Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), 40’ıncı kuruluş yıl dönümü için yeni ve özel logo çalışması yaptı.
858 cami derneği, 60 binden fazla aktif gönüllüsü, yüz binlerce üyesi ile 2024 yılında kuruluşunun 40. yılının kutlanacağı, aynı zamanda 40. kuruluş yıl dönümünü yansıtan yeni logo tasarımı tamamlandı.
2024 yılına özel logoda DİTİB’nin bu yılki kuruluş yılını ağaç halkalarından ilham alınarak beyaz zemin üzerine kuruluş yıl dönümünü hatırlatan altın renginde 40 rakamı ile tasarlandı.
40. kuruluş yıl dönümüne özgü tasarlandı
DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, yaptığı açıklamada “DİTİB Federal Birliğimizin 40 yıllık bir maziyi geride bırakmış olmasının sevinç ve gururunu yaşıyoruz. Bu özel anı 40. Yıl dönümümüze özgü bir logo tasarladık.“ dedi.
2024 yılında gerek organizasyonlarda, gerek yazışma ve davetiyelerde 40’ıncı yılı içeren yeni logoyu kullanacaklarını ifade eden Kuzey, 2024 yılı DİTİB’in 40'ıncı kuruluş yıl dönümü olduğunu söyledi.
40 yıllık tarihi simgeliyor
1984 yılından bu yana güçlü bir çınara dönüşen DİTİB Federal Birliği‘nin 40 yıllık tarihini simgelediğine vurgu yapan Kuzey şunları kaydetti: “Ağaç halkalarından ilham alan logomuz, kuruluşundan bu yana güçlü bir çınara dönüşen DİTİB Federal Birliği‘nin 40 yıllık tarihini simgeliyor. Bu çınarın kökleri zaman içinde sağlamlaştı; biriktirdiğimiz deneyimler, birlikte geçirdiğimiz yıllar ve inancımız bu kökleri besledi. Bu kökler, bizlere dik durmayı ve geleceğe güvenle bakmayı öğretti. Zaman içerisinde bu çınarın dalları genişledi, yaşamlara dokunarak insanlara daha fazla fayda sağladı. Logomuzdaki her ağaç halkası, DİTİB'in on yıllık bir dönemini temsil etmektedir. Bu halkaların birleşimi, kuruluşumuzun büyümesini ve gelişmesini yansıtmaktadır. Aynı zamanda bu halkalar, topluluğumuzu, derneklerimizi ve birliğimizi simgelemektedir.”
İnsanlara ve topluma her daim faydalı olma misyonunu yansıtıyor
DİTİB’in 40’ıncı kuruluş yıl dönümü logosunun altın rengi, ışık ve enerji kaynağımız olan güneşi temsil ettiğini de sözlerine ekleyen Kuzey, “Dini bir kuruluş olarak DİTİB'in, insanlara ve topluma her daim faydalı olma misyonunu yansıtmaktadır. 858 cami derneğimize, günde 60.000'den fazla aktif gönüllümüze, yüzbinlerce üyemize ve bunu mümkün kılan herkese teşekkür ederiz. Birlikte nice yıllara.” ifadelerini kullandı.
DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, DİTİB’in 40. kuruluş yıl dönümü münasebetiyle 2024 yılında bir çok etkinlik yapacaklarını belirtti.
Nürnberg Neşvegâh Türk Müziği Atölyesi tarafından hazırlanan ‘Mini Nihavend Faslı ve Hikâyeleriyle Şarkılar’ dinletisi büyük ilgi gördü.
Nürnberg Belediyesi’nin kültür evlerinden Ville Leon salonunda düzenlenen ve sunuculuğunu Gamze Heckmann’ın yaptığı konserde, tanınmış bestekârların eserlerinden oluşan Hüzzam ve Hicaz makamında şarkılar koro ve solo olarak seslendirildi. Neşvegâh Türk Müziği Atölyesi’nin kurucusu ve koro şefi Ömer Benli, müzik dinletisiyle ilgili şunları söyledi: “Binlerce yıllık geçmişiyle zengin enstrümasyonu ve derin anlamlar taşıyan, duygularımızı, sevinçlerimizi ve acılarımızı en içten şekilde ifade eden Klasik Türk Müziği, kültürümüzün en önemli taşıyıcılarından biridir. Nürnberg’de 2016 yılında halk korosu olarak kurulan ve 2018 yılında fasıl grubu olarak yoluna devam eden grubumuz keman, kanun, ut, gitar ve tef çalan 8 saz sanatçımız (Handanlar) ile fasıllar icra ediyor.”
‘AMACIMIZ, KÜLTÜRÜMÜZÜ TANITMAK’
“Daha önce farklı eserler ile gerçekleştirdiğimiz hikâyeleriyle şarkılar konseptimiz, mini nihavend faslı ile zenginleştirildi. Her şarkının bir hikâyesi vardır. Bu hikâyeler eşliğinde şarkılar gerçek anlamını kazanıyor. Bu nedenle öncesinde eserin hikâyesinin sunumu, ardından eserin icrası şeklinde konserimizi gerçekleştiriyoruz. 2023’ten itibaren kendi fasıl topluluğumuzun mekânında oda konserleri vermeye devam ediyoruz. Amacımız, verdiğimiz konserler aracılığıyla kültürümüzü tanıtmak, yaşatmak bu alanda ilgi yaratmak.”
Haber ve resimler: İlhan BABA/NÜRNBERG
Altmış yıl evvel bugün Birleşmiş Milletler’de (BM) yapılan bir yanlış, alınan hatalı bir karar, maalesef Kıbrıs Türklerini dünyadan koparmaya ve olumsuz etkilemeye devam etmekte.
BM’nin Kıbrıs’a gelişini bir hatırlayalım; 21 Aralık 1963 Cumartesi günü sabahın erken saatlerinde, Kıbrıs Rumları, “Kıbrıs adasının egemenliği ile devleti ele geçirmek ve Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak” için Kıbrıs Türklerine karşı silahlı saldırılar başlatırlar. Dönemin Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu Kıbrıs Türklerine saldırıları düzenleyen EOKA terör örgütüne, İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis’in milis kuvvetleri ile Makarios’un doktoru ve sonradan da EDEK’in kurucusu olan Dr. Vassos Lisarides’in milis kuvvetlerine destek olması için 1 Ocak 1964 sabahından başlamak üzere Kıbrıs adasına parti parti 20 bin tepeden tırnağa silahlı bir Komando Tümeni gönderir. Kıbrıs Türklerine karşı organize ve aynı anda başlayan silahlı saldırılar adanın tüm bölgelerinde devam eder. Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı bölgesine Nikos Sampson’un komutasında Yorgacis’in milis kuvvetleri, Çağlayan bölgesine de Lissaridis’in milisleri saldırmıştır.
Rumların saldırıları katliamlara, yağmaya, soyguna ve yaşlı kadın, erkek ve çoluk çocuk demeden soykırıma dönüşünce, Kıbrıs Türklerinin neredeyse dörtte biri evini barkını, malını mülkünü, hayvanını ve zahiresini arkada bırakıp güvenli Türk bölgelerine göç etmek zorunda kalır.
Türkiye Cumhuriyeti, katliamları, soygunu, yağmayı ve göçleri durdurmak için öncelikle “siyasi müdahale ve görüşme” yolunu tercih ederek BM’den “Acil Müdahale” talep eder.
Günümüzde olduğu gibi, 1964 yılında da yayılmacı (emperyalist) ülkelerin çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler Teşkilatı, adaya BM Barış Gücünü gönderebilmek için çalışmalar başlatır. Türkiye’nin talebi üzerine BM Güvenlik Konseyi toplanır ve daimi üye İngiltere’den karar taslağı hazırlamasını ister.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı bir karar tasarısı hazırlar.
Bu karar taslağı, 1959 yılının Şubat ayında Zürih ve Londra’da -garantör devletler ile Kıbrıs Türkleri ve Rumlarından oluşan taraflar arasında- gerçekleştirilen toplantılarda mutabakata varılan ve 1 Ağustos 1960 günü bağımsızlığı ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin BM’ye tescilli Anayasasına tamamen aykırı bir şekilde, “Kıbrıs adasında sadece Kıbrıs Rumlarından oluşan mevcut Makarios yönetiminin adayı temsil eden hükümet” olarak tanınmasını içermektedir.
Kıbrıs Türklerini görüşmelerde ve toplantılarda temsil eden Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın dile getirdiği bütün itirazlar dikkate alınmaz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin itirazlarına da ABD ve İngiltere temsilcileri “Bu karar geçicidir. İzin verin BM Barış Gücü adaya ayak bassın, katliamları, soykırımı, yağmayı, soygunu ve göçleri durdursun” yanıtını verirler. Türkiye bu yanıtı, Kıbrıs’ta devam etmekte olan katliamları, soykırımı, yağmayı, soygunu ve göçleri durdurmak için ister istemez kabul eder. BM GK’nin insanlık dışı ve dünya siyasetinin yüz karası kararlarından bir tanesi olan 4 Mart 1964 tarihli ve 186 sayılı kararı kabul edilerek yürürlüğe konur. Bu karar doğrultusunda Kıbrıs Rumları “Kıbrıs Hükümeti” olarak tanımlanırken, Kıbrıs Türkleri de toplum seviyesine indirgenir.
BM Barış Gücü bu kararın alınmasında ancak 2 ay sonra adaya ayak basar. Bu gecikme, Makarios hükümetinin “Gereklilik Doktrini” adı altında kabul ettiği yasadışı kararlarla, Kıbrıs Türklerinin Anayasal haklarını, siyasi haklarını ve insani haklarını ellerinden almasının yolunu açar.
Aradan geçen 60 yıl içinde Kıbrıs Türklerinin dünyadan izole edilmesinin, uluslararası ticaret yapamamasının, uluslararası siyasi platformlarda temsil edilememesinin, uluslararası etkinliklere ve spor müsabakalarına katılamamalarının, uluslararası posta ve telekomünikasyon bağlantıları kuramamasının kökeninde bu insanlığın yüz karası 4 Mart 1964 tarihli ve 186 sayılı karar yatmaktadır.
BM Kıbrıs sorununa adil ve insan haklarına yaraşır bir şekilde müdahale etmek ve taraf olmak istiyorsa, öncelikle Kıbrıs’ta yasal hükümetleri tanımlayan yeni ve çağdaş bir karar almalıdır. Akdi takdirde, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için son 60 yıldır yaşanan olumsuzluklar, dünyadaki ve adadaki siyasi dengeler değişene kadar devam edecektir...
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Insgesamt 1.223 € hat die Zulassungsstelle des Landratsamtes Kelheim kürzlich an MONA BRK Kreisverband Kelheim gespendet.
„Jedes Jahr sammeln die Mitarbeiter unserer Zulassungsbehörde zurückgegebene Kfz-Schilder. Der Erlös aus der Entsorgung des Altmetalls wird seit vielen Jahren an soziale Einrichtungen gespendet. Ein wunderbares Engagement, wie ich finde.“
Landrat Martin Neumeyer
Die Mobile Organisation für Notfallseelsorge und Anschlussdienste (Mona) des BRK-Kreisverbandes Kelheim MONA leistet als Kriseninterventionsteam äußerst wertvolle Dienste bei der Betreuung von Menschen bei Ausnahme- und Notsituationen.
Cenevre'deki BM İnsan Hakları Konseyi'nde konuşan Baerbock, Gazze'deki insani durumun son haftalarda "felakete" dönüştüğü uyarısında bulunarak, İsrail hükümetini, Uluslararası Adalet Divanının (UAD) son kararına uymaya ve bölgeye daha fazla insani yardım yapılmasına izin vermeye çağırdı.
Baerbock, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dünyadaki diğer tüm ülkeler gibi İsrail'in de kendini savunma hakkı var. Dünyadaki her ülke gibi bunu uluslararası insancıl hukuk çerçevesinde yapmalıdır. Benim gibi anneler, ağlayan çocuklarını arkalarından sürükleyerek, panik ve çaresizlik içinde çatışmalardan kaçıyor. Çoğu zaman çocuklar, evlerinin yıkıntıları arasında yalınayak, aç ve yalnız dolaşıyor. Bazen bunların benim kızlarım olduğunu hayal ediyorum.
İnsani bir ateşkese yol açacak insani bir duraklama için birçok arkadaşımızla birlikte durmaksızın çalışıyoruz. Siviller korunmalı, Gazze halkına daha fazla yardım ulaştırılmalı. Ekim ayından bu yana bölgeye yaptığım 5 seyahatte, İsrailli ortaklarımıza da bunu söyledim."
Baerbock, 1 milyon 400 binden fazla Filistinlinin barındığı Refah'taki vahim insani durum nedeniyle konuyu sadece birkaç gün önce mevkidaşlarıyla tekrar gündeme getirdiğini söyledi.
İnsan Hakları İzleme Örgütüne göre, geçen ayki UAD kararına rağmen İsrail, Gazze'ye insani yardım ulaştırılmasını giderek daha fazla engelliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, yayımladığı yeni raporunda, "Aslında İsrailli yetkililer, son haftalarda UAD kararından önceki haftalara kıyasla daha az sayıda kamyonun Gazze'ye girmesine ve daha az sayıda yardım misyonunun Gazze'nin kuzeyine geçmesine izin verdi." ifadelerini kullandı.
UAD geçen ay, İsrail'den, kuvvetlerinin Gazze'de soykırım eylemlerinde bulunmamasını ve Filistinli sivillere insani yardım sağlanmasını garanti etmesini istedi.
İsrail, Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısının ardından Gazze Şeridi'ne askeri saldırı başlattı. Bombardıman sonucu yaklaşık 30 bin kişi öldü ve 70 binden fazla kişi de yaralandı.
Tel Aviv'in yaklaşık 1200 kişinin öldüğünü açıkladığı sınır ötesi saldırının ardından Hamas'ın elinde 130'dan fazla İsrailli rehine olduğu tahmin ediliyor.
BERLİN (AA) - Almanya'da Tüketici Güven Endeksi, şubatta yaşanan ciddi gerilemenin ardından martta hafif yükseldi.
Merkezi Almanya'da bulunan pazar araştırma şirketi GfK ve Nürnberg Piyasa Kararları Enstitüsü tarafından, gelecek aya yönelik Tüketici Güven Endeksi sonuçları açıklandı.
Buna göre, ocakta revize edilerek bu ay için eksi 29,6 olarak ölçülen Tüketici Güven Endeksi, martta 0,6 puanlık artışla eksi 29 puana çıktı. Böylece endeks, şubatta yaşanan 4,2'lik ciddi gerilemenin ardından mart ayında hafif yükseldi.
Piyasa beklentisi de endeksin eksi 29 puana çıkması yönündeydi.
GfK raporunda, Almanların, genel ekonomik durum göz önüne alındığında hala tasarruf yapmayı düşündüğü, gelir beklentilerindeki keskin artışa rağmen tüketici ortamındaki toparlanmanın oldukça ılımlı kaldığı vurgulandı.
Nürnberg Piyasa Kararları Enstitüsü Uzmanı Rolf Buerkl, değerlendirmesinde, "Tüketiciler çok tedirgin. Fiyatlarda devam eden artışın yanı sıra bu yıl Alman ekonomisine ilişkin daha zayıf ekonomik tahminler de bunun önemli bir nedeni olabilir." ifadesini kullandı.
Son zamanlarda Alman ekonomisinin görünümün giderek daha kötümser hale geldiğini belirten Buerkl, "Alman Federal Hükümeti de 2024 yılı için büyüme tahminini yüzde 1,3'ten yüzde 0,2'ye düşürdü. Almanya şimdilik ekonomik toparlanma için beklemeye devam etmek zorunda." değerlendirmesinde bulundu.
Almanya'da tüketicilerin gelir beklentileri barometresi, Ukrayna-Rusya Savaşı'nın başlamasından önceki Şubat 2022'den bu yana en yüksek seviyesine tırmanırken, tasarruf eğilimi 21,4 puan ile Haziran 2008'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı.
Bu arada, tüketici güveninin ekside olması, özel tüketimde yıldan yıla düşüş olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, Almanya ekonomisi, geçen yıl yatırımlar ve inşaat sektöründeki yavaşlamanın hız kesmesine rağmen yüzde 0,3 küçülmüştü.
Adalet Bakanı Marco Buschmann, Berlinale'nin ödül törenindeki söylemleri "antisemitik" bularak kovuşturma tehdidinde bulundu.
Buschmann, Funke Medya grubuna yaptığı açıklamada, "Suç teşkil eden eylemleri ödüllendirmek ve bunlara göz yummak cezalandırılması gereken bir suçtur." dedi.
Bakan Buschmann, ayrıca X sosyal medya platformundan yaptığı paylaşımında, "Berlinale bu hafta sonu ciddi hasar gördü. Antisemitizm tahammül edilemez ve yeri yoktur. Özellikle de özgür fikir ve kültür alışverişinin olması gerektiği yerde. Yahudi karşıtı nefret söylemi Almanya'da korunan bir görüş değildir." ifadelerine yer verdi.
Kültürden Sorumlu Devlet Bakanı Claudia Roth, geçen cumartesi akşamı düzenlenen ödül töreninde yapılan açıklamaları "şok edici derecede tek taraflı ve derin bir İsrail nefreti" olarak nitelendirdi.
Roth, Berlin Belediye Başkanı Kai Wegner ile Berlinale'deki söz konusu olay hakkında soruşturma başlattıklarını duyurdu.
Roth'un sorumluluğundaki Bakanlığın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, Bakan'ın "Başka Ülke Yok" filminin İsrailli yönetmeni Yuval Abraham'ı alkışladığı vurgulanarak, Filistinli yönetmen yardımcısı Basel Adra'yı alkışlamadığı ima edildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Ödül töreninde Claudia Roth'un alkışları, bölgede siyasi bir çözüm ve barış içinde bir arada yaşama lehinde konuşan Yahudi-İsrailli gazeteci ve film yapımcısı Yuval Abraham'a gitti."
Bu açıklama, birçok sosyal medya kullanıcısı tarafından sert şekilde eleştirildi.
Roth ayrıca Abraham'ın Berlin'deki ödül töreninde yaptığı konuşmanın ardından ölüm tehditleri almasının son derece endişe verici olduğunu kaydetti.
- Ne olmuştu?
İsrailli yasa dışı yerleşimcilerin işgal altındaki Filistin topraklarında uyguladığı şiddeti konu alan "Başka Ülke Yok" adlı film, 74. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde "En iyi belgesel" ödülünü kazandı.
Filmin yardımcı yönetmeni Adra, ödül töreninde yaptığı konuşmada, Almanya'ya İsrail ve Gazze'ye yönelik politikasını değiştirme çağrısında bulundu.
Alman hükümetini Birleşmiş Milletlerin (BM) çağrılarını desteklemeye davet eden Adra, "Burada ödülü kutluyorum ama aynı zamanda benim için kutlama yapmak çok zor. Gazze'de on binlerce insan İsrail tarafından katlediliyor." dedi.
Adra, "Burada, Berlin'de olduğum için Almanya'dan tek bir şey istiyorum, BM'nin çağrılarına saygı göstermeleri ve İsrail'e silah göndermeyi durdurmaları." diye konuştu.
Filmin İsrailli yönetmeni Abraham ise film üzerinde kolektif olarak 5 yıl çalıştıklarını belirterek, "Ben İsrailliyim, Basel ise Filistinli ve aynı görülmediğimiz bir ülkeye döneceğiz. Ben sivil düzen altında yaşıyorum ve Basel ise askeri işgal altında. Birbirimize sadece 30 dakika uzaklıktayız. Benim oy kullanma hakkım var, onun yok, benim bu ülkede özgürce hareket etmeme izin veriliyor, Basel ise milyonlarca Filistinli gibi kilit altında ve işgal altındaki Batı Şeria'da. Aramızdaki bu eşitsizlik sona ermeli." ifadelerini kullandı.
"Doğrudan Eylem" adlı belgesel filmiyle ödül alan ve sahneye Filistin atkısı ile çıkan yönetmen Ben Russell de konuşmasında, "Elbette biz de burada yaşam için ayağa kalkıyoruz. Ateşkes hemen şimdi! Elbette soykırıma karşıyız. Tüm yoldaşlarımızla dayanışma içindeyiz." dedi.
Russell'in ve diğer konuşmacıların İsrail'i "soykırım" ve "apartheid" ile suçlamaları ve Filistin'e destek vermeleri yoğun alkış aldı.