Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

TC Stuttgart başkonsolosluğu Eğitim Ataşelerimizden eğitimci Zeki Önsöz hocam, Avrupalı Türklerin ve bütün milletimizin, eğitim öğretim gören çocuklarıyla birlikte mutlaka  Çanakkale’de yedi düvele karşı duran onlara karşı savaşan “Çanakkale geçilmez” diyerek Türk düşmanlarını denizde döken, geldikleri yere gönderen, milyonlarca şehit verdiğimiz şehitliği mutlaka ziyaret etmeleri çok önemli olduğunu bildirdi. Zeki Önsöz hocam,“Her Türk evlâdı Çanakkale’yi gezmeli, görmeli ve atalarının şanlı mücadelesini öğrenmelidirler“ dedi. 
Çanakkale Savaş Alanları Gezi Notlarını okuyucularımız için yazdı.
Türk târihinin en önemli askeri zaferlerinden birinin gerçekleştiği Çanakkale savaş alanlarını ne yazık ki bu yıla kadar ziyaret edememiştim.
 
 Bu kutsal vatan topraklarına birkaç gün önce İzmir- Ayvalık kara yolundan ulaştık.  Çanakkale’ye geldikten sonra, arabalı vapurla Eceabat’a geçerken akşam olmak üzereydi;  gökyüzünde ve deniz üzerinde güneşin son ışıklarıyla oluşan hârika renkler vardı.   Boğazın büyülü atmosferi içinde Asya’dan Avrupa’ya doğru güzel manzarayı seyrederek, yavaş yavaş ilerlerken,  bize böyle değerli  bir vatan bırakan atalarımıza şükrettik. 
 
Vapurdan indiğimizde bizi karşılayan birlikte bu geziyi yapacağımız dostlarımız Firdevs ve Mehmet Öztan’la yer ayırttığımız Eceabat Öğretmen Evi’ne geldik. Ertesi gün, deniz kenarında şirin ve temiz bir otel olan öğretmen evinde uyanıp, kahvaltımızı yaptıktan sonra tur arabası bizi, iki genç çifti aldıktan sonra gezimiz başladı. Rehberimiz emekli albay Mustafa Halûk Çağlar idi.
 
Savaş alanları gezimizde önce Namazgâh Tabyası’nı ziyaret ettik. Burada rehberimiz 1914 yılında, Almanların oyunuyla, yalnız birkaç devlet adamımızın kararı ile Almanların yanında 1.Dünya Savaşı’na katılmamızı ve daha sonraki târihî olayları anlattı.
 
18 Mart 1915 günü 3 sıra dizilmiş İngiliz-Fransız Birleşik Filosu Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya geçmek için ilerlemeye başladı. Yedi saat sonra düşman gemileri geri çekilmek zorunda kaldı.Çünkü 16 savaş gemisinden 3’ü Nusret Mayın Gemimiz'in bıraktığı mayınlara çarparak battı. Mayınları bırakan subayımız Yüzbaşı Nazmi Akpınar’ın düşman gemilerinin rotasını iyi gözlemlemesi başarıda etkili oldu.  3 düşman gemisi de topçu ateşimizle ağır yaralanıp sulara gömüldü. Böylece 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi kazanıldı.
 
İçinde bulunduğumuz Namazgâh Tabyası’nı Sultan Aziz inşa ettirmiş; 1892’de modernleştirilmiş. Tabyanın mazgalları arasındaki sabit 16 büyük top ve özellikle küçük seyyar toplar düşman gemilerine ateş ve ölüm kustu.  Tabya’da Seyit Onbaşı’nın efsâne olarak anlatılan ağır top mermisini kaldırdığı anı gösteren heykel yanında, sonradan yapılmış büyük bir top vardı. Rehberimizden ilk defa öğrendiğimize göre; bu tabyada ve diğer savaş alanlarında bulunan toplar 1950’li yıllarda hurda fiyatına satılmış.  Bu nedenle Çanakkale Savaşlarında Türk ordusunun kullandığı toplardan bir tanesi bile kalmamış . Bunu duyduğumda; "Böyle bir duyarsızlık,târihe saygısızlık, kadir kıymet bilmezlik" nasıl olur diye düşündüm.Fakat utanılacak bu durum gerçekti.
 
Tabyanın korunak odasında Çanakkale savaşlarıyla ilgili bir film ve bu odadan dışarıdaki askeri birliklerle haberleşmeyi gösteren bir canlandırmayı seyrettik. Korunak odalarında bugün savaştan kalan bombalar, kemerler, silahlar, su mataraları gibi bazı objeler camekânlarda sergileniyordu. Bunlar arasında İngilizlerin uçaktan attıkları üçgen denilen bir savaş aleti dikkat çekiciydi. Atıldığı yerde dik duran, ucu sivri bu demire görmeden basan askerin ayağı parçalanıyordu.
 
Rehberimiz Halûk Albay, savaşla ilgili yüz yıl önceki bilgilerden başka Gelibolu Millî Parkı olan bu bölge hakkında da önemli bir bilgiler verdi. Bu bölge 2014 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesindeki Milli Park statüsünden çıkarılarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanmış. Yâni bu târihî alan, turizme başka bir deyişle ranta, özel mülkiyete, gökdelenlere açılmış. Nitekim tabyanın karşısında yükselen binalar bu açılımın meyveleriydi.
 
Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı bu târihi alana son yıllarda artan bir ilgiyle yılda 1-2 milyon ziyaretçi geliyormuş. Bu olumlu gelişmeye rağmen insanların burada yaptığı tahribat ayrı bir sorun oluyormuş. Bir örnek olarak Halûk Albay canlandırma odasında mankenin önündeki sumene gelip geçenlerin yazdığı, karaladığı lüzumsuz şekil ve yazıları gösterdi. İnsanlar yiyor, içiyor ve attıkları poşet ve pet şişelerle çevreyi kirletiyormuş. Sigara izmaritlerini, kurumuş otların arasına fırlatarak yangınlara sebep oluyorlarmış. Nitekim Gelibolu Yarımadası’nda son 44 yılda çıkan 2 binin üzerindeki yangın 75 bin futbol sahası büyüklüğünde bin bir emekle yetiştirilen ormanları  kül etmiş. Milli Parkta son büyük yangın 25 Temmuz 1994’de olmuş.
 
Bir eğitimci olarak beni ilgilendiren bir konu da, başlarında öğretmenleriyle buraya gelen okul öğrenci grupları idi. Öğretmenler öğrencileri iyice gözetleyemiyor, çocuklar gürültü yapıyor, mezarlıklar üzerinde oyun oynuyorlar, kendilerine anlatılanları dinlemiyor, kıkırdayıp gülüşüyorlardı. 
Nitekim bazı yerlerde bu çocuk ve gençleri biz ikâz etmek durumunda kaldık. Öğrencilere okullardan bilgi verilmeden buraya hazırlıksız getirilmesi, Çanakkale Savaş alanları bölgesinde rehberlik yapan görevlilerin arasında pedagojik formasyonu olanların bulunmaması, yani müze pedagog rehberlerinin olmaması da büyük bir eksiklikti.
 
Namazgâh Tabyası’ndan sonra Gelibolu Yarımadası’ndaki diğer şehitlik, anıt ve müzeleri görmek üzere yolumuza devam ederek Şahindere Şehitliği’ne geldik.  Yaralanan askerlere ilk müdahalelerinin yapıldığı sargı yeri olma özelliğine sahip bu yerde defnedildiği tahmin edilen 2177 şehitten 1969’unun duvara yapıştırılan levhalara isimleri, memleketleri yazılmıştı. Genç yaşta vatan ve namus için, milletimizin hür yaşaması için kara toprağa giren şehitlerimizin sembolik mezar taşları önünde hüzünle, gururla, saygıyla, dualarla eğildik. Rehberimiz burada görev yapan Türk hemşire Safiye Hüseyin’in anılarından bize onun yaşadığı tıbbî imkânsızlıkları ve şehitlerin “ anne” diyerek son nefeslerini verdiği bilgisini anlatarak, hepimizi duygulandırdı, gözlerimize yaşlar doldu.
 
Buradan Çanakkale Savaşlarının simgesi olan, yarımadanın her tarafından ve denizden görünen 41,7 metre yüksekliğindeki muhteşem Çanakkale Şehitleri Âbidesi’ne geldik. Eski Hisarlık mevkiinde 1940’lı yıllarda tasarlanıp yapımına başlanan bu eser Milliyet Gazetesi’nin öncülüğünde düzenlenen bir kampanya ile ancak 1966 yılında tamamlanmış. Günümüzde Çanakkale Zaferi törenleri bu anıtın önündeki meydanda yapılıyor. Meydanı çeviren duvarda ve âbidenin ayaklarında Çanakkale Savaşları’yla ilgili rölyef ve heykeller var.
 
 Burada gördüğüm 1960’lardan itibaren yapılan Türk şehitlikleri, 1930’larda yapılan İngiliz, Anzak ve Fransız mezarlıkları gibi düzenli ve bakımlıydı. Türkiye 60’lı yıllardan itibaren  savaşın geçtiği târihî alanlara yazılı âbideler, rölyefler, heykeller yaptırarak bu şanlı zaferin anısını gelecek nesillere güzel bir şekilde bırakmış. Ancak burada yatan aziz şehitlerimizin hâtırasına ne yapsak azdır. Nitekim millî şairimiz Mehmet Akif de bu duyguyu “Çanakkale Şehitleri” isimli ünlü şiirinde şehitlere; “Bu taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına, Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.”mısralarıyla seslenir. 
 
Çanakkale Şehitleri Âbidesi’nin arkasındaki sembolik şehitlikteki uzun, içi kırmızı mezar taşlarını beğenmediğimi söyleyebilirim. Şahindere Şehitliği ve 57.Alay Şehitliği’nde gördüğümüz, küçük mezar taşları daha anlamlı idi.
 
Alçıtepe Köyünde öğle molamızı verip, yemeğimizi yedik. Burada Çanakkale Savaşlarıyla ilgili hâtıra eşyaların satıldığı üstü kapalı ve açık tezgâhların olduğu bir çarşı oluşmuş. Ancak bu hâtıra eşyalar, Çin işi, ucuz, zevksiz, basit şeylerdi.
 
Buradan Çanakkale kara savaşlarının yapıldığı savaşın kaderini değiştiren Anafartalar, Arıburnu, Conkbayırı bölgesine gittik.  Önce Anzaklar’ın 25 Nisan 1915’de karaya çıktığı Anzak Koyu’na geldik. Bu bölgeye çıkan düşman tepelere tırmandı, ilerlemeye başladı. Ancak düşman karşısında 19. Tümen komutanı yarbay Mustafa Kemal’i buldu. Atatürk çıkarmayı haber alıp, kendi insiyatifi ile 57. Alay’la  Kocaçimen tepesi’ne geldi. Buradan atıyla tek başına Conkbayırı’na gitti. Burada düşmandan kaçan Türk askerlerini gördü. Atından inip, önlerine geçerek, ünlü “ Düşmandan kaçılmaz!” konuşmasını yaptı. Cephaneleri olmadığını söyleyen askerlere süngü taktırıp, yere yatmalarını istedi. Böylece birlikten arta kalanlarla savunma hattı kurdu. Üzerlerine gelen düşman bu durumu görünce durakladı. İşte bu an savaşın kaderinin değiştiği andır. Haberciler aracılığı ile 57. Alay’ın bölgeye intikalini sağlayan Atatürk, orada askerlerine ünlü “ Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” konuşmasını yaparak düşmanın üzerine saldırdı. 57.Alay’ın tümü şehid oldu, ama düşman geri çekilmek zorunda kaldı. 
 
57. Alay Şehitliği’ni gezdik. 57. Alay’ın şehit askerleri anısına Bombasırtı’nda inşa edilen sembolik şehitlik 1992 yılında açılmış. Genellikle Ege bölgemiz şehirlerinden gelen şehit askerlerin adları mermere yazılmış. Girişte en yaşlı Çanakkale gazisinin heykeli olan şehitlikte 25 Nisan savaşlarının canlandırıldığı bir rölyef ve Türk askeri anısına bir heykel var.
 
1o Ağustos 1915’de Atatürk İngilizlerin 8 Ağustos’ta ele geçirdiği Conkbayırı’na taarruz etti. Atatürk burada askerlerine gece 4.30’de “ Acele etmeyin, evvela ben önden gideceğim, kırbacımı indirdiğimde ileri atılırsınız!” dedi. Türk askerleri yalnız süngülerini kullanarak düşmanın üzerine atıldı. Kocaçimen, Conkbayırı, hattı güven altına alındı. Resmi kayıtlara göre burada 20 bin Türk ve 25 bin düşman askeri hayatını kaybetti.
 
Rehberimiz Halûk Albay bütün bu savaşların geçtiği yer ve siperlerde olayları ve kahramanları yer yer canlandırarak, o anları sanki yaşayarak anlattı. Biz de atalarımızın burada vatanımızı korumak, bize hür bir vatan bırakmak için yaptığı eşsiz, şanlı mücadeleyi duyarak, hissederek, gururla ve gözlerimizden yaşlar akarak;  şehitlerimize, başta büyük Atatürk ve silah arkadaşlarına şükranlarımızı ve dualarımızı göndererek; adı Conkbayırı, Anafartalar, Çimentepe, Kemalyeri, Bigalı, Bombasırtı, Kanlı sırt, Kırmızı sırt olan, her karışı kahramanlarımızın kanıyla sulanmış o kutsal vatan toprakları üzerine basmaya kıyamayarak gezdik.
 
Conkbayırı’nda 10 Ağustos 1915 Anafartalar Zaferi’nin anısına yapılmış, Albay Mustafa Kemal’in taarruz emrini verdiği yerde elindeki kırbacıyla güzel bir heykeli var.  Bu anıtın önündeki dört adet top güllesi Atatürk’ün göğsüne bir şarapnel parçasının isabet ettiği yeri işaretlemektedir. Atatürk cebinde bulunan saat sayesinde ölümden kurtulmuştur. Anıtın karşısında Anzak askerleri anısına yapılmış anıt ve denize bakan tarafında Türk siperleri ve Mustafa Kemal’in gözetleme yeri bulunmaktadır.
 
Günün sonunda tur arabası bizi Ecebat öğretmen evine bıraktı.  8 kişilik grubumuza gün boyunca târih, askerlik bilgisi, vatan sevgisi ve milliyetçi hassasiyetleri ile mükemmel bir rehberlik yapan Halûk Albaya teşekkür edip ayrıldıktan sonra Kilitbahir’e gittik. Fatih Sultan Mehmet’in 15.yüzyılda yaptırdığı yonca şeklindeki kaleyi gördükten sonra deniz kenarında oturduk. Akşamüzeri Eceabat’ta gelerek “ Tarihe Saygı “ parkındaki siper savaşlarını birebir canlandıran heykelleri gördük. Parkın içinde ünlü heykeltıraş Prof. Tankut Öktem’in yaptığı heykel çok anlamlıydı. Burada ayrıca savaş alanlarının büyük bir maket haritası vardı. 
 
                                                        xxx
Çanakkale gezimizle; metrekaresine 6000 mermi düşen, on binlerce genç vatan evlâdını kaybettiğimiz, İstiklâl Savaşın’ı yapacak kumandanların ateş içinden geçerek yetiştikleri ve aynı zamanda Tugut Özakman’ın dediği gibi; “Türkiye Cumhuriyeti’nin önsöz'ü olan büyük savaş’ın” alanlarını gezdik.
 
Eğer bilirsek ve iyi düzenlersek; bu savaş alanı milletimize, gelecek nesillerimize milliî birlik ruhu verecek ve millî şuur öğretecek kutsal bir yerdir. Burada milletimiz yokluk içinde, üstün donanımlı düşmana karşı vatan sevgisi,  hür, bağımsız yaşama azmi ve milliyetçi ruhla destansı büyük, şanlı bir zafer kazanmıştır.
 
 Her Türk evlâdı Çanakkale’yi gezmeli, görmeli ve atalarının şanlı mücadelesini öğrenmelidir! 
 
Haber: Doğan Tufan
 
 
 

BERLİN (AA) - Çin Başbakanı Li Qiang, Münih'te, Alman otomobil üreticisi BMW Group ve Siemens'i ziyaret etti.

Li, üst düzey bir heyetin eşlik ettiği 4 günlük Almanya ziyareti kapsamında, BMW Group'ta şirketin Üst Yöneticisi (CEO) Oliver Zipse ve diğer şirket yöneticileriyle bir araya geldi.

 

Zipse, yaptığı açıklamada, BMW Group'un Çin ile derin ve uzun süreli bağları olduğunu belirterek, "BMW Group ve Çinli ortaklar arasındaki güçlü ortaklıklar, sektörümüzün dönüşümü sırasında bir kazan-kazan ilişki sağlamaya devam edecek." dedi.

​​​​​​​Çin, BMW'nin Almanya dışındaki en büyük ürün geliştirme merkezine sahip. Alman üretici, geçen yıl Çin'de 791 bin araç satışı gerçekleştirdi.

Li, birkaç gün önce Çin'de daha fazla yatırım yapacağını açıklayan Siemens'i de Münih'te ziyaret ederek, Alman şirketin Çin yatırımlarının yanı sıra yapay zeka (AI) çalışmaları hakkında bilgi aldı.

Geçen yıl Siemens'in satışlarının yaklaşık yüzde 13'ü Çin'de gerçekleşti.

 

BMW'nin merkezinin bulunduğu Bavyera eyaleti, Çin'in en önemli ticaret ortaklarından biri olmasıyla dikkati çekiyor. Geçen yıl Bavyera eyaletinden Çin'e 18,4 milyar avroluk ihracat yapılırken, bu ülkeden 36,5 milyar avro değerinde ithalat gerçekleştirildi.

Bavyera Başbakanı Markus Söder, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Çin'in Alman ekonomisi için önemini vurgulayarak, "Otomotiv, elektronik veya kimya gibi sektörler için Çin'den tamamen çekilme hiç hayal bile edilemez." ifadesini kullandı.

 

BERLİN (AA) - Alman otomotiv üreticisi Volkswagen, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne yönelik insan hakları ihlali iddiaları nedeniyle bölgedeki fabrikasının bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesinin planlandığını bildirdi.

 

Alman Haber Ajansı'nın (DPA) haberine göre, Volkwagen Grup Üst Yöneticisi (CEO) Oliver Blume, Hockenheim'daki bir yatırımcı etkinliğinde yaptığı açıklamada, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne yönelik insan hakları ihlali iddiaları ve şikayetleri olduğunu belirterek, bu endişeleri ele almanın Volkswagen'in sorumluluğu olduğunu kaydetti.

"Kamuoyuna tam şeffaflık sağlamak için şeffaf ve bağımsız bir dış denetim planlıyoruz" diyen Blume, Alman üreticinin şu anda Çin'deki ortaklarıyla söz konusu denetim konusunda görüşmeler yaptığını bildirdi.

Çin, Volkswagen'in en büyük satış pazarı olurken, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin sıklıkla insan hakları ihlalleri nedeniyle gündeme gelmesi sonucu Alman şirketin buradaki fabrikasının operasyonlarına devam etmesi uzun süredir eleştiriliyordu.

 

Volkswagen'in Urumçi'deki fabrikası, 2013'te açıldı ve Volkwagen'in Çinli ortağıyla oluşturduğu SAIC ortak girişimi tarafından yönetiliyor.

Volkswagen ise bölgedeki fabrikanın insanların durumunu iyileştirmeye yardımcı olduğunu savunarak, defalarca operasyonlarını sonlandırmayı reddetti. Alman şirket, yaklaşık 240 kişinin çalıştığı fabrikadaki operasyonlar üzerinde çok az etkisi olduğunu ve burada insan hakları ihlallerine dair herhangi bir kanıt bulunmadığını açıklamıştı.

 

Almanya'da çelik işçilerinin örgütlü olduğu IG Metall Sendikası'nın başkanı Jörg Hofmann, Haziran 2022'de Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne yönelik insan hakları ihlali iddiaları nedeniyle Volkswagen'e bölgedeki fabrikasını kapatması çağrısı yapmıştı.

Başta Ukrayna olmak üzere yurt dışından göçün etkisiyle ülkenin 2022'deki nüfusu 1, milyon 122 bin kişi artarak 84,4 milyonla rekor seviyeye ulaştı
 

BERLİN (AA) – Almanya’nın nüfusu göçmenlerin etkisiyle 2022'de bir önceki yıla göre 1 milyon 122 bin kişi artarak, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesinden beri en yüksek yılık artışı kaydetti.

Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis) nüfus artışına ilişkin 2022 nihai verilerini açıkladı.

 

Buna göre, başta Ukrayna olmak üzere yurt dışından göçün etkisiyle ülkenin 2022'deki nüfusu 1, milyon 122 bin kişi artarak 84,4 milyonla rekor seviyeye ulaştı. Böylece, ülkenin nüfusunda, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesinden beri en yüksek yılık artış gerçekleşti.

Destatis, nüfustaki geçen yılki artışın Almanya'ya taşınan yabancılardan kaynaklandığını vurguladı

2021’de 329 bin olan net göç geçen yıl 1,46 milyona yükseldi. Geçen yıl, Almanya'ya gelen Ukraynalıların sayısı ise 915 bin oldu.

 

Önceki yıllarda olduğu gibi geçen yıl doğanlardan daha fazla insan öldü.

Doğumları aşan ölüm sayısı 327 bine yükseldi. Bu sayı 2021 için 228 bin olarak kayıtlara geçmişti.

Yaşlanan nüfus nedeniyle Alman ekonomisi her yıl yüz binlerce nitelikli göçmene ihtiyaç duyarken, geçen yıl çalışma çağındaki göçmenlerin gelişi, nüfusun yaşlanmasını telafi etti.

Nürnberg’de 1989 yılında kurulan ve en eski köklü Türk spor kulüplerimizden Kreisliga’da oynayan Vatanspor Nürnberg, Bezirksliga’ya yükselmeye yönelik terfi maçında, SV Viktoria Weigenheim takımını 2-1 yenerek Bezirksliga’ya çıktı. Vatanspor Nürnberg, Bezirksliga’ya yükselmekle kulüp tarihinin en büyük başarısını yakaladı, hem de Nürnberg ve çevresinde en yüksek ligde oynayan Türk takımı olma başarısını göstermiş oldu.

1989 yılında kurulan ve ilk defa 2019 senesinde Kreisliga’ya çıkma başarısını gösteren Vatanspor Nürnberg, bu sene de Bezirksliga’ya yükselmenin mutluluğunu maçı seyretmeye gelen bin beşyüze yakın taraftarlarıyla birlikte yaşadı.

Nürnberg’e yakın Dietenhofen kentinde yapılan Bezirksliga’ya yükselme maçında Vatanspor Nürnberg’in golleri, birinci yarının son dakikasında Joel Teukam Noumessi’den ve ikinci golde Necati Güler’den geldi. Rakip takımının tek golü ise, ilk yarıda Michael Stark attı.

Vatanspor Nürnberg, SV Viktoria Weigenheim karşısına şu kadro ile sahaya çıktı: Bechloul Memet - Mustafa Köseoğlu, Mehmet Bilici, Volkan Akbulut, Valmir Mjeshtri - Petrit Gjonbalaj (81. Timotei Pintoiu), Necati Güler, Celal Ünal - Deniz Arıcı (90. Jermaine Anderson), Joel Teukam Noumessi, Ismail Yüce.

Yönetim kurulu başkanlığını Mücahit Gündoğdu, Asbaşkanlığını Yusuf Yılmaz ve Vatanspor futbol şube başkanlığını da Fatih Köseoğlu’nun yaptığı Vatanspor Nürnberg, Bezirksliga’ya yükselmenin sevincini bin beşyüze yakın taraftarları ile coşkulu şekilde kutladı.


Maç sonunda Vatanspor Nürnberg Asbaşkanı Yusuf Yılmaz şunları söyledi: "Uzun yıllardır Vatanspor Nürnberg’i, daha ileri liglere taşımak için mücadele ettik. Bütün sezon boyunca, takımımızı bir üst klasseye çıkartmak için yöneticilerimiz, kaliteli ve iyi karekterli futbolcularımız gerçek bir aile olarak kenetlendik. Bu sene Bezirkliga’ya çıkmanın mutluluğunu yaşadık. Artık Bezirksliga için iddialı bir takım kurup gelecek yıllarda bir üst liglere çıkmak hedeflerimiz arasında olacaktır"dedi.
Yılmaz “Emeğimizin karşılığını boşa çıkarmayan Vatanspor yöneticilerimize, Hocamız Michael Green'e, futbolcularımıza ve maçlarımızda bizleri yalnız bırakmayan taraftarlarımıza çok teşekkür ediyoruz”dedi.

 

Haber: İlhan Baba-Nürnberg

 

 

 

 

 

 

 

 

Der Landrat des Landkreises Kelheim, Martin Neumeyer, begrüßte vor kurzem die leitenden Vertreter der Landes-, Kreis und Bezirksverwaltungen der Europaregion Donau-Moldau im Kloster Weltenburg. In seinem Grußwort betonte Landrat Neumeyer die Bedeutung der Europaregion Donau-Moldau (EDM) als Plattform für grenzüberschreitende Zusammenarbeit insbesondere in den Bereichen Industrie 4.0, Tourismus und Gesundheit. Die Europaregion Donau-Moldau ist ein herausragendes Beispiel für die enge Zusammenarbeit über nationale Grenzen hinweg. Durch den regelmäßigen Austausch und geografische Nähe ergeben sich gute Chancen für nutzbringende Kooperationen und trilaterale Projekte. Wir profitieren gemeinsam von der kulturellen Vielfalt der deutschen, tschechischen und österreichischen Grenzregionen. 

 

Landrat Neumeyer hob zudem die Bedeutung des Klosters Weltenburg als Veranstaltungsort hervor. Das Kloster, das zu den ältesten Klosteranlagen in Bayern zählt und malerisch am Nationalen Naturdenkmal Donaudurchbruch liegt, symbolisiere die historische Verbundenheit der Regionen zwischen Donau und Moldau. 

 

"Es freut mich, dass wir unsere Gäste in diesem beeindruckenden Kloster begrüßen dürfen. Es ist ein Ort, der Geschichte und Kultur, der Zusammenarbeit verkörpert und somit perfekt zu den Zielen der Europaregion Donau-Moldau passt."

Martin Neumeyer, Landrat

 

Im Rahmen der Sitzung des Trilateralen Koordinierungsgremiums mit Vertretern aus Niederösterreich, Oberösterreich, Niederbayern, der Oberpfalz und den drei tschechischen Regionen Pilsen, Südböhmen und Vysocina wurden Projekt- und Netzwerkaktivitäten besprochen, die in Zukunft durchgeführt werden sollen. Unter anderem ist im September ein Kongress zum Thema Medizincampus Niederbayern geplant, ein großer grenzübergreifender Unternehmehrtag kommendes Jahr in Deggendorf.

 

Die Sitzung der Europaregion Donau-Moldau im Kloster Weltenburg zeigte erneut die Bedeutung der grenzüberschreitenden Zusammenarbeit über unsere unmittelbaren Landesgrenzen hinaus auf. Landrat Neumeyer betonte abschließend, dass der Dreiländerraum Ostbayern, die südlichen Regionen Tschechiens und Ober- und Niederösterreich zu den wirtschaftlich stärksten Region Europas zählen und er sich sehr dafür ausspreche die Zusammenarbeit noch mehr zu intensivieren. 

 

 

 

Türkiye dışına ihraç edilen kuru gıdanın önemli bir bölümünün Avrupa ülkelerindeki ithalatçısı olan SUNTAT Grubu Avrupa ülkelerindeki onbinlerce markette çeşitli milletlerden tüketicilere ulaşıyor. Her gün Avrupa|nın değişik şehirlerinde binlerce ev hanımının marketlerden seçerek aldığı bulgurdan, zevkle alışveriş arabasına koyduğu zeytin çeşitlerine ve sucuk lezzetlerinden damak tadı Türk lokumlarına kadar Türkiye de üretilen binlerce ürün Türk damak tadı olarak tercih edilirken, Türkiye’ye döviz girdisi olarak dönüyor.

 

Çorumlu bir işçi ailesinin ikinci nesil çocukları olan Baklan kardeşler tarafından 1986 yılında hayata geçirilen Avrupa’daki en büyük gıda toptancısı modern tesislerde ürettiği ürünlerini Avrupa’nın değişik ülkelerinde tüketiciye sunarak ülke dışında Türkiye ve Türk ürünlerinin tanıtımını yaparken, Türkiye içinde çok sayıda istihdam sağlayararak ülkemize ayrı bir katkı sağlıyorlar.

 

Türkiye’nin bir çok şehir ve Avrupa’nin değişik ülkelerinde yatırımları olan SUNTAT Grubu CEO’su Mustafa Baklan grubun faliyetleri hakkında Ayhaber’e yaptığı açıklamalarda, “Öcelikle ürünlerimizin önemli bir bölünü ülkemizde üretilenlerdir. Kuru gıda konusunda ülkemiz önemeli bir potansiyeldir. Türkiye’de üretilip ülkemizden ihraç yolu ile çıkan ürünlerin bizim için önemli olduğunu ve grubun bu politikası ile zaman içinde ülkemize milyonlarca euro değerinde döviz girdisi ve istihdam sağladığını belirtmek isterim” şeklinde konuşarak şirket politikasındaki önemli bir konuya dikkat çekti.

 

Avrupa ülkelerinde çok sayıda Alman gıda zincirlerinde SUNTAT Grubu’nun kendi rafları olduğunu belirten Mustafa Baklan, “Ürünlerimizdeki Türk Bayrakları ile bu ürünlerin Türkiye çıkışlı veya Türk damak tadı SUNTAT firması’na ait olduğunu söylemek istiyoruz. Artık Almanya’nın en önemli gıda zincirlerinde Türk Bayraklı ürünlerin SUNTAT’ı, SUNTAT markalı ürünlerin ise Türkiye’yi işaret ettiğini artık her Avrupalı bilmektedir. Tadımız da, adımız da Türkiye’dir” şeklinde konuştu.

 

Bilindiği gibi SUNTAT Grubu her yıl çok sayıda ürünü Türkiye’de Avrupa ülkelerine ihtal ederek  ülkemize milyonlarca euro döviz girdisi sağlıyor.

 

 

 

Uzun yıllardan bu yana Türk-Alman ilişkilerine katkı sağlayan KONAD Başkanı Sait Özcan Giesen şehrinde Türk-Alman Sağlık Vakfı Başkanı Dr. Yaşar Bilgin’i ziyaret etti.

 

Beraberinde Kahramanmaraş Çağlayancerit Derneği Başkanı Salman Yavuz  ile birlikte Giesen‘e gelen Sait Özcan, “Türk entellektüellerin birbiri ile kurduğu diylaoglar Türk Milleti’nin  moral hanesine yazılır. Bu bağlamda çalışmalarındam büyük haz duyarak gururlandığımız Dr. Yaşar Bilgin ile milletimiz adına yeni projeler üretip beyin jimnastiği yapmak amacıyla kendisini ziyaret ettik. Almanya Türkleri kendi için den gelen entellektüel, yazar, sosyal bilimci, tarihçi, işadamı ve bilim insanları yanında toplumsal karşılığı olan insanlar ile mesafe alırlar. Bu bağlamda biraraya gelmekten mutluyuz” dedi.

 

Türk-Alman Sağlık Vakfı Başkanı Dr. Yaşar Bilgin ise yaptığı açıklamada, “Sait Bey motivasyonu ile Almanya Türklerine önderlik şahsiyeti taşıyan başarılı bir arkadaşımızdır. Öncelikle heyecanına hayranım. Kendisine özgü başarılı çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Dolayısı ile Almanya Türkleri ile ilgili yapılabilecek yeni proje taslaklarını heyecanla dinledik” şeklinde konuştu.

 

KONAD Başkanı Sait Özcan görüşme sonunda Dr. Yaşar Bilgin'e “Avrupalı Türkler” adlı kitabını hediye etti. 

Bilindiği gibi her iki isim de Almanya Türklerine olumlu anlamda sürekli katkı sağlamaktadır.

 

 

Passend zum Deutschen Evangelischen Kirchentag gibt es im Tiergarten der Stadt Nürnberg am Samstag, 10. Juni 2023, um 14 Uhr eine Sonderführung zum Thema „Tiere der Bibel“. Rund 130 verschiedene Tierarten erwähnt die Bibel – vom Adler bis zur Ziege. Die Führung dauert etwa eineinhalb Stunden. Eine Teilnahme ist nur mit Voranmeldung bis Mittwoch, 7. Juni, über das Zootouren-Büro unter Telefon 0911 / 5454 833 möglich. Das Büro ist Montag, Mittwoch und Freitag von 10 bis 14 Uhr und Dienstag und Donnerstag von 12 bis 16 Uhr zu erreichen.

Die Schlange, in die sich der Stab des Moses verwandelt. Die Heuschrecken, die in Ägypten als Plage einfallen. Die Schafe, die der gute Hirte schützt, oder die Taube als Symbol für den Heiligen Geist. Bei dem Rundgang stehen Tiere im Fokus, die in den biblischen Schriften auftauchen oder allgemein im religiösen Kontext eine Rolle spielen. Dabei geht es auch um die Symbolik, die sich hinter vielen Tieren wie Schlange, Wolf oder Lamm verbirgt. Außerdem erfahren die Teilnehmenden, was die Bibel über die Biologie, die früheren Lebensräume und die Verbreitungsgebiete bestimmter Arten verrät.

Die Führung kostet 5 Euro (zuzüglich ermäßigtem Tiergarteneintritt) und steht allen Interessierten offen – unabhängig davon, ob sie ein Ticket für den Kirchentag besitzen. Am Veranstaltungstag können die gebuchten Tickets an der Hauptkasse des Tiergartens abgeholt und bezahlt werden. Treffpunkt ist an der Holzstatue direkt hinter dem Tiergarteneingang.

 

 

Als achte Plage fielen die Heuschrecken damals in Ägypten ein. Im Tiergarten sorgt die Riesenheuschrecke heute bei vielen Besucherinnen und Besuchern für Staunen.

  

 

Ihren ersten großen Auftritt hat die Schlange in der Paradiesgeschichte im Alten Testament. Aber auch im Neuen Testament kommt das Reptil an vielen Stellen vor. Hier ein Foto einer Abgottschlange im Tiergarten.

 
ABTTF Başkanı: “Ülkemizde bize karşı sistematik bir ayrımcılık politikası uygulanıyor. Bu mu “Trakya’daki Müslüman azınlığın” gelişmesi? Dil ne söylerse söylesin, gerçekler apaçık ortada!”
 
Kapodistrian Üniversitesi ve Avrupa ve Dış Politika Vakfı (ELIAMEP)’nın Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı dolayısıyla düzenlediği konferansta Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu, Lozan’ın statüsü ve haklarını tanımladığı Batı Trakya’daki azınlık için “Müslüman”, İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’daki azınlık için “Yunan Ortodoks Hristiyan” tanımını kullandı.
 
Cumhurbaşkanı Lozan Antlaşması’nın her iki azınlığın da haklarının korunmasına yönelik çerçeveyi açıkça tanımladığını ifade ettiği konuşmasında “Trakya’daki Müslüman azınlığın” geliştiğini ancak “Türkiye’deki Yunan azınlığın” sürekli olarak azaldığını söyledi.
 
Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu(ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu, “Konferansta yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanımız yanıltıcı ve gerçekleri çarpıtan bir dil kullanıyor. Zira Lozan Antlaşması’na göre Azınlığımız “Müslüman azınlık” ise Türkiye’deki Ortodoks Rum azınlığı da “gayri-Müslim azınlıktır”. Ancak bizim için Müslüman ifadesini kullanırken Türkiye’deki azınlık için Yunan azınlık ifadesini kullanmakla yine Batı Trakya Türk toplumunun varlığı inkar edilmektedir. Ayrıca Azınlık toplumu olarak bizim geliştiğimiz söylemi de gerçeği yansıtmamaktadır. Evet, Türkiye’deki Rum azınlığa kıyasla nüfusumuz fazla, ancak bu hak ve özgürlükler bakımından Türkiye’deki azınlıktan daha iyi olduğumuz anlamına gelmiyor. Zira 2013 yılında yalnızca 4 öğrenci ile açılan Gökçeada Özel Rum Anaokulu ve İlkokulu’nda bugün 21 öğrenci öğrenim görüyor. 2015’te açılan Gökçeada Özel Rum Ortaokulu ve Lisesi’nde ise bugün  46 öğrenci öğrenim görüyor. Öte yandan Batı Trakya Türk toplumu olarak Lozan ile kendi okullarımızı kurma ve yönetme hakkımız olmasına rağmen ilkokullarımızın sayısı her gün gittikçe azalıyor, zira devlet ekonomik tedbirleri gerekçe göstererek 2010’dan bu yana öğrenci sayısı 9’dan az olan tüm okulları kapatıyor. 2011 yılında 188 olan ilkokul sayımız bugün 99’a düştü. Eskiden Türk okulları olarak adlandırılan okullarımızın adı bugün Azınlık okulu. Neden? Çünkü ülkemiz Türk kimliğimizi tanımıyor! İsminde Türk kelimesi geçen derneklerimiz kapatıldı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giden üç derneğimiz hakkında 2008’de mahkeme ülkemizin dernek kurma özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti. Ama ülkemiz 15 yıldır mahkeme kararlarını da uygulamıyor. 21 Mayıs seçimlerinden sonra yaşadıklarımız biz karşı agresif ve hedef gösteren yaklaşımı da ortaya koydu. Nüfusun çoğunluğunu oluşturduğumuz Rodop’ta bir Türk milletvekili adayının aldığı oy sayısı deyim yerindeyse kıyameti kopardı. Dora Bakoyanni bir Türk köyünde yaptığı konuşmayla bize aba altından sopa gösterdi. Ülkemizde bize karşı sistematik bir ayrımcılık politikası uygulanıyor. Bu mu “Trakya’daki Müslüman azınlığın” gelişmesi? Dil ne söylerse söylesin, gerçekler apaçık ortada!” dedi.
 
Haber: Doğan Tufan