Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Mit einem Abschlussfest zur Aushändigung der Seepferdchen-Urkunden endete der Schwimmkurs für Familien und männliche Jugendliche und Männer mit und ohne Migrationshintergrund, der von zwei städtischen Mitarbeiterinnen, der Bildungskoordinatorin Zeynep Sen und der Integrationslotsin Sandra Bürger, organisiert worden war. Etwa 70 Personen nahmen an dem Fest teil. Darunter auch geladene Gäste wie die Regionalkoordinatorin vom Bundesamt für Migration und Flüchtlinge, Gabriele Wiedamann, Thomas Kram, Bildungsreferent vom Bundesprogramm „Integration durch Sport“ im BLSV, wie auch Serpil Güclü Adolph und Jules Masuku Ayikaba vom Ausländer- und Integrationsbeirat.
Bürgermeister Martin Heilig dankte den 12 ehrenamtlichen Helfern, ohne die es nicht möglich gewesen wäre, die Kurse zu halten: „Die bunte Vielfalt der Herkunftsländer der Teilnehmenden – von Syrien über Afghanistan, Ukraine und Polen, bis hin nach China, Korea, Ägypten, Iran, Deutschland und Indien – spiegelt die kulturelle Bandbreite unserer Stadt wieder. Durch die gemeinsame Teilnahme an den Schwimmkursen haben Sie nicht nur das Schwimmen erlernt, sondern auch eine Brücke der Verständigung und Integration gebaut.“ Heilig betonte die gesundheitsfördernde Wirkung von Schwimmen, das Beweglichkeit, Koordination und Kraft fördere und als gelenkschonender Sport für Menschen jeden Alters geeignet sei. Auch für die Ehrenamtlichen war es eine tolle Erfahrung und sie freuten sich sehr über die große Dankbarkeit und Herzlichkeit ihrer Schützlinge.
Anlass für das Angebot der drei Schwimmkurse, die jeweils zehn Kursabende beinhalten, ist der hohe Anteil an geflüchteten Männern, die nicht schwimmen können, denn Schwimmen gehört in vielen Ländern nicht zum Kulturgut. Zudem hatten viele Kinder während der Pandemie keine Gelegenheit, Schwimmkurse zu besuchen. Die Kurse haben nicht nur die lebensrettende Zielsetzung, Ertrinkungsunfälle zu vermeiden und Angst vor dem Wasser zu nehmen, sondern fördern auch die Möglichkeit der gesellschaftlichen Teilhabe an einer der beliebtesten Freizeitaktivitäten. Die Wartelisten für die kommenden Kurse sind bereits ausgebucht. „Wir freuen uns sehr über das große Interesse und den Erfolg der Schwimmkurse, einige der Teilnehmenden möchten sogar noch eine Ausbildung zum Rettungsschwimmer anschließen“, zeigen sich die Organisatorinnen Zeynep Sen und Sandra Bürger zufrieden.
ANKARA (AA) - Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, İsrail'in Uluslararası Adalet Divanının (UAD) Gazze'ye yönelik kararlarını ihlal ediyor gibi göründüğünü bildirdi.
Albanese, İngiliz The Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, İsrail'in, UAD'nin 26 Ocak'ta açıkladığı Filistinlilerin haklarını korumak ve soykırım suçu oluşturabilecek tüm eylemlerden kaçınılması için gerekli adımları atmasına dair kararları ihlal ediyor gibi göründüğünü belirtti.
Hukukçuların ve İsrail'in, UAD'nin açıkladığı tedbir kararlarını, "zikredilen eylemlerin, İsrail onları soykırım niyeti olmadan yaptığı sürece yasaklanmadığı" şeklinde yorumlamasına katılmadığını ifade eden Albanese, UAD'nin İsrail'in soykırım suçu oluşturabilecek tüm eylemlerden kaçınması yönünde karar verdiğini savundu.
BM Raportörü, UAD'nin kararına rağmen şiddet ve sivil altyapıya yönelik yıkımın devam ettiğini ve bunun Gazze'de yaşam koşullarını daha da zorlaştırdığına dikkati çekerek, "Ölümler, sadece bombardıman ve keskin nişancı saldırılarının sonucu değil. Tıbbi malzeme ve tedavi yetersizliği ve en acıklısı gıdaya ve içme suyuna yetersiz erişimin kirli ve pis su tüketimine mecbur bırakması sonucu da." ifadelerini kullandı.
Albanese, Guardian'a verdiği demecin haberini X hesabından paylaşarak, İsrail'in UAD'nin tedbir kararlarına uymadığını söyledi.
İsrail'in Gazze'de yüzlerce ölüme, daha fazla yıkıma ve yerinden etmeye neden olduğunu vurgulayan Albanese, "İsrail, Divan'ın kararlarına saygı göstermekle mükelleftir ve devletler daha fazla zulmü engellemek için kararlı davranmak zorundadır." değerlendirmesinde bulundu.
- UAD'de İsrail aleyhine açılan soykırım davası
Güney Afrika Cumhuriyeti, 29 Aralık 2023’te, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ni ihlal ettiği gerekçesiyle İsrail aleyhine UAD'de dava açtı.
Güney Afrika, Gazze'deki durumun aciliyet teşkil etmesi sebebiyle UAD'den ihtiyati tedbirlere hükmetmesini istedi ve tedbir talebine ilişkin duruşmalar, 11-12 Ocak'ta Lahey'deki Barış Sarayı’nda yapıldı.
Divan, 26 Ocak’ta açıkladığı tedbir kararlarında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi'nin 2. maddesinde tanımlanan fiillerin işlenmemesi için elinden gelen tüm önlemleri almasına, İsrail ordusunun Soykırım Sözleşmesi'nin 2. maddesindeki fiilleri işlemesini engelleyecek önlemleri ivedilikle almasına, Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırım çağrısı yapanları önlemek, engellemek ve cezalandırmak için gereken tüm adımları atmasına, Gazze’deki Filistinlilerin karşılaştığı olumsuz yaşam koşullarını ortadan kaldırmak için ihtiyaç duyulan temel hizmetlere ve insani yardımın sağlanmasını mümkün kılan acil ve etkili önlemleri almasına, Gazze’deki Filistinlilere karşı Soykırım Sözleşmesi'nin ihlalini gösteren delillerin yok edilmesini önlemek ve korunmasını sağlamak için etkili tedbirler almasına, kararın yürürlüğe girmesinden itibaren 1 ayda alınan tüm tedbirler hakkında Mahkemeye bir rapor sunmasına hükmetti.
BERLİN (AA) - Almanya'nın başkent Berlin'de, 26 Eylül 2021'de Federal Meclis için yapılan genel seçimlerde yaşanan aksaklıklar ve hatalar nedeniyle seçimler kısmen tekrarlandı.
Anayasa Mahkemesi'nin Berlin'in bazı bölgelerinde kanıtlanan aksaklıklar ve hatalar nedeniyle genel seçimlerin bu bölgelerde tekrarlanması kararının ardından 2 bin 256 oy kullanma merkezinden 455'inde seçimler tekrar yapıldı.
Seçimlere katılması beklenen yaklaşık 500 bin seçmenden yaklaşık yüzde 40'ının sandığa gittiği tahmin ediliyor.
Seçimlerin muhtemel sonuçlarının Federal Meclis'teki sandalye dağılımına ve böylelikle meclisteki güç dengelerinde çok fazla etkisi olmayacağı öngörülüyor.
Kesin seçim sonuçları ve katılım oranının sabah saatlerine doğru açıklanması bekleniyor.
- Seçimler neden tekrarlandı?
26 Eylül 2021'de genel seçimlerin yanı sıra Berlin Eyalet Meclisi ve ilçe belediye meclislerinin seçimleri ile konutların kamulaştırılmasına ilişkin halk oylaması yapılmıştı.
Berlin Eyalet Meclisi ve belediye meclislerinde ilişkin seçimler, Berlin Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla 12 Şubat'ta yenilenmişti.
Seçim günü oy kullanma merkezlerine eksik oy pusulası gönderildiği, bu nedenle tekrar pusula bastırılmak zorunda kalındığı belirtilmiş, bazı seçim merkezlerinde uzun kuyrukların oluştuğu gözlenmişti.
Aynı gün koşulan maraton nedeniyle özellikle şehir içindeki bazı caddelerin kapalı olması dolayısıyla oy pusulalarının seçim merkezlerine ulaştırılamadığı, birçok seçim merkezinin de sandıkların kapandığı saat 18.00'den sonra uzun süre açık kaldığı ifade edilmişti.
Anayasa Mahkemesi de 19 Aralık 2023'te aldığı karar ile yaşanan aksaklıklar ve hatalar nedeniyle Berlin'deki seçimlerin kısmen tekrarlanmasına karar vermişti.
Almanya'da bir sonraki genel seçimlerin 2025 yılının eylül ayında yapılması planlanıyor.
BERLİN (AA) - Almanya Genelkurmay Başkanı Carsten Breuer, ülkesinin 5 yıl içinde "savaşa hazır hale gelmesi" gerektiğini söyledi.
Breuer, Welt am Sonntag gazetesine verdiği röportajda, "savaşa hazır hale gelmenin" bir süreç olduğunu belirterek, "Ancak sonsuz zamanımız yok çünkü Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ilk kez olası bir savaş dışarıdan bize dikte ediliyor. Analistleri takip ettiğimde ve Rusya'dan kaynaklanan askeri tehdit potansiyelini gördüğümde bu bizim için 5 ila 8 yıl hazırlık zamanı anlamına geliyor." dedi.
Bunun o zaman savaşın çıkacağı anlamına gelmediğini vurgulayan Breuer, "Ancak bu mümkün ve ben bir asker olduğum için 5 yıl içinde savaşa hazır hale gelmemiz gerektiğini söylüyorum." ifadelerini kullandı.
Almanya Genelkurmay Başkanı Breuer, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'nın ötesine uzanma olasılığını ne kadar yüksek gördüğüne" ilişkin soru üzerine de "Öncelikle buna niyet de dahildir. Bunu Putin’in yazdıklarında ve söylediklerinde görüyorum ve Ukrayna’daki eylemlerinden. Buna askeri potansiyel de dahil. Rusya’nın Duma kararıyla savaş ekonomisine geçtiğini gördük. Şu anda olasılık artıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius'un ilk kez savaşa hazır hale gelmekten söz ettiğinde bunun insanları uyandırdığını aktaran Breuer, sonuçta meselenin kendini savunma ve rakibin saldırıda bulunma kararı almaması olduğunu ifade etti.
"Bu da caydırıcılıktır" diyen Breuer, savaşa hazır olmanın zihniyet değişimini gerektirdiğini söyledi.
Breuer, "Savaşa hazır olmanın içinde çok şey var. Personel ve malzemenin göreve hazır olmasının yanı sıra zihniyet değişiminden de geçmemiz gerekiyor. Hem toplumda hem de özellikle Alman ordusunda akıl dönüşümüne ihtiyaç var." ifadelerini kullandı.
Almanya'nın (NATO'da) taahhüt ettiği ancak bunları vaatte bulunduğundan daha geç yerine getireceği katkıları olup olmadığına ilişkin bir soruyu da Breuer, "Evet var ancak onları söylemeyeceğim. Bu iyi sebeplerden dolayı gizli. Düşman bilgileri tüm mümkün olan kaynaklardan alır, gazetelerden de." şeklinde yanıtladı.
Breuer, Alman Silahlı Kuvvetlerinin NATO gibi bir değişimin içinde olduğunu kaydetti.
- Almanya savunma harcamalarını büyük ölçüde artırma kararı almıştı
Almanya, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından savunma harcamalarını büyük ölçüde artırma kararı almış ve gelişmiş silah sistemleri satın almak, ülkenin silahlı kuvvetlerini modernize etmek için 100 milyar avroluk özel bir fon oluşturmuştu.
Hükümet, ABD yapımı F-35 savaş uçakları, Chinook nakliye helikopterleri ve İsrail yapımı Arrow-3 füze savunma sistemi alımı da dahil olmak üzere çok sayıda sözleşme imzalamıştı.
Kıbrıs Rumları, müzakereler Crans Montana’da koptuğu yerden başlasın diye büyük mesai harcamaya başladı. Akıllarına gelen her kapıyı çalıp, “Aman ne olur Türklere baskı yapın, gelip müzakere masasına otursunlar” diye yalvaran komşularımız adanın mutlak sahibi ve yönetici olma hezeyanı ile Crans Montana’da neleri kaybettiklerini yeni yeni fark ettiler ve bundan dolayı ağlıyorlar.
Rum lider Hristodulidis Ocak ayı sonunda güya Kıbrıs Türklerine yönelik, uluslararası hukuka aykırı olarak 1964 ve 1975 yıllarında gasp ettikleri haklarımızın bir kısmını iade eden bir açılım yaptı. Sırf gözümüzü boyasın ve masaya oturalım diye.
Rum lider Hristodulis’in, 2017’de Crans Montana’da müzakerelere Dışişleri Bakanı olarak katılan ve Helen milliyetçiliğinden dolayı da Kıbrıs Türklerine herhangi bir hak vermeme çabası içinde müzakerelerin çökmesine neden olan kişi olduğunun unutulması mümkün değil. Aynı kafadaki Rum yöneticiler son 50 yıldır egemenliği paylaşmamak ve Kıbrıs Türklerini devlete ortak etmemek için müzakereleri ucu açık sürdürerek sonuçsuz bıraktılar. Bu uğurda da her tür siyasi hatayı yaptılar.
Şimdi de 14 maddelik, başı-sonu olmayan, ciddi ve elle tutulur bir içeriği bulunmayan bu paket ile Kıbrıs Türk'ünü kandırmaya ve masaya çekmeye çalışıyorlar. 1964'de ve 1975’de el koydukları, kasten kaybettirdikleri gömleğimizi şimdi güya buldurup, Kıbrıs Türklerini yanlarına çekmeye çalışıyorlar.
Paketin içinde yer “Vatandaşlık başvurularını inceleyeceğiz” cümlesinin içi boş, ucu açık. Müzakereleri son 50 yıldır sonuç alınmayacak şekilde sürdürdükleri gibi, vatandaşlık başvurularını da binbir bahane ile 50 yıl daha sürdürecekler ve sonunda sonuçsuz kalacak bu başvurular.
Bu başvuruların hakça verilebilmesi için öncelikle Hristodulidis’in Tassos Papadopulos döneminde 2007 yılında alınan Rum Yönetimi Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesi gerekiyor. Halen geçerliliğini koruyan bu karar içeriğince özellikle “Kıbrıs Türk’ü bir kişi ile evlenmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kişinin” bu evlilikten doğmuş olan çocuklarının kimlik sorununun çözülmesinin mümkün olmadığı açık ve net. Rum Bakanlar kurulunun bu kararı “karma evlilikler” değil, sadece ve sadece Kıbrıs Türkleri ile evlilik yapan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocuklarına yönelik. İnsanlığın yüz karası tam bir insanlık dışı karar.
Rumların bu içi boş, sahte 14 maddelik bir paketi açıklamaları yukarıda da söylediğim gibi tam bir göz boyama ve imaj tazeleme operasyonu. Crans Montana’da müzakere masasını yıktıklarının unutulmasını ve gözlerden silinmesini istiyorlar. Buna ilaveten Kıbrıs Türklerinin AB’ye karma evliliklerden doğan çocukların hakları ile ilgili yaptıkları hukuksal başvuruları durdurmayı ve de Birleşmiş Milletler’e de Kıbrıs adasında “Çözümü yıkan değil isteyen tarafız” mesajını vermeye çalışıyorlar. Ataları olmasa da Bizans’ın kirli ve çıkarcı politikalarını benimsemişler. Her yerde, her konuda bu çirkin politikalarını sürdürüyorlar.
Bu arada, BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın müzakerelerde ortak bir zemin olup olmadığını tespit edebilmesi için 5.5 ayı kaldı. Günler ve haftalar su gibi akıp gidecek. Atlantik ittifakının Kıbrıs Türklerine ve Türkiye’ye yapacakları tüm baskılara rağmen günün sonunda Kişisel Temsilci Maria Cuellar “Ortak bir zemin” bulamadığını açıklayıp, “kişisel Temsilci şapkasını” çıkarıp, memleketine geri dönecek.
Büyük bir olasılıkla BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Sekreteri de Federasyon içerikli müzakereleri başlatmak için yeni bir girişim yapmayacak ve Rumlar ve AB istese de istemese de müzakerelerin kulvarı/içeriği değişecek...
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Kıbrıs Rumları, müzakereler Crans Montana’da koptuğu yerden başlasın diye büyük mesai harcamaya başladı. Akıllarına gelen her kapıyı çalıp, “Aman ne olur Türklere baskı yapın, gelip müzakere masasına otursunlar” diye yalvaran komşularımız adanın mutlak sahibi ve yönetici olma hezeyanı ile Crans Montana’da neleri kaybettiklerini yeni yeni fark ettiler ve bundan dolayı ağlıyorlar.
Rum lider Hristodulidis Ocak ayı sonunda güya Kıbrıs Türklerine yönelik, uluslararası hukuka aykırı olarak 1964 ve 1975 yıllarında gasp ettikleri haklarımızın bir kısmını iade eden bir açılım yaptı. Sırf gözümüzü boyasın ve masaya oturalım diye.
Rum lider Hristodulis’in, 2017’de Crans Montana’da müzakerelere Dışişleri Bakanı olarak katılan ve Helen milliyetçiliğinden dolayı da Kıbrıs Türklerine herhangi bir hak vermeme çabası içinde müzakerelerin çökmesine neden olan kişi olduğunun unutulması mümkün değil. Aynı kafadaki Rum yöneticiler son 50 yıldır egemenliği paylaşmamak ve Kıbrıs Türklerini devlete ortak etmemek için müzakereleri ucu açık sürdürerek sonuçsuz bıraktılar. Bu uğurda da her tür siyasi hatayı yaptılar.
Şimdi de 14 maddelik, başı-sonu olmayan, ciddi ve elle tutulur bir içeriği bulunmayan bu paket ile Kıbrıs Türk'ünü kandırmaya ve masaya çekmeye çalışıyorlar. 1964'de ve 1975’de el koydukları, kasten kaybettirdikleri gömleğimizi şimdi güya buldurup, Kıbrıs Türklerini yanlarına çekmeye çalışıyorlar.
Paketin içinde yer “Vatandaşlık başvurularını inceleyeceğiz” cümlesinin içi boş, ucu açık. Müzakereleri son 50 yıldır sonuç alınmayacak şekilde sürdürdükleri gibi, vatandaşlık başvurularını da binbir bahane ile 50 yıl daha sürdürecekler ve sonunda sonuçsuz kalacak bu başvurular.
Bu başvuruların hakça verilebilmesi için öncelikle Hristodulidis’in Tassos Papadopulos döneminde 2007 yılında alınan Rum Yönetimi Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesi gerekiyor. Halen geçerliliğini koruyan bu karar içeriğince özellikle “Kıbrıs Türk’ü bir kişi ile evlenmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kişinin” bu evlilikten doğmuş olan çocuklarının kimlik sorununun çözülmesinin mümkün olmadığı açık ve net. Rum Bakanlar kurulunun bu kararı “karma evlilikler” değil, sadece ve sadece Kıbrıs Türkleri ile evlilik yapan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocuklarına yönelik. İnsanlığın yüz karası tam bir insanlık dışı karar.
Rumların bu içi boş, sahte 14 maddelik bir paketi açıklamaları yukarıda da söylediğim gibi tam bir göz boyama ve imaj tazeleme operasyonu. Crans Montana’da müzakere masasını yıktıklarının unutulmasını ve gözlerden silinmesini istiyorlar. Buna ilaveten Kıbrıs Türklerinin AB’ye karma evliliklerden doğan çocukların hakları ile ilgili yaptıkları hukuksal başvuruları durdurmayı ve de Birleşmiş Milletler’e de Kıbrıs adasında “Çözümü yıkan değil isteyen tarafız” mesajını vermeye çalışıyorlar. Ataları olmasa da Bizans’ın kirli ve çıkarcı politikalarını benimsemişler. Her yerde, her konuda bu çirkin politikalarını sürdürüyorlar.
Bu arada, BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın müzakerelerde ortak bir zemin olup olmadığını tespit edebilmesi için 5.5 ayı kaldı. Günler ve haftalar su gibi akıp gidecek. Atlantik ittifakının Kıbrıs Türklerine ve Türkiye’ye yapacakları tüm baskılara rağmen günün sonunda Kişisel Temsilci Maria Cuellar “Ortak bir zemin” bulamadığını açıklayıp, “kişisel Temsilci şapkasını” çıkarıp, memleketine geri dönecek.
Büyük bir olasılıkla BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Sekreteri de Federasyon içerikli müzakereleri başlatmak için yeni bir girişim yapmayacak ve Rumlar ve AB istese de istemese de müzakerelerin kulvarı/içeriği değişecek...
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Modern Vatandaşlık Yasası’nın Federal Meclis’ten sonra Eyaletler Meclisi’nde de kabul edilmesinden mutluluk duyduklarını belirten Seçim Hakkı Girişimi Başkanı Bahattin Gemici yurttaşlarımıza seslendi: “Alman partilerine üye olalım, siyasete ağırlığımızı koyalım.”
Çifte vatandaşlık sözünü yerine getiren Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile koalisyonu oluşturan Sosyal Demokrat Parti SPD, Yeşiller ve Hür Demokrat Parti FDP’ye teşekkür eden Kuzey Ren Vestfalya (KRV) - Seçim Hakkı Girişimi Başkanı- yazar Bahattin Gemici, “Yurttaşlarımız yapılacak olan seçimlerde bu partilere destek vererek onları ödüllendirecektir.” dedi.
Yurttaşları demokratik Alman partilerine üye olmaya, aktif siyasete katılmaya çağıran Gemici şunları söyledi: “Ancak bu şekilde ülke siyasetine ağırlık koyabilir; sesimizi duyurabilir, sorunlarımıza çözüm bulabiliriz. Belediyelerde, eyalet meclislerinde ve Federal Meclis’te daha çok göçmen kökenli insanın temsil edilmesini, seçilenlerin ise geldikleri toplumu unutmamalarını istiyoruz.”
ETNİK KÖKENLİ PARTİLERİN ŞANSI YOK
Bahattin Gemici, etnik kökene dayalı partilerin daha önceleri görüldüğü gibi beklenen başarıya ulaşamayacağını, bu tür partilerin toplumdaki kutuplaşmaları ve göçmen karşıtlığını körükleyeceğine dikkat çekti. Gemici; “Almanya’da ırkçı partilerin önünü kesmek, sorunlarımıza çözüm bulmak istiyorsak bunun yolu Alman partilerinde ve kurumlarında aktif görev almaktan geçer.” dedi.
Almanya’daki Türk toplumunun oy hakkı olmadığı için Alman siyasetinin dışında kaldığını; bu yüzden Türkiye siyasetine yöneldiğini, ancak bunun yurttaşlarımız arasında birlik beraberlik ruhunun azalmasına ve kutuplaşmaya neden olduğunu belirten Bahattin Gemici, “İçinde yaşadığımız ülkenin bütün sorunları ile yakından ilgilenmeli, toplumsal yaşamın içinde yer almalıyız.” ifadesini kullandı
Alman partilerine, göçmen kökenlilere kapılarını açmalarını, farklı görüşlere saygılı olmaları çağrısı yapan Gemici, “Siyaset kurumlarında başarılı göçmenlerin önü açılmalı, hak ettiklere yerlere gelmelidir. Bu yapılmazsa insanların etnik kökenli partilere yönelmesi kaçınılmaz olur.” görüşünü savundu.
ŞİMDİDEN HAZIRLIK YAPILMALI
Modern Vatandaşlık Yasası’nın Cumhurbaşkanı Frank- Walter Steinmeier’in imzasından sonra yürürlüğe gireceğini ifade eden Gemici, “Vatandaşlık için başvurmak isteyen yurttaşlarımız şimdiden gerekli evrakları hazırlamaya başlayabilir. Göçmen daireleri başvuru yoğunluğuna karşı şimdiden önlem almalı, yeni personel alımına gitmelidir.” çağrısında bulundu.
Alman vatandaşı olan yaklaşık 800 bin yurttaşımızın rahatlayacağını ve büyük bir çoğunluğun Türk vatandaşlığına geçmek için başvuru yapacağına dikkat çeken Gemici, olabilecek yığılmaları önlemek için Almanya’daki konsolosluklarımızın da hazırlıklı olmalarını istedi.
VATANDAŞ OLAMAYANLAR YEREL SEÇİMLERE KATILSIN
Bahattin Gemici, istenen koşulları yerine getiremeyen göçmenlerin Alman vatandaşı olamayacağını, durumu uygun olanların bir kısmının da çeşitli nedenlerden dolayı vatandaşlık için başvurmayacağını belirtti. “Sayıları milyonları bulan bu göçmenler toplumsal yaşamın, siyasetin dışında tutulamaz. Demokrasiler, halkın demokratik sürece katılımı ve desteğiyle ayakta kalır. Bu nedenle Almanya’da beş yıldır yaşayan tüm göçmenlere yerel seçimlere katılma hakkı verilmesini ısrarla talep ediyoruz. KRV- Seçim Hakkı Girişimi olarak bu konudaki girişimlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.” diyen Gemici, yurttaşlarımızı yerel seçim hakkı için mücadele etmeye çağırdı.
BERLİN (AA) - Almanya’nın başkenti Berlin'de Filistin’e destek gösterisi yapıldı.
Mitte ilçesindeki Invaliden Parkı’nda "Bu savaşı dünya çapında durdurun" sloganıyla toplanan göstericiler, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını protesto etti.
Daha sonra şehir merkezinde yürüyüş düzenleyen göstericiler, "Dünya neden sessiz, İsrail insanları öldürüyor", "Netanyahu soykırım işliyor, dünya seyrediyor", "Filistin’e özgürlük" ve "Şimdi ateşkes" sloganları attı.
Göstericiler, aralarında Filistin, Türkiye ve Güney Afrika bayrakları ile üzerinde "İnsan hakları Filistin sınırlarında bitmiyor", "Filistinli çocuklar büyümeyi hak ediyor" ve "Gazze'deki soykırımı durdurun" yazan dövizler taşıdı.
Gösteriye katılan Isabell Jaeger, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail’in işlediği savaş suçlarına karşı durmak için gösteriye katıldığını belirterek, "İsrail'in Filistin'de, Gazze'de savaş suçu işlemeye devam etmesine açıkça karşı durdurduğumu özellikle beyaz bir Alman olarak göstermek istediğim için buraya geldim." dedi.
Elbette antisemitizm ve ırkçılığa karşı da durulması gerektiğini ifade eden Jaeger, "Birinin diğerine mazeret olarak gösterilmeyeceğine inanıyorum." şeklinde konuştu.
Peter Colban da Almanya’nın uyanması gerektiğini belirterek, "Benim açımdan Almanya yanlış bir görüşe sahip. Savaş olarak nitelenen konuda ve silah tedarikinde İsrail'i desteklemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. İsrail’e karşı net bir tutum sergilemiyor." ifadelerini kullandı.
Colban, Almanya'nın İsrail'e yanlış yaptığını söylemesi gerektiğini aktararak, "İsrail'in dostu olduğunuzu söylediğinizde, dostlarınıza da hata yapıyorlarsa, 'siz hata yapıyorsunuz' diye söylemek lazım. Burada İsraillilere ‘yaptığınız yanlış' demek lazım. Masum insanları öldürüyorlar ve bu doğru değil." şeklinde konuştu.
Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı gösteriye 3 binin üzerinde kişi katıldı.