Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
BERLİN (AA) - WEFA Uluslararası İnsani Yardım Organizasyonu, Berlin'deki Türk toplumu temsilcilerine iftar verdi.
İftara AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya, Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Başkonsolos İlker Okan Şanlı ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun temsilcisi katıldı.
Zafer Sırakaya, iftarda yaptığı konuşmada, dünyanın çok daha zor bir sürece girdiği dönemde olduğunu belirterek, Orta Doğu'da da ilkenin olmadığı, insafların ve vicdanların köreldiği bir süreçte olunduğunu ifade etti.
Gazze'de vicdanların köreldiğinin görüldüğüne işaret eden Sırakaya, "Yetimlerin, öksüzlerin çığlıklarının artık herkesi rahatsız etmesi gereken, özellikle de batı toplumunu rahatsız etmesi gereken bir süreçte her birimiz bir imtihan içerisinde olduğumuzun bilinci içerisinde olmalıyız." dedi.
Gazze'deki zulmün en kısa zaman içerisinde son bulmasını temenni eden Sırakaya, şöyle konuştu:
"İnşallah bu zulmün son bulabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti ve kıymetli Cumhurbaşkanı tüm diplomatik ortamlarda zaten gerekli çalışmalarını yürütüyor. Bir an önce ateşkesin sağlanması, ardından ateşkesle birlikte barış anlaşmalarının temininin yapılabilmesi için 1967 sınırları içerisinde bağımsız egemen ve coğrafi bütünlüğü sağlanmış olan bir Filistin'in kurulmasını da temenni ettiğimizi ve bunun gerekli olduğunu da her ortamda ifade ediyoruz."
WEFA Genel Başkanı Musab Aydın da uzak coğrafyalardaki 40'a yakın ülkede iftar sofraları kurarken, Avrupa'da da iyiliği yayma adına iftar sofralarında bir araya geldiklerini belirtti.
WEFA'nın bugüne kadar 70 ülkede çalışma yaptığını anımsatan Aydın, "Ramazanın ilk gününden bugüne kadar 10 binden fazla kişiye iftar yemeği verdik. Gözlemcilerimiz ülkelerde çalışmalara devam ediyorlar. Zekat, fitre, kumanya dağıtımlarımız devam ediyor. Türkiye'deki insani yardım faaliyetlerimizi, yaptığımız protokol çerçevesinde AFAD, Kızılay ve Diyanet Vakfı ile gerçekleştiriyoruz." ifadelerini kullandı.
WEFA olarak, 24 farklı ülkedeki 5 bin 600'den fazla yetim çocuğa sponsor aile sistemi ile aylık düzenli yardımlarda bulunduklarını vurgulayan Aydın, "Asya ve Afrika'da yetimhane, yetim okulu, sağlık ocağı gibi 83 kalıcı eserimiz bulunuyor. 5 binden fazla su kuyusu açtık, 20 binden fazla katarakt ameliyatları gerçekleştirdik." şeklinde konuştu.
KÖLN (AA) - İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün, "Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı haline gelmiştir." dedi.
Almanya'nın Köln kentindeki IGMG Genel Merkezi'nde düzenlenen iftara sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.
Burada konuşan Ergün, Yemen, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan gibi birçok bölgedeki insanlık dramlarına dikkati çekerek, dünyanın hangi bölgesine bakılırsa bakılsın insanlık için utanç verici manzaralar ile karşı karşıya kalındığını söyledi.
Ergün, "Büyük bir üzüntüyle ifade edeyim ki, kalplerin dirildiği, maneviyatın toplumsal olarak yaşandığı bu ayı, dünya genelinde devam eden savaşlar ve zulümler münasebetiyle bu yıl maalesef mahzun ve buruk karşılamak zorunda kaldık." ifadelerini kullandı.
"Özellikle Gazze’de yaşananlar bizleri derinden üzmüştür." diyen Ergün, şunları kaydetti:
"Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı hâline gelmiştir. Masum insanların haykırışları dünya genelinde yankılanmış, her taraftan ateşkes çağrıları yapılmasına rağmen bir sonuç alınamamıştır. Huzurun ve barışın diyarı olan, Allah’ın yeryüzünde mübarek kıldığı mekânı kalbinde bulunduran Filistin, maalesef acının ve gözyaşının diyarı haline gelmiştir.
Mabetlere, hastanelere saldıranların karşısında durmak, masum sivillere yönelik saldırılara karşı çıkmak ahlakın temel gereğidir. Bir halkın çocukları açlıktan ölüyorsa, artık bir savaş değil, zulüm söz konusudur. Vicdan ve merhamet sahibi hiçbir insan bu duruma seyirci kalamaz."
Gerek Ukrayna gerekse dünyanın farklı coğrafyalarında masum sivillerin ölmesine karşı çıktıklarını belirten Ergün, "İster Hristiyan olsun, ister Yahudi olsun, ister dinsiz olsun, fark etmez. Müslümanlar olarak mazlumun yanında yer almalı, zalime dur demeli ve mazlumun elinden tutmalıyız. Zalime karşı durmak, mazlumun yanında olmak, hak ve adaletin etkin olması için takatimizin sonuna kadar mücadele etmek bizlere yakışan davranışlardır. Bu aynı zamanda nebevi bir duruştur." dedi.
Ergün, "Özellikle 7 Ekim sonrası Orta Doğu’daki olayların ardından, yaşadığımız ülkelerde basın ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların kısıtlandığını, insan haklarının farklı kıstaslarla ölçüldüğünü görüyoruz. Birçok İslam ve Avrupa ülkesi dahil çok sayıda ülke insan haklarını dürüstçe savunma konusunda maalesef sınıfta kaldı. Bu sadece biz Müslümanlara değil tüm toplumlara endişe vermesi gereken bir durumdur." ifadelerini kullandı.
Avrupa’da yaşayan Müslümanlara, camilere ve eğitim merkezlerine yönelik ırkçı saldırılar ve nefret söylemlerinin her geçen gün arttığını kaydeden Ergün, "Bu saldırılarda kamuoyunda Müslümanlarla ilgili kullanılan dil ve söylemlerin etkili olduğu aşikardır. Camilerimize tehdit mektupları, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik çirkin saldırılar gibi açık provokasyonları neredeyse her gün duymakta ve şahit olmaktayız. Az önce bahsettiğimiz nebevi duruşu korumalı, sadece Müslümanlar olarak değil tüm toplum olarak bu provokasyonlara mahal vermeden insanlara iyiliği, doğruluğu aktarmanın yollarını bulmalıyız." şeklinde konuştu.
"Es ist gut, dass mit dem KI-Gesetz erste Schritte hin zu einer größeren Rechtssicherheit gegangen werden. Besonders positiv für Handwerksbetriebe ist, dass im nun angenommenen KI-Gesetz für niedrigschwellige Anwendungen keine oder nur geringe Transparenzverpflichtungen eingeführt worden sind. Positiv ist zudem, dass sich Handwerksbetriebe auf das CE-Zeichen bei Hochrisiko-KI-Technologien verlassen werden können. Diese Kennzeichnung belegt, dass ein Produkt vom Hersteller geprüft wurde, und dass es alle EU-weiten Anforderungen an Sicherheit, Gesundheitsschutz und Umweltschutz erfüllt. Die Anforderungen im KI-Gesetz richten sich in erster Linie an die Entwickler von KI-Technologien.
Viele Detailfragen sind jedoch auch im nun verabschiedeten KI-Gesetz noch nicht ausreichend geklärt, wie etwa die Frage, inwieweit eine Anpassung der KI-Modelle eine sogenannte wesentliche Änderung darstellt und damit zu höheren Auflagen führen könnte. Hier muss die EU-Kommission mit Leitlinien nachhelfen, denn fehlende Rechtssicherheit hemmt die Entwicklung von europäischen KI-Lösungen und verhindert, dass diese in Handwerksbetrieben noch umfangreicher eingesetzt werden können.
Schon heute nutzen viele Handwerksbetriebe Künstliche Intelligenz, kaufen externe KI-Systeme ein und verwenden diese für unterschiedliche Anwendungen im Betrieb, beispielsweise für Stellenausschreibungen, die Lageroptimierung und Kundenkommunikation."
Zum Beschluss über das Berufsbildungsvalidierungs- und -digitalisierungsgesetz (BVaDiG) im Bundeskabinett am 7. Februar erklärt ZDH-Generalsekretär Holger Schwannecke:
"Es ist grundsätzlich positiv, dass für die Validierung von im Arbeitsleben erworbenen Berufskompetenzen nun eine gesetzliche Regelung auf den Weg gebracht wird, und dass damit Menschen mit einschlägiger Berufserfahrung, aber ohne Berufsabschluss in ihrem jeweiligen Tätigkeitsfeld einen Anspruch erhalten auf ein rechtlich geregeltes Zertifizierungsverfahren zur Sichtbarmachung ihrer beruflich erworbenen Kompetenzen. Diese berufs- und praxiserfahrenen Menschen stellen eine durchaus bedeutsame Zielgruppe für die Fachkräftesicherung von Handwerksbetrieben dar. Die gesetzlich geregelte Validierung bietet die Chance, Handwerksbetriebe darin zu unterstützen, Fachkräfte aus dieser Zielgruppe zu gewinnen.
Damit die Handwerksbetriebe dieses Validierungsverfahren jedoch akzeptieren, wird es entscheidend darauf ankommen, dass es nicht zu Lasten der betrieblichen Ausbildung geht. Im weiteren Gesetzgebungsverfahren muss daher aus Sicht des Handwerks noch klarer gefasst werden, dass die Validierung und Zertifizierung non-formaler und im Berufsleben informell erworbener Kompetenzen keine Alternative zur dualen Ausbildung für junge Menschen werden darf. Es braucht im Gesetz eine bessere Abgrenzung zur dualen Ausbildung. Das kann aus Handwerkssicht erreicht werden, indem die Voraussetzungen für den Rechtsanspruch auf das Validierungsverfahren höher angesetzt werden: Als geeignet erscheint es, ein Mindestalter für die Validierungskandidaten festzulegen oder die im Gesetz geforderten Berufserfahrungszeiten zu verlängern.
Die Berufsschulnote auf jedem Gesellenprüfungszeugnis auszuweisen, ist dagegen überflüssig und schafft neuen bürokratischen Aufwand zu Lasten der Handwerksorganisation. Die Tatsache, dass nur ein Bruchteil aller Auszubildenden die bereits heute bestehende Möglichkeit nutzt, die Schulnote auf dem Berufsabschlusszeugnis sichtbar zu machen, spricht eindeutig dagegen, eine neue Ausweisungsverpflichtung für die Prüfungsausschüsse zu schaffen."
Handwerkskammern haben in den vom Bundesministerium für Bildung und Forschung (BMBF) geförderten Pilotprojekten Valikom und Valikom Transfer seit 2007 die Validierung von Berufskompetenzen erprobt. Die Verfahren sind in der Praxis umsetzbar und erzeugen positive Effekte - sowohl für die Teilnehmerinnen und Teilnehmer als auch für Unternehmen, die Beschäftigte persönlich fördern und weiterentwickeln wollen. Das zeigt auch die wissenschaftlichen Projektbegleitung des Forschungsinstituts für Berufsbildung im Handwerk: Gliederung (validierungsverfahren.de)
Die Bedeutung des Azubi- und Jugendwohnens für das Handwerk und der Weiterentwicklungsbedarf der Förderangebote waren Schwerpunkt der Frühjahrssitzung des Arbeitskreises "Kolping und Handwerk" am Dienstag im Kolping Jugendwohnen Prenzlauer Berg in Berlin.
Ursula Groden-Kranich, Vorsitzende des Kolpingwerkes Deutschland, und Jörg Dittrich, Präsident des Zentralverbandes des Deutschen Handwerks (ZDH), betonten, dass durch eine Stärkung des Azubi- und Jugendwohnens unmittelbar ein Beitrag zur Fachkräftesicherung geleistet werden könne und damit auch die Zukunftsperspektive von jungen Menschen gestärkt werde.
"Liegt die potenzielle Berufsschule, die überbetriebliche Unterweisung oder das Elternhaus nicht im selben Ort, sondern räumlich weiter entfernt, sind Jugendliche auf ein passendes Azubi-Wohnangebot angewiesen. Hilfreich und für Jugendliche, die erstmals weiter entfernt vom Elternhaus leben, besonders wertvoll ist das Vorhandensein einer sozialpädagogischen Begleitung. Im Zusammenhang mit der Fachkräftesicherung sind derartige Wohnangebote ein wichtiger Beitrag. Es muss weiterentwickelt und gefördert werden.", so ZDH-Präsident Dittrich.
Das Projekt "Junges Wohnen" vom Bundesministerium für Wohnen, Stadtentwicklung und Bauwesen ist laut Kolpingwerk und Handwerk hier ein ganz wesentlicher Baustein, damit sich junge Menschen für eine berufliche Bildung entscheiden können. Als positiv bewerten es Kolpingwerk und Handwerk, dass in der Bund-Länder-Verwaltungsvereinbarung "Junges Wohnen" Auszubildende berücksichtigt werden. Allerdings sehen die Vertreterinnen und Vertreter von Kolpingwerk und Handwerk noch dringenden Weiterentwicklungsbedarf bei der Umsetzung des Programms durch die Länder.
"Zum einen halten wir es für zwingend notwendig, dass auch temporäre Wohnangebote gefördert werden, damit adäquater Wohnraum während des Besuchs der länderübergreifenden Berufsschule und der überbetrieblichen Unterweisung bereitsteht. Zum anderen muss das Programm zielgerichteter an das Angebot des Azubi- und Jugendwohnens angepasst werden, um die gewachsene Struktur und das ausdifferenzierte Angebot der Einrichtungen besser berücksichtigen zu können", betonte die Vorsitzende des Kolpingwerkes Ursula Groden-Kranich.
Aus Sicht von Kolpingwerk und Handwerk sind Wohnraumangebote für Auszubildende ein wichtiger Baustein der Ausbildungsförderung und werden perspektivisch sogar noch deutlich an Bedeutung gewinnen. Gibt es bezahlbaren Wohnraum für Auszubildende, dann wird dies mehr Jugendliche dazu motivieren können, sich auch für eine Ausbildung jenseits der Heimatregion zu entscheiden und diese dort aufzunehmen. Ausreichende Wohnraumangebote tragen insofern dazu bei, die regionalen Passungsprobleme auf dem Ausbildungsmarkt zu lösen und vakante Ausbildungsplätze zu besetzen.
Als wichtig erachten Kolpingwerk und Handwerk zudem, dass es ein bedarfsgerechtes Angebot an sozialpädagogischer Begleitung im Rahmen des Azubi- und Jugendwohnens gibt und junge Menschen in dieser besonderen Lebensphase, in der sie ins Berufsleben eintreten und das Elternhaus verlassen, unterstützt werden können. Insbesondere in den Bereichen psychische Gesundheit und Sprachkompetenz steige der sozialpädagogische Begleitungsbedarf deutlich an, beispielsweise auch beim Umgang mit Medien. Das sozialpädagogische Angebot in den Einrichtungen unterstütze dabei nicht nur individuell die jungen Menschen, sondern entlaste Berufsschulen und Ausbildungsbetriebe, die im Arbeitsalltag kaum Raum und Zeit für diese Belange der Auszubildenden fänden.
"Die Bundesmittel für die erforderliche Netzwerkarbeit sowie zur konzeptionellen Weiterentwicklung des sozialpädagogisch begleiteten Jugendwohnens sind jedoch jetzt schon knapp und bedürfen in den kommenden Jahren eher einer Aufstockung als Kürzungen im Rahmen von Haushaltsplanungen", betont die Kolpingwerksvorsitzende.
Der Arbeitskreis "Kolping und Handwerk" existiert seit 2018 und greift regelmäßig gemeinsame Themen im Handwerk auf.
Almanya’nın Rheinland-Pfalz eyaletinde İslami teşkilatlar ile eyalet hükümeti arasında “niyet beyanı” anlaşması imzalandı.
Rheinland-Pfalz Eyalet Hükümeti tarafından yapılan açıklamada, “Din özgürlüğü çerçevesinde Müslümanların eşit katılımını ve toplumsal bütünleşmeyi güçlendirmekten memnuniyet duyuyoruz” ifadesi kullanıldı.
Rheinland-Pfalz Bilim Bakanı Clemens Hoch, eyalette İslami teşkilatlar ile temel bir anlaşma üzerine yapılan başlangıç toplantısını çok güven verici ve yapıcı olarak nitelendirdi.
Rheinland-Pfalz'da dört İslami cemaatle temel bir anlaşma üzerine yapılan başlangıç toplantısını öven Rheinland-Pfalz Bilim Bakanı Clemens Hoch(SPD), görüşmelerin önemli bir bölümünü dini cemaatlerle ortak bir din dersinde nasıl mutabakat sağlanabileceği konusunun görüşüldüğünü kaydetti.
Görüşmelerin devamı için bir çalışma takvimi oluşturulacağını belirten Bakan Hoch, ilk toplantıda çalışma grupları oluşturulmasına karar verildiğini açıkladı.Bakan Hoch, hedefin 2025 yılına kadar eyalet hükümeti ile Müslüman cemaatler arasında bir anlaşma müzakere etmek olduğunu ifade etti. Ayrıca nihai olarak her bir cemaatle aynı içeriğe sahip ayrı ayrı sözleşme imzalanacağının da düşünülebileceğini belirtti.
Eyalet ile İslami teşkilatlar arasındaki müzakereler birkaç yıllık kesintinin ardından yeniden başladağını sözlerine ekleyen Bakan Hoch, yapılan ilk toplantıda dinî bayramlar, cenaze düzenlemeleri, cezaevlerinde manevi rehberlik gibi konular üzerinde dikkat edilmesi gerekenler ve üniversitelerdeki ilahiyat eğitiminden bahsetti.
Rheinland-Pfalz eyalet hükümetiyle birlikte, Müslümanların çıkarlarının temelini düzenleme niyet beyanı başkent Mainz'da imzalandı. İmza törenine Şura'nın yanı sıra Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Rheinland-Pfalz Eyalet Birliği, İslam Kültür Merkezleri Eyalet Birliği (VİKZ) ve Ahmadiyya Muslim Jamaat yer aldı.
Devlet antlaşmasının Müslümanların Rheinland-Pfalz Eyaletine olan bağını ve aidiyetini güçlendireceğine dikkat çeken DİTİB Rheinland-Pfalz Eyalet Birliği başkanı Cihan Şen, “Tarafların birbirine yaklaşması ve eş seviyede ortak olmaları önemlidir. DİTİB Yerel düzeyde on yıllardır şehir yönetimlerinin güvenilir ortağı olmuştur. Devlet antlaşması bunun için gerekli yasal koşulları oluşturacaktır. Biz toplumun bir parçasıyız ve birlikte çok şey başarabiliriz” diye açıklamada bulundu.
Die geburtenstarken Boomer-Jahrgänge treten nach und nach den Ruhestand an. Das Interesse an geeigneten Nachfolgern ist in der gesamten Arbeitswelt groß. Nicht nur in der freien Wirtschaft, auch in der Verwaltung wächst die Zahl der Aufgaben durch immer neue politische Beschlüsse und Gesetzgebungen. Das eigene Personal bestmöglich aus- und fortzubilden, gehört daher inzwischen zu den Kernthemen für die Entwicklung einer modernen Behörde.
Auf Anregung des Landkreises Aschaffenburg finden daher seit rund einem Jahr regelmäßige Austauschtreffen zwischen den Ausbildungsleiterinnen und –leitern der unterfränkischen Kreisbehörden und kreisfreien Städte statt. Besprochen werden dabei unter anderem die Ausbildungsinhalte, die unterschiedlichen Organisationsstrukturen innerhalb der Ämter sowie die Erfahrungen der Teilnehmenden.
Umscheid sprach sich in diesem Zusammenhang ausdrücklich für eine gemeinschaftliche Herangehensweise aus. Damit nicht nur der Landkreis Würzburg, sondern auch die Landkreiskommunen ihr Personal nachhaltig entwickeln können, lege man beispielsweise seit jeher einen besonderen Fokus auf die Ausbildung von Nachwuchskräften der 3. Qualifikationsebene. Wenn „kluge Köpfe“ in den Reihen der Verwaltung insgesamt gehalten werden könnten, sei dies vorteilhaft für alle Behörden zu werten.
Auch Landrat Thomas Eberth begrüßte die Ausbildungsverantwortlichen aus allen Teilen Unterfrankens und freute sich über den Austausch über die Verwaltungsgrenzen hinweg. „Personal, Geld: Wir wissen, dass die verfügbaren Mittel knapper werden. Umso wichtiger ist es, dass wir unsere personellen Ressourcen optimal ausschöpfen – auch im Austausch miteinander. Eine funktionierende Verwaltung steht dafür, dass Demokratie funktioniert. Attraktive Ausbildungs- und Arbeitsplätze sind daher eine wichtige Basis für ein gutes gesellschaftliches Miteinander, heute und in der Zukunft.“
Das Kondolenzbuch für Würzburgs Ehrenbürgerin Rosemarie Ruppert liegt von Samstag, 23. März, bis 1. April 2024 im Museum im Kulturspeicher aus. Eintragungen sind auch am Ostermontag, 1. April, noch möglich.
Das Museum im Kulturspeicher ist zu folgenden Zeiten geöffnet: Di 13-18 Uhr, Mi 11-18 Uhr, Do 11-19 Uhr, Fr, Sa, So 11-18 Uhr, montags geschlossen, Ostermontag geöffnet.
Oberbürgermeister Christian Schuchardt (3.v.re.), Bürgermeister Martin Heilig (3.v.li.), Bürgermeisterin Judith Jörg (2.v.re.), Kulturreferent Achim Könneke (li), Finanz- und Personalreferent Robert Scheller (2.v.li) und Kommunalreferent Wolfgang Kleiner (re.) trugen sich bereits in das Kondolenzbuch ein.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), sivil toplum kuruluşları ve dini cemat temsilcileri ile iş, sanat, siyaset, spor ve bilim dünyasından birçok insanı Ramazan iftar sofrasında bir araya getirdi.
Köln DİTİB Genel Merkez Konferans Salonu’nda gerçekleşen iftar yemeğine Köln Anakent Belediye Başkanı, Türkiye’nin Essen, Köln ve Münster Başkonsolosları, ABD’nin Düsseldorf Konsolosu, sivil toplum kuruluşlarının ve Müslüman teşkilatların genel başkan ve yöneticileri, DİTİB yönetim kurulu üyeleri, dini danışma kurulu başkanları ve eyalet birliği başkanları ile çok sayıda davetli katıldı.
Ramazan: Toplumsal Uyumun Temel Taşı ve Dayanışmanın Güçlendiricisi
Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan iftar programının açılış konuşmasını DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey yaptı. Kuzey, Ramazan ayının ortak bir sofrayı paylaşmak, toplu ibadetler, buluşmalar, paylaşım yoluyla dayanışma ve hayırseverliğin önemli bir alanı ve sosyal uyumun temel taşı ve insanlar arasındaki bağların güçlendiricisi olduğunu söyledi.
Ramazan Sofraları: Sosyal Sorumluluğun Birleştirici Gücü
Ramazan ayının şefkat, dayanışma ve merhamet ayı olduğuna vurgu yapan Kuzey, “Ramazan, birlikteliğin temeli olan ortak sosyal sorumluluk için de büyük önem taşımaktadır. Ramazan sofraları bizi Avrupa'daki milyonlarca ve dünya çapındaki milyarlarca Müslümanla birleştirir. Bizleri bu gezegendeki tüm insanların açlığına, ihtiyaçlarına ve varoluşsal korkularına karşı duyarlı kılar. Bir ibadet biçimi olarak yiyecek, içecek ve diğer fiziksel zevklerden uzak durarak hem Allah'a, hem de insanlığın bir parçası olarak ihtiyaç sahibi herkese yaklaştırır” dedi.
Kriz Bölgelerine Yardım Çağrısı: Barışı Birlikte İnşa Edelim
Geçen yılın Ramazan ayında Türkiye ve Suriye'de yaşanan şiddetli depremler nedeniyle dünya genelinde insanların bir araya gelerek dayanışma sergilediği bir dönemin yaşandığına işaret eden Kuzey, “Bizler kültür, din, dil, etnik köken ne olursa olsun birbirimize yardım eli uzattık, birbirimizin umudu ve güveni olduk. Bugün savaş ve kriz bölgelerinde yaşayan insanlar için Ramazan ayını hayal etmek bize içimizi sızlatıyor. Bu nedenle küresel topluma, özellikle Gazze’deki savaşların sona erdirilmesi ve kriz bölgelerine yardım edilmesi için elinden gelen her şeyi yapması çağrısında bulunuyoruz. Küresel toplumu barışı ve ateşkesi müzakere etmeye ve çatışmanın taraflarını masaya gelip ortak çözümler bulmaya çağırıyoruz.“
DİTİB 40 Yaşında
DİTİB, 5 Temmuz’da 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutlayacağını belirten Kuzey, konuşmasını şöyle sürdürdü: “40 sayısının semavi dinlerde özel bir anlamı vardır. Bu sürenin derin düşünme, tövbe ve yeni başlangıç, İslam’da da 40 yaş olgunluk ve tefekkür anlamına geliyor. DİTİB'in 40 yıllık geçmişi boyunca önemli değişimler yaşandı, mimari yapıları gelişti ve toplumsal etkinlikleri de bir o kadar arttı. Son kırk yılda inanılmaz miktarda değişim ve gelişim yaşandı. Tabii ki bu durum DİTİB için de geçerli. Gençlere, kadınlara, velilere yönelik temsili 16 eyalet birliği ile 1 milyondan fazla Müslümanı ve 30 binden fazla aktif gönüllüyü DİTİB’e bağlı 858 camimizde birleştiriyoruz. 40 yıldır bu gelişimi hiç aksatmadan tamamlamayı başardık. İnanç anlayışımız, cemaatlerimiz ve imamlarımız, 40 yıllık tarihimizle, siyasallaşmadan, radikalleşmeden, araçsallaştırmadan uzak, özgün ve dengeli bir din anlayışının garantisidir. Dolayısıyla, Almanya’daki Müslümanlar özellikle DİTİB sayesinde ılımlı ve barışçıl bir tarihe sahipler.”
Köln Merkez Camii'nin önemi ve ziyaretçi sayılarıyla başarısına dikkat çeken Kuzey, “İki yıldır Köln’de Cuma günleri hoparlörden ezan okunmasına izin veren Köln Belediye Başkanı Henriette Reker’e teşekkür ediyorum. Köln ve Frankfurt’un işlek caddelerine Ramazan ayına özel yapılan süslemeler ve aydınlatmaların, Müslümanların bu şehre, bu ülkeye ait olduğunu gösterme açısından önemli bir adımdır” diye konuştu.
DİTİB: Toplumsal Uyumun Köprüsü, 40’ıncı Yıl Dönümü
DİTİB’in 40 yılda Almanya’da güçlü bir sosyal bağı olan büyük bir kuruluş olduğuna vurgu yapan Köln Başkonsolosu Turhan Kaya da “DİTİB sadece bir Türk dini kuruluşu değil, çok daha fazlası bir büyük bir teşkilattır. Gençlik ve kadın çalışmalarıyla, kültürel faaliyetleriyle, mültecilere yardım ve uyum çalışmaları, aile ve sosyal danışmanlık, cenaze merasimi ve dinler arası çalışmalarla toplumda kritik bir rol oynamaktadır. Bu vesileyle DİTİB’in 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutluyorum“ dedi.
Birlikte Çeşitliliği Kutlayalım: Ramazan Ayı Toplumsal Uyumun Farkındalığı
Çeşitliliğin bir zenginlik olduğuna dikkat çeken Kaya konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kökenimiz, dilimiz veya dinimiz ne olursa olsun, sadece birlikte barışçıl bir gelecek inşa edebiliriz. Başkalarına açık olup iletişim kurarsak engelleri aşabiliriz ve önyargıları yıkabiliriz. Çeşitliliğin zenginlik olduğuna yürekten inanıyorum. Önemli olan bu çeşitlilikten uyum ve birlik yaratmaktır. Ramazan ayı da buna vesile olabilir. Oruç tutma zamanı, insanlara toplumu geliştirmeyi hatırlatır; aile, arkadaşlar ve komşularla, sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda ve özellikle toplumsal anlamda bir arada olmanın önemini hissettirir.“
İnsanlık Kardeşliği: Saygı ve Sevgiyle Birlikte
Alman Piskoposlar Konferansı adına Dr. Alexander Kalbarczyk ise, “İnanç, insanların birbirlerini destekledikleri ve sevdikleri bir kardeş görmelerini sağlar. Tanrı'nın yaratıkları olarak tüm insanların kardeşliğine ilişkin bildirisinde vurgulanan nokta, insanlar birbirlerinin kardeşidir, bu nedenle, insanlar birbirlerine saygı ve hürmet borçludurlar” dedi.
Dini Tolerans ve Diyalog: Birlikte İlerlemek İçin Ortak Çaba
Tanrı adına şiddetin, terörün ve savaşın her zaman adaletsizlik olduğunu söyleyen Kalbarczyk, “Almanya'da, Orta Doğu'daki çatışmaların ülkedeki dini cemaatler arasındaki ilişkileri zorladığını gözlemliyoruz. Bu dönemde, düşmanlık ve ayrımcılık döngüsünden kurtulmak için ilk ve önemli adımın empati ve takdir gerektirdiğine inanıyoruz. Farklı dini inançlara sahip insanlar arasındaki iyi ilişkilerin büyük bir değer taşıdığının farkındayız. Katolik Kilisesi'nin bir temsilcisi olarak, bu zamanlarda daha fazla karşılaşma ve diyalog, daha fazla ortak çaba ve etkinliklere ihtiyaç olduğunu açıkça ifade etmek istiyorum. Ortak çabalarımızı sürdürerek, ırkçılığa karşı uluslararası haftalara, kültürlerarası etkinliklere ve insanların bir araya gelip diyalog kurduğu her türlü platforma katılarak, birlikte ilerlemeliyiz. Antisemitizmle mücadele ile Müslümanlara yönelik düşmanlığın birlikte ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Alman Piskoposlar Konferansı adına, size mübarek bir Ramazan ve mutlu bir bayram diliyorum.” ifadelerini kullandı.
Dini Çeşitlilikte Birlik: Gazze'de Barış İçin Ortak Çaba
Farklı geçmişlere ve dinlere sahip insanların bir masada etrafında bir araya gelmesini çok anlamlı bulduğunu ifade eden Almanya Protestan Kilisesi Dinlerarası Diyalog Danışmanı Dr. Andreas Herrmann ise, “İçinde bulunduğumuz dönemde, daha fazlasına ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Gazze Şeridi'ndeki savaş, dini çeşitlilik içinde bir arada yaşamayı, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların bir arada yaşamasını etkiliyor. Bu tür zamanlarda, insanların eşitlik temelinde bir araya gelip gerçekten yeni programlar geliştirerek birlikte hareket edebileceği daha fazla buluşmaya ihtiyacımız var. İbrahimi dinleri bir araya getirmek için daha fazla çaba sarf etmeliyiz, daha fazla çaba göstermeliyiz” diye konuştu.
Almanya Müslümanları Merkez Konseyi (ZMD) ve Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM) kurucu üyesi Eyüp Köhler de, Ramazan ayına buruk girildiğini ifade ederek, Ramazan ayının barışa ve güzelliklere vesile olmasını diledi.
İftar programı okunan akşam ezanının ardından hep birlikte oruçların açılmasıyla sona erdi.