Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
97 yıl öncesinin sevincini yaşarken tarihi tarihçinin değerlendirmesini istediğimiz için çaldık IKG Enstitüsü’nün kapısını. Cumhuriyeti kendi değer yargıları içinde 40 yıldır Almanya Türklerine müthiş bir heyecan ile anlatagelen Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ile çıkalım istedik tarihi seyir içerisindeki cumhuriyet yolculuğuna. Hür ve bağımsız bir Türkiye’ye giden yolda ödenen bedellerin adsız kahramanlarını adeta yaşayarak anlatan Dr. Latif Çelik ‘elbette’ diyerek sorularımızı cevaplandırmadan önce ”Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti idealleri için canlarını verip vatan için can veren İstiklal Savaşı Gazileri’nin aziz hatıraları önünde saygı ile eğilmek gerek” diyerek başlıyor sözlerine...
Taner Tüzün:
Sayın Dr. Latif Çelik kaç cumhuriyet konferansında konuşmacı idiniz 40 yıl boyunca?
Dr. Latif Çelik:
Sanırım 70’i aşmıştır. Bu yıl elbet sıkıntılıyız ama geçen yıla kadar her yere yetişmeye ve her yerde kendi tarihimizi zevk ile anlata geldik.
Taner Tüzün:
İlgi çokmu yeni nesilde cumhuriyet dönemine?
Dr. Latif Çelik:
Tabiki. Ancak 1990 gençliğine anlattığın ile 2020 gençliğine aynı tarz ve bilgileri anlatırsan dinletemezsin. İnsanların neyi isteyip neye ilgi gösterdiğini, hangi formatı beklediğini farketmelisin öncelikle.
Taner Tüzün:
Cumhuriyetin temel değeri nedir size göre?
Dr. Latif Çelik:
Öncelikle Cumhuriyetin temel değeri, samimi olarak ülke için herkesin birşeyler yapmasıdır. Bunu yapmadan cumhuriyeti savunmak, en hafif deyim ile kapitülasyonların neden kaldırıldığını bilmemek demektir.
Taner Tüzün:
2020 gençliğine cumhuriyeti özet olarak nasıl anlatırsınız örneğin?
Dr. Latif Çelik:
Öncelikle cumhuriyet, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli eseridir. Cumhuriyet'in ilanı ile ülkemizde bir devir kapanmış ve yeni bir zaman başlamıştır. Her Türk vatandaşının bu dönem hakkında bilgi sahibi olması oldukça önemli bir konudur. Türkiye’nin 29 Ekim 1923’de dünyaya ilan ettiği “Türkiye Cumhuriyeti” ilanı bir anda dönemin yerli ve yabancı ajanslarının bir numaralı haberi oldu. Yeni devletin adı konulmasa da milli egemenliğe ve hür seçimlere dayalı, yönü batıya dönük çağdaş ve modern bir cumhuriyet olacağı belli idi. 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması imzalanmış ve yeni Türk devletinin de bağımsızlığı diğer ülkeler tarafından kabul edilmiştir. Lozanda atılan imzalar ile Türk Milleti’ nin birbirinden binlerce kilometre uzaklardaki cephelerde sürdürdüğü savaş sona ermiş ve karşımızdaki düşmanlar ile Mudanya Ateşkes Kararı’ndan beri devam eden süreç kalıcı bir anlaşmaya dönüşmüştü.
Taner Tüzün:
Türk Milleti 29 Ekim 1923’e nasıl geldi?
Dr. Latif Çelik:
Balkan Savaşı ile kolu kanadı kırılan Türkler, yurdunu kaybedip sadece canını kurtarabilen milyonlarca insanı Anadolu’ da iskan edemeden Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Eskilerin Büyük ‘Cihan Hengamesi’ olarak adlandırdığı esas artçı dalga geldiğinde, fakir milletin çocukları vatan sınırlarını korumak için uzak coğrafyalara geri dönmeyeceklerini bilerek gittiler. Başarı imkanının sıfır olduğu Yemen’ den, eksi 35 derecedeki Allahuekber Dağlarına gidenler ile, İngiliz güllelerine göğsünü siper eden Çanakkale kahramanları’na, Galiçya’ya gidip bir tek sağ dönemeyen Osmanlı Tümenleri vardı bu milletin tarihinde. En acısı da Türklerin savunmak istediği kutsal belgelerdeki kardeş bildiğimiz halkların bizi arkadan vurarak İngiliz Lawrence’in peşine takılmaları idi. Geçilmesi imkansız olan Süveyş‘e emir aldıkları için yürüyenlerden esir olan 10 bin Osmanlı’nın esaretten geri döndüklerinde memlekete görme duygularını kaybederek gelmesinin nedenini kimseye soramadık, ama ihtiyar tarih hiç unutulmasın diye bunları sayfasına not etti.
Taner Tüzün:
Cumhuriyetin kurucuları da Osmanlı subayları idi ama?
Dr. Latif Çelik:
Elbette, Osmanlı’nın genç subaylarından sağ kalanlar müthiş bir deneyim yaşadılar bu savaşta. İhanetin, açlığın, alçaklığın, iftiranın ve dostluğun elvan çeşidini gördüler 4 yıl süren savaşın soğuk cephelerinde. Kudüs’ü İngilizlere terk ederken gözyaşını tutamayanlar aynı anda Arapların da Yahudi yerliler ve işgalci İngilizler ile birlikte sevinmesine şahit oldular. Özellikle güney cephelerinde insanüstü bir direniş gösteren Osmanlı askeri, Müslüman kardeşine olan ihanetini görünce “Ben burada kim için savaşıyorum” sorusunu sormaya başladı kendine.
Taner Tüzün:
Son vatan toprağı işgal edildi en sonunda?
Dr. Latif Çelik:
Okul kitaplarında “Dostumuz Almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık diye öğretseler de, elimizdeki silahları bıraktık Mondros’da teslim olduk. Dediler ki Sevr için hazırlıklar var, kalıcı anlaşma ile parseller belirlenecek diye. Şu bölge şunların, burası bunların dediler. Oysa bu millet İstanbul’a gelip padişaha emir verenlere daha 4 yıl önce “Çanakkale Geçilmez” dedirtmişti. Esas anlamadıkları da bu idi, bizi Çanakkale’de yenemeyenler şimdi bizi nasıl parçalamaya çalışıyorlar diye. Yunan’a verdikleri gaz ile Haymana önlerine kadar gelmesini, Anadolu’da yerel halka binbir melaneti yapmasını sağladı İngilizler. Fransızların Adana bölgesinde Ermeni çetelere kendi üniformalarını giydirerek sözde asayiş sağlamaları da kısa bir süre sonra Torosların Karakoyunlu Yörük Türkmenlerinin sert direnişi ile karşılaşmalarına yol açtı. Zaten bunun üzerine İstanbul’daki işgalcilerin kuklası hükümete değil, Ankara’daki Mustafa Kemal’e müracat eden Fransa, Türkiye’yi ilk terk eden işgalci oldu. Türklerin imkansızlık içindeki kenetlenmesi işgalci müttefikleri bile birbirinden ayırmaya yetmişti.
Taner Tüzün:
Sanırım Doğu cephesinde biraz daha iyi idik?
Dr. Latif Çelik:
Rusya’daki ihtilal işimize yaradı ve bu cephe sağlam kaldı. Kâzım Karabekir Paşa’nın Doğu Anadolu ve Azerbaycan harekatları milli direnişin sembol başarıları olarak geçti tarihe. Kafkasya’da doğan çocuklara Kâzım adı verildi yıllarca. Ancak esas final ülkenin batısında oynanacaktı. Türkleri tarih sahnesinden silmek için Yunanı maşa olarak kullananlar “Kemalistler boyunun ölçüsünü alacaklar” diyerek Türkleri küçümserken, Yunanlıyı şımartmayı ucuz politika olarak seçmişlerdi. Boğazdan emir veren İngiliz İşgal Komutanı, emrindeki Damat Ferit adlı Sadrazam zavallısı ve Bursa’da Osman Gazi’nin türbesini tekmeleyen Yunanlı komutan Venizelos kendisinden çok emindi. Hepsinin beklediği Ankara’da toplanan Mustafa Kemal ve vatansever arkadaşlarının ne yapacağı idi.
Taner Tüzün:
Türkler artık kendi kaderini kendileri yazıyor?
Dr. Latif Çelik:
Çok güzel bir söz ettiniz, artık öyle ilmaya son finali oynamaya mecburdu Türk Milleti. Varı ile yogu ile buna hazırlandı. 26 Ağustos 1922 sabahı şafak sökmeden topçu ateşleriyle başlayan harekatın devamında Türk askeri Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı. Ertesi gün yağmur gibi Afyon ovasına akan süvariler, Türk’ün makus talihinin son sayfasını yazdıklarının farkın-daydılar. İşgalciler İzmir yönüne kaçarken Zafertepe Çalköy'de bir evin bahçesindeki kırık kağnının üzerine muharebe alanlarının haritasını koyan Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile durum değerlendirmesi yaparak İzmir’e kadar nefes aldırmadan düşmanın kovalanmasını “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri” emri ile verdi. 9 Eylül’de İzmir’i düşman yakarak kaçsa da, külü bile değerli olan vatanın yaraları tez zamanda sarılmaya başlandı.
Taner Tüzün:
Lozan barış masasında bu yüzden daha güçlü oturabildik diyebilirmiyiz?
Dr. Latif Çelik:
Elbette, ben de tam oraya gelecektim. İzmir’e giren Türk Ordusu önce asayişi daha sonra iktisadi tedbirleri aldı. Ertesi hafta Marmara denizine yönelen Türkleri durdurmak için İstanbul, Londra, Paris ve Roma arasında telgraf hatları aynı soruyu soruyordu; Türkleri nasıl durduracağız? Yunanlılar ise birbirine düştü ve ülkeleri karıştı. İstanbul’da Damat Ferit istifa etti, Padişah Vahdeddin ülkeyi terketti. İşgal güçleri ise İstanbul’u terketmeyi kendileri teklif etti. Yunanı ateşe atarken kendi ellerini yakmadan Türkiye’den gitmek İngiliz entrikasının siyasi planı idi. Türkler İstanbul’a girerken yüzbinlerce insan kendi ordusu ile 4 yıl sonra kucaklaşıyordu. Savaşı başlatanlar şimdi Türklerin Lozan’a gelmesi için yalvarıyorlardı. Uzun süren görüşmeler 24 temmuz 1923 de anlaşma ile sonuçlandı. Birkaç gün sonra son işgal gücü de Türk askerini selamlayarak İstanbul’dan ayrıldılar.
Taner Tüzün:
Düsmanı yenip yeni Türk Devleti’ni kurunca hemen cumhuriyet denmedi sanıyorum?
Dr. Lati Çelik:
Önce başkent Ankara’ya taşındı. 13 Ekim 1923'ü gösterdiğinde Ankara yeni Türk Devleti’nin başkenti ilan edildi. Yeni devletin bir isminin olması ve bu devlete bir başkan tayin edilmesi gerekmekteydi. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşa, Devlet Başkanlığını ve TBMM başkanlığını birlikte yürütmekteydi. Bunun yanında bazı yabancı ülkeler Türkiye'deki yeni devlet rejiminin açık bir şekilde ifade edilmesini de istiyordu. 29 Ekim 1923 de Cumhuriyet resmen ilan edildi. Cumhuriyet'in ilan edilmesi ile birlikte egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir biçimde millete ait olduğu ilkesi de benimsendi. Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet'i ilan ederken yönetimin getirmiş olduğu demokratik anlayışın da zamanı geldikçe uygulanmasını istiyordu. Ülkede çoğulcu demokrasinin yürürlüğe girmesi onun en büyük amaçlarından bir tanesiydi.
Taner Tüzün:
Sayın Çelik kısaca özetlermisiniz, cumhuriyet'in ilanı ile neler değişti?
Dr. Latif Çelik:
Milli mücadelenin en başından beri amaçlanmış olan ulusal egemenlik anlayışı için en büyük adım atıldı. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı yetkileri de birbirinden ayrılarak yönetim kadroları yeniden düzenlendi. Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı ise Fethi Okyar oldu. Meclis Hükümeti sistemi tarihe karışmış ve bakanlar kurulu kabine sistemine geçildi. Yürütme işleri çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başlarken, Cumhuriyet'in ilan edilmesinin ardından egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde milletin olduğu duyurulmuştur.
29 Ekim 1923 günü başlayan Cumhuriyet idaresi zamanla bir sürü yeniliği hayata geçirdi. Kısaca kavramak açısından belli başlıları aşağıdaki gibi özetlemek gerek.
• Ulusal egemenlik ve bunun yanında demokrasi anlayışının çok daha rahat bir şekilde kullanılması sağlandı.
• Yeni kurulan Türk devletinin rejimi belirlenerek tartışmaların önü kapatıldı.
• Meclis Hükümeti sistemi ile yetki kargaşaların, olan sorunların önü alındı.
• Yönetim anlayışındaki yetki ve sorumlulukların sınırları kesin bir şekilde ortaya koyuldu.
• Medreseler kapatıldı, yeni ve modern okullar açıldı.
• Arap harfleri kaldırıldı. Harf devrimiyle Türk alfabesi kabul edildi.
• Modern üniversitelerin hayata geçirilmesi sağlandı.
• Giyim kuşamda yenilikler yapıldı.
• Ölçü birimleri değiştirildi.
• Soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verildi.
• Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi.
• Kadın - erkek eşitliği sağlandı.
• Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak için laiklik ilkesi anayasada yer aldı.
• Dini kurallara göre çalışan mahkemeler kaldırıldı.
• Tarımda yeni aletler kullanılmaya başlandı. Köylere kadar elektrik ve telefon götürüldü.
• Ülkenin her tarafından yollar, köprüler, barajlar, limanlar, fabrikalar, hava alanları, demir yolları yapıldı.
Taber Tüzün:
Yeni nesil cumhuriyeti anlamak için ne yapmalı?
Dr. Latif Çelik:
Cumhuriyet bir bedeldir ve bu bedelin karşılığı Türkiye Coğrafyası üzerindeki Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyeti anlamak için tarihi iyi bilerek geleceğin ümidini Türkiye Coğrafyasında düşünmek gerek. Cumhuriyete giden yolda cumhuriyet öncesi 10 yılı anlamadan cumhuriyete anlam vermek mümkün değildir. Uzak cephelerdeki binlerce şehidin kahramanlıklarını anlatmaya birkaç satır yetmeyeceği için sadece onların beklediği saygı dolu duaları hediye ederek anlamak gerek cumhuriyeti. Çoğunun mezartaşı bile olmayan kahramanların yenildikleri cepheler onların başarısızlığı değil, insanlığın o dönemdeki samimiyetsizliği, bilgisizliği, cehaleti ve ihaneti ile ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Taner Tüzün:
Cumhuriyet döneminde yönetenler ile yönetilenler hep tartışageldi. Bunu neye bağlıyorunuz?
Dr. Latif Çelik:
Cumhuriyet öncelikle halkın kendi kendini yönetmesidir, bakın kendi kenidini diyorum. Cumhuriyet, demokrasi anlayışının en iyi şekilde kullanılabildiği rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde ulusal egemenlik esastır ve bunun yanında milletin kendi kendini yönetmesi sağlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan sıkıntılar bu rejimin hastalıklı olduğundan değil, bürokrat elitlerin yanlış uygulamaları ile halkın eğitim düzeyinin çok aşağılarda olmasından kaynaklanmıştır. Halka tepeden bakan zümrenin zorlama ve dayatmalar ile ülkeyi yönetmeye çalışması onları zamanla halktan uzaklaştırırken, halkın da onlara olan güveninin azalmasına yol açmıştır.
Taner Tüzün:
Cumhuriyetin kurucu kadrosu hep eleştirilegeldi, siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Dr. Latif Çelik:
Elestiri normaldır, esas olan eleştiren de eleştirilende bunu bir öç almaya dönüştürmemelidir. Türk Milleti maalesef grilerde buluşmada Avrupalılar kadar başarılı değil. Şarkta genelde insanlar birbirine bağlı, obalar ve aşiretler seklinde yaşadığı için genelde “Bizimkiler”in arkasından giderler. Şuna gelmek istiyorum, cumhuriyetin önde gelen lider kadrosu 80 yıl boyunca eleştirilegeldi, lider kadolar çoğu zaman bunu aleyhte bir yaklaşım olarak algıladılar. Hatta eleştiriyi getirenleri hainliğe kadar uzanan bir kategoriye koyup yıllarca karşı kampta yer almasına sebep oldular. Halkın, geçilen nazik köprüde önder kadroya destek olma yerine sürekli yola diken döşediklerinden şikayet edildi. Oysa karşı kanatta yer alanların tamamı gelenekçi bir dünyadan geldiklerinden hızlı değişimi kolay kabullenemeyen, özellikle kültürel kaybın kolay kolay telafi edilemeyeceğine inanananlar idi. Dedik ya, bizde tartısan taraflar maalesef gri alanlara çok geç geliyorlar bizde.
Taner Tüzün:
Gelenekçilerin diretmesi yeniliklerin gecikmesine neden olmazmı Latif hocam?
Dr. Latif Çelik:
İdari kadro her alanda değişimler gerçekleştirmek isterken, muhalif kanat hızlı devrimlerin Türk Milleti’nin sosyo-kültürel hayatında onarılmaz yaralar açacağını savunmuşlardır. Burada öncelikle sakince birbirini anlama ve dinlemenin önemi ortaya çıkıyor. Batıya karşı aradaki farkı kapatabilmek için özellikle bilim ve muassır medeniyete doğru koşmanın dini değerlere uzak kalmak anlamında olmamalı diyen muhalefet ile, yenilikçi iktidarın ortak noktada buluşamaması zaman zaman sıkıntılara da yol açmıştır. Oysa Türkiye gibi dünyanın en stratejik noktasında ortak akıl, Türk Milleti için olmazsa olmazların en başında gelir. Son Türk Devleti’nin Cumhuriyet Serüveni’ni tarihi süreç içerisinde değerlendirdik. Cumhuriyeti atalarımız kurdu, ama emanetin sahibi gençlerimizdir.
Taner Tüzün:
Güzel bir söyleşi oldu. Teşekkür ederek son sözünüzü almak isterim?
Dr. Latif Çelik:
Türkiye hepimizin, bu ülkenin geleceğine sahip çıkarak, Türkiye benim vatanım diyenlerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
Taner Tüzün:
Çok teşekkür ediyoruz.
Dr. Latif Çelik:
Esas ben size teşekkür ediyorum.
BERLİN (AA) - Almanya'da 15 Mart 2022'de sağlık kurumlarındaki çalışanlar için yürürlüğe girecek Kovid-19'a karşı aşı yaptırma zorunluğunun Bavyera eyaletinde askıya alınacağı bildirildi.
Bavyera Eyaleti Başbakanı Markus Söder, Münih'te düzenlediği basın toplantısında, 15 Mart'ta sağlık personeli için yürürlüğe girecek aşı zorunluluğunun şu anki Omicron dalgasını bastırmak veya durdurmak için etkili bir araç olmadığını savundu.
Söder, aşı zorunluluğunun sağlık personelin işinden ayrılmasına yol açarak sağlık alanındaki durumu kötüleştirebileceğini belirterek, "Bu çözüm getirmiyor, maalesef sorunlara yol açıyor." dedi.
Bavyera'da aşı zorunluğu uygulamasının fiili olarak askıya alınması anlamına gelecek kapsamlı geçiş düzenlemelerinin getirileceği bilgisini paylaşan Söder, "Bunun (düzenlemelerin) kaç ay geçerli olacağına bakacağız." ifadesini kullandı.
Almanya Sağlık Bakanı Karl Lauterbach da Bavyera eyaletinin sağlık personeli için getirilen aşı zorunluluğunu askıya alma planına tepki göstererek, bunun sadece bağışıklık sistemi zayıf olan yaşlıların hayatını değil, aynı zamanda siyasetçilerin inandırıcılığını da tehlikeye atacağını söyledi.
Lauterbach, Bavyera eyalet hükümetini aşı zorunluluğunu ciddiye almaya çağırdı.
Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) temsilcileri de Bavyera hükümetinin aldığı kararı eleştirdi.
SPD Milletvekili Heike Baehrens aşılamayı frenlemek yerine sağlık kurumlarında çalışanların aşı olmak için ikna edilmesini istedi. Yeşillerin Eş Genel Başkanı da yasanın hızlı ve vaktinde uygulanmasını talep etti.
Almanya'da 10 Aralık 2021'de Enfeksiyondan Koruma Yasası’nda değişiklik yapılarak sağlık kurumlarında çalışanların 15 Mart 2022'ye kadar aşılandıklarını veya iyileştiklerini kanıtlamaları şartı getirilmişti.
Ülkede genel aşı zorunluluğu getirilmesi konusunda ise Alman hükümeti, bir yasa teklifi hazırlamak istemiyor. Bunun yerine Federal Meclisteki grupların böyle bir teklifi sunması isteniyor. Hükümette yer alan partilerin meclis grupları genel aşı zorunluluğuna ilişkin yasa tasarları hazırlıklarını sürdürüyor.
Özellikle muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ise hükümetin, genel aşı zorunluğu konusunda yasa tasarısı hazırlamamakla sorumluluktan kaçtığı eleştirisinde bulunuyor.
Sağlık hesabı ve bu hesaba bağlı olarak alınabilecek maddi destek imkanları nelerdir?
Özel sağlık hizmetleri harcamaları için artı 400 €’ya kadar maddi destek alablirsiniz:
Bu adres üzerinden Sağlık hesabının işleyişi ve ödenekleri ile ilgili almanca içerikli tam detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz: https://www.aok.de/pk/hessen/inhalt/gesundheitskonto-mehr-leistung-fuer-sie/
Federal ve eyalet alanında en fazla sağlık kurs imkanı sunan AOK Sağlık Sigorta kurumları ve sunmuş oldukları imkanlarla ilgili olarak bilmeniz gerekenler:
Bu adres üzerinden kurslar ile ilglli almanca içerikli tam detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz: https://www.aok.de/pk/hessen/landingpages/gesundheitsangebote/
Korona döneminde bizimle iletişim kurmak ilgili birçok sorular geldik:
Her zaman hizmetinizde
Die Umsätze im Heilmittel-Bereich sind im Jahr 2020 aufgrund gesetzlicher Neuregelungen deutlich gestiegen. Trotz temporärer Behandlungsrückgänge, die durch die Corona-Pandemie bedingt waren, wurden 2020 bundesweit rund 9,3 Milliarden Euro für Heilmitteltherapien abgerechnet. Allein in Hessen ist der Umsatz im Bereich der Ergotherapie von 2018 auf 2020 um 28,5 Prozent gestiegen. Das zeigt der neue Heilmittel-Report des Wissenschaftlichen Instituts der AOK (WIdO).
Vor allem die Podologinnen und Podologen profitierten im Jahr 2020 von den gesetzlichen Neuregelungen und der Umstellung regionaler Preise auf sogenannte Höchstpreise, die seit Mitte 2019 greifen: Hier stiegen die Umsätze je 1.000 GKV-Versicherte von 2018 auf 2020 um durchschnittlich 33,7 Prozent in Hessen, allerdings auch die Zahl der Behandlungen (+10,4 Prozent). Letztere gingen hingegen in der Logopädie (-5,2 Prozent) und der Physiotherapie (-1,0 Prozent) zurück, während sie in der Ergotherapie minimal gestiegen sind (+0,5 Prozent). Doch auch in diesen Bereichen betrug die Umsatzsteigerung mehr als 20 Prozent. Auffällig ist, dass Kinder, Jugendliche und junge Erwachsene weniger ergotherapeutische Therapien bekommen haben als ältere Personen. Der Umsatz ist – bezogen auf alle Heilmittelbereiche – in Hessen um 22,8 Prozent gestiegen. Die Zahl der Behandlungen sank von 2018 auf 2020 minimal von 3.092 (je 1.000 Versicherte) auf 3.062 Behandlungen.
Die Zahlen für Hessen (alle GKV-Versicherten):
Resim: Pixabay