Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BREMEN (AA) - Almanya'nın Bremen kentinde İslam Toplumu Milli Görüş'e (IGMG) bağlı Kuba Camisi'nin temeli törenle atıldı.
 
Çift minareli ve 7 kubbeli inşa edilecek caminin temel atma törenine Bremen Eyalet Başbakanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Andreas Bovenschulte, Türkiye'nin Hannover Başkonsolosu Gül Özge Kaya ile Yahudi ve Hristiyan cemaatlerinden temsilciler katıldı.
Bovenschulte caminin kente değer katacağını belirterek "Hemelingen merkezinde yapılacak yeni Kuba Camisi, görkemli mimarisiyle şehrimize zenginlik katacağı gibi Müslümanların katettiği aşama ve onlara verdiğimiz değerin de bir göstergesi olacak." dedi.
Camilerin bir araya gelme mekanları olduğunu belirten Bovenschulte, "Camilere sadece açık kapı gününde değil, daha sık gelinmeli." diye konuştu.
 
 
 
 
- Hannover Başkonsolosu Kaya
Başkonsolos Gül Özge Kaya da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde cami temel atma töreninde olmaktan mutluluk ve onur duyduğunu söyledi.
Bremen'i farklı din ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşadığı bir eyalet olarak bildiğini dile getiren Kaya, "Camiler kültürler arasında bir köprü vazifesi görüyor. Cami Bremen'deki birlikte yaşama katkı sağlayacak." diye konuştu.
Almanya'da artan yabancı düşmanlığı ve İslamofobi'ye de değinen Kaya, "Barışçıl yaşam karşıtlarına fırsat vermeyelim." ifadesini kullandı.
 
IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün de "Camide bizim için kubbe, minare ne kadar önemli olsa bile bizim için en önemlisi bu caminin fonksiyondur. Yani huzura, barışa katkı sağlamasıdır. Bu topraklarda ve bu toplumda, vatan edindiğimiz şehirde bu toplumun sorularına, meselelerine çözüm üretecek vasıflı insanlar yetiştiriyorsa cami fonksiyonunu yerine getiriyor demektir." şeklinde konuştu.
2025'te tamamlanması planlanan caminin maliyetinin yaklaşık 2 milyon avroyu bulacağı kaydediliyor.
 
 

 

Die Fischspezialisten des Hauses Meeß sind nicht nur seit inzwischen sieben Generationen als Schaustellerfamilie bekannt - auch im Bereich der Gastronomie können sie auf eine stolze und kulinarische Erfahrung und Vergangenheit von mehreren Jahrzehnten zurückblicken. Und gerade hat mit der Übernahme des alteingesessenen Stockfisch-Traditionshauses Antoni eine bekannte Institution neuen Wind in die Segeln bekommen.
 
 
 
 
Nach 30 Jahren unter der Führung von Herrn Antoni wird diese weit über die Würzburger Stadtgrenzen hinaus bekannte Genusstradition nun von der Fischbraterei Meeß serviert - natürlich im gewohnten und seit Jahren geschätzten Rezeptur. Und Herr Antoni wird auf dem anstehenden Würzburger Frühjahrsvolksfest zwischen dem 26. März und 10. April 2022 auf dem Talavera-Platz selbst persönlich die Stammkunden begrüßen und willkommen heißen. Denn eines ist ebenso sicher wie die Vorzüge und wichtigen Gesundheits- und Nährstoffe von Fisch für den Körper: nach einem Jahr 2020 voller Einschränkungen und Entbehrungen haben die Menschen aus dem Würzburger Stadt- und Landgebiet den Genuss von Bratfisch vom Stock mehr als verdient.
 
 
 
 
Seien auch Sie daher dabei, wenn der Frühling in den nächstem Tagen Einzug hält und die Sonnenstrahlen uns und unsere Herzen erwärmen, während die Menschen mit ihren Liebsten bei einem delikaten Bratfisch die ganze Frische einer endlich wieder gewonnenen Normalität draußen genießen...
 
 

Kuzey Bavyera’daki en önemli tekstil mağazası Murk Bekleidungshaus, göçmen kökenli müşterilerin en çok uğradığı alışveriş mağazalarından biri olarak tanınıyor. Birbirinden önemli aksiyonlar ile kadın, erkek ve çocuklara hitap eden dev giyim mağazası, genç nesil insanlar için de bahar sezonunda yine müşterilerini bekliyor.

 

Birlik Gazetesine açıklamalarda bulunan mağaza sahibi Johannes Murk, “Uzun yıllardan buyana Türk Toplumunu yakından tanıyor ve onların alışveriş kültürlerini yakından takip ediyoruz. Uzun ve zorlu Corona günleri sonrasında onlarla birlikte olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Müşterilerimiz ile birarada olmaktan da ayrıca çok büyük mutluluk duyuyoruz” şeklinde konuştu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

BLKA erteilt Zuschlag für neues Analysesystem - Bayerns Innenminister Joachim Herrmann legt höchste Ansprüche an Datensicherheit und Datenschutz: Wird erst nach eingehender Überprüfung eingeführt

 
Die Bayerische Polizei bekommt ein neues 'Verfahrensübergreifendes Recherche- und Analysesystem' (VeRA). Nach einer europaweiten Ausschreibung des Bayerischen Landeskriminalamts (BLKA) erfüllt einzig die Firma Palantir Technologies GmbH die strengen Ausschreibungskriterien. Daher hat das BLKA den Zuschlag erteilt. Bayerns Innenminister Joachim Herrmann begrüßt die Entscheidung, eine neue Analysesoftware anzuschaffen: "Damit wird die Bayerische Polizei vor allem Terrorismus und Schwerstkriminalität noch konsequenter bekämpfen können."
 
Da höchstmögliche Datensicherheit und bestmöglicher Datenschutz sehr wichtig sind, kündigte der Innenminister vor der Einführung eine vollständige Überprüfung der Software und des Quellcodes durch ein unabhängiges deutsches Forschungsinstitut wie beispielsweise der Fraunhofer-Gesellschaft an. "Grundvoraussetzung für die Einführung der Software bei der Bayerischen Polizei ist, dass uns die Einhaltung der hohen Sicherheitsstandards zu 100 Prozent bestätigt wird." Andernfalls werde das BLKA vom Vertrag zurücktreten. Außerdem werde sich die Bayerische Polizei auch weiterhin eng mit dem Landesbeauftragten für den Datenschutz abstimmen. Zusätzlich kündigte der Innenminister an, VeRA erst dann einzuführen, wenn der Bayerische Landtag unter Federführung seines Ausschusses für Kommunale Fragen, Innere Sicherheit und Sport der Einführung ausdrücklich zugestimmt hat.
Herrmann hob hervor, dass die neue Analysesoftware nur innerhalb des Polizeinetzes und ohne Verbindung zum Internet eingesetzt werden wird. Ein Zugriff auf die Daten von außen oder ein Datenabfluss auf externe Server ist damit ausgeschlossen. Außerdem wird sichergestellt, dass die Analysesoftware nur unter gewissen Voraussetzungen eingesetzt werden kann. Nur besonders ausgewählte und speziell geschulte Polizeiexperten werden eine Zugriffsberechtigung bekommen.
Menschen vor Ort aber auch in Bayern nach besten Kräften unterstützen / Humanitärer Verantwortung in Bayern gerecht werden / Gemeinsam für Solidarität, Humanität und Frieden einsetzen
 
 
Die Integrationsbeauftragte der Bayerischen Staatsregierung Gudrun Brendel-Fischer, MdL, hat heute in der ANKER-Einrichtung in Bamberg die ersten ukrainischen Kriegsflüchtlinge empfangen und ihnen bestmögliche Unterstützung zugesichert.
 
Brendel-Fischer ist besorgt über den Angriffskrieg der Russen auf den ehemaligen Bruderstaat Ukraine und sichert den Geflüchteten sowie auch  der ukrainischen Zivilbevölkerung Unterstützung zu: „In den Gesprächen mit den geflüchteten Familien wurde eines ganz deutlich: Dem Konflikt und dem damit verbundenen Leid muss Einhalt geboten werden. Die jüngere europäische Geschichte ist geprägt von gemeinsamer Wirtschaftspolitik, kultureller Annäherung und diplomatischen Beziehungen – kurzum durch ein oftmals forderndes aber friedliches Miteinander ohne militärische Invasionen und Muskelspiele. Auch in der russischen Bevölkerung gibt es eine überwältigende Mehrheit, die sich Pressefreiheit und Frieden wünscht. Aktuell werden dort leider Menschenrechte mit Füßen getreten und Oppositionelle inhaftiert.“
 
„Wir unterstützen die Menschen in der Ukraine oder auch die bei uns anlandenden Geflüchteten nach besten Kräften mit Sach- und Geldspenden. Wir werden wie auch in der Flüchtlingskrise zuvor unserer humanitären Verantwortung in Bayern gerecht“, so die Beauftragte.  
 
Die Kriegsflüchtlinge aus der Ukraine erhalten nach aktuellem Stand schnell und unbürokratisch nach der Registrierung in einem der Bayerischen ANKER-Zentren einen einjährigen Aufenthaltsstatus mit Verlängerungsoption. Die Integrationsbeauftragte begrüßt das vereinfachte Verfahren: „Hier schnell und unbürokratisch vom Krieg gezeichneten Menschen Schutz zu bieten, ist der richtige Weg!“, resümiert Brendel-Fischer. 

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Saadet Partisi Avrupa Teşkilatı'nın Duisburg kentinde düzenlediği programda partililerle bir araya geldi. Karamollaoğlu toplantıya katılan çok sayıda taraftar ve konuklara önemli mesajlar verdi.

 

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Saadet Partisi Avrupa Teşkilatı'nın Duisburg kentinde düzenlediği programda partililerle bir araya geldi.

 

MÜDAHALEYİ TASVİP ETMİYORUZ

Karamollaoğlu, Rudolf-Schock Salonu'ndaki "Avrupa Buluşması"nda, Rusya'nın Ukrayna'ya girmesini tasvip etmediklerini söyledi. Ukrayna meselesinin birçok yönüyle ciddi problemler barındırdığını dile getiren Karamollaoğlu, şöyle devam etti: "Bir tarafta Rusların aniden Ukrayna'ya girmesi elbette tasvip etmediğimiz, bağımsız bir ülkenin başka bir ülke tarafından işgal edildiğinin işareti de olduğu için hiçbir zaman böyle bir yaklaşımı tasvip etmeyiz. Ancak bu yaklaşımla mücadele edilirken hatalara düşülmemesi gerektiğini de vurgulamadan edemeyeceğiz.

 

BİR AN ÖNCE BARIŞ TESİS EDİLMELİ

Elbette ki, bütün dünya böyle bir davranışın yanlışlığını ortaya koymak için gayret edecektir. Barışın bir an önce tesisi için de hepimiz üzerimize düşeni yerine getirme gayretinde olacağız. Ama nasıl çalışacağımız, nasıl mücadele vereceğimiz çok çok önemli.

 

BİZİ YANLIŞ BİLENLERE DOĞRUYU ANLATACAĞIZ

"Temel Karamollaoğlu, "Zaman hızla geçiyor, seçime en fazla 15 ay kaldı. 15 ay sonra bu sistem değişecek, bu sistemin yerine adil bir sistem gelecek. O zaman herhangi bir parti tek başına iktidara gelemezse bir araya geleceğiz, problemleri birlikte çözmenin yollarını arayacağız. İnşallah ülkemiz değişecek, dünya değişecek." ifadelerini kullandı. Seçimlere kadar tüm teşkilatların çok çalışmasının ve herkesle temasa geçilmesinin önemli olduğunu söyleyen Karamollaoğlu, şunları kaydetti: "Biz bu fikir ve düşünceleri topluma anlatmaya, onların desteğini almaya mecburuz. Ülkemizde de bunu söylüyoruz, burada da bunu söylüyoruz. Herkesle temas kuracağız, herkesle tokalaşacağız, herkesin halini hatırını soracağız, bizi yanlış bilenlere doğruyu anlatacağız, aslında beraber olacağımızı onlara hissettireceğiz, bu çok ciddi bir çalışma gerektiriyor. Hem hanım kardeşlerimiz hem gençlerimiz hem de ana teşkilatımız bu sorumluluğu yüklenmiş durumda."

Duisburg – Birlik

 

 

Bereits seit dem Mittelalter bewirtschaften Landwirte im Nürnberger Stadtgebiet Wiesen in einer traditionellen Bewässerungsweise.

Durch die Bewässerung haben diese Wiesen einen positiven Einfluss auf die Umwelt und auf das Klima. Tatsächlich kühlen die Wiesen die im Sommer zunehmend überhitzte Stadt. Die fränkischen Wässerwiesen gehören zu den besterhaltenen in ganz Europa und wurden daher 2021 in das Bundesweite Verzeichnis des Immateriellen Kulturerbes der UNESCO aufgenommen. Jetzt schlägt die Bundesrepublik zusammen mit sechs weiteren Nationen unter anderem die Wässerwiesen in Franken der UNESCO für die Aufnahme in die Repräsentative Liste des immateriellen Kulturerbes der Menschheit vor.

Nürnbergs Oberbürgermeister Marcus König erläutert: „Die Wässerwiesen in Nürnberg sind Bestandteil einer Landschaft mit insgesamt etwa 2 000 Hektar aktiv bewässerten Gebieten. Diese erstrecken sich weit über die Fläche von Nürnberg hinaus zwischen Schwabach im Süden und Forchheim im Norden und folgen den Flusssystemen von Rednitz und Regnitz.“ Ein großer Teil der Grünlandflächen im Rednitztal wird mit Hilfe der historischen Form der Wiesenbewässerung bewirtschaftet. Über ein weit verzweigtes Netz werden die Wiesen in der Zeit von Mai bis September je nach Trockenheit etwa zwei- bis viermal durch Überstauung überschwemmt. Die jeweiligen Wässergebiete, die zum Teil auch ins Stadtgebiet von Schwabach reichen, umfassen insgesamt rund 200 Hektar.

„Durch die Bewässerung“, so Nürnbergs Umweltreferentin Britta Walthelm, „haben diese Wiesen einen positiven Einfluss auf die Umwelt und auf das Klima. Tatsächlich kühlen die Wiesen die im Sommer zunehmend überhitzte Stadt.“ Gerhard Zimmermann vom Wässerverband „Hopfengarten“ ergänzt: „Für uns Landwirte ist die Wässerwiesennutzung gerade in Zeiten des Klimawandels von sehr großer Bedeutung“.

Die Wässerung und die Unterhaltung der Wehre und Hauptgräben unterlagen beziehungsweise unterliegen heute noch genossenschaftlich organisierten Wässerverbänden. Im Nürnberger Rednitztal sind es heute noch sechs aktive Wässergenossenschaften, die zwischen fünf bis
18 Mitglieder haben. Vor Ort leisten die Verbandsmitglieder, in der Regel Landwirte, die Arbeit und erhalten damit diese alte Kulturtechnik. Noch immer wird hier altes Wasserrecht angewendet. So ist in den alten Wässerordnungen genau geregelt wer, wann, wie lange seine Wiesen wässern darf und wer für den Unterhalt von Gräben und Wehren zuständig ist.

Die Bewirtschaftung von Wässerwiesen dient der natürlichen Düngung und besseren Wasserversorgung der Wiesen. Die Wässerung erfolgt energieunabhängig nach dem Prinzip der Staubewässerung. In den meisten Fällen wird das Wasser in die Gräben mit Hilfe entsprechender Wehrsysteme ausgeleitet. Da die Flüsse Regnitz, Rednitz und Pegnitz in flachen Tälern liegen, wurde früher auch mit Wasserschöpfrädern bewässert. Erhalten blieben diese technischen Zeitzeugen unter anderem in Möhrendorf und an der Satzinger Mühle. Eine mehr als 100 Jahre alte Pumptechnik steht bei Reichelsdorf. Die Wasserschöpfräder in Möhrendorf werden von der dortigen Wasserradgemeinschaft unterhalten und gepflegt, die Anlage an der Satzinger Mühle vom Wasserwirtschaftsamt und die Pumptechnik in Reichelsdorf vom dortigen Wässerverband.

Um die traditionelle Bewirtschaftung auch weiterhin zu erhalten und die positiven Auswirkungen auf Natur und Klima weiterhin zu gewährleisten, förderte das Umweltamt der Stadt Nürnberg im Rahmen eines Ausgleichsprojekts die Wässerverbände finanziell bei der Instandhaltung der technischen Anlagen. Der Landschaftspflegeverband der Stadt Nürnberg e.V. unterstützt die Landwirte bei der Pflege der Gräben. let

BERLİN (AA) - Almanya'nın önde gelen ekonomi enstitülerinden Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), 2022 Almanya ekonomisi büyüme tahminini Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı nedeniyle yüzde 4’den yüzde 2,1’e indirdi.
 

IfW'den yapılan açıklamada, Alman ekonomisine ilişkin kış döneminde paylaşılan ve 2022, ve 2023'ü kapsayan büyüme tahminlerinde ilkbahar döneminde güncelleme yapıldığı belirtildi.

Enstitü, 2022 için Almanya ekonomisi büyüme tahminini Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle yüzde 4’den yüzde 2,1’e indirirken, gelecek yıl için ise yüzde 3,3'ten yüzde 3,5’e yükseltti.

Ukrayna'daki savaşın Alman ekonomisi üzerinde gözle görülür bir baskı oluşturduğu ve zaten güçlü olan enflasyonist baskıyı artırdığı vurgulanan açıklamada, “Ancak, Alman ekonomisinde toparlanma devam ediyor.” denildi.

 

Açıklamada, Ukrayna savaşının yılın ikinci yarısında Alman ekonomisinin Kovid-19 salgını öncesi seviyelere dönüşünü geciktirdiğine işaret edilerek, “Üretim kapasitesi yıl sonuna kadar yetersiz kalacak ve bu nedenle ekonomik üretim potansiyelin altında kalacaktır.” değerlendirmesinde bulunuldu.

IfW’in açıklamasında, “Ukrayna'daki savaş, daha fazla belirsizlik oluşturuyor. Tedarik zincirlerinde yeni baskı uyguluyor, özellikle başta petrol ve doğal gaz olmak üzere ham madde fiyatlarındaki ek artışlar yoluyla ekonomiyi etkiliyor. Genel olarak, Almanya'nın 2022'deki enerji ithalatı faturasının, aralık tahminimizden yaklaşık 40 milyar avro daha yüksek olması muhtemel.” denildi.

Ham madde ve üretim maliyetlerindeki keskin artışın henüz tüketicilere tam olarak yansıtılmadığı vurgulanan açıklamada, ek maliyetlerin tüketici fiyatlarına tam olarak yansıtılmasıyla yıl boyunca yüksek enflasyon oranları görüleceğine işaret edildi.

IfW ekonomistleri, Almanya’da enflasyonun bu yıl ortalama yüzde 5,8’e yükselmesini bekleniyor. Bu da ülkede Doğu ve Batı Almanya’nın 1990'da birleşmesinin ardından en yüksek enflasyon oranı olacak.

 

- Deutsche Bank da büyüme tahmininde aşağı yönlü revizyon yapmıştı

Ukrayna savaşının Alman iş piyasasında olumsuz bir iz bırakmayacağını öngören IfW ekonomistleri, kamu harcamalarının savaşın etkileriyle artacağını bu nedenle Alman hükümetinin bütçe açıklarının da bir süre daha yüksek seviyelerde kalacağını tahmin ediyor.

Öte yandan, 9 Mart’ta da Almanya'nın en büyük bankalarından Deutsche Bank, 2022 için Almanya ekonomisine ilişkin büyüme tahminini Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle yüzde 4’den yüzde 2,5’e indirmiş, enerji fiyatlarındaki yüksek artışı göz önüne alarak enflasyon tahminini yeniden artırarak yüzde 5,5'e çıkarmıştı.

 

Bu arada, Almanya'da ocak ayında yüzde 4,9 olan yıllık enflasyon, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla artan petrol ve gaz fiyatlarındaki son yükselişten önce şubatta yüzde 5,1'e ulaşmıştı.

Almanya'da, tüketiciler için alışılmadık derecede yüksek seyreden enflasyonun olumsuz etkileri iyice hissedilirken bu nedenle Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) gevşek para politikasına yönelik hoşnutsuzluk da artıyor.

Bir asır önce Weimar Cumhuriyeti'nde (1918-1933 dönemi) görülen ve tüketicilerin satın alma gücünü çökerten hiper enflasyondan dolayı "enflasyon" Almanya'da her zaman hassas bir konu olarak görülüyor.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB)  ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı işbirliğinde yurt dışında yaşayan ailelere dair sorunların gündeme getirilerek çözüm önerilerinin sunulduğu “Yeni Yüzler Yeni Sözler” programı düzenleniyor.  

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) her yıl gerçekleştirdiği projelerle yurt dışında yaşayan aileler için çeşitli hizmetler yürüterek insan kaynağının yetiştirilmesine katkıda bulunuyor. Yurt dışında yaşayan ailelerin bulundukları ülkelerin koşullarında farklı sorunlarla karşılaştığını dikkate alarak politikalar üretmeye çalışan YTB, sorunları yerinde tecrübe eden kişilerle de zaman zaman istişarelerde bulunuyor. Bu minvalde, bir seri halinde devam eden  “Yeni Yüzler Yeni Sözler” programının ilkini “Gençlik” alanında gerçekleştirilirken ikincisi de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı işbirliğinde “Aile” konusunda Ankara’da düzenliyor. 10 ülkeden 28 katılımcı ile yurt dışında yaşayan ailelere dair sorunların gündeme getirildiği toplantıda çözüm önerileri masaya yatırılıyor.  Toplantıya yurt dışında yaşayan Türk ailelerle doğrudan temas halinde bulunan; pedagoji, psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, aile hukuku ve benzeri alanlarda uzman isimler katıldı. 

 

 

YURT DIŞINDAKİ VATANDAŞLARIN SORUNLARINA YÖNELİK ÇALIŞMALAR ZORUNLU HALE GELDİ 

 

Programda konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı İsmail Ergüneş, sosyal hizmetler alanında yurt içinde elde ettikleri tecrübeleri, yurt dışında yaşayan ailelerin hizmetine sunduklarını ifade etti. Yurt dışında yaşayan ailelerin sorunlarına yönelik çalışmaların zorunlu hale geldiğini kaydeden Ergüneş,  vatandaşların Almanya ile başlayan göç serüveninin bugün sadece Avrupa Birliği ülkelerinde 5 milyon insana ulaştığını bildirdi.

Yurt dışında yaşayan vatandaşların değerlerinden kopmadan, varlıklarını güçlü bir şekilde idame ettirdiğini söyleyen Ergüneş, “Bunun en önemli nedeni; vatandaşların yurt dışında Türk aile yapısını koruması, örf, adet, inanç ve kültürlerine sahip çıkmasıdır. Bunda elbette ülkemizde uygulanan güçlü dış politikanın ve ilgili bakanlıklarımızın payı vardır” dedi. 

 

Yurt dışında yaşayan Türk aileleri ile ilgili analizleri çok iyi yapmak durumunda olduklarını dile getiren Ergüneş “Temelde aile olmak üzere yurt dışında yaşayan vatandaşların karşılaştıkları sorunlarla yakından ilgilenmekte ve çözüm önerileri üzerine çalışmalar yürütmekteyiz. Türk toplumuna katkı sağlamak üzere Türk diasporasıyla bir araya gelerek yürütülen faaliyetler bizler için çok önemli. Bu hayırlı çalışmaların hayata geçirilmesinde yurt dışında faaliyet gösteren STK’ların da önemi büyüttür. Sizlerle birlikte geleceğin güçlü Türkiye’sini güçlü aile yapılarıyla inşa etmek hepimiz için gurur kaynağı olacaktır. Ailemize, inancımıza, gençlerimize, kültürümüze, dilimize ve içinde yaşadığımız topluma sahip çıkacağız” dedi.

 

 

TÜRK VARLIĞININ BAŞARISININ EN ÖNEMLİ UNSURU AİLE YAPISI 

 

Avrupa’daki 60 yıllık millet varlığının bugüne kadar başarılı bir şekilde gelmesinde en önemli unsurun aile kavramı olduğuna dikkat çeken YTB Başkanı Abdullah Eren ise, “Birçoğu belki de bulunduğu şehrin merkezini görmeyip Avrupa’ya giden ve başarılı olup Avrupa’da Türk varlığını meydana getiren insanımızın en önemli toplumsal mukavemet araçlarından biri şüphesiz aile bütünlüğüdür.” diye konuştu.

YTB olarak aile ve sosyal hizmetler alanına ayrı bir başlık açtıklarını kaydeden Eren, “Aile ve sosyal hizmetler burslarımız var. Avrupa’da; pedagoji, psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, aile hukuku ve benzeri alanlarda gençleri yetiştirmek için bu bursları veriyoruz. Proje destekleri veriyoruz. Sadece 2011’den 2020’ye kadar çok sayıda projeye destek verdik. İstişare toplantılarına devam ediyoruz.” şeklinde konuştu. 

 

Yurt dışındaki millet varlığının önümüzdeki dönemde Avrupa’da tutunmasının devam etmesini sağlayacak en önemli unsurun da yine aile birliği ve bütünlüğü olduğunun altını çizen Eren, “Avrupa’da Türkler yaşadıkları ülkelere uyum sağladılar ve kendi öz kimliklerini, benliklerini kaybetmediler. Önümüzde çok çetin bir mücadele var. Nesiller geçtikçe Türkiye ile olan ilişkiyi nasıl sağlayacağız? Bunlar cevap bulunması gereken sorular. Bu toplantıda bu sorulara cevap arayacağız” dedi.

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı Kazım Türkmen, Berât Kandili dolayısıyla mesaj yayımladı.

Türkmen Berât Kandili dolayısıyla yayımladığı mesajda, “Rabbimiz bu mübarek gece hürmetine bizlere, günah yüklerinden arınmış ve suçlarından berat etmiş kullar olarak Ramazan’a ulaşmayı nasip eylesin” dedi.

Türkmen, şöyle devam etti:

Mübarek üç ayların ortasına ulaştığımız şu günlerde, geçen her gün bizi Ramazan’a bir adım daha yaklaştırıyor. Ruha ağır gelen her türlü sıkıntıdan, insanı inciten her türlü hatadan, yaratılış amacımıza ve Rabbimizin rızasına yakışmayan her türlü kötülükten berat etmek için eşsiz bir fırsat daha yakalayacağız inşallah.

Mübarek üç ayların ortasına ulaştığımız şu günlerde, geçen her gün bizi Ramazan’a bir adım daha yaklaştırıyor. Ruha ağır gelen her türlü sıkıntıdan, insanı inciten her türlü hatadan, yaratılış amacımıza ve Rabbimizin rızasına yakışmayan her türlü kötülükten berat etmek için eşsiz bir fırsat daha yakalayacağız inşallah.

Cenâb-ı Hakk’ın bize lütfettiği bu bereket ayları, geçmişin muhasebesini ve geleceğin planlamasını yapacağımız tefekkür vakitleridir. Nefsimizin arzularına göre değil, Rabbimizin rızası doğrultusunda yaşamaya azmedeceğimiz karar vakitleridir. Hata ve günahlarımızdan tevbe edip, Rabbimizin af ve mağfiretine sığınacağımız dua ve niyaz vakitleridir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) bize şu tavsiyede bulunmaktadır: “Şâban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Gündüzünde oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya rahmet nazarı ile bakar ve fecir oluncaya kadar şöyle buyurur: ‘Benden af dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Sıkıntıya uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim!”

Bu bağışlanma mevsiminde bize düşen derin tefekkürdür, gönülden niyazdır, dönüşü olmayan tevbedir. Öyleyse, geliniz, bu Kandil’de hep birlikte tevbe edelim:

Zaman zaman, hırs, tamah ve bencilliğe kapılarak dünyayı ahirete tercih eder hale geldiğimiz için;

En yakınlarımızdan bile sevgi ve merhameti esirgediğimiz, eşimizi ve çocuklarımızı ihmal ettiğimiz, akrabalarımızı, yetimleri, kimsesizleri, yardıma muhtaçları unuttuğumuz günler için;

Rabbimizin bize emanet ettiği dünya evini harap ettiğimiz için;

Kendimiz için, din kardeşlerimiz için;

İslam coğrafyasında ikilik ve kavgaların sona ermesi için;

Acılar içerisinde kıvranan âlem-i İslam‘ın sulh ve selameti için.