Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Türk Hava Yolları (THY), günlük 1221 sefer yaparak Avrupa'da en çok uçuş icra eden 2. hava yolu oldu.
Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatının (EUROCONTROL), 13-19 Eylül'deki hava trafiği verilerine göre, Avrupa'da 169 bin 471 uçuş icra edildi. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) önlemleri kapsamındaki kısıtlamaların büyük oranda kalkmasıyla İrlandalı Ryanair, günlük 2 bin 345 uçuşla Avrupa'nın en çok uçan hava yolu olarak kayıtlara geçti.
THY, günlük 1221 uçuşla 2. sırada yer alırken, Easyjet 1071 seferle 3. sırayı aldı.
Pegasus Hava Yolları da 476 uçuşla listede 9. sıradaki yerini korudu.
Raporda, söz konusu tarihlerde icra edilen uçuşların salgın dönemi öncesindeki 2019 dönem istatistiklerinin yaklaşık yüzde 70,2’sine denk geldiği belirtildi.

Almanya'da yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı aşı geliştiren Biontech şirketinin kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin ile Dr. Özlem Türeci'ye Köln Üniversitesi tarafından "fahri doktora" unvanı verildi. Köln'ün tarihi belediye binasında düzenlenen törende Şahin ve Türeci, şehrin altın defterini imzalayarak, Köln Üniversitesi Tıp Fakültesinden "fahri doktora" unvanı aldı. Köln Büyükşehir Belediye Başkanı Henriette Reker (solda), Şahin ve Türeci'yi tebrik etti.

İngiltere’nin Güney Kıbrıs’taki Yüksek Komiseri Stephen Lillie’nin, geçen hafta Yunanistan merkezli Kathimerini gazetesine verdiği samimi röportajda kullandığı kelimeler ve çizdiği “Kıbrıs Çözüm tablosu”, Batı dünyasının Kıbrıs, özde Doğu Akdeniz ile ilgili neler düşündüğünü koyuyor ortaya.
 
İngiltere, Kıbrıs konusunda varılacak bir anlaşmanın illaki “uluslararası topluluk tarafından tek bir devlet” şeklinde bir çözüm olmasında ısrarlı. Batı dünyasının, daha doğrusu son 300 yılın yayılmacı ve sömürgecilerinin yani emperyalistlerin istekleri, Kıbrıs sorununun, kendilerine bağlı ve kayıtsız koşulsuz biat edecek tek devletli bir çözüm ile sonuçlanması.
  
Kurulacak ve Batı tarafından onaylanacak, “tek egemenlik” görünümlü bu yapay devletin içte, Kıbrıs’ta asırlardır yaşayan iki halk arasında hangi siyasi dengelerle kurulduğu, yönetimde kimin ne kadar hakkının ve yetkisinin olacağı, kimin kimi idare edeceği çok önemli değil.
 
İngiliz siyasetçi ve stratejistlerine göre “Dışta tek, içte iki devlet” tanımlaması yeni bir kavram değil. 1947 Lord Winster Planı, 1948 Sir Edward Jackson Anayasası, 1955 Harold Macmillan Önerileri ve 1956 Lord Radcliffe Planı “Dışta tek olan ama içte iki halkın oluşturduğu, egemenlik, temsiliyet ve yönetimin iki halk tarafından paylaşıldığı” bir çözümü önermekteydi.
 
 
(Ata Atun, Kıbrıs Planları, Hiperlik, 2021) 
 
 
Bütün bu planların, önerilerin ve anayasaların temelinde yatan, Kıbrıs’ta bağımsız bir devlet olsun, bütün dünya öyle zannetsin ama perde arkasında İngiltere’nin hakları kaybolmasın, İngiltere Kıbrıs üzerinde söz sahibi olsundu.
 
Öyle de oldu. 1960 yılında bağımsızlığı Batı tarafından kabul gören Kıbrıs Cumhuriyeti, gerçekte tam bir İngiliz sömürgesiydi. İngilizlerin eski sömürgelerini yönetmek için kurdukları “Ortak Refah Ülkeleri”nin bir parçası oldu. Tedavüle sürdüğü “Kıbrıs Lirası’nın karşılığı Londra Merkez Bankasında “Sterlin” olarak teminat altındaydı. İngiliz malları Avrupa ve üçüncü ülke mallarına kıyasla ayrıcalıklı ve daha düşük bir gümrük tarifesi ile adaya girmekteydi. Sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dış politikası da tamamen İngilizlerin istek ve stratejileri doğrultusundaydı.
 
Yunanistan’ın, Kıbrıs adasını Yunanistan sınırları içine almak için 15 Temmuz 1974 günü gerçekleştirdiği askeri darbe, bölgedeki politik ve stratejik dengelerinin alt üst olmasının başlangıcı oldu. İngilizlerin 1834 yılından itibaren benimsedikleri ve yıllar içinde dantel gibi ince işçilikle ördükleri Doğu Akdeniz politikalarının ve Orta Doğu stratejilerinin temelinden yıkılmasına yol açtı.     
 
Yunanistan’ın askeri darbesi sonrasında yıkılan ve lağvedilen “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni garantör devlet olarak tekrar hayata geçirmek için İngilizlerin bütün isteksizliğine rağmen 20 Temmuz 1974 günü adaya askeri müdahale etmek zorunda kalan Türkiye, bölgede dengelerin temelinden, farklı esaslarla tekrardan kurulmasını zorunlu hale getirdi.
 
21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde, ABD’nin, AB’nin ve İngilizlerin, diğer bir tanımlamayla, yayılmacı Batı’nın, eski gücünü kaybetmesi, Türkiye’nin bölgesel güç olması, Rusya ve Çin ile çıkar ve siyasi ilişkilerinin örtüşmesi ve en önemlisi de Doğu Akdeniz’deki enerji yatakları, yayılmacı Batı’yı, Kıbrıs adasını tek parça bir bütün olarak kontrol altına almak ve perde arkasından yönetmek için hareketlendirdi.
 
İşte İngiltere’nin Güney Kıbrıs’taki Yüksek Komiseri Stephen Lillie’nin söylemek ve Türkiye ile KKTC’ye kabul ettirmek istediği de “iki ayrı devleti kabul edemeyiz. Kabul edersek Türkiye’nin Mavi Vatan doktrini gerçekleşir ve biz (yayılmacı Batı), Doğu Akdeniz’deki ve Adalar Denizi’ndeki (Ege) haklarımızı kaybederiz.”
 
Özetle, geçmişe ve başta İngilizler olmak üzere Batının stratejilerine baktığımız zaman Kıbrıs’ta “Eşit, egemen, siyaseten uluslararası tanınmış iki devlet” çözümünün dışındaki her önerinin Türkiye ve KKTC’nin aleyhine olduğu/olacağı açıktır.
 
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Eskişehir’de doktora eğitimi alırken vefat eden Nijeryalı öğrencinin cenazesine Türkiye sahip çıktı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden akademisyen ve öğrencilerin katılımıyla düzenlenen cenaze töreninin ardından, Eskişehir Asri Mezarlığı’na defnedildi.
 
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) Türkiye Bursları programı ile 2018 yılından beri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde Kimya Mühendisliği alanında doktora eğitimi alan Nijeryalı Ademola Stanford Olufemi, beyin kanaması geçirdi. Bir süre yoğun bakımda kalan Olufemi, 24 Ağustos 2021 tarihinde yaşam mücadelesini yitirdi. Olufemi’nin ölümünün ardından YTB Nijerya’daki ailesi ile temasa geçti ancak aile çocuklarının Eskişehir’e defnedilmesini istedi.
Ailenin isteğine kayıtsız kalmayan Türkiye, Nijerya’nın Ankara büyükelçiliği ile yürüttüğü çalışmaların ardından Olufemi’ye Eskişehir’de cenaze töreni düzenledi. Olufemi’nin Hristiyan olması nedeniyle, YTB tarafından buna göre cenaze töreni organize edildi. Ankara’dan çağrılan din adamı Eskişehir’e giderek Olufemi’nin cenaze törenini gerçekleştirdi. Ailesinden kimsenin cenaze törenine katılamaması nedeniyle, YTB tarafından ailesine gönderilmek üzere cenaze töreni kamera kaydına alındı. Eskişehir’in Tepebaşı ilçesinde bulunan Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleşen törene Olufemi’nin üniversiteden arkadaşları, akademisyenler ve YTB yetkilileri katıldı. Törene ayrıca video konferans yöntemiyle Olufemi’nin ailesi çevrimiçi katıldı. Törenin ardından cenaze Eskişehir Asri Mezarlığı’na defnedildi.
 
 
 
 
Evli ve 1 kızı bulunan Olufemi’nin ailesi ülkesi Nijerya’da bulunuyordu.
 
Tezinde Müsilaj Sorununu İşleyecekti, Ömrü Yeterli Olmadı
Hayatını kaybeden öğrencinin tez konusu olarak denizlerde görülen müsilaj sorununu seçtiğini belirten ESOGÜ Mühendislik Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Macid Nurbaş, "Öğrencim 3 senedir Türkiye'de yaşıyordu. İlk senesi Türkçe öğrenmekle geçti. Daha sonra doktora konusunu belirledik ve derslerini aldık. Ama maalesef ömrü kısa geldi. Yolda yürürken düşmüş, beyin kanaması geçirmiş. ESOGÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürdük. Orada başarılı bir ameliyat geçirdi, ama maalesef 1 hafta sonra kalbi durdu. Tez çalışması yapıyordu. Duyarlı bir arkadaştı. Müsilaj sorunu hakkında çalışma yapmak istedi. Çok iyi olacağını söyledik. Tez konusuna birlikte karar verip belirledik. Fakat ömrü yeterli olmadı" sözleriyle üzüntüsünü dile getirdi.
 
Haber ve resim: YTB
BERLİN (AA) - Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, ülkesindeki göçmen çocuklarının sporda, kültürde, bilimde, ekonomide harikalar yarattığını ve önemli roller üstlendiğini söyledi.
 
Alman Uyum Vakfı tarafından Türkiye ile Almanya arasında imzalanan iş gücü alımı anlaşmasının 60. yılı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte konuşan Christian Wulff, "Almanya'da göçmen çocukları sporda, kültürde, bilimde, ekonomide harikalar yaratıyor ve önemli rol üstleniyor. Herkes, göçten yararlandı, buraya gelen göçmenler ve ülkemiz de. Bu bir anlamda kazan-kazan durumuydu. Bu nedenle teşekkür etmek ve saygı göstermek bir vazife." dedi.
 
 
 
- Almanya refahını Türkiye’den gelen göçmen işçilere borçlu
 
Wulff, işçi göçünün üzerinden yıllar geçtikten sonra ancak bugün bunun bir başarı hikayesi olarak değerlendirildiğini ve Almanya’nın bugünkü refahının Türkiye’den gelen göçmen işçilere borçlu olduğunun anlaşıldığını vurguladı.
Göçün her iki taraf için kazan-kazan durumu olduğunu anlatan Wulff, burada hem göçmenlerin hem de Almanya’nın kazanan taraflar olduklarını dile getirdi.
60'lı yıllarda insanların ailesi olmadan, dil bilmeden Almanya'ya gelmelerinin hafife alındığına işaret eden Christian Wulff, "Misafir işçi kavramı bile insanların kısa süreliğine gelip çalışıp eve döneceklerini çağrıştırıyordu. Buraya insanların geldiği, aileleriyle yaşamak ve burada kalmak istediklerinin anlaşılması yıllar sürdü. Bu ailelerin Alman vatandaşı olan ve Almanya’ya çok iyi uyum sağlamış çocukları oldu." değerlendirmesinde bulundu.
 
 
 
- Yabancılara karşı artan nefretin seçim malzemesi yapılması endişe verici
 
Christian Wulff, göçün Almanya’ya kazanımlarını anlatırken, diğer yandan ülkede yabancılara karşı artan nefrete de dikkat çekti. Wulff, Almanya'da yabancılara karşı artan nefretten ve düşmanlıktan ve bunun bazı bölgelerde seçim malzemesi olarak kullanılmasından endişe edilmesi gerektiğini belirterek "Halbuki insanlar bir araya gelip karşılıklı yüz yüze temas kurulduğu zaman diğerlerinin kendilerinden farklı olmadığını, farklı ihtiyaçları olmadığını görecekler." ifadelerini kullandı.
 
Alman Uyum Vakfının etkinliğine Avrupa'da tam yapay kalp nakli gerçekleştiren ilk ve şimdiye kadar tek kadın cerrah Dilek Gürsoy ve annesi Zeynep Gürsoy da katıldı.
Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iş gücü açığını kapatmak amacıyla 1955’te İtalya, 1960’ta Yunanistan ve İspanya ile anlaşmalar yaparak buralardan işçi getirdi.
Almanya, Türkiye ile de 30 Ekim 1961’de İş Gücü Anlaşması imzalayarak Türkiye’den resmi olarak Almanya’ya iş gücü göçü başladı. 
Eurowings nimmt Geschäftsreiseverbindungen ab Nürnberg wieder auf: Tagesreisen nach Hamburg und Düsseldorf jetzt wieder möglich
 
Anfang September wird Eurowings die Verbindungen ab Nürnberg zu den wichtigen deutschen Metropolen wieder aufnehmen: Die Flüge nach Düsseldorf starten ab 1. September, nach Hamburg geht es ab 13. September. Für die Unternehmen der Metropolregion Nürnberg sowie deren Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter ergeben sich wieder attraktive Reisemöglichkeiten, um schnell in den Norden oder Westen der Republik zu gelangen.
 
Geflogen wird Montag bis Freitag (Hamburg auch am Sonntag). Dienstags und mittwochs werden zwei tägliche Flüge morgens und abends durchgeführt. Somit sind an beiden Tagen Tagesreisen wieder bequem möglich. Über das Eurowings-Drehkreuz in Düsseldorf ist die Region an weitere europäische Ziele angebunden. Zahlreiche Umsteigeverbindungen gibt es außerdem über den Flughafen Hamburg.
 
Der Anteil der Passagiere mit innerdeutschem Endziel wird im Jahr 2022 voraussichtlich nur noch fünf Prozent der Gesamtpassagierzahl am Airport Nürnberg betragen. Zum Vergleich: Vor zehn Jahren lag dieser Anteil noch bei rund 25 Prozent. Hintergrund für diese Entwicklung ist zum einen die Marktkonsolidierung in Folge der Air Berlin-Insolvenz. Zum anderen wurde die Flugverbindung nach Berlin im Jahr 2019 nach Eröffnung der ICE-Hochgeschwindigkeitsstrecke eingestellt.
 
„Auch wenn die innerdeutschen Verbindungen der Bahn ab Nürnberg in den letzten Jahren mit der Inbetriebnahme diverser Neubaustrecken attraktiver und wettbewerbsfähiger geworden sind, ist der Zeitvorteil von Flugverbindungen bei Strecken über 400 Kilometer weiterhin signifikant. Nur so sind z.B. eintägige Dienstreisen über diese Entfernungen möglich. Insofern bleiben die beiden innerdeutschen Strecken nach Hamburg und Düsseldorf wichtig für die Konnektivität der Metropolregion.“ so Dr. Michael Hupe, Geschäftsführer des Nürnberger Flughafens.
 
Markus Lötzsch, Hauptgeschäftsführer der Industrie- und Handelskammer Nürnberg für Mittelfranken, betont: "Unsere Unternehmen sind auf diese Flugverbindungen angewiesen. Deshalb begrüßen wir den Neustart der Strecken und das Bekenntnis von Eurowings zur Metropolregion, hoffentlich bald mit täglichen Hin- und Rückflügen nach Hamburg und Düsseldorf."

BERLİN (AA) - Eski Afganistan İletişim ve Teknoloji Bakanı Sayed Ahmad Saadat’ın Almanya'nın Leipzig şehrinde bisikletli yemek kuryeliği yaptığı ortaya çıktı.

Leipziger Volkszeitung adlı yerel gazetenin haberinde, eski Afgan hükümetinde İletişim ve Teknoloji Bakanı olan Saadat'ın Aralık 2020'de bakanlıktan ayrılarak Almanya'nın Saksonya eyaletine geldiği belirtildi.

Saadat’ın parası bittiği için Leipzig şehrinde yemek teslimatı firmasında bisikletli kurye olarak çalıştığı bilgisi paylaşıldı.

Haberde, Saadat'ın şu ifadelerine yer verildi:

"Şu an basit bir hayat yaşıyorum. Almanya'da kendimi güvende hissediyorum. Leipzig'teki hayatımdan memnunum. Almanca kursuna gidebilmek ve daha fazla eğitim almak için para biriktirmek istiyorum. Birçok iş müracaatında bulundum ama bir sonuç çıkmadı. Şimdiki hayalim, Alman Telekom şirketinde çalışmak."

Eski bakanın daha önce İngiltere'de ikamet ettiği ve eski Kabil hükümetinden aldığı davetle Afganistan'a giderek bakan olduğu kaydedildi.

In der Pflege wird enorme und gesellschaftlich wertvolle Arbeit geleistet. Das verdient dringend mehr Anerkennung – Applaus alleine reicht nicht!
 
Wir wollen die Lohn- und Arbeitsbedingungen in der Altenpflege und der Pflege von Menschen mit Behinderung schnell verbessern. Dafür werden wir über die Pflegemindestlohnkommission eine weitere Erhöhung der Mindestlöhne verfolgen. Unser Ziel bleibt darüber hinaus ein allgemeinverbindlicher Branchentarifvertrag. Gemeinsam mit den Kirchen wollen wir einen Weg erarbeiten, ihr Arbeitsrecht dem allgemeinen Arbeits- und Tarifrecht sowie der Betriebsverfassung anzugleichen. Wir haben in einem ersten Schritt bereits dafür gesorgt, dass Pflegeanbieter, die nach Tarif zahlen, das auch von der Pflegeversicherung refinanziert bekommen. Jetzt werden wir die Refinanzierung von Pflegeleistungen an die Geltung von Tarifverträgen binden.
 
Darüber hinaus gibt es einen gewaltigen Personalmangel in den Krankenhäusern und Pflegeeinrichtungen. Soziale Arbeit aufwerten heißt für uns auch: Die Arbeits- und Stressbelastung muss gesenkt werden! Wir werden deshalb einen neuen, bundesweiten und einheitlichen Personalbemessungsrahmen voranbringen.
 
Die SPD wird außerdem den Weg fortsetzen, in den Berufen der Gesundheit, Pflege und Erziehung die vollschulische Ausbildung dual auszurichten. Dadurch werden diese Ausbildungen kostenfrei und die Auszubildenden erhalten eine Vergütung.
 
Wir haben bereits dafür gesorgt, dass Angehörige mit einem Einkommen unter 100.000 Euro pro Jahr nicht mehr für die Pflegekosten herangezogen werden. So müssen sich Eltern nicht mehr sorgen, dass ihre Kinder später für ihre Pflege aufkommen müssen.
 
Als SPD wollen wir aber eine Pflegevollversicherung, die dann alle anfallenden Pflegekosten übernimmt. Dadurch entfällt der Eigenanteil an den Pflegekosten. Ein erster Schritt dorthin ist für uns, für Pflegebedürftige mit kleinen und mittleren Einkommen den Eigenanteil zu deckeln, damit Pflege bezahlbar bleibt. Zukünftige Kostensteigerungen werden solidarisch über einen Mix aus moderat steigenden Pflegeversicherungsbeiträgen und einem dynamischen Bundeszuschuss finanziert.
 
Die häusliche Pflege verbessern wir, indem wir pflegende Angehörige unterstützen. Das bedeutet 15 Monate Anspruch auf Unterstützung als Lohnersatz bei einer Arbeitszeitreduzierung für jeden nahen Angehörigen ab Pflegegrad 2, auf mehrere Pflegepersonen aufteilbar mit einer Mindestarbeitszeit von 15 bis 20 Stunden.
 
Text und Bild: www.markus-huempfer.de

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, ABD'nin Ramstein askeri üssünü Afganistan'dan binlerce insanın tahliyesi için lojistik bir merkez olarak kullanacağını belirtti.

Heiko Maas, Berlin'de yaptığı açıklamada, Almanya'nın ABD ile hava üssünün geçici olarak Afganistan'da koruma arayan kişilerin Amerika'ya geçişi için kullanılması konusunda anlaştığını söyledi.

Maas tahliye uçaklarındaki hiçbir yerin boş bırakılmaması konusunda tüm ortaklarıyla hemfikir olduklarına işaret ederek, "Bu nedenle gelecekte, Alman vatandaşları veya bizim tarafımızdan bildirilen kişiler de ABD'nin Ramstein uçuşlarında tahliye edilebilecek" ifadelerine yer verdi.

Alman Bakan ayrıca zor koşullarda Kabil'den mümkün olduğunca çok insanı tahliye etmeye odaklandıklarını vurguladı.

Irak ve Afganistan savaşlarında ABD'nin lojistik merkezi de olan Ramstein, ABD için Avrupa'da önemli bir askeri üs olarak nitelendiriliyor.

BERLİN (AA) - Almanya'da düzenlenen protestolarda binlerce kişi, Afganistan'da hayatları tehlikede olanların hızla tahliye edilmesini talep etti.

Seebrücke inisiyatifi tarafından başkent Berlin'de Federal Meclis'in önünde düzenlenen gösteriye 2 binden fazla kişi katıldı.

Göstericiler "Afganistan güvenli değil", "Hava köprüsü şimdi", "Yerimiz var", "Afganları öldürmeyi durdurun" ve "Afganlara yardım edin" yazılı pankartlar ve döviziler taşıdı.

"Sığınmacılar hoş geldi", "Hava köprüsünü başlatın daha fazla beklemeyin" ve "Sınırları kaldırın, sınır dışı edilmeleri durdurun" sloganlarının atıldığı gösteriye çok sayıda Afgan da katıldı.

Gösteride yapılan konuşmalarda Afganistan'da hayatları tehlikede olanların ülkelerinde bürokrasi uygulanmadan güvenli şekilde tahliye edilmesi ve Almanya'da bulunan Afgan sığınmacıların sınır dışı edilmemesi talep edildi.

Gösterilerin Bochum, Köln, Leipzig gibi çok sayıda kentte de düzenlendiği bildirildi.