu sözlerine ekledi.

Günün anısına “Krefeld Belediyesi tarafından kütüphaneye destek verilmiştir. Teşekkür ederiz” yazılı kütüphanenin tabelasını Krefeld Belediye Başkanı Frank Meyer ve DİTİB Yunus Emre Camii dernek başkanı Adem Cankur birlikte astılar.

 

Ayrıca, Krefeld Belediye Başkanı Frank Meyer,  belediye ile dernekler arasında yapılan bir protokole bağlı olarak camilerde her Cuma günü dışarıdan ezan okunmasına destek vermişti. Bu uygulama, 3 Mayıs itibariyle yürürlüğe girmiş ve kentte yaşayan Müslümanlar tarafından sevinçle karşılanmıştı.

 

 

„Grundsätzlich ist die Entscheidung begrüßenswert, da sie Investoren ermöglicht, über einen regulierten und transparenten ETF-Wrapper nun auch auf Ethereum zuzugreifen.

Während dies in der Kryptoszene entsprechend positiv aufgenommen werden wird, gibt es jedoch nicht ausschließlich Grund zur Freude.

 

Es ist nämlich festzuhalten, dass diese Anlageform weitgehend US-Investoren vorbehalten ist und bleiben wird. Zwar sind Spot-Krypto-ETFs an einigen europäischen Börsen handelbar; jedoch dürfen diese nicht in der Europäischen Union begeben werden. Wo diese zum Handel verfügbar sind, ist die jeweilige Emittentin außerhalb der EU ansässig, unterliegen somit also nicht der EU-Gesetzgebung und sind daher vom damit verbundenen Anlegerschutz ausgenommen.

 

Der Grund dafür ist die Richtlinie zur Koordinierung der Rechts- und Verwaltungsvorschriften in Bezug auf Organismen für gemeinsame Anlagen in Wertpapieren, besser bekannt unter der Kurzbezeichnung OGAW-Richtlinie.

Neben einer Reihe von Verpflichtungen im Zusammenhang mit der Anlagepolitik, dem Risikomanagement, der Transparenz oder auch der Verwahrung bestehen klare Anforderungen hinsichtlich der Diversifizierung.

Diese Richtlinie enthält Diversifizierungsregeln zur Einbeziehung von Indizes, in die Fonds wie ETFs investieren. Trotz zahlreicher Optionen für Mitgliedstaaten, bestimmte Ausnahmen gewähren zu können, sind diese jedoch alle an Bedingungen geknüpft und praktisch keine davon lässt ein unverhältnismäßiges Konzentrationsrisiko auf unbesicherter Basis zu.

 

Insofern stellt sich auch die Frage, wie der mit der Genehmigung durch eine Wertpapieraufsichtsbehörde einhergehende Schutz einzuschätzen ist. Dies ist keine Kritik am Projekt Ethereum, sondern eher die Frage, ob die Zulassung von Investmentfonds in Einzelwerte eine sinnvolle Maßnahme ist.

Natürlich bieten die jetzt zugelassenen ETFs die Möglichkeit, ein Engagement in Bitcoin oder Ethereum aufzubauen, ohne die Kryptowerte direkt halten zu müssen. Doch erstens hat es auch hierzulande schon früher Alternativen gegeben, wie etwa verbriefte Derivate auf BTC oder ETH. Zweitens ebnet die ETF-Zulassung den Weg dafür, dass sich große institutionelle Häuser nun auch im Vertrieb stark engagieren werden, dies hat der harte Gebührenwettbewerb unter großen US-Vermögensverwaltern in jüngster Vergangenheit bereits gezeigt.

Sollte dies in der Konsequenz dazu führen, dass sich Privatanleger mit einem eher konservativen Risikoprofil und dieser Wertpapierform nicht entsprechenden Anlagezielen verstärkt engagieren und starke Abschwungphasen nicht angemessen kompensieren können, wird die Wertpapieraufsicht ins Kreuzfeuer geraten.“