Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Am 22. November wäre der Würzburger Künstler Curd Lessig 100 Jahre alt geworden. Das Spitäle feierte seinen Geburtstag in diesem November mit einer Ausstellung mit Aquarellen, Zeichnungen, Grafiken und Gemälden aus seinem Nachlass. Sein dort viel beachtetes Selbstporträt aus dem Jahr 1984 wechselt nun nach der Ausstellung seine Besitzer: Die Familie schenkt es dem Museum im Kulturspeicher.
Tochter Cornelia Lessig-Licha (m.) überreichte es, stellvertretend für die vier Kinder Lessigs, am Ende der Ausstellungszeit an Oberbürgermeister Christian Schuchardt (re.) und die stellvertretende Leiterin des Museums im Kulturspeicher, Dr. Henrike Holsing (li.). Dass das Bild an das städtische Museum im Kulturspeicher gehen sollte, sei länger vorgesehen gewesen, so Lessig-Licha, es sei nur noch für die Ausstellung zum 100. Geburtstag zurückbehalten worden. Dr. Henrike Holsing übernahm das Bild mit großer Freude und kündigte es ab Mitte März als Exponat in der Städtischen Sammlung an.
Curd Lessig hat wie kaum eine andere Künstlerpersönlichkeit die Kunst im öffentlichen Raum in Franken geprägt. Er war u.a. Kulturpreisträger der Stadt Würzburg und des Bezirks Unterfranken und als Maler, Grafiker und Gestalter von Glasfenstern tätig. Curd Lessig verstarb 2019 in Würzburg.
BERLİN (AA) - Almanya'da yapılan araştırma, ülkenin batı eyaletlerinde yabancı ve Müslüman düşmanı söylemlere desteğin arttığını ortaya koydu.
Leipzig Üniversitesi tarafından yapılan "2024 Otoriterlik Dinamikler ve Aşırı Sağcı Tutumlar Araştırması" Prof. Dr. Oliver Decker ve Dr. Ayline Heller tarafından başkent Berlin’de düzenlenen basın toplantısında tanıtıldı.
Araştırmaya göre, Almanya genelinde yabancı düşmanı söylemleri destekleyenlerin oranı 2022’ye göre 2024’te 4,8 puan artarak yüzde 21,8’e yükseldi.
Almanya’nın doğu eyaletlerinde bu oran 2022’e göre 1,6 puan azalarak, bu yıl yüzde 31,5 olarak kaydedildi.
Batı eyaletlerinde ise 2022’de yabancı düşmanı söylemleri destekleyenlerin oranı yüzde 12,6 olurken, 2024'te bu oran 6,7 puan artarak yüzde 19,3'e yükseldi.
Araştırmada yabancı düşmanı söylemleri destekleyenlerin oranı erkeklerde yüzde 24,4, kadınlarda ise yüzde 19,3 çıktı. 2022'de bu oran erkeklerde 19,7, kadınlarda 14,3 olarak ölçülmüştü.
Yabancı düşmanı söylemlere destek verenlerin oranı en fazla yüzde 60,5 ile aşırı sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) Partisi seçmenlerinde görülürken, bu oran Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin (BSW) Partisi seçmeninde yüzde 25,8 oldu.
Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi seçmeninin yüzde 21,5’i, Sosyal Demokrat Partisi (SPD) seçmeninin yüzde 18,3’ü, Hür Demokrat Parti (FDP) seçmeninin yüzde 21,9’u, Sol Parti seçmeninin yüzde 12’si ve Yeşiller seçmeninin yüzde 2,8’inin yabancı düşmanı söylemlere destek vermesi dikkati çekti.
Araştırma, Müslüman düşmanlığı söylemlere de desteğin özellikle ülkenin batısındaki eyaletlerde arttığını ve halkın hemen hemen yarısının bu söylemleri onayladığını ortaya koydu.
"Müslümanların Almanya'ya göç etmesi yasaklanmalı" söylemine batı eyaletlerde yaşayan katılımcıların yüzde 32,8’i, doğu eyaletlerde bulunanların da yüzde 43,2’si destek verdi. Bu oran 2022'de batıda yüzde 23,6, doğuda yüzde 46,6 olarak kaydedilmişti.
"Çok sayıda Müslüman yaşamasından dolayı bazen ülkemde kendimi yabancı gibi hissediyorum" söylemini onaylayanların oranı batı eyaletlerde yüzde 48,2, doğu eyaletlerde de yüzde 48,7 çıktı. Bu oran 2022’de batıda yüzde 36,6, doğuda yüzde 42,7 olarak kayda geçmişti.
Araştırmada Müslümanlara yönelik ön yargıların 2024'te yüksek olduğuna dikkati çekildi.
- Almanya'da demokrasi memnuniyet oranı düştü
Ülke genelinde "Almanya'daki uygulanan demokrasiden" memnun olanların oranı 2022'ye göre yüzde 15,4 puan düşerek 2024'te yüzde 42,3'e geriledi.
Bu oran doğu eyaletlerde yaşayanlarda yüzde 29,7, batı eyaletlerde yaşayanlarda yüzde 45,5 oldu.
Araştırma ekibinde yer alan Dr. Ayline Heller, yabancı düşmanlığının özellikle batı eyaletlerinde artmasında çeşitli sebeplerin olduğunu belirterek, "Bunun zaman içinde 'söylenebilecek şeylerin sınırlarının kaymasının' da bir sonucu olduğunu gözlemliyoruz." dedi.
Yabancı düşmanlığının toplumda açıkça ifade edilebilen bir durum olduğunu aktaran Heller, buna ülkedeki siyasi iklimi ve medya ile siyasetteki tartışmaları sebep gösterdi.
Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde, Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum ve Yunanistan gazetelerinde geniş yer aldı.
Rum basınına göre, çok samimi havada geçtiği söylenen görüşmeye Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da eşlik etmiş.
Yine Kıbrıs Rum basınında yer alan haberlerin içeriğinde “Kıbrıs Dönem Başkanlığı fotoğraflarında da görülebileceği gibi, Hristodulidis’in oturduğu yerde karşısında Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Mitsotakis, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve görüşmenin tercümanı yer alıyor” cümlesi kullanılıyor.
Duyan da, okuyan da, yayımlanan fotoğrafa bakan da zannedecek ki Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’i muhatap almış, karşılıklı kahve içiyor ve görüşüyor.
Esasen işin aslı öyle değil.
Nikos Hristodulidis de dahil olmak üzere Güney Kıbrıs liderlerinin tümü, Kıbrıs sorunun sorumlusu Rum lider Makarios’un 1 Ocak 1964 sabahı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını iptal ettiğini açıklamasından sonra neredeyse 60 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları ile mütekabiliyet esasına göre -diplomasi dilinde eşit konumda- görüşmek için canlarını yediler, araya aracılar soktular, ABD, AB ve İngiltere liderleri bile araya girdi ama resmi olarak Türk diplomasisi tarafından Cumhurbaşkanı olarak eşit düzeyde kabul edilmedikleri için hiç görüşemediler.
Güney Kıbrıs liderlerinin resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile mütekabiliyet esasına göre son görüşmesi 1962 tarihinde oldu. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios, 22 Kasım 1962 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmuş, Türkiye’de Parlamenter sistem olduğu için mütekabiliyet esasına göre Başbakan İsmet İnönü tarafından kabul edilmişti.
Bu tarihten sonra hiçbir Güney Kıbrıs lideri, Parlamenter sistemin yürürlükte olduğu dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları, Başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu dönemlerde de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları tarafından resmi veya gayrı resmi olarak kabul edilmediler.
Budapeşte’deki toplantıya katılan diplomat dostlarımdan gelen haberler biraz farklı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve çevirmen ile birlikte Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile birlikte sohbet ederlerken, üçüncü bir kişi Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’e sohbete katılmasının bir sorun olmayacağını ve hatta iyi olacağını söyleyince Miçotakis yanına Rum lider Hristodulidis’i çağırır ve birlikte gruba yaklaşarak boş kalan yerlere otururlar. Zaten fotoğraf dili de aynı mesajı doğruluyor. Rum lider, saat yönündeki oturuşlara göre, en uçtadır ve en son oturan kişidir. Resmi davet de söz konusu değildir.
Bu grubun davet misafiri olmasına rağmen Rum liderin sanki planlı bir görüşme varmış gibi bunu kendi hanesine yazdırma girişimi beyhude çaba ve Rumların klasik algı operasyonlarından biridir.
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile telefonda görüştüğü bildirildi.
Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit'in yaptığı yazılı açıklamaya göre, Scholz, Zelenskiy ile telefonda Ukrayna'daki askeri ve insani durumu görüştü.
Zelenskiy, özellikle Ukrayna'nın hava savunmasını güçlendirmek için verdiği askeri destek dolayısıyla Alman hükümetine teşekkür etti.
Şansölye Scholz da Rusya'ya karşı yaklaşık 1000 gündür devam eden savaşta Ukrayna ile sarsılmaz dayanışma içinde olduğunu bir kez daha teyit etti ve Almanya'nın, Avrupalı ve uluslararası ortaklarla yakın koordinasyon içinde Ukrayna'yı askeri alanda desteklemeye devam edeceği konusunda güvence verdi.
İki lider, Ukrayna'da "adil barışa gidebilecek olası yolları da göz önünde bulundurarak yapıcı diyaloğu sürdürme ve yakın temas halinde kalma" konusunda mutabık kaldı.
Halihazırda Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı olan Robert Habeck, ARD televizyonunda bir programa katıldı.
Başbakan olması halinde, Başbakan Olaf Scholz'un vermeyi reddettiği Alman üretimi Taurus füzelerinin Ukrayna'ya gönderilmesine onay verip vermeyeceğine ilişkin soru üzerine "Evet vereceğim." dedi.
Habeck, ekonomi bakanı olarak daha önce de defalarca silah sevkiyatı konusunda karar vermek zorunda kaldığına dikkati çekti.
Ukrayna'nın Taurus füzelerine sahip olması halinde bu füzeleri Rusya'nın başkenti Moskova'ya atabileceği ifade ediliyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Taurus füzelerinin Ukrayna'ya gönderilmesini uzun zamandır reddediyor.
Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde, Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum ve Yunanistan gazetelerinde geniş yer aldı.
Rum basınına göre, çok samimi havada geçtiği söylenen görüşmeye Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da eşlik etmiş.
Yine Kıbrıs Rum basınında yer alan haberlerin içeriğinde “Kıbrıs Dönem Başkanlığı fotoğraflarında da görülebileceği gibi, Hristodulidis’in oturduğu yerde karşısında Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Mitsotakis, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve görüşmenin tercümanı yer alıyor” cümlesi kullanılıyor.
Duyan da, okuyan da, yayımlanan fotoğrafa bakan da zannedecek ki Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’i muhatap almış, karşılıklı kahve içiyor ve görüşüyor.
Esasen işin aslı öyle değil.
Nikos Hristodulidis de dahil olmak üzere Güney Kıbrıs liderlerinin tümü, Kıbrıs sorunun sorumlusu Rum lider Makarios’un 1 Ocak 1964 sabahı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını iptal ettiğini açıklamasından sonra neredeyse 60 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları ile mütekabiliyet esasına göre -diplomasi dilinde eşit konumda- görüşmek için canlarını yediler, araya aracılar soktular, ABD, AB ve İngiltere liderleri bile araya girdi ama resmi olarak Türk diplomasisi tarafından Cumhurbaşkanı olarak eşit düzeyde kabul edilmedikleri için hiç görüşemediler.
Güney Kıbrıs liderlerinin resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile mütekabiliyet esasına göre son görüşmesi 1962 tarihinde oldu. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios, 22 Kasım 1962 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmuş, Türkiye’de Parlamenter sistem olduğu için mütekabiliyet esasına göre Başbakan İsmet İnönü tarafından kabul edilmişti.
Bu tarihten sonra hiçbir Güney Kıbrıs lideri, Parlamenter sistemin yürürlükte olduğu dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları, Başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu dönemlerde de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları tarafından resmi veya gayrı resmi olarak kabul edilmediler.
Budapeşte’deki toplantıya katılan diplomat dostlarımdan gelen haberler biraz farklı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve çevirmen ile birlikte Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile birlikte sohbet ederlerken, üçüncü bir kişi Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’e sohbete katılmasının bir sorun olmayacağını ve hatta iyi olacağını söyleyince Miçotakis yanına Rum lider Hristodulidis’i çağırır ve birlikte gruba yaklaşarak boş kalan yerlere otururlar. Zaten fotoğraf dili de aynı mesajı doğruluyor. Rum lider, saat yönündeki oturuşlara göre, en uçtadır ve en son oturan kişidir. Resmi davet de söz konusu değildir.
Bu grubun davet misafiri olmasına rağmen Rum liderin sanki planlı bir görüşme varmış gibi bunu kendi hanesine yazdırma girişimi beyhude çaba ve Rumların klasik algı operasyonlarından biridir.
1980 yılından beri Almanya’da yaşayan ve Türk-Alman ilişkilerine ilginç bir akademik bakış açısı gerçekleştiren Dr. Latif Çelik, Türkiye dışındaki çalışmalarının yanında Türkiye’nin yakın tarihini araştıran ve bu alanda Türkiye’ye uluslararası ölçekte önemli katkılar sunan "Tarihçilerin Tarihi Şahsiyetleri" ile ilgili sözel tarih çalışmalarına da devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne (ODTÜ) bir ziyarette bulunan Dr. Çelik, ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Turan ile bir araya geldi. 44 yıldır yaşadığı Almanya’daki çalışmaları hakkında bilgi veren Dr. Çelik, Prof. Dr. Turan ile Çorum tarihi, Ermeni iddiaları karşısındaki tarih hafızamız ve ünlü tarihçi Yılmaz Öztuna ile yaşanmış fikir arkadaşlığı yılları hakkında uzun bir sohbet gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Ömer Turan, Dr. Çelik’in bu alandaki çalışmaları ve uluslararası platformlarda gösterdiği bilimsel refleksleri değerlendirirken şu sözleri kaydetti:
“Her Türk aydını bu coğrafyayı iyi tanımalıdır. Burası bizim vatanımız ve burada olup bitenleri sebep ve sonuçlarıyla iyi kavramamız gereklidir. Özellikle akademisyen camia, asılsız iddialar ve uçuk tezlerle uluslararası platformlarda sıkça karşılaşabilir. Herkesin mutlaka bir temel bilgisi olması iyidir; ancak tarih alanındaki akademisyenlerimiz konunun farkında olmalı, fikirler ortaya koymalı ve coğrafyanın bize yüklediği gerçekleri tartışabilmelidir.”
Türk tarihçilerinin kutup yıldızlarından biri olan Yılmaz Öztuna’ya dair anılarını paylaşan Prof. Dr. Ömer Turan, şunları ekledi:
“Uzun yıllardan beri tanıdığım önemli bir şahsiyettir Sayın Öztuna. Onun sohbetlerine katılarak temiz bir Türkçe ile çizdiği fikrî ufuklardan yararlanmayan bir Türk aydını, eksiklik içindedir. Çevresindeki samimi halkasının sürekli olarak ‘beyefendi’ diye hitap ettiği merhum Öztuna, bu toprakların yetiştirdiği gerçek bir beyefendi, samimi bir vatansever ve bilgi dağarcığı zengin bir tarihçimizdi. Vefatının ardından yazdığım uzun yazıyla onu anlatmaya çalıştım. Bu, kendisinden aldığım ilhamı bir nebze olsun geri ödemek niyetiydi. Sizin de Öztuna ekolüne sahip olmanız beni çok duygulandırdı. Mekânı cennet olsun.”
ODTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Turan ile Almanya IKG-Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, önümüzdeki dönemde Çorum merkezli bir kültür tarihi projesinde ortak bir çalışma yapmaya karar verdiklerini açıkladılar. Yerel tarih konusuna öncelik vererek Çorum merkezli bir çalışma yapacaklarını belirttiler.
Konferansın açılışını yapan Başkan Abdullah Uysal, Almanya IKG - Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik’in hayat hikayesinin 80’li yıllardaki 12 Eylül dönemine kadar uzandığını belirterek, “Konuşmacımızın uzun, meşakkatli ancak dolu dolu bir hayat hikayesi var. Uzun uzun saymak istemiyoruz, çünkü yazmış, yazmış ve yine yazmış. 240 bin kilometre yol katedip kayıp tarihimizi aramış. Hâlâ da yazmaya ve araştırmaya devam ediyor. Onun kaleminin ait olduğu milletin kayıp tarihini arayarak yazması ise bu millete olan sevgisindendir. Bundan sonra söz ve kürsü konuşmacımız Dr. Latif Çelik’indir” diyerek konuşmacıyı kürsüye davet etti.
Türk-Alman ilişkileri konusunda yaptığı özgün akademik çalışmalar ile bu ülke ile olan ilişkilerin yeni bir perspektiften ele alınmasına önemli katkılar sağlayan Dr. Latif Çelik, Antalya Türk Ocağı salonundaki konuşmasında, “Almanya ile Türkiye söylemlerini daha yapıcı bir minvale taşıyarak gelişmelerde ortak menfaatleri öne çıkarmalıdırlar. Çünkü tarih iki millete yaşadıkları coğrafyalarda önemli misyonlar yüklemektedir” şeklinde konuştu.
İki ülkenin yüzyıllar boyunca uluslararası siyasette hissettirdikleri geçmiş dönemleri unutmamaları gerektiğini belirterek başladığı konuşmasında, “Almanya için doğudaki en önemli dost Türkiye’dir. Türkiye için ise Almanya Avrupa’daki en güçlü dost ülke konumundadır. Bu gerçek her iki taraf açısından da bilinmediği sürece yine iki taraf da kaybeder. İki ülke arasındaki gerginlik politikası da kaybettirir. Türkler ve Almanlar bölgelerinin güçlü devletleri ve uluslararası siyasetin belirleyicileridir. İki tarafın dışişleri ve siyaset bilimcileri ortak tarihi mutlaka iyi okumalı ve değerlendirmelerini buna göre yapmalıdırlar. Tarihin kendilerine yüklediği misyonu her iki taraf da tekrar tekrar karşılıklı kaynaklardan okumalıdırlar. Türkiye ile Almanya kültürlerin köprüsüdür. Ancak ihtiyar tarih ayakları sağlam olan köprülerin ayakta kalabildiğini ortaya koymaktadır. Bu örneğin siyasetteki karşılığı ise ‘Türk-Alman İlişkileridir’” dedi.
Dr. Çelik’in konuşması Almanya coğrafyasındaki kültür izleri üzerinden verdiği örneklerle devam etti. Konuşmacı Dr. Çelik daha sonra Türk-Alman ilişkileri konusunda çok sayıda soruyu cevaplandırdı.