Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 
BUENOS AIRES (AA) - Peru'da toplanan 52. Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) Genel Kurulu, toplumsal eşitsizlik ve ayrımcılık sorunlarını çözmek için yoksullukla mücadelede daha etkili olma çağrısıyla sona erdi.

OAS Genel Sekreteri Luis Almagro ve Peru Dışişleri Bakanı Cesar Landa, Lima'da düzenlenen 52. OAS Genel Kurulu'nun kapanışında konuştu.

 

Almagro, genel kurulda delegasyonların, kıtadaki toplumsal eşitsizlik ve ayrımcılık değişkenleri ile bunları aşmak için izlenecek yolu belirlediklerini söyledi.

Her insanın hakkının korunması gerektiğini vurgulayan Almagro, "Yoksullukla mücadelede daha etkin olmalı, herkese daha fazla ve daha iyi eğitim vermeliyiz." diye konuştu.

Peru Dışişleri Bakanı Landa, Genel Kurul'un 22 dışişleri bakanı ve 37 ülkeden gözlemcinin katılımıyla oldukça başarılı şekilde gerçekleştirildiğinin altını çizdi.

 

"Bu toplantı bize, bölgesel bağlamda dürüstlük ve aciliyet duygusuyla her türlü ayrımcılığı azaltmak için çalışma fırsatı sundu." diyen Landa, genel kurulun sonuçlarının OAS ülkelerinin ortak şekilde maruz kaldıkları kriz ve belirsizliğin damgasını vurduğu bir bağlamda ele alındığını söyledi.

Landa, yoksullukla mücadeleye dikkati çekerek, "Eşitsizliğin en bariz alameti olan yoksulluk ile mücadele ihtiyacı ve nüfusun geniş kitlelerinin dışlanması, Peru'nun bu bildirgeyi sunmak için sahip olduğu motivasyonun merkezi unsuruydu." ifadesini kullandı.

 

"Eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı birlikte" temasıyla düzenlenen genel kurulda Nikaragua ve Haiti'deki durum, kapsayıcı sağlık sistemlerinin geliştirilmesi, Amerika kıtasında gıda ve beslenme güvenliğinin durumu, Kolombiya'daki barış süreci ve Arjantin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cristina Fernandez de Kirchner'ın uğradığı suikast girişimine karşı ülke halkıyla dayanışma gibi konular ele alındı.

Genel kurulda yapılan oylamada Amerikalılar Arası Hukuk Komitesi'ne Meksikalı Alejandro Alday Gonzalez, Dominikli Julio Jose Rojas ve Brezilyalı George Rodrigo Bandeira seçildi.

Almanya’da Köln Belediyesi’nin başlattığı ‘camilerde hoparlörden ezan okunmasına’ yönelik 2 yıllık pilot proje kapsamında ilk ezan 14 Ekim’de okunacak. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Merkez Camisi, ses seviyesi ile ilgili son raporunu tamamlayarak belediyeye sundu. Belediyenin onaylaması halinde hoparlörden ilk ezan sesi yükselecek.

 
 

KÖLN Belediyesi belli kriterleri yerine getirmeleri halinde haftada sadece cuma günleri cami hoparlöründen Ezan okunmasına onay vermişti. Kriterler arasında caminin çok yakınlarında ikâmet alanı bulunmaması da yer alıyor. Ayrıca hoparlörden çıkacak ezan sesi desibelinin de belli seviyeyi geçmemesi gerekiyor. Uygulamaya katılacak camiler, komşularla irtibata geçerek uygulama hakkında bilgi vermekle yükümlü olacak. Belediyenin onayını alan camiler saat 12.00 ila 15.00 arası en fazla 5 dakika Hoparlörden Ezan okuyabilecek. Belediye ile camiler arasında yapılacak sözleşme iki yıl geçerli olacak.

 

 

KARŞI ÇIKANLAR DA OLDU


Pilot proje, Köln’ün bağımsız Belediye Başkanı Henriette Reker’in girişimiyle hayata geçirildi. Reker, yaklaşık bir yıl önce cami cemaatlerinin talep etmeleri halinde ve belirli koşullar altında cemaatlerini namaza çağırmalarına izin verileceğini açıklamıştı. Belediye, anayasa ile güvence altına alınan dini uygulama özgürlüğüne atıfta bulundu. Kiliselerde çanlar inananları ibadete çağırmak için çalarken, Müslümanlarda ise camilerdeki ezanın bu amacı yerine getirdiği belirtildi. Ancak, Reker’in kararı Almanya genelinde tartışma yarattı. Projeye karşı çıkanlardan bazıları bunun toplumu böleceğini belirtirken, bazıları ise uyuma engel olacağını savundu. Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Hendrik Wüst de projeye karşı çıkanlar arasında er alıyor. Köln’de yaşayan Müslümanları, “Köln şehir toplumunun ayrılmaz bir parçası” olarak tanımlayan Reker, geçen yıl yaptığı açıklamada, “Bundan şüphe duyan herkes Köln’ün kimliğini ve barış içinde bir arada yaşamamızı sorguluyor demektir. Şehrimizde, kilise çanlarının yanı sıra ezan sesinin duyulması, Köln’de çeşitliliğe değer verildiğini ve bu çeşitliliğin burada yaşandığını gösterir” demişti.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çekya'nın başkenti Prag'da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısı kapsamında çok sayıda devlet ve hükümet başkanı ile görüşme gerçekleştirdi.

 

Prag'da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gün boyu yoğun diplomasi trafiği yürüttü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev ile bir araya geldi. Daha sonra İspanya Başbakanı Pedro Sanchez'i kabul eden Erdoğan, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Çekya Başbakanı Petr Fiala ile görüştü.

 

Toplantının yapılacağı Prag Kalesi'ndeki fuaye alanında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile bir süre görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile de ayak üstü sohbet etti.

Erdoğan, toplantı kapsamında Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ı ayrıca kabul ederek bir süre görüştü.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantı kapsamında İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, İngiltere Başbakanı Liz Truss ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile de sohbet etti.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ile bir araya geldi.

 
Edinilen bilgiye göre, Veliaht Prens Selman ile Bakan Nebati'nin Cidde'deki Al-Salam Sarayı'nda gerçekleşen görüşmesine, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da katıldı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı kaynaklarının da teyit ettiği görüşmede, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ikili ilişkiler ele alındı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemde yeniden sıcak ilişkilerin kurulduğu Suudi Arabistan'a nisan ayında ziyarette bulunmuş, Veliaht Prens Selman da haziranda Türkiye'ye gelmişti. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan görüşmelerin ardından yayımlanan ortak bildiride, iki ülkenin karşılıklı ticaretin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi imkanlarını, iki ülke arasındaki karşılıklı ticaretin kolaylaştırılmasını ve önündeki zorlukların üstesinden gelinmesini, yatırım fırsatlarının araştırılması ve çeşitli alanlarda somut ortaklıklara dönüştürülmesi için iki ülkenin kamu ve özel sektöründeki iletişimin artırılmasını ele aldıkları belirtilmişti.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, "Şu anda TANAP yılda 16 milyar metreküp gaz taşıyor. İnşallah bu kapasiteyi kısa süre içinde iki katına, yani 32 milyar metreküpe çıkarmış olacağız." dedi.

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı'nın (TANAP) kapasitesinin Türkiye ve Azerbaycan arasındaki görüşmeler neticesinde iki katına çıkarılmasına karar verildiğini belirterek "Şu anda TANAP yılda 16 milyar metreküp gaz taşıyor. İnşallah bu kapasiteyi kısa süre içinde iki katına, yani 32 milyar metreküpe çıkarmış olacağız." dedi.

Dönmez, Türkiye-Azerbaycan II. Enerji Forumu sonrasında yaptığı basın açıklamasında, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki projelerin enerji güvenliğine katkı yaptığını dile getirdi. İki ülkenin cumhurbaşkanlarının görüşmelerinde özellikle enerji güvenliğinin önemli gündem maddelerinden biri olduğunu dile getiren Dönmez, şöyle konuştu:

"Sayın Bakan (Azerbaycan Enerji Bakanı Perviz Şahbazov) ile de görüştük. TANAP boru hattı kapasitesini iki katına kadar artırma kararı çıktı. Şu anda TANAP yılda 16 milyar metreküp gaz taşıyor. Bunun 10 milyar metreküplük kısmı Avrupa'ya, 6 milyar metreküpü Türkiye'ye geliyor. İnşallah bu kapasiteyi kısa süre içinde iki katına, yani 32 milyar metreküpe çıkarmış olacağız. Şüphesiz bu kapasite artışından Türkiye de istifade edecek, aynı zamanda Avrupa'nın enerji arz güvenliğine katkı sağlayacak."

 

BOTAŞ ve SOCAR'ın ortak şirketi faaliyetlerine başlayacak

Dönmez, forum kapsamında yaptığı konuşmada ise geçen yıl Bakü'de düzenlenen ilk toplantısının iki ülke arasındaki yeni iş birliği alanlarını gösterdiğini ve diyaloğun artarak ilerlemesine vesile olduğunu söyledi. Bugünkü toplantı kapsamında belirlenen yeni hedefler doğrultusunda çalışmaya devam edileceğini ifade eden Dönmez, "Tüm bu süreçte, ülkelerimizin güçlü siyasi iradesinin yanı sıra, şirketlerimizin gayret ve kabiliyetlerinin de etkisi büyük. Bu noktada, SOCAR'ın Türkiye'deki en büyük yabancı yatırımcı olmasından duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek isterim. SOCAR'ın ülkemizde gerçekleştirdiği faaliyetlere verdiği güçlü destek ve teşvikin bir benzerinin Azerbaycan'da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ'ye (BOTAŞ) de verilmesi temennisini bu vesileyle bir kez daha dile getirmek isterim." diye konuştu.

Dönmez, iki ülkenin hidrokarbon alanında iş birliğinin yenilenebilir enerji alanına da taşınmasıyla mevcut ilişkilerin yeni bir ivme kazanacağını aktardı.

Türkiye'de enerji dönüşümünün sağlam temellere dayanan, öngörülebilir ve uygulanabilir bir yol haritasıyla gerçekleşmesini hedeflediklerini dile getiren Dönmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Önemli hidrokarbon kaynaklarına sahip bir ülke olan Azerbaycan'ın da enerji dönüşümü için benzer hedefleri olduğunu biliyoruz. Her aşamasında desteğimizi güçlü şekilde gösterdiğimiz Vatan Muharebesi ile işgalden kurtarılan bölgelerde hayata geçirilmesi planlanan 'Yeşil Enerji' konseptinin uygulanmasında gerek kamu gerek özel sektörümüz olarak her zaman Azerbaycan'ın yanında olmayı sürdüreceğiz. Ülkelerimiz arasında hayata geçirilen ve hayata geçirilmesi beklenen projeler, her seferinde bizleri daha ileri taşıyacak yeni fırsatlar yaratıyor. Yakın zamanda, enerji sektörümüzdeki iş birliğini daha da ileriye taşıyacak hükümetler arası anlaşmaya imza atmayı planlıyoruz. Yine çok yakın bir zamanda BOTAŞ ve SOCAR’ın kurduğu ortak şirketin faaliyetlerine başlamasıyla ilişkilerimizi daha da ileriye taşımak için önemli bir adım atmış olacağız."

Dönmez, özel sektör temsilcilerine de her iki ülkenin yararına projeler ortaya koymaları ve iki ülke arasındaki kardeşliği güçlendirmeleri çağrısında bulundu.

 

Türkiye'den Nahçıvan'a doğal gaz tedariki sağlanacak

Azerbaycan Enerji Bakanı Perviz Şahbazov ise konuşmasında, enerjide güçlü Azerbaycan-Türkiye iş birliğinin tarihi bir gereklilik olduğunu belirterek "Bu iş birliği, bölgesel ve Avrupa ölçeğinde güvenli, sürdürülebilir enerji arzının garantörüdür." dedi.

Şahbazov, Azerbaycan'ın Türkiye'deki sermayesinin 21 milyar dolara ulaştığını bildirdi.

Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ve Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) projelerinin arz güvenliğinin simgesi haline geldiğine işaret eden Şahbazov, şu bilgileri paylaştı:

"Azerbaycan ve Türkiye, Avrupa ülkelerinin ortaklık kurmaya çalıştığı enerji güvenliğinin sürekli sağlanmasında stratejik çıkarları olan ülkeler haline geldi. TANAP, Türkiye'yi doğal gaz arzının önemli bir halkası haline getirdi ve gaz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılıyor. Türkiye'ye Temmuz 2018'den Ekim 2022'ye kadar TANAP ile 18 milyar metreküp doğal gaz tedarik edildi. Bu yılın 9 ayında Türkiye'ye ulaşan 6,1 milyar metreküp doğal gazın 4,2 milyar metreküpü TANAP tarafından karşılandı. 2023'e kadar Türkiye'ye gaz ihracatımız 9,3 milyar metreküpe ulaşacak. TANAP ve TAP'ı büyütme planlarımız var. 2027'ye kadar Avrupa'ya doğal gaz arzını ikiye katlayarak enerji güvenliğini güçlendirme ve arzı çeşitlendirme misyonumuzu yenilemeyi amaçlıyoruz.

Şahbazov, şu anda iki ülkenin ortak gündemindeki konulardan birinin de Türkiye'den Nahçıvan'a doğal gaz tedarikinin sağlanması olduğunu aktararak Iğdır'dan Nahçıvan'a yıllık 500 milyon metreküp doğal gaz taşıyacak boru hattı ile ilgili süreçlerin tamamlanmasını ve doğal gaz hattının yapımını sabırsızlıkla beklediklerini ifade etti.

 

İş birliğinde hidrokarbon projelerine yenilenebilir enerji projeleri eklenecek

Ayrıca, Nahçıvan'dan Türkiye'ye elektrik enerjisi ihracatı, 100 megavat rüzgar ve 150 megavat çatı güneş enerjisi projelerinde iş birliği potansiyellerinin değerlendirildiğini dile getiren Şahbazov, şunları kaydetti:

"Bu bağlamda Azerbaycan, ortakları için güvenilir bir 'yeşil enerji' kaynağı olmaya hazırlanıyor. Bu amaçla, Hazar Denizi'nin 157 gigavatlık rüzgar potansiyelinin kullanımı da dahil olmak üzere, büyük ölçekli üretim tesislerinin, 'yeşil enerji' koridorunun ve diğer ihracat yollarının oluşturulması konusunda büyük ölçekli çalışmalar yapılıyor."

Forumun ardından bakanlar Türkiye-Azerbaycan Enerji Forumu protokolünü imzaladı.

KERKÜK (AA) - Azerbaycan’ın Bağdat Büyükelçisi Nesir Memedov, Kerkük'te Türkçe eğitim veren ilkokulun öğrencilerine çanta ve kırtasiye yardımında bulundu.
 
PARİS (AA) - Fransa, casus oldukları gerekçesiyle İran'da mayısta gözaltına alınan iki vatandaşının "ajan olduklarını itiraf ettikleri" görüntülere ilişkin, bunların baskı altında yapıldığı iddiasında bulundu.

Fransa Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, "İran bugün, vatandaşlarımız Cecile Kohler ve Jacques Paris'in sözde itirafına ilişkin röportajın tamamı denilen görüntüleri yayımladı." ifadesi kullanılarak görüntülerdeki itirafların gerçek olmadığı ve baskı altında alındığı ileri sürüldü.

 

"Fransa, bu asılsız suçlamaları şiddetle yalanlanıyor." denilen açıklamada, alıkonulan 2 Fransız'ın derhal serbest bırakılması talep edildi.

İran, mayısta casusluk iddiasıyla tutuklanan iki Fransız vatandaşının, "Fransa dış istihbarat servisinde (DGSE) görev yaptıklarını ve rejim değişikliğine zemin oluşturmak amacıyla bu ülkeye geldiklerini" söylediği görüntüleri dün devlet televizyonunda yayınlamıştı.

 

Görüntülerde, tutuklu Cecile Kohler ve Jacques Paris, "DGSE için çalıştıklarını, protestoları ve rejim değişikliğini desteklemek için İran'a geldiklerini" ifade ediyor.

Görüntülerin bir bölümünde başörtüsüyle kameraların karşısında görünen Kohler, "Ben Cecile Kohler, Fransa dış istihbarat teşkilatının bir görevlisiyim. Bize verilen para, protestolara destek için verilmişti. Silah gibi diğer bütün araçlar da istihbaratın hedeflerini gerçekleştirmek için veriliyor. İhtiyaç olduğunda polisle çatışmalarda kullanılması için silah bile verilebiliyor. Biz rejim değişikliğini sağlamak amacıyla gerekli zemini oluşturmak için İran'a geldik." ifadelerini kullanıyor.

 

Diğer tutuklu Fransız vatandaşı Jacques Paris de Fransa dış istihbarat servisinin kendilerine verdiği görevlerle İran yönetimine baskı uygulamayı hedeflediklerini söylüyor.

Fransız basını, İran'da yakalanan iki Fransız için, "Fransızca öğretmeni İran’da gözaltına alındı" ve "Fransız çift İran'da gözaltına alındı" şeklinde manşetler atmıştı.​​​​​​​

KİEV (AA) - Rusya ile Japonya arasında özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ihtilafın sürdüğü Kuril Adaları zincirindeki Habomai ve Shikotan adaları, Ukrayna Parlamentosunda Japonya toprağı kabul edildi.

Ukrayna Parlamentosundan yapılan açıklamaya göre, parlamentoda Rusya'nın kendi toprağı kabul ettiği Japonya'nın kuzey bölgelerinin mülkiyetine ilişkin uluslararası topluluğa yapılan çağrı ele alındı.

Parlamento Başkanı Ruslan Stefançuk'un da aralarında bulunduğu bir grup milletvekili, bu çağrı üzerine hazırlanan tasarıya destek verdi.

 

Açıklamada, "Eski SSCB'nin Japonya'nın Kuzey Topraklarını herhangi bir yasal dayanak olmaksızın Ağustos-Eylül 1945'te yasa dışı işgal ettiği ve 1949'a kadar tüm Japon vatandaşlarını bu bölgelerden zorla sınır dışı etmesinin göz önünde bulundurulduğu" ifade edildi.

Eski SSCB ve Japonya arasında 19 Ekim 1956 tarihli ortak bildirinin 9. maddesi uyarınca, Sovyetler Birliği'nin Japonya ile ikili ilişkileri normalleştirmesinden ve bir barış anlaşması imzalamasından sonra Habomai ve Shikotan adalarının Japonya'ya devredileceği anımsatılan açıklamada, Rusya Federasyonu'nun, Japonya'nın Kuzey Toprakları'nın statüsünü belirleme niyetini teyit ettiğini ve henüz yükümlülüklerini yerine getirmediğine dikkat çekildi.

Açıklamada, uluslararası topluma Japonya'nın Kuzey Topraklarının statüsünü yasal olarak resmileştirmek için mümkün olan tüm önlemleri almayı sürdürmeleri çağrısı yapıldı.

 

- Kuril Adaları

Kuril Adaları olarak bilinen adalar zinciri, Kuzey Pasifik Okyanusu’nu Ohotsk Denizi’nden ayırıyor.

Adaların bir tarafında Japonya’nın Hokkaido Adası, diğer tarafında da Rusya’nın Kamçatka Yarımadası yer alıyor.

Halihazırda, Rusya’nın “Güney Kuriller”, Japonya’nın ise “Kuzey Toprakları” olarak isimlendirdiği dört adanın (Kunaşir, İturup, Şikotan ve Habomai) hakimiyeti tartışma konusu.

Dönemin Japonya Başbakanı Abe Şinzo'nun sorunun çözümü ve ilişkilerin geliştirilmesi için sarf ettiği çabalar tam meyve vermeye başladığı sırada Rusya'nın 2014'te Kırım'ı yasa dışı ilhakı, olumlu gelişmeleri ciddi biçimde sekteye uğratmıştı.

TBMM Başkanı Şentop, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesinde konuştu:
 

KUALA LUMPUR (AA) - ABD Başkanı Joe Biden, nükleer "Armageddon" riskinin 1962'deki Küba Füze Krizi'nden bu yana en yüksek seviyede olduğunu söyledi.

BBC'nin haberine göre, Biden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'da yaşanan aksiliklerden sonra taktik nükleer silah kullanmaktan söz ederken "şaka yapmadığını" ifade etti.

 

ABD'nin, Putin'in savaştan çıkış yolunu "anlamaya çalıştığını" belirten Başkan Biden, Rus liderin taktik nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlar kullanmaktan bahsettiğinde şaka yapmadığını düşünme nedenini "ordusunun önemli ölçüde düşük performans göstermesine" bağladı.

Biden, "Eğer işler bu şekilde gitmeye devam ederse Küba Füze Krizi'nden bu yana ilk kez, nükleer silahların kullanımına yönelik doğrudan bir tehdit var. Kennedy ve Küba Füze Krizi'nden bu yana Armageddon ihtimaliyle karşı karşıya kalmadık." şeklinde konuştu.

ABD'li yetkililer, son birkaç aydır Rusya'nın savaş alanında kayıplar yaşaması halinde kitle imha silahlarının kullanımına başvurabileceği konusunda uyarıda bulunuyordu.

 

Ancak ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, geçen hafta Moskova yönetiminin nükleer silah kullanma imalarına rağmen ABD'nin, Rusya'nın yakında bir nükleer silah kullanmaya hazırlandığına dair hiçbir işaret görmediğini belirtmişti.

Putin, özellikle Ukrayna'daki savaşın seyrinin değişmeye başlamasıyla "Rus topraklarını korumak için elindeki her yolu kullanmaktan tereddüt etmeyeceğini" ifade etmişti.

ABD ve Avrupa Birliği (AB) daha önce Putin'in nükleer silah kullanma tehdidinin ciddiye alınması gerektiğinin altını çizmişti.

 

- Küba Füze Krizi

John F. Kennedy ve Nikita Kruşçev yönetimleri arasındaki gerilim, 1962'de Küba'ya Rus nükleer silahlarının konuşlandırılması hamlesinin ardından ABD ve SSCB arasındaki soğuk savaş mücadelesini nükleer bir savaşın eşiğine getirmişti.

İki süper güç arasında meydana gelen gerilim, birçok uzman tarafından dünyanın tam ölçekli bir nükleer savaşa en çok yaklaştığı tarih olarak kabul ediliyor.