Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 
BERLİN (AA) - Almanya ekonomisi, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının devam etmesi ve Rusya-Ukrayna savaşına rağmen yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,2 büyüme kaydetti.

Almanya Federal İstatistik Ofisi'nin (Destatis) öncü verilerine göre, Almanya'da mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış Gayrisafi Yurt içi Hasıla (GSYH), bu yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 0,2 büyüdü.

Piyasa beklentisi Avrupa'nın en büyük ve dünyanın dördüncü ekonomisinin yüzde 0,1 büyümesi yönündeydi.

Böylece, ilk çeyrekteki yüzde 0,2’lük büyümenin ardından Alman ekonomisi teknik olarak resesyona girmemiş oldu. Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde yüzde 0,3 küçülmüştü.

Çeyreklik bazda büyümeye olumlu katkı yatırımlardan geldi. Birinci çeyrekte net ihracat büyümeyi yavaşlattı.

Birinci çeyrekte takvim etkisinden arındırılmış yıllık GSYH artışı ise yüzde 3,7 oldu.

Öte yandan, Rusya-Ukrayna savaşının sonuçları ve Batılı ülkelerin Rusya'ya yönelik yaptırımları konusundaki belirsizlik yüksek kalırken, artan enerji ve hammadde fiyatları nedeniyle yüksek enflasyon, şirketler ve tüketiciler için bir yük oluşturmaya devam ediyor.

Destatis açıklamasında, "Ukrayna'daki savaşın ekonomik sonuçlarının, Şubat ayının sonundan bu yana kısa vadeli büyüme üzerinde artan bir etkisi oldu." ifadesini kullandı.

Alman hükümeti, 27 Nisan’da 2022 için daha önce yüzde 3,6 olarak açıklanan resmi büyüme beklentisini Rusya-Ukrayna savaşının olumsuz etkilerinden dolayı bu yıl ikinci kez aşağı yönlü revize ederek yüzde 2,2'ye çekmişti.

Almanya Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Robert Habeck, söz konusu aşağı yönlü revizenin Rusya'ya karşı AB tarafından enerji ambargosu uygulanmasını varsaymadığını aktararak, Moskova'ya karşı söz konusu ambargonun uygulanması halinde Alman ekonomisinin resesyona gireceğini belirtmişti.

Yılın başında Almanya’da Kovid-19 kısıtlamalarının kaldırılmasıyla özel tüketimin önemli ölçüde artması ve böylece ekonominin hızlı toparlanması beklenirken, bu beklentinin yüksek enflasyon nedeniyle sona erdiği belirtiliyor.

Ülkede Nisan'da enflasyon yüzde 7,4'e yükselerek 1981'den beri en yüksek seviyeye çıkmıştı.

Bu arada, yüksek enflasyon Almanya'da tüketicinin alma isteğini şimdiden olumsuz etkilemeye başladı. Ülkede martta bu ay için eksi 15,7 puan olarak ölçülen Tüketici Güven Endeksi, Rusya-Ukrayna savaşı ve yüksek enflasyonun etkisiyle mayıs ayı için 10,8 puan azalarak eksi 26,5 puana geriledi.

Handwerkskammer-Vizepräsident Harald Sattler: Sofortprogramm und Qualifizierungsoffensive nötig!

 

Selbst wenn sich die Verwerfungen auf den Weltmärkten irgendwann wieder beruhigt haben, hat Deutschland ein großes Problem bei der schnellen Umsetzung der Energiewende, so Handwerkskammer-Vizepräsident Harald Sattler, der bei der Handwerkskammer die Arbeitnehmerseite vertritt: es fehlt qualifiziertes Personal. Und zwar an allen Ecken und Enden. Auch in Oberfranken. Die Zentralverbände der Ausbaugewerbe des Handwerks und die IG Metall, die am 27. April dazu ein gemeinsames Positionspapier veröffentlicht haben, gehen davon aus, dass in Deutschland  190.000 qualifizierte Fachkräfte fehlen, übertragen auf Oberfranken sind das 3.000 Mitarbeiter alleine im Ausbaugewerbe. Zu tun gibt es in Oberfranken genug, so Sattler: Alleine in Oberfranken gibt es 300.000 Wohngebäude von denen drei Viertel älter als 30 Jahre alt sind. Der Sanierungs- und Modernisierungsbedarf ist riesig, und dies betrifft nicht nur die Heizungsanlagen, sondern auch die Gebäudehüllen, Stichwort Wärmedämmung, Fenster, Fassaden und Dach.

 

Die Energiewende darf nicht an zu wenigen Fachkräften scheitern, so Harald Sattler. Wir haben genug über die Gleichstellung von beruflicher und akademischer Bildung geredet. Und von konkreten politischen Zielen zur Umsetzung der Energiewende und von einem langfristig verlässigen Förderrahmen. Jetzt müssen Taten folgen. Hier sind sich Arbeitgeber und Gewerkschaften längst einig.

Diese 5 konkreten Forderungen stellten die Verbände und Gewerkschaften:

  1. Sofortprogramm: Die Bundesregierung soll Energieeffizienz, die Dekarbonisierung der Wärmenetze und ein neues Gebäudeenergiegesetz mit konkreten Zielen und Zahlen hinterlegen. Dazu zählten konkrete Umsetzungsschritte und verlässliche Sanierungsförderungen. Zudem müsse die Politik kontinuierlich und transparent die Fachkräftesituation bewerten.
  2. Ausbildung und Qualifizierung: Die Politik müsse für eine Gleichwertigkeit von beruflicher und akademischer Bildung sorgen. Alle beruflichen Bildungswege verdienten ein Klima der Wertschätzung. Dafür seien ein Ausbau des Aufstiegs-BAföGs und die Freistellung von Kosten für Fort- und Weiterbildungen, wie zum Beispiel die Meisterausbildung, nötig.
  3. Digitalisierung: Für die gebäudetechnischen und Ausbauhandwerke seien optimale, digitale Ökosysteme zur Vernetzung von Handwerkern und weiteren Akteuren wie Energieberatern, Genehmigungsbehörden und Fördermittelgebern erforderlich. Dieser Schritt diene der effizienten und fachübergreifenden Zusammenarbeit.
  4. Tarifbindung: Die Fachkräftesicherung gelinge mit guten und tariflich abgesicherten Arbeits- und Ausbildungsbedingungen. Staatlich geförderte Sanierungsmaßnahmen müssten daher an die Tarifbindung der Unternehmen gekoppelt werden.
  5. Branchendialog: Die Zentralverbände und die IG Metall erwarten einen Branchendialog mit der Politik, um belastbare Vereinbarungen im Sinne der Fachkräftesicherung und der Klimaziele zu treffen.

Die Verbände haben am 27. April eindrucksvoll dargelegt, wie sehr sie sich selbst bereits mit entsprechenden Werbekampagnen auf verschiedenen Medienkanälen und durch die Zusammenarbeit mit Schulen und anderen Bildungseinrichtungen um Nachwuchs bemüht haben. Ohne eine vor allem auch durch die Politik aufgewertete berufliche Bildung mit der entsprechenden Förderung lässt sich das Potenzial an Fachkräften jedoch nicht weiter ausschöpfen.

Dr. Bernd Sauer
Geschäftsführer

 

Saadet Avrupa Tanıtım ve Medya Başkanı Murat Gürbüz‘den partisinin Almanya Türkleri’nin sorunlarına yönelik hangi çözüm önerilerini getirdiğini ögrenmeye çalıştık. Kendisine yönettiğimiz sorular ile Türk Toplumunun kronikleşmiş sprunları arasında bağ kurmaya çalıştık. Partinin sorunlara yaklaşımını tanıtım ve medya başkanından dinlemek elbette heyecanlı idi. Gürbüz ile uzun konuşmamızdan ortaya çıkan röportajı sizin ile paylaşıyoruz.

 

Aytürk:

Sayın Murat Gürbüz, Medyanın muhatabı olarak öncelikle sizinle konuşmak istedik. Parti çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Murat Gürbüz:

Yaklaşık 30 yıldan bu yana Almanya´nın dört eyaletinde okurlarını kültür, eğitim, toplum, entegrasyon ve tarih gibi konularda bilgilendirmeyi, ve her daim sevgisini ve özlemini yüreğimizde hissettiğimiz Türkiyemiz‘deki gelişmelerden haberdar etmeyi kendisine görev edinmiş Alp Medza Grubu Genel Yayın Yönetmeni ve Bas Yazarı Dr. Latif Çelik beyi ve onun şahsında bu grupta emek veren bütün çalışanlara bizlere bu imkanı sağladıkları için şahsım ve Saadet Avrupa Temsilcilği adına şükranlarımızı sunuyoruz.

 

Aytürk:

Almanya’dan parti yapılanmanızı kısaca bize anlatabilirmisiniz?

Murat Gürbüz:

Bizler Saadet Avrupa olarak Avrupa´da resmi olarak  2014 yılında teşkilatlanmaya başladık. Her bir bölgemiz bir konsolosluk merkezi olarak belirledik. Bugün itibarı ile Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya, Belcika´daki konsolosluk merkezlerimiz başta olmak üzere Avrupa´nın 35 Konsolosluk merkezinde teşkilatlanmış bir yapıya sahibiz. Sorunlarımız  salt Almanya olarak değil yurtdışında yaşayan bütün vatandaşlarımız olarak ele alınırsa resmin tamamı görülmüş o doğrultuda da çözüme kavuşturulmuş olur diye düşünüyoruz.

 

Aytürk:

Türkiye siyasetini ne kadar takip edebiliyorsunuz?

Murat Gürbüz:

Bizler Saadet Avrupa olarak Avrupa´da Türkiye siyasetine yönelik kurulmuş bir teşkilatız fakat yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız ile bağlarımızı devam ettirmek, bulundukları ülkelerde karşılaştıkları sorunlara dönük siyasal çözümler geliştirmek, vatandaşlarımızın kalıcılık durumunun günden güne belirginleştiği şu dönemde gerçekçi rehberlik ve danışmanlık yapmak teşkilatımızın öncelikli amacıdır.

 

Aytürk:

Türkiye dışında yaşayan vatandaşlarımızın sıkıntılarına karşı nasıl politikalar üretiyorsunuz?s

Murat Gürbüz:

Teşkilatımız yalnızca vatandaşlarımızın gündelik bürokratik ihtiyaçlarını ve çözüm önerilerini gündeme getirmekle yetinmeyerek aynı zamanda Almanya´da yaşayan 3 milyona yaklaşan Türkiye kökenli vatandaşlarımızın ve Avrupa’da yaşayan 50 milyonluk Müslüman toplumu ile iletişim ve paylaşım ağını güçlendirmeyi de önemli görmektedir. Bu minvalde Yurt Dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik politikalar kurulumuz tarafından yapılan çözüm odaklı titiz çalışmalar sonucunda vatandaşlarımızın sorunlarını ana başlıkları ile belirleyip bu sorunlara kalıcı somut çözüm önerileri ortaya koyduk.

Yapılan çalıştaylar sonucunda elde edilen raporlardan ana başlıkları ile belirlediğimiz ve önemli ve elzem gördüğümüz sorunları ve çözüm önerilerimizi özetleyerek okurlarımızla paylaşmak isterim.

 

Aytürk:

Yurtdışında yaşayan vatandaslarımızın sorunlarını yakından takip ediyorsunuz?

Murat Gürbüz:

Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyanın birçok ülkesindeki 7 milyona yakın vatandaşı, yaşamlarını sürdürdükleri ülkelerde çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Yurt dışında yaşayan Türkiye vatandaşları, aidiyet bağı ile bağlı oldukları ve her alanda katkı sunmaya çalıştıkları devletlerinden sorunlarının çözümünde etkin olmasını beklemektedirler.

Biz, bugüne kadar farklı çalışmalarla tespit ettiğimiz yurt dışı vatandaşlarımızın acil çözüm bekleyen sorunları hakkında ciddi adımların atılması gerekliliği fikri ve çözümün siyaset kurumunda olduğu bilinci ile bu çalışmanın zorunlu olduğunu düşünmekteyiz. Zira aşağıda sayacağımız yurt dışı vatandaşlarımızın temel problemleri, gecikmiş olan çözümlerine artık kavuşturulmalıdır.

 

Aytürk:

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın temsili sorunu konusunda neler yapmak istersiniz?

Murat Gürbüz:

Demokrasinin ayırt edici temel özelliklerinden birisi de toplumun farklı kesimlerinin devlet nezdinde temsil edilebiliyor olmasıdır. Demokrasilerde meşruiyetin yolu, temsiliyet vasıtası ile çoğulculuğun sağlanmasından geçmektedir. Türkiye için durum göz önüne alındığında, demokratik katılımın önündeki en önemli hususlardan biri yurt dışındaki seçmenlerin temsil edilmesi sorunudur. Yurt dışında bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temsil sorunu demokrasimiz için bir problem sahasıdır. Ayrıca yurt dışı vatandaşlarımızın kullandıkları oylar yurt içindeki seçimleri etkilemekte, seçimlerin adaletine gölge düşürmektedir. Üç milyonun üzerinde yurt dışı seçmeni ile Türkiye, bu alanda birçok ülkeden farklılaşmaktadır. Mevcut sistemde yurt dışında yaşayan vatandaşların TBMM’ye temsilci göndermesi ise mümkün değildir.

 

 

 

Aytürk:

Pekiyi bu konuda çözüm öneriniz varmı?

Murat Gürbüz:

Elbette, hatta bu konudaki en orijinal programlar bizim partimizden çıkmıştır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın parlamentoda temsil edilme hakları, hakkaniyet gereği, yurt içindeki vatandaşlarımızla eşit olmalıdır.  Buna göre, yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne doğrudan temsilci göndermesi için yurt dışı seçim çevresinin oluşturulması müzakere edilmelidir. Yurt içi ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın temsilini eşit bir biçimde sağlamak için gerekli yasal değişiklikler gerçekleştirilerek yurt içinde milletvekili başına düşen seçmen sayısının yurt dışında da hesaplanması; buna göre yurt dışı milletvekili sayısının belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca yurt dışı milletvekillerinin seçiminde sayıları 1 milyonu aşan mavi kartlıların da seçme ve seçilme hakkına riayet edilmelidir.

Yurt dışı seçim çevresi, yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarının tespiti ve çözümü için bir zorunluluk halini almıştır. Zira yurt dışındaki vatandaşlarımızın gündemi farklı bir mesai gerektirmektedir. Hem siyasal katılımı arttırmak hem ülkeye aidiyeti güçlendirmek hem de vatandaşlarımızın bir gereklilik olarak temsilini sağlamak için yurt dışı seçim çevresi bir zorunluluktur.

 

Aytürk:

Çok konusulan bir bilgi paylaşımı sıkıntısı var, bu konuyu bir de sizden dinlemek isteriz?

Murat Gürbüz:

Otomatik finansal bilgi paylaşımı; kişilerin, yerleşik olduğu ülke dışındaki diğer ülkelerde bulunan finansal hesap bilgilerinin, yerleşik olunan ülkeye, her yıl diğer ülke vergi idarelerince, vergisel amaçlarla kullanılmak üzere mütekabiliyet esasında ve otomatik olarak elektronik ortamda gönderilmesidir. Ülkeler, ulusal ölçekte vergi kaybı ve vergi kaybının önleme maksadıyla vergi konularında idari yardımlaşma sözleşmesini kabul etmiştir. Bu sözleşmenin asıl maksadı karşılıklı bilgi paylaşımı sayesinde sağlanacak şeffaflıkla birlikte vergi cenneti olarak bilinen ülkeleri finans piyasalarından dışlamak ve servetlerini oralara taşımak ve gizlemek sureti ile vergi kaçakçılığı yapanların önüne geçmektir. Sözleşmeden etkileneceği düşünülen kesimler; çalışanlar, emekli ve sosyal yardım alanlar ile iş insanlarıdır. Çalışanlar, çalıştıkları ülke dışında kaynağını gösteremedikleri paradan, sosyal yardım alanlar ise sosyal yardım alırken taahhüt ettikleri ve mal varlıklarının olmadığı yönündeki beyanlarından sorumlu olacaklardır. Ayrıca sözleşme sonucunda gelir kaybı ve işletmeler için maliyet artışı olacağı öngörülmektedir. Derin endişelere neden olan ve geriye dönük de işletilebileceği belirtilen sözleşme ile paylaşılacak bilgilerin önemi, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızda güvensizlik oluşturmuştu.

 

Aytürk:

Bu konuda parti olarak öneriniz nedir pekiyi?

Murat Gürbüz:

Çözüm Önerimiz bir defa vatandaşlarımızın Otomatik Finansal Bilgi Paylaşımı’ndan Vatandaşlarımızın Muaf tutulmasıdır. Otomatik Finansman Bilgi Paylaşımı Sözleşmesi siyaset gündemine yeterince taşınmamış, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız bu konuda yeterince bilgilendirilmemiştir. Hakkında bilgi kirliliği bulunan ve çeşitli açılardan sakıncalar oluşturabilecek olan sözleşmenin yurt dışı vatandaşlarımız açısından etkilerinin ne şekilde azaltılabileceği mezkûr alanda uzman isimlerle istişare edilmelidir. Bu konu nasıl bir tutum sergileneceği konusunda mali müşavir, avukat, muhasebeci gibi uzman kişilere danışılmalıdır. Sözleşme çerçevesinde verilecek bilgilerin başka alanlarda kullanılma ihtimali, hükümet nezdinde tartışılmalıdır. Siyasi partiler, bu konuda vatandaşların bilgilendirilmesi ve doğru yönlendirilmesi için çalışmalar yürütmelidirler. Bu sayede yurt dışında çalışan işçilerimizin zararının minimize edilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalı, sözleşmede yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hariç tutulduğuna dair ibareler eklenmelidir.

 

Aytürk:

Mesleki eğitimini Almanya‘da yapanları ilgilendiren önemli bir konu var. Almanya’da alınan meslek eğitimi diplomasının Türkiye’de denkliğinin bulunmaması. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Murat Gürbüz:

Almanya’da 360’tan farklı branşta 2 ila 3 buçuk yıl arasında meslek eğitimi almış, bu eğitimi başarı ile bitirerek diploma almaya hak kazanmış olan Türk gençlerini mevcut durumda Türkiye’de “ortaokul mezunu” kabul etmekteyiz. Bu kabul, Almanya’daki gençlerimiz açısından birtakım hak kayıpları ile sonuçlanmaktadır. Zira çeşitli prosedürleri başarı ile tamamlayan ve aldıkları eğitim mahiyet itibari ile lise düzeyine denk gelmesine rağmen kendilerine ortaokul mezunu hakları tanınmaktadır.

Hem eğitim alınan süre, hem edinilen tecrübe hem de liyakat unsurlarının mevcudiyeti açısından Almanya eğitim sistemi içerisinde edinilen meslek eğitimi diplomasının Türkiye’de geçerliliğinin henüz sağlanamamış olması Türk gençleri için çeşitli mağduriyetler yaratmaktadır. Mevcut uygulama bu haliyle gençlerimizin emeklerinin karşılığının teslim edilememesine neden olmaktadır. Eğitim sistemimizde henüz bununla ilgili bir adım atılmamış olması, gençlerimizin tahsillerini yurtlarında tamamlamaları için bir engeldir.

 

Aytürk:

Çok aydınlatıcı konuşuyorsunuz, pekiyi sizin çözüm öneriniz nedir?

Murat Gürbüz:

Elbette çözüm önerimiz var. Öncelikle  Almanya’da alınan meslek eğitimi diplomasının Türkiye’de Lise Diplomasına denk sayılmalidir. Türkiye’deki muadili eğitimden eksiği olmamasına rağmen daha düşük bir seviye diplomasına denk gelen meslek eğitimi diplomasının lise diplomasına denk sayılması hakkaniyete daha uygun bir uygulama olacaktır. Mağduriyet ve hak kayıplarının bertaraf edilmesi için önerimiz; Almanya’da meslek eğitimi mezunlarının Türkiye’de lise mezunu sayılması ve yabancı öğrenci statüsünde üniversitelere sınavsız alınması yönündedir. Bu konuda gerekli kanuni değişiklik yapılmalı ve sayısı azımsanamayacak kişinin mağduriyeti ortadan kaldırılmalıdır. Eğitim süresi açısından denk olan, ayrıca eğitimine pratik tecrübe de eklemişgençlerimizin diplomaları, Türkiye’de lise mezunlarına denk sayılmalıdır. Gençlerimiz, bu diplomaları ile üniversitelere kayıt yaptırabilmelidirler.

 

Aytürk:

Size göre başka hangi sıkıntılarımız var Almanya’da?

Murat Gürbüz:

Sila yolunda çeşitli sıkıntılarımız var mesela. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için “sıla yolu” çeşitli sebeplerle “çile yolu”na dönüşmektedir. Vatandaşlarımız, Avrupa’dan ana yurtlarına gelirken veya ülkemizden ayrılırken yol boyunca farklı sorunlarla karşılaşmaktadırlar.  Yol boyunca geçilen ülkelerde vatandaşlarımız rüşvet, can ve mal güvenliği, haksız muamele, hırsızlık, uzun kuyruklar gibi problemlerle karşılaşmaktadır. Söz konusu sıkıntıları Türkiye’ye yolculuk yapan vatandaşlarımızın yanı sıra tır ve kamyon şoförleri ile nakliyeciler de yaşamaktadırlar.

 

Aytürk:

Başka neler söylemek istersiniz?

Murat Gürbüz:

Öncelikle size teşekkür ediyoruz. Bütün bu sorunların çözümü için hiç süphesiz siyaset tek başına yeterli değil. Siyasi  partilerin ve mevcut siyasi iradenin yanı sıra  sivil toplum kuruluşları, meslek ögütleri, üniversiteler, dernekler, vakıflar gibi toplumumuzun etkin oldugu yapıların da birlikte hareket etmeleri bu sorunların ortadan kaldırılmasi için etkili bir şekilde kamuoyu oluşturmaları gerektiğine inanıyorum.

Bizlere yurt dışında yaşayan insanimizin sorunlarını dile getirme ve bu sorunlara çözüm önerilerimizi aktarma fırsatı veren gazetenize ve kıymetli çalışanlarına şahsım ve teşkilatımız adına çok teşekkür ediyorum.

 

Aytürk:

Teşekkür ediyoruz.

Murat Gürbüz:

Esas biz site tesekkür ediyoruz. Sessiz çoğunluğun erdemli sesinin topluma ulaşmasına katkısağlıyorunuz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) dünyanın dört bir yanına uzanan diaspora ve işbirliği faaliyetlerine Ramazan ayında da devam etti. Ramazan ayını, görev ve sorumluluk alanındaki insanlarla daha fazla bütünleşmek için bir fırsat olarak gören YTB, aynı zamanda Türkiye’nin iyilik varlığının yurt dışında daha fazla hissedilmesine de yardımcı oldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin diaspora kurumu olan YTB, Türk diasporasına mensup milyonlarca vatandaşını bu Ramazan ayında da yalnız bırakmadı. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ana vatanlarını en çok özledikleri aylardan mübarek Ramazan ayında onları ziyaret eden YTB yetkilileri, Türk diasporasının yoğun yaşadığı Avrupa ülke ve şehirlerinde düzenlediği iftar ve sahur programları ile vatandaşların özlemlerini bir parça olsun dindirmeye çalıştı. Almanya, Birleşik Krallık, İsviçre ve İsveç’te Ramazan ayı boyunca neredeyse her gün ve eş zamanlı düzenlenen programlar, yaklaşan Bayram coşkusunu vatandaşlarımıza erkenden taşıdı.

MÜSİAD’ın Köln şubesinin ve DİTİB Leverkusen Camii’nin kalabalık iftar ve sahur programlarına katılan YTB, bu vesileyle Avrupa’daki Türk demokratik sivil toplum kuruluşlarına profesyonel desteğini ve bu kuruluşlara atfettiği önemi de bir kez daha sergilemiş oldu. Programlar kapsamında Almanya Türk toplumunun önde gelen kişilerini de ziyaret eden YTB, Almanya’ya göç eden ilk nesil kişilerden “Rıdvan Amca”yı da Essen’deki evinde sevindirmeyi ihmal etmedi.

 

STK’LAR, GENÇLER, İŞ İNSANLARI VE KANAAT ÖNDERLERİ İLE İFTARLAR

YTB Başkanı Abdullah Eren, İsviçre Türk Toplumu’na dâhil dernekler, gençler, iş insanları ve kanaat önderleri ile iftar programında bir araya geldi. Program sonrasında ise YTB Başkanı ve beraberindeki heyet, Türk dernekleri ile değerlendirme toplantısı yaptı.

Birleşik Krallık’ta yaşayan vatandaşlarımız, Ramazan ayı boyunca neredeyse her gün YTB tarafından düzenlenen veya desteklenen bir Ramazan etkinliğine katıldılar. Başkent Londra dâhil ülkenin farklı bölgelerinde kurulan 27 iftar sofrası vatandaşlarımızı gönül hoşluğuyla bir araya getirdi ve YTB’nin Birleşik Krallık çapında desteklediği projelerin ele alınmasına vesile oldu.

İsveç ise en kalabalık Ramazan ayı etkinliklerinden birine şahit oldu. Başkent Stokholm’de Uluslararası Demokratlar Birliği’nin (UID) iftarına 700 vatandaşımız ve Türk sivil toplumunun temsilcileri katıldı.

Bu yılki 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın Ramazan ayına denk gelmesi de YTB’nin Ramazan ayında yaptığı etkinlikleri çeşitlendirdi. Bir önceki yıl, yurt dışında yaşayan Türk çocuklarına yönelik “Benim Bayramım” isimli bir resim yarışması düzenleyen YTB, bu yıl da yarışmaya gönderilen resimlerden bir video hazırlayıp Ramazan ayında düzenlediği çocuklara yönelik diğer etkinliklerde bu videoyu izleyicilere sundu.

 

GÖNÜL COĞRAFYASINDA KARDEŞLİK RAMAZAN’DA DA YAŞANDI

Türkiye’nin tarihî ve kültürel yakınlığının bulunduğu ülkeler ve topluluklar ile ilişkilerinin pekişmesi doğrultusunda faaliyetler de üstlenen YTB, Ramazan ayını Kardeş Topluluklar ile paylaşmaya devam etti. Bir coğrafyadan diğerine, Türkiye’nin selam ve sevgilerini yanında götürdü.

Ramazan’ın ruhuna uygun olarak Kardeş Topluluklara da öncelik veren YTB, ilgili faaliyetlerini, kuruluşlarına önayak olduğu Türkiye Mezunlar Dernekleri ile işbirliğinde yürüttü. Filistin Türkiye Mezunları Derneği aracılığıyla Filistin’in Gazze bölgesindeki Türkiye mezunları ile iftar yapan YTB, Irak Türkiye Mezunları Birliği aracılığıyla da Irak Erbil’de Ramazan ayına özel gıda yardımında bulundu.

 

YTB DESTEĞİYLE İFTARLAR

Bulgaristan’ın Ribnovo köyü, YTB tarafından desteklenen büyük bir iftar programına sahne oldu. İki bin kişinin katıldığı program, Ramazan bayramından önce bir bayram havası estirdi. Aynı coşku, YTB’nin 10 Nisan’da başlattığı “Gönül Köprüsü” kapsamında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 17 köyünde de vardı. YTB yetkililerinin ziyaret ettikleri köylerde toplamda 3 binden fazla kişi aynı sofrayı paylaştı.

YTB’nin Ramazan ayı faaliyetlerinden Afrika da elbette payını aldı. Somali’nin nitelikli insan gücünün yetişmesine büyük katkı sağlayan YTB’nin destekleriyle Somalili Türkiye mezunları iftar programında bir araya geldi. YTB ertesi gün aynı iftar sofrasını Somaliland’de de kurdu ve bu kez Somaliland Türkiye mezunları ile bir araya geldi.

 

ULUSLARARASI ÖĞRENCİLER RAMAZAN’DA SILA HASRETİ ÇEKMEDİ

Eğitim yıllarını Türkiye’de geçiren uluslararası öğrencilere YTB, Ramazan ayında sıla hasreti çektirmedi. Ankara ve İstanbul’daki ofisleri aracılığıyla Ramazan ayı boyunca uluslararası öğrencilere iftar verdi. YTB Başkanı Abdullah Eren öğrencileri evlerinde ziyaret ederek YTB’nin yakın ilgisini bizzat gösterdi.

 

DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA AYNI SOFRADA BULUŞTUK

YTB Başkanı Abdullah Eren, bu Ramazan ayında da YTB olarak dünyanın dört bir yanında kardeşlik iklimi içerisinde iftar sofraları kurduklarını kaydetti.

Vatandaşların yoğun olarak yaşadıkları; Almanya, Birleşik Krallık, İsviçre ve İsveç gibi ülkelerde vatandaşlarla hasret giderdiklerini ifade eden Eren, “Ramazan ayında yurt dışındaki vatandaşlarımızın yanında olmaya gayret gösterdik. Almanya ve İsviçre’de bizzat kendim vatandaşlarımızla beraberdim. YTB’deki mesai arkadaşlarım da diğer ülkelerdeydi. YTB olarak bu Ramazan, diasporamızın yoğun yaşadığı 4 ülkede binlerce vatandaşımız ve kardeşimizle 30’a yakın iftarda buluştuk.” dedi. Abdullah Eren bu vesileyle devam eden projeler hakkında da hem vatandaşlar hem STK’larla görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi.

 

ULUSLARARASI ÖĞRENCİLER VE MEZUNLARLA İLETİŞİM RAMAZANDA DA DEVAM ETTİ

Türkiye’de öğrenim gören uluslararası öğrencilere yönelik Ankara’da düzenlenen 5 bölgesel iftar programında Balkanlar, Orta Asya, Asya-Pasifik ve Afrika’dan gelen binlerce öğrenci ve aileleriyle bir araya gelindiğini belirten Eren, “İstanbul ofisimiz de İstanbul’daki 122 ülkeden binlerce öğrenciyi 28 gün boyunca iftar sofralarında buluşturdu.” şeklinde konuştu. Irak’tan Somali’ye,  Azerbaycan’dan Gazze’ye uzanan geniş bir coğrafyada Türkiye’den mezun olan öğrencilerin de unutulmadığını dile getiren YTB Başkanı Eren, Türkiye Mezun Dernekleri ile her zaman iletişim halinde olduklarını belirterek, “Mezunlarımızla hem iftar buluşmalarımızda hasret giderdik hem de ülkelerimiz arasındaki ilişkileri nasıl geliştirebileceğimiz hakkında da konuştuk, dertleştik” ifadelerini kullandı.

 

AYNI SOFRADA OTURMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Son olarak Bulgaristan’da akraba topluluklarla; Batı Trakya ve KKTC’de soydaşlarla aynı sofrada buluşarak kucaklaştıklarını anlatan Abdullah Eren, “Müşterek değerler paylaştığımız kardeşlerimizle buluşmalarımızda adeta Bayramdan önce bir bayram havası yaşadık. Asırlara sari bağlarımızı inşallah gün geçtikçe daha da güçlendireceğiz. Ramazan boyunca gönül coğrafyamızdan 8 ülkede iftar buluşmaları yaptık; 3 ülkede de binlerce kardeşimize gıda yardımlarında bulunduk.” diye konuştu.

YTB tarafından dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen faaliyetlerin Ramazan Bayramı sonrasında da tüm hızıyla devam edeceğini söyleyen Eren, “Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, soydaş ve kardeş topluluklarımız, mezunlarımız ve Türkiye Burslusu uluslararası öğrencilerimiz ile daha da yakın olacağımız sofralarda oturmaya, platformlarda buluşmaya, büyük projeleri omuzlamaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Eren son olarak ise yurt dışında yaşayan vatandaşlar, soydaş, akraba topluluklar ve Türkiye’de eğitim alan uluslararası öğrenciler başta olmak üzere tüm İslam âleminin Ramazan bayramını kutladı.

 

 

Yurt dışında yaşayan ve Avrupa Birliği ve NATO’yu daha yakından tanımak, Türkiye ile ilişkilerini anlamak ve bu kuruluşlardaki kariyer imkânlarını öğrenmek isteyen gençlere yönelik sertifikalı eğitim programımız başlıyor.

YTB, TOBB Brüksel Daimi Temsilciliği ve İktisadi Kalkınma Vakfı Brüksel Temsilciliği ile işbirliği içinde 23-25 Mayıs 2022 tarihleri arasında Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleştirilecek olan üç gün süreli program;

Avrupa Birliği ve NATO’nun genel işleyişi, kurumsal yapıları ve özellikle Türkiye’nin bu kurumlarla ilişkisi üzerine seminerler ve kurum ziyaretleri ile bu kurumlarda görevli personelin aktaracağı kariyer süreçlerine ilişkin bilgilendirmeleri içerecek biçimde tasarlanmıştır.

Programın dili Türkçe olmakla birlikte, kimi bölümlerinin İngilizce gerçekleştirilmesi ön görülmektedir.

Programa AB ve NATO gibi uluslararası kurumları tanımak ve bu kurumlarda kariyer imkânlarını öğrenmek isteyen gençlerimiz başvurabilir.

Kimler Başvurabilir?

  • T.C. vatandaşı ya da mavi kartlı veya mavi kart almaya hakkı olmak (annebabası veya daha üst soyu izinle T.C. vatandaşlığından çıkmış olmak)
  • 01.01.1992 ve 01.01.2003 tarihleri arasında doğmuş olmak,
  • Hâlihazırda lisans ve lisansüstü eğitimine ABD, Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada ve Norveç ülkelerinde devam ediyor (3.sınıf ve üstü) veya tamamlamış olmak,
  • Yurt dışında ikamet ediyor olmak.

Başvuru İçin Gerekli Belgeler

  • Türkiye Cumhuriyeti ya da ilgili ülke vatandaşlığını gösterir nüfus cüzdanı, mavi kart ya da pasaportun fotoğrafı,
  • Eğitim durumunu gösterir belge,
  • Yaşadığı ülkede ikametini gösterir belge,
  • Programa katılma isteğini ve gerekçelerini bildiren İngilizce dilinde hazırlanmış motivasyon mektubu,
  • Eğitim, staj ve iş deneyimine dair tüm maddeleri eksiksiz doldurulmuş özgeçmiş, 

Başvurular belirtilen belgelerin Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! adresine e-posta gönderilmesi yoluyla gerçekleştirilecektir.

Kontenjan sınırlı olup değerlendirmeler; adayların başvuru sırasında ilettiği bilgi ve belgeler göz önünde bulundurularak gerçekleştirilecektir.

Son Başvuru Tarihi: 29.04.2022

Önemli Notlar

  • Program; Brüksel’de gerçekleştirilecek olup konaklama ve iaşe Başkanlığımızca karşılanmaktadır.
  • Ulaşım için bilet ibrazı karşılığında Avrupa ülkelerinden katılım sağlayan kişiler için 150 €’ya kadar destek sağlanabilecektir. ABD ve Kanada’dan programa katılım sağlamak isteyen gençler için üst sınır 300 € olarak belirlenmiştir.

  **Başkanlık gerekli gördüğü takdirde eğitim programı tarihlerini ve ders içeriklerini değiştirilebilir. Eğitim programıyla ilgili bilgilendirmeler program katılımcılarına ayrıca yapılacaktır. Programa ilişkin tüm sorularınız için Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! adresi üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 
BERLİN (AA) - Almanya, Birleşmiş Milletlerin (BM) Libya'ya yönelik silah ambargosunun denetlenmesi için Avrupa Birliği’nin (AB) uyguladığı Akdeniz'deki İrini Operasyonu'nda yer alan askerlerinin görev süresini bir yıl uzattı.

Federal Meclis’te (Bundestag) Alman hükümetinin İrini Operasyonu'ndaki askerlerin görev süresinin 1 yıl uzatılmasını öngören önerge 109 oya karşı 534 milletvekilinin oyuyla kabul edildi.

Önergeye göre, 300’e kadar Alman askeri, Libya'ya yönelik silah ambargosunu denetlemek üzere 2023’ün Nsan sonuna kadar Akdeniz'de görev yapabilecek. Misyonun maliyeti Almanya için 21,8 milyon avro olacak. Önergede Alman askerlerinin Libya Sahil Güvenliğini eğitme görevi öngörülmüyor.

İrini Operasyonu, Libya konulu Berlin Konferansı sonrasında 31 Mart 2020'de başlatılmıştı. Operasyon, BM'nin Libya'ya yönelik silah ambargosunun denetlenmesi için AB tarafından Akdeniz'de başlatılan tartışmalı bir herekat özelliği taşıyor.

2292 Nolu BM Güvenlik Konseyi kararında meşru hükümet olarak yer alan Milli Mutabakat Hükümeti ile istişare ve izin zorunlu kılınmış olmasına rağmen başlatılan İrini Operasyonu, taraflı ve yasa dışı bir operasyon olarak tepki çekiyor.

Ramazan Bayramı dolayısıyla ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım’ın yayımladığı bayram mesajında Müslümanların Ramazan Bayramı’nı tebrik ederek şu ifadelere yer verdi:


Muhterem Müslümanlar,
Değerli Kardeşlerim,


Sayısız manevi güzelliklerin yaşandığı ve mükafatların sınırsız olarak verildiği mübarek bir Ramazan ayını daha idrak ederek, Müslümanların iki büyük bayramından biri olan Ramazan Bayramı’na kavuşmuş olmanın sevincini yaşıyoruz.
Hamdolsun bu sene Avrupa Müslümanları olarak, iki yıl korona yasağından sonra Ramazan ayını iftar sofralarının birleştirici ve bütünleştirici atmosferinde geçirdik. Aynı zamanda, Camilerimizde mukabele ve teravih namazlarında da yan yana, omuz omuza saf tutarak eda etmiş olduk.


Değerli kardeşlerim,
Bir inancın karşılık bulması, ancak günlük hayatta uygulanmasıyla mümkündür. Bazen kendimizden kaynaklanan, bazen de içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı birçok eksiğimize rağmen, Müslüman göçmenler olarak yaşadığımız ülkelerde Ramazan ayında tutulan oruçların ve herkese açık iftar sofralarının artık çoğulcu toplumun kamuoyunda karşılık bulmasında elbette ki gerek şahıs gerekse kuruluş olarak gayret gösteren herkesin payı var.
Bayramımız iş günlerine denk gelse de şartların elverdiği ölçüde aile içinde ve yakın akraba ve dost çevresinde bayramlaşarak yakınlaşmalı, özellikle çocuklar sevindirilmeli, yaşlı ve kimsesizler ihmal edilmemelidir. Farklı değerlerin hâkim olduğu bu coğrafyada varlığımızın devamı noktasında bize özgü olan bayramlaşma kültürü çok önemlidir. Bu geleneğimiz aile çevresinde olduğu kadar dernekler bünyesinde de özellikle çocuklar ve gençlerle birlikte kutlanmalıdır.
ATİB – Hilal Yardım Organizasyonu olarak her zamanki gibi bu Ramazan ayında da verdiğimiz iftarlık gıda paketleri ve iftar yemekleri, nakit yardım desteği, fitre, zekât ve bağışlarla, mağdur, mazlum, yoksul ve kimsesizlerin yardımına koştuk.
Bu idrak ve şuurla bütün din kardeşlerimizin mübarek Ramazan Bayramı’nı canı gönülden tebrik ediyor, bu bayramın İslam âlemine ve tüm insanlığa barış, huzur, sağlık ve hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Durmuş Yıldırım
ATİB Genel Başkanı

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı Kazım Türkmen, Ramazan Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınladı.

DİTİB Genel Başkanı Türkmen, yayınladığı Ramazan Bayramı mesajında tüm İslam âleminin bayramını tebrik ederek, şunları kaydetti:

Rahmetiyle bizleri karşılayan, bereketi ile kucaklayan, Müslümanlara sabrı, nimete şükrü, yanı başımızdakini fark etmeyi ve paylaşmayı öğreten on bir ayın sultanı Ramazan ayını geride bırakarak, mutluluk ve sevincin, sevginin ve kardeşliğin topluma dalga dalga yayıldığı Ramazan Bayramına kavuşmuş bulunuyoruz. Umuyor ve diliyoruz ki, 11 ayın sultanı olan Ramazan ayı, kulluğumuzu onaran değer ve yükümlülükleriyle, kendimize çeki düzen vermemizi sağlayan ilkeleriyle, bizleri yeniden biçimlendiren ahlak ve fazilet ölçüleriyle, yeniden canlandırdığımız dostluk, kardeşlik ve komşuluk ilişkileriyle, hiç şüphesiz son derece verimli bir ay olmuştur.

Bu mübarek ayda, orucun derin manevî eğitimini, sahur ve iftarın bereketini, teravihin coşkusunu ve Kur’an tilâvetinin kalbimizde huşû uyandırmasının sevincini derinden hissederek gönüllerimizi coşturup maneviyatımızı canlandırdık. Pandemi nedeniyle uzun zamandır boş kalan camilerimiz, yeniden cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Ellerimiz her zamankinden daha çok iyiliğe açıldı. Dünyanın dört bir köşesinde yaşamakta olan fakirleri, kimsesizleri gözeterek, düşkünlere yardım ederek yardımlaşmanın ve dayanışmanın, hayırda yarışmanın, yaraları sarmanın, insanların dertleriyle dertlenmenin en güzel örneklerini sergiledik. Büyük bir bütünün anlamlı bir parçası olduğumuzu anlayarak elimizdeki maddi zenginliği, dilimizdeki güzel söz ve dileği, gönlümüzdeki sevgiyi herkesle paylaştık. “Mü’min cana candır!” düsturuyla tüm insanlığa can ve kardeş olmaya çalıştık. Ramazan ayı içerisinde, dünyada zulüm gören Müslüman kardeşlerimiz için dualar ettik. Ve nihayet Ramazan Bayramına ulaştık.

Ramazan ayı boyunca kazandığımız yüksek dindarlık seviyemizi, Kur’an’la bilgilenme gayretimizi, paylaşma duyarlılığımızı, hâsılı bütün güzel hasletlerimizi yılın diğer günlerinde de sürdürebilmek son derece önemlidir. Nitekim ibadetlerde orta yol ve süreklilik Yüce Allah’ın istediği, Sevgili Peygamberimizin tavsiye ettiği bir durumdur. Rahmet peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.s); “İbadetlerin Allah’a en sevimli olanı, az da olsa devamlı olarak yapılanıdır” buyurmuştur.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütün bayramların bayram gibi yaşandığı, barış ve mutluluğun egemen olduğu, savaşların, akan kan ve gözyaşının geride kaldığı bir dünya için bayramların birer imkân olması temennisiyle, başta Almanya’da yaşayanlar olmak üzere bütün Müslümanların Ramazan bayramını kutluyor, âlem-i İslâm ve insanlık için hakikî anlamda bir bayrama ve sevince dönüşmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

Türk İnisiyatif Nürnberg (TIN) Platforum Nürnberg Çeşme Restoran´da iftar daveti verdi. Davete T.C. Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz, Nürnberg Büyükşehir Belediye Başkanı Marcus König, Bavyera Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen, TIN Sözcüsü İsmail Akpınar, Süleyman Karaaslan, Türk Spor Başkanı Seyhan Karaslan, Uyum Meclisi Başkanı Ilhan Postaloğlu, TIAD İkinci Başkanı Ali Aydın, Türk STK Temsilcileri, doktorlar, avukatlar, Türk spor kulübü yöneticileri ve toplumun her kesiminden davetli katıldı. İftar davetine Ukrayna´dan savaştan kaçan genç öğrencilerde katıldı.

 


Davetlileri selamlayan TIN Sözcüsü İsmail Akpınar, Türk Toplumunun Nürnberg´e kattığı zenginliklere değindi. Göçün 60. yılına vurgu yapan Akpınar, birince nesille teşekkür etti. Almanya’ya ilk gelenlerden TIM e.V. Başkanı Kamile Erdemir ve Gazeteci Taner Tüzün´e çiçek takdiminde bulunuldu.


Türk İnisiyatif Nürnberg TIN´in verdiği iftar davetine katılan Büyükşehir Belediye Başkanı Marcus König, verilen davetin sanki bir aile yemeği havasında olduğunu ve kendisini bu ailenin bir parçası gibi hissettiğini belirtti. König, ´Nürnberg nüfusunun neredeyse yarısı göçmen kökenli. Sizler bu toplum için büyük bir zenginlik ve kazançsınız. Nürnberg hepimizin şehri, hepimiz Nürnberg´liyiz´ dedi. Bugün burada bir aile ortamı var ve bende kendimi bu ailenin bir parçası oarak hissediyorum´ dedi. TIN Sözcüsü İsmail Akpınar ise katılımcılara teşekkür eden König yemeklere hayran kaldığını ifade ederek Çeşme Restoran sahibi Niyazi Koç´u tebrik etti.

 


Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen, göç eden gençleri işaret ederek insanların savaştan kaçarak başka Ülkelere göç etmeleri üzücü bir durum. Artan göç sayılarıyla birlikte uyum politikamızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Buraya gelen insanların en iyi şekilde topluma entegre olmalarını sağlamalıyız´ dedi.

 

Başkonsolos Serdar Deniz ise ´Ramazan ayının son günlerine gelindiği şu günlerde sizlerle bir arada olmaktan mutluluk duyuyorum. İki yıldır süren pandami nedeniyle gerçekleşemeyen bu iftar buluşmalarına bu yıl tekrar başladık.Bu sene bunun sevinicini yaşıyoruz´ dedi.

Haber ve resimler: Ilhan Baba-Nürnberg

 

 

 

 

 

 

 

Das Klinikum Nürnberg freut sich über hochkarätige Verstärkung: Prof. Dr. Jan Liman hat zum 1. April 2022 die Ärztliche Leitung der Klinik für Neurologie übernommen. Der 47-jährige Niedersachse bringt unter anderem bei der Schlaganfallbehandlung eine besondere Expertise mit.

Prof. Dr. Liman folgt auf Prof. Dr. Frank Erbguth, der sich nach über zwei Jahr- zehnten als Ärztlicher Leiter der Klinik für Neurologie in den Ruhestand verab- schiedet hat. „Ich freue mich sehr auf diese neue Aufgabe am Klinikum Nürn-berg und bin hier sehr nett aufgenommen worden“, sagt Liman. „Die Klinik für Neurologie am Klinikum Nürnberg gehört mit ihren rund 100 Betten zu den gro- ßen neurologischen Kliniken – das reizt mich. Mir gefällt auch die Verbindung zur Paracelsus Medizinischen Privatuniversität, weil mir Lehre sehr wichtig ist“, fährt der 47-Jährige fort.

Passgenaue Versorgung von Schlaganfall-Patient*innen

Prof. Dr. Jan Liman hat sich nach fast 20 Jahren an der Universitätsmedizin Göt- tingen für den Wechsel nach Nürnberg entschieden. Er war dort zuletzt als Stell- vertretender Direktor in der Klinik für Neurologie tätig sowie Leiter des Neuro- vaskulären Zentrums. Ein großer Schwerpunkt seiner Tätigkeit ist die passge- naue Behandlung von Schlaganfall-Patient*innen. Liman betreibt Schlaganfall- forschung und hat hier auch die die Optimierung der Schlaganfallversorgungs- ketten im Blick; also die Versorgung Betroffener vom ersten Verdacht auf Schlaganfall über die Betreuung durch Rettungsdienste bis hin zur Behandlung in der Klinik. Auf diesem Gebiet will er auch in Nürnberg Akzente setzen. „Die Frage lautet: Wie können wir Patient*innen mit Verdacht auf Schlaganfall schnellstmöglich und bestmöglich versorgen?“, erläutert Liman.

Auch ältere, geriatrische Patient*innen mit Schlaganfällen hat Liman in den Mit- telpunkt seiner klinischen Forschung gerückt, um Betroffenen mit vielen Vorer- krankungen eine optimale Behandlung zukommen zu las

Ein weiterer Schwerpunkt seiner Arbeit sind neurodegenerative Erkrankungen wie zum Beispiel Parkinson oder Bewegungsstörungen.

Rasanter Wandel in der Neurologie: Neue Behandlungsmöglichkeiten

Liman fasziniert an der Neurologie unter anderem die starke Wandlungsfähig- keit. „Die Neurologie gehört zu den Disziplinen, die sich in den vergangenen Jah- ren am stärksten weiterentwickelt haben. Als ich angefangen habe, waren die Therapiemöglichkeiten sehr begrenzt“, sagt er. Heute gibt es sehr viele Möglich- keiten, zum Beispiel bei der Behandlung von Multipler Sklerose, der Parkinson Erkrankung oder eben bei der Schlaganfallversorgung: „Vor zehn bis 15 Jahren ist ein Schlaganfallpatient mit großem Schlaganfall fast immer ein Pflegefall ge- blieben. Heute kommen etwa 40 Prozent ohne wesentliche Behinderungen aus diesem Ereignis heraus, wenn man schnell genug ist“, so Liman.

Die Klinik für Neurologie am Klinikum Nürnberg ist ein ausgewiesenes Schlagan- fallzentrum innerhalb des Schlaganfallnetzwerkes mit Telemedizin in Nordbay- ern ("STENO").

Der 47-Jährige ist verheiratet und hat zwei Töchter.

Liman folgt Prof. Dr. Frank Erbguth nach, der in den Ruhestand verabschiedet wurde. Erbguth war über 21 Jahre lang Ärztlicher Leiter der Klinik für Neurolo- gie. Unter seiner Führung hat sich die Neurologie am Klinikum Nürnberg einen hervorragenden Ruf weit über die Grenzen von Bayern hinaus erarbeitet.

Foto: Prof. Dr. Jan Liman, neuer Chefarzt der Klinik für Neurologie am Klinikum Nürnberg
Quelle: Jasmin Szabo/Klinikum Nürnberg

Das Klinikum Nürnberg ist eines der größten kommunalen Krankenhäuser in Deutschland und bietet das gesamte Leistungsspektrum der Maximalversorgung an. Mit 2.233 Betten an zwei Standorten (Klinikum Nord und Klinikum Süd) und 7.000 Beschäftigten versorgt es knapp 100.000 stationäre und 170.000 am- bulante Patienten im Jahr. Zum Klinikverbund gehören zwei weitere Krankenhäuser im Landkreis Nürn- berger Land.

Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität in Nürnberg wurde 2014 gegründet und ist zweiter Standort der Paracelsus Medizinischen Privatuniversität in Salzburg. In Nürnberg werden jährlich 50 Me- dizinstudierende ausgebildet. Das Curriculum orientiert sich eng an der Ausbildung der amerikanischen Mayo-Medical School. Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität kooperiert zudem mit weiteren wis- senschaftlichen Einrichtungen im In- und Ausland.

Prof. Dr. Jan Liman folgt auf Prof. Dr. Frank Erbguth Experte für Schlaganfall: Neuer Chefarzt für die Neurologie am Klinikum Nürnberg

Das Klinikum Nürnberg freut sich über hochkarätige Verstärkung: Prof. Dr. Jan Liman hat zum 1. April 2022 die Ärztliche Leitung der Klinik für Neurologie übernommen. Der 47-jährige Niedersachse bringt unter anderem bei der Schlaganfallbehandlung eine besondere Expertise mit.

Prof. Dr. Liman folgt auf Prof. Dr. Frank Erbguth, der sich nach über zwei Jahr- zehnten als Ärztlicher Leiter der Klinik für Neurologie in den Ruhestand verab- schiedet hat. „Ich freue mich sehr auf diese neue Aufgabe am Klinikum Nürn-berg und bin hier sehr nett aufgenommen worden“, sagt Liman. „Die Klinik für Neurologie am Klinikum Nürnberg gehört mit ihren rund 100 Betten zu den gro- ßen neurologischen Kliniken – das reizt mich. Mir gefällt auch die Verbindung zur Paracelsus Medizinischen Privatuniversität, weil mir Lehre sehr wichtig ist“, fährt der 47-Jährige fort.

Passgenaue Versorgung von Schlaganfall-Patient*innen

Prof. Dr. Jan Liman hat sich nach fast 20 Jahren an der Universitätsmedizin Göt- tingen für den Wechsel nach Nürnberg entschieden. Er war dort zuletzt als Stell- vertretender Direktor in der Klinik für Neurologie tätig sowie Leiter des Neuro- vaskulären Zentrums. Ein großer Schwerpunkt seiner Tätigkeit ist die passge- naue Behandlung von Schlaganfall-Patient*innen. Liman betreibt Schlaganfall- forschung und hat hier auch die die Optimierung der Schlaganfallversorgungs- ketten im Blick; also die Versorgung Betroffener vom ersten Verdacht auf Schlaganfall über die Betreuung durch Rettungsdienste bis hin zur Behandlung in der Klinik. Auf diesem Gebiet will er auch in Nürnberg Akzente setzen. „Die Frage lautet: Wie können wir Patient*innen mit Verdacht auf Schlaganfall schnellstmöglich und bestmöglich versorgen?“, erläutert Liman.

Auch ältere, geriatrische Patient*innen mit Schlaganfällen hat Liman in den Mit- telpunkt seiner klinischen Forschung gerückt, um Betroffenen mit vielen Vorer- krankungen eine optimale Behandlung zukommen zu lassen.

Ein weiterer Schwerpunkt seiner Arbeit sind neurodegenerative Erkrankungen wie zum Beispiel Parkinson oder Bewegungsstörungen.

Rasanter Wandel in der Neurologie: Neue Behandlungsmöglichkeiten

Liman fasziniert an der Neurologie unter anderem die starke Wandlungsfähig- keit. „Die Neurologie gehört zu den Disziplinen, die sich in den vergangenen Jah- ren am stärksten weiterentwickelt haben. Als ich angefangen habe, waren die Therapiemöglichkeiten sehr begrenzt“, sagt er. Heute gibt es sehr viele Möglich- keiten, zum Beispiel bei der Behandlung von Multipler Sklerose, der Parkinson Erkrankung oder eben bei der Schlaganfallversorgung: „Vor zehn bis 15 Jahren ist ein Schlaganfallpatient mit großem Schlaganfall fast immer ein Pflegefall ge- blieben. Heute kommen etwa 40 Prozent ohne wesentliche Behinderungen aus diesem Ereignis heraus, wenn man schnell genug ist“, so Liman.

Die Klinik für Neurologie am Klinikum Nürnberg ist ein ausgewiesenes Schlagan- fallzentrum innerhalb des Schlaganfallnetzwerkes mit Telemedizin in Nordbay- ern ("STENO").

Der 47-Jährige ist verheiratet und hat zwei Töchter.

Liman folgt Prof. Dr. Frank Erbguth nach, der in den Ruhestand verabschiedet wurde. Erbguth war über 21 Jahre lang Ärztlicher Leiter der Klinik für Neurolo- gie. Unter seiner Führung hat sich die Neurologie am Klinikum Nürnberg einen hervorragenden Ruf weit über die Grenzen von Bayern hinaus erarbeitet.