Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Der Impfbus setzt seine Tour durch die Stadt fort. Eine immer größere Rolle spielen dabei die zweiten Corona-Auffrischungsimpfungen.
„Ich freue mich sehr, dass sich viele Menschen mittlerweile ihren zweiten Booster und damit die vierte Impfung holen. So leisten sie einen Beitrag, um einer weiteren Welle im Herbst vorzubeugen“, sagt Oberbürgermeister Marcus König. Denn dadurch erneuerten sie ihren Schutz vor einer Corona-Infektion und einer schweren Erkrankung. „Besonders wichtig ist die zweite Auffrischungsimpfung für Personen ab 70 Jahren oder besonders gefährdete Menschen“, ergänzt Britta Walthelm, Referentin für Umwelt und Gesundheit. „Aber auch alle Jüngeren können sich auf Wunsch und nach medizinischer Bewertung durch eine Impfärztin oder einen Impfarzt bei uns in den städtischen Impfstellen impfen lassen“, betont die Referentin. Denn Studien haben ergeben, dass der Schutz vor der Omikron-Variante durch die erste Boosterimpfung bereits nach einigen Monaten nachlässt. Die zweite Auffrischungsimpfung ist frühestens drei Monate nach der ersten Auffrischungsimpfung möglich.
Die zweite Booster-Impfung – oder auch jede andere – können sich Bürgerinnen und Bürger zum Beispiel im Impfbus holen – unkompliziert und ohne Termin, Impfwillige brauchen lediglich ihren Personalausweis und gegebenenfalls den Nachweis der vorangegangenen Corona- Impfungen. Der Impfbus steuert als nächste Stationen die südlichen Stadtteile an: Am Freitag und Samstag, 27. und 28. Mai 2022, macht die rollende Impfstation Halt in Altenfurt – auf dem Parkplatz neben der Mittelschule, Hermann-Kolb-Straße 55. Geimpft wird von 10 bis 18 Uhr (Mittagspause 13 bis 13.30 Uhr).
Von Altenfurt im Südosten geht es dann in den Südwesten: Am Montag und Dienstag, 30. und 31. Mai, steht der Impfbus von 10 bis 18 Uhr (Mittagspause 13 bis 13.30 Uhr) auf dem Parkplatz der Firma Datev (gegenüber Einfahrt Vershofenstraße 100 und neben dem Parkhaus). Nicht nur Datev-Beschäftigte können sich hier unkompliziert ihre Corona- (Auffrischungs-)Impfung holen. Auch für alle anderen, die in den Stadtteilen Leyh, Höfen oder Kleinreuth bei Schweinau wohnen oder arbeiten, ist der Standort ideal.
Weitere Impfangebote macht die Stadt allen Reiselustigen sowie den Beschäftigten am Airport: Der Impfbus fährt am Flughafen vor. Noch am Freitag, 20. Mai, parkt die mobile Impfstation auf Rädern bei der Hauptpforte Tor 1 des Albrecht Dürer Airports Nürnberg, Flughafenstraße 100. Er ist sowohl mit U-Bahn und Bus als auch mit dem Pkw gut zu erreichen. Das Impfteam ist von 10 bis 18 Uhr im Einsatz (Mittagspause 13 bis 13.30 Uhr).
Ein mobiles Impfteam ist für Kinofreunde im Einsatz: Noch bis Samstag, 21. Mai, gibt es Corona-Impfungen im Cinecittá. Im Eingangsbereich des Cinemagnums (Katharinengasse 14) ist das Team von 10 bis 18 Uhr im Einsatz (Mittagspause von 13 bis 13.30 Uhr). Alle Impflinge erhalten einen Popcorn-Gutschein. Auch für Besucherinnen und Besucher des Stadtstrands auf der Insel Schütt ist der „Impfen vor Ort“-Standort im Cinecittá ideal: Sie müssen nur über die Pegnitzbrücke gehen und schon können sie ihren Piks bekommen.
Im Mai macht der Impfbus außerdem jede Woche jeweils von Dienstag bis Donnerstag auf dem Hauptmarkt Station. Geimpft wird von 10 bis 18 Uhr (Mittagspause von 13 bis 13.30 Uhr). Am Donnerstag, 26. Mai, haben alle städtischen Impfstellen inklusive Impfbus wegen des Feiertags Christi Himmelfahrt geschlossen.
Außerdem sind Impfteams im Mai auch in den Einkaufszentren Mercado und Franken-Center aktiv. Im Franken-Center in Langwasser, Glogauer Straße 30-38, wird montags bis samstags von 9.30 bis 18 Uhr geimpft, Mittagspause ist von 13 bis 13.30 Uhr. Im Mercado-Einkaufszentrum, Äußere Bayreuther Straße 78, impft das Team montags bis samstags von 10 bis 19.30 Uhr, (Mittagspause von 13 bis 13.30 Uhr). Geimpft wird dort
weiterhin unkompliziert, ohne Termin und in aller Regel ohne Wartezeit. Wer will, kann sich für die Impfstellen in den beiden Einkaufszentren aber auch einen Termin buchen, entweder über das Registrierungsportal BayIMCO (www.impfzentren.bayern) oder über die Telefonhotline 09 11 / 14 89 82 45.
Neben den dezentralen Aktionen, bei denen kein Termin nötig ist, sind weiterhin die festen Impfstellen in Betrieb. Diese Impfstellen befinden sich in der Großreuther Straße 115 b (einstige Kfz-Zulassungsstelle) sowie in der Südlichen Fürther Straße 14 (ehemaliges N-Ergie-Kundenzentrum). Die Impfstellen haben von Montag bis Samstag von 9 bis 18 Uhr geöffnet. Eine Anmeldung ist nötig: online über das Registrierungsportal BayIMCO (www.impfzentren.bayern) oder über die Telefonhotline 09 11 / 14 89 82 45.
In der Impfstelle Großreuther Straße 115 b gibt es auch ohne Termin eine Impfung: an jedem Öffnungstag vormittags von 9 bis 12 Uhr. Über dieses Zeitfenster an der Großreuther Straße hinaus wird an den zwei festen Impfstellen auch ohne Termin geimpft, wenn es die Kapazität zulässt.
In der Impfstelle Südliche Fürther Straße gibt es jeweils am Samstag Familien-Impftage. Termine für die Kinderimpfungen werden telefonisch unter der Hotline 09 11 / 14 89 82 45 oder über das Registrierungsportal BayIMCO (www.impfzentren.bayern) vergeben. let
BERLİN (AA) - Almanya’da havalimanı personeli eksikliği nedeniyle Lufthansa'nın 2 bin uçuşu iptal edildi.
Haziran başında 900 iptal açıklayan Lufthansa, şimdi de ağustos sonuna kadar yapılacak 2 bin uçuşu iptal ettiğini bildirdi.
Şirket Sözcüsü, söz konusu iptal edilen 2 bin uçuşun özellikle kısa uçuşlar olduğunu ifade etti.
Personel eksikliği konusuna çözüm bulunamaması halinde hava yolu şirketlerinin, daha fazla uçuşu iptal etmek zorunda kalacağı belirtiliyor.
Alman makamları, Türkiye'den yaklaşık 2 bin işçinin Alman havaalanlarında konuşlandırılması için hızlı şekilde özel izinler çıkarmıştı.
Kuş darbe girişiminin 6. yıl dönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, "15 Temmuz 2016 günü tüm dünyada milyonlarca insanın şahitlik ettiği gibi, Türk halkı, FETÖ terör örgütü tarafından planlanan ve organize edilen darbe girişimine karşı cesur ve muazzam bir direniş sergilemiştir." ifadesini kullandı.
FETÖ'nün Türkiye'deki önemli ulusal güvenlik kurumlarına sızdığını ve 15 Temmuz gecesinde ülke çapında öngörülemeyen şiddet uyguladığını vurgulayan Kuş, "Türk halkı, kendine karşı işlenen tüm şiddet ve provokasyonlara rağmen barışçıl bir şekilde direnerek, demokrasi ve medeni haklarını her şeye karşı korumuştur. O gece 251 insanımız şehit olmuş, binlercesi de yaralanmıştır. Uluslararası kamuoyunu Türkiye ile daha güçlü bir dayanışmaya davet ediyorum." dedi.
Avrupa’da da Türk kökenli insanlar ve Türkiye dostlarının, Türk temsilcilikleri önünde demokratik halk iradesi, özgürlük ve Türkiye’nin bağımsızlığı için ayağa kalkarak, Türk halkı ve demokratik seçilmiş hükümeti ile dayanışma içerisinde olduğunu gösterdiğini kaydeden Kuş, şöyle devam etti:
"Burada şu mesaj verilmiştir; halkın iradesinin yasa dışı gasp yoluyla iktidarı ele geçirmeye çalışan ve küçük bir grubun yararına demokratik kurumları baltalayanlar hiçbir zaman başarılı olmayacaktır. Barış ve özgürlüklere saygılı tüm uluslararası kuruluşların Türk halkının demokrasiyi ve demokratik sistemi savunma kararlılığını takdir etmesini bekliyoruz. İnsan haklarını, demokrasiyi ve halk iradesini ciddiye alan dünyanın bütün devlet, parti ve siyasilerinin, demokratik sistemleri alt etmek isteyenlerin adalet önüne çıkarılmasına yardımcı olduklarına inanıyor, dini değerleri kendi sapkın inanışlarına göre yorumlayan FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı daha etkin mücadeleye davet ediyoruz. Dost ve müttefikliğin gereği bu gibi terör örgütlerinin yanında PKK terörüne karşı da ortak ve samimi adımlar atmaktır."
Kuş, güçlü bir demokrasiye sahip bir Türkiye'nin, Avrupa projesinin ayrılmaz bir parçası olmaya devam edeceğini sözlerine ekledi.
Avrupa’lılar kendileri rahatsız olma-dıkları sürece kriz bölgelerine fazla duyarlı olmazlar. Problem kendilerine yaklaşana kadar da ciddiye almazlar. Ne zaman otomobilleri benzinsiz, kalöriferleri yakıtsız kalır, ancak o zaman yavaş yavaş yerlerinden kıpırdamaya başlarlar. Tabiki o zaman iş işten geçmiş, atı alan Kiev’e ulaşmış olabilir.
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, Rusya-Ukrayna savaşını engellemek için daha önce bir güvenlik mimarisi oluşturmada başarılı olunamadığını söyledi. Merkel bununla da kalmadı ve çok daha ileri itifraflarda bulundu. "Berliner Ensemble" salonunda gazeteci Alexander Osang’ın sorularını yanıtlarken verdigi cevaplar yukarıdaki tahminlerimizin nerdeyse Merkel’in ağzından düşen yeni bir versiyonu idi. 8 Aralık 2021'de görevini Olaf Scholz’a devrettikten sonra ilk kez kamuoyu önünde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Rusya ile Ukrayna savaşı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve kendisiyle ilgili sorulara cevap veren Merkel, "24 Şubat’ta Ukrayna’ya yapılan bu saldırının haklı çıkarılacak hiç bir tarafı yok. Bu, hiçbir mazereti olmayan uluslararası hukuku ihlal eden vahşi bir saldırıdır " ifadesini kullandı.
Putin ile 2007 yılında Soçi’de gerçek leştirdiği buluşmayı anlatan Merkel, Putin’in kendisi için Sovyetler Birliği’nin çöküşünün 20. yüzyılda meydana gelen en kötü şey olduğunu söylediğini aktardı. Merkel, "Ben de ona bunun benim hayatımın şanslı bir durumu olduğunu söyledim. Böylelikle özgürlüğe ulaştım, bana zevk ve sevinç veren şeyleri yapabildim. Orada bu konuda büyük bir görüş ayrılığı olduğu açıktı" değerlendirmesinde bulundu.
Putin’in Ukrayna’ya saldırmasını "büyük bir hata" olarak nitelendiren Merkel, "Bu savaşı engellemek için bir güvenlik mimarisi oluşturmada başarılı olunamadı” diye konuştu.
Rusya ile ilgili izlediği politikayı savundu
Eski Başbakan görev süresi içinde neyi ihmal ettiğine ilişkin soruyu kendisine de sorduğunu belirterek, “Böyle bir trajediyi önlemek için daha fazlası yapılabilir miydi, önlenebilir miydi? Bu nedenle bunlar soruluyor ve elbette bu soruları kendime tekrar tekrar soruyorum” dedi.
Başbakanlığı döneminde Rusya ve Ukrayna ile ilgili izlediği politikayı savunan Merkel, "Şimdi bu yanlıştı diyebileceğim bir şey görmüyorum. Bu nedenle de özür dilemeyeceğim" ifadesini kullandı.
Angela Merkel, görev süresi içinde Rusya’ya yönelik hoşgörülü davrandığına ilişkin değerlendirmeleri de redde derek, "Diplomasi başarısız olduğundan dolayı yanlış olmaz" değerlendirmesini yaptı. Rusların Kırım‘ı işgaline ve yayılmacı emellerine de değinen eski başbakan Rusya ile gerilimin tırmanmaması için yeterince çalıştığını, ancak bunun başarılamamasının üzücü olduğunu kaydederek Alman hükümetine dış politikada güvendiğini belirtti.
Putin ile görüşüp arabulucu olup olmayacağına ilişkin soruya, “Alman hükümetinin benden yapmamı istemediği hiçbir şeyi yapmayacağım şeklindedir. Alman hükümetinin benimle temasa geçmesini de beklemiyorum. Bunun şu anda herhangi bir yararı olacağı izlenimine sahip değilim. Bana göre şu anda konuşulacak çok şey yok, özellikle de Ukrayna olmadan. Dünya mazlum ülkenin yanında saldır gan Rusya’ya karşı birlik olmalı” değerlendirmesinde bulundu.
Merkel, kenardan yorum yapmayan, direk uyaran ve muhatabının yüzüne konuşan bir siyasetçidir. Ancak Ukrayna konusunda sadece kendinin değil, türm batılı siyasetçilerin de Rusya-Ukrayna krizinin önemini çok geç anladığını itiraf ediyor.
Pahalı petrol ve gıda Almanya’da yaşayanların daha bir müddet en önemli başağrısı olmaya devam edecek. Enlasyon son 50 yılın en yüksek seviyesine ulaşırken rekor üstüne rekor kırmaya devam ediyor.
Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis), fiyat artışlarına ilişkin mayıs ayı nihai verilerini yayınladı. Nisan ayında yüzde 7,4 olan yıllık enflasyon, mayısta 7,9'a çıkarak, ilk petrol krizinin yaşandığı 1973-1974 kışından bu yana en yüksek orana ulaştı.
Ülkede enflasyon, aylık bazda ise yüzde 0,9 arttı. Nihai veriler, daha önce yayımlanan öncü verileri teyit etti. Enflasyon istatistikleri için en güvenilir verilere sahip olan Destatis açıklamasında Ukrayna-Rusya savaşının başlamasından bu yana, özellikle enerji fiyatlarının gözle görülür şekilde arttığına ve bunun enflasyon üzerinde önemli bir etkide bulunduğuna dikkat çekildi. Gıda başta olmak üzere savaş ve teslimat darboğazları nedeniyle tüketiciler için giderek daha pahalı hale geldiğine vurgu yapıldı.
Destatis Başkanı Georg Thiel, konuya ilişkin değerlendirmesinde, enerji ürünlerindeki fiyat artışlarının hala yüksek enflasyonun ana nedeni olduğunu belirterek, "Enflasyon, iki Almanya'nın birleşmesinden bu yana üç aydır art arda en yüksek sevi-yeye ulaştı" ifadesini kullandı.
Gıda fiyatlarındaki artışlara dikkati çeken Thiel, Federal Almanya’da mayıstaki gibi yüksek enflasyonun ilk petrol krizinin yaşandığı 1973-1974 kışında görüldüğünü belirtti. Yıllık bazda % 38,3 artması dikkati çekerken, yıllık artış gıda fiyatlarında %11,1 olarak iki Almanya'nın birleşmesinden beri en yüksek artış olarak kayıtlara geçti. Bir önceki yılın aynı ayına göre doğal gaz fiyatları %55,2, akaryakıt fiyatları yüzde 41, elektrik fiyatları %21,5 arttı.
Yemeklik katı ve sıvı yağlarda yıllık artış 38,7 olurken, et ve et ürünleri 16,5 süt ürünleri ve yumurta 13.1 ve ekmek ve tahıl ürünlerinde %10,5 artış görüldü. AB uyumlu TÜFE, mayısta aylık bazda yüzde 1,1 ve yıllık bazda %8,7 yükseldi. Enerji fiyatları hariç, Almanya'da yıllık enflasyon mayısta %4,5 olarak gerçekleşti.
Enflasyon tüketicileri zorlu-yor, ekonomiyi yavaşlatıyor. Özellikle gıda ve enerji ürünleri başta olmak üzere tedarik dar boğazları ve önemli fiyat artışlarının enflasyonu yukarı yönlü baskılaması dikkati çekiyor. Enflasyon oranları, ülkede daha önce bu seviyeleri görmeyen nüfus için satın alma gücünü azalttığı için sıkıntılara neden oluyor. Enerji ve gıda fiyatlarındaki keskin artış bölgedeki savaş da bu eğilimi artırdı.
Ukrayna-Rusya savaşı ve Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımları, enerji, ham madde ve gıda fiyatlarının yükselmesine neden oluyor ve bu da şirketleri ve tüketicileri zorlarken ekono-miyi yavaşlatıyor. Ekonomistler, 2022 yılı için yüzde 6,1'lik ortalama enflasyon beklerken, Rusya’dan enerji ithalatının durması halinde gelecek birkaç ay içinde Almanya'da enflasyonda çift haneli rakamların görülmesinin de mümkün olabileceğine işaret ediyor.
Nürnberger de faaliyet gösteren Nürnberg Metropol Türk Toplumu (TGMN) bayramlaşma programı düzenledi.
Nürnberg Sumach restoranda düzenlenen programın açılış konuşmasını yapan TGMN Başkanı Bülent Bayraktar, 2007 senesinde Nürnberg’deki kamuoyu yararına çalışmalar yapan 26 derneğin birleşmesiyle kuruldu. TGMN’nin hedefleri arasında, üyelerin müşterek çıkarlarını kamuoyunda savunmak, toplumunun hukuki, sosyal ve siyasi alanlarda Alman toplumuyla eşitliği, Türkiye kökenli gençlerin okul eğitimi ve meslek edinme konusu hedeflerimiz arasındadır” dedi. “Birlikten, beraberlikten ve dayanışmadan güç doğar” cümlesini toplum karşısında söyleyip de, insanlar ve dernekler arasında ayrımcılık, yapanları, insanları ötekileştirenleri sert bir dille eleştiren Bayraktar, “Vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkedeki sorunların çözümü, birlikteliğe bağlıdır” diye konuştu.
‘TÜRKİYE-ALMANYA DOSTLUK KÖPRÜSÜ’
TGMN’nin pandemi döneminde çalışmalarını dijital ortamda devam ettirdiğini belirten Bayraktar, ‘‘Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz, Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, Bavyera milletvekili Arif Taşdelen, Nürnberg, Fürth ve Erlangen Belediye Başkanları, Belediye Meclis üyeleri, Baden Würtenberg eyaletinin Türk Toplum Başkanı Gökay Sofuoğlu, STK yöneticileri ve esnafların katıldığı canlı söyleşilerle Türk toplumunun sorunları ve çözüm yolları dile getirilerek Türkiye-Almanya dostluk köprüsü üstlenilmiştir” dedi. TGMN’nin daha aktif hale getirilmesi konusunda toplantıya katılanların düşünceleri alındı.
TGMN Başkanı Bayraktar’ın Bayramlaşma Davetine katılanlar:
Saadet Nürnberg Bölge Başkan Yardımcısı Musa Tamer, DİTİB Kuzey Bavyera Eyalet Yönetim Kurulu Üyesi aynı zamanda Fürth Mevlana Camii Başkanı Refet Avcı, Tük-Alman Özürlüler ve Entegrasyon Derneği Başkanı Kamile Erdemir, Global Dernek Kurucu Başkanı Celalettin Avcı, Kuzey Bavyera Türk-Alman Kadınlar Kulübü (DTFC) Onursal Başkanı Gülseren Suzan Menzel, DTFC Başkanı Avukat Sevtap Oygün, DTFC Yönetim Kurulu Üyesi Hava Özel, Nürnberg Metropol Bölgesi Türk-Alman İşadamları Dernek Başkanı Dr.Ali Aydın, Dr.Nurcan Ayrdın, Yönetim Kurulu Üyeleri Başkanı Dr. Ali Aydın ve Dr.Nurcan Aydın, SPD Nordostbahnhof Bölge Başkanı Abdurrahman Gümrükçü, FDP Nürnberg Belediye Meclisi Üyesi Ümit Sormaz, SPD Fürth Belediye Meclisi Üyesi Ayhan Yeşil, Hayat Gündüz Yaşlı Bakım Merkezi sahibi Mühübe Gürdoğan Serçe, Mevlana Restoran sahibi Ahmet Can, Sumach Restorant sahibi Muzaffer Gündoğdu ve iş insanları Mehmet Tozan, Hasan Karaali, Aydın Yüksel,Ceylan Aytugan ve Bayern Ses Gazetesi ile Euro İmaj Dergi sahibi Ali Boz katıldı.
Haber: ilhan Baba-Nürnberg
Der Haushaltsausschuss des Bundestages hat diese Woche das Denkmalschutz-Sonderprogramm XI mit 66 Millionen Euro für den Denkmalschutz in den Kommunen ausgestattet.
„Ich weiß, wie schwer es für Kommunen ist, die wunderschönen Denkmäler in unserer Region aus eigener Kraft zu erhalten. Dieses Programm ist daher eine tolle Chance“, freut sich der Schweinfurter Bundestagsabgeordnete Markus Hümpfer (SPD). Im Rahmen des Sonderprogramms beteiligt sich der Bund an der Sanierung bedeutsamer Kulturdenkmäler mit bis zu 50 Prozent der Kosten. Die Sanierung muss der Substanzerhaltung oder Restaurierung im Sinne der Denkmalpflege dienen.
Länder und Kommunen, Kirchen, Stiftungen, Vereine oder auch Privatpersonen können ab sofort Anträge über das Bayerische Landesamt für Denkmalpflege stellen, welches diese bis zum 9. September prüfen und weiterleiten muss. Eine frühe Einreichung der Unterlagen ist daher ratsam.
Weitere Informationen hat der Abgeordnete auf www.markus-huempfer.de/foerderprogramme/ zusammengestellt.
Türk Toplumunun sosyo-kültürel meselelerinde uzun yillardan bu yana Almanya’dan bakış açısı ile sorunlara getirdiği çözüm önerileri ile Türk Toplumunun sesi olmaya çalışıyoruz. Ne kadar dinleniyor ve ya anlaşılıyoruz bilemiyorum ama özellikle sıla yolu öncesi yetkilileri olası problemler ile ilgili şimdiden uyarmaya çalışıyoruz. Kapıkule, Pazarkule, İpsala karayolu geçiş noktaları ve sınır gümrüklerinde yığılma olursa, Avrupalı Türklerin bu sefer sesini yükselterek “yapamayan geri çekilsin” tepkisine yöneleceğini tahmin edebiliyorum. Çünkü korona döneminde insanların mecbur kalmadıkça uçak yerine otomobil ile yola düşeceğini tahmin edebilliyorum. Sıcak havada, uzun yolda ve tam vatana girecek iken basit sorunlarda bile insanların sinirli olacağı şimdiden kabul edilmelidir.
İzin öncesi uyarıların önemini bir kere daha hatirlatalım. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları Türkiye’nin kara yolu geçiş noktaları olarak milyonların akın ettiği kapılardır. Bunun hazırlığı ise Şubat, Mart aylarında yapılmalıdır. Bizim insanımız Bulgaristan’da bir saat fazla kalmadan Türkiye’ye girerek bayrağının dalgalanmasını bir kaç dakikada görebilmelidir. Benim devletim bunu başarmalı ve Avrupa gurbetinde yıllarını geçiren insanımızın vatan hasretini yaşamayan bilemez. Ama onların vatan sevgisine saygı duymayan memur herşeyden önce görevini yapmalı ve vatandaşın zorunu kolaylaştırmalıdır. Bu düzenlemeleri yapamayan birinin özellikle bu aylarda bu önemli noktalarda görev yapmamalıdır. Binlerce kilometre yolculuktan sonra insanın kendi vatanına girebilmek için çile çekmesini kimse bize izah edemez.
THY biletlerinin de son derece pahalı olmasının sebebini bir türlü anlayabilmiş değilim. Dünyanın en büyük havalimanı bizde, ama uçak eksikliği olmalı. Fiyatlar yeniden gözden geçirilerek Sıla-i Rahim yolculuğu vatandaşımız için çekici hala gelmelidir. Avrupa’da yaşayan milyonlarca GöçTürk’ün önündeki tüm seyahat engelleri kaldırılmalıdır. Onlar Türkiye’nin en sadık turistleri en iyi yatırımcıları gerekerse savunucularıdır. Türkiye GöçTürkleri sakın ola kırmadan ve onları küstürmeden ülkesini ziyaret etmelidir. İnanın ülkesine sırf destek olsun diye bir yerine üç defa gelecek, hatta krediler çekip ülkesine yatırım olarak geri getirecektir. Türkiye Göçtürklerin değerini iyi bilmelidir. Çünkü dünyada onlar kadar ülkesine bağlı başka bir göçmen grup yoktur. Türkiye insanına sahip çıkmalı bir konuda yapılabilecek herşeyi yapmalıdır. Avrupali Türkler ülkelerine sadece rahat bir giriş yaparak bir bayram tatilininin sonunda huzurla işinin başına dönmek istiyor. Bunu istemek en tabi hakkimiz; Ülkemizin sınır kapıları sevgi kapısına dönüşmeli…
Sevgili okuyucular, bu hafta ki yazımızı otomobil dünyasındaki son dönem lerin en büyük haberi ile açmak istiyorum. Avrupa Parlamentosu, dizel ve benzinli araç satışı yasağını onayladı. Bunun sonucu bizler için ne olacak?
2035 için hazırlanan adım
Dediğimiz gibi, AP, 2035 yılından itibaren dizel ve benzinli binek otomobillerin ve hafif ticari araçların satışının yasaklanmasına dair öneriyi onayladı.
Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Komisyonu’nun önerisini oyalayarak AB’nin sıfır emisyon politikası çerçevesinde 2035 yılından itibaren dizel ve benzinli yeni binek otomobillerin ve hafif ticari araçların satışını yasaklayan bir öneriyi onayladı. Alınan karar ile 2035 yılından itibaren içten yanmalı motorlu araçlar yerine sadece elektrikli ya da hidrojenli yeni araç-ların satışına izin verilecek. Avrupa Konseyi’nin de yıl sonuna kadar kararı onaylaması ile yürürlüğe girmesi bekleniyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) 2050 yılına kadar karbon nötrlüğü elde edebilmesi için 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmayı hedefleyen iklim paketi nin bir parçası olarak alınan karar ile otomobil üreticileri, yeni otomobillerinin karbon emisyonlarını 2030'dan itibaren binek otomobiller için yüzde 55 ticari araçlar için %50 azaltmaları gerekecek.
2022 İlk Çeyreğinde görülen araba satış sayıları
Türkiye otomotiv sanayisine yön veren Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), 2022 yılı Ocak-Mart dönemine ait üretim, ihracat adetleri ile pazar verilerini açıkladı. Bu kapsamda ilk çeyrekte toplam taşıt araçları üretimi, bir önceki yılın aynı dönemine göre %12,4 azaldı. Otomobil üretimi ise %21,5 azalarak 166 bin 363 adet oldu.
Almanya piyasasında da bir azalma görüyoruz. Ocak ve şubat ayları 2021 seviyesinde giderken, Marttaki düşüş göze çarptı. Ûlk 3 ayda piyasaya sürülen araç sayısı geçen senenin aynı dönemine göre %4,6 civarı geriledi. Bunun sebebi sadece talep azlığı değil, aynı zamanda üreticilerin Cip, kablo donanımı gibi eksikliklerden dolayı sata madığı araçlar da olduğu bildirildi.
Elektrikli otomobil satışları da göze çarpıyor. geçen senenin ilk 3 ayına göre elektrikli otomobil satışları %10 civarı artmış bulunuyor. BMW geçen yılın son çeyreğine göre elektrikli otomobil satışlarını %150 civarı artırırken, Mercedes Benz % 210 arttırdı.
KARARA İKİNCİ EL ARAÇLAR DAHİL DEĞİL
Söz konusu karara ikinci el araçların dahil olmadığı belirtilirken, ikinci el araçların fiyatının artması bekleniyor. AP milletvekili Ale-xandr Vondra yaptığı açıklamada, “Yeni karar ile 2035 yılından itibaren sadece elektrikli ve hidrojenli otomobiller satılacak. Elbette elektrikli otomobillerin fiyatları batar yaları ile orantılıdır ve fiyatlar içten yanmalı motorlu otomobil fiyatlarına göre pahalıdır. İkinci el otomobillerin satışına ise bir engel getirilmediğinden piyasada geçici de olsa bir belirsizlik olacaktır. Bu nedenle fiyatlar orada da artışa geçecektir” dedi.
Yayınlanan raporlara göre günümüzde, dünyada bir milyardan fazla fosil yakıtlı araç bulunmakta ve dünyanın karbondioksit emisyonlarının yüzde 30'undan fazlasını üretmektedirler. Araç emisyon kurallarının sıkılaştırılması, AB'nin 1990 yılına kıyasla 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarında yüzde 55'lik bir azalma elde etmek istediği “Fit for 55” iklim paketinin bir parçası olarak yer alıyor.
Avrupa Birliği'nin "yanmalı" yasasına Mercedes ve VW'den destek
Almanya ve Fransa, planın çok iddialı ve maliyetli olduğunu, bunun yanında planın sektör üzerinde oldukça ciddi derece olumsuz bir etkisi olacağını söyledi. Buna rağmen Avrupa'nın en büyük otomobil üreticilerinden olan Mercedes-Benz ve Volkswagen, planın gerçekleştirilebilir olduğuna inandıklarını duyurdu.
Wolfsburg merkezli üretici Volkswagen, önümüzdeki on yılın ortasından itibaren içten yanmalı motor yasağına desteğini ifade eden ilk marka oldu. Avrupa Birliği'nin karbondan arındırma stratejisinin "iddialı ama ulaşılabilir" olduğunu belirten Volkswagen, elektrikli mobiliteye geçişin geri döndürülemez olduğunun da altını çizdi. Automotive News tarafından aktarılan bilgilere göre, VW ayrıca, "yanmalı motorları mümkün olan en kısa sürede değiştirmenin ekolojik, teknolojik ve ekonomik olarak tek mantıklı yol" olacağını iddia ediyor.
Mercedes'in genel merkezi nin bulunduğu Stuttgart'tan da destek sesleri yükseliyor. Otomobil üreticisi, Avrupa Birliği'nin koyduğu bu hedefe yeni yasanın gerektirdiğinden daha önce gelebileceğini bile söylüyor. Mercedes'in dış ilişkiler başkanı Eckart von Klaeden, Alman Basın Ajansı'na (DPA) yaptığı açıklamada, "2030 yılına kadar, piyasa koşullarının izin verdiği her yerde tamamen elektrikli olmaya hazırız. Karar, gerekli altyapının oluş turulmasını sağlamak üzere politikacılara sorumluluk yüklüyor" ifadelerini kullandı.
Yasağı destekleyen tek otomobil üreticileri ise Volkswagen ve Mercedes değil. Ford, Stellantis ve Jaguar da 2035'ten itibaren Avrupa'da içten yanmalı motorun sonunu genel minvalde destek-leyen şirketler arasında yer alıyor. Yeni yasanın kesinleşmeden ve onaylanmadan önce 27 AB ülkesinin tamamı tarafından imzalanması gerektiğini hatırlatmak isteriz. Almanya, Fransa ve İtalya gibi büyük ekonomiler şayet bu yasaya olumsuz yaklaşırlarsa, 2035 yılında içten yanmalı motorların sonunu görmek çok da mümkün olmayacaktır.
Size hep öğrencilik yıllarımın okul hatıralarını anlattım daha çok. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki insanların arasında çok derin ve uzun yıllara dayanan ilişkiler vardır. Hele bunlar Türkler ve Almanlar ise asırlar öncesine uzanan köklü ilişkiler vardır.
Bunu nasıl farkettiğimi siz sormadan ben söylemek isterim. Hepimiz biliyoruz 1933 yılından itibaren Almanya üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlamıştı. Ûlerleyen dönemde ülkedeki Yahudi azınlığa karşı uygulanan politika giderek sertleşti ve ülkemizde çok kötü olaylar oldu. Komşularımız olan insanlara haksızlık yapılıyor ve biz Alman halkı onlara yardımda bulunamıyorduk. Size uzun uzun anlatmak istemiyorum, neyi anlatmak istediğimi çok iyi anlıyorsunuz. Çünkü ülkemizdeki baskılar Almanya’yı yaşanmaz hale getirdi ve insanlığın en büyük enerjisi olan insanlar artık mutsuz olma ya başlamıştı. Milyonlarca entelektüel Almanya’yı terkediyordu.
Ülkeden giden beyin göçü önemli ölçüde Okyanus ötesine, yani uzaklardaki Amerika’ya gidiyordu. Yani başımızdaki bir ülke ise bu akademisyenlere sahip çıkarak onlara vatan olarak kullanabilecekleri bir ülke ve çalışabilecekleri imkanlar sunuyordu. Bu ülke Türkiye idi. Türk lider Atatürk Alman akademis yenlere verdiği imkan ve özgürlük dönemin fakir Türkiyesi’nde çok büyük bir jest idi. 1930‘ların başından itibaren Türkiye’deki tüm üniversite, fakülte ve enstitülerde çok sayıdaAlman akademisyen çalışmaya başladı. Tercüman yardımı ile de olsa derslerini verebiliyorlardı. Atatürk’ün tek şartı vardı onlar için; En kısa zamanda Türkçe’yi öğrenerek derslerini Türkçe verebilmeleri idi. Duydum ki en başarılısı Ernst Reuter imiş ve daha birinci yılı dolmadan derslerini Türkçe vermeye başlamış. Atatürk’ün bu politikası önünde saygı ile eğiliyor, bilim insanlarına olan desteğini takdir ediyorum.
Esas konu detaylar değil, Atatürk’ün politikası ile Türkiye, yeni yüksek öğretim kurumları, enstitüler ve fakülteler kazanmış. Alman akademisyenler de ciddi anlamda çalışmalarına ara vermeden devam ederek öğrenciler yetiştirip insanlığa hizmet etmişlerdi. Ûki tarafın da zor yılları kendi imkanları ile kolaya çevirmeyi başardığını farkediyoruz. Bunları geçen akşam Münih’de Altes Rathaus’da Türk Tarih Kurumu ile IKG Enstitüsü tarafından düzenlenen “Alman akademisyenlerin Modern Türkiye’ye Katkıları” adlı çalıştayda öğrendim. Hep derim Türkler ve Almanlar tarihlerini okurlarsa birbirlerini daha iyi tanırlar. Bu bağlamda arkadaşım Latif Çelik’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.